Gözden akan bir damla yaş, kimsenin susuzluğunu gidermez.
Ekrem, Bahadır’ı rahatlatmak için hemen konuşmaya başladı. "Belgin Hanım, Duru Hanım; Bahadır benim yeğenim olur. Kendisi kuyumculuk yapar."1
Duru kaşlarını kaldırarak şaşkınlıkla baktı. "Kuyumculuk mu? Ne güzel! Nerede dükkanınız?"
Ekrem hiç duraksamadan cebinden bir kart çıkardı ve Duru ile Belgin’e uzattı. "İşte burada. Kuyumcular çarşısında. Bizim aile işimizdir. Altın, pırlanta, gümüş, kolye, yüzük, bilezik ne ararsanız var. Özel tasarım da yapıyoruz."
Duru kartı alıp inceledi. "Demek kuyumcunuz ha? Ne güzel bir meslek. Peki Bahadır Bey, siz de tasarım yapıyor musunuz?"1
Bahadır, Ekrem’in attığı yalanın içinde kaybolmamak için kısa bir cevap verdi. "Genellikle işin yönetim kısmındayım."1
Belgin gülümseyerek başını salladı. "Öyleyse bir gün gelip dükkânınızı ziyaret etmeliyiz. Belki bir yüzük beğeniriz."
Ekrem gülümseyerek konuştu: "Ne zaman isterseniz, başımızın üstünde yeriniz var."
Sohbet ilerledikçe, herkes daha da rahatladı. Duru ve Belgin, hastanede ve eczanede geçen yoğun günlerinden bahsettiler. Bahadır ve Ekrem de kuyumculuk (!) işinden konuşarak ortama uyum sağlamışlardı.2
Bir saat kadar keyifli bir sohbetten sonra hava tamamen kararmıştı. Duru gerindi ve gülümsedi. "Bence çok güzel bir akşamdı ama artık eve gitme zamanı geldi."1
Bahadır, elinde olmadan Duru’ya uzun uzun baktı. Onun enerjik ama zarif tavrı ilgisini çekmişti.
Ekrem, her zamanki gibi neşeli bir şekilde gülümsedi. "Biz de kalkalım. Yine görüşürüz."
Herkes birbirine iyi geceler diledikten sonra Ekrem’in hesabı ödemesi ve yüklü bir de bahşiş bırakması üzerine vedalaşarak ayrıldılar.
Ertesi sabah Bahadır, artık ayağında hiçbir ağrı hissetmiyordu. Günlerdir içinde olduğu sakin hayat, onun Mafya Babalığının aslında ne kadar stresli olduğunu fark etmesini sağlamıştı. Ama artık eve dönmesi gerekiyordu. Ekrem arabayla onu yine evinin yakınlarına bıraktı.1
Bahadır arabadan inmeden önce Ekrem’e baktı. "Beni iyi idare ettin Ekrem abi. Ama kuyumcu işini biraz abartmadın mı?"
