36. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Kırık Olsa Duramazsın / 36. Bölüm: Benim Oğlum Yapmaz Babası

36. Bölüm: Benim Oğlum Yapmaz Babası

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

 

Ne eksiğin var deme, babam derim tamamlayamazsın.

 

Birkaç hafta sonra İstanbul Üniversitesi Rektörü’nün makam odasında Bahadır, annesi Serpil Hanım, babası Mehmet Bey ve başarısız olduğu ‘İdari Yargılama Hukuku’ dersinin profesörü ile oturuyordu. Bahadır buraya neden çağrılmış olduğunu da, anne ve babasının neden burada bulunduğunu da henüz bilmiyordu.

Rektör oldukça ciddi bir ifadeyle konuşuyordu. “Bakın Bahadır Bey, normalde biz böyle şeyleri hiç ciddiye almayız ama bu mesele biraz garip. Dün buraya Kadırgalı Bahattin adında biri geldi ve sizin hukuktan mezun olmanız gerektiğini, başarısız olduğunuz dersten sizi geçirmemizi istedi. Biz de anne ve babanı çağırıp seninle daha açık konuşmak için toplandık.”

Yanında bulunan yaşlı ve gözlüklü profesör, başıyla Rektörü onayladı. Şimdi durum biraz anlaşılmıştı.

Bahadır kaşlarını çattı. “Nasıl yani Hocam? Kadırgalı Bahattin mi? Ya hocam, çok affedersiniz ama o adam delinin önde gideni. Size ne dedi tam olarak?”

Profesör “Bize sadece ‘Bahattin Bey mezun olacak. Yoksa siz mezun olamazsınız, okul mezun olamaz, şehir bile mezun olamaz’ gibi saçma şeyler söyledi.”

Mehmet Bey boğazını temizleyerek konuştu: “Üstü kapalı tehdit mi etti yani?”

Rektör “Evet ama nasıl desem, komik bir tehdit gibiydi. Yani bir yandan korkutucu ama bir yandan da absürt.”

Serpil Hanım endişeyle: “Benim oğlum öyle şeyler yapmaz babası!” dedi.

Bahadır ellerini açtı: “Ya hocam bakın, bu adam kafayı yemiş. Bizim mahallede oturur ve beni sever ama biraz ‘değişik’ bir sevgisi var. Benim çok önemli bir kişi hatta Mafya Babası filan olduğumu sanıyor. Madem inanmıyorsunuz, çağırın adamı buraya.”

Rektör telefonu eline alarak sekreterine, elindeki Bahattin’in dün bıraktığı kartvizitten numarasını söyleyip Kadırgalı Bahattin’i aramalarını istedi. Yarım saat sonra Bahattin kapıdan girdi. Üzerinde gri bir takım elbise, kafasında fötr şapka vardı. İçeri girer girmez Bahadır’ı gördü ve yaklaştı, önünü ilikleyip eğilerek elini öpmeye çalıştı.

Bahadır hızlıca elini çekerek “Ne yapıyorsun Bahattin?” deyip tersleyerek ‘şak’ diye Bahattin’e bir tokat attı. Bahattin kafasını salladı, kendine geldi. “Bahadır Baba, bir şey yapmadım ki! Seni görünce bir saygı duruşu yapmak istedim!”

Bahadır ayağa kalkıp Bahattin’e bir tokat attı, arkasına bir tekme atarak “Çabuk defol buradan, gözüm görmesin seni!!” deyince Bahattin kapıdan çıkıp gitti.

Rektör şaşkınlıkla gözlerini açtı ve “Bu adam gerçekten delirmiş…” dedi.

Bahadır ellerini iki yana açarak sakince konuştu: “İşte, gördünüz mü hocam? Benim ne alakam var bununla? Adam psikopat! Ben hukuk okuyorum, adam beni suç dünyasının en büyük lideri sanıyor. Hocam, bana inandınız mı artık?”

Rektör derin bir nefes aldı. “Evet… haklısın galiba.”

Serpil Hanım gözleri dolarak: “Benim oğlum yapmaz öyle şeyler Hocam.”

Mehmet Bey hafifçe gülümsedi ve Bahadır’a göz kırptı. Bahadır babasının demek istediğini anlamıştı ve annesinin kendisi hakkındaki düşüncelerini bir kez daha öğrenmiş oluyordu. “Pekâlâ Hanım, madem oğlun yapmaz, o zaman bu meseleyi burada kapatalım Rektör Bey.”

Rektör hafif bir tebessümle “Tamam Bahadır Bey, diplomanız zaten Kurul Kararı ile onaylanmıştı. Birkaç gün sonra alabilirsiniz. Geri kalan derslerdeki üstün başarınız, disiplin cezanızın hiç olmaması, hocalara saygınız ve arkadaşlarınızla iyi geçinmeniz gibi hususlar hep göz önüne alındı. Tebrik ederim ama lütfen bir daha böyle arkadaşlar edinmeyin.”

“Peki Hocam, çok teşekkür ederim” dedikten sonra Bahadır, anne ve babasıyla birlikte dışarı çıktı. Kapıdaki Bahattin’e sert bir bakış fırlatınca Bahattin arkasını dönüp uzaklaşarak okulu terk etti.

Annesi ve babası Bahadır’ı tebrik ettiler ve “Hayırlı olsun” dediler, ikisi de Bahadır’ın mezun olmasına çok sevinmişlerdi. Artık üniversite mezunu bir çocuk annesi ve babası oldukları için çevrelerinden utanmayacaklar, oğullarıyla hep gurur duyacaklardı.

