4. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Kırık Olsa Duramazsın / 4. Bölüm: Baba Tatilde

4. Bölüm: Baba Tatilde

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

 

İnce giyinen bedenini, ince düşünen kafasını üşütür.

 

Bahadır ve Ekrem tekrar teşekkür ederek eczaneden çıktılar ve caddeden karşıya geçip Doktor Belgin Hanım’ın birinci kattaki muayenehanesine girdiler. Burası zarif dekore edilmiş, oldukça temiz ve aydınlık bir yerdi. Kapıda zarif bir tabela vardı: “Dr. Belgin Karaca – Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı”.1

Ekrem kapıyı açtı, içeride yaşları birbirinden farklı birkaç hasta bekliyordu. Sekreter, Bahadır’ın alçılı ayağını ve hafifçe topalladığını görünce hemen yanına gelerek ilgilendi.

“Buyurun, geçmiş olsun, yardımcı olabilir miyim?”

Bahadır tam “Yok, yanlış geldik,” diyecekti ki Ekrem atıldı:1

“Evet, Doktor Belgin Hanım’la hemen görüşmemiz lazım. Eczacı Duru Hanım yardımcı oldu bize.”1

Durumun aciliyetini anlayan sekreter, hemen içeri girerek Doktor Belgin Hanım’a bilgi verdi ve içeriden nazik ama otoriter bir ses yükseldi:

“Buyurun, içeri gelebilirsiniz.”

Bahadır, Ekrem’in yardımıyla içeri girdi. Doktor Belgin Hanım; kırklı yaşlarda, gözlüklü, uzun ve kumral saçları olan, ciddi ama sıcak bir ifadeye sahip güzel bir kadındı. Beyaz önlüğünün üzerine hafifçe dökülmüş saçlarını düzeltti ve Bahadır’a baktı.1

“Geçmiş olsun. Ne oldu, tam olarak şikâyetiniz nedir?” diye sordu.

Bahadır, “Ufak bir sakatlık.” diye geçiştirdi ama Ekrem gülümseyerek, “Masaya tekme attı, masanın kazanan taraf olduğu anlaşıldı, karşıdaki Eczacı Duru Hanım pansuman yaptı ama bir de sizin görmenizi önerdi” dedi.2

Belgin Hanım başını iki yana sallayıp yerinden kalktı, Bahadır’ın ayağını dikkatlice kontrol etti. Hafifçe bastırınca Bahadır’ın yüzü buruştu. Doktor Belgin Hanım biraz tedirgin bir şekilde, “Tam olarak ne olduğunu anlamak için hemen bir röntgen çekelim” deyince Bahadır sormak gereğini duydu:1

“Kırık değildir değil mi? Zaten kırık olsa duramam.”2

Bu kez Doktor Belgin Hanım’ın sesi ciddileşti: “Ama siz bunu nereden biliyorsunuz? Biz bunu öğrenmek için tam on yıl okuyoruz. Evet doğru, kırık olsa duramazsınız.”

Röntgen çekildikten sonra Belgin Hanım bilgisayar ekranındaki filmi inceleyerek gözlerini kıstı. “Evet, buradaki küçük çatlağı görüyor musunuz?” diyerek ekrana işaret etti.

Bahadır iç çekti. “Geçecek mi?”

Belgin Hanım başını salladı. “Elbette ama bir hafta ayağınızı hiç zorlamamanız lazım. Alçıya alacağım ve dinleneceksiniz.”2

Bahadır’ın kaşları çatıldı. “Dinlenmek mi? Mümkün değil.”1

Belgin Hanım gözlüğünü çıkarıp ona sertçe baktı. “Bana gelen hastalarımın kurallara uymasını isterim, yoksa tedaviye gerek kalmaz. Eğer üzerine basarsanız çatlak büyüyebilir ve ameliyat olmanız gerekebilir.”1

Ekrem, Bahadır’a eğilip fısıldadı: “Baba, dinlenmekten kaçamazsın. Yoksa sana tekerlekli sandalyeyle dolaşmayı mı öğretelim?”

Bahadır içini çekti ve pes etti. “Peki, bir hafta dinleneceğim.”2

Doktor Belgin Hanım, Bahadır’ın ayağını dikkatlice alçıya aldı, ağrı kesici ilaçlar verdi ve kesinlikle hareket etmemesi gerektiğini tembihledi. Bahadır başını sallayarak teşekkür etti. Ama aklında tek bir soru vardı: “Babam bunu öğrenirse ne yaparım?”2

Bahadır, babasının gazabından kaçınmak için kendini bir hafta ortadan kaybetmek zorundaydı. Ekrem’in aklına teşkilatın kullandığı lüks villalardan biri geldi. Oraya gitmekten başka çareleri yoktu. Bahadır’a teklif edince o da çaresiz kabul etti.

Uzun bir yolculuktan sonra şehrin dışında, büyük bir bahçe içinde, havuzlu bir tripleks villaya vardılar. Burası, teşkilatın ihtiyaç halinde kullandığı gizli sığınaklardan biriydi.

Bahçe kapısını açtıklarında, içeride onları birkaç hizmetçi karşıladı. Villa, tam anlamıyla bir tatil köşkü gibiydi. Yüksek tavanlar, geniş pencereler, kocaman bir salon, içinde devasa bir televizyon, duvarlarda tablolar, konforlu koltuklar, lüks detaylarla ve mobilyalarla dolu odalar…2

Ekrem, Bahadır’a salondaki koltukta rahatça uzanmasını işaret etti. “Baba, bu bir ceza değil, ödül gibi oldu. İstediğin kadar dizi izleyebilir, havuzun kenarında dinlenebilir ve hatta zehirlenme korkusu olmadan bol bol yemek yiyebilirsin.”1

Bahadır hiçbir şey söylemeden yine de telefonu çıkarıp annesini aradı. “Anne, ben İstanbul’a arkadaşlarla birlikte gidiyorum, birkaç gün merak etmeyin.”

Annesi hafif bir tereddütle “Ne, İstanbul’a mı?” diye sordu.

“Evet, küçük bir tatil gibi düşün. Bir arkadaşımın daveti vardı da, kıramadım. Babama da söyle, merak etmesin beni.”

Telefonu kapattığında Ekrem kıkırdadı. “Baba, resmi olarak saklanıyorsun ama sanki Miami’ye tatile gidiyormuşsun gibi anlattın.”

Bahadır, ayağını uzatarak içini çekti. “Bundan sonra masaya tekme atmadan önce iki kere düşüneceğim.”1

Ekrem gülerek omzuna hafifçe vurdu. “Baba, belki de bu bir işaret. Bir hafta boyunca hiçbir şey yapmadan dinleneceksin. Kim bilir, belki bu hafta içinde güzel bir şey olur.”

Bahadır gözlerini kapatırken aklına Eczacı Duru ve Doktor Belgin geldi. Hafifçe gülümsedi.

"Belki de olmuştur bile."

“Baba, burada kimse senin ‘Baba’ olduğunu bilmiyor. Söylersek sıkıntılı olabilir, istersen seni yeğenim diye tanıştırayım onlara, ne dersin?”

“Ekrem abi, çok iyi olur ya, bu Baba’lık bana zor ve tuhaf gelmeye başladı zaten. Samimi bir ortam olsun yeter bana.”

Böylece Ekrem, Bahadır’ın kendi yeğeni olduğunu söyleyerek herkesi tanıştırdı.

Bahadır, villada geçirdiği günlerde iyice rahatlamıştı. Hizmetçiler ona adeta bir prensmiş gibi davranıyor, yemekleri önüne getiriyor, istediği zaman çay, kahve ve soğuk içecek servisi yapıyordu. Havuz kenarında dinlenmek, en sevdiği dizileri izlemek ve sürekli ilgi görmek hoşuna gitmişti.3

Ekrem teşkilatın kendisinden sonra en yetkili kişisi olduğundan işleri idare ediyordu. Herkese Baba’nın İstanbul’a gittiğini ve bir hafta sonra döneceğini söyledi. Her akşam da evi yakın olduğu için villaya gelerek Bahadır’a bakıyor, bazen geceleri orada kalıyordu. Her ihtimale karşı kapıya kendi adamlarından silahlı nöbetçiler dikmeyi ihmal etmemişti.

Bahadır, altıncı gün geldiğinde artık yerinde duramıyordu. Ayağındaki ağrı neredeyse geçmişti ve yavaş yavaş topallamadan yürümeye başlamıştı. Ekrem ona bakarak gülümsedi.

"Baba, görüyorum ki eski haline dönüyorsun. Belki de biraz dışarı çıkıp hava almak istersin, ne dersin?"

Bahadır başını salladı. "Evet, ama dikkatli olmalıyız."

Ekrem gülümsedi. "O zaman benimle gel. Benim eski mahallemde kimse seni tanımaz. Hem biraz yürümüş olursun."

Bahadır biraz tereddüt etti ama sonuçta Ekrem’in teklifini kabul etti. Ekrem ve Bahadır, villadan çıkıp yürüyerek yakın bir mahalleye doğru ilerlediler. Akşam saatleri olduğu için hava serinlemişti. Bahadır, uzun süredir dışarı çıkmamış olmanın verdiği özgürlüğü hissetti.

Mahalleye girdiklerinde Ekrem eliyle işaret etti. "Bak, burası çok güzel bir mahalledir. İnsanları sıcakkanlıdır. Burada rahat olabilirsin."2

Tam o sırada, karşıdan iki kadın yaklaşıyordu. Bahadır ilk bakışta onları tanıdı: Eczacı Duru ve Doktor Belgin!

Belgin, sade ama şık bir kıyafet giymişti. Duru ise çantasını omzuna atmış ve oldukça yorgun görünüyordu. Belli ki uzun bir gün geçirmişti. Duru, Bahadır’ı fark edince gözleri büyüdü. "A-aaa, siz Bahadır Bey değil misiniz? Geçen hafta eczaneme gelmiştiniz hani!"1

Belgin de şaşkınlıkla başını eğdi. "Bahadır Bey, nasılsınız? Ayağınız iyileşti mi?"

Bahadır bir an ne diyeceğini bilemedi. Belgin ve Duru’nun adını bile hemen hatırlamasına şaşırmış gibiydi. "Şey… evet, biraz daha iyiyim. Siz bu mahallede mi oturuyorsunuz?"

“Evet, Duru’yla biz kuzeniz ve aynı evde kalıyoruz.”1

“Peki adımı nasıl hatırladınız? Günde onlarca hasta geliyordur size.”

“Evet, doğru ama hiçbiri masaya tekme atmıyor sizin gibi.”2

Hepsi birden gülüşmeye başladılar. Belli ki bu olay bile Duru ve Belgin arasında günlerce konuşulmuş ve unutulmamıştı. Kim bilir belki de “Tekmeci Bahadır” filan diye lakap bile takmışlardı.

Belgin bu kez Bahadır’a dönüp kaşlarını kaldırdı. "Eğer ayağınızı zorlamışsanız ve ağrı hissederseniz, tekrar kontrole gelin. Ama şimdilik iyi görünüyor."

Bahadır hafifçe başını eğdi. "Teşekkür ederim, doktor hanım. Gerçekten iyi hissediyorum."

Ekrem bir adım öne çıkıp neşeyle ellerini birbirine vurdu. "O halde bunu kutlamak için bir şeyler içmeye ne dersiniz?"1

Duru ve Belgin birbirlerine baktılar. Duru hafifçe başını salladı. "Bence fena fikir değil. Mahallede güzel bir kafe var. Oraya gitmek ister misiniz?"1

Bahadır hafifçe gülümsedi. "Neden olmasın?"

Ve böylece akşamın tatlı serinliğinde birlikte yürüyerek kafeye doğru ilerlediler…

Dört kişi, mahalledeki şirin bir kafeye oturdu. Kafe, ahşap dekorasyonu ve loş ışıklarıyla sıcak bir atmosfer sunuyordu. Garson siparişleri almak için yanlarına geldiğinde herkes kahve ve tatlı söyledi.3

 

 

(Devam edecek)

 

Bölüm : 24.02.2025 20:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...