21. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Kırık Olsa Duramazsın / 21. Bölüm: Büyük Düşün Baba

21. Bölüm: Büyük Düşün Baba

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

Aslanlar kendi hikayelerini yazmadığı sürece avcılar hep kahraman olur.

 

Bahadır’ın okulunda ilk yarı yıl sınavları artık başlamıştı ve Bahadır, sınav döneminde beklenmedik bir şekilde sınıfın en yüksek notlarını almayı başarıyor, ancak matematikte biraz zorlanıyordu. Duru, onun bu açığını kapatması için elinden geleni yapıyor ve akşamları evde yoğun bir şekilde matematik çalışıyorlardı. Duru, Bahadır’ı motive etmek için her doğru çözdüğü soru karşılığında küçük ödüller koyuyor; bazen bir kahve molası, bazen ev yapımı tatlılar ya da eğlenceli bir hikâye anlatıyordu. Ama Bahadır için en büyük ödül, Duru’nun onunla vakit geçirmesi oluyordu.

Okul çıkışlarında Bahadır, sınavı olmadığı zamanlarda Duru’nun eczanesine uğrayarak ona yardım ediyordu. Raf düzenlemeye, siparişleri kontrol etmeye ve bazen yaşlı müşterilerin reçeteli ilaçlarını evine götürmeye kadar birçok işte elinden geleni yapıyordu. Duru, Bahadır’ın bu halini gördükçe gülümsüyor; zira onun sadece soğuk ve ciddi bir mafya lideri olmadığını; sorumluluk sahibi, nazik ve yardımsever bir insan olduğunu da anlıyordu.

Bu süreçte Bahadır, Duru’nun kuzeni Doktor Belgin Hanım’a da uğramayı ihmal etmiyordu. Belgin, zeki ve sert mizaçlı bir kadındı. Bahadır’a karşı başlarda mesafeli olsa da zamanla onun ne kadar azimli ve akıllı biri olduğunu fark etmişti. Hatta bazen Bahadır’a tıbbi konularla ilgili eğlenceli sorular sorarak bilgisini test ediyordu. Bahadır, Belgin Hanım’ın klinikteki hastalarıyla ilgilenmesini izlerken insanların sağlığıyla ilgilenmenin ne kadar ciddi ve sorumluluk gerektiren bir iş olduğunu da kavrıyordu.

Tüm bu koşuşturma içinde Bahadır hem akademik hem de sosyal anlamda kendini geliştiriyordu. Akşamları Duru ve Belgin’le birlikte İstanbul’u geziyor, sinemalarda vizyona yeni giren filmleri takip edip kaçırmıyorlardı. Ama asıl mesele, Antalya’ya yapacağı bir sonraki ziyarette onu bekleyen mafya dünyasının sorunlarıydı… Şimdilik İstanbul’da sakin bir hayat sürüyor gibi görünüyordu ancak fırtına öncesi sessizlik içinde olduğunu henüz fark etmiş değildi.

Bahadır, Antalya'dan ayrıldıktan tam dört hafta sonra Ekrem’in çağrısı üzerine yeniden dönmek zorunda kaldı. Bu süre zarfında mafya babalarının hemen hepsi çeşitli tıbbi operasyonlar geçirmişti. Çolak Nuri’nin kolu iyileşmiş, Topal Sami’nin bacağı sağlamlaşmış, Kör Kâzım’ın gözü tedavi olmuş, Sağır Eşref’in kulakları eski sağlığına kavuşmuş, Kel Süleyman’a da saç ekilmişti. Bahadır, Duru ile birlikte toplantı saatinde gelip yerine oturmadan önce tüm üyeler saygıyla ayağa kalktı. Bahadır Baba, eliyle oturmalarını işaret ettiğinde hepsi yerine geçti.

Duru da Bahadır’la birlikte gelerek Bahadır’ın yanındaki yerini alıp dizüstü bilgisayarını açmış, gündemi ve konuşulanları yazmaya başlamıştı. Ekrem de yine Bahadır’ın arkasında ayakta durarak yerini almıştı. Bahadır gözlerini toplantı masasında gezdirdi. Hepsi birer savaş gazisi gibi görünüyordu, bazılarının sargısı bile henüz açılmamıştı ama yüzlerinde memnuniyet vardı. Hafifçe gülümseyerek söze başladı:

“Öncelikle hepinize geçmiş olsun. Görüyorum ki sağlık durumlarınız oldukça iyi.”

Bucaklı Çolak Nuri, masasındaki bardaktan bir yudum aldı ve hafifçe başını salladı. “Sağ olasın Bahadır Baba. Şimdi eski günlerimize döndük sayılır. Kolumu eskisinden daha sağlam hissediyorum.”

Çallıoğlu Topal Sami sandalyesinde biraz daha rahat bir pozisyona geçti. “Ben de ameliyattan sonra yürümekte hiç zorlanmadım. Doktorlar, biraz dikkatli ol dedi ama ben hiç oralı olmadım. Bugün toplantıya arabayla değil yürüyerek geldim. Ayağım tamamen iyileşti sayılır.”

Kör Kâzım gözünü kırpıştırarak lafa girdi. “Beni en iyi sen anlarsın Bahadır Baba. Görmek gibisi yokmuş! Şimdi tek gözle bile etrafı eskisinden daha net görebiliyorum. Varsın lakabımız elimizden gitmiş olsun.”

Teomanpaşalı Sağır Eşref gülerek araya girdi. “Vallahi ben kulaklarımın bu kadar iyi duyabileceğini bilmiyordum. Gece yatağa yattığımda en ufak bir fısıltıyı bile duyuyorum. Karımın gizlice çikolata yediğini bile anladım, düşün yani.”

Bu espriye herkes gülerken Bahadır başını salladı. “Demek eskisinden daha güçlüsünüz. Bu iyi haber. Süleyman, ya sen?”

Alanyalı Kel Süleyman hafifçe ellerini saçlarının üzerinde gezdirdi ve memnuniyetle gülümsedi. “Ne diyeyim Bahadır Baba, artık şapka takmak zorunda değilim. Görenler en az on yaş gençleştiğimi söylüyor.”

Bahadır başını sallayarak ciddi bir ifadeyle devam etti. “Hepinizin sağlıklı olması, işlerimizin sağlıklı ilerlemesi için önemli. Ancak bu dönemde sadece iyileşmekle mi meşguldünüz, yoksa işlerimiz de yolunda mı?”

Masanın etrafında kısa bir sessizlik oldu. İlk olarak Çolak Nuri konuştu. “İşler yolunda ama bazı küçük aksaklıklar var. Senin burada olman iyi oldu. Birtakım kararlar almak zorundayız.”

Bahadır sandalyesine iyice yaslandı. “O halde hepsini tek tek konuşacağız. Şimdi bana anlatın, bu dört haftada neler oldu?”

Toplantı salonundaki hava bir anda ciddileşmişti. Herkes sırasıyla söz alarak gelişmeleri anlatmaya başladı. Bahadır hepsine de çözüm önerileri sundu ve yapıcı olmaya çalışarak yol gösterdi. En son olarak yine konuşmaya devam etti:

“Ağalar, Beyler. Hiçbirinize ‘Baba’ diyemiyorum çünkü Baba’lık demek Ağalıktan da Beylikten de hem daha üstün hem daha zordur. Baba’lık ‘Şefkat’ gerektirir, ‘Şeref’ gerektirir ve geçmişten gelen bir de ‘Şan’ gerektirir. Bu üç ‘Ş’ yoksa asla Baba olamazsınız. Hepiniz biliyorsunuz ki bende bunlar fazlasıyla mevcut. Şefkatimiz yüzlerce çocuğumuzu, gencimizi ve sokak hayvanlarını kuşatmıştır. Şerefimiz kirli işlere bulaşmadan helal kazanç ve kanunlara saygı ile devam etmektedir. Şanımız ise Hıdır Baba’mızdan kalan bir emanettir ve yücedir. Biliyorsunuz ki kutsal yerlere girilirken sağ ayakla girilir. Camilere ve evimize sağ ayakla gireriz. Banyo, tuvalet ve kötü mekanlara da sol ayakla gireriz hepimiz. Ben hiçbirinizin davetini geri çevirmek istemezdim ama sol ayağımla girmem gerekirdi. Oysa sağ ayakla güzel mekânlarınıza girmeyi çok isterim.”

Hepsi birbirine baktı ve kabul ettiklerini belirtir şekilde kafalarını salladılar. En cesaretli olan Bucaklı Nuri elini kaldırarak söz istedi, Bahadır eliyle işaret ederek konuşmasına izin verdi:

“Bahadır Baba, Hıdır Baba’nın yerini hiçbirimiz alamayız. Ancak sen onun boşluğunu layıkıyla dolduruyorsun ve namın şimdiden İstanbullara gitmiş, adın duyulmuş. Bize ne yapmamız gerektiğini söylersen hepimiz onu yapalım, sen yeter ki emret Baba!”

Bu sözleri desteklediklerini hepsi de başlarını olumlu anlamda sallayarak belli edince Bahadır tane tane konuştu:

Aslanlar kendi hikâyelerini yazmadığı sürece avcılar hep kahraman olur. Ben büyük düşünüyorum ve bu büyüklükte sizlerin de payınız olsun istiyorum. Ben kendi hikâyemi yazmak istiyorum, bizim hikâyemizi. Ama hakkıyla ve layıkıyla olacak; çakallar gibi, sansarlar gibi değil, aslanlar gibi olmalıyız. Bizde bilirsiniz görev kutsaldır ve verilen görevi kabul edip gereğini yapmak da gereklidir.”

Bahadır, ellerini birbirine vurunca kapı açıldı ve içeri İstanbul’un en belalı kabadayılarından biri olan ve Bahadır’la tanışıp elini öpmek istediğini söyleyen Kadırgalı Bahattin girdi.

Bahattin girer girmez Bahadır’a yöneldi ve heyecandan ayağı tökezledi. Tam yere düşecek gibi olurken Nuri artık iyileşmiş olan eliyle Bahattin’i tuttu ve yere düşmekten kurtardı. Bahattin Nuri’den oldukça küçük boyu ve yapısıyla Nuri’ye teşekkür edip tekrar Bahadır’a yöneldi ve ceketinin düğmesini ilikleyip elini öptü, karşısına geçerek gülümsedi: “Beni mesut ve bahtiyar ettin Bahadır Baba, çok mutlu oldum seninle tanıştığıma da. Ayrıca elini öpmeme izin verdiğin ve beni buraya davet ettiğin için de çok teşekkür ederim.”

Bahadır yerine oturdu ve Bahattin’e de oturması için boş bir koltuğu işaret etti. “Bahattin, seni buradaki dostlarımla tanıştırmak istiyorum. Birini zaten tanıyorsun ama eski husumetleri bir kenara bırakın ve yeni bir sayfa açın. Laz Erol’la şimdi kucaklaş ve birbirinizi bir daha üzmeyeceğinize, eski günlerin hatırına söz verin bakalım.”

Bahattin, masadakilere göz gezdirince Laz Erol’u tanıdı. Yirmi yıldır görmediği, eskiden sıkı dost olup sonradan kanlı, bıçaklı olduğu bu adamın yanına gitti ve sarıldı, kucaklaşarak barıştılar. Masadaki herkes kendini Bahattin’e tanıttı ve samimi bir şekilde el sıkıştı. Bahadır Baba öksürünce herkes ona döndü ve diyeceklerini beklemeye başladı. Bahadır yine tok bir sesle ve tane tane konuştu:

“Ağalar, Beyler. Sizlere biraz önce demiştim ya, büyük düşünüyorum, gelecek için planlar yapıyorum ve bunların içinde sizlerin de yeriniz var diye. İşte Bahattin bize bu yollardan birini açmaya söz verdi. Üç ay sonra bütün ülkedeki teşkilat liderleri bir seçim yapacak ve yeni başkan seçilecek. Ben de aday gösterilenler arasındayım. Kimler gösterdi, beni kimler tanıyor da namımı duyup başkan olmamı istediler ve aday yaptılar, henüz bilmiyorum. Ama Bahattin bana sizlerden başka İstanbul’da tanıdığı Beylerden ve Ağalardan oy alabileceğini söyledi. Sizlerin de tanıdıkları varsa şimdiden kulis faaliyetlerine girip önümüzü görmeye gerek var. Sizler ne dersiniz?”

 

 

(Devam edecek)

Bölüm : 13.03.2025 16:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...