
BÖLÜM 33: NURTEN HANIM KIZINA KAVUŞUYOR
Gençler hazırlıklarını tamamlayıp şatodan çıktılar ve evdeki hizmetçiler Kont'un arabasına valizlerini yerleştirdiler. Cem, Ceren ve Seren oradaki herkesle vedalaştılar. Biraz buruk ve dokunaklı bir sahneydi, bu ayrılık hepsine de zor gelecekti. En çok da Beren ve Cem'in ayrılması dokunaklı olmuştu, çünkü ikisi de sarılırken gözyaşlarını tutamamıştı. Cem bir gariplik hissetse de bunu ayrılığın verdiği hüzne bağladı, nedense Beren'le çok kısa zaman sonra yine görüşeceklermiş ve hiç ayrılmayacaklarmış gibi geliyordu. Oysa Türkiye'ye davet ettiği Beren kimbilir ne zaman gelirdi?
Üçü de arabaya binerlerken orada kalan Kont, Gönül öğretmen, Ayten hanım ve kızı onlara el sallayıp uğurladılar, iyi yolculuklar dilediler. Doğruca yine Leonardo da Vinci Fiumicino Havalimanı'na vardılar. Şoför valizlerini indirdi ve hepsini eğilerek selamlayıp iyi yolculuklar diledi. Hemen yine "check in" yaptırarak biraz bekledikten sonra uçağa binip yanyana üç koltuğa oturdular. Cem ortada, kızlar da yanındaydı. Uçak havalandıktan sonra Cem hüzünlendi ve neredeyse ağlayacak gibi oldu, gözlerini kapattı. Bunun üzerine kızlar birbirlerine baktılar ve biri elini tuttu. Cem gözlerini açarak elini tutana baktı, gözgöze geldiler ve Cem öyle bir sarıldı ki, bu kez sevinç gözyaşlarına boğuluverdi. Yanındaki elini tutan Beren'in ta kendisiydi çünkü.
- Bu nasıl oldu, neden oldu, sen neden buradasın? Gibi arka arkaya sorular sormaya başlayınca kızların ikisi de ona tatlı bir şekilde gülümseyerek olanları anlattılar. Cem bir yandan dinliyor, bir yandan da kulaklarına inanamıyordu. Demek ki Beren, Ceren ve Seren üçüz kardeşti ve o zamana kadar bu hiçbirinin de aklına gelmemişti. En çok da kendisinin bunu fark edemediğine üzüldü ama nereden bilecekti ki? Şatodan ayrılırken bu olaydan haberi olmayanların sadece Ayten hanım ve kendisi olmasına biraz kızdı ama onlara sitem ederken bile nazik davrandı.
İsabella Gabriella ve Tamer beyin yaptıkları planın birinci aşaması gerçekleşmişti. Bundan sonrası da zaten daha kolaydı.
Eskişehir'de ise Nurten hanım tam bir haftadır pastaneye gitmiyor, her gün Belkıs hanım onun yerine bakıyor ve ilgileniyordu. Ne evinden çıkabildi, ne de Gülşen hanım ve komşuları onun ağlamasını durdurabildiler. "Beren de Beren" diye tutturmuştu. Hayatında sadece 3 gün görüp emzirebildiği kızını istiyordu, öbür kızları bile artık umurunda değildi sanki. "Gerekirse Ayten onları alsın ama ne olur bana Beren'imi geri versin" diyordu da başka bir şey demiyordu. Gülşen hanım da marketi erkenden kapatıyor, hemen evine bile uğramadan Nurten'in yanına gidiyor, ilgilenen komşularına teşekkür edip evlerine gönderdikten sonra da yemeğini yapıp teselli ediyordu. Gece de kendi evine gitmeyip Nurten'de kalıyordu. Kadıncağızın iki gözü de ağlamaktan şişmiş ve kızarmıştı.
Sonunda o sabah güzel haber geldi. Arayan Gönül öğretmendi. Kendisinin ve Seren'in gelemeyeceğini, bir süre daha İtalya'da kalmaları gerektiğini ama Beren'in Cem ve Ceren'le birlikte uçakla yola çıktıklarını, gece yarısı Eskişehir'de olacaklarını söyledi. Bunları duyan Nurten hanım önce inanamadı ama hiç olmazsa ağlaması kesilmişti. Gülşen hanım da telefona yaklaşmış, Gönül öğretmenin tatlı sesinden bu müjdeli haberi duymuş ve o da çok sevinmişti. İkisi birbirlerine öyle bir sarıldılar ki neredeyse havalara uçacaklardı. Gece yarısına kadar nasıl sabredeceklerdi?
Öğleden sonra uçak İstanbul Atatürk Havalimanı'na inmiş, Cem de hemen annesini aramıştı. Annesi daha "Hoş geldiniz" bile demeden Beren'i sordu ve Nurten teyzesinin yanında olduğunu, hemen telefonu Beren'e vermesini söyledi. Cem şaşırarak telefonu hemen Beren'e verdi, "Annen telefonda" dedi.
Beren önce heyecanlandı, "İtalya'daki annesi durumun farkına mı vardı acaba, arayan o mu?" diye düşünmeden edemedi. Telefonda bekleyen ses "Beren, kızım, geldin mi?" diye sorunca bu sesin Ayten annesinin olmadığını, gerçek annesi Nurten olduğunu anladı ve yüzü birden gülmeye başladı.
- Geldik anneciğim, ben de bu sabah öğrendim durumu. Şimdi İstanbul Havalimanı'na indik, gece de Eskişehir'de olacağız, sen merak etme sakın olur mu? Dedi ve Nurten hanım bu kez sevinç gözyaşlarıyla daha fazla konuşamadı, telefonu Gülşen hanıma verdi. Gülşen hanım rahat nefes alıp kendine gelince toparladı ve Beren'e "Hoş geldin" dedikten sonra Cem'i telefona isteyerek:
- Oğlum, sana da "Hoş geldin" diyemedim. Ben de seni çok özledim ama Nurten teyzenin durumu daha acildi, kadıncağız bir haftadır sürekli ağlıyordu. Ceren mi geldi sizinle? Ona da "Hoş geldin" dediğimizi söyle, olur mu?
- Peki anneciğim, ben de seni çok özledim. Evet, Ceren geldi. Seren bir süre daha orada kalacak, gelince sana da anlatırım herşeyi, olur mu? Dedi. Annesinin aklına bir fikir daha gelmişti:
- Haa Cem. Oğlum şehirlerarası otobüsle, hızlı trenle filan uğraşmayın, geç kalırsınız. Hemen havalimanından şoförüyle birlikte bir araba kiralayın, ben neyse parasını vereyim gelince, olur mu? Dedi.
Cem bu fikre bayıldı, yoksa tren ya da otobüs için en az 2 saat daha kaybedeceklerdi, bir an önce annesine kavuşmak düşüncesi ile annesinin bu fikrine hemen atıldı ve "Tamam anneciğim, öyle yapacağız" dedi.
Hemen havalimanındaki kiralık araba firmalarından birine giderek şoförüyle birlikte araba kiralamak istediklerini, Eskişehir'e gideceklerini söyledi. Kiraladıkları arabaya valizlerini yerleştirerek yola çıktılar ve akşam üzeri Eskişehir'e vardılar.
Evlerine geldiklerinde neredeyse tüm mahalle toplanmış ve onları bekliyordu. Bu sürpriz karşısında şaşırmadan edemediler. Mürüvvet hanım bir saat kadar önce Nurten hanımın evine gelerek nasıl olduğunu merak ettiğini söylemiş, çocukların geleceklerini haber alınca da hemen vedalaşıp evden çıkarak bütün mahalleye bunu yaymıştı. Herkes bu olayı beklediğinden onları karşılamak için Nurten hanımın evinin önünde toplanmış, hatta biri de muziplik olsun diye davul-zurna ekibi bile çağırmıştı.
Arabanın geldiğini uzaktan gördüklerinde de davul-zurna ekibi çalmaya başlamış, gençler de yolu kapatıp halay çekmeye durmuşlardı. Cem de kızlar da şaşırdılar ve arabadan inerek valizlerini aldıktan sonra kiralık arabanın ücretini ödeyip gönderdiler. Mahalle halkından bazıları coşkuyla şoföre bahşiş de verdiler ve sırtına vurup teşekkür ederek gönderdiler.
Nurten hanım ve Gülşen hanım sokaktan gelen gürültüyü duyarak pencereye koştular. "Mahallede düğün mü var acaba?" diye merakla bakarken Cem ve kızları gördüler. Nurten hanım hemen pencereyi açarak çığlık atmaya başladı, Gülşen hanım da pencereden düşmemesi için Nurten hanımı tutuyor, bir taraftan da pencereden aşağıya bakıyordu. Nurten hanımın ağlamaktan, Gülşen hanımın da heyecandan dizlerinde derman kalmadığı için evlerinden inip gençleri karşılayamadılar. Nurten hanım da kendi oğlunu çok özlediğinden önce onu gördü. Cem de aşağıdan onları görerek el salladı, ellerindeki valizleri komşular alıp merdivenlerden koşarak yukarı çıkmaya başlamışlardı. Kızlar da onların peşinden giderken Cem mahalle arkadaşları ve gençler tarafından bir kahraman gibi omuzlara kaldırılıp "Cem Roma'nın fatihi" sloganlarıyla havaya uçuruldu, en sonunda kendini kurtardı, birkaçıyla tokalaşıp "Sonra görüşürüz arkadaşlar" diyerek apartman kapısından içeri adımını zor attı ve o da merdivenleri koşarak çıkmaya başladı.
Kızların apartman kapısından girdiklerini gören Nurten hanım ve Gülşen hanım hemen kapıya koşturdular ama daha açmadan zil çalmıştı bile. "Ne çabuk çıktılar iki kat merdiveni bunlar" diye düşünerek kapıyı açtılar ama gelenler gençlerin valizlerini kapıp getiren mahallenin delikanlılarıydı. Onlara teşekkür ederek merdivenlerden gelen kızları kapıda beklediler. Kızlar da hızla yukarı çıktılar ve ilk önce Beren kendi öz annesine sarılıverdi. Ayten hanım annesiyle ikiz olduklarından tanımakta zorluk çekmemişti zaten. Nurten hanım Beren'e öyle sıkı sarılmıştı ki neredeyse kızcağızın kaburgaları kırılacaktı. Hem hüngür hüngür ağlıyor, hem de salya-sümük kızının yanaklarını öpücüklere boğuyordu. Onların kapattığı kapıdan zor da olsa geçmeyi başaran Ceren ise Gülşen teyzesiyle selamlaştı, onlar da sarıldılar ve birbirlerinin yanaklarını öptüler.
Az sonra da Cem gelerek yine aynı kapıdan zorlukla geçip annesine sarıldı, annesi de oğlunu yanaklarından öperek sımsıkı kucakladı ve içeri geçtiler. Kapı ağzındaki sarılma ise hala devam ediyordu. Birkaç dakika sonra Gülşen hanım onları uyararak içeri geçmelerini söyledi. Apartmandaki komşular da onları görünce sevindiler ve alkışladılar, Nurten hanımı "Gözün aydın" diyerek tebrik ettiler. Annesi de kızı da 18 yıl sonra gelen bu kavuşmanın verdiği mutluluk gözyaşlarıyla birlikte el ele tutuşup salona geçerek koltuklarına yanyana oturdular. Ceren de gelip annesinin elini öptü, yanaklarına da öpücük kondururken Nurten hanım biraz kendine geldi ve:
- Kızım, ben seni unuttum ya, sen de hoş geldin. Seren orda mı kaldı? O ne zaman gelecekmiş? Dedi. Ceren de:
- Bilmiyorum ama en kısa zamanda burda olacak anneciğim, sen hiç merak etme, dedi.
Bu kez annesinin yanında oturan Cem kalkarak Nurten teyzesinin yanına gelip elini öperken:
- Nurten teyze, beni hatırladın mı? Hani vardı ya Gülşen'in oğlu, deyince hep birlikte gülmeye başladılar. Nurten hanım Cem'e de sarılarak yanaklarından öptü ve:
- Cem, sen de hoş geldin oğlum. Ben Beren'in sıkıntısından diğer kızlarımı bile unuttum ama şimdi çok iyiyim, merak etme sen, dedi.
Nurten hanım Beren'e bakarak birşeyler söylemek istedi ama bir türlü ne diyeceğini bilemedi. Beren onun bakışlarından durumu anladı ve:
- Anneciğim, hiçbir şey söylemene ve açıklama yapmana gerek yok. Gönül öğretmenimiz bu sabah bize herşeyi anlattı, dedi.
Nurten hanım büyük bir yükten kurtulmuştu. İçinden Gönül öğretmene teşekkür etti, "Allah ne muradı varsa versin" dedi. Yoksa kızına durumu açıklamak onun için çok zor olacaktı.
Gülşen hanım hemen mutfağa giderek yemeklerin altını yaktı, yemek pişerken de kahveleri yaparak tepsiye koyup getirdi. Gençler de lavaboya giderek ellerini, yüzlerini yıkayıp rahatladılar, kahveler içildikten sonra Ceren de Beren'e evi gezdirdi, odalarını göstererek:
- Artık bu odada kalacağız birlikte. Şuraya bir yatak daha koyarız, üçümüz yatarız ne güzel, deyince kapıdaki Nurten hanım itiraz etti:
- Hayır, Beren bundan sonra evlenip kocaya gidene kadar benimle kalacak, size bırakmam onu, dedi ve yine hep birlikte gülüştüler.
Gülşen hanım yemek masasını Ceren'le birlikte hazırladı. Yemekler yendi, sohbetler edildi, vakit geç olunca Gülşen hanımla Cem izin isteyerek günlerdir uğramadıkları evlerine gitmek istediklerini söylediler ve gece geç saatlerde oradan ayrıldılar. Nurten hanım iki kızını da iki yanına alarak ortalarında uyudu. Yıllardır süren kâbusları sona ermişti, uykusuz geçen gecelerin acısını çıkarır gibi sabaha kadar hiç uyanmadan tatlı rüyalar görerek rahat bir şekilde uyudu.
...
Roma'da ise gençlerin ayrılarak gitmelerinden sonra bir sessizlik meydana gelmişti. Bu sessizliği kalabalığın dağılmasına yorumlayan Ayten hanım, yeğenlerinin ayrılmasına üzülmüştü ama ikiz kardeşi Nurten'in, Beren'i geri alma konusunda bir girişimde bulunmadığı için de bir yandan sevinmişti. Gönül öğretmen evlerinde kalıyor ama varlığı ile yokluğu belli bile olmuyordu. Kont ise her gün sabah gelip kahvaltısını onlarda yapıyor, Gönül öğretmenle sohbet ediyor ve bazen de dışarı çıkıp güzel yerlerde gezip dolaşıyorlardı. Balo gecesinden beri şehir içindeki kalabalık mekânlara fazla gitmiyorlar, kendini bilmez gazetecilere ve magazincilere yakalanmaktan ve dedikodulara konu olmaktan çekiniyorlardı.
Seren ise çoğunlukla Gönül öğretmen ve Kont'la birlikte sohbet ediyor, hatta onlar bir yere giderken de bazen birlikte gidiyorlardı. Ayten hanım fark etti ki kızı nasıl olduysa Gönül öğretmenle çok daha samimi oluvermişti. Üstelik de telefonunu kapatmış, arkadaşlarının hiçbiriyle konuşmuyor ve eve çağırmıyordu. Kuzenleri gittikten sonra kızına bir haller olmuştu, eskisi gibi yanında dolaşıp küçük şakalar da yapmıyor ve hatta biraz da soğuk davranıyordu. Birkaç kez bu konularda sorular sormasına rağmen hep kaçamak yanıtlar alsa da üstünde fazla durmuyordu. Cem'den hoşlandığını hatta ona âşık olduğunu söylemişti ama artık bu konuda bile hiç konuşmuyordu. Oysa böyle konularda en yakınında olması gerekenler annelerdi. Kendisi de Roberto ile birbirlerini severek evlenmişler ve bazı zorluklarla karşılaşsalar da Kont sayesinde üstesinden gelmeyi bilmişlerdi. Kont'un eşi de diğer akrabaları da Ayten hanımı bir türlü kabullenememişler ama Kont Carlino Giordano hepsinin üstesinden gelmeyi bilmiş, oğlu Roberto ile gelini Ayten'in düğünlerine de hiçbir akrabasını davet etmemişti.
Kont Carlino Giordano, Türk geleneklerini az-çok bilmekle beraber daha fazlasını Gönül öğretmenden öğrenmiş ve ona ne gerekiyorsa yapma sözü vermişti. Öncelikle kız isteme faslını halletmesi gerekiyordu. Bunun için de Tamer beyi arayarak "Akşama size dünürcü geleceğiz" dedi. Tamer bey neye uğradığını şaşırdı, çünkü Kont'un oğlu da yoktu, kendisinin kızı da. Durumu İsabella Gabriella'ya anlatınca İsabella kahkahalarla gülmeye başladı. Tamer bey buna bir anlam veremedi ve neden güldüğünü sordu. İsabella ona hiçbir şey söylemek istemedi ve akşamı beklemesini, bunu ancak o zaman öğrenebileceğini söyledi.
....
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.07k Okunma |
239 Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |