35. Bölüm

35.Bölüm

Esila Akaydın
yitenumutlar

Mehmet abdest alıp verandaya çıktığında arkadaşlarının hala geniş geniş oturması ile onlara ters ters baktı.

Yazın bunaltıcı sıcağında gölgeyi bulan it gibi yayılmışlardı verandadaki sedirlere. Sanki ana tavuktuda her gittiği yerde peşinde geziyorlardı.Bugün arefeydi ve bunların mezar ziyareti yapacak büyükleri yokmuydu da yine başına gelmişlerdi!? Yarın bayram namazında zaten damlayacaklardı buraya ve ertesi günde yine kendisi ile sidik yarıştırır gibi sünnet düğününe de dahil olmuşlardı. Bu gün bari herkes görevlerini bilseydi yahu. İçten içten kendi kendi ile konuşmaya son vererek ortaya doğru söylendi.

"Oğlum bugün arefe lan. Bilmem farkında mısınız ama ana babalarınızın mezar ziyaretini bari yapmanız lazım. Bugünde bari ayrılın benden yahu!"

Mehmet'in sözleri ile diğerleri yerinde dikleşirken Ali oturduğu yerden kalkarak arkadaşının yanından geçerken söylendi.

"Zannedersin bir müslüman bu! Ziyaret ettik biz dün ailelrimizi,bu günde rahmetlik Emine nineyi ziyaret edeceğiz kardeşim bir sorun mu var?"

Mehmet söylenerek içeriye giden arkadaşının arkasından güldü. Her arefe ninesinin kabrini de ziyaret ederlerdi ama böyle erkenden gelip günü burada geçirmezlerdi.

"Bekle biraz biz de abdest alalım. İkindi namazına birlikte gideriz."

Yusuf'ta söylenerek yanından içeriye geçerken Mehmet olumlu anlamda başını salladı.

"Lan Mehmet yıllardır anlamadığım bir şey var."

Kenan'ın söylenerek ayaklanmadı ile bakışlarını ona çevirdi. Kim bilir yine neye kafayı takmıştı meraklı köfteci kılıklı.

"Neumiş kardeşim?"

Kenan bir adımda karşısına dikilip bakışlarını kıstı.

"Bu adet sadece sizin köydemi? Neden ikindi namazından sonra ziyaret ediyorsunuz kabristanlığı?"

Mehmet karşısındaki adama bakarak omuz silkti.

"Ne bileyim lan ben. Ben kendimi bildim bileli böyle yapılır bizde kabir ziyareti. İkindiden önce bayanlar gider,sonra da erkekler gider."

Kenan arkadaşının cevabı ile dudaklarını büküp içeriye doğru ilerlerken Ömer kalktı oturduğu yerden. Yunus'ta peşinden kalkınca Mehmet etrafına bakındı. Oğulları ve damatlarını ortada göremeyince içeriye doğru sinirle seslendi.

"Azra çocuklar nerede!?Ulan ben onlara her arfe tembihlemiyor muyum be kaybolmayun ortadan diye! Neden benim sözüm dinlenmiyor bu evde! Selçuk nerede Selçuk! İlim irfan sahibi damadım var ama ne hikmetse o da orta da..."

"Ayyy suss böğürüp durma gereksiz gereksiz!"

Azra elindeki havluyla bezgince söylenerek mutfaktan çıkıp kocasına doğru yaklaştı.

"Her bayram şu gerginliğin,milete dalaşman gına getirdi artık bana Mehmet! Diğer çocuklarda gelince hepsi toplaşıp Camii ye gitti!"

Karısının sinirle verdiği cevapla o na ters ters bakarak homurdandı.

"Ne demeye beklemiyorlar bizi!? Adam mı yiyoruz biz!? Kızlar ve gelinler nerede!? Bak Azra herkes ayrı havadan oynuyor geliyor benimkiler! Biliyorsun benim için çok önemli böyle günler. Herkes görevini bilecek işte o kadar!"

Azra elindeki havluyu kocasının omzuna sertçe vurarak çemkirdi.

"O mezarlığa bugün seni de dört kolluyla yollayıp,ardından kabir ziyaretine gelmemi istemiyorsan sus artık! Biliyor benim çocuklarım görevlerini! Bütün kızlar ve gelinlerin hepsi toplanıp gittiler kabristan ziyaretine!"

Omzuna çarpan havlunun ucundan tutarak tek kaşını hesap sorarcasına kaldırdı.

"Sen ne zaman gideceksin kadın!?"

Azra nefesini sertçe bıraktı.Kocası arefeler de ve bayram günleri çekilmez bir kişiliğr bürünüyordu. Kaybettiği anne bababsının,ninesinin yokluğunu bu günlerde daha çok hissettiğini bildiği için alttan almaya çalışıyordu hepsi ama o illaki takacak bir şey buluyordu.

Ali ve diğerleri hazırlanıp çıkınca Azra bakışlarını Ali'ye çevirdi.

"Allah aşkına alın şunu götürün bir an önce başımdan. Mümkünse akşam yemeğine kadar da gelmeyin."

Ali,Azra'nın sabrının taşmaya başladığını fark edince Mehmet'i kolundan çekiştirerek merdivene doğru ilerletti.

"Sen ne zaman gideceksin dedim kadın!?"

Başını arkaya çevirmiş hala kendisine laf yetiştirmeye çalışan kocasının sözleri ile gözlerini devirdi.

"Kızlar gelince de biz gideceğiz Mehmet!"

Mehmet aldığı cevapla başını olumlu anlamda sallayıp bakışlarını biraz ilerideki eve çevirerek bağırdı.

"Haruuuun! Neredesin lan hâlâ!? İki saattir çıkamadın evden! İnsanı fıtık edersiniz be! Mübarek gün biraz acele edin! Her şeyi ben mi öğreteceğim!? Zorla günaha sokarsınız insanı!"

Dilinin ucuna gelen küfürü geri yutarak kendi kendine homurdandı.

"Tövbe estagfurullah! Şeytan yokluyor! Abdestimi bozduracaklar bana!"

Harun'un da teşaşla çıkması ile Mehmet'in söylenmeleri eşliğinde camiinin yolunu tuttular.

Kızlar kabir ziyaretlerini yaptıktan sonra kabristanın karşısındaki evliyanın mezarını da ziyaret etmek için yola koyuldular. Erkekler ikindi namazından sonra kabir ziyaretine evliyanın türbesinden başlarlardı. Namazı kılmışlar tğrbenin üst girişinde imamın okuduğu duaları dinliyorlardı. Kızlarda alt girişten girerek türbeyi ziyaret edip,dualar okuyup çıkmışlardı.

Erkeklerin kabristana çıktıklarını görünce üst girişten çıkarak evin yolunu tuttular.

Feyza evlendiğinden bu yana ilk defa gelmişti köye ve onlar evlendiği zaman inşaat halinde olan camiinin bittiğini fark ettiğinde Mahru'nun sesiyle onlara çevirdi bakışlarını.

"Kızlar camiiyi de görsek ya bi.Halam çok güzel oldu diyordu. Hem iki rekat namaz kılar dua ederim bende."

Mahru'nun niyetini anlamıştı Sahra. Bir bebek istiyorlardı ve olmamasından endişeleniyordu. Onun için dua etmek istiyordu anlaşılan. Uzun süre çocukları olmadığında yaşadığı üzüntü,korkular aklına gelince içi sızladı. Mahru'nun kolundan tutup çekiştirerek söylendi.

"İyi fikir. Hadi girip hem ziyaret edelim hem dua edelim. Bıhün dualarımız Mahru ve Soner'e hayırlı birere evlat için kızlar."

Sahra'nın sözleri ile kıkırdaşırlarken camiinin girişine geldiklerinde ciddiyetlerini takınıp bahçesinde oturan köyün bir kaç yaşlısına selam verip içeriye girdiler.

Hepsi iki rekat namaz kılıp dua ettikten sonra Mahru'nun duasının bitmesini beklerken etrafı incelemeye başladılar.

Derya önündeki karmaşık alette gözlerini gezdirirken yanıp sönen ışıklarla söylenerek düğmelere dokundu.

"Cihazı açık unutmuşlar."

Meyra ona doğru yaklaşarak kenara doğru çekiştirdi.

"Aman Derya dokunma sakın. Bilmediğimiz,anlamadığımız şey. Zarar vermeyelim durduk yere."

Derya başını olumlu anlamda sallayarak cihazın yanından ayrılırken Verda imamın cübbesini giyerek kızlara seslendi.

"Erkek olsaymışım imamlık yakışırmıymış bana sizce?"

Arya arkadaşına bakarak onaylamazca başını salladı.

"Verda uygun değil onu giymen canım.Çıkart bir an önce."

Arya'nın uyarısı ile Verda cübbeyi üzerinden çıkarırken bu defa Derya sırıtarak geldi.

"Ben de deneyeceğim."

Bu defa cübbeyi Derya giyerken Sarah,parmak uçlarında yükselerek elindeki telefonu kaldırıp memnuniyetsizce homurdandı.

"Telefon çekmiyor!"

"Ne işin var telefonla Sarah?"

Zeynep'in sorusu ile Sarah bakışlarını ona çevirdi.

"Kaan şehir dışında ya Zeynep abla,yola çıktı akşama gelecek merak ettim bende."

Cevap verdiği anda çalan telefonu hızla kulağına götürdü.

"Aşkım! Telefon pek çekmiyor."

Sarah telefonla konuşurken Feyza onun haline kıkırdayarak bakışlarını Sare'ye çevirdi.

"Sare abla duydun mu hacıların kızı istediği oğlana vermediler diye oğlanla geçen gece kaçmış!"

"Aaa duymadım hiç! İyi yapmış! Onlarda verseymiş kızı.Zaten hiç sevmiyorum o sülaleyi."

Sare'nin cevabı ile Feyza kıkırdarken Meyra araya girdi.

"Dedikodu desen o sülalede,iftira desen o sülalede. Bir de utanmadan hacılık hocalık taslarlar. Kızlarına gelince kök söktürürler ama oğlanlar eşkıya sanki! Küçük oğullarıda geçen yıl karşı köyden bir kızın adını çıkarmıştı. Kız nişanlıydı da onun yüzünden nişanı atılmıştı."

Diğer kızlar Meyra'nın sözlerine hak verircesine yorumlar yaparken Güney,Mahru'nun kendilerine doğru yaklaşması ile sırıttı.

"Mahru..."

Mahru bakışlarını Güney'e çevirince o sözlerine devam etti.

"Sizin kına gecesinde bütün erkekleri şaplayıp işlevsiz bırakan vicdansız çıktımı ortaya? Kim miş?"

Güney'in sorusu ile Mahru'nun aklı düğün gecelerine giderken kocasının söylediği sözü hatırlayınca ağzından kaçan kahkahaya engel olamamıştı.

Onun gülmesi ile diğer kızlarda gükerken Asya da gükmekten kasılan karnına elini koyarak hafifçe okşayıp konuştu.

"Henüz kesin bir bilgi yok Güney abla ama aldığımız duyumlar var.Yani kimin parmağının olduğu kon..."

"Deryaaa!"

Kayra'nın sesi camii de yankılanırken Asya'nın sözleri yarım kalmış kızların hepsinin bakışları kapıdan içeriye giren Kayra'ya dönmüştü.

Yüzü kıpkırmızı bir şekilde kendilerine doğru yaklaşan Kayra'nın kızgın mı yoksa gülmemek için kendini sıktığından dolayımı yüzünün renginin o halde olduğunu anlamayan kızlar onu dikkatle incelerken o biraz önce Derya'nın tuşlarına dokunduğu cihaza doğru sert adımlarla ilerleyip bir kaç tuşa dokundu. Bakışları tekrar kızları bulunca sinirli tutmaya çalıştığı bir ses tonuyla konuştu.

"Ulan koca köy sizi dinledi be!"

Kızların ağızları işittikleri ile şaşkınlıktan açılırken hepsinin bakışlarıda az önce Kayra'nın uğraştığı cihaza dönmüştü. Ne olduğunu analayınca yüzleri utançla garip bir şekil alırken Kayra sözlerine devam etti.

"Ne demeye hoparlörle oynuyorsunuz!? Kocalarınızın şaplandığını öğrenmedik bir köy ahalisi kalmıştı onu da an itibari ile yayın ettiniz herkese be! Çıkın dışarı! "
Kayra'nın sözleri ile kızlar utançla kaçışırken böyle bir rezillikle eve nasıl gideceklerinin,eşlerine ve babalarına ne hesap vereceklerinin derdine düşmüşlerdi.

Camii avlusundaki yaşlı amcaların kıkırtılarıyla utançları daha da artarken hızla bahçeden çıkıp ara sokağa girmişlerdiki Derya'nın söylenmesi ile ona döndüler.

"Kızlar panik yapmayın ama arkamızda sadece benimki değil,ölüm meleği gibi peşimize düşen sizin kocalarda var!"

Derya'nın sözleri ile kızların bakışları kısa bir saniye arkalarına dönmüş ve gördükleri sert yüz ifadeleri ile tekrar hızla Derya'yı bulmuştu. Arya kardeşinin omuzuna hafifçe vurarak sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

"Allah seni kahretmesin Derya! Ne demeye dokunuyorsun bilmediğin cihaza! Rezil olduk koca köye!"

Derya omzunu ovarak ablasına ters ters bakarak çemkirdi.

"Yaaa ablaaa! Ben dokunduysam siz de konuşmasaydınız!"

"Hee Derya suç bastır sen! Kızım hadi onu yanlışlıkla açtında imamın cübbesini bile isteye giyiyorsunuz ya Verda ile onu ne yapacaksın?"

Sahra'nın sözleri ile Derya'nın yüzü buruşurken gerçekten öyle bir şeyi neden yaptığını düşünüyordu.

"Size ne demeli! Feyza orataya bir dedikodu attı hepiniz o sülalenin bütün kirli çamaşırlarını döktünüz ortaya. Biz de yorum yaptık."

Sözlerinden sonra bakışlarını kısa bir an arkasına çevirerek kocasını kontrol etmişti ki onun öfkeli bakışları ile tekrar önüne dönerek ağlarcasına sözlerine devam etti.

"Cenk beni kesecek! Acaba doğuruyorum diye kendimi yere mi atsam?"

Feyza arkadaşının sözleri ile gözlerini devirdi.

"Saçmalama! Üç aylık bebek doğar mı!? Kaplumbağa mısın sen? Ayrıca senin ki alışık bu durumlara sen altından girer üstünden çıkar affettirirsin kendini. Olan bize oldu. Güney yüzünden adamların cinsel hayatını köy dinledi!"

Güney dudaklarından kaçan kıkırtıya engel olamazken Mahru'nun çemkirmesi ile sustu.

"Bir de gülme Allah aşkına! Öyle bir şeyi soracak yer mi bulamadın başka Güney ya! Soner bu olanlardan sonra sizden uzaklaştırma cezası verir bana!"

"O kim oluyor muş!? Yeter canım bu ne! Sağıma dönüyorum kocadan tırsanlar,soluma dönüyorum kocadan tırsanlar! Hele öyle bir şey yapsın kardeş falan dinlemem yolarım o çok sevdiği saçlarını!"

Zeynep'in sözleri ile Mahru şaşkınca ona baktı. Belliki yine Emir'e kızmıştı acısını çıkartacak yer arıyordu.

"Valla bu defa ben bile tırsmadım desem yalan olur. Kocalarımızın cinsel sorununu birinci ağızdan köye yayın yaptık. Selçuk sende hiç edep kalmadımı diye küsmezse iyidir."

Sahra'nın ilk defa Selçuk konusunda karamsar bir tututm sergilediğini gören kızlar şaşkın bakışlarını ona çevirirken Asya kıkırdadı.

"Sen halledersin abla. Selçuk eniştem senin kulvarında değil ne de olsa. Bir çıkış yolu bulmuşsundur sen."

Asya'nın sözleri ile Sare onun koluna girerek gülümseyip saçlarını omzunun üzerinden havalı bir şekilde attırdı.

"Bakacağız artık Asyacığım ama bakıyorum da sen hiç tırsmıyorsun kardeşimden."

Asya yüzüne yayılan gülümseme ile omuz silkip telefonun açma tuşuna basarak kocasından gelen mesaja tıklayıp Sahra'ya çevirdi.

Tuğra'dan : "Asyam yavaş yürü biraz! Yaptığınız şeyden dolayı kızacağımdan korkup böyle yapıyorsan ben kızmadım sana. Duydukları hakkında kim ne düşünürse düşünsün karımdan önemli değil. Ne düşünceleri,ne kendileri. O yüzden dikkatli yürü."

"Eee ama sonra biz Tuğra'yı örnek gösterince kudururyorlar bir de! Bak çocuğa nasıl ince düşünüyor. Önceliği nasıl karısına veriyor."

Zeynep'in yüksek sesli serzenişi ile erkeklerin sert bakışları Tuğra'ya dönerken o önlerindeki kadınları uyarırcasına gülerek bağırıdı.

"Meyra abla!"

Meyra'nın bakışları Tuğra'nın sesi ile arkasına dönünce o eliyle diğer yolu işaret edip sözlerine devam etti.

"Unuttun mu o yol hacıların evinin olduğu sokaktan geçiyor öbür yola dönün! Biri çıkar bir şey söyler başımızı belaya sokmayın durduk yere."

Meyra başını olumlu anlamda sallayarak kardeşinin sözlerini onaylarken kızlarıda uyarmış diğer yola dönmüşlerdi.

" Belayı bile isteye çekiyorlar! Durdurk yere gelmiyor hiç kayınço! Bizi de bile bile ateşe atmaktan keyif alıyorlar! Allahım sen affet şu mübarek arefe gününde. Topuna hidayet ver bunların! Çoğunluğu düzelip biri kalmasın Allahım,yoksa o kalan yine yoldan çıkarır bunlar!"

Selçuk'un garip duasına hep bir ağızdan amin dediklerinde Selçuk onlara ters bir bakış atıp sabır diledi.

"Gızzz Feyza!"

Feyza sesin geldiği yöne döndüğünde kapısının önünde merdivenin ilk basamağında oturan yaşlı kadını görünce gülümsedi.

"Buyur Gülten teyze."

Yaşlı kadının kulaklarının ağır işittiğini bildiği için bağırarak konuşmuştu Feyza ama bu bağırma diğer kızları rahatsız eden cinsten olmuştu.

"Az evvel camiiden anons idivirdiler bişiler didiler. Ne didiler yavrım. Gulaklarım duymayo ya. Anadı vir bi hele. Hacıların gizi,oğlu neyim didiler sankı. Ölen galan nı var?"

Kadının sözleri ile kızlar birbirine yandık dercesine bakarken Feyza sıkıntıyla cevap verdi.

"Yok Gülten teyze yok. Camiinin hoparlörü arızalanmışta onu tamir ediyorlardı. Kötü bir şey yok.Sen kal sağlıcakla hadi bizim işlerimiz var."

Sözlerini bitirip kızlara başıyla gidelim dercesine işaret verdi. Kadının arkalarından bir şeyler söylemesini umursamadan adımlarını hızlandırdılar. Bir daha kimse ile karşılaşmadan bit an önce eve gitmek istiyorlardı.

Eve gelip bahçe kapısından girdikleri anda babalarını bahçe içinde sinirle dolanır halde görünce ne yapacaklarını şaşırmışlar çil yavrusu gibi kaçışmaya yönelmişlerdiki Mehmet'in kükremesi ile oldukları yerde kaldılar.

"Edep ulan azıcık edep yahu! Camii de dedikodu seansı yapmak nedir!?Siz beni çıldırtacak mısınız be!?"

Mehmet'in ellerini sinirle saçlarında gezdirmesi ile bu defa da Ömer kükredi.

"Siz akıllanmayacak mısınız ulan! Şap mevzusunu ne demeye konuşuyorsunuz camii de!? Ulan günah be günah!"

Kızlar babalarının öfkeli haliyle tırssalarda utançlarından başını kaldıramıyorlardı. Çünkü açıklaması olmayan tuhaf bir durumun altına imza atmışlardı.

Eşlerinin arkalarında sessizce beklemesinden onlardan da sonra bir fırça yiyeceklerini anlamışlardı.

"Ula her şeyin bir yeri vardır siz de yer mekan kavramı yok mu? Millet ne der ula bize!"

Yunus'un sözlerineden sonra Mehmet kenardan aldığı çubuğu sinirle salladı.

"Karşıma dizilin çabuk! "

Ali,Mehmet'in elindeki çubuğa uzanarak şaşkınca söylendi.

"Ne yapacaksın lan!? Koca kızları falakaya mı yatıracaksın manyak!?"

Mehmet'in sinirli hali ve elinde salladığı çubukla kızlar korkuyla bir birine bakarken erkeklerde endişe ile Mehmet'e doğru yaklaşmaya başladılar.

"Lan ne demeye kızları falakaya yatırayım manyak mısın!? Falakaya yatacak birileri varsa kocaları olacak işe yaramazlar! Karılarına bile sahip çıkamıyor puştlar!"

Ali arkadaşının sözleri ile rahatlarken kızlar yavaş ve tırsak adımlarla Mehmet'in önüne yaklaşmıştı.

Kızlara ve eşlerine uzun bir nutuk çekip bir hataları daha olursa cezasız kalmayacağının uyarısını da yaparak kızları eve gönderdi. Bakışlarını erklerin üzerinde sabitleyerek öfkeyle kükredi.

"Bu olay yüzünden kızların üzerine gider kalplerini kırarsanız sizi keserim kurban yerine!"

"Baba ona da mı karışacaksın!? Biz karılarımızı uyaramayacak mıyız ya!?"

Mehmet elindeki çubuğu oğlunun bacaklarına doğru fırlatarak kükredi.

"Horoz gibi karılarınızın arkasında gezmeyle olmuyormuş bu işler değil mi Kayra bey!? O uyarıyı koca köye rezil olmadan önce yapacaktınız!"

"Uyyy ula rezillik rezillik! Hata kızlarda değil aha bu cibiliyetsizlerde!"

Yunus'un damatlarına ve oğluna bakarak söylediği sözlerle Jamal sabır çekerek konuştu.

"Baba biz ne yaptık şimdi!? Yahu sizin kızlarınızın ve gelinlerinizin çenesi durmadı! Usulünce uyarmamıza bile engel olup bir de bize suç buluyorsunuz!"

Yunus öfkeyle oğluna doğru bir hamle yapmıştı ki Kenan kolundan tutup çekiştirerek homurdandı.

"Aman be! Sen de bir dur!"

Bakışlarını önlerinde dikilen gençlete çevirerek elini saçlarına götürüp çekiştirdi.

"Ulan biz boşamı ağarttık bu saçları! Analarının yaptıklarına katlanmak için ağardı bu saçlar!? Evlilik takım oyununa benzer! Ödülleri takım halinde toplarsınız,cezaları ne kadar takımda olsanız,rakip olarak alırsınız!Her zaman hazırlıklı olacaksınız!Taktik geliştireceksiniz!Hazırlıklı olmazsanız bir taraf hata yapınca diğer taraf otamatikman rakip takım olur o hatanın bedelini öder!"

Kenan'ın sözlerini gençler ders dinler gibi dinlerken Yusuf onu kenara iterek homurdandı.

"Ulan şu yaşında saçında tek beyaz tel bile yok be! Bir de geçmiş saçımızı boşamı ağarttık diyor gamsız herif! Atıyorsun tutarlı at bari dingil!"

Gençler Yusuf'un sözleri ile gülmemek için kendilerini zor tutarken o bakışlarını yanında homurdanan Kenan'dab çekerek gençlere çevirdi.

"Toplu halde yeni bir rezilliğe daha imza attığımıza,Ali amcanızın kendini kızlara sizin yerinize kendini siper etmesine,günün anlam ve önemini belirten konuşmayı Kenan amcanız yağtığına,Mehmet,Yunusve Ömer amcanız da gerekli fırçayı attığına göre dağılın siz de artık!"

Yusuf'un sözleri ile gençler dağılırken onlar hâlâ sinirden söylenen Mehmet ve Yunus'u sakinleştirmeye çalışıyorlardı.

Akşam yemekleri yine toplu halde yenildikten sonra kızlar utana sıkıla sofrayı toplamış kadınlarda da bayram sabahı kahvaltı için börek açacaklarını bahane ederek Yasemin'in evine geçmişlerdi. Kendi aralarında aldıkları kararla öğrendikleri bilgiyi Yasemin'inin de öğrenmeye hakkı olduğunu düşünerek konuşmak için bu fırsatı değerlendirmişlerdi.

Kadınlar Azra'ya sen söyle dercesine kaş göz işareti yapınca o elindeki oklavayı hamurun üzerine bastırarak bakışlarını Yasemin'e çevirdi.

"Yasemin..."

Önündeki hamura iç harcı koyması için Deniz'i bekleyen Yasemin bakışlarını Azra'ya çevirdi.

"Ne o gız Azra ne gıvranıp durun yini gelinin döşekde gıvrandığı gibi di hele."

Kadınlar Yasemin'in sözleri ile gülüşürken Azra içinden besmele çekerek konuya girdi. Yasemin'in sağı solu belli olmazdı nihayetinde.

"Gökçe'min konuştuğu bir çocuk falan yok mu? Bütün kızlar evlendi ondan ses seda yok."

Yasemin gözlerini kısarak kısa bir an düşündü. Bu işin altından bi iş çıkacaktı ya hayırlısı diyerek başını olumsuz anlamda salladı.

"Yok anam! Ha bizim tarladakı yimiş virmiyen kel ahlat ağacı ha benim Gökçe ikiside aynı. O kadar da didim gız gızım gavır da olsa olur al gel bidene ben onu imana getirdim diyi emme diğnemeyo beni! Başına belamı alacamış!? İrkek didiğin neyimiş!? Biz evlenmişiz de nolmuş!? Deli anam sülalesi deli!"

Azra'nın kaşları havalanırken Ayşe elindeki hamuru yuvarlayıp Rüya'nın önüne bıraktı.

"Huyu suyu bir,dengi dengine biri olduktan sonra o sözlerin bir kıymeti kalmaz.Bir den olu verir bu işler. Gökçe gibi eğlenceli deli dolu bir erkek olduktan sonra neden olmasın gayette güzel olur."

Yasemin yeni bir hamuru oklavasının altına koyarak bastırırken güldü.

"Gız anam siz kiminen aşık atıyonuz çıkarın hele şu azınız da kı baklayı. Biri mi var Gökçe'mi isdiyen?"

Leyla tepsiye yapılan börekleri dizerken kıkırdadı.

"Vallahi var biri ama istiyormu istemiyor mu biz de bilmiyoruz."

Yasemin'in kaşları Leyla'nın sözleri ile çatılırken anlam verememiş bir şekilde sordu.

"O nası iş gız? Ya isder ya isdemez. Sizin gulanıza geldine göre isdeyoku sizinde habarığız var."

Esha elindeki hamuru Azra'nın önüne bırakarak homurdandı.

"Kulağımıza geldi,geldi de iş işten geçtikten sonra geldi! Ah bir önce gelseydi ya o iş kulağımıza!"

Bu konu yüzünden hâlâ sinirliydi hepside eşlerine. Her şeyin bir yolu yordamı vardı. Yaptıkları şey hiç doğru değildi. Üstelik çocuklarda bu mevzuya el altından destek vermişti o yüzden anlatması bile zordu.

Yasemin'in kaşları Esha'nın homurdanması ile iyice çatılırken aklına gelen şeyle telaşla bağırdı.

"Gız yoğsam Gökçe evlenmeden diyosun biriynen halver oldu da o şerefsiz gızımı ortada mı goduuu!"

Ellerini dizlerine vurarak telaşla sözlerine devam etti.

"Gız Gökçeeee! Ganığı içmem mi ben senin! Evlenmeden bi halt yime irkek milleti yarı yolda gor dimedim mi! Vayyyy! Vayy başıma gelenler!"

Kadınlar şaşkın ve ne yapacağını bilemez halde Yasemin'e bakarken Azra elindeki oklavayı kalçasına sertçe vurarak çemkirdi.

"Kız suss! Ortalığı ayağa kaldıracaksın! Ayy vallahi deli bu! Millete rezil rüsva olacağız be! Saçama sapan ağıt yakmasana kızım bilip bilmeden!"

Yasemin acıyan kalçasını ovarak endişeli bakışlarını Azra'ya çevirerek başından kayan yazmayı düzeltti.

"Olmadı mı o iş! O iş olmadı diyi mi isdemeyo yoğsam benim Gökçe'mi o at sineği!"

Rüya Yasemin'in ani den değişen senaryoları ile kıkırdayınca Yasemin'in bakışları ona döndü şüpheyle. Rüya'nın koluna bir çimdik atarak çemkirdi.

"Ne kişneyon gız sen!? Vallahada sen bişiler biliyon Rüya!Kim o virdiği sözün arkasında duramayan meymenetsiz di hele!? Senin herifin kesin habarı vardurana bu bilgiden."

Rüya acıyan kolunu ovuşturarak söylendi.

"Ayy iki de bir hakaret etme çocuğa sonra pişman olacaksın Yasemin. Ayrıca sözünde durmayan falan da yok.Çocuk arıyor yıllardır Gökçe'yi bulsa neler olacak hep birlikte biz de göreceğiz ama bulamıyor zavallı."

"Anaamm! Anaaam bağa bişiler oluyo. Gız ne oyınlar ne fırıldaklar dönüyo anadın şu işin aslını! Vallaha hepiğizi de şu fırının içine atarım beni delirtmen!"

Yasemin'in üzerindeki penyenin yakalarını çekiştirmesi ile Rüya panikle ellerini kadının yüzüne doğru sallarken üzüntüyle fısıldadı.

"Ayy kadının tansiyonu fırladı vallahi. Allah sizin cezanızı vermesin Kenan!"

"Neee itdi boyları devrilmiyesice gocalarığız gine ne haltlar çevirdi gız!"

"Yasemin sakin ol. Bu sefer sadece bizimkiler değil senin koca da işin içinde."

"Vayyy anaaam! Haruuun! Anası gılıklı ahraz Haruuun! Seni lime lime idip guyulara atmammı ben! Ganığı dağlara saçıp ayinler yapmammı ben! O ölünü gavur mezarlarına sokmam mı ben! Sen ne itddin!?"

Kadınlar Yasemin'in intikam naraları ile gülmemek için kendilerini gğçlükle tutarken Azra elindeki oklava ile sakince Yasemin'in göğsünü tuttu.

"O dediklerini mümkünse topuna bir den daha sonra yapalım Yasemin. Ama şimdi beni dinle. Bizimkiler ve seninki Gökçe'yi oyuna getirip evlendirmişler."

"Neee! Gız ne oyunu!? Kiminen evermişler gızı!?"

"Bizim de Mahru'nun kına gecesinde haberimiz oldu. Olayın aslını astarını öğrenmeden senide telaşlandırmak istemedik. Damat iyi çocuk sende çok seversin. Hatta öyle seversin ki bi oğlun olsa o kadar severdin."

Azra'nın sözleri ile Yasemin kısa bir an düşündü. Kimden bahsettiğini anlamaya çalıştı. Aklına gelen kişiyle gözleri hızla kısılırken yazmasını toparlayıp başının üzerinde sertçe bağladı.

"Ayaz dime bağa Azra! Ayaz dime çünkü intikam alamayacak gada seviyom ben o fasilye sırını!"

Azra başını olumlu anlamda sallayınca Yasemin dudaklarını dişleyerek elini sertçe bacağına vurdu.

"Vay diyos vayy! Hele görüyon mu sen arkamdan ne işler çeviri virmiş iki gözümün çiçe didiğim velet!"

"Ayaz'ın bi suçu yok Yasemin. O da bizimkilerin kurbanı olmuş. Ayaz,Gökçe ile evli olduğunu bile bilmiyor. Evlendiği kızın adını Fatma olarak biliyor. Hadi Gökçe'nin ikinci ismi Fatma onu biliyoruz biz ama garip olan anne adının Müjgan olması. Neden Müjgan demişler çocuğa onu çözemedik. Çocuk bu yanlış bilgi yüzünden karısının kim olduğunu bulamıyor."

Deniz'in açıklaması ile Yasemin dişlerini sıkarak başını iki yana salladı.

"Benim ciğerine gurtlar düşesice herifin işi bu! Firavun akıllı! Ben doğdumda babam uzakda çalışıyomuş. Anam da adımı Müjgan gomuş. Babam kimlimi Müjgan diyi almış emme dedem habar yollamış o nası ad öle yosma adı gibi Yasemin gon dimiş. Bizimkilerde kimliği değişdirmemiş Yasemin diyivirmişler öle galmış adım. Benim zıravıt bulamasın diyi kimlik adımı virmiş besbelli."

Kadınlar sonunda anlam vermedikleri olayın açıklığa kavuşması ile çevirdikleri oyuna hayret ederken Yasemin elindeki oklavayı önündeki hamur açma tahtasına vurarak onları susturdu.

"Bırakın şindi işin o gısmını. Bağa başdan sona anadın şu işi. Gökçe'minen Boncuğuma bu oyunu niye itdi bu firavun gafilesi!?"

Yasemin'in sorusu ile kadınlar bildiklerini baştan sona anlatırken,Dilşah'ın da bu bilgiden kendileri ile aynı gün haberinin olduğundan Gökçe'nin gelini olduğunu öğrenince çok sevindiğinden ama Araz ve diğerlerinin bu çevirdikleri oyunun hesabını vermelerini istemesinden ve ne olursa olsun desteğini ve birliğini çocukların mutluluğu için esirgemeyeceğinden bahsetmişlerdi.

Yasemin,kızının Dilşah'ın onayından geçemesine sevinmişti,çünkü o Ayaz'ı zaten çok seviyordu ve yıllarca içten içe kızınada uygun görmüş yakıştırmıştı. Lakin ortada bir sorun vardı ki kızı ve Ayaz birbirinden zerre haz etmiyordu. Üstelik birbiri ile evlendiklerinde haberleri yoktu. Evliliğin üzerinden zaman geçmişti ve onlar ilk gecelerini bile farkında olmadan yaşamışlardı. Bu işin dönüşü olacak yanı kalmamıştı.

"Bu işin dönüşü yok gardaşlarım. Olan olmuş gali. Birbirinin göğnüne düşürmemiz lazım bunları. Benim ilk işim Gökçe'yi buruya getirtmek olacak. Sonasını hep birlikte halledecez. Emme gocalarığızında elimden çekece var dimedi dimen! Ben bu işin altında galmam! Galamam!"

Kadınlar Yasemin'in sözlerini onaylarken ortam sakinleşmiş neler yapabilecekleri tartışılırken börek yapmaya devam etmişlerdi. Aldıkları bir diğer karar ise kocalarının bu bilgileri bildiklerinden kesinlikle haberleri olmayacaktı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes evine giderken alınan kararlara uyulmuş kimse kocalarına bir şey sezdirmemişti.

Bayram namazı vaktinde Mehmet evde yine terör estirmişti.

Tuğra uyuyan karısının alnına bir öpücük bırakırken telaşla odadan çıkmış babasının karşısına geçerek söylenmişti.

"Baba bağırıp durma Allah aşkına! Kızlar,çocuklar uyuyor daha ne demeye ortalığı ayağa kaldırıyorsun ya!"

Mehmet kolundaki saate bir kaç sefer vurarak sanki Tuğra uyarmamış gibi tekrar bağırdı.

"Ulan saat kaç saat! Geç kalıyoruz namaza! Gece yatmıyorsunuz sabah kalmıyorsunuz! Camış gibi yatıyorsunuz be! Bayram bu gün bayram!"

Meyra hazırladığı oğlunun elini Doğan'ın avcuna bırakırken bezgince gözlerini devirmiştiki Max'te kucağındaki oğlunu Sare'ye bırakarak verendaya diğerlerinin yanına çıktı.

Kayra'da telaşla çorabını giymeye çalışırken babasının kükremesinden nasibini aldı.

"Nalsız at gibi gezme daha lan ortada! Selçuk nerede!?"

Sahra babasının sorusu ile mutfaktan başını uzatarak cevap verdi.

"Annem ve İkra'yı almaya gitti baba. Camii ye geçecek o direkt."

Mehmet başını olumlu anlamda sallayarak merdivenlerden söylenerek indi.

"Selçuk kadar dikkat edin bari lan! Siz bilmem kaçıncı uykunuzdaylen adam erkenden anası ve bacısını almaya gitmiş. Neden? Bayram namazına yetişmek için. Niye? Çünkü benim gibi böyle mübarek günlere,geleneğimize,göreneğimize değer veriyor. Bir de size bak sürükleyerek götürüyorum be!"

Max esnemesini gizlemeye çalışarak söylendi.

"Ama ben de dikkat ediyor baba! Müslüman olduğumdan beri kaçırmıyorum hiç cenaze namazını."

Max'in sözleri ile diğerleri kıkırdaşırken Mehmet onlara tes bir bakış atarak elini Max'in omzuna atıp babacan bir tavırla hafifçe vurdu.

"Evladım o senin kaçırmadığın Cuma namazı. Aferin sana. Benim sözüm bu üç dingile zaten! Sen üstüne alınma."

Max esneyerek başını olumlu anlamda sallarken Doğan'ın homurdanması ile göz devirdi.

"Aferin bacanak aferin. Yağcı piç!"

Mehmet bu defa da Harun'un kapısında kıyameti koparırken onunda telaşla çıkması ile camiinin yolunu tutmuşlardı.

Camii avlusunda diğerleri ile buluşunca hepsi yine Mehmet'in söylenmelerine maruz kalarak içeriye girmişti.

Namaz bitip camii önünde bauramlaşma faslına geçilince Ayaz,Tuğra'ya doğru yanaşarak fısıldadı.

"Lan bu kadar adamın hepsiyle mi bayramlaşacağız!? Benim kolum kıymetli arkadaş ben kurban pazarlığı yapar gibi milletle iki saat el sıkışamam!"

"O kıymetli kolunu kırmamı istemiyorsan ilerle Ayaz!"

Mehmet'in uyarısı ile Ayaz şirince sırıtarak başını olumlu anlamda salladı.

"Sende mi buradaydın Mehmet amca? Ver elini öpeyim de bayramlaşalım."

Mehmet'in elini öperek yanındaki babasının ve diğer arkadaşlarının da elin öpüp kaçmak için fursat kolluyordu ki yakasından tutup çeken Selçuk'un sözleri ile gözlerini devirdi.

"Nereye koçum!? Adettendir herkesle bayramlaşacaksın! Gevşek herif! Düş önüme!"

Bayramlaşma faslı bittiğinde babaları önde gençler arkada ilerlerken Barlas,Jamal'e yanştı.

"Lan Jamal... Bu yıl bu birlikte kurban kesme sevdası nereden çıktı senin bir bilgin var mı? "

Jamal bilmiyorum dercesine dudaklarını bükerken Soner konuştu.

"Hep birlikte olmak istemişler kardeşim. Çoluk çocuk hep birlikte eski örf ve geleneklere uygun geçirilcekmiş bayramlar artık. Bizim de artık bu işleri öğrenme zamanımızın geldiğine karar vermişler."

Koray Soner'in cevabı ile güldü.

"Ulan ne geliyorsa başımıza toplanınca geliyor ama inatla ayrılmıyor bizim ihtiyarlar. Adam olacak biri varsa aha bu piç Eren! Tipe bak! Beyaz pantolon giyip kurban kesmeye gelmiş birde!"

Eren arkadaşına doğru bir tekme savurarak sırıttı.

"Lan kazma! Sen ne anlarsın modadan? Kıskanma hıyar!"

Koray'ın sözleri ile Cenk'in bakışlarıda Eren'i bulmuştu. Bir kolu boydan boya dövme ile kaplıydı. Kulağında küçük bir küpesi,kaşının birinde kesiğe benzer bir çizik vardı. Saçları dağınık bir şekilde alnına dökülmüştü. Bildiğin serseri tipi vardı bu çocukta. Onu Tuğra'nın ve Soner'in kınasında düğününde görmüştü elbet ama o günlerde spır takım elbisesinin içinde gayet efendi gözüküyordu. Muhabbeti de fena değildi ama bu günkü tarzı onu baöbaşka bir havaya sokmuştu. Garip bir havaydı doğrusu.

Bakışlarını incelediği adamın üzerinden çekerek Tuğra'ya yanaştı.

"Bu Eren'i ilk gördüğümde,muhabbet ettiğimde çok farklıydı lan. Şimdi bir garip. Hangisi gerçek Eren?"

Tuğra,Cenk'in sorusu ile sırıttı.

"İkisi de gerçek Eren. Özel günlerde tarzı farklı normalde bu tarz takılır. İyi çocuktur tanıdıkça alışırsın. Yanlışı olmaz."

Cenk kısa bir an tekrar Eren'e bakıp sonra önüne döndü. Bu büyük ailede daha nasıl sürprizlerle karşılaşacaktı merak ediyordu. Matruşka gibi aileydi vesselam.

Eve gelindiğinde tekrar bir bayramlaşma faslı başlamıştı.

Tuğra kalabalıktan faydalanarak Asya'yı odalarına çekip başbaşa bayramlaşırken Jamal karısını alnından öperek kolunun altına almış sofraya geçene kadar dibinden ayırmamıştı.

Cenk ve Soner ise her zaman ki gibi eşlerinin farklılıkları ile uğraşmak zorunda kalmışlardı.

"Eniştee! Soner adetlerimize inanmıyor. Bayram hediyesi almamış bana!"

Mahru'nun herkesin içinde Soner'i Harun'a şikayet etmesi ile Harun Mahru'nun sözlerini onaylayınca Soner hediyesini sonra vermenin sözünü vererek önce karısının yanaklarına sonrada başının üzerine bir öpücük kondurarak masaya çekiştirmişti.

"Ayy Cenk versene şu elini aaa!"

Cenk karısının isteğine şaşkınca bakarken sessizce fısıldadı.

"Yavrum ne yapacaksın elimi öpüp. Saçmalama."

Verda kocasının saklamaya çalıştığı eline doğru uzanarak homurdandı.

"Ver diyorum öpeceğim! Biz de adet Cenk! İnanmıyorsan babama sor!"

Cenk'in bakışları Yusuf'a kaymıştı ki Leyla annesinin de onun elini öpmesi ile gerçekten adet olduğunu düşünüp elini uzattı karısına. Onların memleketlerindeki adetleri devam ettirdiklerini hiç düşünmemişti oysaki.

"Öp bakalım güzelim. Madem adetiniz miş."

Verda yüzündeki kocaman sırıtışla Cenk'in elini öpüp geri çekildi ve avcunu ona doğru uzattı.

"Ne? Niye açtın avcunu şimdi?"

Kocasının sorusu ile gözleri ile avcunu işaret etti.

"Dinlenmeye çıkacağım Cenk! Harçlığımı istiyorum yoksa niye açayım avcumu!?"

Cenk karısını şüpheyle süzmüş sonra kendisine çekerek alnına bir öpücük bırakmıştı.

"Sen ne uyanıksın öyle. Bizde de bir adet vardır güzelim. Eşler önce bayram günü kocalarına kahve yaparlar harçlıklarını sonra alırlar. Hadi geç bakalım masaya."

Başıyla masayı işaret ederken karısının homurdanmaları ile masaya oturdular.

Kahvaltılar bir süre keyifle yapıldıktan sonra Mehmet'in tekrar ortalığı telala vermesi ile hızlandırılmış şekilde son verilmişti kahvaltı faslına.

"Selçuk!"

Damadı kızını eşinin kucağına bırakarak bakışlarını Mehmet'e çevirdi.

"Oğlum siz Emir'le küçük başları kesin. Koray la Barlasta size yardım etsin. Biz büyük başları keseriz."

"Tamam baba."

Selçuk'un onayıyla diğerleri de yerinden kalkarken Mehmet ayaklanan gençlere çevirdi bakışlarını.

"Ulan hepinizin onların yanında ne işi var? Bize yardım edeceksiniz siz geçin bu tarafa!"

Bakışları Eren'in pantolonuna takılınca başını sağa sola salladı.

"Tövbe estagfurullah! Bir de beyaz pantolon giymiş! Bunlar adam olacakta bende göreceğim!"

Mehmet'in sinirle homurdanması ile Eren kolunu omzuna atarak sırıttı.

"Azra teyzem senin eski ünüformalardan verir bana Mehmet amca. Benim pantolonda sana kalsın giyersin."

Mehmet omzundaki kolu sinirle attırarak kükredi.

"Ulan ben bu yaşıma gelmişim giymemişim beyaz pantolonu be! Sen beni bu yaşımda millete madara mı edeceksin hayvan!? Git çabuk değiştir şu pantolonu! Dananın başını sen tutacaksın! Övünüp duruduğun kasların bi işe yarıyormu göreyim bi!"

Eren başını olumlu anlamda sallayıp Mehmet'e muzipçe göz kırparak eve doğru ilerledi.

"Tuğra,Kayraa! Bıçaklar nerede!? İpler nerede!? Harun kuyuları kazdınız mı!? Çuval nerede? Geçirelim hayvanın başınada çıkaralım artık! Yasemin!Urganlar nerede!?"

Harun'un hayvanın başına çuval geçirmesi ile ahırın kapısına doğru beraber yürütürken kendilerini izleyen gençlere öfkeyle bağırdı.

"Çekilin lan kapının önünden! Dikilip durmayın orada!"

Gençler Mehmet'in bağırması ile onun haline gülerek geri çekilirken o sabır dileyerek tekrar bağırdı.

"Ya sabır! Ya sabır! Kayraaa! Bıçakları getirdin mi!?"

"Getirdim baba! Getirdim!"

Kayra bıkkınca babasına cevap verirken herkes gülmemek için kendisini güçlükle tutuyordu.

Mehmet'in gereksiz gerilim yaratması ve öfkeyle yağdırdığı sorularla herkes bir yana koşuştururken ortalık bir anda panayır yerine dönmüştü.

"Harun! Kuyuya yanaştıralım iyice hayvanı!"

Bakışları Ayaz'ı bulunca tekrar öfkeyle bağırdı.

"Lan kahya gibi dikilme başımda! Geç Cenk'in yanına da ayaklarını bağlayın hayvanın!"

Ayaz yüzündeki sırıtışla Cenk'in yanına doğru ilerlerken Harun araya girdi.

"Mehmet ben karnından bir ip daha geçireyim. Hayvan büyük deviremeyiz,bi sakatlık çıkmasın."

"Geçir Harun."

Harun söylediği şeyi yaparken Mehmet gençlere bakıp uyarırcasına tekrar söylendi.

"Ayaklarından ipi geçirin! Sıkı sıkı bağlayın! Karşısında durmayın can havliyle ile teperse bi sakatlık çıkar! Yavaş yavaş bağlayın lan! Ürkütmeyin hayvanı!"

"Merak etme Mehmet amca sıkı sıkı bağladım. Kelepçe gibi oldu çözemez! Hareket bu! Çektimmi Deveyi bile devirir!"

Ayaz'ın sırıtarak söylediği sözlerle ona ters bakışlar atarak homurdandı.

"Bi kurtulsun o urgandan hayvan ben seni nasıl devirip kesiyorum bak!"

Ayaz onun sözleri ile kıkırdarken Yasemin koşturarak yanına geldi.

"Aman boncuğum dur hele. Şu eldivenleri giyivir. Ellerin acımasın sona. Hem gaymazda urgan. Gavi dutan."

Yasemin telaşla eldivenleri Ayaz'a giydirirken o da her zamanki gibi Yasemin'e yağ çekme seansına başlamıştı.

"Sende olmasan bizi düşünen yok kraliçem."

Yasemin Ayaz'ın sözleri ile şefkatle sırtını sıvazladı.

"Düşünürüm tabi. Sen benim elimde büyüdün sıpa!"

"Yasemin! Prens hazretlerini pışpışlamayı bırakıpta kurbanın duasınımı okusan artık!"

"Ehhh Memet abi sende. Ne bu acele canım? Telaşe memurumusun Nesin anamadım ki ne!? Okuyacam dur hele."

Mehmet sabır dilenircesine Yasemin'in bir köşeye çekilip eline aldığı dua kitabını açmasını bekledi.

Selçuk ve diğerleri vekaletleri alarak küçük başları kesmeye başlarken Mehmet ve diğer kalanlar ise hazırlık yapıyordu.

"Soner dikilip durma lan sende orada! Geç arkasına kuyruğundan tut sende!"

Soner,Mehmetin verdiği talimatla yüzünü buruştururken Eren hayvanın arkasına doğru giden Soner'in haline gülerek söylendi.

"Lan oğlum çok orjinal lan! Acayip eğlenceli. Niye suratını asıyorsun? Gül azıcık gül!"

Mehmet ,Eren'in ensesine bir tane patlatarak dişlerini sıkıp sinirle homurdandı.

"Orjinal miş! Ulan sahtesi mi var kurban kesmenin! Tövbe estagfurullah tövbe! Dinden imandan çıkaracak bunlar beni!"

Eren'i kolundan tutup yanına çekerek sözlerine devam etti.

" Yere yatırırken kafayı çevir!"

Gözlerini hayvanın arka tarafındakilere çevirerek tekrar uyardı.

"Urganı sakın bırakmayın hayvan kurtulursa canınızı yakarım! Hadi artık devirelim huysuzlanıyor! Ürkütmeyin! Bismillah! Harun çek ortadaki ipi! Hah! Yavaş yavaş!"

Bakışlarını Ayaz ve Cenk'e çevirerek sözlerine devam etti.

"Ayaz! Cenk siz de kuvvetlice çekin ayaklarından! Jamal Soner yardım edin sizde lan bakmayın öyle! Eren çevir sende boynunu!"

Çenesinde hissttiği eller ve zorlamayla öfkeyle bağırdı.

"Lan mal mısın!? Benim kafamı niye çeviriyorsun sığır!Hayvanın kafasını çevireceksin! Lan siz ne kadar mal sınız!? Ne kadar beyinsizsiniz la! Ya sabır! Ya sabır!"

Mehmet'in sinirle saçlarını çekiştirmesi ve Eren'in yaptığı hateketle herkesi bir gülme alırken Eren'de gükmemek için kendini güçlükle tutarak açıklama yapmaya çalıştı.

"Mehmet amca sen hayvanın kafasını çevir demedin ki! Öyle desen öyle yapardım!"

"Ulan bi de diklenme adama! Tepersem kendini şu çukurda bulursun!Kurban ben miyim!?Mübarek günde günaha sokuyorsunuz beni be!"

"Eee yitivirsin gali Memet abi. Barıp durma bebelere. Bi da yıkıvirsiniz. Ne olmuş canım?"

Mehmet,Yasemin'e ter bir bakış atarak bakışlarını kurbanın başındakikere çevirip sinirle söylendi.

"Yeniden devirecez dikkat edin eziyet oluyor hayvana yahu!"

Mehmet'in uyarısı ile hepsi başını olumlu anlamda sallayınca Mehmet tekrar talimat verdi.

"Hadi bismillah! Çek Harun! Çevir kafasını Eren! Ayaz,Cenk! Çekin ayaklarını sizde!"

Bu sefer sorunsuz yatırılan hayvanla telaşla konuştu.

"Fazla yanaşma Harun! Cenk ön ayağının birini salıverin! Jamal,Soner! Sıkı tutun ayaklanmasın hayvan! Tuğra sokulma hayvanın böğrüne böğrüne lan! Teperse can havliyle bir yerini kırar!Geri durun biraz! İyice bağla Ayaklarını tekrar Ayaz!"

"Bağladım Mehmet amca kurtulamaz artık.Kimseye de zarar veremez."

"Durun durun!"

Mehmet bakışlarını kendilerine doğru elinde kase ile koşturarak gelen Esha'ya çevirerek bıkkınca söylendi.

"Ne var yahu ne var!?"

Esha elindeki kına kasesini göstererek telaşla konuştu.

"Ayy hayvanı kınalamayı unutmuşuz Mehmet! Kına süreyim azıcık! Biraz da okşayıp sevivereyim. Sevaptır."

Mehmet,hayvanın kapalı olan başına geçip kınayı nereye süreceğini bilemeyen Esha'ya şaşkınca bakarak o sonunda aldığı kararla besmeler çekip kınayı hayvanın boynunun üst kısmına sürmüş bakışlarını eve doğru çevirmişti.

"Kızlar,gelinler gelin azıcıkta siz dokunup sevin sevaptır."

Kızlar ve arkadaşları hareketlenirken Mehmet huysuzca söylendi.

"Yok canım ev ahalisi az gelir! Köyü çağır Esha! Kucaklaşın,sevin öpün helalleşin hayvanla!"

Kendisine şaşkınca bakan Esha'ya eliyle çekil işareti yaparak homurdandı.

"Çekil oradan kız! Zaten hayvan huysuzlanıyor! Bir de evdekileri dacetliyor daha!"

Esha,Mehmet'e ters ters bakarak çemkirdi.

"Ayyy iyi tamam!Ne var da bağıroyorsun! Meymenetsiz!"

Esha'nın çemkirerek gidişiyle başını sağa sola salladı.

"Tövbe estagfurullah tövbe! Sınıyorlar beni bunlar Allahım! Sen sabır ver!"

Kenan kurbanın karnını sıvazlarken endişeli bakışlarını sinirden köpüren arkadaşına çevirdi.

"Mehmet sakin mi olsan az biraz. Bunun böyle olmaması lazım. Urganlar koparsa falan mazallah bi sakatlık çıkar.Hem sanki kimse tam ne yapacağını bilmiyor gibi. Acele etme sen de daha planlı programlı bir kesim mi yapsak."

"Lan neyin programını yapacak ki bu ya! Gel! Al ! Çok biliyorsan kendin kes!"

Kenan arkadaşının hareketi ile başını öne eğip gülümsemesini saklamaya çalıştı zira güldüğünü görünce kendisine patlamasından korkuyordu. Sakinleşince başını kaldırarak onu da sakinleştirmek için tekrar konuştu.

"Sakin ol Tamam. Ben düşüncemi,fikrimi belirttim sadece."

"Düşüncene falan söyletme şimdi beni !"

Bakışlarını diğerlerinin üzerinde gezdirerek sözlerine devam etti.

"Sıkı tutun!"

Elini arkaya doğru uzatarak söylendi.

"Kaan bıçağı ver!"

Kaan bıçağı eline bırakınca hayvanın boynunu eliyle sıvazlayarak tekbir getirmeye başladı.

"Sakın gevşetmeyin sıkı tutun!"

Tekrar bir tekbir daha getirirken Ayaz'ın gülerek Max'e bir şeyler anlattığını fark edince sinirle dişlerini sıkarak arada tekrar homurdandı.

"Ayaz ağzını açma sıkı tut! Tekbir getir!"

Üçüncü tekbirden sonra besmele çekerek bıçağı kurbanın boynuna sürttü.

Bir kaç deme ile bıçak işlevini yerine getirmezken önündeki boşluğa doğru öfkeyle fırlattı.

"Ulan kör bıçağı kim getirdi yine! Ben size her yıl demiyor muyum benim kurban bıçağımı karıştırmayın şu bıçaklarla diye!"

Yasemin eline aldığı büyük bıçağı Kaan'ın eline vererek gözüyle ver diye Mehmet'i işaret edince Kaan tekrar bıçağı Mehmet'in eline bıraktı telaşla.

"Sıkı tutun! Bırakmayın sakın!"

"Ya sabır! Bu babam neden sakin kalamıyor! Her kurban aynı gerginlik ya bıktım be!"

Kayra'nın homurtusu ile Tuğra onu dürttü.

"Susta ipi sıkı tut kardeşim. Şimdi söylendiğini duyup yine çatacak bize lan."

Mehmet oğullarının kendi arasında fısıldaşmaları ile onlara ters ters bakarken kurbanın başını tutmakta zorlanan Eren'i görünce Cenk'e seslendi.

"Cenk! Gel oğlum.Sen de hayvanın başından tut.Eren'e yardım et zorlanıyor tek başına!"

Cenk kurbanın arka kısmındaki yerini Max ve Kaan'a bırakarak Mehmet'in çağırdığı yere gidip Eren'in yanında yerini aldı. Bakışları Eren'in tutma şekline kayarken yaptığı hatayı fark ederek uyarırcasına konuştu.

"Öyle tutarsan olmaz kardeşim. Parmaklarını burun deliklerine sokacaksın ki hareketi kısıtlansın."

Eren,Cenk'in gösterdiği şekilde hayvana müdehale ederken Mehmet'te yerini aldı ve tekrar besmele çekip tekbir getirmeye başladı.

Her tekbirde kımıldayan hayvanla tutamayanlara kaş göz işareti yaparak dişlerini sıkıp tekbirine devam ederken sonunda bıçağı hayvanın boğazına sürttü.

Kesme işlemini gerçekleştirdiği esnada hayvan can havliyle ile hareketlenince ayaklarını tutan ip Ayaz ve diğerlerinin elinden kaymıştı.

"Sıkı tutun lan kalkacak lan hayvan!"

Harun,Mehmet'in telaşı ve hayvanın hareketlenmesi ile panikle karnının üzerine doğru baskı uygulamaya çalışırken belinden gelen sesle tutulup kalmıştı.

"Kurtuldu hayvan lan! Urganı niye bırakıyorsunuz lan siz! Tutun çabuk!?"

Mehmet'in bağırmaları ile diğerleri daha çok telaş yaparken,hayvan can havliyle ile onları savurmuştu.

Ayaz çukura uçarken Kayra ve Tuğra hayvanın tekmelerinden nasibini alırken,Jamal ve Soner ipi hala tutmaya çalışsalarda pek başarılı olamıyorlardı. Ayaz hayvan'ın kanı için açılan çukurun içinde bağırarak söylenirken Doğan ve Yunus hızla ipi tutanların yardımına koşmuştu.

"Belim!"

"Harun'un bel tutuldu!"

Harun'un inlemesi ile Kenan bağırdı.

"Harun'un beli sakatlandı!"

"Lan Tuğra bacak gitti benim o neydi öyle lan!"

Kayra'nın sözleri ile bakışlarını tekrar eve doğru çevirerek rapor verircesine bağırdı.

"Kayra'nın da bacakta sorun var!"

"Benimde gerilen urgan sol boşluğuma fena baskı yaptı lan. Nefes alamıyorum yeminle."

Tuğra'nın tarif ettiği sıkıntısı ile yüzünü buruşturan Kenan tekrar seslendi.

"Tuğra'nın da galiba kaburgası çatlak!"

"Suss ulan! Boğarım seni Kenan! Suss! Felaket tellallığı yapma hayvan! Yok bir şey!"

Kızlar ve Yasemin telaşla eşlerinin yanına gelirken onlar iyi olduklarını söyleyip eşlerini sakinleştirerek Harun'a da hep beraber yardım edip bir köşeye oturttular.

Eren ve Cenk,Ayaz'ın çukurdaki söylenmelerine kahkahalarla gülerken Dilşah'ın telaşla koşturması ile Yasemin'in kocasının üzerindeki bakışlarıda o yöne kaymış gördüğü manzara karşısında elini endişeyle dizlerine vurmuştu.

"Oğlum!"

"Amanın boncuğum gitti!"

"Ulan ne işin var o çukurda be!?"

Mehmet sinir ve öfkeyle Ayaz'a bakarak gençlerin görevlerini terk edip düştükleri duruma eğlendiklerini görünce kükredi.

"Hay ben sizin yapacağınız işe! Ulan ben size o ipi sıkı tutun demedim mi!? Çık o çukurdan!"

"Ya Mehmet amca niye bağırıyorsun?Değişik bir anı oldu işte."

Ayaz'ın verdiği karşılıkla gençler kahkahalara boğulurken Mehmet sinirle homurdanmaya devam etti.

"Bak hâlâ eğleniyor benimle! Abdestimi bozduracak bana hayvan! Siz kim kurban kesmek kim ulan!"

Selçuk ve yanındakiler onların hallerini eğlenerek izlerken Barlas sırtladığı koçu yere bırakarak sırıttı.

"Mehmet amcaya sakinleştirici verseydik keşke. Bu gerginlikle katliam yapacak bugün."

Emir'in bakışları Barlas'ın bıraktığı koçta takılı kalırken panikle bağırdı.

"Lan koçu ne demeye bıraktın gerizekalı!?"

Arkadaşının kükreyişi ile Barlas'ın gözleri önlerinden kaçarak ilerleyen koça dönerken koçun gidip sinirle Ayaz'ın başında söylenen Mehmet'e kafa atmasıyla Mehmet'te kendini Ayaz'ın yanında çukurda bulmuştu.

"Ulaaaaan! Hangi salak bıraktı o koçu!?"

"Vallahi ben bırakmadım Mehmet amca."

Ayaz kahkahaları arasında Mehmet'e yardım ederken Mehmet sinirle kafasına bir tokat patlatmış ortam fena halde karışmıştı.

Koçun peşinde koşanlar Mehmet'in söylenmeleri kızların telaşla bu kargaşayı izlemeleri ve hepsini film izler gibi izleyen Zeki,Aykut,Mert ve Saruhan.

İzledikleri eğlenceye geç kaldıkları için bir birine söylenirken,Zeki önüne gelen koçu boynuzlarından yakalayıp dikkatli bir şekilde bacaklarınıda tutarak omzuna atıp içeriye doğru ilerledi.

"Hayırlı bayramlar cümleten! Yardım edeceğimiz bir şey var mı?"

Rana koçu bir hamle de omzuna atan adamı görünce yüzünü buruşturarak homurdandı.

"Dağ ayısı! Hayvanı ikiye katladı resmen!"

Kızlar onun homurdanması ile kıkırdaşırken diğerleride Zeki'nin peşinden ilerleyerek bahçeye girmişti.

Kurban telaşı akşama kadar sürmüş sonunda bitmişti.Mehmet elindeki çayı ile sonunda sakinlemiş bahçedeki kalabalığı yüzündeki gülümsemeyle izliyordu. Evi hiç olmadığı kadar kalabalık kalmisti geçen yıllarda. Ninesi ve kendisinin yalnızlığını paylaşan bu duvarlar şimdi evladı yerine koyduğu bütün çocuklarının mutluluğu ve onların çocuklarının kahkahaları,sevinç çığlıkları ile şenleniyordu.

Her bayram çekilmez bir adam olduğunun farkındaydı ama yalnız geçirdikleri o bayramlardan sonra kendisine bu gerginlik miras kalmıştı. Ne kadar bu huyunu sevmesede bir türlü bırakanıyordu. Sevmediği o yalnızlık bu duvarlardan yine baş gösterecek korkusuyla onu geriyordu. Arkadaşlarının evlatlarının artık bu huyuna alıştıklarını biliyordu. Kırılmıyorlardı kendisine anlayışla karşılayıp yalnızlığına her zaman yoldaş olmaya çalışıyorlardı bu da mehmet'i günün sonunda gerginliği geçince tarifi imkansız duygulara salıyordu. Dolan gözlerini gizlemek istercesine elindeki çaya sarıldı.

Kayra ağlayan oğlunu kucağında pışpışlarken diğeride Jamal'in kucağındaydı. Bir türlü susmayan bebeklerle gülerek söylendi.

"Lan biz de böyle ağlamış mıydık acaba. Ne yaygara koparttılar be. El kadarlar çıkan sese bak."

Jamal yiğeninin başına bir öpücük bırakarak Kayra'ya ters bir bakış attı.

"Yok kayınço sen hiç ağlarmısın? Millete sırıtarak sergilemişsindir sen! Bakın bu nadide parçayı benden kestiler,acaba hangi müzeye göbdersem falan diye havalara girmişsindir! Ulan canın yanıyor tabi ağlarsın kuş beyinli!"

"Ben dedi! Ben dedi daha küçük kestirmeyelim diye! Ama anlamadı Mehmet babam. Bak çocuk susmuyor! Korktu. Ya travma olursa çocuğumda!"

Max'in kucağındaki oğlunu sakinleştirme çabaları ile telaşla konuşmasına Kayra ve Jamal kıkırdarken Kerim sırıtarak elinden tuttuğu oğulları ile yanlarına geldi.

"Korkma lan yabancı damat. Bir şey olmaz. Sen hatırlıyor musun da el kadar çocuk hatırlasın."

Max'in bakışları Kerim'in iştahla ellerindeki şeker yiyen oğullarına kayınca kaşlarını çattı.

"Seninkiler neden ağlamıyor kardeşim?"

Kerim kısa bir an oğullarına bakarak başlarını okşayıp sırıttı.

"İkisini sünnet ettirdim ama ben böyle zulüm yaşamadım kardeşim. Ulan bu Pars ömrümü yedi benim be! "

Elini arkadaşlarına doğru uzatarak yüzündeki sırıtışla sözlerine devam etti.

"Etimi koparttı eşşek sıpası! Ama hepsi babamın suçu! Pars ismini koydu çocuğa isminin hakkını verir gibi tuttuğunu koparıyor velet!"

Emir'in sözleri ile diğerleride kıkırdarken o oğlunu kucağına alarak çıkışa doğru yönelmişti.

"Derya..."

Tuğra'nın sesi ile bakışlarını ona çeviren Derya ne oldu dercesine başını salladı.

"Asya'yı gördün mü?"

Derya yaptığı işi bırakarak bakışlarını etrafta gezdirdi sıkıntıyla.

"Cenk'te Verda'yı arıyordu. İkisi bir yere mi gitti acaba. En son birliktelerdi."

Aldığı cevapla Tuğra başını olumlu anlamda sallayarak Cenk'i aramaya koyuldu. İleride Yasemin'in yanında görünce telaşla onlara doğru ilerledi.

"Asya,Verda,Feyza üçü bi oldu bizim bağçeye doru indilerdi on dakka eveli. Yürüyüş yapacaklarımış öle didilerdi."

Cenk,Yasemin den aldığı bilgilerle adımlarını onun tarif ettiği yöne çevirirken karşısına çıkan Tuğra ile nefesini sertçe bıraktı.

"Asya'yı mı arıyorsun?"

"Sen buldun galiba?"

Sorusuna soruyla karşılık veren Tuğra'ya başıyla gidelim işareti yaptı.

"Verda ile gitmişler. Feyza da yanlarındaymış. Yasemin ablanın bahçesine doğru yürüyüşe çıkmışlar."

İkili bahçe kapısına doğru ilerlerken bahçeye giriş yapan araçtan indirilen sünnet kıyafetli çocuklarla yüzlerinde bir gülümseme oluştu.

"Emir abinin haline bak. Harpten çıkmış sanki."

Cenk'in bakışları saçı başı dağılmış,gömleğinin yakaları kaymış bir şekilde kucağında küçük oğlu ile eve ilerleyen Emir'in üzerinde gezdi bir süre.

"Şu perişan görüntüden şimdilik yırttık kardeşim."

Tuğra'nın bakışları Cenk'i bulurken omzuna hafifçe vurarak sırıttı.

"Ne zaman öğrendiniz lan. Ben cinsiyet balonu yollayacaktım size hediye."

Cenk Tuğra'ya ters bir bakış atarak homurdandı.

"Allahtan bu sefer geç kalmışsın Tuğra. Bırakta bebeğimle ilgili ayrıntıları bari senden önce öğreneyim. Cinsiyetini belli olalı bir gata oluyor ama Verda cinsiyet balonu patlatalın sürpriz olsun deyince Mina bebeğin cinsiyetini kağıda yazdı. Balonu da sürpriz için o hazırlatmak isteyince biz de kıramadık. Üç gün oldu öğreneli."

Tuğra Cenk'in serzenişi ile gülerken bu defa da ondan önce öğrendiğini söyleyip onun heyecanını bozmak istemedi. Ertesi gün Asya'nın da kontrolü vardı ve Mina istemsizce ağzından kaçırmıştı Verda'nın bebeğinin cinsiyetini ama bu bilgiyi veripte arkadaşının hevesi kırmak istememişti.

Yiğeni Efe'yi annesine teslim edip yanlarına gelen Jamal ikiliye baktı.

"Kızlar nerede beyler. Annem Feyza'nın da sizinkilerle birlikte olduğunu söyledi."

Tuğra eliyle önlerinde ki yolu işaret ederek cevap verdi.

"Yürüyüşe çıkmış üçü. Yasemin ablanın bahçesine doğru inmişler."

Sözlerini bitirip yola koyulurken diğerleri de Tuğra'nın yanında eşlerini bulmak için onun yön vermesi ile ilerlediler.

"Feyza ekşi elmalardan bende istiyorum!"

Feyza toğladığı elmaları elindeki kovaya bırakırken Asya'ya bağırıdı.

"Sen de eriklerden bana da topla."

"Ayyy Cenk bizi bulmadan biraz da kayısı toplayalım."

Verda elindeki vişneleri kovaya bırakıp birini de ağzına atarken kıkırdadı.

"Verdaaa!"

İsminin bağırılması ile gözleri irice açılırken diğerleride yakalanmanın korkusu ile aynı tepkiyi vermişti.

"Asyam ne işin var o ağacın tepesinde! Karnın bırnunda nasıl çıktın sen oraya!?"

Kocasının sinirli sesi ile Asya elindeki elmaları düşürürken Jamal çoktan söylenerek ağaca çıkmıştı.

"Feyza! Ah Feyza! Keçimisin kadın sen! Ne işin var hamile halinle ağaçta!"

Feyza ağzındaki eriği güçlükle yutarak kendisine elini uzatan kocasına masumca baktı.

"Ulan bir gün salıncağa,bir gün ağacın tepesine tünüyorsun! Çocuk mu doğuracaksın kuş mu doğuracaksın be!? Bu kızların aklını da sen çeldin değil mi!?"

Söylenerek ağaca çıkan kocasına elindeki vişneleri uzatarak sırıttı.

"Ayyy Cenk. Tadı çok güzel ye biraz."

Karısının elindeki kovayı uzanıp alarak ağacın dalına asarken,sert bakışlarını yüzüne çevirmiştiki gördüğü manzarayla güldü.

"Yavrum zaten deliydin bi küpelerin eksik kalmıştı şimdi tam olmuş. Şu ağzının yüzünün haline bak. Her yerin vişne lekesi olmuş lan."

Kocasının sözleri ile Verda sırıtarak elinin tersiyle dudaklarını silerken Cenk uzanıp kulağına taktığı vişneleri alarak ağzına attıp,elini uzatarak başıyla aşağıyı işaret etti.

"Elini ver. Bastığın yere dikkat et. İnelim beraber."

Verda kocasının uyarılarına uyarak onunla birlikte inerken bakışları yan ağaçtaki Asya'ya kaydı.

"Asya sen niye çıktın ağaca o koca karnınla?"

"Lan sen ona akıl verirken senin yaptığın ne acaba!?"

Tuğra karısının diğerlerine göre hareketlerinin daha kısıtlı olduğunu düşünerek kenardaki merdiveni getirip riske atmadan dikkatlice merdivenden inmesini sağladı.

Asya bakışlarını ağaca çevirerek üzgünce kocasına baktı.

"Tuğra elmalarım ağaçta kaldı."

Karısının saçlarındaki yaprakları alarak yüzündeki gülğmsemeyle başını salladı.

"Alırım ben şimdi. Üzülme sen."

Karısını indirdiği merdivene tekrar çıkarak ağaçta asılı elma kovasını alarak tekrar indi ve Asya'nın elindeki elmayı iştahla yemesine yüzünü buruşturdu.

"Asyam. Bu elma aşkın kaç aydır bitmedi gitti. Ne işin var ağaç tepelerinde bu halde. Bana söyleseydin birlikte gelirdik ben toplardım. Sakın bir daha böyle bir şey yapma!"

Asya elmasından iştahla bir ısırık daha alarak başını olumlu anlamda salladı.

"İn bakalım erikçi güzeli! İnde o erikleri çatlayana kadar nasıl yediriyorum ben sana gör bak!"

Jamal karısını ağacın en alt dalına oturtup önce kendi indi ve daha sonra da onun belinden tutup dikkatlice yere indirdi.

"Hepsi benim değilki. Asya ve Verda için topladım birazını. Canları çekmiş yazık. Hepsini bana yedirirsen onlar ne yiyecek?"

Jamal karısının sözleri ile ağaçtaki kovayı uzanıp alarak ağzına bir tane erik attı.

"Güzelim bu halinizle ağacın tepesine çıkacağınıza altlarından toplasaydınız ya. Ne demeye çıktınız ağaca?"

Feyza çocuk gibi omuz silkerken Verda hevesle cevap verdi.

"Ayy Jamal. En güzelleri tepedekilerde olanlar.Siz ne anlarsınız ki. O yüzden çıktık oralara kadar."

Kızlar Verda'nın sözlerini başları ile onaylarken Cenk karısının açıklaması ile nefesini sesli bir şekilde bıraktı.

"Yürü başımın belası yürü de şu ağzını yüzünü temizleyelim. Ne demeye kızları ayartıyorsun bir de. Ya birinize bir şey olsaydı?"

"Verda ayartmadıki bizi Cenk. Benim canım elma çekince Yasemin abla bahçede var ağaçlardan taze taze toplayın yiyin deyince ben getirdim onları. Ağacın altlarındakiler kurtlu oluyor o yüzden biz de üsttekileri almak için çıktık ağaca."

Cenk,Asya'nın açıklaması ile içinden homurdandı.

Deli olan sadece karısı değildi anlaşılan. Bu sülaledeki her birey tescilli deliydi belliki.

"Asyam kadın size ağacın tepesine mi çıkın dedi güzelim. Gidin yiyin demiş. Siz niye her işi abartıyorsunuz böyle?"

"Abartmadık ki Tuğra. Gözümüz takılı verince tepelerdeki meyveler daha bir cezbedici geldi. Bir bakmışız ağacın tepesindeyiz. Hem siz ne anlarsınız canım. Canımız çekiyor bizim. Hamileyiz biz!"

Jamal'in kaşları karısının son sözleri ile havalanırken dudaklarından kaçan kıkırtıya engel olamadı.

"Hee hamile olduğunuzun farkındasınız yani. Güzel! O zaman bir daha böyşe yaramazlıklar yapmayacağınızında farkındasınız demektir."

Bir eline erik kovasını alıp diğer eliyle de Feyza'nın elini tutarak sözlerine devam etti.

"Gidelim artık eve hadi. Rüstem gelmiş seni görmeye. Babam söyledi."

Feyza'nın gözleri aldığı haberle sevinçle parladı. Evlendiklerinde beri sadece telefonla görüşmüşlerdi. Köye tek başına gelmek istemediği için görememişti kardeşini. Jamal bir kaç sefer getirmeyi teklif etmişti ama abisinin olay çıkartmasından lorltuğu için ona da izin vermemişti. Başını hevesle sallayarak kocasının elini çekiştirince Jamal onun çocuk gibi mutlulu olamasıyla sevinmişti.

"Ya Kayısı toplayacaktık daha!"

Verda'nın sözleri ile Cenk onu Kayısı ağacının altına doğru çekiştirirken diğerlerine seslendi.

"Siz gidin. Ben toplar getiririm. Yoksa Verda bulduğu ilk fırsatta yine tüneyecek ağaçların tepesine."

Diğerleri Cenk'in sözlerini onaylayıp giderken,Cenk onların biraz uzaklaşması ile karısını Kayısı ağacının altına çekerek gördüğü ilk andan beri aklında dönen şeyi yapıp dudaklarına kapandı.

Akşam sünnet eğlencesi başladığında Soner bakışlarını Yasemin'in üzerinden ayırmıyordu. Allah biliyordu ya kendi kınasındaki olaydan sonra hiç güvenmiyordu. O olayda bir parmağı olduğunu hissediyordu ama işte arada Mahru olduğu için irdeleyemiyordu. En özel gecesini mahfetmişlerdi. Yasemin travması olmuştu artık. Her an bir şey yapıp yine ortalığı karıştıracak diye diken üzerindeydi.

"Soner halâma şöyle bakmayı keser misin artık?"

Karısının dişlerini sıkarak kendisini uyarması ile bakışlarını ona çevirdi.

"Ne yapayım Mahru!? Kadın travmam oldu resmen!"

Kocasının kolundan tutarak çekiştirdi. Oturduğu masadan kaldırarak söylendi.

"Sen böyle bakmaya devam edersen ben sana travma yaşatacağım az kaldı. Kalk yemek dağıtanlara yardım et!"

Soner kolunun üzerindeki karısının elini avcunun arasına alarak yüzünü buruşturdu.

"Kızım garson muyum ben ya!? Sünnet düğünü kiminse hizmetinde o yapsın. Uğraşamam ben! Daha önemli işim var benim."

Sinirle kocasının koluna bir çimdik atan Mahru fısıldayarak çemkirdi.

"Neymiş o önemli işin!? Sabahtan beri oturdun buraya halâmın her hareketini göz hapsine aldın! Ayrıca kuzenlerin duyarsa bu söylediklerine kırılabilir. Git yardım et!"

Sözlerini bitirip tekrar kolundan çekiştirmeye çalışan karısını durdurdu.

"Tam da üstüne bastın Mahru! Halânın her hareketini gözetlemem lazım. Ayrıca kuzenlerim kırılmaz çünkü onlarda en az benim kadar halâna güvenmedikleri için beni gözcü diktiler buraya. Olurda bir işler çevirirse anında müdehale edebilelim diye."

İşittikleri ile Mahru şaşkınca baktı kocasına. Böyle saçma bir düşünceye nasıl kapılmışlardı? Kadın ne yapacaktı bunlara? Tamam daha öncesinde vukuatları olmuştu ama hepsini hak etmişlerdi. Şimdi ortada bir mevzu yokken neyin korkusuydu bu anlamıyordu. Kocasının hareket ettiremeyince sinirle gözlerini devirdi.

"Saçma sapan konuşup durma! Kazık mı çaktın buraya be! Dün kurban olayında eniştem belini incitti kadının derdi siz misiniz!?"

Soner'in bakışları Mahru'nun sözleri ile babasının yanında çektiği acı yüzüne vururmuşcasına oturan Harun'a kaydı. Zaten sabahtan beridir Yasemin de kocası ve kadınlar arasında mekik dokumuştu. Şüpheli bir hareketi yoktu. Karısı haklı olabilirdi. Bakışlarını tekrar karısına çevirerek başını olumlu anlamda salladı.

"Tamam Mahru. Gidiyorum ama bak halânın bir vukuatı olursa cezayı sana keserim güzelim. Sonuçta diğerleride bana kesecekler."

Mahru nefesini sertçe bırakarak kocasının arkasına geçerek sırtından itekledi.

"Git artık! Hep birlikte ceza ile kafayı bozmuşsunuz siz!"

Kocası diğerlerinin yanına gidip bir şeyler anlattıktan sonra onların bakışlarıda kendisini bulunca Mahru onlara ters ters bakarak kızların yanına doğru ilerledi.

"Soner!"

Yasemin'in kendisine seslenmesi ile ona doğru ilerledi.

"Efendim ab.. Halâ."

Başındaki yazmayı düzeltirken Soner'in haline gülerek onu baştan aşağı süzdü.

"Amann. Tamam,dime halâ neyim sen bağa. Zati diyemeyonda zorlamaya girek yok. Ben eccik seni zora sokuyum diyi öle didiydim zati."

Soner başını sallayarak onaylasada onun değişen ani fikriyle bu durumdan pekte memnun olmamıştı. Ani fikir değişikliği içine bir şüphe düşürürken o iç çekerek sözlerine devam etti.

"Keyifim de yok zati dğnden beli. Herifimin bili acıdı. Tarla tapan hepsi ortada galdı ne idecez nası idecez bilemeyom. Irgatda bulunmazkine şu vakıttan sona. Herkes zamanında dutdu. O gadana mahsul heba oluvirise biz ne ideriz hiç bilmeyom."

Kadının düşüncelerini öğrenmesi ile haline üzülmüştü. Sabahtan beri onlarda bir iş çevirecek korkusu ile kadını göz hapsine almışlardı. Oysa onun derdi başından aşkındı belliki.

"Halledilir bir şekilde abla. Bulunur bi çaresi sen sıkma canını. Yusıf amcam ve Araz amcam la konuşayım ben onların memleketten işçi getirtiriz olmazsa.Oralarda bu işleri yapan çok insan var. Buluruz birilerini elbet."

Yasemin başını olumlu anlamda sallayarak oturduğu sandalyeden kalktı.

"Yimek yi diyi çağardıydım ben seni. Zabahtan beli o ağacın dibinden ayrılmadın olum. Acıkdın dura sen de.Bi sıkıntın neyim mi var? Mahru mu bişi idivirdi. Memnun değil misin yoğsa bizim gızdan?Eğer öleyse çekinme söle ben bi ayar viriviriyim o deliye."

Başını olumsuz anlamda sallayan Soner onun o kadar derdinin arasında kendisini düşünmesine şaşırmıştı. Bir tarafı bu halini şüpheli bulsada,bir tarafı saçmalama kadının derdi siz misiniz diyordu.

"Yok abla. Bi sıkıntımız derdimiz yok Mahru ile. Memnunum ben yiğeninden,o da benden memnun sen kafana bir de bizi takma. Başım ağrıyor,biraz da yorgunluk var durgunluğum o yüzden. Bi sıkıntı yok yani."

Soner'in sözleri ile Yasemin yüzüne bir gülümseme kondurarak yeleğinin iki yakasını çekiştirip birleştirdi.

"Dur hele sen burda. Ben hemen gavurmayınan pilav getiriviriyim sağa. Harun abinde yimedi emme. Ona da götürü bir emi."

Soner kadının telaşla yemeklerin olduğu kısma ilerlemesini izlerken yanına gelen Ayaz kolunu omzuna atarak sırıttı.

"Barışı sağladınız mı lan?"

"Barışı boş ver be. Kadının derdi başından aşkın. Harun abinin durumu malum,tarlalar,mahsüller ne olacak diye dertleniyor yazık. Üzüldüm yeminle. Babamlarla konuşalım da işçi falan birilerini bulaşım olmaz böyle."

Ayaz arkadaşının sözlerine hak vererek başını sallarken Yasemin'in elinde yemek tepsisiyle yanlarına gelişini izlerken sahte bir küskünlükle konuştu.

"Ama olmuyor böyle.Senin gözde boncuğun burada dururken sen bu aç kurdu besliyorsun alındım şimdi. Ben de bir şey yemedim sabahtan beri.

"Anamm! Pabıcın dama atılı viri diyi gorkdun zaar."

Elindeki tepsiyi Soner'in eline tutuşturarak güldü.

"O damadım,sen de veliahtımsın! Ben hiç seni unudur muyum? Sağa da gaşık ilişdiri virdim tepsiye. Gardaş gardaş yiyivirin emi. Harun abiğizi de unutman emme."

Ayaz başını gülerek sallarken tepsideki kaşığın birini alıp kavurmalı pşlavdan bir kaşık alırken Soner ona ters ters bakarak homurdandı.

"Çek lan kaşığını. Yasemin abla Mahru'yu istediğim günden bu yana bana ilk defa bu kadar hürmet etmiş hepsini sana yedirir miyim öküz."

Ayaz,Soner'in sözlerini umursamadan bir kaşık daha pilav alırken Yasemin tepsideki kaşığın birini alarak bir kaşık pilav alıp Soner'in ağzına uzattı.

"Sen hürmet mi isdeyodun. Vay guzum aç azını hele."

Soner ters ters Ayaz'a bakarken ağzını açıp kaşıktaki pilavı yiyerek tepsiyi Yasemin'in eline tutuşturup elindeki kaşığı alarak hırsla bir kaşık daha pilav alatak ağzına götürdü.

İkilinin bir birine inat pilav yiyişini şaşkınlıkla izleyen Yasemin yüzüne yayılan gülümseme ile söylendi.

"Anaam...Lan o gada datlımı bebelerin kesilen parçaları da önüğüzden gaçıran varmış gibi ver ha gaşşıklayonuz?"

Yasemin'in sözleri ile Soner ve Ayaz'ın bakışları bir birini bulurken ikisi de ağzındaki lokmalarla tiksinerek öğürmeye başlamıştı.

Aynı anda arkalarındaki ağaca doğru koşturarak agacın dibine ağızlarındaki pilavı tükürürken Yasemin onların haline kahkahalarla gülmeye başlamıştı.

Soner ağzını elinin tersiyle sertçe silerken yüzünü buruşturarak Yasemin'e döndü.

"Yahu deli misin sen ya!? Ne demeye yedirdin bize o şeyleri!? Derdin ne bizimle abla senin!?"

Yasemin elini kaldırarak baş parmağını işaret parmağının ucuna getirerek ölçü verir gibi konuştu.

"Lan şuncacık et parçasından ne olur? Tühh sizin galıbığıza. Derdim netim yok ne derdim olacak sizinen? Adetdendir amcaları dayıları olarak yimeğiz ilazımıdı."

"Yahu Yasemin abla bize niye yediriyorsun be!? Büyük amcaları olarak babamlara yedirseydin ya?"

Yasemin kaşlarını çatarak çemkirdi.

"Eeehh! Din susun gali. Onlarada yidirmedimi ne biliyonuz!? Ailenin irkeklerin gavurmasını ayırdıydım o gavurmıya gatıvirdim o güccücük şileri. Hangı talihli yidiyse yidi gali! Depişip durman başımda! Dişiğizin arasına anca değdi dura o güccük parça..."

"Susss be!"

"Allah aşkına susss!"

Ayaz ve Soner Yasemin'in sözleri ile kusacak hale gelirken o elindeki tepsiyi bir kenara bırakıp başındaki yazmayı bağlayarak yüzüne sahte üzgün bir görüntü takınıp söylenerek ilerledi.

"Zati ekinim ekmem tarlada galdı. Gendime yiyecek ekmek bulamayacam ben size gavırma yidiriyom onu da beğenmeyonuz nankörler."

Giden kadının arkasından ikisinin bakışlarıda birbirini bulurken ani grlen mide bulantısı ile ikisi birden evlere koştu.

Ayaz elini yüzünü yıkayıp banyodan çıkarken sinirle söylenerek dış kapıya doğru ilerleyip verandaya çıktı.

"Ayaz..."

Bakışları sesin geldiği yöne dönerken Yunus'un kendisine doğru gelmesi ile cevap verdi.

"Efendim Yunus amca."

"Oğlum senden istediğim şeyi hazırladın mı?"

"Hazırladım Yunus amca."

Yunus nefesini rahatlamış bir şekilde bırakırken sözlerine devam etti.

"Ula şimdiki uşaklar bi alem. Duydukları hiç bir şeyi unutmuyor. Nereden söz verdim sünnet olurken ağlamazsanız,size babalarınızın sünnet filmlerini izleteceğim diye?Sabahtan beri Yunus dede hani bize babamların sünnet filmini izleyecektin diye peşimi bırakmadılar da!"

Yunus''un sözleri ile hazırladığı görüntüler aklına gelince Ayaz yüzünde oluşan gülümsemeyle keyifle konuştu.

"Merak etme Yunus amca babalarının en özel anlarını birleştirdim onları izlerken eğlenmekten çektikleri acıları unutacak bizim uşaklar."

Yunus'ta yüzündeki gülümseme ile başını sallayarak geldiği yönün tersine ilerledi.

"Hazırsa başlatta izlesinler yoksa yakamı bırakmayacak bunlar."

Ayaz giden adamın arkasından başını sallarken aklına gelen şeyle homurdandı.

"Eee ben laptopu unuttum. Ulan Ayaz projektörü,perdeyi hepsini ayarlayıp en önemli şeyi nasıl Unutursun akılsız!? Bu gün o dingillerle yaptığın savaşta bir zafer daha kazanacaktın halbuki!"

Ne yapacağını düşünürken kucağında ağlayan oğlu ile gelen Derya'yı görünce şansını denemeye karar verdi. Çünkü bu fırsatı kaçırmak istemiyordu.

"Derya..."

Kızın bakışları kendine dönünce sözlerine devam etti.

"Çocuklar film izlemek istiyormuş ama ben laptopumu getirmeyi unutmuşum. Burada bula bilir miyiz bi laptop?"

Kucağındaki oğlunu pışpışlayan Derya onu susturamayınca telaşla cevap verdi.

"İçeriki oda da Mahru'nun laptopu var Ayaz abi. Onu kullanı ver. Ben getirirdim ama Ege'nin altını almam lazım."

Onun sözleri ile sırıtarak başını salladı.

"Tamam git sen hadi. Pişik olacak çocuk. İşini çabuk hallet bu film kaçmaz! "

Derya onu onaylayarak hızla eve girerken Ayaz'da peşinden girip onun gösterdiği odaya doğru ilerledi ve içeri girerek masanın üzerindeki laptopu aldı. Şifre olayı aklına takılsada varsa Soner'den öğrene bileceğini düşünerek hızla çıktı evden.

Bütün hazırlıklarını tamamlayıp laptopu da açmış şifre olduğunu görünce Soner'i çağırmıştı. Onun gelmesini beklerken laptopta takılı olan flash belleği çıkarıp kaybolmaması için cebine attı.

Soner gelip şifreyi girdikten sonra cebinden çıkardığı flash belleği yuvasına yerleştirerek sırıttı.

"Bak şimdi kardeşim nasıl yıkılıyor buralar. Eğlence benden sorulur lan izlede gör."

Soner onun eğlenen haline şüpheyle baktı.

"Ayaz hayırdır? Ne haltlar karıştırıyorsun sen lan yine?"

Soner'in omzuna elini atarak muzipçe göz kırptı.

"Yunus amca çocuklara söz vermiş. Sünnet olurken ağlamazsanız size babalarınızın sünnet görüntülerini izleteceğim diye. Ben den rica etti ben de gazırladım kardeşim. Çok komik lan. Emir'in bir küfür edişi var akıllara zarar. Hele Kayra sünnet doktorunun çenesine tekme atıyor. Kerim abi kaçmış millet peşinden koşuyor.Max korkudan bayılıyor lan!"

Ayaz'ın anlattıkları ile Soner kıkırdarken başını sağa sola salladı.

"Sen adam olmazsın kardeşim. Dikkat et bu işin sonunda küfrü yiyen,kovalanan ve tekmeye maruz kalarak bayılan sen olma. "

Ayaz elini havada gelişi güzel boş ver dercesine sallayarak hevesle bekleyen cocuklara doğru ilerledi.

"Filmi izleyip eğlenmeye hazırmıyız çocuklar?"

Çocukların hevesle bağırıp el çırpmaları ile arkasındaki perdeyi işaret etti.

"Buradan izleyeceksiniz.Filmi izledikten sonra Ayaz amcanızı korumazsanız bozuşuruz."

Çocukların onayı ile tekrar laptopun yanına ilerlerken Araz oğlunun haliyle söylendi.

"Hadi bismillah. Ben pek gvenmiyorum benim hergeleye. İnşallah bi rezillik çıkarmaz."

Dilşah kocasına ters ters bakarak çemkirdi.

"Taktın sende oğluma! Düşmanın mı oğlun mu belli değil! Çocuklar eğlensin diye uğraşmış o kadar! Bir şeyi de begen!"

"Tamam hayatım sustum tamam."

"Dede! Memee!"

Ege'nim küçük eliyle Mehmet'in yüzüne dokunup ekranı göstermesi ile Mehmet oturduğu yerden şaşkınca fırlamıştı.

"Yunus dede hani babamlar? Burada hizmetçi abla var."

Yunus'un bakışları Mete'nin sözleri ile ekranı bulurken gördüğü manzara karşısında öfkeden yüzü kıpkırmızı olmuştu.

Etraftan yükselen seslerle Ayaz elindeki içecekle perdenin önüne gelince gördüğü görüntüyle içtiği içeceği şaşkınlıkla püskürtüp sırıtmıştı.

"Ohaaa! Lan bu efsane be!"

Ayaz'ın sözleri ve babalarının telaşlı halleri ile Soner de perdeye doğru ilerleyerek bakışlarını dönen görüntülere çevirdi.

"Oğlum bu ne!? O kızın elinde tuttuğu ne ilk defa gördüm!"

"Ayaaaaz! Ulan it! Ulan hayvan!"

Ayaz perdedeki bakışlarını güçlükle ayırarak kükreyen babasına çevirirken onun elinde kürekle üzerine doğru gelmesi ile geri geri giderek panikle açıklama yapmaya çalıştı.

"Baba vallahi benim bi suçum yok! Flash bellekler karıştı galiba!"

Araz oğluna doğru küreği öfkeyle savururken Cenk koşar adımlarla sahneye gelerek dönen görüntüleri kapattı hızla. Kahkaha atmamak için kendini güçlükle tutarken ekranın karşısında donmuş bir vaziyette dikilen Soner'i çekiştirdi.

"Kendine gel lan! Mahru bu kadar etkilendiğini görürse amel defterini dürer. Tamam fazlası ile etkileyici kostümler,fantezi gecelikler falan ama sırası değil oğlum."

"Mahru!"

Soner'in aniden kükremesi ve hızla sahneden inmesi ile Cenk şaşkınca ona baktı.

Kızı herkesin içinde tutup götürecek kadar mı etkilenmişti yani.

Soner'e engel olmak için peşinden giderken diğer erkeklerinde eşlerini çekiştirmesi ile şaşkınlığı iyice artmıştı. Görüş açısına Jamal ve Feyza girince kendi kendine homurdandı.

"Ulan Jamal bile mi?"

Bir an farkettiği ayrıntıyla kaşları çatıldı. Bir anormallik vardı. Yüzlerindeki ifade beğeniden çok öfkenin izlerini taşıyordu. Bir kaç saniye bekleyip onları izlerken telaşla yanına gelen karısına çevirdi bakışlarını.

"Ayy Cenk gidelim artık. Yoruldum ben. Belim ağrıdı hadi."

Kocasının henüz olayı çözemediğini yüzündeki şaşkınlıktan anlayan Verda
fırsatı değerlendirerek o bir set öğrenmeden ortamdan ayrılmaya çabalıyordu. Sonra öğrense bile bi şekilde kıvırırdı nede olsa.

Cenk'in bakışları dikkatle diğerlerini incelerken elini dur dercesine kaldırdı.

"Dur bir dakika!"

Aklına gelen şeyin gerçek olma ihtimalini düşünemiyordu bile karısının elinden tutarak yan taraftaki Tuğra ve Asya çiftini es geçerek Jamal'e doğru ilerledi. Çünkü Tuğra her zaman ki gibi diğerlerinin aksine karısını sarıp sarmalamıştı.

"Feyza sen iyi misin!? Neydi lan onlar!? Kızım senin ne işin olur fantezi giyim,kostüm tasarımıyla falan!? Aklını mı kaçırdın sen!? Millet izledi lan millet! Bir de isimlerinizi eklemişsiniz tanıtıma! Ulan hepiniz bir olup bir seks furyası kalmıştı el atmadığınız be! Rezillik! Baştan aşağı rezillik!"

Feyza suçlu çocuk gibi başı önde ayaklarının ucundaki taşla oynarken,idrak ettiği şeylerle Cenk'in ateş saçan bakışları anında Verda'yı bulmuştu.

"Yapmadım de! Ulan buna bari el atmadım de! Lan milletin zevki seni ne ilgilendirir kadın!?"

Kocasının öfkeyle üzerine doğru ağır ağur gelmesi ile Verda geri geri kaçarak bağardı.

"Babaaa!"

"Ulan ölümüm senin elinden olacak! Evlat mısın düşman mısın be!? Nereden buluyorsun böyle saçma sapan işleri puşt!"

Ayaz bir ağacın arkasına saklanmaya çalışarak telaşla söylendi.

"Baba bu sefer suçum yok diyorum ya neden inanmıyorsun!? Bak hem annemle aran bozuk ya sen oradan annem için bir kostüm seç söz ben ödeyeceğim parasını. Özel tasarımmış baba çok pahalıdır onlar."

"Laaaannn! Ulan bir cinsel hauatım kalmıştı diline dolamadık şerefsiz!"

Araz elindeki küreği sertçe yere atarak nefes nefese bir şekilde eliyle işaret etti oğluna.

"Gel lan buraya. Yoruldum."

Ayaz başını gelmem dercesine salalrken Araz nefesini kontrol etmeye çalışarak gizlemeye çalıştığı merakı ile sözlerine devam etti.

"O kadar pahalımı gerçekten onlar lan?"

Ayaz babasının gizlemeye çalıştığı merakını sesinin tınısından anlarken hülmek istesede onu daha fazla sinirlendirmemek için kendini güçlükle tutarak başını olumlu anlamda salladı.

Ayaz'ın cevabı ile Araz kısa bir an düşünüp sonra başını yukarı doğru kaldırdı.

"Yok lan olmaz. Anen bu aralar nedenini bilmediğim bir şekilde bana öfkeli onlardan hediye diye alırsam iyice papaz oluruz sonra? Suçun yok madem gel de seni aklayalım. Oğlumun adı sapığa çıkacak yoksa."

Ayaz babasının son sözlerinde ciddi olup olmadığını anlamak istercesine yüzünü dikkatle inceledi ve sonun da ciddi olduğuna kanat getirerek aralarındaki ağacın arkasından yavaşça çıktı.

"Bu defa hiç bir şekilde suçum yok baba. Beni bilirsin yapsam yaptım derim."

Ayaz başını sallayarak kendine yanaşan oğlunun bacağına bir tekme savurarak söylendi.

"Her boktan çıkma bir da hayvan!"

"Tuğra biliyorum kötü bir zamanlama oldu öğrenmeniz açısından ama vallahi söyleyecektik biz size. Hem isimlerimizi falan öyle dalgasına koymuş Mahru. Biz sadece ufak tefek bir kaç detayda tavsiyede bulunduk. Vallahi fazla bir şey de..."

Tuğra karısının telaşla kendini açıklama çabalarına daha fazla dayanamamıştı. Ona doğru yaklaşarak kollarınınnarasına alıp başına bir öpücük bıraktı. Evet böyle bir ortamda hoş bir şey olmamıştı yapılan tanıtım ama olan olmuştu. Zeynep ve Mahru'nun giriştiği bir işte bir kaç fikir vermişlerdi belliki. Onlarda bu sorunu eşleriyle halledebilirdi. Emir,Zeynep'e iş konusunda bu kadar baskı uygulamaya Zeynep'te bu işe girişecek bir kadın değildi. Belliki ona destek olmak istemişti kızlar. Ama onların arasındaki soğuk savaş yüzünden karısına kızıpta kırımak istemiyordu.

Ayrıca bir kaç gün önce karısı bu soğuk savaşı çıtlatmıştı kendisine. İçeriğini bilmesede tamamen habersiz değildi. Bir olayın patlak vereceğini seziyordu. Şimdi gerisini Emir düşünecekti ama Soner yine orta da kaynamıştı...

Karısının göğsüne daha fazla sindiğini fark edince onun bu durumdan ne kadar utandığını anlamıştı.

Hafif geri çekilerek yüzünü avuçları arasına alarak gözlerine bakarak gülümsedi.

"Utanma Asyam. Evet böyle bir ortamda görsel şov olarak sunulması çok tuhaf oldu ama madem yengen ve Mahru böyle bir karar almış bize laf düşmez. Onların eşleri ile arasında halletmesi gereken bi mevzu bu. Sen bu mevzuda söylediğin gibi ufak fikirler veren değil, ana temayı üreten bile olsan kızmazdım. Ama onlarada hak veriyorum ki böyle bir ortamda öğrenmeleri hoş olmadı. Hem de aile büyüklerinin olduğu bir ortam."

Asya'nın utançtan kızaran yanaklarını okşayarak muzipçe göz kırptı.

"Ne zaman üretime başlayacaksınız? Beğendiğim parçalardan sipariş vereceğim."

Kocasının eğlenircesine söylediği sözlerle ama sesindeki o ciddi tınıyla Asya inlercesine fısıldadı.

"Tuğraaa!"

~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Karşısında kendisinden bakışlarını kaçırarak dikilen karısının hâlâ bir cevap vermeyişi ile ellerini öfkeyle yüzünde gezdirip bağırdı.

"Sebep! Mahru sebep! Neden böyle bir şey yaptınız?"

Karşısında sürekli bağırarak bir cevap bekleyen kocasının gözlerine bakışlarını çevirdi ve sıktığı dişlerinin arasından tıslarcasına konuştu.

"Bağırıp durma! İlla bir sebep mi lazım!? Bu işi yapmamızda be sakınca var? Eşleriniz sevgilileriniz ilişkilerini renklendirmek için giyerken,siz erkekler bile onlara hediye amaçlı alırken sorun yok ama bizim bu işi yapmamız sorun mu!? Kadınlar giyince hoşunuza gidiyor ama!? Zevk için giyilirken utanılmıyorsa tasarlayıp,ürertirken de utanılmaz!"

Soner karısının sessiz ama sert açıklaması ile şaşkınca ona baktı. Ne diyordu o? Bir de üretimini mi yapacaktı? Biraz önceki rezillik az gelmişti anlaşılan?

Bir adımda karısı ile arasındaki mesafeyi kapatarak öfkeyle baktı yüzüne.

"Rezil olduk herkese! Ne üretiminden bahsediyorsun sen Mahru!? Milletin alacağı zevkin,hazzın derdinden bize ne lan!? Ulan babamlar,amcamlar,enişten herkes şahit oldu o rezilliğe! Bu kadar cesaretiniz vardı madem niye gizli saklı yaptınız? Aklından çıkart üretim falan yok!Daha da diretirsen evde oturursun ona göre!"

Kocasının sözleri ile Zeynep'in,Emir'e karşı verdiği mücadelede ne kadar haklı olduğunu fark etti. Kadın olmak onların isteklerine göre hareket edecekleri anlamına mı geliyordu? Çalışıp emek verdiğin,yıllarını heba ettiğin iş için bile onlardan onay almak demek miydi çalışmak? Kocasının bu düşüncesinden hoşlanmamıştı. Hem de hiç hoşlanmamıştı.

"İster kudur! İster tepin! İstersen çıldır! Biz bu işe emek verdik yapacağız! Ablanı,kocasının çocukları bahane ederek prangaladığı o hayattan çıkmasına yardım edeceğiz.Üretimi yapıp marka patentini de alacağız! Konu kapanmıştır! Haa senin aklındaki de o mağara kaçkını kılıklı enişten gibi çocuk yaparak beni durdurmaksa bebeği o yüzden istiyorsan o mevzuyu da unut!"

Göğsünden sertçe itekleyip yanından geçip giden karısının arkasından şaşkınca bağırdı.

"Bebeğin bu konuyla hiç bir alakası yok! Ben sana çalışma demiyorum bu iş olmaz diyorum!"

"Olacak!"

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Sünnet düğünü bir rezillikler apar topar bitirilirken köy halkına üç gündür hiç olmadığı kadar çok dedikodu malzemesi verilmiş bu durum aile büyüklerini çok öfkelendirmişti.

Selçuk'un kardeşi İkra çocukları deyim yerindeyse savaş alanına dönen ortamdan uzaklaştırıp evlerden birinde onlarla iigilenirken aile büyükleri hali ile öfkelenmekte haklı olan kocaları,çıkan rezilliğin temeli karılarını,bu defa istemeden de olsa böyle bir rezilliğe damgasını vuran Ayaz'ı ve kızlara yardımcı olan diğer kızları da karşılarına toplamış büyük bir öfkeyle açıklama bekliyorlardı.

Babalarının ve annelerinin önünde yanyana dizilmiş kızların bazıları başı dik meydan okurcasına,bazıları utançla başını eğmiş,bazılarıda korkuyla bekliyorlardı sonucu.

Yasemin diğerlerinin aksine sandalyede oturan kocasına dönerek memnuniyetsizce homurdandı.

"Tam da bilini acıdacak zamanı buldun. Anaamm neler gördü bu mübarek gözlerim. Hunharca gicelerimiz olabilirdi lan. Bilini acıdmıyaydın olurdu zannımca."

Harun karısının sözleri ile ona kaş göz işareti yaparak susturmaya çalışırken Azra,Yasemin'in dürterek kıkırdayıp fısıltıyla konuştu.

"Hangisini beğendin. Hediye alacağım kız sana. Az kahrımızı çekmedin."

Azra'nın sözleri ile Yasemin sesli bir şekilde gülerek fısıldadı.

"Ben çokdan siparişi virdiydim gızlara. Her yanı deri olan gostüm var ya hahh onu is..."

"Azraaa! Ulan ne konuşuyorsunuz siz fısır fısır be! Gülünecek bir durum mu ge kız gibi fingirdeyip duruyorsunuz lan!?"

Mehmet'in öfkeli uyarısı ile Azra ona sahte bir üzüntüyle baktı.

"Ne gülmesi hayatım. Yasemin ağlıyordu ben de üzüldüm. Malum Harun'un beli sakatlandı ya harman zamanı biz ne yapar ne ederiz diye dertleniyor kadın. Eee ekmek kapısı sonuçta Mehmet."

Mehmet bir Yasemin'e bir Azra'ya bakarak başını olumlu anlamda sallayıp öfkeli bakışlarını önlerindeki gençlere çevirdi.

"Hanginizin bok yemesi lan bu rezillik!?"

Mehmet'in öfkeyle kükremesi ile Ayaz kendini açıklamak istercesine hızla atıldı.

"Mehmet amca bu defa benim gerçekten hiç bir suçum yok. Ben sadece çocukları eğlendirmek için Yunus Amcanın istediği gibi sizin oğlanların sünnet görüntülerini izletecektim. Laptopumu unuttuğum için sizin evde varmış onu aldım. Onda takılı olan flash belleği de cebime atmıştım.Flash bellekler karıştı sonuç böyle oldu. Bilsem o bellekte böyle şeyler olduğunu o kadar insanın önünde açarmıydım o görüntüleri?"

Laptopun Mahru'nun olduğunu açıklamayacaktı. Kızın utanmasına gönlü el vermemişti. Ayrıca yalnızda tasarlamamıştı kız o şeyleri. Babaları farketmesede her bir farklı kıyafetin altında kızların isimleri vardı. Ortak bir tasarımdı belliki.Hem işti sonuçta bu. Onu ilgilendiren bir durum değildi. İsterse kendileri açıklar savunmalarını da yapabilirlerdi.

"Ulan seni anladık! Sen bi kazaya kurban gittin hadi,ama o laptop,o flash bellek bunlardan hangisinin!?"

Yunus eliyle öfkeyle kızları işaret ederek sözlerine devam etti.

"Böyle bir şey ulu orta yerde ne geziyor!? Kim tasarladı o muh..." Araz'ın kıkırtısı ile ağzından çıkmak üzere olan sözleri son anda yuttu. " O garip tuhaf şeyleri!?"

Karşısındaki aile büyüklerinde Mahru kısa bir an bakışlarını gezdirerek düşündü. Büyük rezillik çıkmıştı ama kızları da bu işin sonunda yakmaya gerek yoktu. Sonuçta kendisi bu sektördeydi ve yeni bir alanda ismini duyurmak için böyle bir girişimde bulunması onun açısından daha az utanç verici olurdu. Kendiside utanıyordu özellikle Ömer babası ve eniştesi karşısındayken ama bu durumu üstlenmezse irdelemeye devam edecekler ve kızlar daha fazla utanacaktı. Aklındakileri açıklamak için hareket len mistik Zeynep'in sesini işitti.

"Benim tasarımlarım Yunus amca!"

"Zeyneeep!"

Kocasının kolundan tutup ismini uyarırcasına söyleyerek geriye doğru çekmesi ile hırsla çekti kolunu.

"Emir çalışmama izin vermiyordu. Çocukları bahane ediyordu sürekli. Ben de çok sıkıldım,bunaldım depresyona girmiştim artık. Önce çalışan bir kadın olarak peş peşe doğum yapıp,mecburi bir şekilde eve kapanmak beni zorladı. Emir de bu konuda beni anlamıyordu ben de en azından evden yapabileceğim bir iş olarak böyle bir işe atıldım! Kafa dağıtmak amaçlı. Kızların hiç bir suçu yok yani."

"Zeynep ben sana çalışma mı dedim lan! Çocuklar biraz daha büyüsün çalış dedim! Ama çalış derken böyle bir şeyi kastetmedim! Bu ne Allah aşkına!? Yapacak başka iş mi kalmadı Zeynep!"

"Kess sesini! Benim mesleğim bu sektördeyse istediğim alanda işimi yaparım! Yardımcı olsaydın da ben de kendi alanımda yapsaydım işimi!"

Bütün bakışlar Emir ve Zeynep arasındaki gerilimdeyken Mahru araya girdi.

"Laptop ve bellek benim! Zeynep ablayla karar verdik bu işi yapmaya. O fikrini paylaştı bende onu her konuda destekleyince ikimiz karar verdik bu işe! Diğer kızların bi suçu yok! Ama biraz önce yaşanan olaya nasıl geldik bende anlamadım.Gizli yaptığımız bir şeyde belleği ortada bırakacak kadar aalak değiliz takdir edersiniz ki!"

Diğerlerinin eşleri itiraz etmek için hareketlenen eşlerini durdurmaya çalışırken Ömer sinirle söylendi.

"Ulan böyle bir işi gizli saklı yapacaktınız madem ne demeye orta da film gibi döndü bu be!? Rezil olduk cümle aleme!"

Bakışlarını Mehmet'e çevirerek isyan edercesine sözlerine devam etti.

"Bir de diyorsun ki kızlarım gelinlerim hepsi deli! Sizinkileri de yoldan çıkarıyor! Ulan hangimizinki daha deli be! Şu hale bak benimkiler tam tımarhanelik! Kim kimi yoldan çıkarıyor belli değil!"

"Yoldan çıkartmak demeyelim de kadının halinden kadın anlar diyelim biz ona Ömer amca. Hem bir delilikten yok ortada. Şahsen ben gönüllü destek oldum Zeynep ve Mahru'ya. Kadın dayanışması diyelim. Hem niye sinirleniyorsun ki bu kadar. Yıllardır bu sektördesin yenilik taze kan gibidir. Bu gece olan kazayı da ön lansman olarak düşünürseniz siniriniz yatışır bel..."

"Güneyy!"

Babasının kükreyişi ile yerinde sıçrarken bakışlarını babasına çevirirken Eren'in öfkeden çakmak çakmak olan bakışları ile karşılaşunca umursamazca babasına döndü.

"Sen ne dediğinin farkında değilsin belliki ama ben senin öyle bir farkına varması sağlarım ki o uçan aklın ışık hızıyla yerine gelir! Lansman falan saçma sapan konuşma benim canımı sıkma! Sen ne bok yemeye fikir beyan ediyorsun bu tarz bir şeyde! Ulan senin mesleğinle alakası bile olmayan bir şeyde akıl vermek nedir be!?"

"Ayy ne var babacığım yaa?Ne olmuş fikir verdiysek. Hem bunun meslekle ne alakası var? Yani siz bile fikrinizi beyan edebilirsiniz bu kon..."

Verda'nın sözleri ile Yusuf şok olmuşcasına kalakalırken kızlardan kıkırtılar yükseldi.Cenk karısının daha fazla konuşmasına izin vermeyerek elini ağzına kapatıp öfkeyle kulağına tısladı.

"Ulan Verda! Eve gibir gidelim ben sana fikri de beyanı da göstereceğim! Lan rezilliğiniz yetmiyor bir de üzerine tüy dikmekte nesi! Siktirtme bana o fikirlerini! Manyak!"

"Susun bee! Bir de utanmadan gülüyorsunuz!"

Ali'nin kükrercesine bağırması ile herkes sus pus olurken o bakışlarını oğluna çevirdi öfkeyle.

"Madem karın çalışmak istiyordu engel olacağına bir çıkar yol sunsaydın kıza hayvan! Ellerinizin derdini sıkıntısını anlamayacak kadar at gözlüğü takarsanız böyle başınıza gelecek her boka müstahak olursunuz!? Kızlar değil bir birini yoldan çıkartan! Bunların başlarında kendilerini çoban köpeği zanneden kocaları! Çocuklar bahane edilerek kadın eve hapsedilirse olacağı bu!"

"Yaaa baba genelleme yapma. Benim kocam gayet anlayışlı her konuda. Siz rezillik olarak göre bilirsiniz ama o saygı duyuyor. Diğerlerinin kocası gibi destek verip fikir sundum diye bana kızmadı bile."

"Asyam susss! Tamam uzatma fazla."

Tuğra karısın farkında olmadan onun mezarını kazdığını anlayınca onu susturmaya çalışarak kolundan tutup kendine çeksede Asya kolunu kurtararak çemkirdi.

"Bırak Tuğra! Kocamın hakkını yedirmem kimseye ben! Babam bile olsa savunurum!"

"Lan ne savunması Asya! Beni o çoban köpeklerinin önğne atıyorsun resmen!"

Asya işittikleri ile gözlerini şaşkınca kırpıştırarak bakışlarını diğerler erkeklerin üzerinde gezdirince kocasına olan bakışlarını fark etti.

"Ben de yaa! Bende! Ne ararsan hepsi bende! Delisi,feministi,asi si öküzü,centilmeni,dindarı"bakışlarını Tuğra'ya çevirerek dişlerini sıktı. "Genişi! Ne ararsan hepsi benim evde mevcut! Toplama kampı gibi! Ev ev değil Tımarhane! Al birini vur ötekine! Allahım bilerek mi veriyorsun bunları bana yarabbim!"

"Baba tövbe de isyan eder gibi. Haberleri olsa izin verirler miydi böyle tuhaf bir şeye? Demek ki bi cahillik etmiş kızlar. Sahra konuşur onlarla yapmazlar bir daha. Daha fazla uzamasın bu rezillik."

Derya ve Rana,Selçuk'un sözleri ile kahkahalarını tutamazken Selçuk'un bakışları şüpheyle kısıldı. Perdeye yansıyan görüntülerin ilki gözüne çarptığı an bakışlarını kaçırmıştı ve oratada dönen muhabbetten anlamıştı durumu. Suçu olan kızlarda kabullenip karısından ses çıkmayınca onun dahili olmadığı bir mevzu olduğunu düşünmüştü ama şimdi yükselen kahkaha seslerine bakılırsa yanılıyor olabilir miydi? Bakışları hızla karısını bulurken kaşları çatılmış,yüzü öfkeli bir hal almıştı.

"Sabahı şeriflerin hayrolsun Selçuk'um."

Mehmet'in alay ve öfkeyle karışık sözleri ile bakışları hızla onu bulurken o sözlerine devam etti

"Ulan sen zannediyor musun o şeytan Emine'nin bu olayda bir parmağı yok!?Kalıbımı basarım bu ayaklanmayı planlayan o! Huylu huyundan vaz geçse köpek yola sıçmazmış Selçuk! Uyan artık uyan!"

"Ama yeter! Gerçekten yeter! Konuşmayım konuşmayım diyorum olmuyor! Burama kadar geldi canım!"

Sahra'nın ani çıkışı ile bakışlar hızla ona döndü.

"Evet yaptık! Ama sorun neden yaptık!?"

Mehmet yüzünü buruşturarak başını öne doğru eğip kulağını kızına çevirdi.

"Neden yaptınız benim güzel evladım? Anlat bakalım babana!"

Sahra babasının hareketleri ile gözlerini devirerek sözlerine devam etti.

"Çünkü yapmak istedik! Çünkü uzun süredir hayalimizdi! Evet saçma ve utanç verici gelebilir ama öyleydi. Önce öylesine bir fikir olarak dalgasına eğleniyorduk ama sonra neden olmasın dedik! Yapanların bizden ne eksiği var dedik. Emir'in,Zeynep'i darlaması ve kızların eşlerine sevgililerine olan küçük kızgınlıkları nedeniyle alınmış bir karar olsada sonuç başarılı! Bu iki üç kişinin düşüncesi değil ki bütün kızlar toplanıp bir karar aldık ve hepimizin emeği var! Size göre rezillik ve baş kaldırı olabilir ama ben Zeynep ve Mahru'yu destekliyorum!"

Bakışlarını Zeynep ve Mahru'ya çevirerek işaret parmağı ve yüzük parmağını kaldırıp sırıttı.

"Haydi kızlar göreyim sizi! Zafer inananlarındır! Ben arkanızdayım ve her türlü fikir ve destek için yanınızdayım yapalım bu işi!"

Diğer kızlarda onlara destek verince ortada yine bir kaos başlamıştı.

"Rana seni keserim! Bu rezilliği burada bitireceksin! Bu yaptığının hesabını da soracağım sana!"

Rana abisinin öfkesine yüzünü buruşturdu.

"Sanane yaa! Benim işimde bu sektörde ve ben bu işi yapacağım! Çatlasanda patlasanda yapacağım!"

"Burcu yemimle akıl hastanesine yatırırım seni! Bir sözüme bakar hastanede sahte rapor düzenler kapatırım seni oraya! Uzak duracaksın bu işten. Fikir falan vermek yok! Hem senin ne gibi bir fikrin olur lan böyle şeylerde!"

"Her ay sevgili değiştiren abimin sevgililerinden öğrendiğim çoğu bilgiyle acayip fikirlerim var merak etme sen!"

"Ayçaa! Tekrar yurtdışına gönderilmek istemiyorsan unut biraz önceki destek naralarını! Ben böyle bir şeye müsade etmem! Utanmıyorsun değil mi babanın abinin önünde savaş narası atar gibi o tuhaf şeylere destek narası atmaya!"

Ayça kolunu abisinin elinden sertçe çekerek çemkirdi.

"Bırak kolumu be! Öküz! Sana mı soracağım ne yapacağımı? Ayrıca o şeyleri sevgililerinin üzerinde görünce tuhaf olmuyor,sen utanmıyorsun da ben ne demeye utanayım be! Fikir benim değil mi istediğimi çizerim! Hatta ilk çizimimi Güney ablaya hediye edeceğim! Evlenince laz..."

"Ayçaaa! O dilini koparırım senin!"

"Simay abicim hemen bu saçmalıktan uzaklaşıyorsun! Katoloğunu hazırlamak ne Simay! Bunun için mi fotoğrafçı oldun sen!? Derhâl bırakacaksın bu işin peşini!"

"Neyi fotoğraf layacağım,hangi işi yapacağım seni alakadar etmez Ayaz abi! Ayrıca senin yapmadığın bir şey mi? Kadın iç çamaşırı çekimlerini yaparken mankenlerin üzerindekiler çokmu farklı!? Yoksa gözünü mü kapatıyorsun!? Karışma benim işime!"

Azra,Dilşah,Yasemin ve diğer kadınlar izledikleri kargaşadan memnun bir şekilde sırıtırken yaptıkları planın sonuçları hoşlarına gitmişti.

Eşleri ve çocukları onlardan habersiz Ayaz ve Gökçe'yi evlendirmiş üzerine birde araya ayrılık koymuşlardı. Üstelik iki gencin birbiri ile evlendiğinden haberi dahi yoktu. Onlarda plan içinde plan yapıp hepsine birden cezayı kesmişlerdi.

"Gız Azra vallaha ben bu olayı önceden bikeydim gızların kalkıştığı bu işin taa Asya'nın gına gecesinde haber iderdim size. Emme iyi oldu bak nası işimize yaradı. Oyun nası gurulur anasınlar bakam."

Mehir Yasemin'in sözleri ile kıkırdayarak Esha'ya dürttü.

"Sen Mahru'nun laptop şifresine nasıl ulaştın?"

Esha arkadaşının sorusu ile saçlarını arkaya doğru attırarak kıkırdadı.

"Soner'in doğum gününü yapmış. Pek zor olmadı yani. Ama sen de iyi iş çıkarttın."

Mehir umursamazca omuzlarını silkti.

"Tasarımlar zaten hazırdı katalog hazırlayıp kızların isimlerini etiketlemekten başka bir şey yapmadım ki. Asıl bu fikri ortaya atan Azra en büyük tebriği hak ediyor bence."

Kadınlar kıkırdaşırken Azra onlara muzipçe göz kırptı.

"Hazır mısınız? Startı veriyorum. Aywz ve Gökçe'yi buluşturalım artık bu iş fazla uzadı."

Kadınlar başıyla Azra'nın sözlerini onayladığı anda panayır alanına dönen ortamda bir çığlık yankılandı.

"Yiterrrr! Anamm yitdiniz gali canıma!"

Yasemin'in bağırması ile bütün sesler kesilip bakışlar ona döndüğü esnada o sahte göz yaşları ile ellerini dizlerine vurarak sözlerine devam etti.

"Benim ocam söndü sizin derdiniz ne!? Herifimin bili sakat! Mahsülüm tarlada galdı! Biz ne yiyip ne içecez gis boyu! Gidin evleriğiz de düşün uçgur sevdağıza! İncir ağacı dikildi ocama! Malım melalım ne iyiyecek! Onlar olmadan ben nası giçim idecem!"

Yasemin'in feryat figan yaktığı ağıtlarla biraz önce birbirini yiyen herkes üzgünce ona bakarken Mahru halasına doğru üzüntüyle bir adım attı.

"Hâlâ üzme kendini hallederiz bi şekilde."

Yasemin bakışlarını Mahru ya çevirerek sahte bir öfkeyle bağırıdı.

"Suss gıııızz! Neyi halledeceiz!? Gendi derdiğizden benim içimin yangınını bile görmeyo gözünüz!? Anaam haklıymış rahmetlik İmine yingem haklıymış! Dırnan varsa gendi başığı gaşı dirdiii!"

Herkes şaşkınlık ve üzüntüyle Yasemin'i izlerken Azra yüzüne cidid bir ifade takınarak konuştu.

"Yasemin haklı! Ne yapsın bu kadın şimdi? Harun abimin durumu pek iyi değil! Çözüm üretilmesi gereken bir mevzu varsa o da Yasemin'in derdi."

Azra'nın sözleri ile Harun şaşkınca bedenine çevirdi bakışlarını. Evet ağrıları vardı ama bu manyaklar neden yatalak kalmış gibi muamele ediyorlardı şimdi kendisine?

"Kızların mevzusuna gelecek olursak. Olan olmuş artık! Ortada bir rezillik varsa bu sadece kızların suçu değil. Onları bu raddeye getirerek çanak tutan kocalarının da suçu! Bir cezayı hepsife hak etti. O yüzden ben düşündüm ve bir ceza belirledim."

Gençler Azra'ya korkuyla baktı. Onun sağı solu belli olmazdı. Yeni bir boykot sistemi ile onları uzun süreli birbirinden ayıran bir ceza vermesi bike olası cezalar arasındaydı.

"Cezasız kalmayacaklar elbet! Söyle bu ceza neymiş biz de bilelim! Ama kızları koruyacak tarzda bir şeyse bu defa kabul etmem Azra! Hepsi yaptığı rezilliğin bedelini ödeyecek!"

Kocasının sözleri ile gözlerini kıstı Azra. Elbet onlarada sıra gelecekti ama önce Ayaz ve Gökçe mevzusu halledilecek sonra bu işgüzarlar da cezasını çekecekti.

"Harun'un işlerini halledecekler! Tarla,bağ bahçe hayvan hepsi bunlardan sorulacak! Bu yıl harmanı çocuklar kuracak!"

"Yaaaa yine mi Harman!?"

yitenumutlar....

Bölüm : 15.05.2025 12:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...