8. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Kırık Olsa Duramazsın / 8. Bölüm: Kuyumcu Baba

8. Bölüm: Kuyumcu Baba

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

 

 

Gölgesi olmayan adamın korkusu olmaz.

 

Bahadır, hafifçe gülümser gibi oldu, “Onu yakalayıp adalete teslim edenin ben olduğumu söylesem sabaha kadar gülerler” diye düşündü. Sonra da aklına bir şey geldi, babasıyla ve annesiyle paylaştı:

“Baba, ben bir iş buldum, yarın çalışmaya başlayacağım.”

Babası da annesi de şaşırmıştı ama ikisi de buna sevinmişlerdi. “Hayırdır oğlum, sana iş bul da çalış diye olmadı. Hem ne işiymiş bu?” dedi babası.

“Baba, bir arkadaşımın tanıdığı kuyumcu var, orada çalışacağım. Sigortamı da yapacaklar, öğleyin yemek de veriyorlar, ne dersin?”

Annesi hemen atıldı: “Oğlum, çalışırken derslerini ihmal etmeyeceksin, bak birkaç ay sonra sınavların var. Liseyi dışarıdan bitireceksin, üniversite okuyacaksın. Baban da ben de üniversite bitirdik ve senin okumaman gerçekten yazık olur. Hem ben bir öğretmen olarak utanırım, kimseye söyleyemem oğlumun okumadığını. Tamam mı yavrum?”

Babası da Bahadır’a dönerek konuştu: “Oğlum, güzel ve temiz bir iş kuyumculuk. Sigortanı ve yemeğini de veriyorlarmış, maaşı da iyiyse ve annenin dediği gibi derslerini ihmal etmeyeceksen git çalış. Hem üniversite masraflarını çıkartırsın hem de arkadaşlarınla öyle aylak aylak dolaşmazsın.”

“Aylak aylak dolaştığımı da nereden çıkardın babacığım? Benim kötü arkadaşım hiç yok, hepsini seçiyorum. İçkisi ve sigarası olanlarla arkadaşlık bile etmiyorum, bilirsin.”

“Olsun, yine de dünya hali bu. İnsanın başına her türlü şey gelebilir. Gençsin, kandırırlar seni, aldatırlar. Bilmeden ve istemeden bazı örgütlerin hatta mafyanın içine çekilirsin. O zaman hayatın kayar. Aman oğlum, dikkat et kendine, herhangi bir şey olursa da gelip hemen bana haber ver, tamam mı oğlum?”

Bahadır, ”Tamam babacığım, merak etme sen” dedi ve ikisine de “iyi geceler” diledikten sonra odasına çekildi. Artık bundan sonra ne 'Kurtlar Vadisi' ne 'La Casa de Papel' ne de başka bir mafya dizisi izlemek istiyordu. “Onların hepsi hikâye, dizi, yalan, dolan. Benim hayatım gerçek. Bundan sonra onlar beni izlesinler bakalım” diyerek yorgun olduğundan yatağına girip yattığı gibi uyudu.

Bahadır, sabah erkenden kalktı, elini ve yüzünü yıkayıp aynaya baktı, düşündü. Dün akşam babasına kuyumcuda çalışacağını söylemişti. Aslında içindeki sesi dinleyip gerçekten çalışmaya karar vermişti. Ama bu işin nereye varacağını bilmiyordu.

Ekrem onu yine aynı yerden arabayla aldığında birbirlerine “Günaydın” dedikten hemen sonra Bahadır konuyu açtı.

“Ekrem abi, dün babama ve anneme söyledim, bugünden itibaren kuyumcuda çalışmaya başlamam lazım.”

Ekrem buna şaşırdı ama nedeni gayet açıktı. “Çok mantıklı Baba, zaten dükkân bizim. İster çalışırsın, ister satarsın, sana kalmış. Haydi gidelim.”

Bahadır ciddi bir ifadeyle konuştu: “Yalnız Ekrem abi, benim teşkilatın Babası olduğumu bilmesinler, tamam mı? Normal bir eleman gibi çalışayım orada çünkü babam beni ziyarete filan geldiğinde sıkıntı çıkmasın istiyorum. Ama gerekirse izin bile almadan teşkilatta ya da başka yerlerde işim olduğu zaman çıkıp gidebileyim, tamam mı?”

Ekrem’in aklının ucundan bile geçmeyen bu düşünceler onu şaşırttı ve Bahadır’a hak verdi, bir yandan da zekasını takdir etti. “Tamam Baba, ben orada çalışan Turan Amca ile konuşurum bunları, sen rahat ol.”

“Ha, bir de sigorta yapacaklar beni, öğleyin de yemek verecekler, iyi de bir maaş istiyorum ama çok fazla olmasın, şimdilik asgari ücret bile yeter.”

“Baba, dükkân bizim. İstersen kazancın hepsini alabilirsin ama anladım ki bunlar hep formalite. Yani babana karşı burada çalışıyor görüneceksin.”

“Tastamam öyle Ekrem abi, hem burada rakip Babalardan ve teşkilatlardan da gizlenmiş olurum. Ama teşkilatta bana gerek olursa hemen gelirim. Sen işleri zaten hallediyorsun. Toplantı filan olursa bana haber ver yeter.”

Biraz sonra Kuyumcular Çarşısı’na geldiler ve arabadan inip kuyumcu dükkânına doğru yürümeye başladılar. Bahadır, içini açan parlak kuyumcu ışıklarını görünce hafifçe gülümsedi. İçeride vitrinlerin ardında pırıl pırıl parlayan altınlar, bilezikler, yüzükler ve takılar vardı. Bir yandan dükkânın sahibiyle tanışmaya hazırlanırken, bir yandan da buradaki işin ona nasıl bir yol açacağını merak ediyordu.

Kapıyı açtıklarında, içeride orta yaşın üstünde bir adam vitrinleri düzenliyordu. Üzerinde gri bir yelek, gözünde ince çerçeveli bir gözlük vardı. Bahadır ve Ekrem’i görünce gülümseyerek doğrulup onlara döndü.

Ekrem, “Selam, Turan Amca,” diyerek sağ ayağıyla kapıdan girdi.

Turan Amca yanıt verdi: “Ekrem, hoş geldin oğlum. Yanındaki yakışıklı kim? Geçen gün de gelmişti, tanışamadık.”

Bahadır elini uzattı. “Ben Bahadır. Burada çalışmaya başlıyorum.”

Turan Amca Bahadır’ın elini sıkarken “Hoş geldin Bahadır oğlum. Bak hele… Senin soyadın neydi?”

Bahadır: “Soyadım mı? Gürbüz.”

Turan Amca’nın yüzü bir anda ciddileşti. Başını hafifçe yana eğdi, bir süre düşündü. Sonra bir kahkaha patlattı. “Oğlum, senin baban Mehmet Gürbüz mü yoksa?”

Bahadır bir anda aşkınlığa uğradı. “Evet… Tanıyor musunuz yoksa?”

“Tanımam mı evlat? Biz eskiden babanla birlikte çalışırdık. Senin çocukluğunu bilirim, ben de emekli polisim. Baban benim başkomiserimdi, çok anımız var.”

Bahadır şaşkın bir ifadeyle Ekrem’e baktı. Ekrem hafifçe gülümsedi. “Dükkân bizim dedim ya sana. Turan Amca burada bir emanet gibi. Herkes ona saygı duyar.”

Bahadır: “Vay be… Babam sizden hiç bahsetmemişti” dedi şaşkınlıkla.

Turan Amca gülerek, “Baban az konuşur zaten. Neyse oğlum, hoş geldin. Çalışacaksan kurallara uyacaksın. Burada her şeyin bir düzeni vardır. Anlaştık mı?”

Bahadır ciddileşerek “Anlaştık, Turan Amca.”

Turan başını sallayıp vitrine yöneldi. Bahadır, derin bir nefes aldı. Bu iş düşündüğünden farklı olacaktı… İyi ki Ekrem’le önceden konuşup teşkilatın Baba’sı olduğunu söylememişlerdi, yoksa işler tamamen karışacaktı.

Bahadır, Ekrem ayrıldıktan sonra Turan Amca'nın gösterdiği işleri yapmaya başlamıştı. Gün içinde dükkânı süpürmüş, vitrinleri silmiş, müşteri gelince Turan Amca'ya yardımcı olmuştu.

Akşam kapanışa doğru Turan Amca, Bahadır'a bir dosya uzattı. “Bahadır oğlum, şu evrakları dolduralım. Sigortan için lazım. Kimlik fotokopin de gerekiyor. İki de fotoğraf varsa hemen muhasebeciyi çağırayım, girişini yapsınlar.”

Bahadır gülümseyerek “Vay be, ilk kez sigortalı oluyorum Turan Amca” dedi. Turan gülerek başını salladı ve Bahadır’a formu nasıl dolduracağını gösterdi.

“Maaş konuştuğumuz gibi asgari ücret olacak. Öğle yemeği de bizden.”

Bahadır: “Öğle yemeği mi? Nereden?”

“Şu karşıdaki lokanta var ya, oradan. İyi yemek yaparlar. Esnaf lokantası gibidir, temizdir. Sürekli müşterisi olduğumuz için indirim yapıyorlar, açık hesabımız da var. Burada çalıştığını söyle, hesaba yazsınlar. Para filan verme. Beğenmezsen kasadan para alıp pide, kebap, döner filan da yiyebilirsin.”

Bahadır başını sallayarak içini çekti. Hayatı bir düzene giriyor gibi hissediyordu. Hemen kimliğinin fotokopisini çektirmek için izin isteyip dışarı çıktı, gelip formu doldurdu ve cüzdanında her zaman hazır bulundurduğu iki adet vesikalık fotoğrafı da dosyaya iliştirip Turan Amca'ya verdi.

Akşam eve döndüğünde yemekten sonra ilk iş gününün nasıl geçtiğini kısaca anlattı ama babasına Turan Amca'dan bahsetmeyi unuttu. Akşama kadar yorulup uykusu geldiğinden odasına çekilerek hemen uyudu .

Ertesi sabah Bahadır dükkâna erkenden geldi. Turan Amca ile çay içip poğaçalarını yiyerek sohbet ederken, dükkânın kapısı açıldı. Gelen, Bahadır’ın babası Mehmet Gürbüz’dü. Bahadır babasını görünce şaşırdı. “Baba? Hayırdır?”

Babası “Oğlumu iş yerinde görmek istedim. Bakalım gerçekten çalışıyor mu, işyeri düzenini filan merak ettim.”

Turan, Mehmet’i görünce gözleri parladı. Ayağa kalktı ve ona doğru yürüdü. “Mehmet Başkomiserim? Kaç yıl oldu görüşmeyeli, hoş geldin.”

Bahadır’ın babası önce şaşırdı, sonra elini uzatıp tokalaştı ve birbirlerine sarıldılar.

“Turan! Senin burada olduğunu bilmiyordum. Keşke daha önce öğrenseydim.”

“Biz de yaşlandık be Başkomiserim. Emekli maaşı yetmiyor, çalışıyoruz. Gençleri izliyoruz artık.”

Bahadır şaşkınlıkla olan biteni izliyordu. Bir süre sohbet ettikten sonra Mehmet, oğlu Bahadır’a dönerek omzuna hafifçe vurdu. “Aferin oğlum. Çalışmak istemen güzel. Adam oluyorsun, Turan Amcanla bizim çok eskilere dayanan geçmişimiz var.”

Bahadır hafifçe başını öne eğdi. Babasından gelen bu takdir cümlesi, içini ısıtmıştı. Turan Amca da gülerek ekledi: “Hiç merak etmeyin Başkomiserim. Bahadır hem çalışkan hem de zeki bir çocuk. Kısa sürede işi öğrendi bile.”

“Öyleyse gözüm arkada kalmaz. Oğlum sana emanet Turan. Eti senin, kemiği benim.”

Bahadır, babasının bu sözleriyle içinden derin bir nefes aldı. İş hayatına adım atmıştı ve artık gerçekten bir şeyler başardığını hissediyordu. Turan Amca Bahadır’a karşıdaki çay ocağından çay söylemesini istedi, Bahadır da dükkândan çıkıp çay ocağına giderek üç çay alıp kendisi getirdi ve babasıyla Turan Amca’ya ikram etti, birini de kendisi içmeye başladı.

Bahadır’ın babasıyla Turan derin sohbetlere daldılar, eski günlerden konuşup bazen duygulu, bazen de neşeli anlar geçirdiler. Bir saat kadar sonra babası izin isteyerek kalktı, eski dostuyla tekrar kucaklaşıp ‘hayırlı işler’ dileyerek dükkândan ayrıldı.

 

 

(Devam edecek)

Bölüm : 28.02.2025 14:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...