25. Bölüm

Yarımımı Tamlayan

Yağmur Özcan
ymaiii0

Bölüm Şarkıları (Dinleyerek yazıldı):

Yaprak Çamlıca: Yanlış İnsan

Berkay Altınyay: Rengarenk Acılar

Sasa Serap: Gelmiş Bahar

Amin Bani: Che Kardi (Bayılıyorum bu şarkıya, müptelasıyız!)

.......

 

Mir Mirhanoğlu'nun Ağzından:

 

Herkes sakinleşmiş ve bir yere oturmuştu. Bir tek ben İhra'mın camının önünde ayakta duruyordum. Son kez muayene edilecekti. Sonra bizi odasına alacaklardı. Doktorlar içeride ona soru soruyorlardı. Vurulduğu için hastane polisine haber verilecekti. Doktor ve hemşireler birlikte çıktığında İhra'mın son durumunu duymak için etraflarında toplandık.

 

-"İhra Hanım'ın durumu şu an daha iyi ama moral çok önemli unutmayın. İlk yirmi dört saat çok önemli biliyorsunuz. Herhangi bir duygu geçişi bile bir krizi tetikleyebilir."

 

Herkes duydukları ile sevinç nidaları atarken ben hala onu görmeden iyi olduğuna inanmayacaktım.

 

-Peki onu görebilir miyiz?

 

Kısaca sorduğum soruya doktor bakışlarını bana çevirip onayladı. Onu yormamamız gerektiğini belirterek gittiler. Herkes odaya doğru ilerlediğinde bir ses herkesi durdurdu. Bu ses Menevşe hanıma aitti.

 

-"Bas geri geri Polat ağa, Berzan Ağa, Fırat sende! Herkes geri dursun. Kimse girmeyecek. Benim evladum! Yanlız konuşacağuz! Mir sen benim ile geleceksun. İtirazı olan var midur?"

 

Sanki biri ağzını açsa onu kesip biçecekmiş gibi bakıyordu. Ben bile bir gerilmiştim. Acaba yanlız girmeseydik de birini mi yanımıza alsaydık.

 

-"Ne bakaysun Uşağum! De hayde! Öte at adımını, hayde! Ula hala yüzume bakayi!"

 

Ben hala yüzüne bakarken o benim yanıma gelmiş ve içeriye girmişti. Annemler ile bakışıp kaşlarımı anlamadığım için çattım. Kaynananın arkasından içeriye girdim. Kapıyı kapattığımda sırtımda onun bakışlarını hissediyordum. Yandaki duvarı kaplayan cama baktığımda bana baktığını gördüm. Derin nefes verip arkama döndüm.

 

Mavi gözleri bana baktı ya...

İçimde bir yerler cayır cayır yanmaya başladı.

Ben hep yanardım. Halamın öldüğü gün havale geçirecek hale gelmiştim. Sonra da hep ateştim. İhra'yı öyle yerde gördüğümde içimde bir buz hissi olmuştu. Şimdi onun bakışları içimdeki ateşi yakmıştı.

 

Annemin sözleri kulağıma geldi. İhra ve kadınların çarşıya çıktıkları halamla atıştıkları o gün kendi katımdaki terasımdan konuşmalarını dinlemiştim. Çok güzel kız diyordu. Gelini olmasını en çok istediği kızmış. Gözlerinin güzelliği destan yazdırır demişti. Sanki Karadeniz gözlerinde yaşam bulmuş demişti. Ne tam yeşil, ne tam maviydi. Mavinin baskın olduğu gözleri yeşiller içindeki bir şelale gibiydi. Baktığınız zaman içine çekiliyordunuz.

 

Menevşe anne yatağın iki yanındaki koltuklardan birine oturmuştu. Eli ile diğerini gösterdiğinde oturdum. Nedendir bilmiyorum ama ikisinin yüzü dışında her yere baktım. Menevşe hanım öksürünce yüzüne baktım. Gerçekten öksürdü sanmıştım!

 

-"Sonunda damat! Hayır çirkin olsam neyse da güzelum yani! De şimdi bana ne edeceksun?"

 

Menevşe hanımın dediği ile dumura uğramıştım.

 

Birincisi bana dışarıda uşağım, burada damat demişti.

İkincisi o kendi kendini mi övmüştü?

 

Karman çorman bir ifade ile ikisine bakıyordum. İhra küçücük güldü. Ne vardı biraz daha gülseydin. Sanırım cevap vermem gerekiyordu.

 

-Menevşe hanım beni ne için istediniz. Kızınız ile baş başa konuşacaktınız?

 

-"Ben seni şunun için çağurdum. Bak Mir, bana yanlışın olmadi. Doğruya doğru kizumi üzdun. Ben karışmadum, karışmazdum. Biriciğimin cani yanmasaydi. Bu saatten sonra eğer ki benim canımı, kizumi üzersen hesabıni ben sorarum. Benum asıl hikayem Karadeniz'de burada bilmezler. Yakarum! Canını yakarum! Bilesun. Bu kızın arkasında bir tek Ağrı değil bir de Karadeniz'de var idur. Moranlar daha bu evlilik olayuni bilmeyiler. Öğrendiklerinde ki ben düğünde ailemi de göreceğum, o gün bu kızın gözunde tek bir parça acı görsunler seni ha o toprağa gömerler. Anladun, aslan parçasi?"

 

Moranlar ayrı bir konuydu. Cesura biraz araştırmasını istediğimde bulduğu verilerin olduğu dosya hiç hoşuma gitmemişti. Gerçekten de iki ailedeki tek kız torundu. Üstelik Moran ailesi Karadeniz'in en köklü ailesiydi. Karadenizdeki masanın başındaydı. Masalar ülkenin bölümlerini yönetmede ve o bölgedeki düzenin sağlanmasını sağlayan teşkilatlardı. Bir tek doğuda bir masada iki yönetici vardı. Biri ben biri de şu an karşımda yatan, mavi gözlü güzel kadındı. Moranlar İhra'ma çok değer veriyorlardı. Onlar bu işi duysaydı her şey daha da çıkmaza girerdi. Menevşe hanım ise düğüne çağırmaktan bahsediyordu.

 

-Bakın Menevşe hanım, benim kızınıza olan davranışlarımın nedenini biz kızınız ile konuştuk. Ben kızınızı üzdüm, canını da yaktım. Kabul ediyorum. İnanın, affetsin diye elimden geleni yapacağım. Affetmeden de bu düğünü kurmayacağım. Kızınız kalbinde kırık dökük ile o gelinliği giymeyecek. Ailenizi çağırmaya gelirsek, çağırın hakkınızdır. Ancak eğer ki sorun çıkarırlarsa ve bu nedenle ben kızınızın gözünde bir parça kırgınlık görürsem o zaman da ben yakar, yıkarım.

 

-"Bir anlaşma yapalum. Ben sizin kadınlar gibi değilum. Benim ile konuşurken kızımdan bahsedeceksen adını söyle da! Biz boşuna mı o kıza o adi verduk. Ben anlamam saygıdır, adettur. Kızımın adını benim yanumda diyeceksun! Anlaştık mı damat!"

 

Bizde annemizin, babamızın, herhangi bir büyüğümüzün yanında eşimizin ve ya evladımızın adını anmazdık. Belki garipti ama bu adet ile büyümüştük. Saygıdan derledi. Bizde büyüğümüzden gördüğümüzü uyguluyorduk. Onlardan, varsın böyle başkalarına saçma gelen bir özelliği alalım. Kötü bir özelliği bize katmasınlar da...

 

-"Nanaçkimi! Sen onlara bir şey anlatma. Benimle alakalı bir sorun olduğunu söyle onlar zaten gelirler. Sorun çıksın istemiyorum. Ben sakince onlara anlatacağım. Düğünden önce gelsinler ki sindirsinler."

 

Ben de İhra'm ile aynı fikirdeydim. Aslında durup sakince düşündüğümde içimdeki o sevmediğim taraf çıkmıyordu. Sakin kalabilmem lazımdı. Fakat artık sakin de olsam sinirden çıldırsam da İhra'ma asla ters davranmayacaktım. Ne olursa olsun onu sarıp sarmalayacaktım.

 

İhra'nın annesi de kabul edip siz biraz konuşun deyip bizi baş başa bıraktı. Olduğum yerde soluksuz gözlerine bakıyordum. Tek kaşını kaldırıp oda bana dik dik baktı. Başı ile hayırdır der gibi bir işaret yaptığında istemsiz bir gülüş dudaklarımdan çıktı. Bakışı ilk gülüşüme düştüğünde bir iki saniye orada oyalanıp sonra gözlerime çıktı. Rahatsız oldu diye düşünüp bakışlarımı yere indirdim.

 

-" Biliyor musun, bana hiç güleceğini düşünmemiştim. Hep ilk günlerdeki gibi ikili ya da zalim olacaksın diye düşündüm."

 

-İhra bak ben çok düşündüm. Açık konuşacağım. Seni yerde gördüğümde içimde bir şeyler koptu. Ben sana zalim olmadım. Olmaya çalıştım. Şu saatten sonra sana ne zalimim ne kan düşmanı beni anlıyorsun değil mi?

 

-" Sen beni dini nikahı yaptığımız gün balkonda yatırdın. Ben ölümden döndüm. Ferzan'a ait sahte bir video ile acıttın. Yaptığım her şeye bir kulp buldun. En çok da ikili davranarak yıprattın. Şimdi söylesene bana Mir ben nasıl seni anlatayım? Ben nasıl sana arkamı döneceğim Mir?"

 

-Söz veriyorum gök gözlüm. Sana kendimi affettireceğim. Söz veriyorum sana zorluk olmayacağım. Belki istemeden evleniyoruz ama bu zorundalığı bir yuvaya çevirmek bizim elimizde İhra'm. Bana bir şans ver. Ver ki sana aile olacak Mir'i tanıtayım.

 

-" Önce bana bu şansı hak ettiğini kanıtla bir Mir. Ben şüphe ile yaşayabilecek bir kadın değilim. Her an beni nasıl kanatacak şüphesi ile yaşayamam. Kendini affettir hele sonra konuşuruz. Şimdi daha önemli bir konumuz var."

 

-Evet, dinliyorum seni güzelim.

 

-" La havle vela kuvvete! Şu uyuşturucu sevkiyatı ne oldu?"

 

-Uyuşturucu sevkiyatı için kullanklacak aracın sağlam bir araç olması lazım. Ya çok iyi mal gizlenme kapasitesi olan bir araç ya da kontrole takılmayacak bir araç olması lazım. Bu tarz araçları araştırıyoruz. Kim hangi gün hangi saatlerde bu araçları kullanmış izledik. Yol haritalarını çıkardık. Henüz bir sonuç yok. Her aracın peşine bir araç takıyorum ama hiçbiri bir sonuç vermedi.

 

-" Yanlış yerde arıyoruz. Daha akla gelmeyecek bir şey olması lazım. Makam aracı falan bunlar göz önünde olan şeyler. Aklımıza geleceğini tahmin ederler. Daha önce de denediler. Belediyeye ait her araca baksınlar. Yol haritasını istiyorum. Bulduğumuz yer ve potansiyel yerleri içersin. Sizin takip ettiğiniz yerleri de ekleyin. Arif'e haber vereceğim. O ve benimkiler geri kalanını halleder."

 

-Sen planı yapmışsın. Peki piyonlar kim?

 

-"Bu sefer piyon yok. Şah ve mat var."

 

-Sen ve ben...

 

-"Ben ve sen Mir!"

 

-"Biz diyorsun yani gök gözlüm. Demek ki karı koca ilk operasyonumuza adım atıyoruz."

 

-"Evet. Bir şey daha var. Orada olduğumuzda silahlıydılar. Adamı karşımda dururken dikkatli inceledim. Silahının kabzasında bir sembol vardı. Tam hatırlamıyorum ama bir kuştu. Pençeleri olan bir kuştu. Belki Şahin, akbaba ya da kuzgundu. O sembolü tüm doğuda araştırsınlar. O sembolü dair ne görürlerse büyük küçük demeden haber versinler."

 

-Tamam. Senden tek isteğim bize stratejik konuda yardımda bulunman. Yaralısın ve daha fazla yorulmanı istemiyorum.

 

-" Anlaştık. Fakat bir sorun sezdiğimde yara falan dinlemem sahaya inerim."

 

Başım ile onu onaylanıp sustum. O da susmuş beni izliyordu. Gözlerine baktıkça bakasım geliyordu. Gözleri hep mi bu kadar güzeldi. Yoksa ben bir daha göremeyeceğim diye korktuğum için mi bu kadar güzel geliyordu.

 

Neden bu kadar acı bakıyordu diye düşünüyordum. Bu cevabını bildiğim bir soruyu düşünmekti. İhra Nova Zadeoğlu bakışında bir milletin kadınlarını taşıyordu. Onların hikayelerinin, acılarının, sevinçlerinin ve saheasının hissiyatını o mavi gözlerinde taşıyordu. O sanki o gözlerde mutlu kızlar, kadınları çiçek gibi yeşertip, suluyordu. Gözleri yaşamı temsil ediyordu.

 

-Gözlerin, gözlerin çok güzel bakıyor. Bana hep böyle baksan olur mu İhra'm? Başka türlü bakma bana olur mu?

 

-"Başka derken ne demek istiyorsun."

 

-Acı acı bakma mesela ya da nefret ile bakma. Bana hep böyle bak. Biliyorum, bana bakışında bir duygu yok. Bomboş bir ifade ile izliyorsun beni ama o değişir. Bana nefret ile bakarsan işte o benim canımı acıtır. Ne zamandır bilmiyorum ama sana değer veriyorum. Karımsın. Artık canımsın, ailemsin. Yine ve yine söylüyorum belki istemediğin halde oldu ama sen artık benim yarımımı tamlayansın.

 

-"Ne diyeceğimi bilmiyorum. Senden böyle bir değişimi beklemiyordum. İçindeki insanı görüyorum Mir. İçinde saf iyilik tohumu olan bir çocuk var. Sen ise onu bakışların ardına saklamışsın. Belki de onu zalimliğin ile gizledin. Sana istemediğin o bakışları yaşatmamam için o çocuğu serbest bırakmalısın."

 

-Ben o çocuğu bu zalimlik maskesi ile korudum. Zalim olmasaydım zulmedilen olacaktım. Hoş şu an da pek farklı değil durumum. Bacım yüzünden berdele mahkum edildim. Hamd olsun şu an halimden memnunum. Fakat insan en sevdiğinden zarar görünce kabuğuna çekiliyor İhra'm. Ben zararı halamdan yedim. Ben ona zarar verdim. Bunu bana öz dedem yaptırdı ve babamın gücü ne beni ne halamı kurtarmaya yetmedi. Yani benim benden başka sığınağım yoktu. Bende zalim maskesi ile o çocuğu saklamadım. Korudum. İçimde bir nebze de olsa iyilik ve merhamet kalsın diye yaptım.

 

Beni anlasın, dediklerimi sindirsin diye bekledim.

 

-Öyle bakacak mısın? Bir şey demeyecek misin?

 

-"Ha şimdi gözlerimi oyacağum. Ula kendi gözlerimden bıktırdın. Ne gözmüş ula! Al oyayım senin olsun! Pek sevmişsun belli!"

 

-Olmaz Laz kızı, olmaz. Onlar sende diye öyle parlıyorlar. Sende değer bulan bir şeyi senden alsam ne değeri kalır. Onlar sende diye değerli benim için anladın mı? Şimdi benim gitmem lazım. Uyanmanı bekledim. Dediklerini de organize etmemiz lazım. Şimdi gidiyorum ama bir bilemedin iki saate yanındayım.

 

Oturduğum yerden kalkıp yanına gittim. Mavi gözleri beni görmek için kaldırdığı kafası ile bana bakıyordu. Gözlerine odanın tavandaki ışığı vurduğu için daha parlak hale gelmişti. Eğilip gözünden öpecektim. Ben dudaklarımı yüzüne yaklaştırdığımda aniden başını eğdi ve dudaklarım alnı ile saç bitimini buldu. Saçlarını koklayarak öptüm. Dudaklarım teninde, burnum saçlarındayken sesini duydum.

 

-"Gözden öpmek ayrılık getirir derler."

 

Dudaklarımı teninden ayırdım. Yüzümü yüzünden uzaklaştırmadan gözlerine yakından baktım. O ayrılık getirmesin diye gözlerini öpmeme izin vermemişti. Ellerim ile yanaklarını tuttum. Sıcak ellerim soğuk yanaklarını okşuyordu. Ona sıcacık bir bakış ve gülümseme sunuyordum. İlk defa bu kadar derin gülümsediğimi gören İhra'm gamzem olduğunu fark edince gülümsemişti. Bir benzeri onun da yanaklarında vardı. Gözlerine izin istercesine baktım. Gözlerini yumduğunda eğilip şah damarından öptüm. Elleri ellerimi bulduğunda bu sefer önce elimin üstündeki elini sonra alnını öptüm. Tenim teninden ayrıldığında boşluğa düşmüş gibi hissettim.

 

Yönümü kapıya doğru çevirdiğimde sırtımı ona dönüp gitmek zor geliyordu. Ona çok alışmıştım. Ona deli gibi alışmıştım ve artık her an yanımda olsun istiyordum. Odadan çıkıp kapıyı kapattığımda bana bakan aile üyelerinin hiçbirine bakmadan Cesur'a çıkış koridorunu işaret edip ilerledim.

 

Aklımda tek bir söz dolaşıyordu.

Ayrılık getirmesin diye...

 

........... 25. Bölüm Sonu .........

 

🦋 Heyyoooo! Merhaba, bölüm kısaydı evet ama bence iyiydi. Sizce nasıldı?

 

🦋 Etkileşim çok az ve bu beni üzer. Bölümü yazarken bir yerde kal geldi. Aklımdaki akışı bozmamak ve size full NoMi çiftini okutmak için bu bölümü yazdım.

 

🦋Hadi karakterler hakkındaki yorumlarınızı buraya alayım.

 

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle...

Yağmur Ö.

 

Bölüm : 11.12.2025 09:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...