

Aslanların sofrasına çakallar, çakalların sofrasına aslanlar çağrılmaz.
Laz Erol elini kaldırarak söz istedi ve konuştu: “Baba, Bahattin’le biz uzun yıllar önce İstanbul’da faaliyetteydik ve ben de Bahattin de birçoğunu tanırız. Çoğu kalıbının adamı bile değildir ama içlerinde sizin kadar olmasa da bahsettiğiniz üç Ş’den haberdar olan şanlı, şerefli ve şefkatli insanlar var. Onlar zaten sizi tanıyınca ya da namınızı duyunca istemeseniz bile size oy verirler. Ötekilerden karşılık beklemeden oy veren olacağını sanmıyorum çünkü çoğu çakal sürüsüdür. İlle de bir karşılık beklerler. Gözleri paradan başka bir şey görmez. Biz eski dostum Bahattin’le birlikte gideriz İstanbul’a, altını üstüne getiririz. Gerekirse Karadeniz tayfasına da sözüm geçer aynı zamanda.”
Bahadır tüm konuşulanları not alıyordu. Duru’nun yazdıkları sadece imzalanacak tutanak içindi ama Bahadır özel hesaplar yapması için ayrıca kayıt tutuyordu. Bahadır yine öksürdü ve salondaki uğultu bir anda kesilince söze başladı:
“Aslanların sofrasına çakallar, çakalların sofrasına aslanlar çağrılmaz. Biz de çakalları davet etmeyeceğiz. Sizlerden son bir ricam ve bir de sürprizim var. Ricam şudur: Artık hiçbiriniz engelli ya da sakat değilsiniz. Bu nedenle lakaplarınızdaki engel sıfatlarını kaldıracaksınız. Size eski lakabınızla hitap eden olursa tersleyeceksiniz. Yalnızca memleketiniz ve varsa mesleğinizle anılacaksınız. Etrafımda kör, topal, şaşı, çolak, kel olmasın. Bunlar ayıp değil birer engeldir ama bu sıfatları insanları korkutmak için kullanmanız yasaklanmıştır. Tamam mı Bucaklı Nuri, Laz Erol? Tamam mı Teomanpaşalı Eşref, Çallıoğlu Sami?”
Hepsi de aynı anda “Tamamdır Baba” diyerek kabul ettiler ve bu da tutanağa Duru tarafından yazıldı. Kartvizitlerine bile işledikleri lakapları silinecek, hepsi de yeni birer sayfa açacaklardı. Biraz sonra Bahadır bir de sürprizi olduğunu söyledi:
“Arkadaşlar, kendi terzim bu hafta sadece sizler için çalışacak. Hepinize iki takım kışlık, iki takım da yazlık takım elbise dikecek. İstanbul’a seçimler için gittiğimizde gayet şık ve herkesten farklı görünmemiz ve dikkatleri üzerimize çekmemiz lazım. Terzim, Ekrem’le birlikte her birinize ayrı ayrı gelerek ölçülerinizi alacak ve bu hafta sonunda birer takımını adresinize getirecek. Kumaşları, mendilleri, kravatları ve düğmeleri de benden size hediyemdir. Bir ay sonraki toplantıya bu elbiseleri giyip sinek kaydı tıraşınızı olduktan sonra geleceksiniz.”
Bu söz üzerine hepsi de kendini tutamayıp sevinçten Bahadır Baba’yı alkışlamaya başladılar. Kadırgalı Bahattin’in bile gözleri dolmuştu. Hayatında böyle bir baba ne duymuş ne de görmüştü. Bunları İstanbul’daki kabadayılara yine ballandırarak anlattığında kesinlikle oylarını alacaklardı ki Bahadır da bunu daha önceden düşünmüştü ve amaçlarından biri buydu.
Bahadır’ın, toplantının sona erdiğini açıklamasının ardından hepsi yine tek sıra halinde gelip Bahadır’ın elini öpmüş ve kapıya yönelmişti. Çıkmadan önce Duru toplantı tutanaklarını çoğaltmış ve hepsine de kapıdan çıkmadan imzalatıp birer nüshasını vermişti. Kadırgalı Bahattin de en son olarak Bahadır Baba’nın elini öpüp İstanbul’daki mekânına davet etti ve izin isteyerek herkesle tokalaşıp ayrıldı.
Toplantıdan sonra Duru ve Ekrem’le birlikte Bahadır’ın evine gelerek akşam yemeklerini yediler, Bahadır’ın anne ve babasıyla sohbet edip gece son uçakla da Duru ve Bahadır İstanbul’a döndüler. Ekrem de havaalanından kendi evine döndükten sonra ertesi gün teşkilatın terzisini alıp toplantıya katılanların mekanlarına teker teker giderek ölçülerini aldırdı. Terzi de bir hafta içinde elbiseleri dikerek yine Ekrem’le birlikte hepsini de teslim ettiler.
Bahadır’ın ikinci sınavları başlamış ancak matematikle ilgili derslerde yine düşük not almaya devam ediyordu. Yine de ilk yarı yıl başarı ortalaması herkesten yüksekti. Okuldayken gerçek hayatı ve mafyalık işlerini düşünmemeye çalışsa da aklına gelip duruyordu. Herkesle iyi geçinmeye çalışıyor, hocalara ve yardımcı öğretim elemanlarına son derece saygılı davranıyor, günlük tıraşını olup sade ve şık giyinmeye de özen gösteriyordu.
Bu arada kendi sınıfından samimi olduğu iki kişi maddi sorunlar yaşadıklarını ve okulu bırakmak zorunda kalacaklarını söylemişlerdi. Bahadır buna izin veremezdi ve Duru’ya danışarak ne yapmaları gerektiğini konuştular. Belgin Hanım, akşam yemeğinde konu açılınca o iki öğrenciye kendilerinin burs verebileceklerini söyledi. Bahadır buna çok sevindi ve ertesi gün teneffüste onları bularak müjdeyi verdi. Hemen banka hesap numaralarını aldı ve ilk üç aylık peşin, sonraki aylarda ise İstanbul’da okuyan bir öğrenciye fazlasıyla yetecek kadar karşılıksız burs paraları hesaplarına yatırıldı.
Haberin okulda duyulması üzerine benzer durumdaki yirmiden fazla öğrenci Bahadır’a gelerek kendilerine de burs sağlanmasını rica ettiler. Ancak Belgin Hanım da Duru da o kadar para kazanmıyordu çünkü yeni açıldıkları için müşteri edinmek amacıyla düşük fiyatlardan hizmet sunuyorlar, taksitle ve veresiye çalışıyorlardı. Bahadır, durumun çıkmaza girmesi üzerine Bahattin’i aramaya karar verdi.
Bahattin şimdiye kadar hiç öğrenci okutmamıştı ama zorda kalanlara iyilik yapmayı seven biriydi. Bahadır’ın teklifini emir telakki ederek hemen banka hesap numaralarını istedi ve ertesi gün bu hesaplara Bahadır’ın belirlediği miktarları yatırarak ona bilgi verdi. Ancak Bahadır öğrencilerden her ay düzenli olarak aldıkları ders notlarını öğrenci işlerinden onaylatıp burs veren kurumun mail adresine gönderilmesini şart koştuklarını söylemişti. Çünkü sadece başarılı olan öğrenciler burs alabiliyorlardı.
Bir ay sonra yine Ekrem’in hatırlatması üzerine tekrar Antalya’ya giden Bahadır ve Duru, bu toplumsal sorumluluk projesini hayata geçirmeye karar vermişler ve bunu toplantı gündemine almışlardı. Toplantı başlamadan önce herkes Bahadır Baba’nın terzisinin diktiği son derece şık takım elbiselerini giymiş, sinek kaydı tıraşlarını olmuşlardı. Yeni ve boyalı ayakkabıları ile sürdükleri güzel ve erkeksi kokularla hepsi de filinta gibi olmuşlardı. Bahadır, öncelikle her elini öpenin alnını öperek omzuna dostça vurdu. Eskiden olsa tokat atardı ama artık bazı şeyler yoluna giriyor gibiydi.
Bahadır, toplantının başında her zamanki gibi ilk sözü aldı. “Bir süredir düşündüğüm bir konu var. Birkaç hayırseverin katkılarıyla yirmiden fazla başarılı öğrenciye karşılıksız burs sağladık. Ancak bunu daha kurumsal hale getirmeliyiz.”
Bucaklı Nuri kaşlarını kaldırarak sordu. “Nasıl yani Bahadır Baba? Daha fazla öğrenciye mi destek olacağız?”
Bahadır başını salladı. “Evet, ama bunu sistemli ve resmi bir şekilde yapacağız. Bir dernek kuracağız. İhtiyacı olan başarılı öğrencilere karşılıksız burs verecek, ayrıca barınma imkânı sağlayacağız. Böylece eğitimde fırsat eşitliğine biz de katkıda bulunacağız. Bu, içinde bulunduğumuz topluma karşı bizlerin bir ödevidir ve sosyal sorumluluk projelerimizden biridir.”
Teomanpaşalı Eşref, çenesini sıvazlayarak konuştu. “Bu işin maddi boyutu ne olacak? Kaynak sıkıntısı yaşar mıyız Baba?”
Bahadır gülümsedi. “Hepimiz iş dünyasında güçlü bağlantılara sahibiz. Ayrıca bu dernek sadece bizim değil, iş dünyasındaki diğer hayırseverlerin de destekleyebileceği bir yapı olacak.”
Çallıoğlu Sami kafasını sallayarak ekledi. “Bu hayırlı bir iş, ama dikkatli olmalıyız. Adımızı yanlış kullanmak isteyenler çıkabilir. Bizler her durumda geri planda kalmalıyız.”
Yalvaçlı Kâzım onayladı. “Haklısın. Yönetimi sağlam kurmalı, hesapları şeffaf tutmalıyız.”
Alanyalı Süleyman heyecanla atıldı. “Bence mükemmel bir fikir! Öğrenciler arasında geleceğin doktorları, avukatları, mühendisleri olacak. Onlara destek olmak büyük bir iş.”
Bahadır herkese tek tek baktı. “Öyleyse oy birliğiyle bu işe girişiyoruz. Derneğin ismi, organizasyonu ve detayları için bir komite oluşturacağız. Bununla ilgilenmek isteyenler kimler?”
Nuri, Eşref ve Kâzım ellerini kaldırdı. Bahadır memnuniyetle başını salladı. “Harika. O zaman ilk adımı atıyoruz. Antalya’dan başlayarak, bu sistemi genişleteceğiz.”
Toplantı masasında başlar sallandı, herkes bu hayırlı işe destek vermeye hazırdı. Bahadır derin bir nefes aldı. Antalya’daki varlığı, artık sadece güçle değil, iyilikle de anılacaktı. Komitede görev alan üç kişi, Ekrem’le birlikte haftada bir gün toplanarak bir ay sonunda derneğin adını, kurucu üyelerini, ofisini ve çalışma prensiplerini oluşturmuşlardı. Ancak Dernek Genel Başkanı olmaya hiçbiri yanaşamıyordu çünkü hepsinin de sabıkası vardı.
Bunun üzerine Ekrem, konuyu teşkilatın kuyumcu dükkanını çalıştıran emekli polis Turan’a açtı. Turan, kendisinin bu görevi seve seve yapabileceğini söyledi. Hele bunun Bahadır’ın fikri olduğunu öğrendiğinde daha çok sevinmişti. Ekrem de derneğin Başkan Yardımcısı olacaktı çünkü sicili temizdi.
Dernek adı da “Antalya Eğitim ve Yardımlaşma Derneği” (ANEY) olarak tescillenip bir ofis kiralandı ve zorunlu mobilya ve mefruşat malzemeleri alındı, bir sekreter ve bir görevli de dernekte sigortalı olarak istihdam edildi. Birkaç hafta sonra derneği kurarak Bahadır’ın gelip açılışı yapması için hazır etmişlerdi.
…
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.49k Okunma |
389 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |