21. Bölüm
Yağmur Özcan / NOVA (Gönülden Kaybolan Yıldız) / O zalim olmak istememişti, zalim olmak için zorlanmıştı...

O zalim olmak istememişti, zalim olmak için zorlanmıştı...

Yağmur Özcan
ymaiii0

 

Medya: İhra Nova'nın Modeli🦋🥹❤️

 

🦋

 

Yaptığım gelinliği herkes beğenmişti. Bakışlarımı Mir'e çevirdiğimde bakışlarındaki beğeniyi yakalamıştım.

 

-"Güzel olmuş. Ellerine sağlık hanımağa, senden beklenen bir hareketti. En az senin kadar özel bir gelinlik."

 

Gözlerinin zifirisine bakıp sadece gülümsedim. Ben sustum ama yüreğim susmadı. Keşke başka şekilde tanışsaydık demeden duramıyordu. Ben bunu düşünürken o da bir şey dedi. Zihnimdekileri duyuyormuş gibi dile getirdi. Beni dumura uğrattı. Aklım sekteye uğradı.

 

-"Keşke başka şekilde tanışabilseydik Nova. Belki o zaman herşey daha güzel olurdu. Beni severdin. Seni severdim. Benim yıldızım olurdun ama adının anlamı gibi bir anda kaymana izin vermezdim. Hep parlaman için herşeyimi feda ederdim."

 

Kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu?

Mir de mi benim gibi düşünüyordu?

Gerçekten çok uyumlu bir çift olabilirdik değil mi?

 

Saat akşama geliyordu ve herkes çok acıkmıştı. Annem Makbuş'u arayıp yemek durumunu kontrol edecekti fakat Mihriban Hanım annemi durdurup Ateş abinin gelişi sebebi ile güzel bir sofra hazırlattığını bizim de onlarla yememizi istediğini söylemişti. Annem, babama sorup onayını aldıktan sonra kabul ettiklerini söylediğinde bugünlük Mirhanoğlu dozumuzu henüz tam alamadığımızı düşünmeye başladım. Acaba bir iki saat daha Mir ile vakit geçirsem kişiliği yine değişir miydi?

 

Geldiğimiz gibi aynı şekilde arabalara bindik. Karadeniz radyosu açık olduğu için arabaya bindiğimiz gibi Karadeniz türkülerinden biri çalmaya başladı. Mir söylene söylene arabaya yan koltuğuma oturdu. Gülerek kemerimi taktım.

 

-" Dışarıdan bakan tam bir Kürt kızı der senin için ama sen tam bir Laz kızı gibi davranıyorsun. Kültür çatışması yaşamıyor musun hiç?"

 

Beni merak edip sorması hoşuma gitmişti. Başka insanların yanında sonsuza kadar susabilen adam ne zaman yanımda olsa en fazla iki dakika suskun durabiliyordu. Sakin bir konuşma ile birbirimizi tanımamız da bir sorun yoktu.

 

-Benim için kimse ne tam bir Laz kızı ne de tam bir Kürt kızı diyemez. İkisinden de çok özelliğim var. İki şiveyi de kullanabiliyorum veya iki dili de biliyorum. Sinirlendiğimde ya da mutlu olduğumda iki şive de dilime geliyor. Kültür çatışması yaşıyorum ama başa çıkamayacağım bir şey değil. Anne tarafım Kürt yanımı, bana taradım da Laz tarafımı saygı ile karşılıyor. İki tarafın da tek sorunu tek kız torunları olmam ve iki kanımın da asiliğini dibine kadar almam.

 

Uzun uzadıya konuşup sonra söylediklerim ile gülmüştüm. Gerçekten de hem Moran ailesi hem de Zadeoğlu ailesi asi ruhluydu ve ben ikisinin de asiliğini kendi bünyeme nakşetmiştim. Babam Lazlığımdan böbürlendiğim zaman heyheylense de bu yaptığımdan dolayı beni hiç yargılamamıştı.

 

-"İki ailede de mi tek kız sensin!? Ben nasıl bir işin içine düştüm lan!"

 

Feryadı ile kıkırdayıp yandan ona bakıp göz kırptım.

 

-Ailemin tek damadısın derken blöf yapmıyordum ya! Gerçekten de babamlardan sonraki kuşakta tek damat sensin ve öyle de kalacaksın. Dayımın bir kızı vardı fakat daha birkaç aylıkken vefat etmiş yani tek damat sen oluyorsun. Şu saatten sonra kız kuzenim olacağına inancım da kalmadığı için hep de öyle kalacaksın gibi geliyor.

 

Şokla yan dönmüş yüzüme bakıyordu. Baba tarafımı illa ki biliyordu fakat anne tarafımı yeni öğrenmişti. Yüz ifadesinin saflığından belliydi. Merak edip araştırmamıştı demek ki. Hoş bende pek merak edip araştırmamıştım. Zaten birbirimizin ailesini tanımaya fırsatımız olacak çok uzun yıllarımız olacaktı.

 

Bir süre ikimiz de konuşmadık. Yavaş kullandığım için biraz daha uzun sürede Mirhanoğlu konağına varacaktık. Çalan kemençe ile kendimi tamamen şarkının hissine bırakmıştım. Şarkı sesi gidince ve yerine başka bir Mardin türküsü çalınca kaşlarımı çattım. Mir elini radyoya uzatıp Mardin kanalını açmıştı. Karadeniz kanalını tekrar açtığımda bu sefer o kaşlarını çattı ve elini uzattı. Tekrar değiştirdi ve bende tekrar değiştirdim. Elini tekrar ekrana uzattığında değiştiremeden havadaki elinin üzerine vurdum. Ben vurunca oda elimi tuttu. Birşey diyeyim mi size Mir şu an elimi tuttu ama bırakmıyor!

 

Tek elim ile direksiyonu tutuyordum. Diğer elim ise Mir'in büyük parmakları arasında hapsolmuştu. Avucumu avucunun içine denk gelecek şekilde tuttuğu için yüzük olan parmaklarımız yan yanaydı. Yüzüklerimizi ilk defa yan yana görünce gözüm oraya takıldı. Mir'in elimi tutuşu sıklaşınca başımı hemen yola çevirdim.

 

-"Evlenmeden dul mı kalmak istiyorsun Hanımağa? Bak sonra hema daha evlenmeden adamın başını yedi diye arkandan derler. Benden demesi!"

 

Kendimi tutamayıp güldüm. Evlenmeden dul kalmak gibi bir niyetim yoktu!

 

-Öyle bir niyetim yok Mirhanoğlu. Dul kalmak için fazla genç ve güzelim! Yapsam şimdiye çoktan ölmüştün. Kafaya koyduğumu yaparım bilirsin!

 

"Beni öldürür müydün?" diye sorduğunda hiç düşünmeden cevabımı verdim. "Hayır!" dedim. Ben bu görevi insanların kanını elime bulamak için değil, diğer kana susamışların eline daha fazla masum kanı değmesin diye almıştım. Benden sonra bir varisim olur muydu bilmiyorum fakat ben son nefesinee kadar kimsenin katili olmayacaktım.

 

-" Neden İhra? Beni öldürmek için dediğin gibi bu kadar şansın varken neden beni hiç öldürmedin? Depomu patlattın bunu senin yaptığını biliyorum fakat kanıtlayamıyorum. Bu kadar temiz bir işi sadece sen ve o ruh hastası ekibin yapabilirdi. Neden beni öldürmek için hiçbir şey yapmadın?"

 

-Ben bu görevi kimsenin kanını elime bulamak için almadım. Son nefesimi verene kadar kimsenin katili olmayacağım. Silahımı gerektiği yerde çekip ateşlediğim olmuştur fakat bunlar sadece ufak yaralar oldu. Kimseyi öldürmedim.

 

Yutkunup sözlerime devam ettim. "Peki sen Mirhanoğlu? Kaç can aldın?" Sayamayacağı kadar çok olduğu için yola bakan yüzümün yan profiline bakmakla yetindi. Konuşmadı. Onun suskunluğunu cevap olarak alıp devam ettim.

 

-Gece uyuduğunda nefsin sesini sana duyurmuyor mu? Hiç mi aldığın canlar vicdanını sızlatmadı. Rahat uyuyabiliyor musun yada o ailelerin yüzüne bakarken ne hissediyorsun?

 

Bu dediklerimden sonra yüzüme bile bakamadı. Başını cama çevirdi. Konağa giden yoldan sapmıştım. Nedense sanki bu an konuşacağımız şeyler olduğunu hissediyordum. Yolu uzatmıştım ki rahat konuşabilelim. Mir'in elimi tutan elinin yakan sıcaklığı bir anda yerini buz gibi bir soğukluğa bırakmıştı. Sanki damarlarındaki tüm kan çekilmişti. Ellerini kucağında birleştirdi. İşaret parmağı ile baş parmağının tırnak kenarındaki etlerini soymaya başladı. Konuşmayacağını anladığımda önüme döndüm.

 

"Ben ilk kendimin katili oldum!" diyen kısık sesini duyunca hızımı yavaşlatıp dediklerini anlamaya çalıştım. Kafamın karışması normaldi. Bir insan nasıl kendinin katili olabilirdi? İntihar mı etmişti. Asla inanmazdım çünkü canını sevdiği kadar hiçbir şeyi sevmiyordu. Hal böyleyken nasıl kendine zarar versin.

 

-" İlk elime silah verdiklerinde ben daha ilkokula gidiyordum. Bildiğim silah su sıkan yada plastik vantuz atan silahtı benim İhra! Bana o soğuk ağır metal parçasını verdiklerinde ben daha 10 yaşındaydım."

 

Dediklerimi sindirmem uzun süreceğe benziyordu. Devamı vardı. Ses tonu devamının geleceğini hemde gümbür gümbür geleceğini bana açıkça belli ediyordu. Arabayı sağa çekip yol kenarında durdum. Bir bacağımı kendime doğru çekip koltukta ona doğru oturdum. Hala aynı konumda oturuyordu. Parmağımı soymaya devam ediyordu. Sustum ve konuşmasının bekledim. Konuşmak istemezse zorlamadan yola devam ederdim.

 

-" Sırtımda çantam koşa koşa eve geldim. Benim bir halam vardı. Kimse bilmez ama benim öz bir halam vardı. 17 yaşındaydı. Çok güzeldi İhra, nasıl güzeldi. Okuldan eve gider, onunla ödev yapar, onunla oynar, onla yer, içer, yatardım. Bir gün eve geldim ama ev ev değil. Halam... Yüzü gözü kan revan avluda başında da dedem. Başına dayamış silahı halamın herkes avluda duruyor. Beni gördü kapıda tuttu kolumdan yere savurdu. Dayadı silahı bana, dedi konuş Avşin yoksa en sevdiğin yeğenin senin yüzünden ölecek. Halam ne olduysa susmuş ta ki benle tehdit edilene kadar susmuş. İftira atmışlar. Dedeme sevgilisi var demişler. Dedem de nasıl ahlak namus düşkünü! Tuttu kolumdan beni korumalar da halamı aldı. Tepeye götürdüler. Elime verdi silahı dedi vuracaksın. Korktum. Halam bakıyor gözlerime ama halam değil sanki. Gözlerindeki ışık yoktu. Kimseye tek kelime etmemişti. Vur dedi. Mir'im dedi alacaksa biri sen al canımı da içim rahat etsin. Babam yalvardı yakardı. İkna edemedi. Ben yapayım oğlumu karıştırma o çok küçük dedi. Dedem dinlemedi. Halam ilk kez o gün birine yalvardı. Asiydi. İlk kez bana onu öldürmem için yalvardı. İhra, ben halamı vurdum. O gün halamdan önce kendimi, ruhumu, çocukluğumu öldürdüm. Sonra halam, dostum, sırdaşım olan o kadını öldürdüm. Ben çok küçüktüm o kan benim elime bulaştığında anlayacağın. O yüzden bana deme uyuyabiliyor musun diye. Ben çocukluğumdan beri uyuyamam. Halam aynı o son bakışı ile rüyalarıma gelir. Ben kendimi affetmemişken onu her uykumda o hali ile görürüm. Uykular bana haram İhra. Sonra öldürdüğüm kimse masum olmadı. Onlar için vicdanım konuşmaz ama Avşin'im için yüreğim susmaz!"

 

Ellerim duyduklarımın verdiği duygusal ağırlık ve şokla dudaklarımı kapattı. Yaşlar bir bir gözlerimden aktı. O zalim olmak istememişti, zalim olmak için zorlanmıştı. İlk kendimin katili oldum derken kendi duygularından ve asıl kimliğinden bahsediyordu. O aslında en sevdiği insanı halasının infazını yaptığında kişiliği bölünmüştü. Gerçek Mir bunu Avşin'ine yapmazdı. Bunu yapan başka bir Mir'di onun için. Gözyaşlarımı tutamıyordum. Hiç onun öz bir halası olduğunu duymamıştım. Gencecik bir kız yapmadığı bir şey sonucu infaz edilmişti. Bunu yaptırdıklarını kişi ise 10 yaşında bir çocuktu.

 

Dudaklarımdaki elimi titreye titreye çektiğimde hıçkırığım firar etti. Ben bu kadar üzülmüşken o ne hissetmişti. Elindeki tek masum kan halasına aitti. Mir aslında hiç böyle olmak istememişti değil mi? Belki de bıraksalardı Zalim ağa şimdi bir doktor, öğretmen, mimar olacaktı. Onun çocukluğu mahvedilmişti. Karşımda Mir bana bakmazken tek damla gözyaşı gözünden aktı. Sanki karşımda o 10 yaşındaki erkek çocuğu duruyordu. Kıyamadım.

 

Ellerimi uzatıp ensesinden kendime doğru çektim. Kollarımı sıkıca ona sardım. Başını boynuma koyduğunda aldığı derin nefesleri tenimde hissediyordum. Titrek aldığı nefesleri zar zor ciğerlerini dolduruyordu. Nefessiz kalmıştı sanki. Birkaç dakika boynumda nefeslendi. Titremeleri yavaş yavaş azaldı. Ellerini belimde hissettiğimde irkildim. Dikeldiğimde parmağı durduğu yeri beni sakinleştirmek için okşuyordu. Burnunu köprücük kemiğime sürttü ve tam şah damarımı öptü. Tüm bedenim Ateş gibi oldu. Öptüğü yer cayır cayırdı. Dudaklarını şah damarımdan çekmedi. Bir iki dakika dudakları nabzımı hissetti. Dudaklarını ayırıp bu sefer kısa bir öpücük kondurup geri çekildi. Nedensiz bu sefer dokunuşu rahatsız etmemişti.

 

-" Avşin Mavi, zırh ve silah anlamlarına geliyor. Mirhanoğlu gelini sana bakınca halamı görüyorum. Onun gibi asi, gözü karasın. Gözlerin aynı onun gözleri gibi Okyanus mavisi ama şu kokun insanda nefret hissini şahlandırıyor."

 

Şimdi bu iyi bir şey mi dedi?

 

Onu teselli edecek hiçbir şey demedim. Diyebileceğim hiçbir şey yoktu. Olsa bile ona kendini iyi hissettirmeyecekti. Hiçbir söz ona halasını veya çocukluğunu geri vermeyecekti. Bu acıları ruhundan, zihninden silmeyecekti. Bir şeyi merak ediyordum ve bunu sormadan duramazdım.

 

-Hiç ölümü istedin mi ya da bunları yaşadıktan sonra kendinde bir gariplik hissettin mi?

 

-"Ölümü istemedim. Denedim. Defalarca denedim. Olmadı, her biri başka bir uyanışla başarısızlandı. Baktım ölemiyorum denemeyi bıraktım. Halam öldükten sonra sesi kulağımdan hiç gitmedi. Odamdan çıkmaz oldum. Her an tekrar halamın sesini duyacağım diye uyku ilaçları ile uyurdum. Bir süre sonra bağışıklığım en ağır uyku ilaçlarına bile alışkanlık kazandı. Halamın halüsinasyon halini görmeye başladım. Onunla her konuşmamızın sonunda bana aynı acı ile baktıkça daha kötü oldum. Hani dedin ya tedavi diye korkma ben gizli gizli tedavi gördüm. Halamı artık uyanıkken görmüyorum ama uykularım bana zindan."

 

Tedavi görmüş olabilirdi fakat şu an olduğu psikoloji hala tedavi görmesi gerektiğini bana çok net gösteriyordu. Acaba Yasin ile konuşsam bana tavsiye verebilir miydi?

 

-Sana konulan tanı neydi peki Mir? Tam olarak nasıl ve ne kadar süre bir tedaviden bahsediyorsun?

 

-" 4 raporu olan bir deli ile evleneceksin İhra! Bana dört farklı tanı konuldu. Her biri için ayrı bir süreç geçirdim. Hiçbiri bir boka yaramadı. Şimdi bunu konuşmak istemiyorum hadi yola çık yoksa yine seni kaçırdım sanıp peşime düşecekler!"

 

Konuyu kapatması ve 4 raporu olması beni tedirgin etse de bana bugün anlattıkları ile ona güvenmeyi seçtim. Bundan sonra ne yapmalıyım bilmiyorum ama şu an yapmak istediğimi yaptığım ve onu dinlediğim için mutluydum.

 

İstediği kanalı açması için Karadeniz kanalını kapattım. Telefonuma uzanıp bana uzattığında yüz okuma ile şifreyi açıp ona uzattım. Ana ekrandaki ben ve üçüzlerimin 18. yaş doğum günümüzde çektiğimiz fotoğrafa bir süre baktı. Kocaman gülümsemiş gamzelerimi ortaya sermiştim. Aldığım hediyenin mutluluğu ile gözlerimin içi gülüyordu. Mir ekrana gülümseyerek bakıp şarkı açmak için uygulamaya girdi. Emre Sertkaya - Minnet Eylemem yazısını okuyunca derin nefes aldım. Mir'in sesini duyunca sesi biraz kısıp kulağımı ona verdim. Sesi erkeksi ama çok hoştu. Normalde de ses tonu çok güzeldi. Gırtlağından gelen erkeksi ama çok kaba olmayan hoş bir ses tonu vardı ve türkü söylerken sesi muazzamdı.

 

"Bir acaip derde düştüm herkes gider karına

Bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına

Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına

Rızkımı veren Hüdadır kula minnet eylemem

Rızkımı veren Hüdadır kula minnet eylemem!"

 

Şarkıyı adeta yaşayarak söylüyordu. Özellikle bu kısmı öyle içten seslendirmişti ki...

 

Gerçekten dünyaya zerrece tamahı yoktu. Kula minnet eylemiyordu. Kendine yaslanmıştı. Aslında o kadar yalnızdı ki sırtını rahatça yaslayabileceği kimsesi yoktu. Etrafında onlarca insan varken o, kalabalığın içinde yapayalnızdı.

 

Şarkının sonuna gelince sesini beğendiğimi söyledim. Teşekkür ettiğinde -başını hafif eğip eyvallah demesinden bahsediyorum!- bu son konuşmamız olmuştu. Herkes çoktan eve girmişti. Onunla konuşmak istediğim asıl konulardan birini henüz açmamıştım.

 

Arabadan inip eve girdik. Herkes avludaydı. Kimse neden geç geldiğimizi sormamıştı. Bir iki bakış ile halimize bakıp sakin olduğumuzu gördüklerinde sohbete devam etmişlerdi. Bir iki saat boş dedikodu ettikten sonra Mihriban Hanım'ın bize odamızın mobilyası için katalog getirtmesi ile gençler olarak kataloğu incelemeye başladık. Bir iki takım hoşuma gitmişti. Modellerin rengini değiştirip kullanabilirdik. Rema bir takımı çok beğendiğini tam bizlik olduğunu söylediğinde Mihre ve Mihrimah da onun tepesinden takıma baktılar. Gözleri beğendiklerini gösterircesine kataloğu uzun uzun incelediler. Rema soluma geçip kataloğu yanımda oturan Mir ile önümüze koyduğunda gördüğüm kızıl tonlarındaki takım ile tüm keyfim kaçtı. Mir takımı gördüğünde beğendiğini söylemişti. Zaten baktığı her takım da bu renklerdeydi. O kız aklıma gelmişti. Ölsem bu takımı almazdım!

 

-Turuncu ya da kızıl olan hiçbir şeyi istemiyorum. Tek bir nokta bile bu renk olmayacak!

 

Rema takımı beğenmediğimi görünce bozulsa da belli etmemek için gülümsedi ve başka bir takıma bakmaya başladı. Bu takımda turuncuya çalan bir renkti. Bu takımı da onaylandığımda kaşlarını belli belirsiz havaya kaldırdı.

 

-"Elticim tam olarak neden turuncu renginden bu kadar rahatsız oluyorsun?"

 

Ne diyeyim ki ben sana şimdi be Rema! Herkes bana bakarken kalkıp sana gerçeği söyleyeyim mi?

 

Turuncu...

Kocamın sevdiği kadının saç rengiydi...

Kocamın aşık olduğu kadının en sevdiği renkti...

Odamızı donatmak istediği renkti...

Ve ben turuncu renginden nefret ediyordum!

 

..........21. Bölüm Sonu..........

 

🌏Merbaba!! Kısa ama bence güzel bir bölüm oldu. Nasıl gaza geldim yazdım bilmiyorum. Yine de düşünceleriniz nedir? Full İhra Nova+Mir sahnesi okuduk.

 

🌏Bölüm videosu yagmurozcan_04 tiktok hesabımda yayınlanmıştı. Takip ederseniz bölüm video veya fotoğraflarını sizde görebilirsiniz.

 

Bölüm : 18.09.2025 23:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...