Birlikte yürüyerek Kumkapı’daki evlerine gelmeden önce Duru’nun eczanesine girdiler Duru onları görünce önce şaşırdı, sonra da çok sevindi. Daha sonra da Belgin Hanım’ın muayenehanesine gittiler ve iş çıkışı saatinde birlikte eve döndüler. Belgin Hanım ve Duru, onları evlerinde akşam yemeğine aldı, yemekte konuşurlarken Bahadır’ın mezuniyet haberini de duyduklarında daha çok sevinerek yemeklerini yediler ve sohbet ettiler.

Bahadır’ın anne ve babası, Belgin Hanım ve Duru’nun ısrarlarına dayanamayıp birkaç gün daha İstanbul’da kaldılar ve biraz gezip alışveriş yaptıktan sonra Antalya’ya döndüler.

Cenevre, DTB Merkezi – Büyük Konferans Salonu

Dünya Teşkilatlar Birliği Başkanlık Seçimleri, eski gizli servis elemanları ve uluslararası sivil güvenlik teşkilatlarından yeraltı dünyasının en etkili isimlerine kadar herkesin merakla beklediği bir etkinlikti. Rodrigo Esteban’ın tutuklanması ve Bahadır’ın rakipsiz kalması nedeniyle seçimlerin tek adaylı ve formaliteden ibaret olacağı düşünülüyordu.

Salon, dünyanın dört bir yanından gelen delegeler, teşkilat liderleri ve bazı eski gizli istihbarat yöneticileriyle doluydu. Avrupa ve Asya teşkilatları tamamen Bahadır’ın adaylığını desteklerken; Güney Amerika ve Kuzey Amerika’dan gelenlerin çoğu ile Afrika’dan gelenlerin yarıya yakın kısmı çekimser bir tavır sergiliyordu.

Divan Başkanı seçilen Vladimir Hazarov, kürsüye çıktı ve tok sesiyle anons etti: “Dünya Teşkilatlar Birliği Başkanlığı için aday başvuruları alınacaktır. Adaylık dilekçesi sunmak isteyenler kürsüye gelebilir.”

Bahadır, kürsüye yöneldi. Elinde adaylık dilekçesi vardı. Kimse başka bir aday çıkmasını beklemiyordu. Bahadır’ın seçileceği kesindi.

Divan Başkanı, Bahadır’ın adaylık dilekçesini aldı. Tam o sırada salonun büyük kapısı sertçe açıldı. Gelen kişiyi görenler derin bir sessizliğe gömüldü.

Sert adımlarla içeri giren kişi, yıllardır herkesin korkuyla andığı, kanunları hiçe sayan, rüşvet ve güçle her kapıyı açan eski Başkan Rodrigo Esteban’dan başkası değildi!

Rodrigo, ağır ağır kürsüye yürüdü. Sağ elinde adaylık dilekçesi, yüzünde kendine güvenen bir gülümseme vardı. Salonun içindeki sessizlik, bir anda yerini fısıltılara ve şaşkın bakışlara bıraktı.

Divan Başkanı (şok içinde): “Rodrigo Esteban mı? Ama… siz tutuklanmıştınız?”

Rodrigo, gözlerini kısarak sırıttı: “Beni küçük mü zannettiniz, dostlarım? Hapiste uzun süre kalacağımı mı sandınız? Öyle bir dünyada yaşamıyoruz.”

Bahadır, yüzünü ifadesiz tutmaya çalışsa da gözleri bir an için Rodrigo’nun yüzüne odaklandı. Bunun mümkün olmadığını biliyordu. Rodrigo’yu hapisten çıkarmak imkânsız olmalıydı.

Ancak salonun içindeki bazı Güney Amerikalı ve Afrikalı liderler Rodrigo’yu alkışlamaya başladı! Güney Amerikalı bir delege yüksek bir sesle: “Rodrigo her zaman güçlüyü temsil etti! Hoş geldin, dostum!” diye tezahürat yaptı. Bahadır ve herkes, Rodrigo’nun hapisten çıkmasının tek bir açıklaması olduğunu biliyordu: Rüşvet, tehdit ve yolsuzluk.

Rodrigo, kürsüye yaklaştı, adaylık dilekçesini Divan Başkanı’nın önüne koydu.

Rodrigo (alaycı bir gülümsemeyle): “Beni özlediniz mi?”

Divan Başkanı ona yanıt vermek yerine mikrofona konuştu: “Bir adaylık dilekçesi daha sunuldu, seçim resmen iki aday arasında geçecektir… Bahadır Gürbüz ve Rodrigo Esteban!”

Salon bir kez daha hareketlendi. Bahadır’ın tek aday olarak seçilmesini bekleyenler öfkeli, Rodrigo’nun destekçileri ise coşkuluydu.

Rodrigo, Bahadır’a döndü ve hafifçe eğilerek fısıldadı: “Beni saf dışı bırakabileceğini mi sandın? Daha yeni başlıyoruz. Ama bana tam elli milyar dolara mal oldun. Amerika’nın Çin’e borcunun bu yılki taksidini tek başıma ben ödedim.”

Bahadır (soğuk bir ifadeyle): “Güzel… O halde oyun yeniden başladı.”

Salon, dünyanın en büyük güç savaşlarından birinin sahnesine dönüşmüştü. Dünya Teşkilatlar Birliği Başkanlığı için savaş resmen başlıyordu!

 

 

 

 

(Devam edecek)

 

Bölüm : 20.03.2025 03:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...