17. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Pastane İkizleri / BÖLÜM 17: OKULLAR AÇILIYOR

BÖLÜM 17: OKULLAR AÇILIYOR

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

BÖLÜM 17: OKULLAR AÇILIYOR

Cem, Ceren ve Seren; Gönül öğretmene Burhan beyin ikizlerine de gitar dersi vermesi konusunu açmış ama yeni öğrenci almasının kendisini zorlayacağını düşündüğünden Gönül öğretmen bunu kabul etmemişti. Ancak onların dersleri bittikten sonra okullar açıldığında kabul edebileceğini söylemişti.

Gitar dersleri bittikten sonra yaz tatili de bitmiş, havalar soğumaya başlamış ve okulların açılmasına az kalmıştı. Cem, Ceren ve Seren hem kendi evlerinde, hem de bazen pastanede gitar çalarak pratiklerini oldukça ilerlettiler ve ilk kez duydukları bir parçayı bile notalara dökerek çalmaya başladılar. Onların güzel gitar çaldığını gören mahalledeki gençler ve çocuklar da heves ederek Gönül öğretmenden ricada bulundular. Ancak Gönül öğretmen açgözlü biri olmadığından kalabalık öğrenci kabul edemeyeceğini söyleyip 4 öğrenciden fazlasını almadı. Israr edenleri de Cem'in gitarları satın aldığı müzik aletleri mağazasına yönlendirdi. Buranın sahibi eski öğrencisi olduğundan son derece uygun bir fiyata ders vermeyi kabul etti, öğrencilerine gitar satarak da zaten kazanç elde etmiş oluyordu. Gitar yanında keman, bağlama ve ud dersleri de verdiğinden sadece bu mahallede elliye yakın öğrencisi olmuş, haftanın her günü ders vermeye başlamıştı. Hatta gençler yanında ev hanımları ve çalışan erkekler de ders almaya gidiyorlardı.

Cem, Seren ve Ceren; son gitar derslerinden birinde aralarında konuştukları gibi Gönül öğretmenden ricada bulunup İtalyanca dersleri almayı daha önceden teklif etmişlerdi. Gönül öğretmen bunu o zaman kesin bir dille reddetse de sonunda onlardan ayrılmaya gönlü razı olmadığından haftada sadece ikişer saat, okul çıkışından sonraki akşam saatlerinde yine birlikte ders vermeyi kabul etti. Ama ücret almayacaktı, sadece İtalya'ya gittiklerinde onu da yanlarında götüreceklerdi. Hayatında son bir kez İtalya'yı görmek isteyen Gönül öğretmen, tek başına gitmeye cesaret edemediği için bu yola başvurmak zorunda kalmıştı.

Gençlerin zaten biraz İtalyanca altyapısı vardı, özellikle ikizler İtalyancada kendilerini oldukça ilerletmişlerdi ama Cem de kısa sürede onlara yetişti. Gönül öğretmen kendi branşı olmadığından dersleri pratik olarak veriyor, çoğunlukla sohbet şeklinde geçiyordu. En çok kullanılan sözcükler ve günlük hayatta kurulan cümle kalıpları, bir de derste sadece İtalyanca konuşmak yeterli oluyordu zaten. Gramer ve dil altyapısına hiç girilmediğinden telaffuzu Türkçe'ye en yakın Avrupa dillerinden biri olan İtalyanca'yı öğrenmek yıllardır öğrenmeye çalıştıkları İngilizce'den daha kolay gelmişti.

Okullar açılmaya başladı, ilk kez okula giden öğrenciler annelerinin eline yapışarak okula adım attılar. Kimi sevinçle arkadaş edindi, kimi birkaç hafta annesiyle okula gitmek zorunda kaldı. Öğretmenlerine ve arkadaşlarına alışıncaya kadar çocuklar yabancılık çekti. Burhan beyin ikizleri Serkan ve Hakan da hem okula gidip geldiler, hem de hafta sonlarında Gönül öğretmenden gitar dersi aldılar.

Cem, Seren ve Ceren aynı liseye gidiyorlardı. Seren ve Cem aynı şubede, Ceren ise başka bir şubedeydi. Okula birlikte gidip geliyorlar, teneffüslerde yine bir araya geliyorlardı. Cem; Seren ve Ceren'i önce kız arkadaşlarıyla, sonra samimi olduğu erkek arkadaşlarıyla tanıştırdı. Hepsi de Cem'i çok seven ve değer veren kişilerdi, Ceren ve Seren kısa sürede yeni arkadaşlarıyla kaynaştı, onları kendi pastanelerine davet ederek arada bir okul dışında görüştüler.

Cem önceki yıllarda çok başarılı bir öğrenciydi. Sınıfta hemen hemen tüm derslerde en yüksek notu alır, bu nedenle öğretmenleri de arkadaşları da onu çok sever ve değer verirlerdi. İkizler ise ilk bir ay bocaladılar, ortalama notlar aldılar. Onlar da İstanbul'daki okullarında iyi birer öğrenciydiler oysa. Üstelik İstanbul'daki okul daha üst düzey eğitim vardı, bir yandan öğrencilere üniversite sınavına hazırlık dersleri veriliyordu. Bir ay sonra Ceren ve Seren de gerçek performanslarını göstererek sınıfta en yüksek notları almaya başladılar. Bunda elbette okula, arkadaşlarına ve öğretmenlerine uyum sağlamalarının yanında Cem'le birlikte sınavlara çalışmalarının da büyük etkisi olmuştu.

Yarı yıl tatili başladığında üçünün de karneleri oldukça iyi notlarla doluydu. Anneleri bu durumdan hem mutlu oluyor, hem de çocuklarıyla gurur duyuyorlardı. Onlara ne armağan vereceklerini düşünürlerken Seren ve Ceren İstanbul'u, teyzelerini ve arkadaşlarını çok özlediklerini, birkaç gün giderek hem teyzesini görmeyi, hem de İstanbul'u gezmeyi çok istediklerini söylediler. Vapurlar, martı sesleri, kalabalık ve gürültü çocukluktan beri alışık oldukları şeylerdi, İstanbul'dan kolay kolay kopamazlardı zaten.

Anneleri bu isteği uygun buldu, bir de öneri getirdi: Annesi uygun görürse Cem'le beraber gidecekler ve sadece birkaç gün kalıp döneceklerdi. Aslında bu Ceren ve Seren'in de aklına gelmiş ve birbirlerine söylemişlerdi ama anneleri onlardan önce davranmıştı. Nurten hanım hemen Gülşen hanımı arayarak çocukların İstanbul'a gitmek istediklerini, eğer Cem uygunsa onu da beraberlerinde götürebileceklerini söyledi. Gülşen hanım Cem'e sorma gereği bile duymadan hemen kabul etti. Nurten hanım bunu kızlara söyleyince de çocuklar sevindiler ve hemen yolculuk hazırlıklarına başladılar.

Gülşen hanım ise Cem'e sormadan böyle bir karar aldığı için kendi kendine kızıyordu. Yine de Cem'e formalite gereği de olsa sormak istedi. Yanına çağırdı ve Cem'in yarı yıl tatili için planları, maç ve spor etkinlikleri olup olmadığını sordu. Cem olumsuz yanıt verince de durumu açıklamak için tekrar sordu: "Peki, Ceren ve Seren'le birlikte üçünüz İstanbul'a gitmek ister misin?" dediğinde Cem hem şaşırdı, hem çok sevindi. İstanbul'a şimdiye kadar hiç gitmemiş, hatta denizi bile görmemişti. Hem bu güzel şehri gezip görmeye, hem de kızlarla birlikte maceralı bir yolculuk yapmaya ayrı ayrı sevindi. Kızların İstanbul'daki teyzesi olan Seher hanımla da tanışacaktı üstelik.

Cem de kızları arayıp gidecekleri günü kararlaştırarak hemen yol hazırlıklarına başladı, küçük bir valiz hazırladı, elbise ve kazaklar ile okumadığı birkaç kitap koydu. Gitarı da alacaktı, sonra vaz geçti. İstanbul'a biletleri Nurten hanım alacağını söylemişti, hızlı trende yer kalmadığı için zorunlu olarak otobüs firmalarını aradı. Aynı otobüste 3 kişilik yan yana yer bulmak bile zordu. Otobüsün kalkış günü ve saatini Gülşen hanıma bildirdi, 2 gün sonra İstanbul yolculuğu başlayacaktı. Gece geç saatte binip sabah erkenden Dudullu terminalinde ineceklerdi.

Yolculuk günü geldi, otobüsün kalkmasından bir saat önce evden çıkarak bir taksi çevirdiler, anneleriyle vedalaşıp sarılıp öpüşerek valizleri taksinin bagajına koyup bindiler. Taksiye hepsi sığamayacakları için annelerine; terminale kadar gelmelerine gerek olmadığını söylediler. Terminalde biraz bekleyip otobüse bindiler, zorunlu olarak üçü de birbirinden uzak ayrı koltuklarda oturdular. Sabah erken saatlerde İstanbul'da Dudullu otobüs terminaline vardılar. Oradan da yine bir taksi ile kızların tarif ettiği adresteki Seher hanımın evine geldiler. Ev Ümraniye'deydi ve Dudullu'ya yakın sayılırdı. Aslında Cem'e göre Eskişehir'in bir ucundan bir ucuna kadar bir mesafeydi ama İstanbul için bu mesafe bile yakın sayılıyordu.

Zile bastıklarında Seher hanım kapıyı açtı, yeğenlerini karşısında görünce çok sevindi, sarılıp kucaklaştı, kızlar ellerini öptüler. Üzerinde geceliği olduğundan dolayı Cem'den biraz utanır gibi olmuştu ama kızlar "Cem bizim kardeşimiz sayılır, çekinme teyze" dediklerinde önce şaşırdı, sonra da biraz rahatladı. Cem'e de "Hoş geldin çocuğum" dedikten sonra elini uzatıp öptürerek ayaklarına terlik verip içeri davet etti.

Hafta içi olduğundan eşinin işyerine yetişmesi için erken kalkmışlar, kahvaltı sofrasını bile hazırlamışlardı. Enişteleri Korkut bey giyinip kravatını takmış, kahvaltısını yapıyordu. Yerinden bile kalkmadan çocuklara "Hoş geldiniz" diyerek karnını doyurmaya devam etti. Çocuklar da sırayla elini öperek "Hoş bulduk enişte" dediler. Seher hanım çocuklara lavaboyu gösterdi ve hemen ellerini yıkayıp masaya oturmalarını söyledi. Onlar otururken de Korkut beyin kahvaltısı bittiğinden çaydan son yudumu alarak saatine baktı,

- Ooo, saat yedi buçuk olmuş, hemen çıkmalıyım. Akşama görüşürüz çocuklar, işe yetişmem lazım, diyerek ceketini giyip aceleyle evden çıktı. Seher hanım çayları doldurmaya gittiğinden onu görüp "Güle güle" diyemedi bile.

Kahvaltı sırasında kısık sesle selamlar söylendi, hal-hatır soruldu. Seher hanımı Gülşen hanım da tanıyordu, mahalle komşuları ve en yakın arkadaşının ablasıydı çünkü. Seher hanım da Gülşen hanımı küçükken sever ve diğer kardeşlerinden ayırmazdı.

Kahvaltıdan sonra Seher hanım yol yorgunu olduklarını düşünerek:

- Çocuklar, odanızı hazırladım. Ceren ve Seren eski odalarında kalacaklar zaten. Cem oğlum, sana da misafir odasını ayırdım. Yataklarınız hazır, çarşaf ve nevresimleriniz temiz, hadi gidin de öğleye kadar uyuyun, dedi.

Gerçekten de bu uzun yolculuk çocukları oldukça yormuş, alışık olmadıkları için de otobüste uyuyamamışlardı. Teşekkür ederek odalarına gittiler ve pijamalarını giyip öğleye kadar güzel bir uyku çektiler.

 

 

     ...

(Devam edecek)

 

 

Bölüm : 16.05.2025 14:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...