Eğer bir gün geçmiş seni çağırırsa unutma, söyleyecekleri henüz bitmemiştir.
Birkaç gün sonra Bahadır kuyumcu dükkânında vitrinleri düzenlerken içeri uzun boylu, sert bakışlı bir adam girdi. Siyah bir palto giymiş, elinde de baston gibi taşıdığı bir şemsiye vardı. Bahadır adamı teşkilatın seçim toplantısında görmüştü. Adam gözlerini kısarak Bahadır’a baktı.
“Seni birine benzettim delikanlı. Neyse… Turan burada mı?”2
Bahadır soğukkanlılığını koruyarak yanıtladı: “Yok, şu anda dışarıda. Bir şey mi diyeceksiniz?”
Adam dükkânın içini soğukkanlı bir ifadeyle süzdü. Ardından bastonunu yere vurup hafif bir tebessümle konuştu: “Ona söyle, yarın bu saatlerde burada olacağım. Beni iyi hatırlar. Geçmişte bana bir yanlışı oldu. Şimdi o yanlışın bedelini ödeme vakti geldi. Bir milyon lira hazır etsin. Etmezse sıkıntı olur.”2
Bahadır hafif bir baş hareketiyle onay verdi. “Tamam, kendisine iletirim.”
Adam, bir kez daha Bahadır’ın gözlerinin içine baktı. “Seni bir yerden hatırlayacağım ama neyse, boşver.” Sonra hiçbir şey söylemeden dükkândan çıktı. Bahadır içinden derin bir nefes aldı, Turan Amca’nın dönmesini bekledi.2
Bahadır, Turan Amca gelir gelmez ona olan biteni anlattı. Turan Amca’nın yüzü bir anda soldu. Elindeki anahtarı masaya koydu ve sandalyeye oturdu. “Teomanpaşalı Eşref bu… O herif hala akıllanmamış mı?”1
“Bu bir milyon hikâyesi nedir Turan Amca? Borcun mu vardı adama?”
Turan Amca derin bir iç çekerek başını salladı. “Ben polistim Bahadır, biliyorsun. Onu içeri ben tıktım. Tam iki yıl hapis yattı. Ama dışarı çıktığında intikam alacağını biliyordum. Şimdi de para bahanesiyle beni bitirmeye geliyor. Ben şimdi lavaboya gidiyorum, hemen dönerim.”3
Bahadır, Turan Amca lavabodayken cebinden telefonunu çıkardı ve Ekrem’i aradı. Kısık sesle konuşarak olan biteni Ekrem’e anlattı ve adamın tipini tarif etti. Ekrem kaşlarını çatarak derin bir iç çekti.
“Teomanpaşalı Eşref bu! Adamın buraya tekrar ayak basması bile bela demek. O herifi hemen toplamamız lazım. Baba, iznin olursa onun mekânına gidip Eşref’i alıyoruz. Bakalım ne haltlar çeviriyor.”1
“Tamam Ekrem abi, gereken neyse yap o zaman.”
Ekrem telefonu kapatır kapatmaz adamlarıyla gidip Eşref'i mekânından aldı, arabaya bindirdi ve teşkilata gittiler. Burada Eşref sorgulandı ve suçunu itiraf etti. Gerçekten de onu içeri tıktıran eski polis Turan’dan intikamını almak istiyordu.2
Ekrem masanın başında oturup sigarasını yaktı, ardından Eşref'e sert bir bakış attı. "O kuyumcunun bize bağlı olduğunu bilmiyor muydun, Eşref?"1
Eşref, gözlerini kaçırarak kekeledi. "Vallahi bilmiyordum Ekrem Bey. Zaten kendisinden haraç ya da aidat filan almak için gitmemiştim yanına... Affedin, ben sadece eski bir hesabı görmek istedim."1
Ekrem elindeki sigarayı kül tablasına bastırarak devam etti. "Bak Eşref, Bahadır Baba bu işleri duymasın. Eğer onun kulağına giderse, senin için pek iyi olmaz. Sen de bilirsin, onun adını duyan titrer."2
Eşref, ter içinde kaldı. Titreyerek ellerini birleştirdi ve Ekrem’in önüne eğildi. "Aman Ekrem Bey, Bahadır Baba duymasın. Ne derseniz yaparım, bir daha kuyumcunun önünden bile geçmem!"2
Ekrem, hafifçe başını salladı ve kapıyı işaret etti. "Defol git! Ve bir daha oralarda sakın görünme. Eğer o kuyumcunun başına bir şey gelirse senden bilirim. Yolda kayıp düşse, nezle olup hapşırsa, burnu bile kanasa sorumlusu sensin, anladın mı? Bu kadar kolay kurtulamazsın."2
Eşref, hızla ayağa kalktı, saygıyla eğildi ve Ekrem’in elini öptü. "Sağ olun Ekrem Bey, minnettarım. Bahadır Baba'ya selam olsun... Ama lütfen ona bir şey söylemeyin."
Ekrem, hafif bir gülümsemeyle başını salladı ve eliyle “Git” işareti yaptı, Eşref hızla dışarı çıktı.
Ekrem, Bahadır’a telefon açarak hemen durumu bildirdi. Bahadır da Turan Amca'ya giderek onu rahatlattı. "Turan Amca, artık bir sıkıntı yok. O herif bir daha dükkâna uğrayamaz. Ekrem abi halletti."1
Turan Amca derin bir nefes aldı ve Bahadır'ın omzuna dokundu. "Evlat, Ekrem de sen de sağolun."
O sırada Bahadır’ın telefonu tekrar çaldı. Arayan yine Ekrem’di.
“Baba, az önce söylemeyi unuttum. Yarın aidatların toplanma günü ve senin teşkilatta olduğunu görmeleri lazım. Yarın sabah her zamanki yerden seni alırım, elbiselerini de hazırlattım. Arka koltuktaki askıda her zamanki gibi, yine arabada giyinirsin.”1
Sabah erken saatlerde evden biraz uzakta Ekrem’le buluşup arabaya binen Bahadır, yine arka koltukta tertemiz ve ütülenmiş takım elbisesini giydi, dikiz aynasından kravatını düzeltip saçlarını taradı. Teşkilata vardıklarında herkes yine kapıda iki sıra olmuş, onu bekliyordu.
Bahadır araçtan indi, gözlerini kalabalığın üzerinde gezdirdi. Derin bir nefes aldı, ardından tüm adamlarına tek tek birer tokat attı. Kadınlara dokunmadı. Herkes başını önüne eğerek saygıyla bekledi.
"Haydi bakalım, işimizin başına" diyerek içeri girdi. Makamına oturduğunda Ekrem kapıyı tıklatarak geldi. "Hazır mısın Bahadır Baba? Bugün tahsilat günü."
Bahadır gülümsedi, gözleri ciddiyetle parladı. "Hazırım Ekrem. Gelsinler bakalım, başlayalım."
Az sonra kapının önünde hareketlilik başladı. Lüks arabalar ve pahalı cipler birer birer avluya girdi. İçlerinden son derece şık kıyafetli, kelli-felli, ağır adamlar inip kapıya doğru yürüdü. Güvenlik ekibi tarafından üst aramasından geçirildikten sonra, silahlarını bırakarak Bahadır Baba’nın kapısının önüne gelip beklemeye başladılar.
İlk gelen Çallıoğlu Sami oldu. İçeri girdi, saygıyla eğilip cebinden kalın bir zarf çıkardı ve masaya bıraktı.2
"Bahadır Baba, şeref duydum. Bu ayın aidatı ve küçük bir takdimimizdir. Kabul buyurun."
Bahadır eliyle işaret etti. Zarfı Ekrem aldı ve içindekileri saymaya başladı. Defterdeki miktarla karşılaştırdı ve Bahadır’a “Tamam” işareti verdi. Sami eğilerek Bahadır’ın elini öptü ve geri çekildi. Bahadır, "İşler nasıl gidiyor Sami?" diye sordu.
Çallıoğlu Sami: "Sizin himayenizde çok şükür iyi Baba. Dediğiniz gibi, düzenimizi koruyoruz."
Bahadır başını salladı. Sami, Bahadır Baba'nın elini öptü, eğilip geri çekildi ve kapıdan çıktı.
Sıradaki Laz Erol’du. O da içeri girip aynı şekilde aidatını ve hediyesini sundu. Derin bir saygıyla Bahadır’ın elini öptü ve usulca dışarı çıktı.
Ardından Bucaklı Nuri girdi. En yaşlı babalardan biriydi ve bir zamanlar Hıdır Baba’nın en yakını ve sağ koluydu. 70 yaşını aşmasına rağmen iki metreye yakın boyuyla hala dimdik ayaktaydı. "Bahadır Baba, işler yolunda. Sizin adaletinizin olduğu yerde kimse yanlış yapamaz. Buyurun, hakkınız."1
Çallıoğlu Nuri, zarfı ve pahalı bir saati masaya bıraktı. Ekrem zarftaki paraları sayıp yine kısa bir onay işareti verdi. Nuri de Bahadır’ın elini öpüp çıktı.
Ardından Yalvaçlı Kâzım içeri girdi. Derin bir nefes alarak Bahadır’ın karşısına geçti. Saygıyla eğildi, zarfı ve lüks bir kol düğmesi kutusunu bıraktı.
Yalvaçlı Kazım: "Bahadır Baba, sizin gölgeniz üzerimizde olsun yeter. Buyurun, aidatınız ve küçük bir hediye."2
Bahadır gözlerini Kâzım’a dikti, hafifçe gülümsedi. "Hepiniz düzeni koruyun, huzurumuzu bozmayın. Gerisi kolay."1
Kâzım başını salladı, elini öptü ve geri çekildi. Kapıdan çıkarken bir an duraksadı, derin bir nefes alıp usulca dışarı çıktı.
Bahadır, Ekrem’e dönüp zarf yığınını gösterdi. "Bunları düzenleyelim. Artık her şey yolunda olsun."
Ekrem başını salladı. "Elbette Baba. Bundan sonra herkes nerede duracağını daha iyi bilecek. Yalnız Teomanpaşalı Eşref hala gelmedi."
“Ekrem abi, adama kötü bir şey yapmadınız, değil mi?”2
“Hayır Baba, kesinlikle yapmadık. Gayet sade, itibarlı ve onurlu bir şekilde azıcık kulağını çektik. Az sonra gelir. Gelmezse ben getirtmesini bilirim.”1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.53k Okunma |
315 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |