20. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Kırık Olsa Duramazsın / 20. Bölüm: Sakata Gelmeyelim Baba

20. Bölüm: Sakata Gelmeyelim Baba

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

 

Limanlar gemiler için en güvenli yerlerdir ama hiçbir gemi limanda beklemek için yapılmaz.

 

Ekrem, sabah kahvaltısından sonra Bahadır, Duru ve Belgin’i evden aldı ve doğruca teşkilata götürdü. Öğleden sonra gerçekleşecek toplantı için hazırlıklar yapıldı. Teşkilatta çalışanların hepsi Bahadır’ı gördüklerine hem sevinmiş hem de korkarak çekinmişlerdi. Herkes en ufak bir hata yapmaktan korkuyor, Bahadır’la göz göze gelmekten kaçınıp başları önde duruyordu. Yine de birkaç kişi Bahadır’ın meşhur tokatlarından yemekten kurtulamamıştı. Bahadır zaten elinin kaşıntısını gidermek için en küçük bir bahaneye bakıyor, ayakkabıların pantolonla ve çorapla uygun olmadığını, kravat seçiminin yanlış olduğunu filan söyleyerek tokadı yapıştırıyordu. Kadınlar tokat yemiyorlar ama onlar da elbiselerinin kombinine ve saçlarının düzgün olmasına özen gösteriyorlardı.

Bahadır’ın makam odasında dördü birlikte yedikleri öğle yemeğinden sonra teşkilatın bahçesindeki otoparka birbirinden lüks siyah arabalar ve cipler yanaşmaya, iyi giyimli ve kodaman babalar üstleri aranıp kapıdan içeri girmeye başladı. Doktor Belgin Hanım telefon ederek bazı doktor arkadaşlarını getirmiş ve Ekrem’in odasında ağırlıyordu. Duru ise sekreterlik görevi için Bahadır’ın odasındaki yerini almıştı. Teşkilat liderleri önce teker teker Bahadır’ın makam odasına gelerek aylık aidatlarını ve küçük ama pahalı hediyelerini bırakıp elini öptüler, bir saat sonraki toplantı için toplantı odasına geçerek sessizce Bahadır’ı beklemeye başladılar. Belgin Hanım ise Ekrem’in makam odasında Ekrem’le ve doktor arkadaşlarıyla birlikte bekliyordu.

Bahadır liderlerin her birini dikkatle süzerek küçük sorular soruyor, sadakatlerinden emin olmak istiyordu. Bir saat sonra, tüm konuklar toplantı salonuna geçmişti. Büyük masanın etrafında lüks takım elbiseler içinde adamlar oturmuş, Bahadır’ı bekliyordu. Kapı açıldığında Bahadır önde, Duru arkada içeri girince herkes ayağa kalktı ve tam karşıya bakarak ‘Hazır ol’ vaziyetinde beklemeye başladılar. Bahadır ağır adımlarla içeri girdi, baş köşeye oturdu. Ekrem, Bahadır’ın yanındaki koltuğu çekerek Duru’ya oturmasını işaret etti ve Bahadır’ın hemen arkasında heybetli bir şekilde ayakta durarak yerini aldı. Bahadır, derin bir nefes alarak konuşmaya başladı:

“Beyler, nasılsınız bakalım, işler yolunda mı?”

Laz Erol elini kaldırarak izin isteyip söz aldı: “Bahadır Baba, İstanbul’da Kadırgalı Bahattin sizinle telefonda konuşup tanışmış, duyduk. Kendisini çok iyi tanırım, İstanbul’un en eski ve belalı kabadayılarındandır. Ama sizinle tanışıp konuştuğunu ballandıra ballandıra anlatmış herkese. Sizin namınız İstanbul’a bile yayılmış. Artık oralarda da efsane olmuşsunuz Baba.”

Bahadır hafifçe gülümsedi. “Evet, bir vesileyle telefonda görüştüm kendisiyle. Ona bazı talimatlar da verdim hatta. Memnuniyetle kabul etti ve ne dediğimi anladı. Benimle yüz yüze tanışıp elimi öpmek istiyormuş. Bir dahaki ay toplantıya onu da davet edelim mi?”

Odada bir sessizlik oldu. Herkes Bahadır’ın gücünü bir kez daha kavramıştı. Hepsi de bu öneriye kafasını salladı ve olur verdi. Buna İstanbul bağlantılı iş yapanlar daha çok sevinmişlerdi. Bahadır Baba sayesinde İstanbul firmalarıyla yaşanan bazı pürüzler ve anlaşmazlıklar giderilecek gibi görünüyordu. Toplantı boyunca yeni iş planları yapıldı, sadakat tazelendi. Duru da Bahadır’ın yanında toplantı tutanağını bilgisayarda yazıyordu. Bahadır devam etti:

“Baba’sız bir teşkilat, kaptansız bir gemiye benzer. Gemiye vuran dalgalar, fırtınalar ve ağır yükler karşısında iyi bir kaptan gemiyi batmaktan kurtarır. Limanlar gemiler için en güvenli yerlerdir ama hiçbir gemi limanda beklemek için yapılmaz. Bizler de limanda beklemeyip açık denizlere yol alacağız ancak şiddetli dalgalar ve fırtınalı havalarda sığınacağımız liman yine bu teşkilat olacaktır.”

Herkes birbirine bakarak bu sözlerin ne kadar doğru ve güzel olduğunu başlarını sallayarak kabul etmişti. Bahadır Baba devam etti:

“Ağalar, Beyler. Sizlere bugün gündem dışı bir sürprizim olacak” deyince herkes merak ve şaşkınlıkla Bahadır’ın yüzüne bakmaya başladı. Bahadır ellerini bir kere birbirine vurdu. Kapı açıldı, içeri Doktor Belgin Hanım girerek herkesi başıyla selamladı ve Bahadır’ın yanındaki boş koltuklardan birini Ekrem’in çekmesiyle oturdu. Bahadır devam etti:

“Doktor Belgin Hanım eski bir dostumdur. Kendisi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı ve cerrahtır. Çok deneyimli ve başarılı bir doktordur. Bucaklı Çolak Nuri ve Çallıoğlu Topal Sami’nin tedavisi için benim ricam üzerine gelmiştir. Artık aramızda topal ve çolak olmayacak, bu lakaplar da anılmayacaktır.”

Çallıoğlu Topal Sami ve Bucaklı Çolak Nuri’yi bir anda ter bastı. Nuri’nin itiraz etmeye de söz söylemeye de cesareti ve yüzü yoktu çünkü Bahadır Baba’ya bir kez mahcup olmuştu. Yine de Çallıoğlu Topal Sami cesaret edip konuştu: “Bahadır Baba, çok güzel düşünmüşsünüz, teşekkür ederim kendi adıma. Ama yiğit lakabıyla anılır. Lakabımız olmazsa bizi sayan da olmaz, kimse de korkmaz. Lakapsız kendimi çıplak gibi hissederim şahsen” deyince Bahadır önce gülümsedi ve arkasından bir kahkaha patlatınca hepsi o cesaretle gülmeye başladılar. Akılları sıra Çallıoğlu Topal Sami ile dalga geçiyorlardı ama kendi başlarına geleceklerden hiçbirinin de haberi yoktu. Bahadır gülüşmeler bitince konuştu:

“Ama yiğit adam, sağlıklı da olmalı. Bundan sonra hepiniz de filinta gibi olacak ve daha sağlıklı yaşayacaksınız. Etrafımda kör, topal, çolak, sağır hatta kel adam istemiyorum. Bunlar sizin için engel değil özürdür, sakatlıktır. Bunları tedavi ettirmek benim sizlere Babalık borcumdur.”

Bucaklı Nuri de çaresiz boynunu eğip sağ elini kalbine götürdü ve “Sen ne dersen o olur Bahadır Baba, kes desen kolumu keserim senin için.”

Bucaklı Nuri’ye gülümseyerek bakan Bahadır “Biliyorum Nuri, çok iyi biliyorum. Benim için elini de kestin, kafanı da duvara vurup çatlattın, haberim yok mu sanıyorsun?” derken Belgin Hanımla göz göze geldi. Anlaşılan Belgin Hanım ve Duru daha önceki küs oldukları günlerde olanları Bahadır’a anlatmışlardı.

Bahadır elini bu kez iki kere vurdu ve yine kapı açıldı. Dışarıda bekleyen sekreter kapıyı açtı ve içeri gözlüklü, orta yaşlı ve temiz yüzlü biri kadın, ikisi erkek üç doktor daha girdi. Belgin Hanım Bahadır’a bakıp başıyla izin alarak onları tanıttı:

“Doktor arkadaşlarımla sizleri tanıştırayım. Doçent Doktor Kağan Gürgenç göz doktorudur. Profesör Doktor İlke Beydağı kulak-burun-boğaz doktorudur. Yine Profesör Doktor Çağrı Kaleli de Plastik Cerrahi uzmanıdır. Hepsi de Antalya’nın en iyi cerrahlarıdır. Buraya benim ricam üzerine geldiler ve ilgili branşlarda rahatsızlığı olanları tedavi edeceklerdir.”

Bahadır burada söze girdi: “Yani şimdi Yalvaçlı Kör Kâzım’ın gözleri görecek, Teomanpaşalı Sağır Eşref’in kulakları duyacak, Alanyalı Kel Süleyman’a da saç nakli yapılacak. Doktor arkadaşlar da ettikleri Hipokrat Yemini’ne sadık kalacaklar ve hiçbirinizin sırrını kimseye söylemeyecekler. Bundan sonra kartvizitlerdeki engelli unvanları kalkacak ve kesinlikle kullanılmayacaktır.”

Buna itiraz etmeye hiçbirinin de cesareti yoktu. Böylece toplantı bitmiş oldu. Doktorları dışarı alan Belgin Hanım kapıyı kapattı ve onları Ekrem’in makam odasında ağırlamaya devam etti. Doktorların hepsi biraz korkmuş ve çekinmiş görünüyorlardı ve Bahadır gibi genç birinin, babası hatta dedesi yaşındakilere hükmetmesine hem şaşırmış hem de hepsinin tuhafına gitmişti.

Duru, toplantı sonunda yazdığı toplantı tutanağını yazıcıda çoğalttı ve hepsine de sayfaların altını imzalatıp birer nüshasını verdi. Toplantı odasında liderler sıraya girip birer birer makamında oturmakta olan Bahadır Baba’nın elini öptüler ve dışarı çıkıp arabalarına binerek uzaklaştılar.

O gün akşam olmadan dördü birlikte tekrar Bahadır’ın evine giderek akşam yemeklerini yediler ve havalimanına gitmeden önce Bahadır’ın anne ve babasının elini öperek vedalaştılar. Serpil Hanım yine ağlamaklı olmuştu ama Bahadır’ı emin ellere emanet ettiğinden dolayı içi rahattı.

Ekrem onları havalimanına götürüp yolcu ettikten sonra üçüyle de vedalaşıp evine döndü. Tam bir saat sonra İstanbul’a inen Bahadır ve kızlar hemen eve geçerek birer kahve içip dinlenmek ve uyumak üzere odalarına çekildiler. Ertesi gün sabah Bahadır’ın okulu, Belgin ve Duru’nun da yoğun işleri vardı.

 

 

(Devam edecek)

Bölüm : 12.03.2025 16:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...