3. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Pastane İkizleri / BÖLÜM 3: NURTEN HANIMIN KONUKLARI

BÖLÜM 3: NURTEN HANIMIN KONUKLARI

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

BÖLÜM 3: NURTEN HANIMIN KONUKLARI

Nurten hanım konuklarını salona aldı ve koltuklara Gülşen hanımla yanyana oturdular. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlar ve yüzlerinden gülümseme eksik olmuyordu. Gülşen hanım:

- Mahallemize tekrar hoş geldiniz. Gerçi yabancısı değilsin buraların ama çok değişti Eskişehir, hele bizim mahalle... "Kentsel Dönüşüm" bahanesiyle çocukluğumuzdaki o evler, çeşmeler, ağaçlar hep gitti. Yerlerine koca koca beton bloklar dikildi. Çocuklar için oynayacak park bile yok mahallede. Eskilerden pek eser kalmadı neredeyse. Tam on beş yıl olmuş siz gideli. Bir kere olsun gelmedin buraya kızları da alıp, aşk olsun sana. Gerçi ben de bir fırsatını bulup gelemedim İstanbul'a ama marketi nasıl bırakayım? Hafta sonlarında bile çalışıyorum. Bayramlarda bile açmak zorundayım, çünkü mahallede başka market yok. Cem'le geçinip gidiyoruz işte, bizde fazla bir haber yok Nurtenciğim. Sen anlat bakalım, neler yaptın İstanbul'da, ablanın yanındaydın.

Nurten hanım derin bir iç çekerek başını öne eğip biraz da mahcup bir tavırla konuştu:

- Valla ne yapalım Gülşenciğim, ben de önce ablamın yanında işe başladım, sağolsun evinde kaldık birkaç ay ama ev ev üstünde olmuyor. İş bulunca taşındım kızlarla aynı mahallede bir eve. Buradaki evi de kiraya vermiştim, birkaç yıl sonra ben de kendi işimi kurdum, bir pastane açıp kızları okuttum. Lise son sınıfa gidecekler bu yıl. Mahalledeki liseye kaydını da yaptırdım dün gelir gelmez.

- Gerçekten de iki günde ne kadar iş yapmışsın, hem eve taşındın, hem pastaneyi devraldın, hem kızları okula yazdırdın, bakıyorum evi de yerleştirmişsin.

- Evet ya, sorma. Canım çıktı iki gündür. Yol yorgunuydum zaten, eve doğru gelirken "Devren Kiralık" yazısını okudum pastanedeki, hamallar eşyaları eve yerleştirirken ben de gelip hemen pazarlık yaptım, pastaneyi devraldım olduğu gibi. Kurulu düzen olması da çok işime yaradı doğrusu. İlk seni aradım zaten, eve davet ettim. Mahallede eskilerden pek kimse kalmamış. Bir tek bizim dedikoducu Mürüvvet ablayı görüp konuştum, o zaten haber salar tanıdıklara.

Gülşen hanım şuh bir kahkaha atarak yanıt verdi:

- Nurtenciğim, sen telefon açmadan az önce markete geldi zaten Mürüvvet abla. Senin geldiğini ondan öğrendim. Önce inanamadım ama sen telefonla arayınca ikna oldum, çok sevindim.

Nurten hanım da dayanamadı, o da aynı şekilde şuh bir kahkaha attı:

- Desene Mürüvvet abla cep telefonlarından bile daha hızlı. Eskiden cep telefonu yoktu, evlerde bile çevirmeli telefon çok azdı ama Mürüvvet abla daha biz numarayı çevirmeden haberi karşı tarafa uçuruverirdi. Desene hiç değişmemiş, formunu aynen koruyor.

- Evet ya, hiç değişmedi sağolsun. Eskilerden bir o kaldı, birkaç da uzak komşularımız.

Nurten hanım Cem'e dönerek sordu ona da:

- Eee, sen nasılsın oğlum? Tanıdın mı beni? Hani bugün pastaneye gelmiştin ya bizim...

Cem elini dizine vurarak yanıtladı:

- Tamam yaaa, ben de bu kadını nerden tanıyorum diyorum. Düşünüyorum düşünüyorum, bir türlü bulamıyorum. Şimdi aklıma geldi. Bu arada sizin kızınızla da yolda çarpıştık. Acelem vardı, müşteriler ekmek bekliyordu. O aceleyle karşıdan karşıya geçerken çarptım kızınıza. Sizden de özür dilerim.

- Olur böyle şeyler evladım, sağlık olsun. Siz aynı yaşlardasınız zaten. İki yaşınıza kadar ben baktım sana. Sağolsun annen de benimkilere baktı, annenle biz kardeş gibiydik zaten. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Aynı okula gittik, aynı yıl evlendik, aynı ay içinde çocuklarımız oldu. Teyze anne yarısıdır derler ama ben yarıdan fazlayım, sen de benim evladım sayılırsın.

- Çok teşekkür ederim Nurten teyze. Annem arada sırada sizden bahsederdi ama hiç görmemiştim, sadece fotoğraflarınız vardı albümde, oradan anımsıyorum.

Nurten hanım mutfaktaki kızlara seslendi:

- Kızlaaar, yemekler hazırsa servise başlayın hemen.

- Tamam anneciğim, diye bir ses duyuldu mutfaktan ve kapı açılıp aynı elbiseler içinde Ceren ve Seren kapının iki tarafında görünüverdi. Yüzlerinde gülümseme vardı ve bu arada uzunca bir sessizlik oldu. Birkaç saniye mutfak kapısının iki yanında hareketsiz kalarak Gülşen hanım ve Cem'in şaşkın bakışlarını izleyerek birbirlerine gülümsediler.

İkisi de podyumdaki mankenler gibi yanyana uygun adımlarla gelerek ayağa kalkan Gülşen hanıma biri sağından, biri solundan sarıldılar, iki elini öptüler. Aynı anda "Hoş geldin Gülşen teyze" dediler. Gülşen hanım nerdeyse ağlayacak gibi oldu, yutkundu, o da her ikisini yanaklarından öperek sarılıp kucakladı. Kendine doğru çekerek yanaklarını yanaklarına birleştirip gözlerini kapattı. Ağzından bir kelime bile çıkmadı ve dizlerinde takat kalmamış gibi tekrar koltuğa oturdu. Büyük bir sevinçle buruk bir hüzün arasında gözyaşlarını tutamadı, oturduğu yerde sessizce ağlamaya başladı.

Cem ise ağzı açık, şaşkınlığını gizleyemiyor ve ikisine de ayrı ayrı bakıyordu. Hemen o da ayağa kalktı, elini uzattı. Kendini toparlamaya çalışıp kekeleyerek:

- Be... Ben de Cem, çok memnun oldum, diyebildi. Kızlar da onun elini sıkarak:

- Ben Ceren,

- Ben Seren,

Dedikten sonra yine koro halinde:

- Memnun olduk, siz de hoş geldiniz, dediler.

- Hoş bulduk, nasılsınız? Umarım beni affetmişsinizdir, dedi Cem, başını öne eğip utangaç bir tavırla. Ceren karşılık verdi:

- Geçti artık, önemli değil. Hem bende de vardı kabahat. Ben de sizin markete alışverişe gidiyordum, yolda karşılaştık ve çarpıştık. Ben de dikkatsiz davrandım aslında.

Cem yine utangaç bir tavırla Seren'e döndü.

- Ben pastanede sanırım yanlışlıkla senden de özür diledim. Bir dakikada nasıl gelip de oraya oturduğunu düşünüyordum ve aklım almıyordu. Demek ki senmişsin. Ama nerden bilebilirdim ki?

Seren de gülümseyerek Cem'e açıklama yaptı:

- Sıkıntı yok, seni yormak ve bu durumu açıklamak istemedim o anda sadece. Ama aranızdaki çarpışma olayını anlamış oldum ben de böylece.

Nurten hanım koltuğunda geriye doğru yaslanıp gülümseyerek olanları izliyor ve bir yandan da Gülşen hanımın ağlamasını durdurmak için çabalıyordu.

- Hadi ama Gülşen, artık zor günler geride kaldı. Bundan sonra yine eski mahallemizde, yine eskisi gibi yakın olacağız. Hem çocuklar da büyüdüler bak. Sana söz, bundan sonra hiç ayrılmayacağız, diyerek sarılıp teselli etti.

Gülşen hanım bu kez kendini koyuverdi, Nurten hanımın omzuna başını yaslayıp:

- Sen de gitme, kızlar da gitmesin, onlar benim de çocuklarım. İnanır mısın, senden çok onları özledim ben, diyerek ağlamasını sürdürdü.

Sonra da ayağa kalkarak kızlara sordu:

- Kızlar, lavabo ne tarafta? Elimi, yüzümü yıkayıp geleyim hemen.

Ceren ve Seren birlikte önden giderek yol gösterdiler, lavaboya kadar ikisi birlikte Gülşen hanıma eşlik ettiler.

Nurten hanım onların arkasından ağzı açık, şaşkınlıkla bakan Cem'e bir göz attı. Cem fark etti ve başını öne eğerek ellerini birleştirdi, sonra dizlerinin üstüne koydu, yine rahat edemedi, birini koltuğa, diğerini koltuğun arkasına koymaya çalıştı. Gülşen hanımsa göz ucuyla Cem'in hareketlerini izliyordu. Belli ki Cem hem kızları çok beğenmiş, hem de çok şaşırmıştı.

Gülşen hanım lavabodan kızlarla birlikte döndü, kızlar mutfağa giderken o da koltuğa oturarak derin bir iç çekerek Nurten hanıma baktı. Gülşen hanım ve Nurten hanım çocukların anlaşabilmelerine çok sevinmişlerdi. Nurten hanım Gülşen hanıma dönerek:

- Acıkmışsınızdır, yemekler hazır, çorbalar soğumasın. Haydi masaya geçelim, diyerek konuklarını masaya davet etti. Gülşen hanımın omuzlarına dokunarak onu başköşeye oturttu, kendisi de onun karşısına geçerek oturdu. Kızlar ise birlikte çorbaları tabaklara servis ederek Cem'le karşı karşıya oturdular.

Cem utancından hala kıpkırmızı bir halde çorbasını kaşıklarken başını kaldırıp kızların yüzüne bakamıyordu. Ceren ve Seren ise yan gözle birbirlerine bakıyorlar ve kendi duyabilecekleri kadar kıkırdıyorlar, ayaklarını masa altından birbirine vuruyorlardı. Ama annelerinin gözü üzerlerindeydi. Onlara sert bir bakış fırlattı ve kızlar birden ciddileşerek çorbalarını kaşıklamaya devam ettiler. Konukların çorbalarını bitirmelerini bekleyip ikisi de çorba tabaklarını üst üste koyarak mutfağa yöneldiler.

Mutfak kapısını kapatır kapatmaz kızlar yine kikirdemeye başladılar ve birbirlerine gülümseyerek karşılıklı konuştular:

- Cem de çok utangaçmış yaa, bu zamanda böyle utangaç erkek mi olur? Bir de ana kuzusu gibi geldi bana.

- Ben de öyle düşünüyorum. Koltukta otururken nerdeyse kucağına oturacaktı annesinin, dibine dibine sokuldu. Gülşen teyze de çok tatlı yaa, benim de kanım ısındı hemen. Ne kadar sevimli ve cana yakın bir kadın. Annemle beraber büyümüşler, aynı yıl evlenmişler ve aynı ay doğmuşuz Cem'le. Sen anımsıyor musun 2 yaşındayken Cem'i?

- Hayır, nerden anımsayacağım, ama annem bahsederdi arada sırada. Albümlerden Gülşen teyzeyle birlikte okul fotoğraflarını filan gösterirdi. İster misin o tozlu albümler tekrar açılsın yemekten sonra?

- Bana da öyle geliyor, konuşacak şey bitince albümler açılır zaten hemen. Bu kuşaklar hep böyle, ne yapsınlar o zamanlar bilgisayar yok, cep telefonu yok, internet bile yok.

- Haydi oyalanmayalım da sen köfteleri al, ben de patates kızartmasını, bekletmeyelim konuklarımızı. Annem şimdi seslenir bize.

- Tamam...

Ceren ve Seren ellerinde köfte ve patates tepsileriyle birlikte mutfaktan çıktılar ve hemen tabaklara sırayla koymaya başladılar. Önce Gülşen hanıma, sonra Cem'e, sonra annelerine, en son da kendi tabaklarına servis yaptıktan sonra tekrar mutfağa giderek büyük kâselerde yoğurt ve salataları getirip masanın orta yerine koydular, yerlerine oturarak yemeğe devam ettiler.

Gülşen hanım hayranlıkla kızları izliyor ve içinden "Maşallah, ne hamarat kızlar" diyordu. Aynısını bu kez sesli olarak Nurten hanıma da söyledi. Ne yapsın, içi-dışı bir kadındı. Nurten hanım gülümseyerek teşekkür etti, kızlar birbirlerine bakarak bir ağızdan "Teşekkür ederiz Gülşen teyze" dediler.

 

...

(Devam edecek)

Bölüm : 22.04.2025 16:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...