

Kurtlar birbirine düştüğü zaman koyunlar rahat eder.
Gece boyunca yemekler yenildi, içkiler içildi. Bahadır konuşmalar sırasında gözlem yapıyordu. Kim samimi, kim sahte, kim gerçekten sisteme inandı, kim sadece zaman kazanmaya çalışıyor… Her şeyi aklına not etti. Üçerli ve dörderli oturulan masaları ayrı ayrı ziyaret ederek kısa sohbetler yaptı, kimlerin hangi masada kimlerle oturduklarını gözlemledi.
İki gün boyunca çeşitli görüşmeler ve özel toplantılar devam etti. Üçüncü gün geldiğinde, herkes İstanbul’dan ayrılmaya hazırdı. Bahadır, her bir temsilciyle tek tek vedalaştı ve hepsine yönelik konuştu:
"Bir ay sonra burada tekrar görüşeceğiz. O zamana kadar raporlarınız elimde olacak. Unutmayın, bu bir seçenek değil, zorunluluk."
Herkes başını sallayarak Bahadır’la tokalaştı. Ekrem, Vladimir ve Kurt Ali Dede, en son kalanlar oldu.
Vladimir: "Bundan sonra işler daha da hızlanacak. Dikkatli ol Bahadır."
Kurt Ali Dede de Vladimir’e hak vererek katıldı: "Zor kısımlar daha yeni başlıyor evlat. Ama sen hazır görünüyorsun."
Bahadır derin bir nefes alarak Boğaz’a baktı. "Bakalım, kim gerçekten hazır, kim değil… Bir ay sonra göreceğiz."
Bahadır, Avrupa’daki düzeni oturtmak için İstanbul’daki ikinci toplantıyı düzenledi. Bu kez Boğaz manzaralı lüks otelde gerçekleşen toplantıya tüm ülke temsilcileri katıldı. İlk toplantıda alınan kararların ne kadar uygulandığını değerlendirmek için herkes raporlarını sunacaktı.
Ancak Bahadır, raporları önceden incelemişti. Bulgar ve Hırvat temsilcilerinin görevlerini yerine getirmediğini ve eski düzenlerini sürdürdüğünü biliyordu. Yine de herkesin önünde, onları sorgulamak istiyordu.
Yuvarlak masada liderler otururken, Bahadır gözlerini Bulgar temsilcisi Miroslav Petrov ve Hırvat temsilcisi Ivan Maric’e dikti. Sakin ama sert bir sesle konuştu: “Miroslav ve Ivan… Sizden raporlarınızı almadım. Görevlerinizi yerine getirdiğinizi düşünüyorum, değil mi?”
Miroslav hafifçe öksürerek konuşmaya başladı: “Sayın Başkan, işler düşündüğümüzden daha karmaşık çıktı. Uygulamak için biraz daha zamana ihtiyacımız var…”
Ivan: “Evet, Sayın Bahadır Başkan. Eski sistem çok güçlü. Değişim kolay olmuyor. İnsanlara yeni bir düzeni anlatmak, onları ikna etmek zaman alıyor.”
Bahadır kısa bir sessizlikten sonra gözlerini kısarak onlara baktı. Sonra yavaşça masadaki dosyalardan birini aldı ve içindeki kağıtları masaya bıraktı. “Anladığım kadarıyla Bulgaristan’da hala fuhuş sektörü devam ediyor. Hırvatistan’da ise uyuşturucu satışı azalmadığı gibi, tam tersine artmış!”
Ivan ve Miroslav bir an sessiz kaldı. Odadaki diğer temsilciler, Bahadır’ın öfkelenmek üzere olduğunu hissetti.
Bahadır bu kez sert bir ifadeyle konuştu: “Size bir ay süre verdim. Sonra bir ay daha! Ama siz, hiçbir şey yapmadınız!”
Miroslav hemen itiraz etti: “Hayır, hayır! Birkaç adım attık, ama…”
Bahadır elini kaldırarak onu susturdu. “Mazeret duymak istemiyorum. Bana aksiyon göstereceksiniz. Ama merak etmeyin, ben sizi artık uğraştırmayacağım.”
O anda Vladimir araya girdi: “Sayın Başkan, onları yargılamadan önce bir şans daha mı verseniz?”
Bahadır Vladimir’e döndü, göz göze geldiler. İkisinin de ne düşündüğü belliydi. Bahadır onlara şans vermeyecekti.
Bahadır soğukkanlı bir şekilde: “Hayır, veremem. Bazı şeyler affedilemez. Gerekli düzenlemeleri bizzat ben yapacağım.”
Toplantı salonunda buz gibi bir sessizlik oldu. Herkes Bahadır’ın ne yapacağını merak ediyordu.
O gece Bahadır, Ekrem, Vladimir ve Kurt Ali Dede, gizlice bir uçakla Bulgaristan’a doğru yola çıktı. Yanlarında sadece en güvendikleri adamları vardı.
Bulgaristan’a varır varmaz Miroslav’ın sahip olduğu tüm işletmeleri takip etmeye başladılar. Bahadır ve ekibi, sahte kimliklerle içeri girip sistemin nasıl çalıştığını analiz etti. Şirketlerin çoğu aslında birer kılıftı ve fuhuş sektörü hala işliyordu.
Kurt Ali Dede, Bahadır’a dönerek fısıldadı: “Bunları temizlemek için ya içeriden çökerteceğiz ya da en tepeden keseceğiz.”
Bahadır hafifçe gülümsedi: “Tepeden keseceğiz.”
Bahadır ve ekibi, Miroslav’ın en büyük kulüplerinden birinin içine sızdı. Orada, Miroslav’ın sağ kolu olan Dimitri isimli bir adamın işlerin başında olduğunu gördüler. Bahadır, Ekrem’e başıyla işaret etti: “Dimitri’yi buradan alalım.”
Ekrem başını salladı ve adamlarına işaret etti. Birkaç dakika içinde Dimitri etkisiz hale getirilip bir depoya götürüldü.
Depoda Dimitri’nin gözleri açıldığında, karşısında Bahadır’ı gördü ve merakla sordu: “Siz… Siz kimsiniz?”
Bahadır dizlerini kırarak Dimitri’nin göz hizasına geldi: “Ben mi? Ben, bundan sonra buranın yeni sahibiyim.
Dimitri’nin gözleri büyüdü: “Hayır, hayır! Miroslav buna izin vermez!”
Bahadır hafifçe gülümsedi: “Miroslav’ın artık bir önemi yok. Senin de yok.”
O anda Bahadır’ın adamları, tüm kulüpleri ve iş yerlerini basmaya başladı. Kaçan kaçtı, yakalanan yakalandı. Birkaç saat içinde Bulgaristan’daki tüm kirli sistem çökertildi.
Aynı gece Bahadır ve ekibi, Hırvatistan’a geçti. Ivan’ın sistemi uyuşturucu ağırlıklıydı. Bahadır, Hırvatistan’ın en büyük uyuşturucu depolarından birinin yerini Vladimir’den öğrendi.
Vladimir ve Kurt Ali Dede ile planlarını yaptılar. Bahadır, ekibine talimat verdi: “Burayı yakacağız. Ama önce içerideki adamları dışarı çıkartıp konuşturacağız.”
Ertesi gün Hırvatistan’daki tüm uyuşturucu ağları yok edilmişti.
Bahadır, operasyonları tamamladıktan sonra İstanbul’a döndü ve tüm temsilcileri 3. kez yeniden topladı. İstanbul Boğazı’na bakan lüks otelin büyük salonu, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar huzurlu bir havaya bürünmüştü. Yuvarlak masanın etrafında oturan liderler, bu sefer Bahadır’ın karşısında korkuyla değil, minnetle bulunuyordu.
Bulgaristan ve Hırvatistan’daki eski sistemler yok edilmişti. Bunu gören diğer ülkeler, Bahadır’ın gücünü ve kararlılığını daha iyi anladılar.
Bahadır kürsüye çıktı ve sert bir ifadeyle konuştu: “Bundan sonra görevlerini yapmayan herkesin sonu böyle olacak! Kim bu düzenin dışında kalmak istiyorsa, hemen şimdi çekip gidebilir!”
Kimse hareket etmedi. Artık herkes Bahadır’a kayıtsız şartsız bağlıydı. Bahadır gözlerini masanın çevresinde dolaştırdı. Bulgar ve Hırvat temsilcileri hariç herkes buradaydı. Herkes sakin, rahat ve özgüvenli görünüyordu. İlk toplantılarda gergin ve endişeli olan adamlar, artık kendilerinden emin, dik duruyordu. Çünkü artık yeraltından çıkmışlardı.
Bahadır sandalyesine yaslanarak konuştu. "Sanırım hepiniz burada olmaktan memnunsunuz."
İlk sözü İtalyan temsilci Antonio Ricci aldı: "Bahadır Başkanım, sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Daha birkaç ay önce karanlık bir dünyada yaşıyorduk. Polisten kaçmak, sürekli saklanmak, ihanet korkusuyla yaşamak... Ya şimdi? Artık korkmadan, gururla iş yapıyoruz. Yasal şirketlerimiz var. Ailelerimiz bizi artık utanılacak adamlar olarak değil, birer iş insanı olarak görüyor."
Fransız temsilci Jean-Marc Duval, başını salladı: "Bu gerçekten inanılmaz. Eskiden her an bir kurşunun bizi bulabileceğini düşünürdük. Şimdi ise sabahları eşlerimizin yanında kahvaltı yapabiliyoruz. Çocuklarımızın gözlerinin içine bakabiliyoruz. Onlara ne iş yaptığımızı anlatırken başımızı eğmiyoruz. Daha da şaşırtıcı olan şey, eski kazançlarımızın neredeyse aynısını şimdi yasal olarak kazanıyor olmamız."
Alman temsilci Klaus Engel, gözlerini Bahadır’a dikti: "Bir adam bu kadar kısa sürede bu kadar büyük bir değişimi nasıl yapabilir? Hâlâ inanamıyorum. Bahadır Başkanım, sen sadece bizim hayatımızı değil, binlerce insanın hayatını değiştirdin."
İngiliz temsilci Michael Harris, elini masaya koyarak konuştu: "Eskiden gece kulüpleri, kumarhaneler ve yasa dışı işler bizim hayatımızdı. Ama o hayatın içinde hep bir korku vardı. Şimdi? Şirketlerimiz var, devlet bizi düşman olarak değil, vergi veren iş adamları olarak görüyor. Çocuklarımız okula gidiyor ve öğretmenleri onların babalarından utanmıyor. Bahadır Başkanım, sen sadece bize para kazandırmadın. Bize şerefimizi de geri verdin."
Rus temsilci Sergey Ivanov, elindeki viskiyi hafifçe sallayarak gülümsedi: "En başta şüpheliydim. Açık konuşayım, senin sadece yeni bir mafya patronu olduğunu düşünmüştüm. Ama sen… Sen mafya patronu değilsin, senin yaptığın şey bambaşka. Sen bizi cehennemden çekip çıkardın. Ve en ilginci… İnsanlar hâlâ korkuyor. Ama polisten, devletten ya da birbirimizden değil… Senin hayal kırıklığına uğramandan korkuyoruz."
Bahadır gülümsedi. "Demek sonunda bazı şeyleri hepiniz anladınız. Sizler artık birer suçlu değilsiniz. Ama daha da önemlisi, suçlu olmadan da güçlü olabileceğinizi anladınız. İnsanları korkutarak ya da zarar vererek değil, onlara fayda sağlayarak güç kazanabileceğinizi öğrendiniz. Artık size savaş açan bir devlet, sizi hapse atmak isteyen bir polis yok. Çünkü artık siz, bu düzenin bir parçasısınız."
İspanyol temsilci Rodriguez Marquez, iç çekerek konuştu: "Önceden çocuklarımıza ‘büyüyünce bizim gibi olmayın’ derdik. Şimdi onlara ‘sizin için temiz bir dünya kuruyoruz’ diyoruz."
Yunanistan’ın yeni temsilcisi Nikolas Papadopoulos, Bahadır’a doğru eğildi: "Bu kadar kısa sürede böyle bir değişim… Ama en önemlisi, senin verdiğin sözleri tutman oldu. Bulgar ve Hırvat temsilcileri gördük. Onlar senin karşına yalanlarla geldiler ve şimdi burada değiller. Bu bize bir şey öğretti: Bahadır Başkan, asla şaka yapmaz."
Herkes aynı anda başını salladı. Bahadır içinden gülümsedi. Artık hepsi disipline olmuştu. Bahadır sözlerine devam etti: "Bundan sonra hedefimiz daha büyük. Avrupa düzenini sağladık. Ama dünya bundan ibaret değil."
Masanın etrafındaki gözler büyüdü. Yeni bir hedefin geldiği belliydi. Bahadır gözlerini kısıp ekledi: "Şimdi önce Orta Doğu’ya, sonra da tüm dünyaya bakacağız."
…
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.49k Okunma |
389 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |