

Sizin korktuğunuz karanlıklar sırdaşım, ıslandığınız yağmurlar gözyaşımdır.
Bahadır, Ekrem'le konuşup özel bir plan hazırladı. Bu amaçla tüm Babaları o akşam toplantıya çağırdı. Toplantı sırasında, Arnavut Bekir’e herkesin içinde bir ders verecekti. Herkes gittikten sonra da cezasını kesecekti.
Akşam olduğunda tüm Mafya Babaları tekrar büyük toplantı salonunda bir araya geldi. Bahadır, otoritesini göstermek için en başta oturuyordu. Oturur oturmaz Hıdır Baba'dan yadigâr kalan altın tabancayı belinden çıkarttı ve sert bir şekilde masaya koydu. Bu hareket, sert bir karar alınacağı anlamına geliyordu. Arnavut Bekir içeri girdiğinde, Bahadır’ın adamları tarafından yakalandı ve Bahadır’ın önüne getirildi.
Bahadır hafifçe gülümsedi. “Bekir,” dedi sakince, “Bana saygı duymamanı anlıyorum. Ama senin gibi deneyimli birinin, teşkilatın liderine itaat etmesi gerektiğini bilmesi lazım.”
İşaret verdiğinde, Bekir’in üzerine rengârenk bir dansöz elbisesi geçirildi. Olan biteni anlamaya çalışan Bekir, kendi samimi olduklarının bile ona gülmeye başladığını fark etti. Direnmek istedi ama adamlar onu zorlayarak masanın üzerine çıkardı. Bahadır elini kaldırdı ve aynı anda ‘Mastika’ çalmaya başladı.
“Dans et, Bekir,” dedi Bahadır. Bekir isteksizce ellerini kaldırdı ama Bahadır elini altın tabancaya doğru uzatarak ve gözlerini ondan ayırmadan konuştu: “Hepimiz senin ne kadar kıvrak olduğunu görmek istiyoruz.”
Mecbur kalan Bekir, altın tabancanın korkusundan ellerini kaldırıp oynamaya başladı. Mafya Babaları kahkahalarla izlerken ceplerinden çıkardıkları paraları Bekir’in üzerine yapıştırıyorlardı. Bekir’in yüzü kızarmış, alnından terler akıyordu. O an itibarıyla teşkilattaki itibarı yerle bir olmuştu.
Müzik sona erdiğinde, Bahadır ayağa kalktı. “Şimdi söyle, Bekir,” dedi, sert bir ifadeyle. “Bu teşkilatta lider kim?”
Bekir başını eğdi, sesi titreyerek cevap verdi: “Sensin, Bahadır Baba.”
Bahadır, gülümsedi ve yerine oturdu. Böylece Arnavut Bekir, insan içine çıkamaz hale geldi. Bahadır Hıdır Baba'yı hapiste şişleyenlerin Arnavut Bekir'in adamları olduğunu herkese açıkladı ve tüm gözler Bekir'e çevrilirken 'Yazıklar olsun, yuh olsun' gibi tepkiler yannda bazıları yüzüne tükürdü. Bahadır’ın otoritesi artık tartışılmazdı.
Toplantı sonunda herkes yine gelerek Bahadır’ın elini öptü ve ondan ‘helallik’ diledi. Yaptıkları hatalar, Bekir’in sözüyle hareket edip ona seçimde oy vermemeleri ve kendisi hakkında kötü ve yanlış düşündükleri için affetmesini istediler. Belli ki Bekir bazılarıyla bağlantı kurup Bahadır’ı devirmek için kulis faaliyeti yapmıştı.
Bahadır, ‘helallik’ olarak hepsine de kuvvetli birer tokat vurmakla yetindi. Tokat atarken bir yandan da “Al sana helallik, al sana helallik” diyordu. Tokadı yiyen teşekkür ediyor, sevinerek iki büklüm kapıya doğru gidiyordu. Çünkü hiçbiri Bekir’in durumuna düşmek istemiyor, bu tokadı kendileri için adeta bir nimet sayıyor, tokatla kurtulduklarına şükrediyorlardı. Kimse ayrılmadan Bahadır son bir kez onlara dönerek konuştu:
“Bundan sonra bana aidatlarınızı yüzde on fazlasıyla vereceksiniz ve bizzat kendiniz getireceksiniz, bizi ayağınıza getirtmeyeceksiniz” diyerek aklındaki sorunu da çözmüş oldu. Bu yüzde on fazlalıkların harcanacağı yer zaten belliydi, söz verdiği gibi Hıdır Baba’nın defterindeki hayır ve yardım kuruluşları artık daha fazla gelir elde edebileceklerdi.
Bu karara en çok sevinen elbette Ekrem olmuştu çünkü her ay kendisi kapı kapı dolaşarak aidatları topluyor, çoğu “Şu anda paramız yok, bugün git, yarın gel” diyerek ikinci kez getirtmek zorunda bırakıyorlardı.
Herkes gittikten sonra Ekrem eğilerek saygıyla Bahadır’ın elini öpmeden duramadı. Bu iş en çok ona yaramıştı ve çok zamanını alan bu sıkıntılı iş yerine zamanını daha iyi bir şekilde değerlendirebilirdi artık. Bunu Bahadır’a söylediğinde Bahadır da ona gülümseyerek yanıt verdi: “Sen de aradan sıyrıldın, işin iş, haydi iyisin” dedi.
Ekrem masada dansöz kıyafetleriyle bekleyen Arnavut Bekir’e döndü: “Bekir, senin gibi bir adam bile teşkilatın disiplininin ne kadar önemli olduğunu bilir. Ama mesele sadece sen değilsin. Hıdır Baba’yı hapishanede öldüren iki adam da burada. Onlar ne olacak Bahadır Baba?”
Bahadır başını salladı. “Adalet bizim elimizde değil, devletin elinde olmalı,” dedi. “Bu yüzden, o iki adamı ve azmettiricisi olan Bekir’i yarın sabah savcılığa teslim edeceğiz. Ne yaparsak yapalım, devletin vereceği ceza bizim vereceğimiz cezadan daha etkili olacak. Sen itirafnamelerini yazdır, bir de kasa ve banka şifrelerini öğren. 'Kurtlukta düşeni yemek kanundur' demişler. Bekir'in tüm mekânlarına çökeceğiz. ”
Ekrem: “Baba, bu adamlar bize ihanet etti, Hıdır Baba’mızı öldürdüler. Onları sadece teslim mi edeceksin? Daha ağır bir ceza hak etmiyorlar mı?”
Bahadır gözlerini Bekir’e dikti. “Bizi sokak kabadayısı yapan bu zihniyet oldu Ekrem. Biz büyük oynuyoruz. Eğer gerçekten lider olmak istiyorsam, kurallara ve kanunlara sadık kalmam gerek. Devlet kendi işine bakıp cezasını versin. Savcılar, hâkimler işsiz kalmasın. Biz de kendi işimize bakalım.”
Ekrem gülümsedi ve başını onaylar şekilde salladı. “Bahadır Baba ne derse o olur.”
Ertesi gün sabah erken saatlerde, Hıdır Baba’nın katilleri ve onları bu suça teşvik edip azmettiren Arnavut Bekir savcılığa teslim edildi, daha önceden Bekir’in yazarak hazırladığı itirafnameleri imzalatılıp verildi ve Bahadır’ın teşkilattaki otoritesi böylece daha da güçlendi.
Suçlular adalete teslim edildikten sonra Bahadır ve Ekrem, Bekir’in yönettiği ve aidatları aldığı teşkilata ve tüm şirketlerine baskın yaparak bütün yönetimini, gizli banka hesaplarını ve kasalardaki mal varlıklarını teslim aldılar. Daha sonra da kızlarla randevulaşarak akşam yemeği için bir restoranda buluştular. Restoranın loş ışıkları altında sıcak bir sohbet başladı. Konu önce derneklerden, yardımlardan açıldı. Bahadır, gelirlerinin bir kısmını hayır işlerine harcadıklarını anlatırken, Duru heyecanla sordu:
“Peki gerçekten böyle büyük bir kuyumcu dükkânını yönetmek zor olmuyor mu?”
Bahadır sakince gülümsedi. “Zorlukları var elbette. Ama mesele yalnızca güç değil, aynı zamanda dengeyi sağlamak.”
Ekrem, Bahadır’a dönerek omzuna dokundu. “Çok iyi konuşuyorsun Bahadır Baba…”
Bir anlık sessizlik oldu. Ekrem ağzından kaçırdığını fark etti ve hızla toparlamaya çalıştı. “Yani şey… Baba gibi büyük konuşuyorsun demek istedim.”
Belgin durumun farkına varmıştı ve kaşlarını kaldırdı. “Baba mı?”
Ekrem hemen araya girdi. “Ya hani bazı adamlara ‘Baba’ derler ya, ondan işte… Şaka yapıyorum.”
Duru ise başını eğerek Bahadır’a baktı. “Ekrem’in sana neden ‘Baba’ dediğini anlatmayacak mısın?”
Bahadır hafifçe gülümsedi, çatalını eline aldı ve tabağındaki yemeği karıştırarak, “Önemli bir şey değil,” dedi. “Ama bazen, bazı şeyleri anlatmak için doğru zaman gerekir.”
Duru ve Belgin, çantalarını yanlarına alarak lavaboya gitmek istediklerini söylediler. Onlar gidince Ekrem derin bir nefes aldı, başını iki yana sallayarak Bahadır’ın kulağına fısıldadı. “Az kalsın yakalanıyorduk. Ne yapacağız şimdi Baba?”
Bahadır sadece, “Söz ağızdan bir kere çıkar Bekir abi. Olan oldu, akışına bırak” demekle yetindi.
Sonunda yemekler bitti, tatlıların ardından saatler geç olmadan Duru ve Belgin kalkmak istediklerini ve ertesi gün işe gideceklerini söyleyince Ekrem garsona işaret ederek hesabı istedi, hesap gelince kartla ödeme yapıp oldukça yüklü bir bahşiş vererek hep birlikte kalktılar. Belgin ve Duru kendi arabalarıyla gelmişlerdi ve Bahadır Duru’ya, Ekrem de Belgin’e arabanın kapısını açarak nazikçe ‘iyi geceler’ dilediler, onlar da teşekkür ederek uzaklaşırken el salladılar.
Ekrem de Bahadır da onlar gidince derin bir soluk aldılar ve Ekrem saygıyla arabanın arka kapısına yöneldi, Bahadır’ın kapısını açtı, sonra da kendi yerine geçerek arabayı çalıştırdı. Bahadır biraz düşünerek konuştu: “Ekrem abi, kızların yanında bana ‘Baba’ filan demene gerek yok. Ben senin kardeşinim ve zaten ben ne öğrendimse senden öğrendim. Yani bu hayatımın şeklini ve şimdiki gidişatımı sana borçluyum. Bana sadece ‘Bahadır’ diyebilirsin, ben de sana ‘Ekrem abi’ derim, resmiyette yine bildiğimiz gibi devam ederiz, olur mu?” dedi. Ekrem bunu uygun gördü ve “Sen nasıl istersen Baba, şimdi elbiselerini değiştir de yine senin evine yakın bir yerde bırakayım.”
Bahadır hemen ceketini, pantolonunu, kravat ve gömleğini çıkarttı, bir poşetteki kot pantolon ve tişörtünü giydi. Emanetleri de yine küçük bir poşete koyarak evine yakın bir yerde indi, Ekrem’e ‘iyi geceler’ dileyerek evine doğru yöneldi.
Eve geldiğinde babası ve annesi yatmamış, salonda televizyon izliyorlardı. Haberler başladığında Bahadır da kapıdan içeri girip onlara selam verdi. Hemen odasına gidip poşeti çekmeceye koydu, elini ve yüzünü yıkayıp salona geldi, annesinin yanına oturarak o da televizyon izlemeye başladı. Annesi hemen sordu: “Oğlum, yemek yedin mi? Karnın aç mı?” Bahadır annesinin yanağına öpücük kondurarak “Teşekkür ederim anneciğim, yemek yedim ben arkadaşlarla” demekle yetindi.
Babası, televizyonda çıkan bir haber üzerine heyecanlandı ve bağırarak konuştu: “Sonunda Arnavut Bekir’i yakalamışlar. Çok uğraştım ben bunlarla ama yükseklerde tanıdıkları vardı ve hemen hapisten çıktılar. Aferin bak, adamlarını da yakalamışlar. Çok belalı, pislik biriydi bu Arnavut Bekir.”
…
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.49k Okunma |
389 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |