

BÖLÜM 7: MÜZİK ÖĞRETMENİ GÖNÜL HANIM
Cem elindeki poşetle emekli müzik öğretmeni Gönül hanımın evine giderek zile bastı. Biraz kapıda bekledikten sonra kapı açıldı ve bembeyaz saçlarıyla Gönül hanım gülümseyerek poşeti alıp:
- Teşekkür ederim Cem, şundan alıver, diyerek 20 lira uzattı. Cem her zamanki gibi kasadan para üstü almıştı ve hemen üstünü verdi.
- Birkaç dakika zamanınız var mı öğretmenim? Dedi Cem.
Gönül hanım önce şaşırdı, sonra da kapıyı açarak Cem'i içeri buyur etti.
- Tabii oğlum, geç de içerde konuşalım, dedi. Cem ayakkabılarını çıkararak içeri girdi ve kapıyı kapattı. Salondaki koltuklara karşılıklı oturdular ve Cem Gönül hanıma biraz da çekingen bir tavırla sordu:
- Öğretmenim, benim evde gitarım var ama çalmasını bilmiyorum. Bugüne kadar da öğrenmeye zamanım ve fırsatım olmadı. Aklıma geldi de, siz müzik öğretmenliğinden emekli olduğunuzu söylemiştiniz. Acaba bana gitar dersi verebilir misiniz?
Gönül hanım birkaç saniye düşündü ve yavaş yavaş konuşarak yanıtı verdi:
- Ben gençliğimde çok iyi gitar çalardım, rahmetli beyim de. Hatta beste bile yapardı, öyle tanıştık zaten. Ama bugüne kadar kimseye gitar dersi vermeyi düşünmedim. Şimdi ne desem yalan olur. Okuldan kalan kitaplara, notlara filan bakmam lazım. Birkaç malzeme filan almam lazım. Sana ben akşama yanıtımı vereyim, olur mu evladım?
- Bir de şey öğretmenim. İki kız arkadaşım daha var, teyzemin kızları sayılırlar. Aynı yaştayız ikisiyle de. Onlar da heves ettiler, toplam 3 kişi olacağız.
- Tamam, akşama bunu da düşünüp yanıtımı vereyim, olur mu?
- Peki öğretmenim, şimdiden çok teşekkür ederim. Annemi bekletmeyeyim, merak eder şimdi. İzninizle ben gideyim, size de afiyet olsun.
Gönül hanım da Cem'le birlikte ayağa kalkıp Cem'i kapıya kadar uğurladı. "Annene de selam söyle evladım" dedi. Cem ayakkabılarını giyerken:
- Annemin de size selamı vardı, söylemeyi unutuyordum az kalsın. İyi günler, akşama telefonunuzu heyecanla bekliyorum, dedi.
Gönül hanım "Güle güle" diyerek Cem'i uğurladı ve kapıyı kapattı, kahvaltısını unutup salondaki koltukta derin düşüncelere daldı. Yıllar ne çabuk geçmişti, emekli olalı 14 yıl, eşini kaybedeli 6 yıl olmuştu. Eşini kaybettikten sonra adeta hayata küsmüş, tek başına eve kapanmıştı. Hayat zordu, emekli maaşıyla birikmiş parası olmadan geçinmesi bir mucize gibiydi. Çocukları da olmamıştı, olsaydı belki onların yanına giderdi.
Aklına mutfaktaki çaydanlıkta kaynayan çay geldi, acıktığını hissetti ve kahvaltı masasını hazırlarken kendi kendine düşündü. Bugüne kadar böyle bir şeyi neden akıl edememişti? Bir yandan da Cem'in annesi Gülşen hanım aklına geliyor, "Kadına ayıp olur mu ders ücreti istesem acaba?" diye düşünmeden edemiyordu. Çünkü Gülşen hanım ve oğlu Cem şimdiye kadar tanıdığı en nazik ve yardımsever insanlardı. Bayramlarda mutlaka ellerinde hediyelerle gelip elini öperler, aşure günlerinde aşure dağıtırken Gönül öğretmeni asla unutmazlardı. Herkes kendisine "Hocam" diye hitap ederken Cem de annesi de saygıyla "Öğretmenim" diye hitap ederdi ki doğrusu da buydu zaten. Bu eve taşınırlarken de Cem çok yardımcı olmuş, hatta elektrik ve su aboneliklerini kendisi yaptırmıştı. Bu yaşlı haliyle nasıl gidebilirdi tanımadığı ve bilmediği bir şehirde Belediyeye ve Elektrik İdaresi'ne? "İyi ki onları tanımışım, iyi ki varlar" diye düşünerek kahvaltısını bitirip hemen masayı toparladı.
Salondaki kütüphanesine giderek kitapların arasında ders kitaplarını, solfej ve gitar dersleriyle ilgili notları aradı. Neyse ki fazla bakmasına ve aramasına gerek kalmadan bütün gerekli notları ve kitapları buldu. Hepsini masanın üstüne koyarak içindekilere göz gezdirdi. Evet, bu dersi çocuklara verebilirdi ama birkaç sorun vardı. Evde biraz ses olması hele kendini bilen yetişkin öğrenci olması çok iyiydi ama komşuları rahatsız etmemek gerekiyordu. Bir de bazı notların fotokopiyle çoğaltılması lazımdı. Notaları ve kolay parçaları evde çalışmaları için bu gerekliydi.
Gönül hanım öğleden sonra önce üst kata, sonra da alt kata inerek müzik dersi vermek istediğini ama gürültünün onları rahatsız etmemesi için hangi saatlerin uygun olabileceğini sordu. Her iki komşusu da müzik ve gitar sesinden gündüz saatlerinde rahatsız olmayacaklarını söyleyerek kibar bir şekilde yanıt verdiler. İki komşusunun da küçük çocuğu ya da evde yatalak hastası yoktu. Hatta üst komşusu lise 2. sınıfa giden kendi kızı Funda için de gitar dersi verip veremeyeceğini sordu. Gönül hanım bu teklifi "Elbette, neden olmasın? İsteği ve hevesi varsa uygun bir gitar alıp gelsin, ona da memnuniyetle ders veririm" diye sevinerek yanıtladı.
Akşam üstü yüzünde tatlı bir gülümsemeyle evine dönerken içi de kıpır kıpır ediyordu. Artık yalnızlık sona ermiş, yine öğrencilerine kavuşmuştu. Bundan sonra hayatı bambaşka olacaktı. Akşamı beklemeden Gülşen hanımı arayarak Cem ve kızlara ders verebileceğini söyledi. "Her gün öğleden sonra saat 2'den 4'e kadar gelebilirler. Yarından itibaren derslere başlayabiliriz" diye de ekledi. Gülşen hanım saat ücretini sorsa da kaçamak yanıtlar vererek para konusuna girmedi.
Zaten hayatı boyunca parayla çok işi olmamıştı. Ne evi, ne de arabası olmuştu Gönül öğretmenin. Emekli olduktan sonra da başka bir işte çalışmamış ve emekli maaşıyla geçimini sağlamaya gayret etmişti. "Aylık market parası çıksın yeter" diye düşünüyordu. Buna göre haftada üç gün ikişer saat ders verirse ayda ne kadar edeceğini eline kalem ve kağıt alarak hesap etti ve öğrenci başına saati 20 lirada karar kıldı. Böylece komşunun kızıyla birlikte dört öğrenciden emekli maaşının yarısı kadar ders ücreti almış olacaktı. Bu da market hatta kasap ve manav alışverişlerine rahatlıkla yetecek bir paraydı. Belli bir kazanç miktarını aşmazsa vergisi de yoktu üstelik. Ders aralarında dinlenirken de çay ve pasta ikram ederdi öğrencilerine, başka da bir masrafı yoktu.
Gülşen hanım Gönül öğretmenle yaptığı telefon konuşmasından sonra sevinçle Cem'i yanına çağırdı. Cem koşarak gelip annesine sordu:
- Hayırdır anne, gene sipariş mi var?
- Hayır, sipariş yok ama sana güzel bir haberim var.
- Çabuk söyle, meraklandırma beni anne yaaa...
- Gönül öğretmen telefon açtı az önce, yarından itibaren evinde ders verebileceğini söyledi. Saat 2'den 4'e kadar günde iki saat, haftada üç gün ders verecek size.
Cem sevinçten deliye dönmüştü sanki. Ağzı kulaklarına vardı, havaya zıplayarak, ellerini şakırdatıp oynayarak sevincini belli etti. Hemen Ceren'le Seren aklına geldi:
- Bu güzel haberi Ceren ve Seren'e de vereyim. Onlar da sevinsinler, merakta kalmasınlar akşama kadar. Ben gidiyorum anne, diyerek kapıdan çıktı. Hızlı adımlarla pastaneye doğru yürüdü. Yine hızla içeri girip Nurten hanıma selam verdikten sonra sevinçle kasada duran Ceren'e müjdeyi verdi:
- Ceren, emekli müzik öğretmenimiz yarından itibaren bize haftada 3 gün gitar dersi verebileceğini söyledi. Sabah gidip söylemiştim kendisine, az önce annemi arayarak kabul ettiğini söylemiş.
Ceren de buna sevindi ama akşamki bu olayı annelerine söylemeyi ikisi de unutmuşlardı.
- Ama annemin haberi yok bundan, unuttuk söylemeyi, dedi kısık bir sesle oturduğu koltuğa yığılarak. Ya kabul etmezse ne yapacağız?
- Eder, eder. Zaten ben 3 kişiyiz dedim öğretmene. Nurten teyzeyi annem ikna eder, sen merak etme. Hatta en iyisi ona bunu annemin söylemesi.
- Tamam, sen markete dönüp annene söyle, arasın annemi hemen.
- Peki, hemen aratırım anneme Nurten teyzeyi.
Cem Ceren'le birlikte Nurten hanıma da veda edip yine geldiği gibi hızla pastaneden ayrıldı, yolu dikkatle geçti ve marketin kapısından içeri girerek annesine üzgün bir tavırla:
- Anne yaa, sıkıntı var biraz. Ama bunu sen çözersin, eminim, dedi.
Gülşen hanım merakla sordu hemen:
- Ne sıkıntısı yavrum? Söyle hemen çözeyim.
- Ya anne, Ceren'le Seren annelerine gitar dersi almak istediklerini söylemeyi unutmuşlar da. Şimdi de emrivaki yapar gibi söyleyemiyorlar. Sen bir yolunu bulursun, ikna edersin Nurten teyzemi.
- Bundan kolay ne var evladım? Şimdi arar söylerim hemen.
Gülşen hanım telefonu açtı, Nurten hanımı arayarak kısa bir "Nasılsın, iyi misin" sohbetinden sonra konuya girdi.
- Nurtenciğim, Cem yarın gitar kursuna başlıyor. Mahalleye yeni taşınan bir emekli müzik öğretmeni ablamız var, haftada üç gün gündüzleri ders verecekmiş. Beni de az önce arayarak söyledi. Diyorum ki hani, senin kızlara da bir soruver bakalım. O saatlerde benim market de senin pastane de çok yoğun olmaz. Kabul ederlerse beraber gidip gelsinler kursa. Ne dersin?
Nurten hanım şaşırdı, böyle bir şeyi hiç düşünmemişti doğrusu. Birden aklına akşamki "süt kardeşliği" olayı geldi. Kısık sesle sordu Gülşen hanıma:
- Ne yaptın, Cem'in ağzını aradın mı akşam?
Gülşen hanım da Cem'e bakarak yine kısık sesle yanıt verdi:
- Aradım aradım, sıkıntı yok. Seninkiler ne alemde bakalım?
- Bizde de sıkıntı yok canım, olumsuz bir durum yok. Ben kızlara sorup seni ararım, oldu mu?
- Peki Nurtenciğim, bekliyorum telefonunu, hadi hoşça kal.
Cem merakla annesinin ağzından çıkacak sözcükleri bekliyordu.
- Kızlara sorup bana dönecek, meraklanma sen, diyerek Gülşen hanım Cem'i biraz olsun rahatlattı.
Birkaç dakika sonra telefon çalar çalmaz Gülşen hanım hemen açtı ve olumlu haberi aldığı için yüzünde bir gülümseme belirdi. Cem de durumu anlamıştı. Derin bir nefes alarak yukarı doğru baktı, yine derin bir "oh" çekti.
...
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.07k Okunma |
239 Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |