28. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Kırık Olsa Duramazsın / 28. Bölüm: Baba İtalya'da

28. Bölüm: Baba İtalya'da

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

Asil kurdu bir çakalla göremezsin, o istemezse ormana bile giremezsin.

 

Temmuz ayı geldiğinde, Bahadır ve Ekrem’in seçimler için İtalya’ya gitme vakti de gelmişti. Mevcut dönem başkanı İtalyan olduğundan seçimler de orada yapılacaktı. İşleri şansa bırakmayan Bahadır, pasaport işlemlerini haftalar öncesinden başlatmış, uçak biletlerini de önceden Ekrem ve Vladimir’le birlikte ayırtmıştı.

Seçimden bir gün önce uçak Roma Fiumicino Havalimanı’na indiğinde Bahadır, güneş gözlüklerini takarak terminalin geniş camlarından dışarıya baktı. Dışarıda sıcak bir rüzgâr esiyordu. Vladimir ise kendi usullerince hareket etmeyi tercih etmişti. Onlara havaalanında iki adamının beklediklerini, kendilerine mihmandarlık ve korumalık yapacaklarını söyledi ve ortadan kayboldu.

Havaalanı çıkışında Bahadır ve Ekrem’i bekleyen iki adam vardı. Siyah takım elbiseli, güneş gözlüklü, sert bakışlı adamlardı. İki tane arabaları da onlara uygun şekilde, siyah bir Mercedes-Benz’di. İçlerinden biri yaklaşarak hafifçe başını eğdi. Adamlardan biri Türkçe olarak: “Sinyor Bahadır, Sinyor Ekrem… Hoş geldiniz. Ben Carlo, bu da Giovanni. Üstad Vladimir’in elemanlarıyız, size selamı var.”

Bahadır: “Selamını aldık. Kendisi nerede? Birden ortadan kayboldu.”

Carlo etrafına göz gezdirdi. Sonra sessizce konuştu. “Vladimir üstad, kendi yöntemleriyle toplantı yerine ulaşacak. Sizi burada kendisiyle birlikte açık hedef yapmak istemedi. Düşmanları hâlâ çok fazla.”

Bahadır ve Ekrem birbirlerine baktılar. Vladimir’in bu kadar temkinli olması, işlerin hâlâ tam olarak yoluna girmediğini gösteriyordu.

Ekrem: “Vladimir’in düşmanları her yerde ama burada daha mı fazla?”

Carlo başını salladı: “İtalya’da, özellikle Roma’da onun eski rakipleri var. Bazıları onun öldüğünü düşünüyordu. Şimdi hayatta olduğunu öğrenirlerse, işler karışabilir.”

Bahadır: “O zaman dikkatli olacağız. Haydi, bizi götürün.”

Carlo ve Giovanni, Bahadır ve Ekrem’i arkada bulunan arabanın arka kapılarını açarak binmelerini beklediler. Kapılar kapandıktan sonra, iki arabayla sessizce Roma sokaklarında ilerlemeye başladılar. Şehrin tarihi atmosferi bir yana, içerideki hava oldukça ciddiydi.

Araba ilerlerken Bahadır, yanındaki Ekrem’e döndü: “Bu işler sandığımızdan daha karmaşık olacak gibi.”

Ekrem: “Evet, ama şunu unutma: Artık geriye dönüş yok. Avrupa’da kurmak istediğimiz sistemin sağlam olması için buradaki seçimleri mutlaka kazanmamız lazım.”

Öndeki koltukta oturan Carlo, başını hafifçe yana çevirdi ve konuşmaya katıldı: “Sizin için işler daha kolay olacak. Bahadır Baba’nın ismi artık her yerde biliniyor. Ama şunu unutmayın, burada hâlâ eski kafalı adamlar var. Sizden hoşlanmayanlar da olabilir.”

Bahadır: “Beni sevmek zorunda değiller, kimse kimseyi zorla sevemez ama saygı duymaları yeterli.”

Carlo hafifçe gülümsedi: “Tam da üstad Vladimir’in dediği gibi konuşuyorsunuz. O yüzden sizi destekliyoruz.”

Bahadır, arabanın camından dışarı bakarak Roma’nın dar sokaklarını izledi. Yüzünde kendinden emin bir ifade vardı. Buraya sadece bir seçim kazanmak için gelmemişti. Avrupa’daki yeni düzenin temel taşlarını sağlamlaştırmaya gelmişti.

Arabalar, Roma’nın en lüks otellerinden birinin önünde durdu. Carlo, kapıyı açarak Bahadır ve Ekrem’in inmesine yardımcı oldu.

Carlo: “Buradaki bir oda sizin için ayrıldı. Vladimir üstad da içeriye farklı bir yoldan girecek. Siz burada biraz dinlenebilirsiniz.”

Bahadır başını sallayarak otelin kapısına doğru ilerledi. İçeri girerken Ekrem’e döndü ve hafifçe gülümsedi. Ekrem endişeyle konuştu: “Bakalım İtalya bize nasıl bir oyun oynayacak.”

Bahadır, gözlerini kısıp hafifçe başını salladı: “Biz oyuna gelmedik, oyun kurmaya geldik.”

İkisi de birbirine baktı. Avrupa’daki en büyük değişimin temelleri burada, Roma’da atılacaktı.

Roma'nın tarihi dar sokakları, gece vakti loş ışıklar altında bile ürkütücü bir güzelliğe sahipti. Bahadır, Ekrem ve Vladimir’in birkaç adamı, Roma’nın lüks bir otelinde konaklıyordu. Vladimir ise görünürde yoktu, çünkü eski bağlantılarını kullanarak kongrede Bahadır’a karşı olanları araştırıyordu.

O gece Bahadır, Ekrem’le otelin restoranında oturmuş, ertesi günkü kongreyi tartışıyordu. Ekrem elindeki dosyayı açtı ve alçak bir sesle konuştu: "Baba, rakip adaylardan biri olan Rocco Morelli tehlikeli bir adam. Senin Avrupa’da etkin olmanı istemiyor. Seçimi kazanamayacağını anlayınca da farklı yollara başvurabilir."

Bahadır, çayından bir yudum aldı ve sakin bir sesle sordu: "Düşündüğüm şey mi?"

Ekrem başını salladı. "Evet Baba. Adamları seni her türlü yolu kullanarak engellemek isteyebilir. Vladimir'in İtalya’daki eski bağlantılarından biri bu akşam burada bir şeyler döneceğini söyledi ve beni uyardı."

Bahadır, gözlerini kıstı. O sırada Vladimir’in iki adamı, siyah takım elbiseleriyle restorana girdi ve hızla Bahadır’ın masasına yaklaştı. Adamların biri, Bahadır’ın kulağına eğildi. "Sinyor, otelin karşısındaki apartmanda iki adam görüldü. Keskin nişancı tüfeği taşıyorlardı. Yarın için bir suikast planı olabilir."

Bahadır’ın yüzü bir an bile değişmedi. Suikast tehditleri onun için yeni değildi. Ama Ekrem hemen sinirlendi: "İzin ver Baba, bunları anında indirelim!"

Bahadır hafifçe elini kaldırarak onu durdurdu. "Hayır. Daha iyi bir fikrim var. Adamları canlı yakalayın, ama fazla zarar vermeyin. Beni kimin öldürtmek istediğini onların kendi ağzından duyayım."

Vladimir’in adamları hızla dışarı çıktı. Bahadır, sakin bir şekilde çayından bir yudum daha aldı. On dakika sonra Vladimir’in adamı yine aradı: "Sinyor, planladıkları suikast girişimi başarısız oldu. Adamları yakalattım. Şu an elimizdeler. Sorgulamak ister misiniz?"

Bahadır hafifçe gülümsedi. "Onlara söyle, sabah görüşeceğiz. Şimdi uyusunlar, yarın işimiz çok."

Böylece suikast engellenmiş, ancak kongrede ne kadar büyük bir mücadele olacağı anlaşılmıştı.

Ertesi sabah Roma’nın en eski mahallelerinden birinde, küçük ama lüks bir kafede Bahadır, Ekrem ve Vladimir’in iki adamı, Vladimir’in çağrısıyla İtalya’nın en eski ve en güçlü isimlerinden Don Salvatore ile buluştu. Don Salvatore 60 yaşlarında, takım elbisesiyle hala zarif bir duruş sergileyen biriydi. Otoriter ama bilge bir adamdı.

Bahadır ve Ekrem, Don Salvatore’nin oturduğu masaya yaklaştı. Salvatore, onları başıyla selamladı ve ayağa kalkarak eliyle sandalyeleri işaret etti. Bahadır ve Ekrem otururlarken Vladimir’in iki adamı saygıyla ayakta beklediler.

Salvatore hafifçe gülümsedi ve garsona eliyle işaret verdi. Kahveler gelirken Bahadır, Vladimir’in adamlarından birinin tercümanlık etmesiyle doğrudan konuya girdi: "Sinyor Don Salvatore, yıllardır Avrupa’nın en büyük isimlerinden birisin. Ama biliyorum ki bu sistem artık yürümüyor. Yeni bir düzen gerekiyor."

Salvatore kahvesinden bir yudum aldı: "Bunu söylediğine göre bir planın var, Sinyor Bahadır."

Bahadır gözlerini kaçırmadan konuştu: "Evet. Avrupa’da artık eski yöntemlerle değil, akıllı ve modern bir sistemle ilerleyeceğiz. Para kazanılacak ama bunun için savaşmak ve kan dökmek gibi eski yöntemler gerekmeyecek. Yatırımlar, iş dünyası, lobiler ve bazı sektörler… Artık gücümüzü akıllıca kullanmalıyız."

Salvatore başını salladı. "Sözlerin gayet mantıklı. Ama burada yıllardır kurulu bir düzen var. İnsanlar bu değişimi nasıl kabul edecek?"

Bahadır geriye yaslanarak kendinden emin bir şekilde konuştu: "Onlara kazandırarak."

Salvatore düşündü, sonra hafifçe gülümsedi. "Üstad Vladimir senin için iyi şeyler söyledi. Seninle çalışmak istiyorum. Ama şunu bilin ki, bu iş kolay olmayacak."

Bahadır kahvesinden bir yudum aldı ve gülümsedi. "Zaten kolay olsaydı kendimden şüphelenirdim. Biz zoru hemen yaparız ama imkânsız biraz zamanımızı alabilir."

Salvatore kahkaha attı ve elini uzattı. "Öyleyse, yarın kongrede seninleyim."

Bahadır tokalaştı ve böylece en büyük engellerden biri aşıldı. Don Salvatore’nin İtalya dışında da baskın bir etkinliği ve saygınlığı vardı.

Ertesi gün akşam, Roma’nın en büyük otellerinden birinde kongre başladı. Salonda 100’den fazla önemli isim vardı. Önce Divan Kurulu oluşturuldu, beklendiği gibi Vladimir Hazarov Divan Başkanlığı’na seçildi. Daha sonra adaylar tek tek konuştu, sırası gelince Bahadır kürsüye çıktı. Salonda bir uğultu vardı ve rakip adaylar ona şüpheyle bakıyordu.

Bahadır, ağır adımlarla mikrofonun önüne geçti ve konuşmaya başladı: "Bugün burada bir karar vereceğiz. Geçmişin gölgesinde mi kalacağız, yoksa geleceğe mi yürüyeceğiz?"

Salonda sessizlik oldu. Herkes dikkatle onu dinliyordu. Bahadır devam etti: "Avrupa’daki sistem artık eskidi, çürüdü, demode oldu. Şiddetle ve korkuyla yönetmek artık mümkün değil. Eskiden sokaklarda kazanırdık, şimdi ise masalarda kazanmalıyız. Dinozorlar çok güçlüydüler ama değişime ayak uyduramadıkları için birbirlerini ve kendilerini yok ettiler, artık nesilleri tükendi. Ne kadar güçlü olursanız olun değişen sisteme ayak uydurmak zorundasınız."

 

 

 

(Devam edecek)

 

Bölüm : 19.03.2025 16:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...