Ekrem kahkaha attı. "Baba, teşkilatın kuyumcu dükkânı var! Arada bir oraya uğruyorum zaten. Bizi orada görseler şüphelenmezler. Hem belki bir gün gerçekten kuyumculuk işine girersin, kim bilir?"2
Bahadır, elbiselerini değiştirip derin bir nefes alarak arabadan indi ve eve doğru yürüdü. Ekrem ise arabayı sürerek teşkilata döndü. Bahadır, hayatının artık eskisi gibi olmayacağını hissediyordu…1
Bahadır Duru'ya, Ekrem de Belgin'e abayı yakmıştı ama belli etmediler. Bahadır eve gelince anne ve babasına hesap verdi ve bir haftadır İstanbul'da zengin bir arkadaşının villasında kaldıklarını anlattı. Yalan söylemeyi hiç de beceremiyordu ama başka çaresi yoktu, tamamen yalan da değildi üstelik. Akşam yemeğinden sonra lise diploması almak için sınavlara gireceğinden annesi ders çalışmasını söyledi ve odasına çekildi. Kitaplarını açtı ve çalışmaya başladı ama aklında Duru vardı.2
Ekrem de öte yandan Belgin'i düşünmekte, gözüne uyku girmemekteydi. Ertesi gün akşam saatlerinde telefonu çaldı ve Belgin kuyumcu dükkânlarına Duru ile birlikte geleceklerini söyledi. Ekrem bunu mesajla Bahadır’a bildirdi ve ertesi gün yine evden az uzakta, aynı yerde buluşup arabayla teşkilatın kuyumcu dükkanına gittiler. Ekrem, içeride çalışmakta olan Turan Amca’ya izin vererek bir saat sonra gelebileceğini, kendisinin dükkânda olacağını söyledi.1
Bir süre sonra Belgin ve Duru da geldi ve birer yüzük beğendiler. Bahadır ve Ekrem, kuyumcu dükkânında kadınların yüzük seçmesini izlerken hem heyecanlı hem de içten içe mutluydular. Belgin zarif bir pırlanta yüzüğü eline alıp parmağına takarken Duru ise daha minimalist bir altın yüzüğü beğenmişti.
Duru, Bahadır’a dönerek gülümsedi. “Gerçekten güzel modelleriniz var. Seçmek zor oldu ama sonunda karar verdim.”
Bahadır, gülümseyerek başını salladı. “Beğendiyseniz ne mutlu bize.”
Ekrem de hemen atıldı. “Size de çok yakıştı. Ama unutmayın, kuyumculukta en önemli şey, yüzüğün sahibine uyum sağlamasıdır. O yüzden eğer daha özel bir tasarım isterseniz, size özel bir şey de yapabiliriz.”
Belgin imâlı bir şekilde göz kırptı. “Kim bilir, belki de bir gün, belli mi olur?”1
Bahadır, Duru’yu izlerken kalp atışlarının hızlandığını fark etti. Oysa daha yeni tanışmışlardı ama genç kadın onda farklı bir his uyandırmıştı. Duru da aynı şekilde Bahadır’a karşı içinde bir sıcaklık hissediyordu ama bunu belli etmemeye çalışıyordu.
Yüzükler seçildikten sonra pazarlık yapmaya bile gerek olmadan Ekrem hesap makinesiyle neredeyse geliş fiyatından da aşağı yuvarlayarak yüzüklerin ayrı ayrı değerini söyledi. Belgin ve Duru hemen çantalarını çıkartıp ödeme yaptılar. Duru, Bahadır’a döndü. “Bu kadar güzel bir koleksiyonun içinde seçmek zor oldu. Ama önerileriniz için teşekkür ederiz.”
Bahadır hafifçe başını eğerek gülümsedi. “Siz yeter ki isteyin, her zaman yardımcı oluruz.”1
Belgin, Ekrem’e dönerek gözlerini kıstı. “Öyleyse birer kahve içmeye ne dersiniz?”
Ekrem, başını salladı. “Bence harika olur ama kahveler bizden.”
Bahadır ve Duru da sessizce birbirlerine baktılar. Herkesin içinde romantik bir çekim vardı ama henüz kimse ilk adımı atmıyordu. Biraz sonra Turan Amca gelip dükkânı emanet ettikten sonra dışarı çıktıklarında, akşam üzeri serinliği çökmüştü. Bir kafeye geçtiler ve sohbet daha da koyulaştı.
Belgin, kahvesinden bir yudum alarak Ekrem’e döndü. “Siz kuyumculuk dışında başka işlerle de uğraşıyor musunuz?”4
Ekrem hafifçe öksürdü. “Yok canım, biz sadece kuyumculuk işiyle ilgileniyoruz.”1
Bahadır ve Ekrem bir yandan oyunu sürdürmeye çalışıyor, diğer yandan da kendilerini kaptırdıkları bu yeni tanışıklığın onları nereye götüreceğini merak ediyorlardı.
Gece ilerledikçe ayrılma zamanı geldi. Belgin ve Duru, evlerine gitmek üzere birlikte geldikleri arabalarına binmeden önce Bahadır ve Ekrem’e el salladılar. Duru, arabanın camından Bahadır’a bakarken, Bahadır da gözlerini ondan alamıyordu.
Ekrem, Bahadır’ın omzuna hafifçe vurdu. “Baba, biz galiba fena yakalandık.”1
Bahadır derin bir nefes aldı ve hafifçe gülümsedi. “Evet Ekrem abi, ama sanırım bu sefer teslim olmaya değer.”
Ertesi gün Bahadır, Ekrem’le birlikte Hıdır Baba’dan kalan eski defteri dikkatlice inceledi. Defter, yalnızca iş bağlantılarından ibaret değildi; içinde farklı yardım kuruluşlarının adları, düzenli olarak yapılan bağış miktarları ve bazı kişisel notlar da bulunuyordu. Hıdır Baba sadece teşkilatı yönetmemiş, aynı zamanda birçok insanın hayatına dokunmuştu. Bu defterdeki adres ve isimlere teker teker ulaşıp görüşmeye karar verdiler.
İlk durakları, bir çocuk yuvası oldu. Müdire Hanım, onları içeri buyur etti. Hıdır Baba’nın vefat ettiğini duyunca üzgün olduğunu belirtti ve onun buradaki çocuklara her ay düzenli bağış yaptığını, bayramlarda yeni kıyafetler ve oyuncaklar gönderdiğini anlattı. Bahadır, yardımların devam edeceğini söyleyerek onu rahatlattı. Çocuklarla vakit geçirdi, onların mutluluğunu görmek içini ısıttı.1
Bir sonraki durakları bir yetimhane oldu. Yetimhane müdürü, Bahadır’ı büyük bir minnettarlıkla karşıladı. Bahadır, yardımların süreceğini açıkladı ve özellikle çocukların eğitimine destek olmak için ek burslar sağlama kararı aldığını söyledi. Ekrem de çocuklar için özel dersler ayarlanabileceğini belirtti. Yetkililer, bu teklif karşısında gözleri dolarak teşekkür etti.1
Daha sonra bir engelli derneğine gittiler. Burada, engellilere sağlanan destekleri gözden geçirerek özellikle tekerlekli sandalye, protez ve rehabilitasyon hizmetleri üzerine konuştular. Bahadır, teşkilatın bu alandaki yardımlarını artırma kararı aldığını söyledi ve düzenli olarak gönüllü desteği sağlanmasını önerdi.
Bu yardım kuruluşlarından hiçbiri Hıdır Baba’nın bir Mafya Babası olduğunu bilmiyordu. Sadece zengin ve hayırsever bir iş adamı olduğunu sanıyorlardı. Ekrem ve Bahadır da bunu onlara açıklamadılar. Hepsi de Hıdır Baba’nın ani vefatına üzüldüklerini söylemişlerdi.
Gün boyunca defterdeki tüm hayır kurumlarını ziyaret etmişlerdi. Akşam olduğunda bir kafeye oturup yorgunluk kahvelerini içerken Bahadır, Hıdır Baba’nın gerçek mirasının para değil insanlara yaptığı iyilikler olduğunu fark etti. Ekrem de bu mirası devam ettireceklerini belirtti. Hıdır Baba’nın yaptıklarından kendisinin bile haberi yoktu. Bazen ortalıktan kaybolduğunu biliyor ama böyle işlere giriştiğini tahmin bile etmiyordu.
Böylece Bahadır, teşkilatın sadece bir mafya değil, aynı zamanda bir gizli yardım organizasyonu olduğunu tam anlamıyla kavramış oldu. Ancak hepsine de yardımları ve aylık olarak ödenen paraları arttıracağını söylediği için teşkilatın gelirlerini de arttırmaları gerekiyordu.4
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.58k Okunma |
315 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |