

Burada çok silah patladı ama ben bir tek sana vuruldum.
Belgin, şarabından bir yudum alıp Ekrem’e hafifçe gülümsedi: “Beni böyle şık bir yere getirdiğine göre ya büyük bir haber vereceksin ya da bir suçunu affettirmek istiyorsun.”
Ekrem, gülerek başını iki yana salladı: “Büyük haber var. Ama affettirmem gereken bir şey yok, merak etme. Belgin, ben bu işlere kendi isteğimle girmedim. Ama bir karar verdim. Artık tamamen bu dünyadan çıkıyorum.”
Belgin, elindeki çatalı yavaşça masaya bıraktı, gözleri büyümüştü. “Ekrem… Gerçekten mi?”
Ekrem, başını salladı. “Evet. Uzun zamandır bunu düşünüyordum ama şimdi kesin kararımı verdim. Bahadır seçimi kazandı, dünya artık farklı bir düzene geçiyor. Eski sistem tarihe karışıyor. Ben de o eski düzenin içinde kalmak istemiyorum.”
Belgin’in yüzü aydınlandı, ama hâlâ şaşkındı. “Peki, bundan sonra ne yapacaksın?”
Ekrem, şarabından bir yudum aldıktan sonra gülümsedi. “Kendi işimi yapacağım. Muhasebe ve mali danışmanlık üzerine bir şirket kuracağım. Yıllarca başkalarının ve çok büyük firmaların finans işlerini yönettim, şimdi kendi işimi yöneteceğim.”
Belgin heyecanla Ekrem’in elini tuttu. “Ekrem, bu harika bir haber! Gerçekten çok mutlu oldum.”
Ekrem, içten bir şekilde gülümsedi. “Beni en çok ne mutlu ediyor biliyor musun? Artık senin bana ‘şu işlerden elini çek’ demene gerek kalmayacak.”
Belgin, kahkaha attı. “Evet, sonunda bu lafı duymayacağım. Ama bir sorun var…”
Ekrem merakla kaşlarını kaldırdı. “Neymiş?”
Belgin, göz kırparak şakayla karışık ciddi bir ses tonuyla konuştu. “Sen yemek yapmayı çok iyi biliyorsun, benim de mutfakta harikalar yarattığım söylenemez. Bundan sonra ne yapacağız?”
Ekrem, gülerek omuz silkti. “Bence her akşam yemeğimizi dışarıda yiyelim.”
Belgin, gözlerini kıstı. “Ne yani, mali müşavir olup iş kuruyorsun ama mutfağa hâlâ girmiyorsun, öyle mi?”
Ekrem, kahkahayı patlattı. “Belgin, iş hayatında çok büyük finansal krizleri çözdüm ama mutfak krizlerini çözmek bana göre değil.”
Belgin de gülerek başını salladı. “Tamam tamam, kabul. Ama bu konuyu ileride yeniden konuşacağız.”
Biraz sonra iki kemancı gelerek masanın yanında durup başlarıyla selam verdiler ve romantik bir müzik çalmaya başladılar. Yanlarında bekleyen garson kadın, masadaki mumları yaktı ve ikisinin başından aşağı kırmızı gül yaprakları dökülmeye başladı. Ekrem, cebinden çıkarttığı kutuyu açarak Belgin’in yanına gelip diz çöktü ve o beklenen cümleyi söyledi: “Belgin, benimle evlenir misin?”
Belgin böyle bir şeyi hiç beklemiyordu, sadece bir yemek yiyip sohbet edeceklerini düşünüyordu ve gerçekten de çok şaşırmıştı. Gözlerini faltaşı gibi açtı, Ekrem’e baktı. Restorandaki herkes susup yemeklerini bırakmış, onları izliyordu. Önce kemanlar tamamen sustu. Tam bir sessizlik oldu ve birkaç saniye sonra Belgin’in neşe dolu sesi duyuldu: “Evet!”
Restorandaki herkes alkışlarla bu güzel olayın sevincini paylaştı. Ekrem yüzüğü kutudan çıkartarak Belgin’in parmağına geçirdi ve elinden tutup kaldırarak dans etmeye başladılar. Kemanlar yine önce romantik bir şarkı çaldılar, daha sonra biraz daha hareketli bir şarkı çalınca restorandaki genç-yaşlı bütün çiftler kalkarak dans etmeye başladılar. Belgin biraz sonra oturmak istediğini Ekrem’e söylediğinde Ekrem onu kırmadı ve nazikçe sandalyesini çekerek oturmasına yardımcı oldu. Kemancıların görevi bitmişti ama hâlâ dans edenleri görünce çalmaya devam ettiler.
Biraz sonra mezeler ve yemekler geldi, birbirlerinin gözlerinin içine bakarak gülümsediler, neşeyle yemeklerini yiyip birer kadeh şarap içtiler ve güzel sohbetler ederek geç vakit olmadan birlikte karar verip restorandan ayrıldılar. Ekrem Belgin’i evine bıraktığında Bahadır ve Duru’nun aileleri henüz gelmemişlerdi ve Belgin içeri girip Ekrem’e bir kahve ikram etti. Ekrem, kahveyi içtikten sonra izin isteyerek Belgin’i yanaklarından öptü ve “İyi geceler” diyerek evden ayrılıp arabasına bindi. Tam arabayı hareket ettirirken Bahadır ve Duru’nun ailelerini taşıyan iki araba sokaktan içeri giriyordu.
Bahadır ailesiyle birlikte evlerine girmeden önce Duru, annesi ve babasıyla vedalaştı. Duru’nun yanağından, anne ve babasının ellerinden öperek evlerine girdiler. Mehmet beyin de Serpil Hanımın da konuşmaya pek mecali kalmamış gibiydi. Serpil Hanım Duru’nun annesinden, Mehmet Bey de Duru’nun babasından pek hoşlanmamıştı ama Bahadır da bunu fark etmişti. Hemen elbiselerini çıkartıp pijamalarını giydikten sonra salonda kısa bir konuşma ve günün dedikodulu özetinden sonra, hazır Duru’nun annesi ve babası da buradayken birkaç gün sonra Duru’yu istemeye karar verdiler. Bahadır buna çok sevindi, anne ve babasını yanaklarından öperek çocuk gibi ikisine de sarıldı.
Ertesi gün sabah Ekrem’le buluştuklarında Ekrem’e müjdeli haberi verdi: “Ekrem abi, Duru’yu iki gün sonra isteyeceğiz, yanımızda sen de olursun değil mi?”
Ekrem bu habere hem sevindi hem de içini bir burukluk kapladı. Bahadır bunu fark edince nedenini sorduğunda açıkladı: “Baba, benim annem de yok, babam da. Beni teyzem büyüttü, okuttu ama o da şu anda yurt dışında ve gelemeyecek kadar yaşlandı. Hani diyorum, Duru’yu isterken Belgin’i de yanında istesek olur mu?”
Bahadır önce işi şakaya vurmak istedi: “Ne bu abi, bir alana bir bedava kampanyası mı var?” İkisi de buna gülerken Bahadır bir anda ciddileşti ve: “Ekrem abi, Belgin Hanım’ın annesi ve babası yok mu? Çok mu acelen var yoksa?”
Ekrem kaşlarını çattı ve konuştu: “Belgin Hanım’ın annesi küçükken vefat etmiş, babası da oldukça yaşlı bir adam. Bu nedenle en yakın akrabaları olan teyzesi Süheyla ve eniştesi Nevzat Bey’den istememiz daha uygun olur. Hem ikisi de aradan çıkmış olur.”
Bahadır yine kaşlarını çattı: “Ekrem abi, oldu olacak düğünleri de birleştirelim, çifte düğün yapalım o halde!”
Ekrem buna aynı ciddiyetle yanıt verdi: “Valla Baba, fena olmaz yani ama sen bilirsin. Sen koskoca bir Baba’sın, dünyanın en büyük Babasısın. Benim senin düğününde adım bile okunmaz ama…”
“Tamam Ekrem abi, tamam ya… Düğünü de bana yıktın ya giderayak, çifte düğün yapalım, balayına da aynı yerde girelim hatta.”
Ekrem Bahadır’ın elini zorla tutup öptü ve alnına koydu, gülümseyerek konuştu: “Bundan sonra benim öz babam, hakiki babam sensin Bahadır Baba.” Bahadır elini çekmek istediyse de Ekrem tekrar öperek bıraktı ve sarıldılar.
Bahadır, akşam eve gittiğinde yemekte annesi ona müjdeyi verdi: “Bahadır, hazır Duru’nun anne ve babası buradayken istemeye gidelim mi, ne dersin oğlum? Sen ne dersin babası?”
Bahadır önce babasına baktı, ondan bir yanıt gelmeyince kendisi konuştu: “Çok iyi olur anneciğim ama babamla sen bilirsiniz uygun olup olmadığını. Bazı şeylerde acele etmek iyidir derler ama bir şey daha var. Ekrem abi Belgin’i de birlikte isteyelim diyor.”
Mehmet Bey, Bahadır’ın Ekrem’e yaptığı esprinin aynısını yaptı: “Ne bu oğlum, bir alana bir bedava kampanyası mı var?”
Annesi ve babası bu sözlere gülerken Bahadır da dayanamadı ve gülmeye başladı. Babasından önce konuştu: “Şimdi diyeceksiniz ki düğünleri de birlikte yapalım, çifte düğün olsun, ben varım vallahi.”
Annesi ve babası bu sözlere de gülerek yanıt verdiler. Babası: “Ekrem de bizim oğlumuz sayılır, yıllardır tanıyoruz. Bana da annene de çok saygılı, çok efendi ve okumuş çocuk. Belgin Hanım da koskoca doktor, onu istemekten de düğünlerinizi birleştirmekten de çok memnun olurum.”
Annesi de bu fikri önce kafasında tarttı, sonra o da olur verince Bahadır’dan Duru’ya, iki gün sonra istemeye geleceklerini söylemesini rica ettiler. Bahadır buna çok sevindi ve ikisini de yine yanaklarından öpüverdi. Yemekten sonra odasına çekildiğinde de önce Ekrem’i arayıp müjdeli haberi verdi, sonra da Duru’yu arayarak iki gün sonra kendisini ve Belgin’i istemeye geleceklerini söyledi. Duru da bu habere çok sevindi ve anne ve babasından önce Belgin’e söylemek için telefon açtığında Belgin’in telefonu sürekli meşgul çalıyordu.
Hemen Belgin’in odasına gitti ve kapısını tıklattı, içeri girdi. Belgin yatağına uzanmış, telefonda Ekrem’le konuşuyordu ve yüzünde güller açıyordu. Belli ki bu haberi ona vermeye gerek bile kalmamıştı.
İki gün sonra Duru’nun evi bazı yeni eşyalarla süslenmiş, masalara çerezler, meyveler ve çiçekler konmuştu. Duru ve Belgin şık elbiseler içinde çok güzel görünüyorlardı. Duru pembe, Belgin de kırmızı uzun elbiseler giymişti ve Duru’nun kızıl saçları perma yapılıp kabartılmış, Belgin’in saçları ise topuz yapılmıştı. Duru’nun annesi ise ışıl ışıl, sarı renkte bir dizüstü etek ve sırtı tamamen açık, açık yeşil renkli, dekolte bir bluz giymiş, kızıl saçlarını da topuz yaptırmıştı. Nevzat Bey ise sinek kaydı tıraşını olmuş, yine şık bir takım elbise giymişti.
…
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.49k Okunma |
389 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |