

BÖLÜM 35: ISABELLA'NIN SON PLANI
Yaklaşık yarım saat sonra şatoya vardıklarında Yücel hayranlıkla bakarak pencerelerden kulelere, merdivenlerden bahçeye kadar inceledi. Tamer beye:
- Amca, bu şatoyu gezmeme izin verirler mi acaba? Diye sordu.
Tamer bey yeğeni Yücel'e bakarak konuştu:
- Ben daha önce şatodan içeri bile girmedim ama Gönül öğretmen sana şatoyu gezdirebilir, aslında ev sahiplerinden biri gezdirse çok iyi olurdu ancak hepsi şu anda kendi sorunlarıyla meşguller. Belki daha sonraki gelişimizde gezebilirsin, dedi.
Bu sırada şatonun bahçe kapısı açıldı ve kapıdaki görevli eğilerek selam verdi. Arabayla içeri girip şatonun giriş merdivenlerinin yanında durdular, Tamer bey ve Yücel hemen inerek arabanın arka kapılarını açtılar. Gönül öğretmen Yücel'e, İsabella da Tamer beye teşekkür ederek iki hanım kolkola girip merdivenlerden çıkarken Tamer bey ve Yücel çoktan kapıdan girmişlerdi bile.
Kont Carlino Giordano Tamer beyin geldiğini görünce hemen yanına giderek ona sarıldı ve:
- Seni de hiç rahat bırakmıyorum, değil mi? Diye sordu. Tamer bey de ona hafifçe gülümseyerek yanıt verdi:
- Dostlarımın rahatsızlığı benim de rahatsız olmama neden olur. Sizin için ne yapabilirim? Diye sordu.
Kont, Tamer beyin koluna girerek onu salona götürdü. Salondaki koltukta Ayten hanım sırtüstü yatıyor, başucundaki Roberto da onun elini tutarak kısık sesle birşeyler söylüyordu. Seren de başka bir koltukta gözlerinden yaşlar boşalarak suçluluk duygusu içinde gözlerini kapatmış ağlıyordu. Sesleri duyunca gözlerini açtı ve hemen ayağa kalkarak Tamer beye koşup sımsıkı sarıldı. Gözyaşlarıyla Tamer beyin kravatı ıslanmıştı ama daha önemlisi bu kızın da teselliye ihtiyacı vardı. Hemen Seren'in saçlarını okşayıp alnından öperek:
- Her şeyden haberim var, Kont deden bana anlattı. Bunda senin en küçük bir suçun yok, üzülüp ağlaman da gereksiz, haydi sil gözyaşlarını da Kont dedenle bana kendi ellerinle birer kahve yap bakalım, dedi.
Seren "Peki" diyerek elleriyle gözyaşlarını sildi ve mutfağa yöneldi. Roberto ise onları duysa da dönüp bakmadı, eşini teselli etmeye ve güzel sözler söylemeye, ellerini tutup öpmeye devam ediyordu.
Bu sırada Gönül öğretmen ve İsabella da yavaş yavaş merdivenleri çıkmış ve salona girmişlerdi. Hemen Ayten hanımla Roberto'nun bulunduğu koltuğa doğru yönelerek ikisine de selam verdiler. Biraz da suçluluk duygusuyla ses çıkartamıyorlardı ve hiçbir şey söylemeden başka bir koltuğa oturdular.
Kont Carlino Giordano ve Tamer bey, yanlarında Yücel de olduğu halde salonun yanındaki oturma odasına geçerek oturdular. Tamer bey Kont'a dönerek:
- Özür dilerim, sizi tanıştırmayı unuttum. Kont Carlino Giordano, yeğenim Yücel, Eskişehir'den bu sabah geldi. O da liseyi bitirdi ve burada üniversite okumak istiyor, dedi.
Yücel ayağa kalktı, bu İtalyanca konuşulanları anlamadığı halde bunun bir tanışma merasimi olduğunu anladı ve belini hafifçe bükerek selam verip Kont'un uzattığı eli nazikçe sıktı. O da bu konularda İtalya'ya geldiğinde amcası Tamer bey ve yengesi İsabella'dan dersler almıştı ama İtalyancayı pek bilmiyordu.
Kont da memnun olduğunu Türkçe olarak söyleyince biraz rahatladı, koskoca Kont'un elini sıktığı için de gurur duydu ve yerine otururken amcasına gülümsedi.
Biraz sonra Seren elinde tepsiyle iki kahve ve yanında birer bardak su olduğu halde kapıyı tıklattı. Tamer beyin işaret etmesiyle Yücel kapıyı açtı ve Seren içeri girdi. Önce Kont'a ikram etmek istediyse de Kont eliyle Tamer beyi işaret etti. Tamer bey mahcup bir halde kahvesini ve suyunu aldı, sehpaya koydu ve Kont da kahvesinden bir yudum alarak yine aynı şekilde sehpaya bıraktı.
Tamer bey, Kont'la konuşacaklarını gençler duysun istemiyordu. Hem gerek yoktu, hem de belki sıkılırlar diye Seren'e yeğenini tanıştırarak onun mimarlıkla ve eski tarihi binalarla ilgilendiğini de söyleyerek:
- Hadi siz gidin, biraz şatoyu gezin ama az sonra gideceğiz, geç kalmayın, dedi ve onlar da Kont'tan izin isteyerek dışarı çıkıp şatoyu gezmeye başladılar. Aynı kattaki odalara girdiler, her odanın kapısı açıldığında Yücel'in hem gözleri hem de ağzı açık kalıyordu. Seren de bu şaşkınlığı ilk geldiği gün yaşadığı için biraz gülümsedi ve içinde bulunduğu sıkıntıdan biraz olsun kurtuldu. Gezerken birbirlerini daha iyi tanıma fırsatı buldular. Yücel Mimarlık okumak istediğini ve eski eserlere ilgi duyduğunu söyleyince Seren şaşırdı ve:
- Ben de Mimarlık okumak istiyorum. Eski eserler ve binalar çok hoşuma gidiyor, restorasyon çalışmaları yapmak ve tüm Avrupa'daki eski binaları, şatoları, sarayları gezip dolaşmak istiyorum, dedi. Yücel de şaşırarak:
- Benim de çocukluktan beri hayalim bu zaten. Keşke ikimiz de kazanabilsek de burada Mimarlık okusak ne güzel olur, dedi.
Onlar samimiyetlerini ilerletirlerken Kont Carlino Giordano ve Tamer bey de kahvelerini içerek önce bir durum değerlendirmesi yaptılar. Ama ne bir çözüme ulaşabildiler ne de içinden çıkabildiler. Bunun üzerine yine İsabella'ya başvurmaları gerektiği kanısına vardılar ve Tamer bey izin isteyip odadan çıkarak İsabella'yı salon kapısından eliyle işaret edip yanlarına çağırdı. İsabella da Gönül öğretmenden izin alarak salondan ayrıldı ve Kont ile Tamer beyin konuştukları odaya girdi. Reverans yapıp Kont'u selamladıktan sonra Kont ona oturmasını eliyle işaret etti ve İsabella ikisinin ortasındaki bir koltuğa oturdu. İsabella ile birkaç dakikalık görüşmeleri olduysa da İsabella da bir çözüm bulamadı ve az sonra Seren ile Yücel kapıyı tıklatarak birlikte içeri girdiler.
Seren ve Yücel hemen Tamer beyin yanına oturarak şatoyu biraz gezdiklerini ve sohbet ettiklerini, ikisinin de burada Mimarlık okumak istediklerini söyledi. Tamer bey buna çok sevindi, Kont da bu konuda onlara yardımcı olabileceğini, her ikisinin de okul masraflarını kendisinin ödeyerek tam burslu okutabileceğini söyledi. Tanıdığı rektörlerle görüşebileceğini, hangi okula gitmek istiyorlarsa ona karar vermelerinin yeterli olduğunu söyledi. Seren ve Yücel birbirlerine bakarak gülümsediler ve çok sevindikleri belli oluyordu. Kont Carlino Giordano'ya ikisi de ayrı ayrı teşekkür ederek en kısa zamanda üniversitelerin Mimarlık bölümlerini araştırıp kendisine bildireceklerini söylediler.
Onların sevincinden daha fazla sevinen ise İsabella idi. Gözleri garip bir şekilde parlıyor ve hem Tamer beye hem de Kont'a gülümseyerek bakıyordu. Gençler bahçeyi de gezmek için izin isteyip odadan çıkınca İsabella ikisine de aklındaki tek çözüm önerisini sundu:
Beren Eskişehir'de annesinde olacak ama Seren İtalya'da okuyacağı için Ayten hanımın evinde yani şatoda kalacaktı. Böylece Ayten hanım hem yalnız kalmamış, hem de evlat acısı çekmemiş olacaktı.
Kont dayanamadı, yerinden ani bir hareketle kalkarak İsabella'nın alnından öpüverdi. Bu çözüm Tamer beyin de aklına yatmıştı. Zaten başka bir çözüm de görünmüyordu. Tatillerde, yılbaşlarında ve bayramlarda da birbirlerini görmek için sıkça gidip gelmeye de karar verirlerse kimse üzülmez, kırılmaz ve kardeşlerin arası bozulmuş olmazdı. Hatta Ayten ve Nurten 18 yıldır görüşmediklerinden, onlar da eskisinden daha çok bir araya gelecekleri için aralarındaki soğukluk da ortadan kalkacaktı. Çocuklar artık yetişkin olduklarından okulları bitince ister İtalya'da, isterse Türkiye'de çalışır ve ne olursa olsun yılda birkaç defa istedikleri gibi birbirlerine gidip gelerek görüşebilirlerdi.
Ama bunun için de öncelikle Nurten hanımın fikrini almak istiyorlardı. Seren'in İtalya'da kalıp okumasını kabul ederse buldukları bu ortak çözüm herkesi memnun edecek ve kimse kırılmayacaktı. Kont bunu düşünerek hemen izin isteyip yerinden kalktı ve salona Ayten hanımın yanına döndü. Kendisine bakan Ayten hanım ve Roberto'ya gülümseyerek:
- Haydi hazırlanın, öğleden sonra Türkiye'ye gidiyoruz, Beren'i göreceğiz, dedi.
Bunun üzerine Ayten hanım yerinden fırladığı gibi Kont'a öyle bir sarıldı ki adam da şaşırdı, o da Ayten hanıma sarıldı. Roberto'nun da gözleri parlıyor ve babasına bakıyordu. Neler olduğunu anlayamayan Gönül öğretmen ise salona giren Tamer bey ve İsabella'ya soran gözlerle baktı. İkisi de gülümseyerek Gönül öğretmenin iki yanına oturdular ve kısık sesle olanı biteni anlattılar.
Ayten hanımın neş'esi bir anda yerine gelmişti. Bu akşam çok sevdiği kızını, mavi bezli bebeğini görebilecek ve ona sarılabilecekti. Gözlerinin içi gülüyordu ve ağlamayı çoktan bırakmıştı. Hemen Roberto'nun elinden tutarak eşyalarını hazırlamak üzere odalarına gittiler ve sevinçle ikisi birden hazırlanmaya başladılar.
Kont Türkiye'ye kimlerin gitmesi gerektiğini önce düşündü, sonra hepsinin de gitmesi gerektiğine karar verip telefonla 5 kişilik uçak bileti almalarını söyledi. Gönül öğretmen ve Seren'i de ne olursa olsun götürmeliydi, hatta Roberto da ne işi olursa olsun ertelemeli ve onlarla birlikte gelmeliydi. Tamer bey ve İsabella'ya teşekkür edip yeğenleri Yücel'le birlikte uğurladıktan sonra kendisi de şatoda bulunan elbise ve eşyalarından küçük bir valiz hazırlatarak öğleden sonra hep birlikte havalimanına gittiler.
Öğleden sonra kalkan uçak yine yaklaşık iki buçuk saat sonra İstanbul'a varmıştı ama İtalya ile 2 saat fark olduğunu anımsayıp saatlerini ileri aldılar. Akşamüstü İstanbul Atatürk havalimanına vardılar ve oradan bir araç kiralayarak Eskişehir'e doğru yola çıktılar. Hava kararmak üzereyken Gönül öğretmenin tarifiyle evi bularak arabadan indiler. Ayten hanımsa gece ağlamaktan uyuyamadığı ve çok yorgun düştüğü için başını Roberto'nun omzuna yaslayıp yol boyunca uyumuştu. Seren de yolları iyi bilmediği için evi tarif etmek zorunlu olarak Gönül öğretmene düşmüştü.
Onların geleceklerinden hiç kimsenin haberi yoktu. Böyle kararlaştırmışlardı ama ya bir aksilik olursa, ya kendilerinin Beren'i almak için geldiklerini düşünüp konuşmayı ve görüşmeyi reddederlerse diye düşündüler. Bunun için de önce Seren'i ve Gönül öğretmeni eve gönderip durumu onların açıklamasını ve olumlu olursa kendilerinin yukarı çıkmasını kararlaştırdılar.
Seren, Gönül öğretmenin koluna girdi, yavaşça merdivenleri çıkarak kapının ziline bastı. Kapıyı açan Beren'di ve onları karşısında görünce çığlığı basarak kardeşi Seren'e sarıldı. Çığlık sesine annesi Nurten hanım ve Ceren de koşarak geldiler, onlar da sarıldılar. Akşam yemeklerini her gün Gülşen hanım ve Cem'le birlikte yiyorlardı ama onlar henüz marketteydiler. Ceren Gönül öğretmene de "Hoş geldiniz öğretmenim" diyerek elini öpüp sarıldıktan sonra hemen telefonla Gülşen teyzesini arayarak müjdeyi verdi, kimin geldiğini söylemedi. Gülşen hanımsa sürprizi tahmin edebiliyordu ama sadece Seren'in geldiğini düşünüyordu. Çünkü Cem'in anlattığına göre Kont'un Gönül öğretmeni göndermeye kesinlikle niyeti yoktu.
Gülşen hanım hemen oğlu Cem'e haber vererek marketi erken kapatıp Nurten teyzelerine gitmeleri gerektiğini, müjde verdiklerini ve muhtemelen Seren'in döndüğünü söyledi. Cem de Seren'i özlemişti ve hemen son müşteriyi de gönderip marketi kapatarak hızlı adımlarla Nurten hanımın evine doğru kolkola yürümeye başladılar. Evin karşısındaki parkta bulunan bankta arkası dönük olarak 2-3 kişi oturuyordu ama alaca karanlıkta yüzlerini seçememişlerdi. Hemen eve girerek hızlı adımlarla merdivenlerden çıktılar ve zile bastılar. Kapıyı bu kez Seren açtı ve önce Gülşen teyzesine sarılıp elini öptü, sonra da Cem'le tokalaşarak sarıldı. İkisi de "Hoş geldin" dediler ve Seren onlarla birlikte içeri girip "Bakın size kimi getirdim?" diyerek salondaki koltukta oturan Gönül öğretmeni gösterdi. Onunla da sarılıp kucaklaştıktan sonra özlemler az da olsa giderilmiş ve yemekler üçüzler tarafından mutfakta birlikte hazırlanmaya başlamıştı.
...
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.07k Okunma |
239 Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |