
Ayağa kalktım. Tepeye bakıp başımı salladım. İki elim de iki ağabeyimin eli ile kına yakılmıştı. Kadınlar zılgıt çektiler. Dualar ettiler ve onların zılgıtını bir ses bastırdı. Patlama sesi...
Çiftlik evinin arkasındaki Mir'in mühimmat depoları alevler içerisindeydi.
Kızılı seviyordu. Ona bir kızıl vermiştim. Ona borcumu kapatmıştım. Bu da benim kına hediyemdi.
Canımı yakanı, yakardım.
İnsanlar hayretler içerisinde arkamdaki kıyamete bakıyordu. Bense yarattığım kıyamet etkisine bakıyordum. Sadece bir kişi yangına bakmıyordu. Oda Mir Mirhanoğlu'ydu. O direk alevlerin yansıdığı zifirileri ile bana bakıyordu. Yüzümde bir gülümseme vardı. Benden değerli bir şey almıştı. Ondan değerli bir şey almıştım. Belki denk değildi lakin acımı biraz olsun hafifletirdi. Şimdi sevdiği kızıllar etrafını sarmıştı.
Biz dururken adamları çoktan yangının yarısını söndürmüştü. Amacım tamamen yok etmek değildi. Evet, mallarını yok etmiştim lakin onların yeri dolardı. Unutulurdu. Fakat bu gece olan bu olay unutulmazdı. Herkes unutsa Mirhanoğlu unutmazdı. O kindardı. Onu kindarlığından vurmuştum.
Son alev de söndüğünde etrafımızdaki tek alev ikimizin nefret ateşinden geliyordu. Biz nasıl bir ömür geçirecektik. O ateşse ben barut olurdum. O yansa ben harlardım.
Yangınla beraber herkes dağılmıştı. Ferzan son kez bana bakmış ama yüz bulamamıştı. Bu gece onlar için bitmiş olabilirdi fakat benim için şimdi başlıyordu. Ailelerimiz iç avluya geçip sedirlere kurulmuşlardı. Mirhanoğlu erkekleri ellerinde telefon ne olduğunu nasıl olduğunu soruşturuyordu. Güzel iş çıkarmıştım. Yardım aldığım kişi de işinde profesyonel olunca iz bırakmadan bu iş hallolmuştu. Arif sağ olsun bu işlerde ustaydı.
Eteklerimi tutup yanlarına gidecektim. Tam adım atmıştım ki sıcak bir el bileğimden tutup sürüklemeye başladı. Resmen sürüklüyordu beni hayvan herif!
Kendi odasına girdiğimizde beni yatağa fırlattı. Dengemi sağlayamayıp eteğime bastığım için yatağa düştüm.
Tepemde durmuş kızgın boğa gibi bana bakmayı sürdürüyordu. Derin bir nefes alıp bir elini beline kemerine koydu. Boşta kalan eli ile burun kemerini tuttu. Umutsuz vakaymışım gibi bakıyordu. Öyleydim sanırım, alkışa hiç gerek yok.
İki eliyle yüzünü sıvazlayıp bana baktı. Parmağını tehditkâr bir şekilde yüzüme doğru salladı. Zaten uzundu birde yatakta olmam iyice aşağısında olmama neden oluyordu. Üstünlük hissi veriyordu pislik herif!
-" Senin işin değil mi bu! Ulan kadın söyle, söyle senin mi işin bu patlama!"
Aşırı gülesim gelse de ciddi yüzümü asla bozmadım. Buradan çıkınca gülerdim. İçimden ne kadar gülsem de dışımda duygu emaresi yoktu. Yine de inkâr etmeyecektim. Önüme gelen saçlarımı başımı sağa sola sallayıp geri ittim. Ceketini üzerinden çıkarıp köşeye fırlattı.
- Böğürme be! Sen ne diye beni her defasında çekiştirip duruyorsun. Oyuncak mıyım, süs eşyası mıyım ben! Öyle isteğine göre bana dokunamazsın! Bunu yapacağım kadar beni kışkırttığının, kızdırdığının farkındasın yani! Git, kimi yada kimlerin canını yaktıysan onlara sor! Zaten sana jest yapmış baksana kim yaptıysa!
Ne? İnkâr etmeyeceğim dedim. Direk ben yaptım diyeceğim demedim! Bilsin benim yaptığımı ama elinde kanıt olmadığı için hiçbir şey yapamasın ve aldığı zarar ile kalsın istiyorum. Zaten bildiği halde bir şey yapamamak onu kudurtmaya yeterdi. Bu da biraz olsun canımı sıkmasının telafisi olurdu.
Bizde böyle bir çifttik işte ne yaparsanız.
Birimiz balkona kitler havale geçirtir.
Diğerimiz depolarını patlatır. Tabi ben ona fiziki bir zarar vermemiştim. O beni ölümle burun buruna getirmişti.
Dirseklerim üzerinde doğrulmaya çalıştım. Bakın çalıştım diyorum! Neden mi?
HAYVAN HERİF BENİ OMZUMDAN İTTİRİP YİNE YATAĞA YATIRDI DA O YÜZDEN!
Yine ne var dercesine yukarı yüzüne baktım. İki üç kalkma girişiminden sonra omuzlarımı tutup yüzüme eğildi. Dikkatlice yüzüme bakıyordu. Kaçırdığım bir yer mi oldu?
-" Ne jestinden bahsediyorsun sen? Neyi kast ettin. Söyle!"
Yok bu adam gerçekten normal değil. Takıldığı yer buymuş demek ki. Dikkatle yüzümü incelese de bir şey demeyecektim. O kız için de güzel planlarım vardı. Öldürmek kolaydı. Kadınlar için hak arayışı içinde olmasaydım. Bende o kadına ne yaparsa yapsın zarar verirsem onları koruduğum kişilerden, sistemden, töreden ne farkım kalırdı?
- Acaba ne demek isteyebilirim? Hayır yani ne demiş olabilirim. Sen seversin yakmaları, yıkmaları onu diyorum. Fikret'in uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını duyunca deposunu patlatan sen değil miydin? Al işte, sana da aynı şekilde bir patlama vermişler. Senin yönteminle yani Zadeoğlu damadı.
Ona böyle seslenmeyi seviyordum. Garip bir şekilde bu hitabı sevmiştim. Lakabını duyunca yüzünü buruşturması ya da sinirlenip gözlerini kapatması hoşuma gidiyordu. Yani böyle etkilerimde vardır.
Şüphelenmişti. Gözlerinde görmüştüm. Az önce o kıza içi titreye titreye bakan gözleri şimdi bana nefret ile bakıyordu. Bana bakarken gözlerinde başka hiç duygu yoktu. İlk zamanlar bazen bazı bakışlarını yakalıyordum. Sonra o karavanda yaptığı konuşma tüm yüzünü ortaya çıkarmıştı. Bana peş peşe kalıcı zararlar vermişti. Psikolojim iyi değildi. Farkındaydım. Bir krizin eşiğindeyim. Onun da farkındayım. Nerede patlak vereceğim. İşte bunu bilmiyorum. Bildiğim şey o kriz herkesi yakar yıkar yada herşeyi bitirirdi.
Sözlerimden tatmin olmamış olsa gerek hala dik dik bakıyordu. Telefonu çalınca elini cebine götürmek için omzumdan çekecekken kalkmaya çalıştım. İzin vermeden tek kolu ile iki kolumu başımın üstünde kenetledi. Kaşını kaldırıp rahat durmamı söyledi. Ben rahat duracak mıyım peki?
İyice üzerime eğilmişti. Göğsü neredeyse göğsüme değecek kadar yakınımdaydı. Telefonu kim olduğuna bakmadan açıp kulağına götürdü. Ne bu rahatlık yiğidim!
-" Söyle!"
Karşıdaki kişinin dediklerini dinledi. Kısık sesten arayanın Kuzgun olduğunu ve fabrikaya yangının sıçramadığını sadece deponun içindekiler ile yandığını söyledi. Tüh! Fabrika da keşke azıcık zarar görseydi.
Elimin birini konuşmaya daldığında kurtardım. O bir şey yapmadan göğsüne koydum. Ceketini bir anda çıkarınca üzerindeki gömlek hafif sökülmüştü. İplik ucu dışarıda kalmıştı.
Elimi göğsüne yerleştirdiğim an tüm dikkati telefondan kesilmişti. Bana rahat dur demeyecekti. Sırf o dedi diye uğraşacaktım. Kuzgun konuşup duruyordu. Karşıdan cevap alamayınca Mir diye seslenmeye başladı. Mir tüm odağını bana vermişti. Elimi hafif göğsünde gezdirdim. Amacım iyice dikkatini çekmekti. Sanırım üzerindeki etkimi görmek de hoşuma gidiyordu. Biraz. Azıcık.
Parmağımı göğsüne iki kez vurup yüzüme yoğunlaşmış dikkatini dağıttım. Yüzü yüzüme eğilince başımı yana çevirip kulağının hizasına yükseldim. Göğsüm göğsüne değiyordu ve soluk alışları hızlanmıştı. Kulağına kısık sesle konuştum.
- Sana sesleniyor. Bayıldığını düşünecek.
O nefesini mi tutmuştu? Saçıma verdiği nefesler bir anda kesilmişti. Yanağımı yanağına sürterek başımı yatağa bıraktım. Başını yana eğip anlamaya çalıştığı esnada kulağındaki telefonu gözümle işaret ettim. Telefonu hatırlayıp gözlerini yumdu. Galiba etkimden kurtulmaya çalışıyordu.
İşte biz buna " Nova Etkisi " diyoruz.
Biraz durup konuşmaya devam etti. Yangının kaynağını nerelere kadar sıçradığını ve patlamanın çevreye zarar verip vermediğini öğrendi. Etrafı çitlerle çevrili olduğu için içeride herhangi bir hayvan bulunmuyordu. İnsanların hepsi de burada kınada olduğu için insanlara da zarar gelmeyecekti. Sağ kolum Arif oradaydı ve böyle bir şey olduğu gibi müdehale ederdi. Aslında yapmayabilirdim. Bana oynadığı oyuna kadar. Bana Ferzan üzerinden ahkâm kesen adam sevgilisi olduğunu üstelik de hala görüştüklerini benden saklamıştı.
Ferzan'a söylediğim sözler bir bir aklıma geldi.
"Şimdi beni iyi dinle! Ben İhra Nova Zadeoğlu! Mir Mirhanoğlu'nun sözlüsü ve müstakbel eşiyim! Ben sana haramım Ferzan Ağa! Bana bakmayacaksın! Beni duymayacaksın! Beni düşünmeyeceksin! Bana yaklaşma girişiminde bulunmayacaksın! Benden de, ailemden de, sözlümden ve onun ailesinden de uzak duracaksın! Beni sileceksin Ferzan Ağa... DUYDUN MU BENİ!! SİLECEKSİN!"
-" ŞUNU DA SÖYLEYEYİM! NE ÖLÜM ÖLÜNE, NE DİRİM DİRİNE FERMAN AĞA! SEN BENİM NE BU DÜNYADAKİ NE DE ÖBÜR DÜNYADAKİ İMKANSIZIM BİLE OLAMAZSIN ARTIK! HAYDE EYVALLAH!!"
Ben sevdiğim adama beni sileceksin derken o diyememişti. Ben onun şerefini Ferzan'a karşı korurken o, o kıza her cümlesinde beni aşağılamıştı. Ölüm ölüne, dirim dirine demiştim. Çok ağırdı. Ben sevdiğim adama evleneceğim adama laf getirmemek için bu sözleri söylerken o sevgilisine benden bir mecburiyet olarak bahsediyordu. Ben onun şerefini korurken o benimkini yerle yeksan ediyordu. Öyleyse bende koruduğum şerefini yerle bir etmesini iyi bilirim.
Telefonu kapattığında neredeyse beyazı gözükmeyecek kadar büyümüş zifirileri ile bana baktı. Ellerimi kurtardığım için rahattım. İki kolumu başımın altında boynuma destek olarak koydum. Kaşlarımı iki kez yukarı kaldırıp yalandan olduğunu belli ettiğim gülümsemem ile yüzüne baktım. Telefonu yatağın başlığına doğru fırlattı. Başımı yukarı doğru kaldırıp telefona baktım. Bu adamda hiç değer kıymet bilmek yok. Kaç para be o telefon. İki elini belimin yanlarına doğru yatağa koyup üzerime eğildi. Yine kıskacındaydım. Av olmadığımı artık anlamış olmalısınız değil mi? Sinirimi saklamam gerekiyordu. Elimde kanıt yoktu. Sadece ben duymuştum. Hiçbir kanıtım elimde yokken böyle bir ilişkinin varlığını ortaya atmam bir kaosa ve doğrulayamadığım için de söylediklerimin şaibeli bir iddiadan öteye götürmezdi. Fakat bu demek değildi ki bu öğrendiğimi sindireceğim! Burnundan fitil fitil getireceğim Mirhanoğlu!!
Yüzüme doğru eğilip yanağımı yanağına sürterek konuştu.
-" Bu hareketler nedir Hanımağa! Hayır biri görse aşık olmuş diyecek. Gelmem ben o toplara etkilenmem öyle basit hareketler ile diyeyim."
Ay aman ben sanki görmüyorum. Bal gibi de etkileniyorsun. Nefes tutmalar falan sanki farketmiyoruz. Sen o yolu giderken ben dönüşteydim diyesim geldi.
Yanağımdaki yanağı uzaklaşınca elimi ensesine atıp saçını çekerek yüzüme yüzünü yaklaştırdım. Burnumu burnuna değdirdiğimde durdum. Konuşurken başımı hareket ettirdikçe tenim tenine değecekti. Helalim olması rahat hareket etmemi sağlıyordu. Eğer dini nikahımız olmasaydı asla ve kat'a teni tenime değemezdi.
- Ben biri benden etkilensin diye özellikle bir şey yapmam. İhtiyaç duymuyorum diyelim Mirhanoğlu. Etkime girmen için varlığımı bilmen yeterlidir. Yoksa tipim değilsin zaten.
Konu yangından nasıl buralara geldi inanın bende bilmiyorum. Görünüşüne takıntılı olduğunu çok iyi biliyordum. Onu hiç kimse dışarıda takım elbise dışında bir kıyafet ile görmemişti. Saçları dağınık bile olsa hep iyi dururdu. Bakımlı gözükmesi farzmış gibiydi. Vuracağım yeri iyi hesaplardım. Zaten oda hemen kaşlarını çatmış burnundan solumaya başlamıştı. Böyle gerçekten boğalara benziyordu. Şansımıza bende kırmızı giymiştim. Tam betimlememe uyuyorduk. Boğa ve onun ehlileştiricisi. Sanmıyorum. Ben matador olup onu öldürmeyi tercih ederdim.
Üzerindeki gömleği işaret edip söktüğü yeri gösterdim ama anlayamayacak kadar kafası doluydu. Dudağımı büzüp durumu sevgili nişanlıma açıkladım.
- Broş gömleğini sökmüş. bu şekilde inmek istemezsin değil mi?
Gözleri ile göğsündeki ufak ipliğe baktı. Hiç bu odada bir kız var demeden tüm düğmelerini açtı. Tüm ağabeylerim küçüklüklerinden beri savunma sanatı dersi aldıkları için atletik vücutluydular. Alışkanlık olsa gerek iki saniye bakıp gözlerimi ilgisizce üzerinden çektim. Bu bir nevi benim ilgimi çekmiyorsun demekti. Onun için bu tam tersi olsa da benim için böyleydi. Gömleği sırtından sıyırıp hala oturduğum yatağın üzerine attı. Birbirinin aynısı olan gömleklerinin bulunduğu dolabı açtığında gömleklerinin yanında benim kıyafetlerimi görmesi iki saniye falan duraksamasına neden oldu.
Kına'dan hemen sonra düğünü birkaç gün ara ile yapacağımız için hızlıca eşyalarımı buraya getirtmiştik. Düzenli olarak ofisimi toparlayan iki temizlik çalışanı gelip benim için ayrılan kısımlara kıyafetlerimi ve diğer tüm eşyalarımı yerleştirmişlerdi.
Yataktan tamamen kalkıp camın önündeki sedire oturdum. Üzerimdeki kıyafet ağırdı. Yorulmuştum. Fakat beni daha çok yoran şey bildiklerimdi. Odada ki turuncu çiçekleri gördükçe beynime kan adeta fışkırıyordu. Çiçeklerin kızıllığı o kızın saçlarını anımsatıyordu. Aynı o kız gibi turuncu...
Bir dakika, bir dakika. Bu çiçekler o kız için değildi. Değil mi? Onu anımsattığı için bu çiçekleri odanın her köşesine koymuş olamaz değil mi?
-Çiçekleri seviyorsun sanırım? Hiç çiçek sever bir adam gibi durmuyorsun oysa ki.
Alaycı bir üslup ile onu kışkırtarak belki ağzından laf alabilirdim. Hem belki itiraf etmiş olurdu. Bende bu yükten kurtulurdum.
-" Çiçekle böcekle uğraşacak vaktim yok. Bu çiçekler özel. Sakın onlara dokunayım deme! Pişman ederim. "
Çok korktum. İyice ergen tavırları takınmıştı. Şu an sanki karşımda Aren varmış gibi hissetmem normal miydi?
Gözlerimi devirdim ve bakışlarımı "çok özel!" çiçeklerinden çektim. İlk defa bir çiçek bana çirkin gelmişti. Oysa ki çiçekleri ne kadar çok severdim. Ama benim adım da İhra Nova Zadeoğlu ise bu çiçekler bu odadan hatta bu konaktan paşa paşa kaldırılacaktı. Çirkeflikse çirkeflik yapacaktım ama birkaç gün içerisinde resmiyette de eşim olacak adamın sevgilisine benzeyen bu çiçekleri burada barındırmayacaktım. Güzel planlarım vardı.
Ateşine barut olacağımı bile bile o ateşi harlıyordu. Harladığı ateşte yanacaktı. Haberi yoktu...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.75k Okunma |
678 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |