27. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Kırık Olsa Duramazsın / 27. Bölüm: Vladimir Baba

27. Bölüm: Vladimir Baba

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

Yağmur yağar izler silinir ama kurt düştüğü çukuru asla unutmaz.

 

Ekrem hemen telefonunu çıkarttı ve İngiltere’deki temsilcilerini aradı. Tek bir cümleyle yanıtını aldı ve telefonu kapattıktan sonra Bahadır’a gülümseyerek döndü:

“Bulduk Baba, bulduk Avrupa’nın Ali Dede’sini. Eski Rus lideri Vladimir Hazarov umarım hayattadır. Uzun dönemler Avrupa Başkanlığı yapmış ve sözü dinlenen biriymiş. Moskova’daki temsilcimizle görüşeyim istersen hemen ve davet edelim ya da yanına gidelim.”

“Ekrem abi, bu adam bahsettiğin kadar güçlü biriyse Ali Dede gibi o da bizi bulur, merak etme sen. Aramaya ve davet etmeye hiç gerek yok, kendimizi küçültmeyelim.”

Moskova’daki temsilci ise Bahadır’ın takdirini kazanmak için durumdan vazife çıkartmak istemiş ve Vladimir’e ulaşmak için yollar aramaktaydı. Ancak ne telefonu ne de adresi belliydi. Akşama doğru Moskova’daki Türk temsilci ofisinin kapısı hafifçe tıklandı. Dışarıda kışın soğuğu hüküm sürerken, içerideki sıcak ortam bir anda sessizleşti. Kapıyı açan sekreter şaşkınlıkla geri çekildi. Karşısında eski, yıpranmış bir paltoya bürünmüş, sakalları birbirine karışmış, elinde paslı bir baston tutan yaşlı bir adam duruyordu.

"Efendiyle görüşeceğim," dedi adam Türkçe olarak, yorgun ama tok bir sesle.

Sekreter tereddütle içeri seslendi: “Efendim… Bir… şey… yani bir dilenci sizinle görüşmek istiyor.”

Türk temsilci merakla kapıya kadar gelip baktı. Önce yaşlı adamı süzdü. Ve işte o an, gözüne çarpan ufak bir detayla irkildi. Adamın gözleri… O gözleri daha önce birçok efsanede duymuştu.

Yavaşça elini uzattı ve kısık bir sesle konuştu: “Vladimir Hazarov.”

Yaşlı adam hafifçe gülümsedi, titrek bir sesle: “İyi, iyi... En azından hafızan zayıf değil” dedi. Türk temsilci hızla toparlandı. “Biz de sizi arıyorduk efendim. İstanbul’daki Bahadır Baba sizinle görüşmek istiyor.”

Hazarov başını eğdi. “Biliyorum. Onun kim olduğunu da biliyorum. Ve bu yüzden buradayım. Yarın akşam beklesin beni, derdi neymiş öğrenelim bakalım.”

Ertesi gün, Vladimir Hazarov İstanbul’daydı. Bahadır, Vladimir’in geleceğini şifreli olarak Moskova temsilcisinden öğrenmiş, Ekrem’e bile söylememişti çünkü iki kişinin bildiği sır olamazdı. Akşam üstü Boğaz manzarasına hâkim geniş ofisinde, arkasında ellerini bağlamış şekilde camdan dışarıyı izliyordu. Ayak seslerini duyunca döndü ve gelen adamla göz göze geldi.

Karşısındaki adam, yaşına rağmen dimdik duruyordu. Her ne kadar dışarıdan yaşlı ve yorgun görünse de, gözlerindeki zekâ ve sert bakış, onun kim olduğunu hemen ele veriyordu.

“Vladimir Hazarov, sizinle tanışmak büyük bir şeref” dedi Bahadır, ona doğru bir adım atarak.

Hazarov hafifçe başını eğdi. “Bahadır Başkan, seninle de evlat, seninle de.”

Bahadır hafifçe gülümsedi ve eliyle oturması için işaret etti. Hazarov ağır adımlarla ilerleyip sandalyeye oturdu. “Benim için fazla uğraştın. Neden?” diye sordu Türk asıllı Rus efsane, gözlerini Bahadır’dan ayırmadan.

“Çünkü Avrupa’nın düzeni bozulmuş. Ben İstanbul’da yeni bir düzen kurdum, ama bu yeterli değil. Senin dönemindeki Avrupa teşkilatını araştırdım. O zamanlar işler yolundaymış. Yani tam 3 dönem başkanlık yapmışsın ve hepsini de adam etmişsin ama şimdi düzen tamamen bozulmuş…”

Hazarov hafifçe güldü. “Ve sen benden eski günleri geri getirmemi mi istiyorsun?”

Bahadır başını iki yana salladı. “Hayır. Onlar geri gelmez. Benim, bu işin kurallarını bilen birine ihtiyacım var. Sen kayboldun ama hâlâ etkili olduğunu biliyorum. Avrupa’daki bazı eski adamların bile hâlâ senin adını fısıldıyor.”

Hazarov gözlerini kıstı. “Ve sen ne istiyorsun, Bahadır Baba? Beni başına danışman mı yapacaksın?”

Bahadır hafifçe öne eğildi. “Hayır. Ama birlikte çalışacağız. Avrupa’daki büyük patronlar ya bizimle olacak ya da yok olacak. Bana yol göster, bu düzeni beraber inşa edelim.”

Hazarov sessizce Bahadır’a baktı. Sonra cebinden ufak bir saat çıkardı. Tıkırdayan eski bir cep saati. Ona bir süre baktıktan sonra yavaşça konuştu:

“Zaman… Her şeyi yıkar. Ama bazı şeyleri tekrar inşa edebilir.”

Sonra gülümsedi. “Ben de zamanı geldiğinde kaybolmayı severim. Ama sanırım bu sefer dönmem gerekiyor.”

Bahadır hafifçe gülümsedi. “Hoş geldin, Büyük Usta. Şimdi düşündüm de, sanki seni daha önce görmüş gibiyim. Bu masmavi gözler hiç yabancı değil.”

Vladimir gülümseyerek başını salladı. “Sen İstanbul’daki seçimleri kazanınca sadece meraktan bir ilaç bahane edip eczaneye uğramıştım. Kısa bir de konuşma geçti aramızda. Şimdi Avrupa’daki çürükleri temizlemeye nereden başlıyoruz? Senin bir planın var mı?”

Ve böylece, eski kurdun dönüşü resmen başlamış oldu. Önce beraber plan yaparak eski başkanları topladılar. Vladimir Hazarov’un çağrısını duyup da gelmemek olmazdı ve hepsi 2 gün sonra bu toplantıya katıldı. Bahadır’ın Boğaz’a nazır, İstanbul’un en seçkin mekânlarından biri olan yerinde, o gece büyük bir toplantı vardı.

Masada, Avrupa’nın dört bir yanından gelen eski liderler bulunuyordu. Kimisi İtalya’dan, kimisi Fransa’dan, Almanya’dan, Hollanda’dan gelmişti. Hepsi zamanında korkulan, sözü geçen insanlardı ama şimdi yaşlanmış, yeni neslin gölgesinde kalmışlardı.

Hazarov, masanın başında oturuyordu. Bahadır ise hemen yanında, onun konuşmasını bekliyordu. Vladimir Hazarov, sandalyesine yaslanıp etrafındakilere tek tek göz gezdirdi. Herkes sessizdi. Yıllarca Avrupa’nın en büyük teşkilatlarını yönetmiş bu adam, hâlâ aynı karizmaya sahipti.

Hazarov: “Sizlerin buraya neden çağrıldığınıza dair fikirleriniz vardır. Ama ben size gerçeği söyleyeyim. Düzen değişiyor. Ve bu değişim ya bizim kontrolümüzde olacak ya da bizi tarihe gömecek.”

Masadakiler birbirlerine baktılar. İçlerinden biri, İtalyanların eski liderlerinden olan Lorenzo, derin bir nefes aldı ve konuştu: “Hazarov, senin sözünü dinleriz. Ama bu yeni düzen nasıl olacak? Eskisi gibi mi? Yine oluk oluk kan mı akacak?”

Hazarov, konuşması için eliyle Bahadır’ı işaret etti. Bahadır: “Hayır, kan akmayacak. Güç artık sokakta değil, masada kazanılıyor. Eskiden her şeyi korkuyla yönetiyordunuz, şimdi sistemle yöneteceksiniz. Yeni nesil, sizin bildiğiniz gibi değil. Onlara doğru yolu göstermeliyiz.”

Biraz sessizlikten sonra Hazarov yine devam etti: “Avrupa’nın eski düzenini yeniden inşa edeceğiz. Ama bu kez zenginlik ve akıl ile. Gereksiz savaşlara, gereksiz düşmanlıklara yer yok.”

Masadakiler başlarını salladılar. Hazarov’un sözü onlar için kanun gibiydi. Bahadır, Hazarov’un bir işaretiyle, garsonlara göz kırptı. Önlerine zarifçe hazırlanmış içkiler konuldu. Kadehlerini kaldırdılar. Hazarov: “O zaman ilk adımı atalım. Almanya’dan başlayacağız.”

Almanya, göçmen gruplarının ve yerel güçlerin karmaşık dengeler içinde olduğu bir ülkeydi. Eski liderler artık etkin değildi, yerlerine yeni nesil yöneticiler geçmişti. Ancak hepsi bölünmüş durumdaydı.

Bahadır ve Hazarov, Almanya’daki en büyük patronları bir araya gözden geçirdi. Onları tek tek incelediler ve kimlerin bu yeni düzene uygun olduğunu belirlediler. Ardından, aralarındaki rekabeti bitirecek bir sistem kurdular:

Herkes kazanç sağlayacak, ama belirlenen kurallar çiğnenmeyecekti.

Eski yöntemler tamamen kaldırılacak, yeni nesil organize yapılar oluşturulacaktı.

Finans, teknoloji ve lojistik sektörlerinde güçlerini artırmaları sağlanacaktı.

Sonunda Almanya’daki yönetim, Hazarov ve Bahadır’ın belirlediği isimlerin eline geçti. Birkaç hafta içinde Almanya’nın en güçlü grupları, yeni sisteme uyum sağladı.

Almanya’daki düzen değiştikten sonra Bahadır ve Hazarov, gözlerini İtalya’ya çevirdi. İtalya’da eski mafya düzeni çökmüştü, ama hâlâ arka planda etkili olan aileler vardı. Bahadır ve Hazarov’un planı, bu aileleri organize etmekti. Ancak bu, kolay olmayacaktı.

İtalyanlar geleneklerine bağlıydı ve kolay kolay dışarıdan birini kabul etmezlerdi. Ancak Bahadır’ın Boğaz’daki toplantısından sonra kimse ona sırtını dönemeyeceğini anlamıştı.

Roma’da eski başkan istifa etti ve büyük bir olağanüstü kongre düzenlendi. Bu kongrede İtalya’daki tüm eski ailelerin temsilcileri bir araya geldi. Oylama yapıldı ve İtalya’nın yeni liderleri Hazarov ve Bahadır’ın desteklediği isimler seçildi.

İtalya ve Almanya’daki değişikliklerden sonra artık sıra Bahadır’ın yeni düzeni açıklamasına gelmişti. İstanbul’da, Bahadır’ın Boğaz’daki lüks mekânında bir toplantı daha düzenlendi. Bu kez, sadece Avrupa değil, dünyanın dört bir yanından gelen liderler de oradaydı.

Bahadır, kürsüye çıktı ve etrafına baktı. Herkes sessizdi. Yine her zamanki gibi tane tane, otoriter ve tok bir sesle konuştu: “Çok yakında yeni bir düzen kurulacak. Kimse birbirini öldürmeyecek. Kan dökmek yok. Eski usuller bitti. Artık masada kazanan, kazanan olacak.”

Bir süre sessizlik oldu. Sonra bir alkış sesi duyuldu. Ardından tüm salon alkışlamaya başladı. Artık Bahadır’a sırt çeviren kimse kalmamıştı. Avrupa’daki en büyük değişim, onun liderliğiyle başlayacak mıydı? Bunu elbette zaman gösterecekti.

 

 

                                                  

(Devam edecek)

 

Bölüm : 19.03.2025 16:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...