

Senin olmadığın yerde adını koruyacak olanlarla dost ol.
Bir Batı Afrika delegesi söz aldı: "Bu değişimi nasıl yapacaksınız? Rodrigo ve onun gibiler, bu düzeni bırakmaz. Direneceklerdir!"
Bahadır: "Rodrigo, sizlerin korkusunu kullanarak bu noktaya geldi. Ama o artık geçmişin bir parçası. Yeni sistemimiz, Rodrigo’nun adamlarının oluşturduğu korku imparatorluğunu ortadan kaldıracak. Eğer hâlâ eski düzeni savunuyorsanız, buyurun, Rodrigo’nun peşinden gidin. Ama unutmayın, o artık güçsüz! Adamlarıyla birlikte asla çıkamayacağı özel bir hapishaneye gidiyor. Bundan sonra biz, birlikteyiz! Ya hepimiz kazanacağız, ya da hepimiz kaybedeceğiz!"
Salonda bir sessizlik oldu. Kimse konuşmadı. Sonunda delegelerden biri yavaşça ellerini çırptı. Ardından diğeri… Kısa süre içinde tüm salon Bahadır’ın konuşmasını alkışlamaya başlamıştı!
Divan Başkanı Vladimir Hazarov: "Sayın Bahadır Gürbüz, Dünya Teşkilatlar Birliği’nin yeni başkanı olarak, hepimizi temsil edeceksiniz. Umarız vaatlerinizi gerçekleştirirsiniz!"
Bahadır başını hafifçe eğerek: "Ben sadece ilk adımı attım. Şimdi, birlikte yürümek için sizleri bekliyorum."
…
Bahadır’ın başkanlık koltuğuna oturmasından sonra tüm dünya teşkilatları artık yeni düzenin bir parçası olmak zorundaydı. Rodrigo’yu destekleyenler bile Bahadır’ın gücünü gördükten sonra ona biat etmek zorunda kalmıştı. Çünkü Bahadır, Rodrigo gibi sadece kaba kuvvet ve tehdit kullanmıyordu; akılcı planlarıyla herkesi köşeye sıkıştırıyordu. Artık Bahadır’ın kurduğu sistemde en iyi uyum sağlayanlar, en önce ona karşı gelenler olacaktı. Çünkü karşılarına Bahadır’ı almak istemiyorlardı!
Bahadır, eski düzenin tamamen terk edilmesi için hemen harekete geçti. Avrupa’da başarıyla uygulanan yeni yöntemi, diğer ülkelere de yaymak için bir plan hazırladı. Avrupa’daki planını başarıyla uygulayan ülke liderleri, yeni katılanları ziyaret edecek ve onları sisteme entegre edecekti.
Eğitim programları ve rehberlik sistemleri devreye girecekti. Böylece eski suç kartelleri, nasıl legal yollarla güç kazanacaklarını öğrenecekti. Zorluklarla başa çıkamayanlar, doğrudan Bahadır’ın özel ekibi tarafından desteklenecek ya da sistemin dışına itilecekti.
Bahadır, artık sadece bir başkan değil, dünyanın en büyük dönüşüm hareketinin lideriydi.
İlk büyük reform toplantısı yine Cenevre’de düzenledi. Bu toplantı, dünya çapında yeni düzenin ilk geniş katılımlı toplantısıydı. Delegeler, ülke liderleri ve teşkilat yöneticileri büyük bir salonda bir araya geldi. Artık herkes Bahadır’ın söylediklerine kulak kesilmişti.
Bahadır, salona girdiğinde herkes ayağa kalktı. O, Rodrigo gibi korkuyla değil, saygıyla karşılanıyordu. Kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı: "Bugün burada bir araya gelmemizin sebebi, geçmişi değil geleceği inşa etmek! Eskiden bu teşkilatlar korkuyla, rüşvetle, kanla yönetiliyordu. Ama artık biz yeni bir çağın öncüleriyiz.
