
Medya: Bölümde geçen ninni 🫶🏻

🦋
Çıkışım ile gözler üzerimde dolansa da beni başından beri kırmayan Rema için kataloğu elime alıp inceledim. Aslında gerçekten çok hoş bir takımdı. Gümüş ve siyah renklerin olduğunu hayal ettiğimde takım daha da hoşuma gitmişti. Elim ile Rema'ya bir dakika işareti yapıp gülümsedim. Telefonumda kendi üretimimiz olan uygulamaya girdim. Henüz piyasaya çıkmayan uygulamaya katalogdaki takımın fotoğrafını çekip yükledim. Bu uygulamamız sayesinde yüklediğimiz her objenin rengini değiştirebiliyor veya olmasını istediğimiz aksesuarların kaba taslak çizimini yapıp üzerine yerleştirip ince işçiliğine o şekilde devam edebiliyorduk. Yani olanı yenileştirme ve kişiselleştirme üzerine kurulan bir uygulamaydı. Bizzat tasarlattığım uygulamayı sadece Beran, Bala ve ben kullanabiliyorduk.
Uygulamayı gören kızlar dikkat kesildiklerinde kısa bir sürede hemen değişimleri yapıp onlara işlenen fotoğrafı gösterdiğimde hepsinin gözlerindeki beğeniyi gördüm. Bir tek Mir burun kıvırmıştı. Sebebi ise gördüğü ilk odayı daha çok beğenmesiydi. Kusura bakmasın ama sevgilisinin izlerini taşıyan bir odada kalamam!
Bu fotoğrafı alıp katalog firmasına gönderdiğimizde birkaç gün içerisinde ürünlerin elimizde olacağını söylemişlerdi. Rema bana kocaman gülümsüyordu. Böylece onun da kalbini kırmamış olmuştum. Gerçekten de turuncu renginden dolayı istemediğim bir takımdı yoksa model olarak son derece zarif ve şık bir takımdı.
Annemler ile bir araya gelip sofraya oturduk. Masanın bir başında Mir'in babası Merdan Ağa diğer ucunda ise Mir'in kendisi oturuyordu. Mir'in bir yanına ben diğer yanına ise büyük ağabeyi Ateş Mirhanoğlu oturmuştu. Karşılıklı olduğumuz için bana gülümseyip göz kırpmıştı. Sanırım şimdiden bu ailede en sevdiğim kişi belli olmuştu. Ateş abinin yanında her zaman kendimi rahat hissetmiştim. Gelinleri olduktan sonra değişeceğini de düşünmüyordum.
Ateş abinin yanına Boran ağabey ve karısı Rema oturmuştu. İkizler de yan yana Rema'nın yanındaydı. Benim tarafıma ise kendi ailem sıralanmıştı. Babam ve annem benim yanımdaydı. Onlardan sonra ise sırasıyla Fırat ağabeyim, Berzan ağabeyim, Polat ağabeyim oturmuştu. Safran abim ve çiçek yengem işleri çıktığı için gelememişti.
Küçüklere de yer kalmadığı için yer sofrası açılmıştı. Küçük dediğim kişiler arasında üçüzlerim İhras Bera ve İhran Kara da vardı. Onlarla beraber küçük kardeşim Aren ve Mir'in küçük kardeşi Mert Önder de yerdeydi. Mert, Aren'den birkaç ay büyük olduğu için reşitti. Üçüzlerimin surat ifadesi çok komikti. Koca adamlar yer sofrasında iki adet ergen ile oturuyorlardı. Onlara baktığımda kaşları çatık birbirine laf atan Mert ve Aren'e bakıyorlardı. Biz de susmuş onların kavgasını izliyorduk. Çok örnek bir aileydik. Bera'nın Aren'in kafasına ve Kara'nın da Mert'in ensesine hafifçe vurması ile ikisi de enselerini tutarak sustu. Devam ederlerse dahası olacaktı.
Şükür yemekler geldiğinde ne kadar acıktığımı farkettim. Önüme koyulan kremalı domates çorbası ile aşk yaşayabilirdim. En sevdiğim çorbaydı. Mir'in başlaması ile hepimiz başladık. Bizde yaş farketmezdi. Ağa Mir'di ve babası da ona saygı duyuyordu. Kimse mevkisi ile büyüğüne saygısızlık etmediği için bu sistem bizim ailelerimizde gayet güzel ilerliyordu. Kaşığımı doldurup domates çorbasını yediğim gibi gözlerim lezzeti ile kapandı. Dudaklarımı yalayıp bir kaşık daha aldım. Herkes yemeklerine yumulmuştu. Bir, iki, üç derken bir baktım çorbanın dibini görmüşüm. İkinci bir tabak istemeye çekindiğim için dudak büzdüm. Herkes kendi arasında sohbet ediyordu ve kimse benimle ilgilenmiyordu. Bunu fırsat bilip gizliden gidip alabilir miydim acaba? Hadi ama neden bu kadar güzel olmak zorundaydı ki bu çorba!
Önümdeki boş kase ile bakışmamı kesip yanımdaki Mir'in çorbasına baktım. Hiç ellememişti. Ateş abi ile iş konuşuyordu. Bana bakmadığına emin olduğum an kaşığımı onun çorbasına daldırıp hemen ağzıma götürdüm. Yüzümdeki sinsi gülüş ile ağzımdaki güzel çorbanın tadını çıkardım. İkinci kaşığımı da yavaştan içtim. Hani derler ya çekirge bir sıçrar iki sıçrar üçüncüde yakalanır. Kaşığı Mir'in kasesine soktuğum an Mir bir bana bir kasesine baktı. Kaşını kaldırınca dudaklarımı büzüp gözlerimi doldurdum. Ne olurdu ki ben içsem!
"Hayırdır hatun tabakları mı şaşırdın?" diye bana yaklaşıp sessizce konuşunca başımı omzuma doğru gariban gibi büktüm. Gözümü de çorbadan hiç çekmemiştim.
-Şey... Benim çorbam sanmıştım. Hem baksana sen hiç içmedin ki! Ben kaşığını soktum buna ver ben bunu içeyim sende yenisini iste! Evet, evet öyle yapalım!
Heyecanlı ama fısıltılı konuşarak gözlerine baktım. Gözüm arada çorbaya kayıyordu. Ne? Hiç mi domates çorbasına aşık insan görmediniz arkadaş?
-" Neden sana kendi çorbamı vereyim? Sen de kendine yeni bir çorba isteyebilirsin. Kaşığının çorbama değmesinden yana benim için bir sorun yok. Karımdan tiksinecek değilim ya!"
Karımmış! Madem karınım insan karısını aç mı bırakır odun herif! Hayır yani versen ne olacak! Bir yerlerin mi şişecek!
Kollarımı göğsümde bağlayıp önüme döndüm. Ona bakmayıp önümdeki Ateş abinin çorbasına bu sefer gözlerimi diktim. Ağzım sulanınca dudaklarımı yalayıp yutkundum. Dizimde bir sıcaklık hissedince başımı hemen Mir'e doğru çevirdim. Elindeki kaseyi masanın altından bana uzatıyordu. Hemen elime alıp kaseyi diğer kasenin yerine koydum. Boş kaseyi dizlerime koyup ne yapacağım bununla der gibi Mir'e baktım. Kendi önünde hala onun çorbası vardı. Başını yana çevirip evdeki kızlardan birini bakışı ile yanımıza çağırıp kaseyi dizimden alıp kıza verdi.
-" Karımın içtiği çorbadan tiksinmem ama sana soğuk çorba içirecek de değilim. Sıcak, sıcak iç hadi! Başka istersen bana demen yeterli ama burası senin evin hatun. Çekinme olur mu?"
Başımı dudaklarımda küçük bir tebessümle salladığımda bakışları gülüşümdeydi. Derin bir nefes alıp bakışlarını dudaklarımdan çekip birşeyler mırıldandı ama anlamadım. Önümde dumanı tüten çorbayı kaşıklayıp içtim. Diğer yemekleri de yedikten sonra hep beraber arka bahçedeki çardağa geçtik. Kızlar bize çay getirdiğinde herkes sohbet etmeye devam ediyordu. Mir yine benim yanımda oturuyordu. Önüme itilen tatlı ile bakışlarımı Mir'e çevirdim. Kendi tatlımı bitirmiştim. Zaten çorbasına dadanmıştım. Başımı iki yana sallayıp gerek olmadığını fısıldadım ama kaşları ile tatlıyı işaret etti. Gülüşüm yüzüme yayıldığında çatalımı bol çikolatalı kaşık tatlısına daldırdım. Mir bugün bana çok kibar davranıyordu. Bunda benim ona karşı olan tavrımın da etkisi vardı. Bence Mir'e bu yaşadığı kişilik bozukluğu olayında bende yardımcı olabilirdim. En azından onunla geçecek bir hayata mecburken bu hayatı katlanılanilir bir hale getirmem gerekiyordu. İlk işim de o kızı Mir'in hayatından çıkarmak olacaktı!
Benim olan benimdi! Ne koşulla benim olduğu şu an gözümde önemsizdi. İleride Mir için Zadeoğlu aşiretinin tek damadı ve hanım ağa'nın kocası diyeceklerdi. Benim olanda ikinci bir kadının izleri asla olamazdı. Benden sonra kimse ile olamazdı. İster geri kafalı deyin ister yobaz ama benim ile ne koşullar altında evlendiği umrumda değildi. Benden önce olana değil benden sonra olana karışacaktım. Ben kocamın hayatında ikinci bir kadın istemiyordum.
Tatlımı bitirip geriye yaslandım. Mir kolunu oturduğum yerin arkasına uzattığı için omzum onun koluna yaslanmıştı. Ben sorun etmedim fakat Mir başını eğip bana baktı. Gözü ile arkamda olan kolunu işaret etti. Rahatsız olup olmadığımı bilerek hareket edecek olması mutlu olmamı sağladı. Tebessüm ettiğimde elini belli olmayacak bir şekilde koluma koydu. Sıcacık parmakları kolumda geziniyordu. Onun teninin aksine benim tenim hep soğuktu. O ateşti. Ben ise buzdum. Çok zıttık.
Bakışlarım yüzünde takılı kalmıştı. Büyük ama kaba durmayan alnına, kuzgun siyahı alnına tutam tutam düşen asi saçlarına, dipsiz kuyuyu andıran zifiri gözlerine, belirgin çene hattına, çok hafif kemerli burnuna, dolgun dudaklarına baktım. Bana doğru düzgün hiç gülümsememişti. Acaba gamzesi var mıydı? Kahkahası neye benziyordu? Gülüşleri hep soğuktu. Ondan çocukluğunu almışlardı. Bunu yapan dedesi ise hala yaşıyordu. Onunla tekrar karşılaşmak istemiyordum.
Bakışlarımı farkettiğinde başını iyice eğdi. Çenesi neredeyse başıma değecekti. Kirpikleri ne kadar uzundu. Ben neden bu kadar inceledim ki onu?
Anlattıkları, sesi kulağıma tekrar gelince kirpiklerim titredi. Onu şu an olduğu adam olması için zorlamışlardı. O istememişti. İçimdeki o küçük kız çocuğu sanki onun içinde elinde silahla, en sevdiği insana kıymanın acısını yaşayan oğlan çocuğunu görüyordu ve sarılmak istiyordu.
Geldiğimden beri Mir için ne yapabilirim diye düşünüp duruyordum. Ona yardım edebilirdim. Yaptığı hataların bedeli ayrıydı. İçindeki küçük çocuğa yardım etmek ise başka bir mevzuydu. Ben onun içindeki küçük çocuğa yardım edecektim. O çocuk da belki Mir'e elini uzatırdı.
Başımı çevirip yerdeki halıya gözümü diktim. Ortamdan soyutlanmış bir şekilde gözlerim halıdaki desenlere dalmıştı. Zihnim susmuyordu. Aklıma Beran'ım düştüğünde içim cız etti. O da kollarında en sevdiği insanın ölümünü izlemişti. O da hayatında en sevdiği kızın ölümüne sebep olmuştu. O da daha çocuktu. Tek bir farkla Mir'den ayrılıyorlardı. Mir halasını vurmak zorunda kalmıştı. Beran ise ona doğrultulan silahtaki kurşunun vücuduna saplanacağından korkup yere çöktüğünde kurşun biricik kız kardeşinin kalbine saplanmıştı. Beran eğer kardeşinin annesinin yanında değil de arkasında olduğunu bilse eğilmez yada kardeşini de kendi ile beraber yere çekerdi. İkisinin de yerinde olmak istemezdim.
Babamlar ayaklandığında biz de ayaklandık. Mir'in parmaklarının sıcaklığı kolumdan gidince sanki buz kesmişim gibi hissettim. Vücut ısısına alışmıştım. Beraber kapıya doğru ilerledik. Herkesle vedalaştığımda sona Mir kalmıştı.
-Mir ağa Allah rahatlık versin. İyi geceler.
-" Pek de iyi değil be geceler hatun. Sana da Allah rahatlık versin. Kendine dikkat et."
Uyuyamıyordu. Geceleri zehrolmuştu. Bunun için ne yapıyordu. Nasıl uyumaya çalışıyordu. Ne kadar uykusuz kalmıştı?
-Bilemezsin Zadeoğlu damadı! Belki de bu gecen iyi olur? Ne dersin?
-" Gözüme giren uyku bana kabusların kapısını aralıyor Mirhanoğlu gelini! Uyku bana haramken pek de zorlamam. Bu gece de diğer geceler gibi bir farkı yok derim."
Aklıma bir şeyler geliyordu. Eğer kabul ederse onu yapacaktım. Şimdi değil de eve gidince haber versem mecbur kalırdı. Şimdi desem kabul etmezdi. İnatçı keçi olduğu için illa kendisini mecbur bırakmam lazımdı. Bu yüzden aklımdaki planı eve gidince uygulayacaktım.
Babamlara baktığımda dış kapıdan çıkmışlardı. Bizim olduğumuz tarafta kimse yoktu. Etrafa tekrar bir göz gezdirdim. Sesimi fısıltı tonuna düşürüp Mir ile konuştum.
-Bugün bana anlattıkların... Bunu başka kimler biliyor Mir?
-" Ailem biliyor. Sana güveniyorum İhra. Ters geliyor olabilirim veya sana hatalar yapmış olabilirim fakat ben sana güveniyorum. O gün o bahçedeki şerefsize söylediklerin ile ben sana olan güvenimi tescilledim. Bana ihanet etmezsin. Dediğin gibi sen benim aileme yaraşır bir gelinsin fakat ben olamadım. Kim bilir belki de olmak istemedim. Beni dinledin ve yorum yapmadın. Yapmacık tesellileri de bana söylemedin. Susarak acımı paylaştın. Bu sanırım seninle karı koca olduğumuzu hissettiğim ilk andı."
Gözlerine kırgınca baktım. Ne diyecektim. Bırak o kadını sen benim kocamsın mı?
-Bak Mir! Benden ne bekliyorsun? Susup sen, ben, sevgilin ve ailen bu konakta beraber yaşayalım mı istiyorsun. Eğer istediğin şey bu ise bunun asla olmayacağını bil! Ben benim olanda ikinci bir kadının izlerini görmek istemiyorum! Bir şekilde ne yapıyorsan yap ama o kadın ile olan ilişkini kes. İlişki derken bile midem bulanıyor! Benim ile dinen evlisin ve çok kısa bir sürede resmen de eşim olacaksın. Bu evliliğin gerçekmeşme şekli umrumda değil. Benim kocam olarak anılacaksan ona uygun bir şekilde davranacaksın. Ben o kadının lekelerini hayatıma bulaştıramam!
Derin bir nefes aldı. Tereddütte kaldığını görsem de dudakları bana aralandı. Sözlerini iki kulağımı da dikkatlice açarak dinledim. Bu sözleri ona olan tavrımı netleştirecekti.
-" Bir süre daha ona bu sözleri söylemeye mecburum. Bizimkisi kısa bir ilişki değildi. Kendisine zarar verecek kadar duygusal bir kadın o ve bir şekilde ona zarar gelmeden kopmam lazım. Çok düşündüm ilişkimiz gerçek olmayacaksa onun hayatımda bir süre daha olmasında bir sorun görmedim. En azından onu en az hasarla kendimden koparana kadar. Ona senden bir mecburiyet olarak bahsetme sebebim ise beni yetersiz biri olarak görüp benden soğumasını istemekti. Sen beni dinlemedin İhra! Burda da sen suçlusun ben seni hep dinledim. Sen ise ilk fırsatta benim yüzüme bu konuyu vurdun. Asla iki kadın birden hayatımda olmayacak. Benim tek bir karım var. Yakında resmiyette de karım olacaksın ve bir tek sen olacaksın. Sana şerefim üzerine yemin ediyorum. Sara ile aramızda hiçbir temas geçmedi. Bu konuda da için rahat olsun."
Bu söylediklerinden sonra sustum. Bir yerde haklıydı. Pardon, aslında iki yerde haklıydı. Birincisi ben de o kadının gözlerindeki hırsı ve bu hırs uğruna herşeyi yapabileceğini görmüştüm. Madem düşüncesi onu kendinden soğutmaktı. Bunu bir an önce yapsa iyi olurdu. İkincisi ise benim onu dinlemeden yüzüne hatasını vurmamdı. Beni hiçbir konuda rencide etmemişti. Ferzan konusunda, Süreyya konusunda ve halası ile kavga edişimde hiçbirinde beni dinlemeden hareket etmemişti. Desil hala ile olanlarda yanlış duydukları ile ilk bir yükselse bile yine beni dinlemişti. Ben ise ilk seferde pençelerimi çıkarmıştım. Bu yüzden de ona inanmayı seçtim. İnanayım ve o da beni yüz üstü bırakmasın istedim. Yüzüne baktım. Gözlerimi yumup diyeceğim her şeyi tek bir hareketle dedim. Sadece gözlerimi yumdum ve ona güvendim. Ben bugun onun kanayan yarasını görmüştüm. Ben bugün onun içindeki çocuğu görmüştüm.
Etrafıma bir kez daha bakıp hızlıca kollarımı boynuna doladım. Bedeni kollarımın arasında kasılmıştı. Ben bile böyle bir hareketi beklemezken o da ona sarılacağımı beklemiyordu. Ona ilk kendi isteğim ile olan temasımdı. Ben onun içindeki çocuğa ve o çocuğu korumak için tüm kötü sözleri yüklenen bu koca adamın yüreğine sarılmıştım. Omzundaki yükleri biraz da olsa atmak istemiştim. Tek sarılan bendim. Bir iki dakika durup onun keskin kokusunu içime çektim. Sigara kokusu ile sıktığı parfüm kokusu karışmıştı. Kollarımı gevşettiğimde tam çekilecekken ellerini belimde hissettim. Çenesini omzuma koyduğunda ellerim tekrar sıklaştı. Boynunu bırakmadım. Sakalları omzuma batıyor ve teninin sıcağı omzumu, nefesinin sıcağı ise boynumu yakıyordu. Bir dakikadan az çenesi omzumda durdu. Aldığı nefesleri duyuyordum. Kokum nefesine karışıyordu. Çenesini hareket ettirdiğinde ayrılacağını düşündüm ama elleri belimi tutup burnu boynumdayken durdu. Sıcak nefesini çok yakınımda hissediyordum. Dudaklarını şah damarımda hissettiğimde bedenim titredi. Ellerim omuzlarına kaydı. Ona tutunmasam düşebilirdim. Beklemediğim bu buse bedenimi yangın yerine çevirdi. Dudakları tenimden ayrılmadı. Tekrar öpmedi de sadece öptüğü yerde dudakları duruyordu. Dudaklarını geri çekip tekrar öptüğünde yutkundum. Yavaşça geri çekildiğinde elleri hala belimdeydi. Bir elini belimden çekip sakallarına takılıp yüzüme gelen iki tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Yutkunduğumda nefesimi tuttuğumu şimdi fark ediyordum. Yavaşça dudaklarımı aralayıp kurudukları için dilim ile ıslattım. Gözlerine baktığımda irisleri sanki daha koyuydu. Bakışlarını boynumdan çekmiyordu.
-" İznini almadım. Karşı koyamadım."
-Neye?
Gözlerime bakıp kısık sesle sorduğum soruya gülümseyerek düşünmeden cevap verdi.
-" Kokuna..."
Yutkunuşlarım yetmiyormuş gibi bir kez daha sertçe yutkundum. Derin bir nefes alıp bir adım geriye gittim. Oda geriye çekilmeme izin verip belimi bırakmıştı. Bu kadar yakınlık fazlaydı. Kalp sağlığım için mesafe gerekliydi. Ben kolay kolay etkilenen biri değildim fakat Mir'den bu kadar ince bir hareket, söz ve öpücük beklemiyordum. Gülümseyip eli ile kapıyı gösterdi. Önden ben çıktım ama o gelmedi. Beraber olduğumuzu düşünmelerini istemediğimi düşünmüş olmalıydı. Etrafta biri var mı diye devamlı konağın içine bakmamdan anlamış olmalıydı. Ben sanırım zalim olmayan tarafı ile tanışmıştım. Ben Zalim ağa ile değil de Mir Mirhanoğlu ile tanışmışım gibi hissediyordum.
Babamlar kapının önünde düğün tarihini belirlemek için tekrar iki ailenin bir araya geleceğini konuşuyorlardı. Onları dinlemeden küçük kardeşime verdiğim çantamı geri alıp içinden araba anahtarımı çıkardım. Arada hangi gün gelelim sorusuna Mir'in verdiği cevabı duyunca elimdeki anahtar çantanın içine geri düştü. " Gelininiz karar verecek. Ona sorun o ne derse, o olacak!" demişti. Utanmıştım ama belli etmedim. Bana bakan aile üylerine içimden neden içerde bu konuyu konuşmadılar diye kızarken bu hafta tek uygun olduğum günü onlara söyledim. Bugün günlerden salıydı ve benim sadece cumartesi günü boş vaktim vardı. Bu hafta şirketteki işleri halletmem lazımdı. Lansman gecesi yaklaşıyordu. Kreasyonun gözde parçasını ve kombini anlatan tanıtım filmini gözden geçirmem lazımdı. Bu yüzden de cumartesi günü düğün işini halledebilirdik.
Arabalara dağıldığımızda kimse benim yanıma gelmemişti. Herkes arabalar ile yola çıktığında bende telefonumu arabaya bağlayıp anahtarı çevirdim. Kapıda elleri cebinde duran adama son kez bakıp başımı eğip selam verdim. Elini cebinden çıkarıp kalbine koyduğunda gülümsedim. Laz şarkılarından birini açıp sesi fulledim. Camlarımı kapatıp yola çıktım. Yan aynamda gözüken Mir, göz açısından çıktığım ana kadar kapıda durmuştu. Şarkısız araba kullanmayı sevmediğim için şarkıya eşlik ederek eve kadar son hız ilerledim. Eve geldiğimde arabayı konağın girişine park edip anahtarı sallaya sallaya kapıya yürüdüm. Kapıdaki korumalara selam verip açtıkları büyük kapıdan içeri girdim. Bana ait olan en üst kata çıkıp önce odama gidip saten siyah şort ve kısa kollu gömlek tarzı takımını giyip ayağıma panduflarımı geçirdim. Banyoya girip makyajımı çıkarıp yüzümü kremle ve bakım yağı ile nemlendirdim. Kollarıma ve bacaklarıma da aynı işlemi uygulayıp takılarımı çıkarmadan odamdan çıktım. Çalışma odama girip masama oturdum. Bilgisayarımı açıp kreasyonun parçalarını tek tek inceleyip renk geçişlerini tonlarını tekrar kontrol ettim. Herşey kusursuz olmalıydı. Bu kreasyon dünya çapında bir değer taşıyacaktı. Her ülkenin bir temsilcisi bu geceye katılacak ve bu kreasyona göre yatırımlarını yapacaktı. Üstelik Hollywood yıldızları da bu gala da olacaktı. Onlarla iş yapmak her daim benim için güzel ve aldığım bir sürü yeni deneyim ile dolu oluyordu. Kendimi geliştirmeye bayılan bir kadın olduğum için bu fırsatı asla tepemezdim. Ben, Beran ve Bala bu kreasyon ile tüm yaptığımız işlerin en iyisini sunacaktık. İlk başladığımız kreasyondan beri aslında çalıştığımız tek kreasyon buydu. Diğerleri yükselme basamağıyken bu bizim imparatorluğumuzun ana yüzü olacak kreasyonun ta kendisiydi.
Yaklaşık iki saat çalışıp gözlerim ağrımaya başlayınca gözlerimi ovuşturup bilgisayar ekranını kapattım. Saate baktığımda on bir buçuğa geliyordu. İşlerin de bugünlük yetecek kadar bir kısmı hallolmuştu. Sandalyede bağdaş yaptığım bacaklarımı açıp yerdeki panduflarımı ayağıma geçirdim. Saçlarımı kaşıya kaşıya odama girdim. Esneyerek kapımı açıp odama girdim. Kapıyı kapattığımda yatağım resmen bana ben burdayım der gibi göz kırpıyordu. Önce bir işim vardı. Komodine bıraktığım telefonumu alıp Mir'in numarasının üzerinde durdum. Müsait olmayabilirdi. Önce mesaj yazsam daha iyi olurdu. Planım ancak böyle hızlı işlerdi ve bende hemen uyurdum. Mesajlara girip kelebek sembolündeki sohbetine girdim.
BEN: Uyanık mısın?
Telefonu kapatıp yatağıma attım. Banyoya girip dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı açıp dağıttım ve kıvırcık saç tarağımı alıp güzelce uzun saçlarımı taradım. Kalçamın bir karış aşağısına kadar uzanıyordu. Bende saçlarımı hep şimdi de yaptığım gibi toplardım. Küçük kıskaç tokamı alıp saçımı gevşek dağınık topuz yaptım. Alyansım dışında tüm takılarımı çıkarıp kutularına koydum ve odama döndüm. Odamda mini bir soğutucu dolap vardı. İçinden bir şişe su alıp içtim ve geri koydum. Bildirim sesi geldiğinde kendimi yatağıma yüz üstü atıp telefonu açtım. Ayaklarımı havaya kaldırıp ileri geri sallarken Mir'in ikinci kez yazdığını gördüm.
🦋: Uyanığım hatun. Hayırdır bu saatte?
(23.53)
🦋: İhra! Güzelim bir sorun mu var? Geleyim mi, neredesin sen?
(23.59)
Endişelenmesi yüzümde küçük bir tebessüme sebep oldu. Bu Mir'i nedense sevmiştim. İçim ısınmıştı. Belki de bugün onun hikayesini duymak merhametimi uyandırdığı içindi. Bilmiyorum. Şu an yapacağım şey sadece kendimin de rahat uyuması için yapacağım bir şeydi.
BEN: Arayabilir miyim? Müsait misin?
Mesaj yazıyor oldu fakat sonra görüldüde kaldı. Bir iki saniye sonra telefonum çalmaya başladı. Yazmaktansa aramayı tercih etmişti. Telefonu yanıtlayıp kulağıma koydum.
-" İhra! İyi misin? Bir sıkıntı mı var saat geç oldu."
-Ben iyiyim Mir. Merak etme sadece şey demek istedim.
-" Söyle dinliyorum. Ne demek istiyorsun."
-Demiştim ya hani belki de gecen farklı olur diye eğer izin verirsen bir şey denemek istiyorum. Belki uyursun.
-" İhra benim denemediğim şey kalmadı. En yüksek dozdaki uyku ilaçlarına bile bağışıklık gösteriyorum. Benim uyumamın tek yolu yorgun düşmek ve ya bayılmak. Erkenden dul kalmak istemediğini söylemiştin."
-Belki olur. Denemekten zarar gelmez. Ayrıca dul kalmak gibi bir niyetim hala yok. Sana işkence etmeyeceğim. Ninni söyleyeceğim.
-"Bana o Laz şeylerinden birini söyleyeceksen eğer söyle geleyim istersen döv, istersen as, kes gıkım çıkmaz. Laz ninnisi dinlemek istemiyorum!"
-Laz kızı almış başında taşıyacağına birde mırın kırın ediyor. Korma, korkma! Kürtçe ninni söyleyeceğim. Uyuz, Laz düşmanı herif!
-"Laz düşmanı değilim sadece her müziğe kemençe koyuyorsunuz. Kemençe sesini sevmiyorum. Ayrıca sen ninni söyleyeceğim derken ciddi miydin?"
Sert bir nefes alıp telefonu kulağımdan çektim. Saat ona laf anlatana kadar on iki buçuk olmuştu. Sözde erken uyuyabilirim diyordum. İnşallah işe yarardı bu ninni de başının etini yerdim ağa bozuntusu!
-" İhra koskoca adam oldum. 30'uma gireceğim sence de ninni için çok büyük değil miyim? Ninni ile uyuyamam."
Ses çıkarmayıp konuşmasının bitmesini bekledim. Aramayı kapatıp görüntülü aradım. Açtığında başı siyah yastığında gözleri kıpkırmızıydı. Gözlerini görünce içim acıdı. Saçları iyice dağılmıştı. Bende doğrulup pembe kırlentli yastığıma başımı koydum. Telefonumu başka bir yastığı arkasına destek olarak koyup kadraja kendimi alacak şekilde ayarlayıp geri çekildim. O suskun beni izlerken hiçbir şey demeden müzik uygulamasına girip fon müziğini açtım. O da müziği duyunca kaşlarını çatmıştı.
Kurém nexweş bîrîndar e
(Oğlum hasta, yaralıdır)
Bîrîna wî pir xedar e
(Yarası çok ağırdır)
Dayika reben hûstixar e
(Garip ananın boynu bükük)
Lorî lorî lorî lorî lorî lorî (Nenni nenni...)
Berxém lorî (Kuzum nenni)
Lorî lorî kurém lorî (Nenni nenni oğlum nenni)
Dert girano dayîk gorî
(Derdi büyük anası kurban)
Dayîka feqîr tî û birçîye
(Garip ana susuz ve aç)
Were hekîmo çare çiye
( Gel ey doktor çare nedir)
Ba şiwan li çol û cîye
(Çobanla bozkırda, dağda)
Lorî lorî lorî lorî lorî lorî
(Nenni nenni oğlum nenni)
Berxém lorî (Kuzum nenni)
Lorî lorî kurém lorî (Nenni nenni oğlum nenni)
Dert girano dayîk gorî
(Derdi büyük anası kurban)
Gözlerim yanıyordu. Ekrana baktığımda Mir'in yüzündeki gevşemiş ifadeyi ve düzenli nefes alan göğsünü görünce uyuduğunu anladım. Belki de uzun zaman sonra ilk kez bu kadar huzurla uyuyordu. Başını iyice yastığına sürtüp kolunu yastığın altına koydu. Daha rahat bir pozisyon olmalı ki çatılmış kaşları birazcık gevşedi. Ona bakınca uykusuzluktan mı bilmem ama küçüklüğümdeki bir anıda yer edinen o çocuğu gördüm. Bana gülümsüyordu. Evet, ben Mir'i çocukken çok kez görmüştüm. Bana bir kez bile gülümsememişti. Ortaokul zamanından sonra ise bir kez bile onu görmemiştim. Şimdi karşımda o küçük Mir vardı ve ben onun hayaline sıcacık gülümseyip gözlerimi huzurlu bir uykuya kapattım.
Ben bugün sadece büyük Mir'e sarılmamıştım.
Onun yaralarına,
Onun acısına,
En çok da içinde bir yerlerde unuttuğu o küçük Mir'e de sarılmıştım...
..........22.Bölüm Sonu..........
🌏 Heyyoooo!! Ballim nasılsın?
🌏Bölüm nasıldı? Bol bol çiftimizin sahnelerini okuduk. Mir çok tatlı değil miydi bu bölümde???? Nasıl da tatlı atıştılar. Domates çorbası olunca söz konusu akan sular durur tabiiii!
🌏 Ninni kısmını yazarken deprem oldu. Korkudan bölümü kaydetmeyi bile unuttum. Az daha bölüm gidiyordu. Ama
yetiştim ayol!
🌏 Allah'ıma emanetsiniz.
Yeni bölümlerde görüşmek üzere...
Yağmur Ö.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.75k Okunma |
678 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |