23. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Kırık Olsa Duramazsın / 23. Bölüm: Baba'nın İstanbul'daki Konukları

23. Bölüm: Baba'nın İstanbul'daki Konukları

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

Aslan kendi ininden başka yerde uyumaz.

 

Antalya’ya yine Duru ile birlikte geldiğinde Bahadır teşkilata bile uğramadan doğruca açılışı yapılacak olan derneğe gitti. Basına ve kamuoyuna açık olmayan gayri resmi açılışta bütün liderler yine şık takım elbiseleri ve hatta eşleri ve çocuklarıyla gelmişlerdi ancak fotoğraf ve video çekmek yasaklandığı için girişte tüm telefonlar toplandı ve Bahadır, yanındaki Duru’nun gümüş tepsiyle getirdiği makasla kırmızı kurdeleyi keserek alkışlar arasında açılışı yaptı. Liderler eşleri ve çocuklarıyla birlikte alkışlarken içeri geçildi ve masalardaki içeceklerle atıştırmalıklar yenilip içilmeye başlandı.

Bahadır ve Duru ise bu sırada masaları gezerek herkesin eşi ve çocuklarıyla tanıştı, onlardan teşekkür aldı. Çünkü eşleri son aylarda çok daha anlayışlı, kendine özenli, çocuklarına ve eşlerine karşı şefkatli hale gelmişlerdi. Kaba-saba ve pinti adamlar yerine gayet cömert, nazik ve kibar olmuşlar, hepsinin aile huzuru yerine gelmişti. Hepsinin pamuk ellerini ceplerine atmasıyla hatırı sayılır bir miktar bağış toplanmıştı.

Bahadır, dernek açılışından sonra teşkilata giderek herkesle merhabalaştı ve akşam Duru ile birlikte evine döndü. Annesi ve babası çok sevinmişlerdi ve babası Bahadır’a, Turan Amca’nın dernek kurduğunu ve pazar günü açılışa davetli olduklarını söyledi. Hep birlikte gitme teklifini Bahadır ve Duru kabul ettiler ve ertesi gün arabaya binip dördü birlikte öğle üzeri derneğe gittiler. Genel Başkan Turan ve yardımcısı Ekrem, konukları kapıda karşılıyordu. Turan, eski dostu olan Bahadır’ın babası emekli polis Mehmet Başkomiseri ve eşi Serpil Hanım’ı görünce büyük bir heyecanla yanlarına gitti.

“Mehmet Abi! Sizi burada görmek büyük onur,” dedi içtenlikle elini uzatarak.

Mehmet Başkomiser tokalaşırken gülümsedi. “Turan, bu kadar önemli bir işe giriştiğini duyunca gelmemek olmazdı. Hayırlı olsun.”

Turan gözlerini Bahadır’a çevirdi. “Senin sayende Mehmet Abi, senin yetiştirdiğin bir evlat bu yolda önümüzü açtı.” Yanlarında bulunan Ekrem’in kaş-göz işaretleriyle kırdığı potun farkına vardı ve tam bu sırada duraksadı. Bahadır’a dönerek ağzından kaçırmadan önce düşünmeye çalıştı. “Sen… yani senin baban gibi adamları görmek, çok güzel.”

Ekrem hemen araya girerek gülümsedi. “Evet, Bahadır Bey gerçekten İstanbul’da okulunu aksatmadan okuyor. Arada haberleşiyoruz, şimdi içeri geçelim, açılış konuşmasını yapmak için sabırsızlanıyoruz.”

Turan bir an afallasa da Ekrem’in desteğiyle durumu toparladı. Hep birlikte içeri girdiklerinde, açılışa katılan konuklar arasında basın mensuplarıyla birlikte saygın iş insanları, akademisyenler ve genç öğrenciler vardı. Yeni dernek, Antalya’daki pek çok gencin hayatını değiştirecekti.

Açılış konuşmasını Turan yaptı, günlerdir hazırlamak için özenle uğraştığı yazıyı okurken heyecanlandı ama bittiğinde alkışlarla karşılandı. Açılışın ilk günü katılımcılardan oldukça büyük miktarda bağış toplanarak makbuzları kesildi, hepsi de derneğe üye oldular. Basın ve medya kuruluşları da bu güzel haberin fotoğraflarını ve videolarını çekerek sosyal medya hesapları ve gazetelerinde ertesi günden itibaren yayınladılar.

Mehmet Bey, açılışın sonunda eski dostu Turan’la vedalaştı ve Bahadır, Duru ve Ekrem’i öğle yemeğine davet etti. Hepsi de bunu kabul etti ve hep birlikte şık bir restoranda köfte ve piyaz yediler. Bahadır, köfte ve Antalya usulü piyazı İstanbul’da çok özlemişti. Mehmet Başkomiser, oğlunun yaptığı işlerden gurur duyduğunu belirterek, “Bunca yıldır senin için endişelenirdik Bahadır, ama şimdi görüyorum ki endişelenmem için bir sebep yok artık” dedi, Serpil Hanım da eşinin sözlerine katıldı ve ekledi. “Hukuk okuyup avukat olmak harika bir iş. İnsanların hayatını değiştireceksin.”

Gece ilerlediğinde Ekrem; Duru ve Bahadır ile ailesini havaalanına götürdü. Vedalaşırken Serpil Hanım her zamanki gibi gözyaşlarını tutamadı ve Bahadır’ın babası iki hafta sonra İstanbul’a geleceklerini söyledi. Bahadır ve Duru’yu yolcu ettikten sonra Ekrem arabayla Bahadır’ın anne ve babasını evlerine bırakıp ellerini öperek ayrıldı.

İki hafta sonra Bahadır’ın anne ve babası İstanbul’a geldiler. Evi çok beğendiler. Serpil Hanım, “Bahadır, burası harika! Hem ferah hem de çok güzel döşenmiş,” dedi hayranlıkla.

Mehmet Başkomiser de başını sallayarak onayladı. “Belli ki burada kendine güzel bir düzen kurmuşsun, Bahadır.”

Duru gülümseyerek, “Bahadır’ın zevki iyidir. Ama tabii bizim de katkımız oldu,” diye ekledi.

O gün Duru ve Belgin’in iş yerlerini de ziyaret ettiler. Serpil Hanım, Duru’nun eczanesini incelerken, “Ne kadar güzel işler yapıyorsunuz Duru kızım,” dedi takdirle.

Akşam yemeğini Bahadır’ın evinde yediler. Sofrada Serpil Hanım ve Duru’nun yaptığı yemekler vardı. Bahadır, “Anne, ellerine sağlık. Duru, senin de. Gerçekten mükemmel olmuş,” dedi mutlu bir şekilde.

Ertesi gün tatil olduğu için Bahadır ve Duru, onlara İstanbul’u gezdirdi. Boğaz turu yaptılar, tarihi mekânları dolaştılar. Mehmet Başkomiser, “İstanbul her seferinde beni etkiliyor,” diye iç geçirdi.

Pazar günü Belgin de onlara katıldı. Öğle yemeğinde boğazda güzel bir restoranda yedikleri yemekten sonra hesabı Belgin ödedi. “Bugün yemekler benden, itiraz istemem,” dedi gülümseyerek.

Akşam yine Bahadır’ın evinde yemek yediler. Sofrada keyifli sohbet devam etti. Serpil Hanım, “İstanbul’da zaman nasıl geçti anlamadım bile. Oğlumun burada mutlu olduğunu görmek içimi rahatlatıyor,” dedi gözleri dolarak.

Bahadır, annesinin elini tutarak gülümsedi. “Burada iyiyim anne. Ama ne zaman isterseniz gelebilirsiniz, kapım her zaman açık.”

Babası merakla sordu: “Peki oğlum, burası kime ait, kirası ne kadar? Burası İstanbul sonuçta, az değildir buranın kirası. Benim gönderdiğim para yetiyor mu bari?”

Bahadır buna doğru sayılabilecek bir yanıt verdi: “Babacığım, bu iki daire de Ekrem abiye ait, hatta Belgin Hanım’ın muayenehanesi ve Duru’nun eczanesi de onun. Ama kirada bize kolaylık yapıyor, merak etme sen. Ayrıca Duru’nun eczanesinde okuldan sonra yardım ediyorum, hafta sonları da çalışıyorum ve kiramı tamamen Duru karşılıyor.”

Duru ve Belgin de bunu başlarıyla onayladılar ve Mehmet Bey biraz rahatladı çünkü emekli maaşından başka bir geliri yoktu. “Tamam o zaman oğlum, ama gene de sıkışırsan beni mutlaka ara. Başkasından borç para da alma. Bak, annen kirli çıkıdır biraz, kara günler için birikmişi de olduğunu biliyorum. Gerekirse onu harcarız.”

Annesi buna hiç itiraz etmedi. “Oğlum, varımız yoğumuz sensin. Ne lazım gelirse sen bana haber et, ben yollarım sana, oldu mu yavrum?”

Bahadır anne ve babasının bu anlayışlarına teşekkür etti ve gerekirse haber edeceğini söyleyerek onları rahatlattı. Belgin Hanım ve Duru çaylarını da içtikten sonra izin isteyerek kalktılar. Ertesi gün okul olduğundan Bahadır da erken yatması gerektiğini söyleyip anne ve babasını öperek odasına çekildi.

Birkaç gün sonra Bahadır’ın anne ve babası vedalaşarak Antalya’ya döndüler. Bahadır, Ekrem’i arayarak cumartesi günü Bahattin’i ziyaret edeceğini ve kendisiyle birlikte teşkilattan dört adam daha getirmesini rica etti. Laz Erol’u da arayarak cumartesi günü Bahattin’i ziyaret edeceklerini ve İstanbul’a gelmesini söyledi. Büyük seçim için faaliyetlere artık başlanması gerekiyordu.

Bahattin’e telefon açarak cumartesi günü eski dostu Laz Erol ile geleceğini bildirdi. Bahattin hemen hazırlıklara başladı ve çok güvendiği altı teşkilat başkanını cumartesi günü gelmeleri ve hazır bulunmalarını, onları Bahadır Baba ile tanıştıracağını heyecanla söyledi. Hepsi de buna çok sevindi ve memnuniyetle kabul ettiler. Dillere destan olan Bahadır Baba ile tanışmak gerçekten onlar için büyük bir onurdu.

Karagümrüklü İsmail, Tophaneli Rıza, Üsküdarlı Mustafa, Bomontili Sarı Cemil, Kasımpaşalı Kara Yasin ve Pendikli Sarı Vildan cumartesi günü sabah erken saatlerde Kadırga’da bulunan Bahattin’in mekânına siyah arabaları ve korumalarıyla şık kıyafetler giyerek geldiler. Bahadır’ın yaptığı gibi Bahattin de bu sefere mahsus kapıda hepsine üst araması yaptırdı, korumaları da içeri almadı.

Öğleye doğru bir arabayla, korumalarıyla birlikte gelen Laz Erol hemen yukarı çıkarak selamlaştı ve Bahattin’i bazı konularda uyardı. Diğerleriyle birlikte Bahattin de elbisesine ve kravatına çeki düzen verdi ve öğleye doğru dört araba ile birlikte Bahadır, Ekrem ve adamları geldiler. Hepsi de aşağı inerek kapıda onları karşıladılar ve tokalaştıktan sonra hepsi kendisini tanıttı, Laz Erol ve Bahattin ise Bahadır’ın elini öptüler.

Bahadır’ın üzerinde yine şık bir kıyafet vardı ve üstüne siyah bir palto giymişti. Beyaz atkı ise böyle durumlarda barışı ve dostluğu simgelediği için Ekrem tarafından önerilmiş, aynı zamanda eline de tesbihini almıştı. Tesbih de yine irade ve sabır anlamına geliyordu.

 

 

(Devam edecek)

Bölüm : 15.03.2025 14:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...