Her ülkenin potansiyelini biliyoruz. Ve bu potansiyeli kullanarak dünyanın en büyük ekonomik dönüşümünü başlatacağız. Her ülke kendi alanında lider olacak, sistemin çarkları uyum içinde dönecek."
Salondakiler merakla Bahadır’ı dinliyordu. O, büyük bir ekrana yeni sistemin planını yansıttı:
Dünyanın Gelecek Düzeninde Öne Çıkacak Sektörler ve Ülkeler:
Amerika → Uzay ve Havacılık
Çin → Yenilenebilir Enerji ve Alternatif Yakıtlar
Nijerya → Yeraltı Kaynakları ve Madencilik
Japonya → Otomotiv ve Mühendislik
Hindistan → Bilişim ve Yapay Zekâ
Brezilya → Ekolojik Tarım ve Biyoteknoloji
Bu ülkeler, birincil bir sektörün lideri olacak, diğer ülkeler de onlara destek verecekti. Böylece dengeli ve sürdürülebilir bir sistem kurulacaktı.
Bahadır, konuşmasını sürdürdü: "Bu sistem, her ülkeye kendi alanında güç kazanma fırsatı verecek. Artık suçtan para kazanmaya değil, gerçek endüstrilere yatırım yapmaya odaklanacağız! Bugünden itibaren, tüm teşkilatlar bu plan doğrultusunda çalışacak!"
Salonda büyük bir alkış koptu. Delegeler, bu yeni düzenin ne kadar büyük bir değişim getirdiğinin farkına varmıştı. Bahadır artık sadece bir başkan değil, dünyanın en büyük sosyal, teknolojik, ekonomik ve siyasi değişiminin lideriydi. Dünya tarihindeki en büyük devrimcilerden biri olmuştu.
Rodrigo ve tüm adamları, kimsenin yerini bilmediği özel güvenlikli bir hapishaneye gönderilmişti. Artık dünya teşkilatlarının başkanı olarak Bahadır’a karşı çıkabilecek kimse kalmamıştı. Sistem oturmuş, herkes Bahadır’ın liderliğini kabul etmişti. Üç ayda bir Cenevre’ye giderek toplantılara katılıyor, dünyadaki gelişmeleri ve değişmeleri yakından takip ederek gerektiğinde sorunları yapıcı bir yaklaşımla yerinde çözüyordu.
Şimdi sıra, hayatı biraz daha kişisel bir düzene oturtmaya gelmişti. Aylarca süren mücadele, seçimler ve uluslararası dengeleri kurma süreci sonunda Bahadır, biraz da olsa rahat nefes almak için Antalya’ya dönmeye karar verdi.
Lara’da bir sahil otelinde, geniş bir villa tahsis edildi. Burada ailesiyle ve en yakın dostlarıyla vakit geçirecek, güneşin ve denizin tadını çıkaracaktı.
Ekrem: "Şimdi ne yapacaksın Baba? Dünya düzenini değiştirdin ama kendi hayatında bir düzen kurmanın zamanı gelmedi mi?"
Bahadır gülümseyerek cevap verdi: "Ekrem abi, şimdilik sadece birkaç gün kafa dinlemeyi düşünüyorum. Belki biraz deniz, biraz güneş... Ama asıl meselem başka."
Ekrem kaşlarını kaldırdı: "Duru mu?"
Bahadır başını salladı: "Aynen öyle. Artık elimde bir diplomam var ve evlenmemek için bir bahanem kalmadı. Annem çoktan harekete geçti bile."
Bahadır’ın annesi Serpil Hanım, oğlunun artık evlilik yaşının geldiğini düşünüyordu. Bir an önce evlenip annesinin kucağına torun vermeliydi. Bahadır artık mezun olmuş, okulunu bitirmiş ve Duru ile ilişkisi de herkes tarafından biliniyordu. Bu nedenle Serpil Hanım artık resmi olarak gidip Duru’yu istemek için planlar yapmaya başlamıştı.
Serpil Hanım ve Mehmet Gürbüz, geleneklere uygun bir şekilde Duru’nun ailesiyle konuşmaya karar verdiler.
Bahadır: "Anne, lütfen bu işin içine çok fazla dram katma. Sade bir şey olsun."
Serpil Hanım: "Olur oğlum, biz sadece istemeye gidiyoruz. Ama söz, nişan ve düğün üç farklı organizasyon olacak! Sakın küçük bir şey bekleme."
Babası iç çekerek: "Hanım, gözünü seveyim abartma. Çocuk zaten üniversite okurken bir sürü sıkıntılar yaşadı, bir de düğün için stres yaşamasın." Mehmet Bey bir yandan da Bahadır’a göz kırptı.
Bahadır: “Evet anne, babam çok haklı. Ben ne sıkıntılar yaşadım, bir bilsen…” O da babasına göz kırptı ama annesi bu göz kırpmaları arkası dönük olarak bardaklara çay koyduğundan göremiyordu.
Serpil Hanım kaşlarını çattı: "Benim oğlum avukat olduysa, düğünü de ona yakışır olacak!"
Ekrem araya girerek: "Şu an Duru'nun babasını düşünemiyorum. Muhtemelen Bahadır’ı tanıyınca 'Kızımın başına bela alacak mıyız, yoksa torun sahibi mi olacağız?' diye soracak!"
Herkes gülerek Bahadır’ın yeni hayatına adım atacağı bu süreci beklemeye başladı.
Serpil Hanım bu sefer başka bir yerden Bahadır’a yüklenmeye başladı: “Oğlum, artık 60 yaşımıza geldik, biz de babanla senin mürüvvetini görmek istiyoruz. Kucağımıza torunumuzu almak istiyoruz. Hem sen de istemez misin baba olmayı?”
Bu söz üzerine Bahadır, Ekrem ve Mehmet Bey birbirlerine baktılar ve gülümsediler. Serpil Hanım dünyanın en büyük Baba’sının karşısında olduğunu bilmiyordu ve üçünün de aklından bunlar geçiyordu.
Bahadır’ın ailesi, geleneksel kız isteme merasimi öncesinde Duru’nun evliliğe hazır olup olmadığını anlamak için İstanbul’a gitmeye karar verdi. Ama bunu doğrudan sormak yerine, biraz dolaylı yoldan öğrenmek gerekiyordu. Bu işi üstlenecek kişi de elbette Serpil Hanım’dı.
Ekrem, Belgin’in de ağzını aranması için Serpil Hanıma rica etti. Ekrem’in annesi ve babası hayatta değildi ve onunla ilgilenecek durumda yakın bir akrabası da yoktu.
Serpil Hanım, İstanbul’a gider gitmez Duru ve Belgin onları akşam yemeğine davet ettiler. Bu yemekte Ekrem ve Bahadır da vardı ancak onlar pek konuya girmeden, konuşmayı kadınlara bırakmaya karar verdiler. Yemek sırasında Serpil Hanım konuya doğrudan girmedi ama imalı birkaç cümleyle Duru’nun tepkisini ölçmeye çalıştı.
Serpil Hanım: "Ah, gençler... Zaman ne çabuk geçiyor. Evlenme yaşına geldiler bile, değil mi Belginciğim?"
Belgin hafif gülümseyerek: "Evet, Serpil Abla. Artık herkes bir düzen kurmaya başladı."
Serpil Hanım: "Eee kızım, insan mutlu bir yuva kurmak istemez mi?"
Duru: "İstemesine ister de, öyle hemen karar verilecek şeyler değil."
Bu imalı konuşmalar, yemek boyunca devam etti. Duru, açıkça 'Evlilik istemiyorum' demiyordu ama bir yandan da Bahadır’ın ailesinin beklentisini biliyordu. Bahadır ve Ekrem ise konuşmalara pek karışmadı, hatta yemek boyunca birbirlerine bakıp gülerek durumu izlediler.
…
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.5k Okunma |
389 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |