
BÖLÜM 36: ESKİŞEHİR MASALI
Bu arada Kont Carlino Giordano, Roberto ve Ayten hanım ise Nurten hanımın evinin karşısındaki parkta bulunan banka oturmuşlar, gelecek haberi bekliyorlardı. Yukarıda ise Gönül öğretmen ile Seren birbirlerine bakıp konuyu nasıl ve ne şekilde açmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Neredeyse geleli bir saat olmuştu ama bir türlü söze başlayamamışlardı. Aşağıda bekleyenleri de düşünerek yemeğe başlar başlamaz Seren annesine müjdeyi verdi:
- Anne, ben İtalya'da mimarlık okumaya karar verdim. Kont Carlino Giordano bana okul ve burs konusunda yardımcı olacağını, evlerinde kalabileceğimi söyledi, dedi.
Nurten hanım buna ister istemez çok sevindi. Üniversite sınavlarının sonuçları henüz açıklanmamıştı ama iki kızının da Eskişehir'den başka şehirlerde okumaları olasılığını düşünüp kendisini bir süreliğine ayrı kalma fikrine alıştırmıştı. Önceleri ya İstanbul'daki teyzesinin yanında ya da Eskişehir'de okumalarını istediğini söylese de başka bir şehirde üniversite kazandıklarında onlara engel olamazdı.
- Öyle mi, çok sevindim, demek İtalya'yı çok sevdin sen. Beni bırakıp da gideceksin demek, dedi. Gönül öğretmen hemen fırsatını bulduğu için araya girdi:
- Ben de İtalya'ya yerleşiyorum zaten. Seren hiç yalnızlık çekmez, hem teyzesi Ayten hanımla da çok iyi anlaşıyorlar, her yaz birlikte geliriz. Yarıyıl tatilinde ve yılbaşında da gelebiliriz, siz de buyrun gelin, benim konuğum olun, dedi.
Nurten hanım ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra konuştu:
- Size de çok sevindim öğretmenim, Cem ve Ceren bana herşeyi anlattılar, yakında düğün de varmış duyduğuma göre, diyerek gülümsedi. Gönül öğretmen biraz mahcup bir şekilde başını öne eğerek:
- Evet, yaz sonunda düğünümüz olacak, sizleri de hep birlikte bekleriz, mutlaka gelmenizi isteriz. Çocuklar zaten neredeyse tüm İtalya'yı gezdiler, öğrendiler. İstediğiniz kadar kalırsınız, gezersiniz. Kalacak yeri de sakın dert etmeyin. İster bizimle kalırsınız, isterseniz benim oğlum gibi sevdiğim öğrencim var, onlarda kalırsınız, isterseniz de şatoda Ayten hanımlarda kalırsınız, dedi ve tepkisini ölçmek için Nurten hanımın yüzüne daha dikkatle bakmaya başladı. Nurten hanım:
- Elbette, mutlaka geliriz, hatta Gülşen hanımlar müsait olurlarsa onlarla birlikte geliriz. Çocuklar o kadar övdüler ki geldiklerinden beri, kafam şişti nerdeyse. Ben de gidip gezmek istiyorum İtalya'yı, Roma'yı, Venedik'i. Zaten Ayten'i de affettim ben çoktan. Onlarda da kalırım. Hem o özler, dayanamaz Beren'i görmeden. Hep birlikte gideriz, merak etmeyin siz, dedi.
Beren'in de yüzüne bir hüzün çöktü, Gönül öğretmene baktı. Gönül öğretmen ona sordu:
- Özledin mi sen de Ayten hanımı? Görmek ister misin Beren? Diye sordu. Beren'in gözleri dolu dolu oldu, nerdeyse ağlayacaktı. Başını öne eğerek yanıt verdi:
- Elbette özledim, o da beni özlemiştir. Şimdi yanında Seren de yok, oturmuş ağlıyordur eminim, dedi.
Sadece on dakikada Gönül öğretmen yavaş yavaş olumlu gelişmeler elde etmişti ve geriye yapılacak tek bir şey kalmıştı. Hemen gözüyle Seren'e işaret etti, Seren durumu anladı, odasına giderek telefonla Ayten hanımı aradı ve ikinci kata gelmelerini söyledi, pencereden onlara el salladı. Odadan çıktığında ise yüzü gülüyordu. Gönül öğretmen dışında kimse ne olduğunu anlayamamıştı. Gönül öğretmen; Beren ve Nurten hanıma bakarak konuştu:
- O halde sizlere güzel bir sürprizimiz daha var, dedi ve sözünü bitirir bitirmez kapının zili çaldı. Seren açmak için yerinden kalkınca Gönül öğretmen onu kolundan tutarak oturmaya zorladı, aynı anda Beren de kalkmıştı zaten, kapıya doğru giderek açtı ve çığlığı bastı.
Gönül öğretmen ve Seren dışında masada bulunan herkes kapıya doğru koştu, kimin geldiğini ve Beren'in neden çığlık attığını merak etmişlerdi. Bir saat arayla gelen çığlık seslerine apartmandaki komşular da kapı önlerine çıkarak merakla bakıyorlardı.
Kapıda Beren'le Ayten hanımın ağlayarak sarılmaları bitince Ayten hanım davet edilmeden içeri geçerek önce kardeşi Nurten'le kucaklaştı, ikisi de gözyaşlarını tutamadılar ve tam 18 yıl sonra gelen bu özlemi dakikalarca sarılıp ağlaşarak gidermeye çalıştılar. Gelenleri Cem de görmüştü, kapıda bekleyen Kont Carlino Giordano ve Roberto'yu içeri davet ederek selamlayıp "Hoş geldiniz" dedi ve saygıyla tokalaşarak salona aldı. Annesi ile Kont'u tanıştırdı. Beren; Ayten hanımdan ayrılınca önce Roberto'ya, sonra da Kont Carlino Giordano'ya sarıldı, kısa zamanda ne kadar da özlemişti onları da.
On dakika kadar bu selamlaşma, ağlaşma ve sarılma faslı devam etti ve konuklar Cem'in aklına gelmesi üzerine masaya davet edildi. Hemen lavaboda ellerini yıkayıp yemeğe oturdular, tabaklar değiştirilip yeni tabaklar kondu. Mutfaktaki yemeklerin altı yeniden yakılarak ısıtıldı, Nurten hanım ve Gönül öğretmenle birlikte büyüklerin sohbeti masada devam etti.
Üçüzler ise salonda yanyana gelerek birbirlerine bakıp durmadan birşeyler anlatıyorlar, Cem de araya girerek sohbetlerine ortak oluyordu. Yemekler bittikten sonra gençler odalarına çekildiler, diğerleri de salonda ev sahibi Nurten hanımın elleriyle yaptığı kahveleri yudumlarken herşeyi konuşup kararlaştırdılar, tüm konularda uzlaşmaya vardılar.
Gençler salona geldiklerinde onlara da durumu açıkladılar. Daha sonra Ayten hanım sohbet sırasında çantasını açarak içinden mavi bir bez çıkarttı. Gülşen hanım ve Nurten hanım buna bir anlam veremediler ama diğerleri gözlerini daha fazla açarak dikkatle Ayten hanımın elindeki mavi beze baktılar. Nurten hanım sordu:
- Hayrola Ayten, nedir o mavi bez elindeki?
Gülşen hanım da mavi bezi merak etmişti ve gözlerini ikisi de Ayten hanıma çevirdiler. Ayten hanım tane tane konuştu:
- Bu mavi bez Beren'in doğduğunda sarılan bez. Hatırladın mı? Dedi. Nurten hanımın aklından bile çıkmıştı bu olay ama Ayten hanım ve eşi Roberto o mavi bezi tam 18 yıl özenle saklamışlardı.
Gençlerin aklına Gönül öğretmenin Roma'da anlattığı masal geldi ve o mavi bez şu an buradaydı. Önce Cem izin isteyerek Ayten hanımın elinden aldı, sonra da diğerleri elden ele dolaştırarak bu beze baktılar. Mavi bezin dokunaklı öyküsünü Ayten hanım anlatınca da Nurten hanım gözyaşlarını tutamadı ve ağlamaya başladı. Gülşen hanımın da gözleri dolu dolu olmuş ve Nurten hanımı teselli etmeye çalışıyordu. Gençler de, Roberto ve Kont Carlino Giordano da duygulanmışlardı. Mavi bez en son Kont'un eline geldiğinde Ayten hanıma:
- Bu mavi bezi şatodaki müzemizde bulunan unutulmaz eserler camekânına, altına hikâyesini de yazdırıp koyacağım. Bir şey daha aklıma geldi. Bir ressama gelinim Ayten'in mavi beze sarılı bebek elindeyken ve Nurten hanımın da diğer bebeklerini pembe bezlerle kucağında tutarken yataktaki resmini yağlı boya tablo olarak yaptırıp yine müzedeki duvara asmak istiyorum. İkiz olduğunuz için Ayten size de ressam için modellik yapacak. Bu olay Giordano ailesinde yaşanan en önemli ve unutulmaz olaylardan biridir, yüzyıllarca sonra bile hatırlanmasını istiyorum. Yaz sonunda düğüne geldiğinizde hepiniz de görebilirsiniz, dedi.
Beren hemen yerinden kalkarak Kont'a sarıldı ve yanaklarından öptü, Kont da onu şefkatle kucakladı. Ayten hanım da buna çok sevinmişti, Nurten hanımın da ağlaması durmuştu.
O gece Ayten hanım ve eşi Nurten hanımlarda kalırken, Gülşen hanım da Gönül öğretmen ve müstakbel eşi Kont Carlino Giordano'yu evlerinde konuk etmekten onur duyacaklarını söyleyip vedalaşarak ayrıldılar.
Ertesi gün sabah kahvaltısında yine Nurten hanımlara gidildi, kahvaltıdan sonra da Cem, Kont Carlino Giordano'ya ilk kez Eskişehir'e geldiği için eğer isterse Gönül öğretmen ve Beren'le birlikte şehri gezebileceklerini söyledi. Beren geldiğinden beri annesi onu bir dakika olsun yanından ayırmıyor, Cem'le beraber gezmelerine bile izin vermiyordu. Gönül öğretmene de söyleyince o da kabul etti ve son olarak da Nurten hanımdan izin alarak Beren'le Cem el ele tutuşup birlikte evden çıktılar. Hemen bir taksi çevirerek Eskişehir'i turlamaya, önemli yerlerini gezmeye başladılar. Kont, Porsuk çayındaki gondolları görünce çok şaşırdı ve Gönül öğretmene binmek isteyip istemediğini sorarak olumlu yanıt alınca gençlerle birlikte iki ayrı gondola bindiler ve gezmeye başladılar. Hepsinin de yüzlerinde mutluluk okunuyordu ve Beren yine Cem'in elini sıkı sıkı tutuyordu. Cem de onun saçlarını okşuyor ve karşılık veriyordu.
Yaklaşık bir saat sonra gondoldan indiler ve yine bir taksiyle parkları gezdiler; korsan gemisini, yel değirmenini, masal şatosunu ve Esminyatürk'teki minyatür binaları gördüler. Öğleyin güzel bir yerde yemeklerini de yedikten sonra yine gezmeye devam ettiler, akşama doğru da Nurten hanımın evine döndüler. Akşam yemeklerini de yedikten sonra hep birlikte evden çıkarak gece geç saatlere kadar büyük parkları dolaştılar ve oturup birşeyler içtiler. Kont onlara Eskişehir'in şimdiye kadar gördüğü en güzel, temiz ve düzenli şehir olduğunu söyledi. Gerçekten de böyle bir şehir İtalya'nın hiçbir yerinde yoktu. Gönül öğretmenle birlikte Eskişehir'e her yıl en az bir kere gelmeyi kararlaştırdılar ve gece geç saatlerde yine eve döndüler.
Kont Carlino Giordano, Nurten hanımın da Gülşen hanımın da evlerine hayran kalmıştı. Tertemiz, düzenli ve kullanışlı eşyalarla dolu şirin evlerinin kendi şatosundan bile daha değerli olduğunu söyledi. Roberto da memnun kalmış ve evlerini çok beğendiğini, sade ve kullanışlı olduğunu söyleyerek Eskişehir'i kendisinin de çok beğendiğini, 18 yıl önceki ilk gelişinden oldukça farklı bulduğunu ve her yıl gelmeyi çok istediğini belirtti. Artık Eskişehir onların ikinci memleketiydi.
Birkaç gün sonra ev sahiplerine sıkıntı vermek istemediklerini söyleyerek ayrılmak istediklerini, İtalya'ya dönmeden önce birkaç gün de İstanbul'u gezip görmeyi arzu ettiklerini söylediler. Nurten hanım kardeşine henüz doyamamıştı ve "Siz giderseniz gidin ama kardeşimi bana bırakın" diyerek Ayten hanıma sarılarak gülümsedi ve birkaç gün daha kalmaları için ısrar edince Kont 2 gün daha kalmaya karar verdi ve bu süre içinde de Gönül hanım, Roberto, Cem ve üçüzlerle birlikte Eskişehir'de gezerek eğlendiler.
Seren'in aklına Tamer beyin yeğeni Yücel'in Eskişehir'de bulunan babası geldi ve Tamer beyi telefonla arayarak abisinin ayakkabı dükkânının adresini aldı. Hemen gidip onunla da tanıştılar. Kont da sevinerek gelmiş ve bugüne kadar çok yardımlarını gördüğü Tamer beyin abisini görmek istediğini söylemişti. Sıcakkanlı ve samimi bir görüşme oldu. Tamer bey abisini daha önceden arayıp durumu bildirdiği için o da saygıda kusur etmedi, akşam yemeklerini de onların evlerinde yediler ve vedalaşarak eve döndüler.
Yolculuk günü geldiğinde Seren teyzesi Ayten hanıma; bir hafta sonra Roma'ya döneceğini ve üniversiteleri gezerek uygun bir bölüm arayacağını, Roma'da okumak istediğini söyledi. Evini ve ailesini çok özlemişti, Eskişehir'de biraz daha kalmak istediğini belirtti. Ayten hanım da Seren artık yanında olacağı için Beren'le ayrılırken ağlayıp sızlamadı çünkü tam 18 yıl önce ikiz kardeşine verdiği sözü tutmuştu. Kızlar da gerçekleri öğrendikleri ve 18 yaşını geçtikleri için istediklerini yapmakta ve dilediği yerde kalmakta özgürdüler. Ama Ayten hanım biliyordu ki yıllarca kendisini anne olarak bilen Beren, özlemine dayanamayıp en kısa zamanda tekrar kendisini görmeye gelecekti.
Kont, Roberto, Ayten hanım ve Gönül öğretmen; evdekilerle vedalaşarak yine araba kiralayıp İstanbul'a vardılar. Geleceklerini önceden haber aldığı için Seher hanım hazırlıklıydı ve eşi evde olmasa da konuklarını karşıladı, 18 yıldır bir kere bile görmediği kardeşi Ayten'e o da sıkı sıkıya sarılıp ağlaştılar. Gönül öğretmenle daha önceden tanışıyorlardı ve Ayten hanım eşi Roberto ve kayınpederi Kont Carlino Giordano'yu ablasıyla tanıştırdı. Sonraki günlerde İstanbul'u gezdiler, yaz günü olduğundan havalar da güzel olunca İstanbul'un tadına doyum olmuyordu.
Kont'un İstanbul'da ilk görmek istediği yer ise Milyon Taşı (Million Sütunu)'ydu. Ayasofya'nın karşısında, Yerebatan Sarnıcı'nın hemen yanında bulunan ve Bizans döneminden kalan tarihi Million Sütunu, Antik Roma yollarının başlangıç noktasını, sıfır meridyenini yani dünyanın merkezini simgeliyordu. Oraya vardıklarında Kont hepsine de bu sütunun tarihçesini anlattı. "Bütün yollar Roma'ya çıkar" sözü bugünkü Roma için değil, o zamanki Doğu Roma yani İstanbul için söylenmişti. Bu sütun da tüm yolların başlangıç noktasıydı ve her şehrin uzaklığı bu noktadan ölçülüyordu. Kont Carlino Giordano sütuna bakarak bunları anlatırken hepsi onu hayranlıkla ve dikkatle dinliyordu.
Gönül öğretmen ve Seher hanımın rehberlik ve gezi planlamalarıyla "2 gün kalır, İtalya'ya döneriz" diyerek geldikleri İstanbul'dan tam bir haftada ayrıldılar ve birlikte İtalya'ya döndüler. "Görmeden gitmek olmaz" denilen en önemli yerlere gittiler, Topkapı Sarayı, büyük camiler, Galata Kulesi ve Kızkulesi, Ayasofya gibi tarihi ve turistik mekânları gezerek uzun süre hayranlıkla izleyen Kont, buraların tarihçelerini de Gönül öğretmenin nazik ve tane tane yaptığı açıklamalardan öğrendi ve gelecek yıl daha uzun kalıp tekrar gezmek istediğini belirtti.
....
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.07k Okunma |
239 Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |