

Kimi çocuklar babalarının kıymetini bilmez, kimi çocuklar kıymet bilecek baba bulamaz.
Biraz sonra Bahadır’ın telefonu çaldı. Arayan babası emekli Başkomiser Mehmet Gürbüz’dü. “Oğlum, nasılsın? Her şeyden haberim var ve Ekrem de sen de sakın hiçbir şey yapmadan beni bekleyin. Turan Amcanla birlikte hemen İstanbul’a geliyoruz, sadece bana konum atman yeterli.”
Bahadır terledi, göğsü hızla inip kalkmaya başladı ama dünyada en çok güvendiği kişi olan babasına bulundukları yerin konumumu attı.
Tam üç saat sonra havalimanı taksilerinden biri Sarıyer’deki mekânın kapısına yanaştı. Kapıdakilerin gelenlerden haberi olduğundan saygıyla kapıyı açıp Bahadır’ın ofisine doğru koşar adımlarla onları götürdüler. Bahadır ve Ekrem onları karşılamak için geliyorlardı ki babası kapıda belirdi ve hemen Bahadır’a sarıldı, Bahadır babasının elini öperek içeri aldı. Turan da nefes nefese merdivenlerden çıkmış, Ekrem’i kucaklamıştı.
Bahadır, onları koltuklara oturtup kendisi de yanlarına oturdu ve dördü birlikte birkaç dakika içinde son olayları anlattılar ve birlikte ne yapabileceklerini düşünmeye başladılar. Babası bu duruma nasıl geldiğini daha sonra öğrenmek istediğini söyleyerek şimdilik Bahadır’ı çok zor bir durumdan kurtardı.
Turan, izin alarak Mehmet Başkomisere bir teklifte bulundu: “Başkomiserim, siz yıllarca İnterpol’de çalıştınız. Bu uluslararası şebekeleri, mafya teşkilatlarını filan bilirsiniz az çok. Size yardımı dokunabilecek eski tanıdıklarınız var mı halen İnterpol’de?”
Mehmet biraz düşününce aklına gelen ilk ismi aradı. Amerikalı bir meslektaşı halen çalışmaktaydı ve telefonunu açıp numarasının durup durmadığını kontrol etti. Bulunca da “Umarım numarası değişmemiştir” diye içinden dua ederek arama tuşuna bastı. Karşısına çıkan eski dostu ve meslektaşı Richard Kimberley’e kısa bir hal, hatır konuşmasından sonra durumu anlattı ve İstanbul’dan gece yarısı kalkan Meksika uçağının şimdiki konumunu öğrenmek istediğini, bunun çok önemli olduğunu belirtti. Birkaç dakika sonra yanıt geldi ve tam yerini öğrendiler. Mexico City yakınlarında, Acapulco’da özel bir malikâne.
Ekrem hemen havalimanına telefon açarak özel bir uçak kiraladı ve hiç beklemeden aşağı indiler. Okyanus aşırı gidecekleri için büyük bir uçakla hemen yola çıktılar ve en kestirme rotayı izleyerek birkaç saat içinde Mexico City’ye vardılar. Burada Richard’ın gönderdiği iki yüz kişilik silahlı ve tam teçhizatlı İnterpol ekibiyle birlikte tespit edilen yere helikopterlerle vardılar.
Rodrigo, adamlarının uyarısı üzerine havadaki polis helikopterlerine baktı ve gayet sakin bir şekilde dışarı çıkarak ellerini kaldırıp teslim oldu. Nasılsa birkaç gün içinde serbest kalacağını düşünüyordu ve çok sakin bir duruşu vardı. Helikopterlerden inen yüzleri maskeli polisler hemen etrafı sararak herkese teslim olmaları çağrısı yaptı ve Rodrigo’nun bütün adamları ellerini kaldırıp hemen teslim oldular.
Bir saat sonra Mexico City’den gelen birkaç otobüs dolusu polis hepsini de kelepçeleyip demir parmaklıklı polis araçlarına bindirerek hapishaneye götürdüler. Operasyon kansız bir şekilde sonuçlanmıştı ve Vladimir ile Kurt Ali biraz sonra ortaya çıkarak kendilerini tanıttılar. Polisler saygıyla gelerek “Geçmiş olsun” deyip onları Bahadır ve babasının bulunduğu helikoptere kadar getirdiler.
Vladimir de Kurt Ali de bu kadar süre içinde kurtarılmayı beklemiyordu ve yirmi dört saat bile geçmeden serbest kalmışlardı. İkisi de Bahadır’a içten teşekkürlerini sunarken helikopterde Bahadır’ın babasıyla ve Turan’la da tanıştılar. Mexico City havalimanına geldiklerinde hepsi birlikte geldikleri uçağa binerek İstanbul’a döndüler.
Havalimanında onları bekleyen teşkilata ait iki araca binerek Sarıyer’deki mekâna gelen Bahadır, babası, Turan, Ekrem, Kurt Ali ve Vladimir önce güzel bir yemek yediler ve sonra asıl sorgulama başladı. Ama Bahadır’ın, babasına bir şey diyebilecek yüzü de yoktu, cesareti de. Kendini hayatta hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti.
Neyse ki Ekrem onu çok büyük bir sıkıntıdan kurtararak bütün olanları olduğu gibi babasına anlattı:
“Şimdi Mehmet Amca, Bahadır haksız yere hapse düşünce bizim eski Babamız Hıdır Baba ile tanışmış. O da hapiste başka düşmanları tarafından şişlenince son çare olarak teşkilatı yanındaki Bahadır’a emanet etmiş. Bahadır hapisten çıkıp bana geldiğinde önce tanıştık ve olayları anlattı, elindeki Hıdır Baba’nın verdiği şifreyle kasayı açınca da Baba’nın teşkilatı Bahadır’a devrettiğini anlamış olduk.
Bahadır Baba’ya önce biraz temel dersler verdim ve teşkilata götürdüm, birkaç ay sonra İstanbul’da Teşkilat Genel Başkanlığı için yapılan seçimi yanımda gördüğünüz Kurt Ali Dede’nin yardımı ve desteğiyle kazandık ve Bahadır Baba, ‘Büyük Başkan’ oldu. Bir buçuk yıl önce de Avrupa’daki seçimleri burada gördüğünüz eski Rus Teşkilat Başkanı Vladimir Hazarov’un desteğiyle kazandık. Avrupa’nın en büyüğü ve en güçlü adamı şu an oğlunuz Bahadır’dır.”
Mehmet Başkomiser anlatılanları sükûnetle dinledi, inanası gelmiyordu ama her şey gün gibi ortadaydı. Hemen yanındaki eski dostu Turan’a döndü: “Peki Turan, sen biliyor muydun bunları daha önceden?”
Turan boynunu eğdi, mahcup bir ifadeyle konuştu: “Mehmet Başkomiserim, Bahadır benim yanımda çalışırken bazı şeylerden şüphelendim ve önce takip edip sonra da eski yöntemlerle Ekrem’i sorgulayınca gerçeği öğrendim ama sana söylememeye yemin ettirdi beni. Yine de herhangi bir durum olursa haberimiz oldun dedim ve sık sık Ekrem’i arayıp Bahadır’ı sordum. Dün de tam zamanında telefon açmışım ve durumu anlayınca çözüm bulmak için sana söylemek zorunda kaldım.”
“Peki, böyle bir şeye nasıl izin verdin Turan? Mafya dediğin silahlı adamlar, bir sürü pis ve kirli işlerin içindeler ve benim oğlum bu işlerde nasıl yer alabilir? Ben oğlumu böyle yetiştirmedim” diye kızgınlıkla çıkışınca bu kez Kurt Ali Dede araya girdi:
“Mehmet Bey, Bahadır’ın başında olduğu teşkilatlar sizin sandığınız gibi değil. Hiçbiri kirli işler yapmıyor, Antalya’daki ve İstanbul’daki hatta Türkiye’nin her yerindeki teşkilatlar Bahadır’ın planları ve çalışmalarıyla kirli işleri bıraktılar ve sadece ticaret yapıp hayır işlerine odaklandılar. Sadece Antalya’da kurulan dernek elli tane çocuğumuzu üniversitede okutuyor, İstanbul’da ise dört yüz öğrenciye karşılıksız burs veriliyor. Sokak hayvanlarına aşıları yapılıp barınaklar kuruluyor. Avrupa’da da öyle oldu. Fuhuş, uyuşturucu ve kara para aklama işlerinden hepsi çekildiler ve yeni bir dünya düzeni kurmaya başladılar.”
Mehmet Bey bir kez daha şok geçirdi ve bu kez oğluna daha güzel gözlerle bakmaya başladı. Bahadır da karşısında oturmakta olduğu koltuktan kalkarak babasının elini öptü ve “Beni affettin mi Baba?” diye sordu. Mehmet Bey durdu ve düşündü. Sonra da “Oğlum, sen affedilecek bir şey yapmamışsın ki, ama bir baba olarak beni bunlardan haberdar etmeni isterdim. Gerçi o zaman da seni çeker alırdım işin en başında ama neyse, böylesi daha iyi olmuş. Bak, annen sakın duymasın, yüreğine iner kadıncağızın. Hem inanamaz bunlara ve ‘Benim oğlum yapmaz öyle’ der.”
Bu kez hepsi de gülmeye başladı ve ortam bir anda ısındı, herkes birbirinin güldüğüne bakarak daha çok gülüyordu. Mehmet Bey Bahadır’a tekrar sordu: “Peki oğlum, okul ne oldu? Umarım bu işler yüzünden bırakmamışsındır.”
“Baba, okul devam ediyor, dört ay sonra diploma alıp Avukat olacağım ama tek bir dersim var. Umarım kurul kararıyla filan geçirirler. Duru ve Belgin Hanım da iyiler, mahallede aynı bıraktığın gibiyiz. Okulu da evi de hiç aksatmadım baba.”
“Haydi o zaman biz Turan Amcanla birlikte senin eve gidelim, biraz dinlenip uyuyalım. Dünden beri uyumadık hiçbirimiz. Siz de biraz dinlenin.”
“Peki baba” diyen Bahadır hemen Yunus’u aradı ve Mehmet Bey ile Turan, Yunus’la birlikte Kumkapı’daki Bahadır’ın evine doğru yola çıktılar.
Bahadır’ın üzerinden büyük bir yük kalkmıştı ve artık bundan sonra önünde hiçbir engel kalmamış gibi hissediyordu. Babası gittikten sonra önce Kurt Ali Dede ile, sonra da Vladimir Hazarov ile tekrar sarıldı, Ekrem de zorla elini öptü ve sarıldı. Ekip yine bir araya gelmişti ve önlerinde büyük bir seçim vardı.
…
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.5k Okunma |
389 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |