26. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Kırık Olsa Duramazsın / 26. Bölüm: Baba'nın Yabancı Konukları

26. Bölüm: Baba'nın Yabancı Konukları

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

Aslanla yaşayan kükremeyi, kurtla yaşayan ulumayı, köpekle yaşayan ürümeyi öğrenir.

 

Bahadır ilk sınıfı başarıyla bitirmiş ve Antalya’ya giderek bir hafta tatil yapmak istemişti ve Ekrem’e İstanbul’daki teşkilat başkanlığını emanet edip Antalya’ya geldi. Annesi ve babası onu görünce çok sevindi ve Bahadır birkaç gün arkadaşlarıyla gezip tozarak dinlendi, kafa dağıttı.

Antalya’nın sıcak güneşi Bahadır’ın yüzüne vururken, çocukluk evinin bahçesinde oturmuş, elindeki çayı yudumluyordu. Yanında annesi ve babası vardı. Yıllardır bu kadar huzurlu bir an yaşamamıştı.1

Annesi bir yandan mutfaktan getirdiği börekleri masaya koyuyor, bir yandan da oğlunun yanaklarını sever gibi bakıyordu. "Bakıyorum da yüzün biraz olsun gülmeye başlamış Bahadır."

Babası gülümsedi. "İstanbul’un havası mı ağır geldi oğlum? Antalya gibisi var mı?"1

Bahadır çayından bir yudum aldı ve babasını yanıtladı: "Öyle valla baba. Antalya’nın kokusu bile farklı."

"İyi ya, şimdi burada dinlen biraz. İş güç, okul falan boş ver. Çık denize gir, arkadaşlarınla buluş. İnsan bir tatilde en azından iki kilo almalı!"

Bahadır hafifçe gülümsedi. Annesi her zaman böyleydi. Onun gözünde hâlâ küçük çocuğuydu.

"Birkaç gün gezerim işte anne. Hem çocukluk arkadaşlarımı göreceğim. Hem de kafayı biraz dağıtmak lazım."

Bahadır, üç gün boyunca Antalya’nın tadını çıkardı. Eski mahalleye uğradı, sahilde yürüyüş yaptı, birkaç çocukluk arkadaşıyla buluştu. Ama içindeki lider ruhu tamamen gevşemesine izin vermiyordu.

Dördüncü gün sabah kahvaltısında telefon çaldı. Ekrem arıyordu.

"Hayırdır Ekrem abi?"

"Toplantı var Baba. Hemen dönmen lazım."1

Bahadır bir an sustu. Ne kadar tatil yapmaya çalışsa da işler onu bırakmıyordu. "Önemli mi?"

"Önemli olmasa aramazdım Baba."1

Bahadır iç geçirdi. "Peki. Bu akşam uçağa binerim."1

Annesi telefonu kapattığını görünce endişeyle baktı. "Yine mi gidiyorsun?"

Bahadır başını eğdi. "Gitmem lazım anne. Eczaneye yardım etmem lazımmış Duru’nun."

Babası bir şey demedi ama kaşlarını çatmıştı. Annesi ise içini çekti. "Bari birkaç gün daha kalsaydın oğlum."

"İşler beklemez anne. Ama merak etme, yaz bitmeden yine gelirim."

Bahadır çantasını hazırladı, annesi her zamanki gibi yanına birkaç poşet ev yapımı poğaça, muz, mandalina ve portakal koydu. Babasının elini kapıda öperken kısa bir nasihatte bulundu. "Dikkatli ol oğlum. Orası Antalya gibi değil, her türlü insan var."

Bahadır hafif gülümseyerek babasının elini sıktı. "Her zaman baba."

Taksiye binip havalimanına doğru giderken, Antalya’nın huzurunu geride bırakıp, İstanbul’un karmaşasına geri dönmeye hazırlandı.

Bahadır, İstanbul’daki teşkilatı yeniden düzenlemek için kolları sıvadı. İlk olarak, güvenilir insanlardan oluşan bir komisyon kurdu. Komisyon, teşkilat içindeki yozlaşmayı temizlemek, disiplin getirmek ve yasa dışı faaliyetleri sonlandırmak için çalışmalara başladı. Eski düzenin etkisinde kalanlar birer birer teşkilattan uzaklaştırıldı, şüpheli para akışları kesildi. Bahadır, İstanbul’daki otoritesini sağlamlaştırdıktan sonra gözünü daha büyük bir hedefe dikti: Avrupa Teşkilatlar Birliği Başkanlığı.

Bu doğrultuda Bahadır; Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya’nın teşkilat genel başkanlarını İstanbul’a davet etti. Hepsi de gelmeden önce kendi haber kaynaklarından Bahadır’ın başkanlığını ve yaptıklarını öğrenmiş ve takdir etmişlerdi. Bahadır, onları en iyi şekilde ağırlamak ve aynı zamanda İstanbul’un gücünü göstermek istiyordu. Misafirler için Boğaz’da büyük bir ziyafet düzenlendi. Gecenin ilerleyen saatlerinde, Bahadır masanın başına geçti ve Avrupa’nın güçlü adamlarına hitap etti. Yanındaki deneyimli tercümanı anında çeviri yapıyordu.

“Beyler,” diye söze başladı, “İstanbul, tarihin her döneminde önemli bir merkez olmuştur. Şimdi bizim dönemimizde de burada bir düzen kuracağız. Teşkilatlarımızın geleceği için ortak bir anlayış geliştirmek zorundayız.”

Fransız temsilcisi Jean-Pierre hafif bir gülümsemeyle “Bahadır Bey, İstanbul’un güçlü olduğunu biliyoruz ama Avrupa’nın kuralları farklıdır. Siz gerçekten Avrupa Teşkilatlar Birliği’nin başına geçmeyi mi düşünüyorsunuz?” diye sordu.

Bahadır gözlerini Jean-Pierre’e dikerek konuştu. “Düşünmüyorum, planlıyorum. Siz de biliyorsunuz ki Avrupa teşkilatları bir dağınıklık içinde. Yeni bir düzen, yeni bir lider gerektiriyor.”1

Alman temsilcisi Klaus, kadehini kaldırarak konuştu. “İstanbul’da yaptıklarınıza saygı duyuyorum. Bizim bile yapamadığımız bazı şeyleri yaparak takdirimizi kazandınız. Ama biz, liderimizi seçerken yalnızca güce değil, diplomasiye de bakarız. Siz, masadaki herkesin desteğini alabilecek misiniz?”

Bahadır hafifçe gülümsedi. “Bugün burada olmamın sebebi de bu. Gücü ve düzeni sağlayacak bir lider istiyorsanız, İstanbul buna hazır. Size sadece bir teklif sunuyorum: Ya eski sistemin çöküşünü izlersiniz ya da benimle birlikte yeni bir düzen kurarsınız.”1

Masada bir sessizlik oldu. İngiliz temsilcisi Richard, düşünceli bir şekilde başını salladı. “Bu konuşmanın devamını yapalım, Bahadır Bey. Belki de gerçekten yeni bir dönemin zamanı gelmiştir.”1

Bahadır masadakilere bakarak son sözünü söyledi. “Sizi İstanbul’da daha uzun süre ağırlayacağım. Şehri gezin, düzenimizi görün. Kararı verirken aklınızda sadece sözlerim değil, gördükleriniz de olsun.”

Bu toplantının ardından, Avrupa teşkilatları Bahadır’ın liderliğini ciddi bir şekilde düşünmeye başladı. İstanbul’da başlayan yeni düzen, artık Avrupa’ya yayılmaya adaydı. Bahadır, teşkilat içinde disiplin sağlarken aynı zamanda uluslararası arenada da kendini kabul ettirmenin yollarını arıyordu. Yeni bir çağ başlıyordu ve Bahadır, bu çağın en güçlü figürü olmaya kararlıydı.

Boğaz’da yapılan toplantının ilerleyen saatlerinde, masada soğuk bir hava esiyordu. Avrupa’nın farklı ülkelerinden gelen temsilciler Bahadır’ı dinlemiş ama net bir karar vermekten kaçınmışlardı. Kimileri Bahadır’ın gücüne saygı duyuyordu, kimileri ise hâlâ eski düzenin daha avantajlı olduğunu düşünüyordu. Bahadır, kendisine duyulan bu çekingen saygıyı mutlak otoriteye çevirmek zorundaydı. İşte o an, onlara unutamayacakları bir ders vermeye karar verdi.

Kadehini masaya koyup hafifçe eğildi. "Beyler, görüyorum ki hâlâ tereddütleriniz var. İstanbul’un düzeni hakkında şüpheleriniz olabilir, benim liderliğim hakkında da öyle. Ama size şunu göstermek isterim: Güç, sadece sözle değil, eylemle kanıtlanır."

Bahadır, arkasında bekleyen adamlardan birine eliyle işaret verdi. Adam hemen başını sallayarak telefonunu çıkardı ve bir numarayı tuşladı. Tüm gözler Bahadır’ın üzerindeydi. Masadaki gerilim artmış, meraklı bakışlar Bahadır’ın ne yapacağını anlamaya çalışıyordu.

Telefon hoparlöre verildiğinde, karşıdan soğuk bir ses duyuldu. “Buyurun Bahadır Bey.”

Bahadır, gözlerini masadakilere dikerek konuştu. “Berlin’deki adamımıza söyle, 48. Cadde’deki depoya girsin ve içeride bekleyen ‘sürprizi’ açsın.”1

Masadakiler birbirlerine baktılar. Almanya temsilcisi Klaus, kaşlarını çatarak sordu: “Ne yapıyorsunuz Bahadır Bey? O depo kime ait, biliyor musunuz?”

Bahadır başını salladı. “Elbette biliyorum. Avrupa teşkilatında kimlerin ne iş çevirdiğini öğrenmeden bu masaya oturmazdım. Orası bir silah deposu, değil mi Klaus? Üstelik senin adamlarının bilgisi dışında oraya malzeme sokuluyor. Sen de merak etmiyor muydun? Şimdi hep birlikte öğreniyoruz.”1

Almanya temsilcisi sessizleşti. Hoparlörden bir adamın sesi duyuldu. “Kapıyı açtık, Bahadır Bey. İçerisi dolu… Sandıkların içi yasak maddelerle dolu.”

Fransız temsilcisi Jean-Pierre, gözlerini kısarak konuştu: “Bu… Bu imkânsız. Oranın sadece lojistik deposu olduğunu sanıyorduk.”

Bahadır hafifçe gülümsedi. “Belli ki yanılmışsınız. Ve belli ki Avrupa teşkilatı sizin düşündüğünüzden daha fazla çürümüş. Peki şimdi soruyorum… Bu keşfi ben yapabildiysem, başkaları da yapabilir. Ve bir gün, rakipleriniz bu bilgiyi kullanarak sizi köşeye sıkıştırabilir. Ama ben size bir teklifte bulunuyorum. Bu çürümüş yapıyı birlikte temizleyelim. Beni destekleyin, Avrupa teşkilatlarını da İstanbul’daki gibi düzenleyelim. Yoksa bir gün, bu masada başka biri oturur ve sizi buraya bile davet etmez.”1

Masadakiler arasındaki sessizlik birkaç saniye sürdü. Sonunda, İngiliz temsilcisi Richard, kadehini kaldırdı. “Sizi hafife almışız, Bahadır Bey. Bu hamleniz, sadece zekânızın değil, aynı zamanda teşkilatları gerçekten tanıdığınızın da kanıtı.”

Alman temsilcisi Klaus da derin bir nefes alarak başını salladı. “Bize bir şey kanıtlamak istediniz ve bunu başardınız. Avrupa’nın yeni bir lidere ihtiyacı olabilir.”

Bahadır hafifçe gülümsedi ve ayağa kalktı. “O zaman, beyler… Yeni döneme hoş geldiniz.”

Masadakiler, Bahadır’ın bu hamlesinden sonra artık onun sadece İstanbul’un değil, Avrupa’nın da lideri olmaya hazır olduğunu anlamıştı. İstanbul’un Boğazı’nda başlayan bu gece, Avrupa’nın geleceğini değiştirecek bir adım olmuştu.

Bahadır, bir hafta sonra da Portekiz, Hollanda, Arnavutluk, Avusturya ve İsveç yetkili teşkilat başkanlarını davet ederek benzer görüşmeleri yaptı, teşkilatının sahip olduğu gücü, güveni ve titizliği gösterdi. Hepsi de bunlara hayran kalmış, birbirlerine ve Bahadır Başkan’a bu övgü dolu sözleri söylemişlerdi. Özellikle enerji, finans, çevre projeleri ve çalışmaları büyük takdir topladı çünkü bunlar hepsinin başa çıkmakta en çok zorlandıkları sektörlerdi. Kara para aklama, fuhuş, kadın hakları ve madde kullanımı konularında da belirgin sorunları göze çarpıyor ancak başa çıkamıyorlardı. İstanbul’da ise bu sorunlara çareler bulunmuş ve bütün teşkilat sanki Devlet’in beşinci kolu gibi faaliyet göstermekteydi.

Diğer ülke temsilcileri ve başkanlarıyla da tercümanı aracılığıyla görüntülü telefonda konuşan Bahadır, seçimlere az bir süre kala hepsinin de oylarını alabileceğini düşünmüyor değildi ama yine de temkinliydi. İstanbul’daki Ali Dede aklına gelince bir anda kafasında bir şimşek çaktı ve aklındakini Ekrem’e açıkladı:

“Ekrem abi, biz İstanbul seçimlerini Ali Dede sayesinde aldık. Bize oy verenlerin çoğunu tanımıyorduk ama bildiğin gibi ezici bir oy farkıyla seçildik. Bu Avrupa’nın da bir Ali Dede’si var mıdır sence? Hani herkesin itibarına saygı duyduğu, güvendiği ve hepsine de sözünü dinletebilecek biri mesela?”1

“Baba, hakikaten de sen bu işlerin adamısın. Benim aklıma bile gelmezdi böyle bir şey. Dur hele, İngiltere’deki adamımıza soralım bakalım, yıllarca orada kaldı ve eski teşkilatları filan iyi bilir.”1

 

 

(Devam edecek)

 

Bölüm : 18.03.2025 15:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...