

BÖLÜM 5: NURTEN HANIMIN SIRRI
Çocukların kapısı kapalı olsa da yüksek sesli gülüşmeler ve kahkahalar salondan duyuluyordu. Her kahkahada Gülşen hanım ve Nurten hanım kulak kesiliyor ve konuşmalarına ara vermek zorunda kalıyorlardı. Ama çocukların böyle birkaç dakikada anlaşmaları ve samimi olmalarından ikisi de çok mutlu olmuştu. Ya bir de anlaşamasalardı, birbirlerini görmek istemelerdi nasıl olurdu? İkisi de bunu düşünmek bile istemiyordu. Çocuklar kahkaha attıkça onlar da birbirlerine bakıp gülümsüyorlardı.
- Ne iyi ettiniz de geldiniz Eskişehir'e, dedi Gülşen hanım. Ayrı geçen yılların acısını birkaç günde çıkartalım seninle. Eski mahalle komşularımıza gidelim, yaşlıların ellerinden öpelim, çocuklarını soralım. Onlar da çok mutlu olurlar mutlaka. Beni seven seni de severdi. Kimse unutmamıştır, hiç merak etme sen. Bizi ikiz kardeş sanırlardı çoğu. Hiç ayrılmazdık ki zaten.
Nurten hanım da Gülşen hanıma onay verdiğini başını sallayarak gösterdi.
- Elbette, zaten Mürüvvet teyzemiz hepsine yetiştirmiştir benim geldiğimi, gitmezsem ayıp olur zaten. İlk geldiğimde mahalleyi tanımak da zor gelmişti bana. Hep tek katlı ve bahçeli evler vardı, türlü türlü meyve ağaçları filan. Sadece cadde üzerinde yüksek yapılar vardı. Dükkânlar, mağazalar filan hep oradaydı, otobüs ve dolmuş da geçerdi, taksi dolmuşlarla giderdik yazlık sinemalara ve parklara, anımsadın mı?
- Evet, haklısın. Şimdi de ana caddeden belediye ve halk otobüsleri geçiyor, taksi dolmuş durağı da yakın. Bindin mi 15 dakikada istediğin yere gidiyorsun. İstanbul gibi kalabalık da olmuyor hem, mutlaka oturacak yer oluyor otobüslerde bile. Yoksa da mahallemizin gençleri kalkıp yer veriyorlar mutlaka. Zaten hepsinin annelerini tanırım ben, beni de çok severler, oğlum Cem'i de hepsi tanır.
- Ne iyi olmuş bak, dediklerinden sonra bir kere daha doğru karar verdiğime sevindim Gülşenciğim. İstanbul çok kalabalık oldu, çok. Bir de Suriyeliler filan taşındılar mahalleye, hırsızlıklar arttı. Otobüslerde ve metrolarda kimse kimseye yer vermiyor, gençler ya camdan dışarıyı seyredip görmemiş gibi yapıyor, ya da başını arkaya yaslayıp uyuyor numarasıyla oturmaya devam ediyor.
Kısa bir sessizlikten sonra Nurten hanım konuşmaya devam etti:
- Gülşenciğim, sana bir sırrımı söylemek istiyorum ama bana kızmayacağına söz ver önce.
Gülşen hanım şöyle bir yerinden doğruldu, merak etti Nurten hanımın söyleyeceklerini.
- Yok Nurtenciğim, neden kızayım sana? Sen benim en yakın arkadaşımsın, başımın tacısın. Ne olursa olsun sana kızmayacağım, söz veriyorum.
- İyi o zaman, söylüyorum bak, sıkı dur.
- E, hadi söyle kız ne söyleyeceksen.
- Ben var ya, çocuklar küçükken...
- Eee? Çocuklar küçükken?
- Çocuklar küçükken sen benimkilere, ben de Cem'e bakıyordum ya hani...
- Evet?
- Ben şey yaptım, şey...
- Ne yaptın Nurten, söyle çabuk, çatlatma insanı!..
- EMZİRDİM.
- Nasıl yani? Cem'i mi emzirdin?
- Evet, benim çocuklarla birlikte Cem'i de emzirdim. Sen bir gün çok geç kalmıştın, çocuk da acıkmıştı, ağlaması durmadı bir türlü. Hem birkaç defa emzirdim, başka zamanlarda da. Ama sana cesaret edip söyleyemedim bunu.
- İlahi Nurtenciğim, söyleyeceğin bu muydu? Ben de senin ikizleri defalarca emzirdim, sana söyleyememiştim kızarsın diye. İyi ki sen önce söyledin. Benim aklımdan bile çıkmıştı bu.
- Sen de Ceren'le Seren'i mi emzirdin? Nasıl yani? Sen de bana mı söyleyemedin? Ah canım benim...
İkisi birbirlerine öyle sıkı sarıldılar ki ağlamamak için kendilerini zor tuttular. Birbirlerinden ayrılınca karşılıklı bir süre bakıştılar ve birbirlerine ne anlatmak istediklerini belli ettiler. Onlar da çocukluktan beri ikizler gibi çok konuşmadan anlaşabiliyorlardı zaten.
- Peki şimdi ne yapacağız? Onlar süt kardeş, hem de iki taraftan. Bunu onlara söyleyecek miyiz? Dedi Nurten hanım.
Gülşen hanım da başını sallayarak:
- Şimdi anlaşıldı bunların neden birkaç dakikada samimi olup kırk yıllık arkadaş gibi kahkahalarla konuşup anlaşmalarının nedeni. Ya kan çeker, ya süt çeker derler ya hani, dedi.
Nurten hanım da onu destekledi:
- Evet ya, bunlar süt kardeşler üçü de. Mutlaka söylemeliyiz onlara ama uygun bir zamanda, tamam mı canım? Hatta en kısa zamanda. Şimdi mi çağırıp söylesek ki? Yok yok, olmaz. Bugünden keyifleri kaçmasın. Dünya hali bu, kızlarım güzel, Cem'in de maşallahı var, yakışıklı çocuk. Birbirlerine tutulurlarsa ve evlenmek isterlerse ne yaparız, o zaman nasıl söyleriz?
- Evet, canım benim. Bir an önce söyleyelim de birbirleriyle süt kardeşi olduklarını bilsinler, öyle bir niyetleri ve düşünceleri varsa da vazgeçsinler. Kardeş kardeş yine görüşmeye devam etsinler. Hem zaten aynı okula gidecekler, beraber ders çalışacaklar bunlar, değil mi?
- Doğru, aynı okula gidecekler üçü de, okulda da birlikte olacaklar hem. Şimdiden bilsinler ki komşu kızı değil süt kardeşi olarak daha çok sahip çıkıp korusun Cem benim kızları. Hem başka oğlanlar da kötü niyetle yanaşıp kızlarımı rahatsız etmesinler.
Gülşen hanım saatine baktı, saat 11'i çoktan geçmişti. Zamanın nasıl geçtiğini bir türlü anlayamamışlardı ikisi de.
- Oooo, saat 11'i geçmiş, seninle konuşurken nasıl da dalmışız. Biz bu saatte çoktan yatmış olurduk. Marketi en geç saat 6'da açmamız gerek. Daha eve gideceğiz, hazırlanacağız derken 12'yi bulacak. Sen de pastaneyi erken aç ki herkes işe giderken simidini poğaçasını alsın, kahvaltısını yapsın, çayını içsin. Önceki pastaneci öyle yapardı, ben de alırdım ondan simit filan, kahvaltımı markette yapardım.
Diyerek Gülşen hanım "Zengin kalkışı" tabiriyle hemen ayağa kalktı ve:
- Bize müsaade Nurtenciğim, en kısa zamanda bize de beklerim. Kızları da alıp gel, dedi.
- İşimiz olmasaydı sabaha kadar konuşurduk seninle, çocuklar da iyi anlaştılar ne güzel, dedi Nurten hanım.
Birlikte çocukların odasına kadar giderek kısa bir süre içerden gelen konuşmalara istemeden de olsa kulak misafiri oldular. Kapı dinlemek ikisinin de âdeti değildi zaten. Nurten hanım kapıyı tıklatarak birkaç saniye sonra Gülşen hanımla birlikte içeri girdi. Gülşen hanım odaya bir göz attı ve:
- Oooo, kızların odası burası demek. Ne kadar güzelmiş. Hem aydınlık, hem ferah. Kızlar, bana da yer var mı burda? Diye gülerek sordu. Ceren ve Seren birlikte karşılık verdiler:
- Var tabii, dediler ve ikisi birlikte gülüştüler. Gülşen hanım oğluna bakarak:
- Cem, hadi oğlum. Hani erkenden kalkacaktık ya, sana söz vermiştim ben anımsadın mı? Saat 11'i geçmiş bak, yarın erken kalkacağız, daha eve gideceğiz. Kalkalım hadi.
Cem saatine baktı, o da şaşırdı. Zamanın nasıl geçtiğini o da anlamamıştı. Bıraksalar sabaha kadar konuşurdu kızlarla.
- Tamam anneciğim, kusura bakma. Biz de dalmışız sohbete, aklıma bile gelmedi saate bakmak, dedi ve hemen ayağa kalkarak:
- Hoşça kalın arkadaşlar, çok memnun oldum ikinizle de tanıştığıma, gene görüşelim en kısa zamanda. Yarın ben size gitar dersi konusunda bilgi veririm, benden haber bekleyin, dedi ve elini Seren ve Ceren'e uzatarak sıktı, Nurten hanımın da elini öpüp "Çok teşekkürler herşey için Nurten teyze" diyerek annesiyle birlikte odadan çıktılar, çıkış kapısına doğru yöneldiler.
Terliklerini çıkarıp ayakkabılarını giyerken anneleri aralarında o "önemli konu" hakkında fısıltı halinde konuşuyorlardı ama gençler bir anlam veremiyordu. Kapıdan çıkarken Gülşen hanım kızları da öperek vedalaşıp merdivenlere yöneldiler ve yine aynı yolu anne-oğul kolkola yürüyerek hızlı adımlarla evlerine vardılar.
...
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.07k Okunma |
239 Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |