
BÖLÜM 32: GÖNÜL ÖĞRETMENİN MASALI
Gençler; Kont ve Ayten hanımla vedalaşıp sevinç ve neş'eyle Beren'in arabasına binerek şatodan ayrılmışlardı. Beren bir yandan araba kullanıyor, bir yandan da yanındaki Cem ve arkadaki Ceren'le Seren'e İtalya ve şehirleri hakkında bilgiler veriyordu. Genel olarak da şu bilgileri verdi:
İtalya'nın kuzeyindeki şehirler tarih boyunca Şehir Cumhuriyetleri, güneydeki şehirler ise Krallıklar tarafından yönetilmişti. Bu nedenle kuzeyde Cumhuriyet, güneyde Monarşi yanlıları çoğunluktaydı. İtalya 1946 yılındaki Anayasa referandumuyla iki yıl sonra Krallıktan Cumhuriyete geçmişti. Kuzeydeki şehirler ve nüfus daha kalabalık olduğundan referandumu Cumhuriyetçiler kazanmıştı.
Önce Roma'ya en yakın olan Toskana'ya ulaştılar. Burası İtalya'nın Roma'dan sonraki en önemli ve en çok turist çeken yeriydi. İtalyan Rönesansı'nın başladığı şehir olan Floransa'ya gelerek kısa bir şehir turundan sonra önemli müzelerini gezdiler, Santa Maria del Fiore Katedrali'ne girdiler, birçok sanat eseri yanında Boticelli, Caravaggio, Michelangelo gibi Rönesans ressamlarının eserlerini gördüler, öğle yemeğinde ise ünlü Fiorentina bifteği, Lampredotto sandviçi ve Ribollita çorbasının tadına baktılar ve oradan ayrıldılar.
Pisa'ya doğru giderken Toskana vadisinde geniş düzlükler, büyük çiftlikler ve fabrikalar gördüler. Toskana aynı zamanda şarap yapımı ile ünlüydü. Toskana vadilerinden manzarayı izlerken Pisa'ya vardılar ve kısa bir şehir turundan sonra yine dünyaca ünlü Pisa kulesini görerek birkaç fotoğraf çektiler. Pisa'dan Cenova'ya geçerek şehri gezdiler, akşam yemeklerini yediler ve bir otelde kaldılar.
Ertesi gün yola çıkıp Torino ve öğleden sonra da dünya moda merkezlerinden Milano'yu gezdiler, bu şehirler hakkında da Beren'den çok ilginç bilgiler aldılar. Üçüncü gün de Şekspir'in dünyaca ünlü tiyatro eserindeki Romeo ve Jülyet hikâyesinin geçtiği Verona'ya geldiler ve Romeo'nun serenat yaptığı Jülyet'in evini gördüler. Tarihi balkonun hemen karşısında Jülyet'in heykeli de vardı. Daha sonra da önceden gördükleri Venedik'e gelerek yine gondollara bindiler, bir gece de orada kalıp sabahleyin yola çıkarak Bologne şehri üzerinden Roma'ya döndüler.
Roma'ya döndüklerinde akşam olmuştu ve ertesi gün doğrudan Sicilya'daki otele gitmeleri gerekiyordu. Kont Carlino Giordano'ya bilgi vererek ertesi gün sabah yola çıkmaya birlikte karar verdiler, Gönül öğretmen de geleceği için oldukça kalabalık olacaklardı. Gönül öğretmen de hazırlıklarını yaptı ve ertesi gün kahvaltıdan sonra bu kez Kont Carlino Giordano'nun büyük ve geniş arabasıyla yola çıktılar.
Messina boğazından geçerek Sicilya'ya ulaştılar. Sicilya Akdeniz'in en büyük adasıydı, kendi parlamentosu vardı ve özerk bir yönetime sahipti. Önce başkent Palermo'ya gelerek arabayla şehir turu yaptılar, Kont Carlino Giordano ve Beren onlara şehrin tarihi ve önemli yerleri hakkında bilgiler verdi. İki önemli manastırı gezdiler ve tarihsel dokusunu keşfettiler. Akşam da Massimo Tiyatrosu'na giderek opera dinlediler. Operadan çıkınca Palermo'daki Kont'un sahibi olduğu otele yerleştiler ve lobide birşeyler içip gece geç saatlerde odalarına çekildiler. Herkes ayrı odalara gitse de Ceren ve Seren özellikle aynı odada kalmak istediklerini söyleyerek birlikte kaldılar.
Gönül öğretmen de; Cem, Ceren ve Seren de hayatlarının en mutlu günlerini yaşıyorlardı. Hem tarihi hem de turistik yerleri geziyorlar, inanılmaz bilgiler alıyorlar ve anı fotoğrafları çekiyorlardı. Kont Carlino Giordano ve Beren de en az onlar kadar mutluydu. Kont Gönül öğretmeni, Beren de Cem'i düşünmeden edemiyorlardı ve hayaller kurarak uykuya daldılar.
Kahvaltıda Kont Carlino Giordano gençlere "Baba" filmini izleyip izlemediklerini sordu. Hepsi de izlediklerini söyleyince onları filmin çekildiği Taormina kasabasına götürmeye karar verdi ve kahvaltıdan hemen sonra yola çıkarak Taormina'ya vardılar. Kasabayı gezdiler, filmin çekildiği sokakları ve evleri gördüler, antik Roma döneminden kalan anfi tiyatroyu da gezmeden edemediler. Dünyanın en aktif yanardağlarından biri olan Etna yanardağı ve muhteşem manzarası gerçekten de görülmeye değerdi.
Öğle yemeklerini yemek için Katanya kentine geldiler. Burası başkent Palermo'dan sonra Sicilya'nın en önemli ve büyük kentiydi. İtalya'nın en büyük ve önemli üniversitelerinden biri buradaydı ve Sicilya'nın da kültür başkentiydi. Şehirde bir tur yaptıktan sonra deniz kenarındaki balık lokantalarından birine giderek öğle yemeklerini yediler. Kont Carlino Giordano'yu burada da herkes tanıyor ve onu görenler saygıyla eğilerek selam veriyorlardı. Garsonlar da hizmette kusur etmiyor, işletme sahipleri yanlarından ayrılmıyordu. Kont da her gittikleri yerde yüklüce bahşiş veriyor ve memnuniyetini söyleyerek teşekkür ediyordu.
Akşama doğru otele dönerek yemeklerini yediler ve eşyalarını aldılar, yola koyulup yine Messina boğazından geçerek arabayla gece geç saatlerde Roma'ya döndüler. Ertesi gün öğleden sonra uçakları kalkacağı için yol hazırlıkları yapmaları gerektiğinden sabahleyin erken kalkmak için hemen odalarına giderek yattılar. Gönül öğretmen, Cem, Ceren ve Seren bu geziden oldukça mutlu ayrılmışlardı ve bir ayın nasıl geçtiğinden haberleri bile olmamıştı.
Sabaha karşı tan yeri henüz ağarmadan Gönül öğretmenin telefonunun alarmı çaldı ve hemen uyandı. Üzerine bir hırka geçirerek doğruca ikizlerin odasına giderken şatonun bu alaca karanlıkta ne kadar korkunç göründüğünü düşündü. Etrafına biraz da korkarak bakıp kızların kapılarını yavaşça tıklattı. Kızlar gözlerini açtıklarında havanın daha aydınlanmamış olduğunu fark ettiler ve endişeyle kapıyı sessizce açtılar. Gelen Gönül öğretmendi, gece lambasının ışığında biraz da korkunç göründüğünü söylemek gerekiyordu. Gözlerini ovuşturarak "Buyrun öğretmenim, ne oldu?" diye endişeyle sordular. Gönül öğretmen de hemen onlara endişe etmemelerini ve Beren'i uyandırıp sessizce odaya getirmelerini söyledi.
Seren hemen kapıdan çıkarak sessizce hemen yan taraftaki odada uyuyan Beren'in kapısını yavaşça tıklattı. Beren de onlar gibi şaşkınlıkla ve gözlerini ovuşturarak kapısını açtı, karşısında Seren'i görünce o da endişelendi ve merakla neler olduğunu sordu. Seren de Gönül öğretmenin odalarına geldiğini ve sessizce oraya gitmeleri gerektiğini anlattı. Beren de "Peki" diyerek odadan sessizce çıktı, Seren'le birlikte yandaki odada bulunan Ceren ve Gönül öğretmenin yanına gelerek kapıyı kapattılar.
Gönül öğretmen bu saatte onları uyandırmak istemediğini ama çok önemli bir şey söylemesi gerektiğini, kendisini dikkatle dinlemelerini istedi ve onların üçüne de sarılarak:
- Bakın çocuklar!.. Söyleyeceklerim hepinizi şok edebilir, çok şaşırabilirsiniz. Ama sakın sesinizi çıkartmayın, çığlık atmayın ve sessizce beni dinleyin üçünüz de, tamam mı? Dedi. Üçü de başlarını sallayarak gözlerini tekrar ovuşturup Gönül öğretmenin ağzının içine bakarak dikkatle dinlemeye çalıştılar. Gönül öğretmen akşamdan planını yapmış ve gerçekleri onlara birden söylemek yerine bunu masal şeklinde ve alıştıra alıştıra söylemesinin daha uygun olacağını düşünmüştü. Böylece beklenmedik tepkilerin de önünü almış olacaktı. Zaten çocukların şimdiki durumları bir masaldan farksızdı. Yavaş yavaş anlatmaya başladı:
- Bir zamanlar birbirlerini çok seven bir karı-kocanın ikiz çocukları olacakmış ve çok sevinçliymişler. İkizlerin her şeylerini hazırlamışlar; beşiklerini, bebek arabalarını, odalarını, ne lazımsa her şeylerini.
Gönül öğretmen bunları öyle tatlı ve güler yüzle anlatıyordu ki kızların üçü de sanki masal dinliyormuş gibi daha çok merakla dinlemeye başladılar. Gönül öğretmen yine gülümseyip onlara ayrı ayrı bakarak devam etti:
- İkizleri olacak kadının iki tane daha kız kardeşi varmış, bunlardan biri de onun ikiziymiş. Ondan çok daha önce evlendikleri halde bir türlü çocukları olmuyormuş. Doğumunda ona yardımcı olmak için ikiz kardeşi gelmiş. Ama doğum zamanı geldiğinde hastaneye gitmişler ve ikiz değil üçüzleri oluvermiş. Doğum için hazırlanan iki tane pembe bez olunca üçüncü bez gerektiği için hemşirelerden biri hemen koşturmuş ama pembe değil mavi bez bulabilmiş ve üçüncü bebeği de mavi beze sarmışlar.
Onların ikiz değil, üçüz bebek sahibi olduklarını öğrenince hepsi de çok şaşırmışlar ve bebekleri olmayan ikiz kardeşi, bebeklerden birini almak istediklerini söylemiş. Bebeklerin annesi ve babası buna itiraz etmişler tabii. "Olmaz öyle şey" filan demişler ama öyle çok ağlamış ve o kadar ısrar etmiş ki, üçüzlerin annesi ve babası sonunda kendi aralarında konuşup bebeklerden birini onlara vermeyi kabul etmişler.
Gönül öğretmen bir süre sustu, üçünün de yüzüne ayrı ayrı baktı. Çocuklar hala bu güzel masalın sonunu bekliyorlardı. Üçü birden sordular:
- Eee, sonra ne olmuş? Ne olur devam et anlatmaya, çok merak ettik.
Gönül öğretmen yine gülümseyerek devam etti anlatmaya:
- Üçüzlerin anne ve babasının iki şartı varmış ve bunu da çocuğu olmayan aileye söylemişler: Birincisi, onların alacağı çocuğa çok iyi bakacaklar, kendi öz evlatları gibi yetiştirecekler ve okutacaklar, ikinci şartları da çocukları tam 18 yaşına geldiğinde gerçeği herkese söyleyeceklermiş. Böylece onlar da çocuklarını görebilecekler ve doyarak sarılabileceklermiş. Onlar da bunları seve seve yapacaklarını kabul edince üçüzlerin anne ve babaları razı olmuş bebeklerinin birini onlara vermeye. Bebekleri olmayan karı-koca da en son doğan mavi bezli bebeği alıp ayrılmışlar.
Çocuklar hem birbirlerinin yüzüne bakıyorlar, hem de Gönül öğretmenin güler yüzle ve fısıltıyla anlattığı bu heyecanlı masalı dinliyorlardı. Ama akıllarına en küçük bir "Yoksa?" sorusu gelmiyordu üçünün de. Gönül öğretmen devam etti anlatmaya:
- Aradan tam 18 yıl geçmiş, çocuklar büyümüş ama birbirlerini hiç görmemişler. Üçüncü çocuk olan mavi bezli bebeği alan aile onu en güzel şekilde yetiştirmiş, en iyi okullarda okutmuş ve kendi çocuklarıymış gibi bakmışlar, sevgilerini göstermişler. Ama bir gün bu üçü bir şekilde bir araya gelmiş ve birbirlerine ne kadar benzediklerini fark etmişler. Bunların bir de müzik öğretmenleri varmış, onların üçünü de bir odada toplayarak sabaha karşı bu masalı onlara anlatıvermiş...
Çocuklar hala anlayamamışlardı ve Gönül öğretmeni dinlemeye devam ediyorlardı ama bir süre sessizlik olunca üçü de birbirlerine bakarak bu masalda geçen bebeklerin kendileri olduğunu anladılar. Üçünün ağzından da bir şey çıkmıyor, düşündüklerini birbirlerine söyleyemiyorlardı. Tam bir dakika bu suskunluk devam ettikten sonra Gönül öğretmen üçünü de şefkatle kucakladı ve apaçık gerçeği söyleyiverdi:
- Yani çocuklar, siz üçünüz de kardeşsiniz. Sizler teyze çocuğu değil üçüzsünüz, şimdi anladınız mı?
Kızlar adeta şok geçiriyorlar, çığlık atmamak için iki ellerini de ağızlarına kapatıyorlardı. Neden sonra üçü de birbirlerine sarılarak sessiz bir şekilde ağlamaya başladılar. Birkaç dakika sonra da onları izleyen Gönül öğretmene sarıldılar. Bu sarılma da dakikalarca sürdü. Gönül öğretmen de gözyaşlarını tutamadı ve o da sessizce ağlamaya başladı.
Hepsinin de ağlamaları yavaş yavaş kesilmeye başlayınca Gönül öğretmen; Ayten hanım ve Roberto'nun verdikleri sözü tutmaktan kaçındıklarını ve çok sevdikleri Beren'den vazgeçmek istemediklerini söyledi. Ama Eskişehir'deki anneleri de bir haftadır ağlıyor ve sinir krizleri geçiriyordu. Bu nedenle Kont dedesiyle konuştuklarını, birlikte çözüm bulamayınca da Tamer bey ve İsabella Gabriella'dan fikir aldıklarını söyledi. Kızlar heyecanla ve merakla sordular:
- Neymiş o fikir? Ne yapmamız gerekiyor peki?
- Önce şunu öğrenmem gerekiyor, dedi Gönül öğretmen Beren'e bakarak. Sen gerçek annenle tanışmak, onunla yaşamak ister misin?
- Elbette isterim. Ayten annemi de, Roberto babamı da çok seviyorum ama gerçek annemi mutlaka görmek ve kucaklamak istiyorum. Zaten ağlıyormuş bir haftadır, onu teselli edebilecek tek şey benim oraya giderek onu kucaklayıp doyasıya öpmem.
Gönül öğretmen bu yanıtı alınca sevindi, aksi de olabilirdi ve "Beni neden terk etti, benim annem Ayten" filan demesinden korktu, o zaman bütün planları suya düşecekti. Bu yanıtı alınca Beren'e:
- Tamam o zaman ama Ayten hanımı da üzmeyelim, kırmayalım. Yoksa bu sefer o senin yokluğuna dayanamaz, çok üzülür, dedi.
- Eee, ne yapacağız peki? Nasıl bir plan yapmışlar, nasıl bir orta yol bulmuşlar acaba Tamer bey ve eşi? Diye sordu Beren. Gönül öğretmen de planlarını anlattı, bunlardan Kont Carlino Giordano'nun da bilgisi olduğunu, onun da kabul ettiğini, hiç merak etmemelerini söyleyerek planlarını anlatmaya başladı.
Gün ağarırken Gönül öğretmen odasına gitti, biraz sonra herkes kalktı ve yol hazırlıklarına başladılar. Valizlerini yerleştirip kimlik, pasaport ve uçak biletlerini kontrol ettiler. Biletleri dört kişilikti ama Kont Carlino Giordano, Gönül öğretmenin kalması için ısrar edince Gönül öğretmen de biletini iptal ettirmek zorunda kalmıştı. Yaz sonunda düğün hazırlıkları başlayacaktı ama bazı gelenekler yerini bulmalıydı. Kont neredeyse Gönül öğretmenin yanından hiç ayrılmıyordu.
...
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.07k Okunma |
239 Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |