

BÖLÜM 8: FIRINCI BURHAN USTA
Cem yine heyecanla annesinden izin alıp pastaneye doğru hızlı adımlarla giderek içeri girip Nurten hanıma "Merhaba Nurten teyze, nasılsınız?" diye selam verdi. Nurten hanım Cem'e bakarken bir yandan da müşteriyle ilgileniyordu.
- Teşekkür ederim oğlum, sen nasılsın?
- Ben de iyiyim, teşekkür ederim. Annem söylemiştir, yarın gitar derslerine başlıyoruz da onu söylemek için geldim. Bir de izin verdiğiniz için size ayrıca teşekkür edecektim.
- Teşekküre gerek yok evladım, Ceren'le Seren de İstanbul'dayken gitar kursuna gideceklerdi, fırsat bulamadılar bir türlü. Oradaki işimiz çok yoğundu, ben de pastaneyi bırakıp gitmelerini istemedim doğrusu. Ama burda belli saatlerde zaten boşluk oluyor, iyi düşünmüşsünüz bunu da. Asıl ben sana teşekkür ederim. Kardeş kardeş gider gelirsiniz üçünüz birlikte.
"Kardeş kardeş mi? Ne kardeşi ya?" diye geçirdi Cem içinden ama belli etmedi bunu. Hem hayat bu, belli mi olurdu? Dünya haliydi, kan bağı ya da çok yakını olmadıkça kimseye abi veya abla demezdi zaten.
- Tabii tabii Nurten teyze, ben onlarla ilgilenirim, mahallenin yabancısı sayılırlar şimdilik. Hem öğretmenin evi de sadece iki sokak ötede, çok yakın. Beş dakikada gider geliriz zaten, sen hiç merak etme. Emekli bir müzik öğretmeniymiş, yalnız yaşıyor evinde, kapıdan dışarı bile çıkamıyor, biraz da hayata küsmüş gibi ama beni çok sever, annemi de. Bir gün seni de tanıştırırım onunla, seni de sevecektir eminim.
- Cem, kaç paraymış saati, sordun mu?
- Annem sordu ama bir şey söylemedi, mutlaka uygun bir fiyata anlaşırız zaten.
- Peki oğlum, başlayın bakalım da görelim o zaman. Kızlara da sen söyle o zaman. Ben onlara sorunca hemen kabul ettiler ama hoşlarına gitmezse devam etmezler.
- Ben devam edeceklerini düşünüyorum ama kendileri bilir Nurten teyze, izninle görüşürüz.
Cem hemen kasadaki Ceren'in yanına gitti, daha da yakınlaşarak fısıltıyla birşeyler söyledi. Annesi duymuyordu ama konu belliydi. Ceren'in "C" harfi şeklindeki kolyesi boynunda asılıydı ve Cem bundan sonra kolyelere bakarak hangisinin Ceren, hangisinin Seren olduğunu anlayabilecekti, bunu da sabahleyin annesi söylemişti.
Seren pastanenin arkasındaki hamur işlerine ve fırına yardım ediyordu. Kapıda Cem'i görünce hem şaşırdı, hem de sevindi. "Hoş geldin Cem" diye yüksek sesle karşıladı, bir tabure getirerek oturttu. Cem Seren'e de müjdeyi verdi, o da çok sevindi.
Fırın ustası ve yardımcısı değişmemişti, eski pastane sahibiyle çalıştıkları gibi Nurten hanımla da çalışmaya devam ediyorlardı. Burhan usta ve yardımcısı arkasını dönerek Cem'i gördüler, onlar da "Hoş geldin Cem, nasılsın?" dediler.
- İyiyim Burhan abi, sen nasılsın? Yeni patronunla aran nasıl? Beni teyzem olur Nurten hanım, ona göre haa.
- Aaa, öyle mi? Çok sevindim, çok da memnun oldum. Bizim oğlanlarla aran nasıl? Üzüyorlar mı seni maçlarda?
- Yok Burhan abi, ne üzmesi ya, onlar benim canım, biraz yaramazlıkları var ama sıkıntı yok, sen kafanı yorma. Gerekirse senin yerine kulaklarını da çekerim, abisi sayılırım ben onların.
Burhan'ın da ikiz oğulları vardı ve Cem'i çok seviyorlardı, Cem de onları seviyor ve birbirinden ayırmıyordu. Onların da isimlerini karıştırıyor ve çoğunlukla yaptıkları şakalara kanıyordu. Ama onlar da kendi aralarında çok iyi anlaşıyorlar ve başkalarına muzip şakalar yapıp duruyorlardı.
- Burhan abinin oğulları da ikiz. İkisi de birbirinden yaramaz ama ben onların hakkından gelebiliyorum. Biri bir şey yaptı mı ikisini birden cezalandırıyorum çünkü. Böylece bana karşı daha saygılı olmayı öğrendiler. Bu sene de boy attılar, kocaman oldular voleybol oynayınca, diyerek Seren'e açıklama yapma gereği duydu Cem.
Burhan usta bir yandan özenle simitleri dizerek susamlarını serptiği tepsiyi kürekle fırına sokarken söze girdi:
- Bu sene boyları da uzadı, evet. Aynı zamanda daha ağır ve oturaklı oldular, evde de annelerini ve beni üzmüyorlar pek. Sık sık da senin kulaklarını çınlatıyoruz Cem.
- Eksik olma Burhan abi, Belkıs yengeme de selam söyle, oğlanları fazla üzmesin, artık ergenlik çağındalar biliyorsun, koca adam oldular ikisi de.
- Söylerim tabii, söylerim. Gülşen hanım nasıllar, epeydir gidip gelemedik, selam söyle annene.
- Söylerim Burhan abi, iyi işte ne yapsın, markette devam, ben de yardım ediyorum ona. Bu arada akşam siparişleri bu saatlerde yoğun oluyor, iyi ki annemi aklıma getirdin. Hadi ben gidiyorum, sizlere kolay gelsin.
- Güle güle, demelerine bile fırsat vermeden Cem elini "Hoşçakalın" anlamında sallayarak kapıdan öyle çıktı ki Seren de Burhan usta da şaşırdılar bu gidişe. Nurten hanım ve Ceren'e de el sallayarak "Hayırlı işler" deyip pastaneden çıktı, doğruca markete geldi.
Mahallede hemen herkesin bir sırrı olduğu gibi fırıncı Burhan ustanın da küçük bir sırrı vardı. Bu da zamanla ortaya çıkacaktı.
Cem markete girince annesi hemen çıkıştı:
- Oğlum nerde kaldın? Bak akşam siparişleri gelmeye başladı. Bir iki tanesine Betül'ü gönderdim ama bir yer bilmiyor ki kız buralarda. Al şu poşetleri, yanına bozuk para da al, poşetlerin üstünde kime olduğu yazıyor, hemen verip gel, diyerek siparişler üzerine kendi hazırladığı üç poşeti Cem'in eline tutuşturdu. Cem kasadan biraz bozuk para alarak hemen marketten çıkıp hızlı adımlarla müşterilere doğru gitmek üzere marketten çıktı.
Hava kararmaya başladığında müşteriler ve telefon siparişleri de azalmaya başlamıştı. Cem'in aklına Gönül öğretmeni arayıp teşekkür etmek geldi. Nedense bu akşam sipariş vermemiş, telefon açmamıştı, "Başına bir şey mi geldi acaba?" diye düşünmeden edemedi, annesine de endişesini dile getirdi. Annesi hemen telefon açmasını, teşekkür edip bir ihtiyacı olup olmadığını sormasını isteyince hemen telefonla Gönül öğretmeni aradı:
- Efendim, buyrun, diye tane tane kelimelerle ve tatlı bir sesle telefona yanıt verdi Gönül öğretmen.
- Öğretmenim, iyi akşamlar. Ben Cem, Gülşen Market'ten. Bize ders vermeyi kabul etmenize teşekkür etmek için aradım. Nasılsınız?
- Teşekkür ederim Cem, iyiyim sağol. Lafı mı olur oğlum? Zaten öğretmenin emeklisi olmaz ki.
- Çok haklısınız öğretmenim. Bir ihtiyacınız var mı?
- Aaaaa, ben dalmışım yaptığım işlere. Yarın için hazırlık yapıyordum, saati fark etmemişim. Bana bir ekmek, çubuk makarna ve bulaşık deterjanı getiriver.
- Tamam öğretmenim, beş dakikada ordayım.
- Teşekkür ederim.
- Rica ederim.
Cem telefonu kapattı, annesine durumu kısaca açıklayıp hemen verilen siparişi bir poşete koydu, ekmek dolabından aldığı ekmeği de ayrı poşete koyarak yine kasadan para üstü alıp annesine söyleyerek marketten çıktı. Gönül öğretmenin oturduğu apartmana girince asansör yerine merdivenleri hızlıca çıkıp Gönül öğretmenin kapısının önüne gelerek zile bastı. Gönül öğretmen kapıyı açtı,
- Hoş geldin Cem, dedi. Seninle konuşacaklarım var, beş dakikan var mı?
- Elbette öğretmenim, diye yanıtlayınca Cem'i içeri davet etti. Salona geçerek koltuklara oturdular.
- Cem, evladım. Yarınki derse başlayabilmemiz için bazı şeyler gerekiyor, sen bana bunları alabilir misin?
- Elbette öğretmenim, ne isterseniz alırım. Benim gitarım var zaten ama tellerinin akordu yok. Getireyim mi yarın?
- Şimdilik ilk derste gitara gerek yok. Evdeki gitarı kullanmıyorsan o telleri değiştirmen gerekecek, onu da söyleyeyim sana. Kızlar da acele etmesinler, şimdilik öğrenmek için ucuz bir gitar yeterli olur zaten. Öyle 10-15 bin lira vermeyin. Yarın tarif ederim hepinize de.
- Peki öğretmenim. Ne istiyorsunuz, size ne lazım başka?
- Bana bir yazı tahtası ve notaları koymak için ayaklı resim sehpası lazım. Şövale de diyorlar buna. Bir de şu ilk ders notlarını dörder tane fotokopi çektirmeni istiyorum. Üst katımızdaki Hülya hanımın kızı da derslere katılmak istiyormuş, dört kişi olacaksınız yani. Hepinizle de ayrı ayrı ilgileneceğim, merak etme.
- Peki öğretmenim. Yarın sabahtan cadde üzerinde kırtasiye malzemeleri satan büyük bir yer var, oradan alırım şövaleyi. Fotokopileri de orada çektirip sayfa sırasını bozmadan ciltletirim. Başka bir isteğiniz var mı benden?
- Hayır, şimdilik yok. Yarın zaten ilk dersimizde kulağınızı, nota ve solfej bilginizi ölçeceğim. Gerekirse iki ayrı gruba ayıracağım sizi. Alacağınız gitarları da bir adres vereceğim, gidip oradan topluca alırsınız.
- Şimdiden çok teşekkürler öğretmenim, diyen Cem fotokopisi çekilecek ders notlarını aldı ve çıkış kapısına doğru yöneldi. Ayakkabılarını giyerken Gönül öğretmen Cem'e iki yüz lira uzattı.
- Neyin ne kadar olduğunu bilmiyorum ama bu para yeter sanırım. Yetmezse mutlaka söyle, üstünü tamamlayayım, olur mu oğlum?
- Peki öğretmenim, siz hiç merak etmeyin, fişlerini de alır size teslim ederim, içiniz rahat olsun. İyi akşamlar diliyorum, yarın görüşürüz.
- Güle güle Cem.
...
(Devam edecek)
Sazova Parkı'nda Masal Şatosu / ESKİŞEHİR
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.07k Okunma |
239 Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |