

Bu dünyada susan kazanır, çok konuşan kaybeder.
Bahadır büyük toplantı salonunun kapısından içeri girerken herkes ayağa kalktı. Otoriteyi hissettirmesi gerektiğini biliyordu. Ağır adımlarla en baştaki koltuğa geçti ve masaya oturmadan önce ceketinin iç cebinden altın tabancasını çıkarıp sertçe masaya koydu. Odaya bir anda ölümcül bir sessizlik çöktü.
Ekrem, belli belirsiz bir gülümsemeyle başını salladı. "İyi gidiyor" diye düşündü.
Bahadır koltuğa oturmadan önce şöyle bir baktı, herkes ayaktaydı ve onun oturmasını bekliyorlardı. Bahadır önce oturur gibi yaptı, sonra kalktı. Tekrar oturur gibi yapınca birkaç kişi eğilip oturmaya hazırlandı, Bahadır tekrar ayağa kalktı. Onun oturacağını sanıp eğilenlere sert bir bakış fırlatınca hepsi de dikleşti. Son kez yavaşça oturduğunda adamları da oturdular ve teker teker yanına gelip elini öpmek istediler. Bahadır, Ekrem'in sözlerini hatırladı ve her elini öpene sağlam bir tokat yapıştırdı!
Kimse itiraz etmiyor, aksine tokadı yedikten sonra başlarını saygıyla eğerek yerlerine geçiyorlardı. Bahadır, içinden "Lan ne biçim iş bu? İnsanlar tokat yiyince mutlu oluyor!" diye düşünmeden edemedi ama bozuntuya vermedi. Son tokatlar daha sert olmaya başladı, en son artık yumruk ve tekme de vurmaya başlayan Bahadır, içinden gülüyor ve “Bunu anlatsam kimse inanmaz bana” diyordu.
Herkes yerini alınca Bahadır gözlerini kısarak odadakilere şöyle bir baktı. Ağır ağır nefes aldı, herkes onun ilk sözlerini kayda geçirmek için ellerini ceplerine atıp not defterlerini ve kalemlerini çıkartarak ağzının içine bakmaya başladı. Bahadır, tam üç dakika düşündü, söyleyeceği söz tarihe geçecekti ve izlediği dizilerdeki klişe sözleri zihninden geçirdi. Hiçbirini beğenmedi ve tam bir sessizlik olunca önce öksürdü, sonra da sesini olabildiğince kalınlaştırarak tane tane şunu söyledi: "Bu dünyada konuşmayan kazanır, çok konuşan kaybeder" dedi.
Bu sözleri arabayla gelirken ona Ekrem söylemişti ama Ekrem bile bu sözlerin kendisine ait olduğunu unutmuştu. İçinden Bahadır’ı takdir etti ve “Aferin Bahadır, nerden buldunsa güzel bir söz bulmuşsun. Sakın bir pot kırma, böyle devam et” dedi.
Oda yine sessizliğe gömüldü. Bu kadar mıydı? Evet, Ekrem öyle demişti. Büyük bir söz, sonra masaya bir tekme at, sonra da toplantıyı bitir. Bahadır ayağa kalktı ve onun kalktığını gören herkes hemen ayağa kalkmıştı. Bir kişi kalkmakta tereddüt edip sandalyesini gıcırdatınca önce ona dik dik bakan Bahadır, Ekrem’in tarif ettiği gibi masanın köşesine kuvvetli bir tekme attı. Koskoca masa hurda gibi yerlere yığıldı, üzerindeki bardaklar, kül tablaları, tabaklar yerlere düşerek büyük bir gürültüyle kırıldı. Herkes gözlerini kapattı ve sandalyesini gıcırdatan adam için dua etmeye başladı. Neyse ki Bahadır sadece herkese dik dik bakıp çıkış kapısına doğru yürüdü. Çünkü ayağı çok acımıştı ama hiç kimseye belli etmemesi gerekliydi.
Ekrem daha önceden, tarif ettiği köşeye vurulduğunda toplantı masası dağılacak şekilde bağlantı vidalarını ve ek yerlerini gevşetmişti. Çünkü bu hareket çok önemliydi ve mutlaka yapılması gerekiyordu.
Ekrem içinden "İşte budur! Adam Mafya Babalığını kaptı!" diye düşündü ve gülümseyerek Bahadır’ın ardından yürüyerek kapıyı kapattı. Bahadır, odasına geçerken Ekrem’e “Yav Ekrem abi, ayağım fena acıdı, bir eczaneye gidelim de pansuman yaptıralım, çok fena oldum” deyince Ekrem kapıyı kilitledi ve hemen eğilerek Bahadır’ın ayağına baktı, ayakkabısını ve çorabını çıkartıp mırıldanarak konuştu: “Gerçekten de abarttın biraz ama mafya babalığını da kaptın. Tek bir pot bile kırmadın. Şimdilik bir ağrı kesici jelle ovuşturayım da seni eczaneye götürelim” dedi ve duvardaki ecza dolabından aldığı ağrı kesici jeli Bahadır'ın ayağına sürdü ve çorabıyla ayakkabısını giydirdi. Bahadır'ın ağrısı biraz hafifleyince birlikte çıktılar. Bahadır topallamadan yürümeye çalışarak arabaya ilerledi. Ekrem arka kapıyı açarak Bahadır bindikten sonra kapıyı kapatıp ön koltuğa geçti. Bahadır, şoförleri Yunus’a döndü.
"Yunus, bizi en yakın eczaneye götür."
Yunus, yanındaki Ekrem’e kaçamak bir bakış attı, Ekrem hemen anladı ve başını iki yana salladı.
"Yakına değil, uzağa götür." dedi Ekrem, Yunus’a.
"Niye?" diye sordu Bahadır, kaşlarını çatarak.
"Baba, olur da teşkilattakiler senin eczaneye gidip ayağını pansuman ettirdiğini öğrenirse, tekme olayının büyüsü bozulur."
Bahadır iç çekti. "Haklısın. Mafya babası masaya tekme atar ama gidip eczanede pansuman yaptırmaz, değil mi?"
Ekrem gülümsedi. "Aynen öyle Baba. Ama sen yine de yaptıracaksın."
Ekrem, Yunus’a çok güveniyordu ve ona kimsenin bilmediği bazı sırları söylemekten çekinmiyordu. Yıllar önce kendisini işe alan da Ekrem’di ve aynı zamanda eski bir arkadaşıydı.
Yunus, şehrin biraz dışındaki bir eczanenin önünde durdu. Burası küçük ama düzenli bir eczaneydi. Neon tabelası gündüz vakti bile yanıp sönüyordu: "Duru Eczanesi."
Bahadır ve Ekrem arabadan indiler, Bahadır ayağına fazla yük vermemek için hafifçe topallayarak içeri girdi. İçerisi mis gibi lavanta ve kolonya kokuyordu. Raflarda çeşitli ilaçlar, ağrı kesiciler ve vitaminler diziliydi. "Mafya babası gibi görünmüyorum değil mi?" diye Ekrem’e fısıldadı Bahadır. Ekrem, başını olumsuz anlamda iki yana sallamakla yetindi.
Tam karşılarında, tezgâhın arkasında duran kadının uzun, dalgalı, kızıl renkli saçları vardı. Beyaz eczacı önlüğünün altına giydiği sade elbise ona farklı bir zarafet katıyordu. Ela gözleri, Bahadır içeri girer girmez onu dikkatle süzdü. Sonra da hafifçe gülümseyerek tezgâhın arkasından çıktı.
"Buyurun, ben Eczacı Duru. Yardımcı olabilir miyim?" diye sordu.
Bahadır, ayağının üzerine yüklenmemek için hafifçe eğildi ve ciddi bir sesle:
"Ayağımı incittim." dedi.
Duru başını öne eğerek dikkatlice Bahadır’ın ayağına baktı. "Ne yaptınız ki ayağınızı incittiniz?"
Bahadır kısa bir duraksamadan sonra, Ekrem’e döndü. Ekrem gözlerini devirdi ama durumu kurtarmak için araya girdi.
"Şey... spor yaparken biraz fazla zorladı kendini."
Duru gülümseyerek gözlerini kıstı. "Spor ha?" dedi alaycı bir sesle. "Nasıl bir spor bu? Tekvando mu, yoksa karate mi?"
Bahadır, "Masa tekvandosuna girdim" diye mırıldandı.
Duru önce anlamadı ama Ekrem kıkırdamaya başlayınca o da gülmeye başladı. Bahadır hafifçe gülümsedi ama ayağı zonklayınca yüzü hemen ciddileşti.
Duru eğilerek dikkatlice Bahadır’ın ayağını inceledi. Hafifçe dokunduğunda Bahadır istemsizce irkildi.
"Burası acıyor mu?"
"Hayır."
"Peki burası?"
Bahadır dişlerini sıktı ama belli etmemeye çalıştı. "Hayır."
Duru gözlerini devirdi. "Acımıyor diyorsunuz ama yüz ifadeniz başka bir şey söylüyor."
Ekrem kıkırdadı. "Bahadır Bey, Duru Hanım yalanı yutmuyor."
Duru, dolaptan bir buz torbası çıkarıp Bahadır’a uzattı. "Şimdi bunu ayağınıza koyun, sonra hafif bir bandaj saracağız. Ama bir süre ağır hareketlerden kaçının."
Bahadır içini çekti. "Ağır hareket mi? Peki ya tekmeler?"
Duru, başını iki yana sallayarak gülümsedi. "Bence masalarla kavga etmeyi bırakın. Sizi çok fena yenmiş gibi görünüyor."
Bahadır gülümseyerek yanıt verdi: "Siz bir de masayı görün."
Bahadır gözlerini kaçırarak buz torbasını tuttu. Ekrem, bu anı kaçırmak istemedi. "Bahadır Bey, teşekkür etmeyecek misiniz?"
Bahadır, gözlerini tekrar Duru’ya çevirdi ve hafifçe başını eğdi. "Teşekkür ederim."
Duru hafifçe başını salladı. "Rica ederim. Ama bir dahaki sefere, masaya tekme atmadan önce beni arayın. Belki öncesinde bir ağrı kesici öneririm."
Ekrem hafifçe gülümseyerek cebinden bir kart çıkardı ve tezgâhın üzerine koydu.
"Peki, eğer Bahadır Beye başka bir konuda yardım etmek isterseniz, siz de beni arayın."
Duru, kartı alıp elinde çevirdi. Üzerinde sadece bir telefon numarası yazan siyah renkli bir karttı. Ne isim ne de adres vardı. Gözlerini kaldırıp Bahadır’a baktı. Hafif bir tebessümle, "Belki bir gün ararım." dedi.
Bahadır yine de sormadan duramadı: “Şey Duru Hanım, ayağım kırık olabilir mi? Biraz fazla acıyor da.”
Duru büyük bir ciddiyetle yanıt verdi: “En fazla ezik ya da çatlak olabilir. Kırık olsa duramazsın.”
Bahadır yüzünü ekşitti. “Duru Hanım, siz nasıl eczacısınız? Beş sene bunun için mi okudunuz? Bunu çocuklar bile bilir. Neymiş efendim, kırık olsa duramazmışım!..”
Bu kez üçü birden gülmeye başladılar. Duru bu kez ciddileşerek “Bahadır Bey, emin olmak için siz en iyisi bir doktora görünün. Bakın karşıda Doktor Belgin Hanım var. Oraya uğrayıp selamımı söylemeniz yeterli. Şimdilik geçmiş olsun.”
…
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.49k Okunma |
389 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |