
Hayat ne garipti. Bir uyanıyorsunuz bambaşka bir hayata adım atıyorsunuz. Bazen de atmak zorunda kalıyorsunuz. Aynı benim gibi...
Çıplak sırtı ile bakıştığım adama karşı ne kadar empati göstermek istediysem de kendisi ona karşı olan tüm iyi yaklaşma düşüncelerimi yıkmıştı. Benden yapmamı istediği şey ile kendi yaptıkları ne kadar tezattı. O kadına beni kötülerken birkaç gün sonra onun soyadını alacak olan kadın olduğumu unutuyordu. Eğer beni bir odaya mahkum edip sevgilisi ile gününü gün edeceğini düşünüyorsa çok yanılıyordu. İhanete olan tahammülsüzlüğümü tüm doğu haklı bilirken bunu onun bilmemesi imkansızdı. Şu an yaptığı ise basbaya ihanetti.
Gömleğin düğmelerini kapatıp aynanın karşısında yakasını düzeltti. Görünüşü herşeyden önemliydi. Sadece kendi görünüşü değil onunla olduğum çoğu ortamda fark ettiğim bir durum vardı. Yanındaki insanların da görünüşüne önem veriyordu. İsteme günü Mihre'nin kıyafeti ile uğraşması bunun bir örneğiydi.
-" Sayende gömleğim çöp oldu. Ayrıca bu dolap bana ait ve burda sadece benim gömleklerim olacak. Düzeltirsen senin açından çok iyi olur. Şayet ben dokunursam hepsi çöp olur."
Beni elbiselerim ile tehdit etmesine karşılık vermeyecektim. Çünkü o elbiseler orada duracaktı. Ben orada olmalarını istiyordum. Orada kalacaklardı.
Yarım ağız bir gülüşle dediklerini alaya aldım. Sabır çeke çeke kapıya gitti ve dışarı çıktı. İnsan bir beni bekler değil mi? Öküz!
Ağır elbisemi eteklerinden tutarak yatağa doğru ilerledim. Gönül isterdi ki iki üç dakika kıvrılıp yatayım ama nerde bende o şans!
Yatağın üzerine fırlatılmış gömleği elime alıp söküğe baktım. Kumaş açılmamıştı ama yapısı bozulmuştu. Güzel planlarıma bu gömleği de dahil ettim. Sanırım iki üç iğne darbesi ile hallolurdu. Ah, Allah'ım benim gibi mükemmel bir kulunu bu psikopat öküze layık görenler utansın!
Bu odada hazırlandığım için çantam da buradaydı. Gömleği çantamın içine tıkıştırdım. Görürlerse sorularına cevap vermekle uğraşmak istemiyordum.
Odadan çıktığımda merdivenlerin başında beklediğini gördüm. Beni beklediğini düşünmesem de ben merdivenlere gelince inmeye devam etmesi şaşırtsa da tepki göstermedim. Ben bu adamın gel gitlerine alışamıyordum. Daha az önce beni tehdit eden bu adam değil miydi!?
Büyük avluda herkese çay verilmiş durum analizi yapıyorlardı. Kuram, Sonat ve Aren yanıma geldi. Kötü kötü baktıklarını düşünerek Mir'e gözlerini diktiler. Mir ise sadece ellerini cebine koyup gözlerini kısıp üçüne baktı. Yemin ediyorum dört ergenin arasında kaldım.
Babam ve dedem benim gelişimi görünce yavaştan ayağa kalkalım deyip müsaade istediler. Yol çok da kısa değildi. Ne kadar Mirhanoğlu ailesi burada kalın sabah kahvaltı edip yola çıkarsınız dese de dedem Nuh dedi peygamber demedi. Ne kadar iki aile de uzlaşmaya çalışsa da hala son kaybımızın acısı dinmemişti. Mirhanoğlu aşiretinden bir bey babamın gencecik kuzenini 18 kurşunla öldürmüştü. Daha 21 yaşında olan bir canı hayattan koparmışlardı. Yapanın yanına kâr kalacağını düşünüyorlardı. Sonuçta baş ağa onu bir sürgün ile korurdu. Dikkate almadıkları ben ise elinde avucunda olan her şeyi kuruşu kuruşuna almış, bugüne kadar üstü kapatılan yediği tüm naneleri ortaya dökmüştüm. Çok iyi avukatlarla kanıtlar hazırlayıp ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasına sebep olmuştuk. Belki töreye göre olması gereken canının alınmasıydı. Bir annenin yüreği yanmıştı. O anne ise evladını ondan koparan caninin yaşarken ölmesini istemişti. O şerefsiz şu an hala bir kuruş alamadan hapiste sürünüyordu.
Dedem yeğeninin acısını yüreğinden hissetmişti. Can dostu olan amca oğlu da bu töreye kurban gitmişken ondan kalan yadigarı yeğenini de aynı töreye kurban vermek onun içindeki düşmanlığı iyice harlamıştı. Şu an o acı yüreğinde iken biricik kız torununu bu aileye gelin vermek onu ilk kez çok korkutuyordu. Her fırsatta beni yakalayıp kendimi ezdirmemem, karşılık vermem, evimin her zaman Zadeoğlu konağı olduğunu, damarımdaki kanları unutmamamı tembihleyip durmuştu. Zaten bunları bildiğim halde içi ferahlasın diye her defasında sonuna kadar onu yine dinliyordum.
Bizi burada tutamayacağını anlayan Merdan Ağa bizi uğurladı. Konak kapısı önünde sadece kızlar ve Hanımlar ile vedalaştım. Mir'e son kez baktığımda düşünceli bakışlarının zaten üzerimde olduğunu gördüm. Erkekler ellerini göğüslerine koyup kendilerine has selamları ile son kez selamlaştı. Kapı Mir'in gözlerine son kez baktığımda kapanmaya başladı.
Geldiğimiz şekilde arabalara binecektik. Geldiğim arabanın yanına vardığımda sadece en büyük ağabeyim Berzan ve en büyük kuzenim Ozan Abi geldiğinde kaşlarımı çattım. Ne oluyordu yine!
-" Bin, güzelim. Babamların haberi var. Biraz eski günlerdeki gibi üçümüz takılalım istedik."
Keşke önceden haberim olsaydı. Üzerimdeki yöresel kirasfistanla bakıştım. Altınlar zaten ağırken işlemeli kumaş da ayrı ağırlık katıyordu. Böyle nasıl takılacaktık ki!
-"Bakma öyle üstündekilere düşman gibi gülüm. Arabanın arkasında kıyafet var. Bizim mekana gidiyoruz. Ofiste değiştirirsin."
Canım Ozan abim! Yaşa Ozan abim!
-Oy benim tontişim beni mi düşünmüş! Yerim lan! Çok seviyorum he sizi. Kendimi daha çok tabii!
Yüzünü buruşturan abim halinden pek memnun değildi. Sebebi sanırım şu anda 1.94 adamın yanaklarını mıncırmam olabilirdi.
Sevgimi -hıncımı- çıkarınca kızaran yanaklarına gülmeden edemedim. Herkes gitmişti ve sadece biz hala Mirhanoğlu çiftliğinin önündeydik. Arabaya binip yola çıktık. Abimin bizim mekan dediği yer Mardin'e gelen turistlerin uğrak noktası olan bir kulüptü. Evet, aşirete değil abim ve bana ait bir kulübümüz vardı.
Yolda arkamızdan gelen motor sesi dikkatimi çekti. Gece yarısı sadece bizim olduğumuz ıssız yolda peşimizden bir motor geldiğini duymam çok kolaydı. Arkamı dönüp baktığımda farlardan plakayı göremedim. Bacağıma sakladığım silahın üzerine elimi koydum. Ne olur, ne olmazdı.
Arka cama vücudumu yan çevirip döndüğümde motorcunun zikzak çekerek arkamızdan geldiğini ve hızını arttırdığını gece karanlığında zar zor farkettim. Bize iyice yaklaşıp yanımıza geçtiğinde korna çaldı. Ağabeyimin camı açıp eliyle ileriyi işaret ettiğini görünce rahatlayıp önüme döndüm. Tehlike yoktu. En azından şimdilik.
Mekanın ışıklandırma sistemi yolumuzu aydınlatmaya başlayınca hafiften dikeldim. Çok yorgun hissediyorum. Bu fiziksel bir yorgunluk değildi. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak kendimi çok yıpranmış hissediyordum. Bu gece biraz dağıtsak fena olmazdı.
Motorcu bizden önce inince gözlerimi kısarak kim olduğuna baktım. Mekanın rengarenk ışıklarının yardımı ile kim olduğunu anladım. Arif kaskı başından çıkarıp dağılan saçlarını düzeltti. Ellerini ceplerine koyup park etmemizi bekledi. Onur konuğumuz da belli olduğuna göre artık tam olarak dağıtabilirdik.
Aracı park ettiklerinde bagajdaki çantayı alıp arka girişten abimin odasına ilerledim. Onlar her zaman ki masaya geçerlerdi. Getirdiklerine baktığımda halter yaka bir mint yeşili bluz ve krem yüksek bel bir kumaş şort gördüm. Çanta benim odamdaki çantalardan biriydi ve kenarında da fular takılıydı. Yağ yeşili, krem ve siyah geçişleri olan fuları da kemer yerinden belimin sadece sağından geçirip bir fiyonk bağladım. Böyle giyinmeyi seviyordum.
Hızlıca giyinip çantanın içindeki toka ile saçlarımı tepeden sıkı bir at kuyruğu yaptım. Küçük kahküllerimi de serbest bırakıp parmaklarımı tarak gibi aralarından geçirerek düzelttim. Burada bir iki eşyam olduğu için her zaman kullandığım parfümü ve bir iki makyaj ürününü çıkardım. Makyajımın birazını tazeledim ve parfümümü sıkıp hazırlığımı tamamladım. Bugün takılan bir iki bilezik ve kolye de üzerimde kalacak şekilde fazlalıkları kasaya koydum ve aşağı mekana indim.
Ağabeylerim her zaman ki gibi bize ait locaya kurulmuş önlerindeki çerezleri tırtıklıyorlardı. Arif efendi efendi yerinde oturmuş kafasını da telefona gömmüştü. Kendisi elim ayağım olan kişiydi.
Bara yaklaşıp bir vişne suyu istediğimi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Yıldız Tozu kokteyli söyleyip tezgaha yaslandım. İki üç dakika kokteyl hazır olana kadar dinlenebilirdim.
Ama dinlenemedim.
Yanıma yaslanıp kolumu dürten beden Arif'ten başkası değildi. Bu adam neden hep kendi içime dönmek istediğimde beni rahatsız ediyordu ki!
-"Hayırdır Zadeoğlu. Efkar boyunu aşmış diyorlar. Doğru mu?"
-Hayırdır Kaya? Senin için bu aralar yeri göğü inletiyor diyorlar. Doğru mu?
Sorusuna soru ile karşılık verdiğim için göz devirip kafama bir tane vurdu. Çocukluğumuzdan beri beraberdik. Çünkü Beran ve Bala'nın ailesi dışındaki tek ortağımızın tek çocuğuydu bu sinir herif! Nasıl ki "Ben baba parası yiyorum" havası verse de nerdeyse tüm işlerimizi o toparlıyordu. Özellikle benim dağıttığım o uzun dönem hem kendi şirketine hem de ortak şirketimize çok iyi bakmıştı. On parmağında on marifet kızlar!
Sarı saçları, mavi çakmak çakmak bakan gözleri, güldüğünde ortaya serilen büyük gamzesi ile kızlara manzara oluyordu.
-Arif ciddi soruyorum. Ayrılmak istiyorsan seni zorlamam. Asla emrimdeki biri değilsin. Arkadaşımsın. Seni zor durumda bırakmak en son istediğim şey biliyorsun.
-" İnsanların ne dediği veya ne düşündüğü umrumda olmadı hiçbir zaman İhra. Seninle çalışmak özellikle de sadist işlerine yardımcı olmak benim için de sadistçe bir keyif veriyor. Her zaman elim ayağım demez misin bana. Arkadaşız biz. Bugün ben yarın sen."
İçten gülümseyince bende karşılık verdim. Sağ çaprazımızdaki kız grubunun dikkati bu gülüşe takılınca ağzına bir patlatasım gelmedi değil hani!
Hayır kıskanmak değil sonra tüm gece bu dikizler devam etmekle kalmıyor masamıza kadar gelmeye çalışanlar oluyordu.
Kolunu kırıp bana uzattı. Önüme konulan kokteyli de alıp uzattığı koluna girdim. Abimlerin yanına gelip yan yana oturduk. Bacak bacak üstüne atıp iyice geriye yaslandım. Çoktan çakır keyif olmuşlardı.
-Beyler hadi dökülün bakalım. Hep biz ilk olacak değiliz ya değil mi Arif?
-" Tabi İhra'm. Hep küçüğüz diye zorbalıyorlar. Bak, ben senden büyüğüm ama seni zorbalıyor muyum? Biraz beni örnek alın Zadeoğulları!"
-" Sen yine başlama şu mükemmel lafına! Hayatımda bu kadar mükemmel kelimesi kullanan bir yaratık görmedim. Ne ego lan bu sende ki ya!"
Arif bilmiş bilmiş sırıtıp yandan bana göz kırptı. Kolumu büküp dirseğimle kolunu dürtükledim. Tek gözünü kırpıp rakısından yudum alıp başını 'hayırdır' manasında salladı.
-Beranlar da gelecek değil mi?
-" Aynı ana babadan olsanız bu kadar olur ha İhra! Gelicekler merak etme. Beran prensesin hazırlanmasını bekliyormuş."
Desenize bu gece yı-kı-la-cak!!
Evet, bu kadar olumsuzluğun içinde de keyif alma derdindeyiz. Sözde benim kafamı dağıtacaklardı. Canım ağabeylerim şimdiden shot atıp duruyorlardı. Ellerindeki bardaklara uzandım ve çekip aldım. Yeterdi yahu!
-Beranlar gelene kadar bir yudum daha içmeyeceksiniz! Buraya gelince sizin huyunuz değişiyor. Ağır abi tavırlarınıza ne oldu?
Omuz silkip etrafa bakınmaya başladılar. Kokteylimden içip çalan müziği dinlemeye başladım. Çok hoşuma giden şarkılardan biri olan Deeprease - Raf başlayınca yerimde hafif sallanarak şarkıya eşlik ettim. Beranlar da şükür kapıda göründüler. Kınada onları nasıl yollayacağımı şaşırmıştım. Beran zaten iki ayağımı bir pabuca soktuğu için feleğim şaşmıştı!
Masaya gelip selamlaştıktan sonra Aybalamı bir süzdüm. Aşırı tarzını oda yine konuşturmuştu. Özellikle lise yıllarımızda bu topraklara aykırı gelen giyim tarzımızı biz yıllardır sürdürüyorduk. Bu zihniyete göre kız dediğin;
Evinde oturacak!
En fazla liseye kadar okuyacak!
El işi, yemek, temizlik bilecek!
Yaşı geçmeden evlenecek ama asla sevgili, erkek arkadaş edinmeyecek!
Bu tarz kalıplara kızlarını sığdıran aileler maalesef ki hala çoktu. Bunu sadece bu coğrafyada yapmıyorlardı evet ama aşırıya kaçan bir coğrafyanın içerisine de doğmadığımı söyleyemezdim. Ailem ise her daim beni yeteneklerimi geliştirmem konusunda desteklemişti. Devamlı bilgiye aç bir kız olduğum için de bu ailemden kopmadan onların gözetimleri altında istediğim her şeyi elde etmemi kolaylaştırmıştı. Bala da ben de küçüklüğümüzden beri şarkı söylemeyi sevip şan eğitimi, dans etmeyi sevip dans eğitimi, dil öğrenmeyi merak edip dil eğitimi almıştık. Bu aldığımız eğitimler de aile desteği ile olunca karakterimizi kendimizin iyi olduğu alanlara göre şekillendirmiştik. Kariyerimizi de adım adım hazırlamıştık.
Ne giyimimiz ne konuşmamız hiçbir hareketimiz ailemize batmamış, ayıplanma konusu olmamıştı. Bu yüzden de buradaki gelişmemiş zihniyetteki aileler içerisinde bizim ailelerimiz "Geniş Aile" yaftasını almıştı. Oysa ki biz ailemizden gizli hiçbir iş yapmamış ve arkalarından iş çevirmemiştik. Onların çocukları ise hep yasak olanı arzulamış ve yanlışa batmıştı.
Giydiği mini yüksek bel kot eteğin kemer geçiş kısımlarına taktığı fuları, ince askılı beyaz crobun üstüne giydiği lacivert aralıklı örme kazak ile aşırı hoş duruyordu. Saçını da tepeden benim gibi sıkı sıkı toplamış topladığı at kuyruğunun da içinden iki üç ince örgü yapmıştı. Yaptığı hobi işi olan dans eğitmeni havasını vermişti. Ben o anları çocuklukta doya doya yaşamış ve şu an da arada bir eğlence amaçlı hobi olarak yapsamda Bala'm dans ve müziği şirketten ayrı iş olarak da sürdürüyordu. Hayatı dolu dolu yaşamak gerektiğini bugünümüz olsa da yarınımız olmayabileceği düşüncesi ile yaşıyordu.
Oda yanımda benim gibi Yıldız Tozu kokteyli istemiş ve şarkının nakaratına kendini bırakmıştı. Sinirli gözlerle Beran'a baksam da o hiç oralı olmuyor aldığı alkolsüz içeceği yudumluyordu. Üçümüz de hayatımız boyunca yasak olmasa da ağzımıza alkol hiç sürmemiştik. Bir saat kadar herkes kendi başına takılmıştı. En son dertleri ortaya döker mekandan öyle ayrılırdık.
Bu mekan için çok ayrıntılı bir tasarım yapmıştık. Buradaki otellerimize bağlı bir eğlence yeriydi. Tursitler özellikle sık sık tercih ederdi. Karaoke günleri vardı ve bu gün de o günlerdendi. Biraz eğlensek fena da olmazdı. İleride ki masada bizim şirketin kızlarını gördüm. Demek ki kızlar da eğlenmeye gelmişlerdi. Üçünü de severdim. İşlerini eksiksiz yapar ve kendilerini geldikleri günden beri geliştirmek için çabalarlardı.
Ben ve Bala kızların yanına gidip sohbet edip bir yandan da karaoke ve dans yapanları izlemeye başladık.
-" İhra Hanım sesinizi uzun zamandır duymadık. Beraber biraz eğlensek mi?"
Seda'nın sözlerini duyunca biraz yorulsak fena olmaz gibi geldi. Ama çok da havamda değildim. Arada kaldığımda biraz düşüneyim dedim. Onlar da üstlemediği için arkamı dönüp ağabeylerimi kontrol ettim. Bıraktığımdan birkaç kişi fazlaydılar. Mesela Mirhanoğlu erkekleri ve iki nikah şahidim gibi!
Gözlerimi kısıp Mirhanoğlu'nu inceledim. Siyah vücudunu belli eden bir gömlek giyip önündeki bir iki düğmeyi açık bırakmıştı. Kollarını da katlamıştı. Siyah kumaş pantolon ile siyaha bürünmüştü. Ne zamandır oradaydı bu adam ya!
Kızlar da baktığım yere bakınca parmağımdaki yüzüğü diğer elim ile tutup kırmak ister gibi sıktım. Benim renkli giyimim yanında onun siyahlığı bizi aşırı zıt gösteriyordu. Neden her gittiğim yerde karşıma çıkıyordu ki!
Kızlara dönüp o yokmuş gibi bu ayın çıkış parçası olan tasarım hakkında konuştuk. İşten sıkılıp camianın dedikodusunu yaptık. Seda'nın oflamalarına Bala da eklenince elimle bekleyin işareti yapıp DC kabinine gittim. Beni gören adam kulağındaki kulaklığı çıkarıp istediğim şarkıyı açtırdı. Son dönemde sık sık dinlediğim vazgeçilmez sanatçım olan Paptircem'den bir iki söz okuyabilirdim. Sahneye çıkıp Bala'yı yanıma çağırdım. Birer mikrofon alıp şarkının başlamasını istedik. Abimler dikelmiş ve ıslıklar her söyleyende olduğu gibi havada uçuşuyordu. Bizim renkli giyimimiz de azıcık dikkat çekmiş olabilirdi. Özellikle de o zifirilerin!
Şarkıya ilk Bala narin sesi ile başladı ve yükselen yerde daha kaba sesi olan bana bıraktı.
Gözyaşıma,
Üç yılıma,
Ve sana kaldırdım kadehimi!
Yardım etme, öl içimde!
Giderken al götür bu yüreğimi!
İyiyim ben, hiç düşünme!
Saklarım hep aciz kederimi!
Şarkının son günlerimi anlatışı mıdır bilmem yoksa feminist damarımı temsil eden bir sanatçının parçasını okumak mıdır bilmem sesim çıkabildiğim en yüksek notalara çıkıyordu. Gözlerimi kapatıp kalbimi sızlatan sözleri haykırıcasına söyledim.
Kaçıncı kadın tutuyor elini?
Kandırıp niye çalıyo kalbini?
Açık bu yara, kanar mı daha,
Düşüncesi bile kırıyor kalbimi!
Gözlerimi kapatıp Bala'nın fısıldar gibi şarkıyı sonlandırmasını bekledim. Onun bitirişi ile alkış tufanı da koptu. Peşi sıra son zamanlarda oldukça popüler olan Manifest grubunun Zehir şarkısı ile bizim kızlar da dahil tüm mekan sahneye doluştu.
Olamazlardı tabii bizim gibi!
Şarkının enerji pompalayan girişi ile kendimizi şarkıya bıraktık. Manifest ya diye hep bir ağızdan bağırıp tüm dertlerimi unutmak istedim. Olurum sana zehir diye bağırıp kızlarla kahkaha attım. Şarkı aşırı dişi aurası yayıyordu. Topuklu ayakkabılarıma inat deli gibi dans ettik. Bu anlarda herşeyi unuttum. Eğlendim. Coştum. Çok ağlayacaktım belki ama çok da gülecektim.
Şarkı bitince bizde bitmiştik. Gülmekten gözümden yaş gelmişti. Kızları da alıp bizim locaya gittik. Madem kalabalıklaştık birkaç kız fazladan göz çıkmazdı. Aynı grubun diğer şarkısına eşlik ede ede masaya geçtik.
Yanında kayboldum aklım çok karışık.
Bulurum yolumu alıştım.
Sabrımı çoktandır aşmıştın.
Mir'in gözlerine bakarak dudak büzüp şarkıyı söyledim. Ritim yükselince kızlarla olduğumuz yerde kıvırıyor, sallanıyorduk. Uzun zamandır bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyordum. Berdel muhabbetini elimizden geldiğince çekilir ve uzun süreli hale getirmeye çalışıyorduk. Bugün bu eğlenen kız olabilirdim fakat olduğum hanım ağa karakterimi de aşiretler ellerinden geldiğince sıkıştırıyordu.
-" Bir nevi bekarlığa veda partisi gibi olmadı mı bu gece İhra Hanım?"
Nilay iyi niyetini anladığım bir soru sormuştu. İsteyerek veda etmediğim bekarlığıma gerçekten de bir nevi bekarlığa veda partisi olmuştu. Onu gülümseyip onayladım. Deli gibi eğlenmiştim. Kokteyllerimizi yenileyip erkeklerin iş konuşmasını dinledim. Mirhanoğlu ailesi ile abilerimin bir araya gelip konuştuğu bir hayali dahi kuramazdım fakat şu an ağabeyim yüzünden o anı yaşıyordum. Üstelik dini nikahlı eşi olduğum adam Mir Mirhanoğlu'ydu!
Hafif tempo çalan dans müziği ile herkes bir partner bulup dans etmeye başladı. Önüme uzatılan el ile Mirhanoğlu kadrajıma girdi. Düşünmeden elimi avucuna koyup beni yönlendirmesine izin verdim. Durduğumuz yerde sallanarak ellerim omzunda elleri belimde dans etmeye başladık.
-" Hep mi böyle giyinirsin? Yoksa ağabeylerinin gözetimindeyken mi?"
-Genel olarak bu şekilde giyiniyorum. Ne ağabeylerim ne de ailem giyimime karışmaz. Nerde ne giyeceğimi bilirim yani!
-" Doğulu bir kadına göre özellikle de bir hanım ağaya göre değişik bir tarz."
-Laf attığın nişan elbisem gibi değil mi?
O gün ki sözlerini hatırlattığımda güldü. Hafif iğneleyici ama sakin bir konuşma yapıyorduk. Sakin anlarımız bir elin parmaklarını geçmediği için ne demem gerektiğini tartıp konuşuyordum.
-" Hanım ağa giyimin hakkında değil de yaptıkların hakkında söylenilenleri dinlediğim için giyimin farklı gelmişti. Benim karım olacaksan zaten nerde ne giymen gerektiğini bilmelisin. Benim soyadımı taşıyacaksın. Ona göre hareket edeceğini düşünüyorum."
Keşke bende aynı şeyleri senin için söyleyebilseydim. Benim sevdiğim adama karşı yaptığım konuşmayı o yapamamış belki de cinsiyeti gereği herhangi bir laf yemeyeceği için yapma gereği duymamıştı. Erkek adamın bir değil bin eşi olabilir düşüncesi sayesinde benimle dinen evliyken sevgilisi ile görüşmeye devam etmesi bende sadece bu düşünceyi çağrıştırıyordu.
-Giyimim değil de karakterim daha önemli zaten. Benden soyadına yakışır hareket etmemi istiyorsun. Pekala ben bunu yapabilirim fakat senin yapacağından nasıl emin olacağım Mirhanoğlu?
-" Ne demek istiyorsun. Açık konuş!"
-Ben senin gözün önünde sevdiğim adama iki cihanda da olmayacağız dedim. Haram olduğumu söyledim. Ben bana helal olanı seni seçtim o gün. Peki sen yapabilecek misin bunu Mirhanoğlu? Doğrusunu söyleyeyim mi? Yapabildin mi sen bu konuşmayı o kızla da benden bunları istiyorsun. Gördüm, duydum sizi! Bana ahlâk bekçisi kesiliyorsun. Benimle dinen evliyken sevgilini kına geceme getiriyor üstüne üstlük tenhada köşede baş başa oynaşıyorsunuz!
Söylediklerim ile olduğu yerde durmuştu. Belimdeki elleri iyice etimi sıkıyordu. O böyle bir konuşmayı duymayı bende bu konuşmayı yapmayı beklemiyordum. Tutarım sansam dahi bir kadın olarak gururuma yedirememiştim. Tek kelime etmeden gözlerime kitlenmişti.
-Benden istediğini sen yapmıyorsun! Benim için o kıza söylediklerin ne kadar aşağılayıcı düşünemiyor musun sen! Ben bir kadınım ve sen benden bir mecburiyet olarak bahsediyorsun. Pekala devam et bu ilişkiye diyelim. Ben görmezden gelip formaliteden bu evliliğe devam etsem soyadına ailene yaraşır davransam ne değişecek? Sen kendi ailene yaraşır davrandığını mı düşünüyorsun! Beni o kadın ile aldatıyorsun! Sen erkeksin ya o kadını da çok seviyorsun ya hani! Neden evliliğe onay verdin o zaman! Neden bana yapay bir video ile Ferzan'ın ihaneti varmış gibi gösterdin. O kadına ne diyecekler insanlar evli bir adamın hayatındaki varlığı öğrendiklerinde peki. Ben söyleyeyim mi! Metres, o kadına metres diyecekler. Onun için bir şey demek istemiyorum. Evli bir adam ile ilişkiye devam etmesi hemcinsimden utanmama sebep oldu. Şimdi ben kendi isteğim ile senin yanında olmasam dahi ilk günden yüreğimdeki ateşle sevdiğim adama rest çekmişken ben mi ahlâk sorgulaması almalıyım yoksa evli olduğu halde sevgilisi ile görüşüp oynaşan sen mi! Otur bir düşün bakalım Mir Mirhanoğlu!
Ellerimi bedeninden çektim. Hala belimi acıtırcasına tutan ellerini de kendi ellerim ile bedenimden söker gibi ayırdım. İçindekileri dökmek bir kuş gibi hafiflememi sağlamıştı. Aklıma gelen son söz ile hala ayrıldığım yere bakan adama döndüm. Müzikten dolayı kulağına yüzümü yaklaştırıp sözlerimi söyledim.
-Konağıma ilk geldiğin gün ağabeyime şerefsiz demiştin. Kız kardeşini sevmediği bir adama iş ortaklığını sağlamlaştırmak için vereceğin için kendisini kaçırmasını isteyen senin kız kardeşin Zerda'ymış. Bil istedim. Sen kız kardeşine kıyamazsın. Bana kıymak kolay gelir. Unutma herşeyin suçlusu o kız değil! O kızı da kaçmaya mecbur eden sensin! Bu evliliği yapmaya beni mecbur eden de sensin Mirhanoğlu! Tek suçlu sensin!
Yüzümü çektiğimde başını çevirip kızarmış gözleri ile bana baktı. Gözlerindeki damarlar şişmiş ve zifirileri neredeyse akını kaplayacak kadar büyümüştü. Canımı yakanın canını yakardım. Bir kez değil, bin kez yakardım. İçim soğuyana kadar yakardım. İçim pek de kolay soğuyacak gibi durmuyordu.
Başımla hala bana bakıyorken gamzelerim çıkacak kadar ona gülümsedim. Başım ile selam verip ona sırtımı döndüm. Yapmacık gülümsemeyi gerçek gülümseyişim devr aldığında huzurluydum. İçimi dökmüştüm. Artık kendi ahlakını düşünsündü. Ben zaten kendime yakışanı yapardım.
Locaya döndüğümde olanları görmedikleri için hala kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Mir buraya gelmeden mekandan ayrılmak istiyordum. Arif'ten motorunun anahtarını isteyip başımın ağrıdığını ve başka bir zaman dertlerimizi dökeceğimizi söyledim. Pek inandırıcı gelmediğini düşündüğü ve başım ağrırken kızı gibi olan motorunu bana vermek istemediğini söyleyip beraber gitmeyi teklif etti. Uzatmak istemeyip kabul ettim. Beran ve Bala ile de vedalaşıp Mir'in geldiğini görünce hemen dışarı çıkan yola ilerledim. Kapıya çıktığımda elleri ceplerinde Arif de peşimden çıkmıştı.
-" Bu kaçışın sebebi acaba berbat bir dans mıydı leydim?"
-Sanırım berbat bir dans değil de berbat bir iletişim desek daha doğru olur. Partnerim ile pek anlaştığımız söylenemez!
Yüzümü buruşturarak söylediklerimden sonra kahkaha atmıştık. Motorun arkasından bana da bir kask verdi. Şu an kuş gibi hissediyordum. Boğulmak istemediğim için kaskı ona geri fırlattım. Saçını sıkı sıkı tutan tokayı tutup tek çekişte saçlarımı omuzlarımdan aşağıya saldım. Asi uzun tutamlarım kalçalarımdan aşağıya dökülüp uçmaya başladı. Başımla hadi deyip Arif'in motora binmesini izledim. Bende arkasına oturup ellerimle motorun iki kenarını sıkı sıkı tuttum.
-" Arif Kaya havayolları kalkışa hazır. Siz de uçmaya hazır mısınız İhra Hanım?"
Kahkaha atıp başımı hevesle salladım. İyice tutunup rüzgarla yüzüme gelen perçemlerimi geriye savurdum. Yandan çıkış kapısına gelen Mir bir bana bir Arife ve motora bakıyordu. Rüzgarla uçan saçlarıma bakıp kaşlarını çattı. İki eli de yumruk olmuştu. Arif gaza basıp motoru hareket ettirince önüme döndüm.
Rüzgar yüzüme vurdukça üşüyen yüz kaslarım ile içimin yangını yavaş yavaş sönüyordu. Uçuşan saçlarım sanki kanatlarım var da uçuyorum hissiyatı veriyordu. Ellerimi Arif'in beline sarıp daha da hızlanmasına izin verdim. Ev biraz uzaktı ve bu yolculuğun daha uzun ve güzel geçeceği anlamına geliyordu. Daha önce çok kez Arif'in motoruna bindiğim için hızına alışıktım. Yaklaşık bir saat sonra konağın yakınında durmuştuk. Motordan inince yaşadığımız hızın etkisi ile başım döndü. Elimi Arif'e uzatıp elimi tutmasını bekledim. Sağ elimi sol eli ile tuttu. Yumruk da tokuşturup sarıldık. Teşekkür edip açılan konağın kapısından içeri girip el salladım. Oda motora binmiş bana el sallıyordu. Gaza basıp girmesi ile zihnimdeki tilkiler ile gülümseyerek herkesin uyuduğu konakta atların olduğu kısma gittim. Kızımı özlemiştim.
Sisu'yu bayadır ihmal etmiştim. Kesin kızmıştı! Hep o ruh hastası yüzündendi. Ahırın kapısından girip Sisu'nun olduğu bölüme gittim. Güzel kızım yerde uzanmış uyuyordu. Beyaz tertemiz yeleleri yere saçılmıştı. Kapısını açıp içeri girdim. Yere çömelip elimi yelelerine daldırdım. Huysuz bir iki mırıltıdan sonra başını kaldırıp çömelmiş haldeki beni alnı ile itti. Ayaklarım açılmış yere düşmüştüm. Kalçam acımıştı yahu!
Gülüp bana kızgın bakan gözlerine anne şefkati ile bakıp sakinleşmesi için onunla konuştum.
-Şşt! Sakin ol kızım. Özür dilerim ihmal ettim seni. Hadi gel uyu.
Birkaç saniye loş ışıkta gözlerime baktı. Siyah gözleri o kadar güzeldi ki!
Başını dizlerime koyup gözlerini kapattı. Hayvanlar da insanlar gibiydi. Aidiyet duygusunu tatmak isterlerdi. Doğduğundan beri benimleydi ve beni ailesi olarak görüyordu. Kimseye kendini sevdirmezdi. Bu yüzden herkes onu asi bilirdi. Oysa ki çok kırılgandı. Ben bilirdim. Bugün bana oldukça da kırgın bakmıştı. Hayvanlar da bize kırılabilir ve küsebilirlerdi. Kızımın gönlünü almak da bana farzdı.
Yeleleri ile oynayarak huzurla uyumasını sağladım. Yelesindeki birkaç örgüyü açıp tekrar düzgünce ördüm. Başını dizlerimden alıp yerdeki minderin üzerine koydum. İleride olan tulumu yere serip baştaki bir minderi alıp kızımın tam karşısına uzandım. Yarın yeni bir gün olacaktı. Neler yaşayacağımı bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa içimdeki zehri bu gece akıtmış olmamdı. Cebimdeki telefon titreyince elimi cebime atıp gelen bildirime baktım. Yabancı bir numaraydı. Sırt üstü uzanıp mesaja girdim. Yazanın kim olduğunu yazdığı mesajdan anlamıştım. Bana yazacak cesareti olmasına şaşırdım. Karşıma çıkıp kim olduğunu söyleyemeyen bir şahıs gece yarısı bana mesaj yazabiliyordu. Numarasının üzerine tıklayıp mesajını tam okudum.
05*******: Merhaba İhra. Kim olduğumu bilmiyorsun. Ben Sara Aras. Mir ile ilgili konuşmamız gereken konular olduğunu düşünüyorum eğer müsaitsen yarın bulaşabilir miyiz?
Ben: Yarın saat 10.00' da Surunç otelin kafesinde seni bekliyor olacağım.
Kim olduğunu bildiğimi söylemedim. Surunç otelde kimse görmeden bu konuşmayı yapmam en iyisi olurdu. Beranla halletmem gereken küçük bir mesele de vardı. Bir silah çekme meselesi!
Tekrar bildirim sesi gelince Sisu rahatsız oldu. Telefonu sessize alıp Sara olarak numarasını kaydedip attığı son mesaja baktım.
Sara: Surunç otelde olacağım. Fakat bu buluşmadan Mir'in haberi olmasın.
Demek ki biricik sevgilin bu konuşmanın varlığını bilmiyordu. Sözünü dinlemeyişin onu kızdırırdı değil mi Sara? Onu kaybetmekten korkuyorsun. Gururunu kaybetmekten korkmayıp evli bir adamın sevgilisi olmayı kaybetmekten korkan bir kadın! Düşündükçe iğrendim. Midem bulandı. Telefonu kenara atıp Sisu'ya doğru dönüp gözlerimi kapattım.
Yarın ne olacağı da böylelikle belli olmuştu.
Sara Aras ben seni tanıdığımda sakin kalabildim de bakalım sen benimle tanıştığında benim kadar sakin kalabilecek misin?
..........18. Bölüm Sonu..........
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.75k Okunma |
678 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |