Bir köpeğin dostluğu, bir dostun köpekliğinden iyidir.
Günlerce süren hazırlıklar sonunda Bahadır, üniversite sınavına da girdi ve heyecanlı bir bekleyişin ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandığını öğrendi. Haber eve ulaştığında herkes sevince boğulmuştu.1
Bu güzel haberi vermek için Duru ve Belgin Hanım’ı da yanına alan Bahadır, üçü birlikte eve geldiler. Anne ve babası onu sevinçle kucakladı. Serpil Hanım’ın gözleri dolmuştu. Bu, aile için büyük bir başarıydı. Ama aynı zamanda zor bir karardı. Çünkü Bahadır, İstanbul’a taşınmak zorundaydı.2
Babası "Ama oğlum, İstanbul’da nasıl yapacaksın? Yalnız kalabilir misin? Etrafını ve arkadaşlarını iyi seçmelisin. Büyük şehir, herkes birbirine benzemiyor" diyerek endişelerini dile getirdi.1
"Baba, biliyorum. Ama mutlaka hukuk okumak istiyorum. Çocukluğumdan beri en büyük hayalim başarılı bir avukat olmaktı. Kendimi geliştirmem lazım. Hem Duru’yla da konuşmuştuk bazı şeyleri..." diyerek topu Duru’ya attı ve Duru birkaç adım öne çıktı. "Serpil Teyze, Bahadır yalnız gitmeyecek. Belgin ablayla karar verdik, biz de Bahadır’la birlikte İstanbul’a taşınmak istiyoruz."
Bir anda odada bir sessizlik oldu. Serpil Hanım önce Bahadır’a, sonra Duru’ya baktı.
"Ne? Duru, sen de mi gidiyorsun kızım? Ama neden? Burada gül gibi eczanen var..."
"Serpil Teyze, buradaki eczaneyi kapatıp İstanbul’da açmak istiyorum. Ne zamandır düşünüyordum zaten bunu. Ben de Bahadır’ı yalnız bırakmak istemiyorum. Belgin abla da benimle gelmek istiyor, o da yakınımıza yine buradaki gibi muayenehane açacak."1
Belgin gülümseyerek başını salladı. "Evet, Serpil Abla. Zaten değişiklik istiyordum. İstanbul'da fırsatlar daha fazla, akrabalarımız da çok orada. Hem Duru ve Bahadır yalnız olmaz, ben de onlarla olurum."
Mehmet Bey araya girdi: "Yani siz ikiniz, İstanbul’a taşınmayı kafaya koydunuz, öyle mi?"
Duru ve Belgin aynı anda başlarını salladılar. Bahadır, Duru’ya minnetle baktı. Onun desteği olmadan bu kadar cesur olamazdı.
Bahadır: "Eğer Duru ve Belgin Abla yakınımda olursa, siz de daha rahat olursunuz değil mi? Onlar varken yalnız kalmam. Birbirimize göz, kulak oluruz" dedi ama Serpil Hanım yine de düşünceliydi. Bir yandan biricik oğlunun geleceği için sevinç duyuyor, diğer yandan ondan ayrılmanın burukluğunu hissediyordu. "Tabii ki çok sevinirim ama yine de içim buruk... Sensiz buraya nasıl alışacağız Bahadır?"
"Anne, her fırsatta geleceğim, söz veriyorum size. Tatillerde, bayramlarda mutlaka burada olacağım. Hem belki siz de arada bir İstanbul’a ziyarete gelirsiniz."
"Bak bu mantıklı işte! Gider geliriz. Bir de ev bulana kadar nerede kalacaksınız?"
Belgin: "İstanbul'da bir tanıdığım var. Bize ilk zamanlarda yardımcı olacak. Sonra da güzel bir ev buluruz" deyince Serpil Hanım derin bir nefes aldı, sonra gülümsedi. "Madem kararınızı verdiniz, biz de sizi destekleriz. Bahadır, iyi bir avukat ol. Bizi gururlandır. Duru, Bahadır’a iyi bak tamam mı kızım?"
"Merak etmeyin Serpil Teyze. Onu gözüm gibi koruyacağım."
Mehmet Bey, Bahadır’ın omzuna güçlü bir şekilde vurdu. "Haydi bakalım! Şimdi gerçek mücadele başlıyor. Hukuk Fakültesi’ni bitirince belki de Hâkim ya da Savcı olursun. Her ikisi de onurlu ve itibarlı meslekler. İstanbul seni bekliyor oğlum!"
Bahadır gülümsedi. Önünde yepyeni bir hayat vardı ve artık yalnız değildi. İstanbul’da onu bekleyen macera, dostluklar ve başarılar olacaktı. Ama her şeyden önemlisi, ailesinin ve sevdiklerinin desteği hep yanında olacaktı.
Bahadır, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandığını Ekrem’e söylediğinde Ekrem’i bir düşünce aldı ama kafası çözüm odaklı çalıştığı için olayları tüm detaylarıyla öğrenmeliydi.
Bahadır İstanbul’a giderken Duru ve Belgin de onunla birlikte gidiyorlardı. Bu bir yerine birçok sorunu da beraberinde getiriyordu. Her şeyden önce Belgin Hanım’dan ayrı kalacak, en azından ayrı şehirlerde yaşayacaklardı. Bu sadece kendisi ve Belgin Hanım’ın sorunuydu. ‘Ya Teşkilat ne olacak?’ diye düşündü ve bu soruyu sesli sorma gereği hissetti:
“Ya Teşkilat ne olacak Baba? Sen olmazsan bu teşkilat yürümez. Bu adamlar birbirine girerler, huyunu bilmediğimiz biri başa geçerse dağılır gider.”
“Teşkilatı bir süre sen yöneteceksin Ekrem” diye yanıtladı Bahadır. “Benden sonra en yetkili olan, sağ kolum dediğim ve en güvenebileceğim kişi sen değil misin?”
“Evet Baba ama yine de seni arada bir görmek isterler, başına bir şey gelmesinden korkanlar olduğu gibi leş kargası misali senin yokluğundan faydalanmak isteyenler de olabilir. Hepsine de tek başıma gücüm yetmez benim.”2
“Tamam o zaman, ayda bir kere uğrar, tokat günü yaparım ben de. Sabahtan bizimkileri, öğleden sonra da diğer Babaları tokatlarım. Etlerinin ekşimesine izin vermem.”
İkisi birlikte gülmeye başladılar. Bahadır devam etti: “Ekrem Abi, İstanbul’da okuluma yakın bir semtte iki daire ve Belgin Abla’ya muayenehane, Duru’ya da eczane bakmamız lazım, okullar açılmadan.”
“Tamam, o zaman birkaç kişiyle görüşüp yarın İstanbul’a uçayım, hafta sonuna kadar hepsini de halletmeye çalışayım. Sen orasını merak etme Baba. Senin de evrakları tamamlayıp kayıt zamanı geldiğinde okula kayıt yaptırman lazım. Ayrıca sana şoför ve koruma da vermemiz lazım.”1
“Hayır, evlerin okula yakın olmasını o yüzden istedim zaten. Normal öğrenci gibi rahatça gidip geleyim okuluma, kimse beni de kitaplarımı da taşımasın. Kot pantolonlu ve tişörtlü öğrencilerden farkım olmasın ve kimse beni bilip tanımasın. İstanbul’a gittiğimi ve üniversite okuduğumu da saklamak istiyorum herkesten.”
“Gayet mantıklı Baba, sen bu işleri iyi düşünürsün. Ben zaten senin yerine karar veremem. Böylece daha rahat edersin okulda. Hem sıkıntı çıkmaz hem de bizim gözümüz arkada kalmaz.”
“Aynen öyle Ekrem Abi. Teşkilat için ne gerekiyorsa yap, hani bir çocuk okutuyormuşuz gibi düşün.”
İkisi de kahkahayı bastı ve Bahadır kasayı açarak Ekrem’e gerektiği kadar açık hesaplardan nakit ve limitsiz kartları verdi. Ekrem rahatlamış ve ne yapacağını daha iyi düşünüp hesap yapabilir duruma gelmişti artık.
İstanbul’daki birkaç arkadaşıyla görüşen Ekrem, ertesi gün ilk uçakla İstanbul’a gitti. Bahadır’ın üniversitesi Beyazıt’ta olduğundan oraya yakın bir yer bulmalıydı. Tanıdıklarıyla ve telefonda görüştüğü arkadaşlarıyla buluşup sadece 3 gün içinde eşyalı iki daire ve birbirine yakın iki boş dükkân bulmuştu. Sabah uçağıyla Antalya’ya geldi ve hemen bir taksiyle onu beklemekte olan Bahadır ve Duru’nun eczanesine girdi.
Ekrem cebinden iki anahtar çıkardı, masaya koydu. “İstanbul’da sizin için iki daire aldım, aynı apartmanda karşı karşıya, hem de eşyalı. Senin için bir daire, Duru ve Belgin için bir daire.”
Duru: “Ne? Bu kadar çabuk mu hallettin?” diye şaşkınlıkla sordu. Bahadır da çok şaşırmıştı ama hepsi bu kadar değildi. Ekrem cebinden iki anahtar daha çıkartarak devam etti:1
“Bunlar da Duru Hanım’la Belgin Hanım’ın dükkânlarının anahtarları. Sorup soruşturdum, eczane ve muayenehane için hiçbir yasal engel yokmuş. Üstelik oturacağınız binaya da çok yakın. İstanbul gibi yerde otobüse, taksiye, hatta arabanızın benzinine hiç para vermeyeceksiniz. Ev kirası ve dükkân kirası da yok, hepsini de teşkilat adına alıp kaydettirdim, tapularını da kendi üstüme aldım.”
Bahadır gülerek konuştu: “Abi, sen gerçekten bu âlemin en hızlısısın. Daha üç gün önce ne yapacağız diye konuşuyorduk.”
Duru merakla sordu: “Apartmanın güvenliği nasıl? Sonuçta bizim gizliliğimiz önemli.”
Ekrem: “Merak etmeyin, apartmanda bizim elemanlardan iki kişi var. Kapıcıyla da konuştum, göz kulak olacaklar” diye kendinden emin bir şekilde yanıtladı.
Duru biraz da isteksizce konuştu: “Ama Ekrem abi, bu kadar zahmete girmen gerekmezdi. Biz kendimiz de halledebilirdik.”
Ekrem: “Duru Hanım, siz işinize odaklanın diye her şeyi düşündüm. Bahadır Hukuk Fakültesi’nde okuyacak, sen eczaneni açacaksın, Belgin Hanım da muayenehanesini kuracak. Bu işlerin yavaş yavaş olması zaman kaybı olurdu.”
Bahadır ciddileşerek sordu: “Ekrem Abi, İstanbul’daki işler ne olacak? Antalya’daki gibi bir yapı mı kuracağız?”
Ekrem de ciddileşerek yanıtladı: “Sen de eğer uygun görürsen Baba, şimdilik düşük profilli olacaksın. Okulda ve mahallede dikkat çekmemelisin. Oradaki eski bağlantılarımızla çalışacağız. Gerektiğinde senin de devreye girmen gerekebilir ama öncelik eğitimin.”
Belgin araya girdi: “Bir Mafya Babasının Hukuk Fakültesi’nde okuması… Hayli ironik.”
Bahadır gülerek yanıtladı: “Bilgi güçtür Belgin Abla. Hukuku ve kanunları bilmek, teşkilat için avantaj olacak. Zaten biz suçlu değiliz ki, yasal ve etik olmayan hiçbir işi de kesinlikle yapmıyoruz. Baba’lık budur zaten; yardıma muhtaç olanlara yardım etmek, toplumda Devlet’in ulaşamayacağı yerlere ulaşıp adaleti sağlamak, sokak hayvanlarına bile yardım ederek toplumun huzurunu temin etmek. Bunlar için değil ama haksız yere üzerimize suç atarlarsa, bizi kanunsuzlukla suçlarlarsa avukat elbette gerekli.”2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.58k Okunma |
315 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |