13. Bölüm

Yüreği De Gözleri Gibi Zifiri

Yağmur Özcan
ymaiii0

Hani bazen bakarsınız ama gözünüz hiçbir şeyi görmez gözünüz. Bu genellikle sinirden, öfkeden olur. Aslında en tehlikeli göz perdesi hayal kırıklığı ile nakışlanandır. Ben hayal kırıklığına öyle bir battım ki...

 

Abim...

Sevdiğim adam...

 

Bu hayatta koşulsuz güven verdiğim iki adam beni öyle bir yaraladı ki şu saatten sonra nasıl, kime güvenirim bilmiyorum. Verdiğim karar herkesi yaralayacaktı belki ama en çok onları yakacaktı. Beni yaktıkları gibi yansınlar istiyorum. Onlara nasıl kıydığımı görsünler istiyorum. Onları bitirmek istiyorum.

 

Saatler önce nasıl da mutluydum. Nasıl da huzurluydum. Oysa şimdi kendimi dikenlere dolanmış gibi hissediyorum. Öyle rahatsız öyle acı.

 

Yanımdaki adam, karşımdaki insanlar herkes senkronize bir şekilde ayarlamaları yapıyorlardı. Sığınma evine geldiğinde beni alıp onlara ait bir dağ evine getirmişti. Nikah burada kıyılacaktı. Sevdiğim adama değil bir yabancıya ömrüm boyunca bağlanacaktım.

 

Bu nikahtan sonra ne olursa olsun gözüm, kulağım, dilim, tenim her zerrem Mir'e ait olacak. Diğer herkese haram olacak. Kalbim, bir tek kalbim Mir'e ait olmayacak. Bu kalp kimse için bir daha asla atmayacak.

 

Hatıralar neden bu kadar acıtıyor? Neden oturduğum bu yerde zihnime bütün sesler, anılar akın ediyor.

 

Yüreğimi cehenneme çevirenlerin, cennetinde çiçek açmasın Allah'ım...

 

Gözleri o kara zifiri gözleri üzerimde farkındayım ama ben bir çift yeşili istiyordum. Yabancısı olduğum topraklardayım. Ben bu gözlerin dilini bilmiyorum. Bakışları öyle karışık ki çözemiyorum. Ben ki bakışları ile insanların karakterlerini analiz ederdim.

 

 

Karşımızda bir koruma ellerini önüne bağlayıp durdu. Herşeyin hazır olduğunu imamın geldiğini söyledi. Şimdi tam şu an kalbim yapma diye haykırdı. Annem, babam beni suçlamazlardı. Ama yüreğimde bir ses çığlık çığlığa hayır yapma diyordu. Neden tehlike çanları zihnimde soluksuz çalıyor.

 

Hani Meryem suresi 64. ayetinde "Senin rabbin hiçbir şeyi unutmaz" diyor ya annem bana bu ayetle nasihat verirdi. Bu kabusa uyandığım o gece annem bu nasihatleri verdi. "Sana kötülük mü yaptılar unutulmayacak. Senin durduk yerde canını mı sıktılar unutulmayacak. Senin hakkına mı girdiler unutulmayacak. Seni bir kenarda kırdılar üzdüler mi unutulmayacak. Hepsinin hesabı verilecek annem. Hataların zerre zerre tartılacağı bir terazide tartılacaklar. Gönlün rahat olsun. Sen kendini bir rabbine yasla tek yıkılmayacak odur." dedi.

 

Şimdi Rabbim ben sana sesleniyorum. Yalvarırım duy sesimi! Ben unutursam sen unutma Allah'ım. Bana bunu yapanları sen unutma. Benim hakkım helal değil Allah'ım. Ben onlardan razı değilim sende olma. Bana bir çıkış yolu göster!

 

Başka bir odaya geçtik. Daha geniş bir şark odasıydı. Bir rahle üzerinde Kur'an-ı Kerim ve karşısında bağdaş kurup oturmuş imam efendi vardı. İki minder rahlenin sağ ve sol çaprazında yan yana koyulmuştu. İkimiz de bize ayrılan minderlere oturduk. Üzerimdeki elbisenin eteklerini yumruk yaptığım avucumda topladım.

 

Yanlarımıza yeni farkettiğim iki minder koyuldu. Benim şahitliğimi Mir'in arkadaşı Karsel aşiretinin ağası Kuzgun ve Mir'in şahitliğini ise Erbeni aşiretinin ağası Derbas üstlendi. Sağımda yerine oturup bana samimi bir bakış attı. Kuzgun uzun yıllardır bildiğim bir ağaydı. Merhameti ile bilinirdi. Tabi çapkınlığı ile de desek daha doğru olurdu. Şayet bana bu kritik anda bile göz kırpması bunu gözler önüne seriyordu. Arkadaştık ama çok yakın değildik. O zamandan beri bana bu şekilde çapkınca davranır ama bunu kardeş gibi hissettirerek yapardı. Rahatsız etmezdi.

 

Derbas daha ağır başlıydı. Sakinliği ve yürekliliği dillere destan olmuştu. Çok sevdiği bir sevdası olduğunu tüm Mardin bilirdi de bir o şanslı kızın kim o

 

olduğunu bilmezlerdi. İmkansızım diye severdi o kızı lakin neden imkansız olduğuna kimse akıl sır erdiremezdi. Mardindeki tüm kız babaları Derbas ağaya kızını vermek için can atardı.

 

İmam efendi duasına başladığında koptuğum hayat akışına geri döndüm. Eteğimi bırakıp ellerimi kucağımda birleştirdim. Önünü arkasını düşünmeden bu işe başlamıştım. Pişmanlık tohumları sanki içimde çatlıyordu.

 

-"Mehir olarak ne istiyorsun kızım?"

 

- Sadece talak hakkımı ve Mir Ağa'nın yanından ayırmadığı silahını istiyorum.

 

Talak hakkı istediğimde eli yumruk oldu. Silahını duyduğunda ise bakışları bana sabitlendi. Mir Ağa silahına ve atına sevdalıdır. Atından onu koparamam, yoldaşıydı. Sisu'dan nasıl ki kopmak istemiyorsam, kimseyi de yoldaşından koparmam. Ama silahı başka, artık benim olan silah. Herkes şaşırmıştı. Bu cesaretimi sorguluyorlardı. Benim damarlarımda Zadeoğlu kanı akıyordu. Mardin'in en deli aşiretinin kanı akıyordu. Benim damarlarımda Moran kanı dolaşıyordu. Karadeniz'in en tehlikeli sülalesinin kanı akıyordu. Kimse cesaretimi sorgulayamazdı. Hele bir erkek, asla!!

 

Silahı büyükbabasından ona miras kalan en değerli şeydi. Ağalığın simgesi olan bu silah nesillerce başağalara verilmiş. Şimdi de ben ondan ağalığın mührünü istiyorum. Kabul etmek ve etmemek onun kararıydı.

 

- "Mehir olarak düğünde takılan altınlar, kilosunun 5 katı altın, Dubai'deki şirketlerimin yüzde elli bir hissesi, Van'daki, Urfa'daki, Antep'teki bağların yüzde elli bir hissesi ve son olarak İstanbul'daki konağın tapusunu veriyorum. Silahım ve talak hakkı da dahildir."

 

Hepimizi şoka uğratmıştı. Bu kadar şeye gerek yoktu. Boy gösterisi yapıyordu. Devran öksürük krizini bitirince hoca efendi nikah merasimine devam etti.

 

-"Arslan Zadeoğlu kızı İhra Nova Zadeoğlu sen verilecek mehir karşılığı Merdan Mirhanoğlu oğlu Mir Mirhanoğlu'nu kocalığa kabul ettin mi?"

 

- Ettim..

 

-"Ettin mi?"

 

- Ettim..

 

-"Ettin mi?"

 

- Ettim!!

 

-" Sen Merdan Mirhanoğlu oğlu Mir Mirhanoğlu, verilen mehir karşılığı Arslan Zadeoğlu kızı İhra Nova Zadeoğlu'nu karılığa kabul ettin mi?"

 

Herkes ağzından çıkacak kelimeyi bekliyordu. Bir yanda ağalık şerefi ve öbür yanda temizleyeceği namusu vardı. Bana ağalık şerefini emanet edecek kadar güvenmiyordu. Biliyordum, hissediyordum. Gözlerimi yumdum. Konuştu.

 

- Ettim..

 

-"Ettin mi?"

 

- Ettim..

 

-"Ettin mi?"

 

- Ettim!!

 

Derbas ve Kuzgun da şahitliği kabul ettiğinde bir engel kalmamıştı. İmam efendi konuştu ve gözlerim doldu.

 

-" Bende sizi Rabbimin izni ile karı-koca ilan ettim. Hayırlı olsun. Yuvanızdan merhamet, saygı, sevgi, şefkat eksik olmasın.

 

Bitti işte. Artık onun karısıydım. Allah katında helâli olmuştum. Artık tutsaklığım başladı.

 

İmam odadan çıktığında peşi sıra Kuzgun ve Derbas da veda edip çıktı. Odada yalnız o ve ben kaldık. Öylece ayakta dikiliyordum.

 

Arkasını bana dönüp yüzüme bile bakmadan elleri arkasında birleşmiş halde sedirin önünde durup dağ evinden çıkan arabaları izledi. Geniş ve yapılı omuzlarını bir süre seyrettim. Ne yapacağımı bilemez haldeydim. Şimdi ne yapacaktım. Elinden tutup anne baba biz evlendik mi diyecektim. İnsanlar ne diyecekti. Zaten hüküm verilmişti ne bu acele derlerse ne diyecektim.

 

Bulurdum. Ben zeki bir kadınım. Kimse bana laf edemez.

 

Ah kimi kandırıyorım. Aptalım. Aptalın tekiyim ben. Herşeye bir cevap veririm de anne babam bana ters bir şey derse işte o zaman onlara bir cevap bulamam.

 

Ah şu yüreğim bir haykırsa Ya Rabbim! Neler diyecek de insanlar duyar mı bilmem. Şimdi yüreğimdeki haykırışları duymayanlar o zaman duyar mıydı ki feryadımı? Yoksa yine sağırı mı oynarlardı.

 

- "Hayırdır hatun ne düşünüyorsun? O iti mi düşünüyorsun yoksa? Yoksa seni bana kurban eden ağabeyini mi?"

 

Ne, ne diyordu bu adam böyle. Nerden çıktı şimdi Ferzan? Abim ne alakaydı. Şu an olduğumuz durumun farkında mıydı? Evlendik biz! Evlendik ulan biz.

 

- Ne dersin sen Mirhanoğlu? Haddini bil. Bana hesap soracak haddi kendinde nerden buldun?

 

Söylediklerim onu kızdırmış gibi görünüyordu. Alnında kabaran ve kalp gibi atan damar, kızaran yüzü, yumruk olan eli ve hızlı soluk alıp verişi başka bir şeye işaret değildi. Hava hafiften kararıyordu. Eve dönmem lazımdı. Daha fazla bu adamı dinleyemezdim. Ne acı değil mi? Kocam ama bana yabancı bir adam.

 

- Neyse ne, de haydi. Sağlıcakla kal!

 

Kolumdan tuttu. Bakışları sorgular haldeydi. Bir gözünü kısıp kafasını hafif aşağı eğdi. Hayırdır diyordu yani.

 

- "Hayırdır hatun nereye böyle? Sağlıcakla kal da ne oluyor. Nereye gideceğini sanarsın?"

 

- Kolumu bırakırsan eğer evime gideceğim Mirhanoğlu. Dokunma bana, çek elini!

 

Kolumdaki elini silkelercesine tenimden kopardım. Bana istemediğim sürece kimse dokunamazdı. Bu adam ne yaptığını sanıyordu!?

 

İlerlememe izin vermedi. İki kolumu da tutup yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

 

- "Nereye gideceksin. Sen bugün evlendiğimizin, karım olduğunun farkında mısın? Sen İhra Nova Zadeoğlu değilsin artık. İhra Nova Mirhanoğlu'sun. Senin yerin burası! Haddini sen bileceksin. Hatırlamıyorsun ben hatırlatayım ağabeyin olacak o it seni bana kurban etti. Hani neredeler? Baban, deden, amcaların. Sözde biriciği olduğun abilerin neredeler. Yoklar! ANLA İHRA XANIM SENİ BENİM KOLLARIMA BIRAKTILAR! SENİN BERDELİ KABUL ETMEN ONLARIN İŞİNE GELDİ!!"

 

Ağırdı...

 

Söyledikleri can yakıyordu ama yanlıştı. İşlerine gelmemişti. Tam tersine bu evlilik olmasın diye ağabeyimden vazgeçerlerdi.

 

Allah'ım kalbim bana doğruyu söylemiş. Yapma diye haykırdığında keşke dinleseydim. Bu adam, bu adam nasıl böyle konuşabiliyor. Hani, isteme günü olan adam nerede?

 

- Gözlerinde hep mi vardı bu nefret bu kin yoksa ben mi kör oldum. Bir öylesin bir böyle sen ne istiyorsun! Güvenmedin bana. Farkında değil miyim sanıyorsun. Peşime taktığın adamların neyi ispatlayacaktı. Ben herşeyi hatırlıyorum. Senin kim olduğunu da, ailemin beni nasıl kurtarmaya çalıştığını ve hatta isteme gecesi babamın size söylediklerini de. Belli ki sen unutmuşsun. Evet evlendik. Lakin kılıma zarar versen burayı sana dar ederler Mirhanoğlu. Herkesten önce ben intikamımı alırım. Şimdi saçmalamayı bırak!

 

Gözleri her söylediğim ile sanki olabilecekmiş gibi daha da karardı. Zifiri dediğim gözlerinde bir şimşek çaktı. Hızlı nefes alışları yüzünden göğsü göğsüme sürtüyordu. Bu yakınlık fazlaydı. Mesafe gerekliydi. Kollarımı tutuşu iyice sertleşti. Kolumdaki eli bileğime indi ve peşinde beni sürükledi. Bildiğiniz sürükledi. Dağ ayısının bir adımı benim üç adımımdı.

 

Boştaki elim ile rastgele vücuduna vuruyordum. Lanet olsun ne yapıyordu bu kahrolası adam!! Allah'ım çok gencim ne olur biraz daha yaşayayım. Katil potansiyeli olan adamla burnunun dikine dikine konuşursan böyle atar adamın kafası İhra hanım. Yada dur banane canım. Ne dediysem haketti.

 

Yukarı çıkan merdivenlerin başında ayağım takıldı. Acıyla çığlık atsam dahi umurunda olmadı. Yukarı doğru paldır küldür çıkıyorduk. Sonunda bir koridora döndük ve en sondaki odaya bildiğiniz beni fırlattı. Yere düşüp canımın acıyacağını düşündüm ama öyle bir savurmuştu ki beni yatağın üzerine düşmüştüm.

 

Hızlıca yataktan kalkıp karşısına dikildim. Beni ne diye bu odaya getirmişti. Bilinmezlerden nefret ediyorum. Herşey kontrolümden çıkmaya başladı. Allah'ım ben bu gece eve dönmezsem kıyamet kopardı. Mardin'de gerçekten taş taş üstünde bırakmazlardı.

 

Gözleri bedenimde dolaştı. Baktığı her yerde sanki bir kıvılcım vardı. Beklemediğim bir anda omuzlarımdan beni yatağa itti. Sırtım yatakla kavuştuğunda şokla ona bakıyordum. Tek dizini kırıp kalçamın yanına yatağa koydu. Kollarını omuzlarımın yanına yerleştirdiğinde yüzünü üzerime eğdi. Beynimde o an bir fırtına koptu. Ben istemeden bana dokunmazdı. Değil mi?

 

İrice açtığım gözlerim ile ona bakıyor ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Yüzü yüzüme yaklaşmaya başlayınca sanki kaçabilirmiş gibi başımı yatağa bastırıyordum. Burnu burnuma değdiğinde durdu. Çok yakındı. Bu yakınlık çok fazlaydı. Zarardı.

 

- "Nefes al Mirhanoğlu gelini! Ne o kuş gibi çırpınıyor kalbin. O diline ne oldu. Lâl mi oldun yoksa. İşte böyle olacaksın. Susacaksın. Bu dilin sonun olur. Anladın mı Mirhanoğlu gelini!"

 

O söyleyene kadar nefesimi tuttuğumun farkında değildim. Etkilenmemiştim. Hayır nedeni bu değildi. Karşımdaki adamın bir anda olan değişimiydi. Ama dedikleri asla olmayacaktı. Ben susmazdım. Ben konuşurdum. Ben kadınların sesi olmaya ant içmişken kendim için susamazdım.

 

- Asıl asla olmayacak olan ne biliyor musun. Asla susmayacağım. Her konuda her şartta ben konuşacağım. Gerekirse sen susacaksın! Ben konuşacağım yeri de susacağım yeri de senden öğrenmeyeceğim. Ama çok istersen ben sana öğretirim. Seve, seve!

 

Bunları söylememi beklemiyordu. Şu an üzerimdeyken, kıskacı altındayken bu şekilde baş kaldırabileceğimi tahmin etmemişti. Gücünün üzerimde etki bırakacağını sanmıştı. Ama bilmediği bir şey vardı. Akıl bilekten güçlüdür. Benim aklım ise tilkiler ile doludur. Kurt olmasına izin vereyeceğim. İsterse o ceylan olabilirdi.

 

Kolumdan yine tutup kaldırdı. Bileğimin artık morarması garantiydi. Çıkmış bile olabilirdi. Sürüklenmelere doyamıyordum. Ama lanet olası adam dev gibiydi. Direnmem bir işe yaramıyordu.

 

Elimi çekemeyeceğimi anlamıştım. Hareket edeceği sıra bileğimdeki elini ısırdım. Küfrederek elimi bırakınca fırsat bulup kapıya koştum. Hızlıca çıkıp merdivenleri indim. Peşimden geldiği hızlı ayak seslerinden anlıyordum. Hızla evin girişindeki salona geldiğimde çantamı bile almadan masadaki telefonumu elbisenin cebine atıp kapıya koştum. Uzun bahçede nöbet tutan korumalar şu an yoktu. Bu da işime gelirdi.

 

Lanet olsun ki dağ başındaydık. Bir şekilde saklanmam o beni ararken buraya geri dönüp araba anahtarını almam lazımdı. Kendi arabam sığınma evindeydi. Ormana doğru koşarken saçımdaki tülbent uçup arkaya savruldu. Ne kadar yakınımda olduğuna bakmak için başımı arkama çevirdiğimde onu yakınımda bulmam panikle ayağımın ucundaki taşı görmemi engelledi. Takılıp yere düştüğümde hemen dibimde bitti.

 

Pes etmedim, bana atıldığında bacağına tekme attım. Sağıma doğru dizlerinin üzerine düşünce kalkmaya çalıştım. Çalışmakla kaldım çünkü hayvan herif kolumdan tuttuğu gibi beni yanına çekti ve üzerime çıktı. İki dizi arasında bacaklarımı sıkıştırdı. Kollarımı da iki yanımda yere sabitledi. Bütün hareketimi kısıtladı.

 

- "KAFAYI MI YEDİN ULAN SEN!? NEREYE KAÇABİLECEĞİNİ SANIYORSUN. BENDEN KURTULUŞUN YOK ÖLSEN BİLE!!"

 

Bir anda bağırması irkilmeme neden oldu. Kurtuluş yolu düşünüyordum. Etrafımda çalı çırpıdan başka hiçbir şey yoktu. Aklıma dayımın bana lazım olur diye öğrettikleri geldi. Bir gün işe yarayacağını düşünmezdim. Çok sağol dayı.

 

Başım ile yaklaş dercesine bir işaret yaptım. Anlamasa da yaklaşınca başımı kaldırıp burnuna sert bir şekilde kafa attım. Dizlerimdeki baskısı azalınca dizimi bacak arasına geçirdim. Yan tarafıma düşüp inlerken bende başımın acısı ile inledim. Burnun taştan mı be adam senin!?

 

Ayağa kalkıp başımı tutarak koşmaya başladım. Resmen az önce iki katım bir adamla boğuştum. Bir metre ilerleyemeden karşıma esmer kıvırcık saçlı bir adam dikildi. Yardım için yanına gideceğim sıra bana doğru atılması ile küfrü bastım. Birkaç adam daha ortaya çıktı. Evet arkadaşlar bu naneyi yediğimin resmidir. Topukla İhra hemen!!

 

Onların tersine koşmaya başladım. Peşim sıra arkamda bir düzine adam koşuyordu. Göğsüm nefes alamamaktan alarm veriyordu. Adımlarım yavaşlamıştı ki peşimden "Yenge dur!" diye bağıran sesi duyunca hızlandı. Karşımda o kıvırcık saçlı adam belirince neye uğradığımı şaşırdım. Hızımı alamayıp düşecekken son anda tuttu. Beni bırakması için ne kadar dirensem de işe yaramıyordu. Bir yandan da "Yenge dur artık, Allah hakkı için dur!" diye isyan ediyordu.

 

- Ne yengesi be! Yenge falan değilim ben. Bırak beni, çabuk bırak beni. Yemin ederim seni pişman edeceğim. BIRAK ULA KOLUMU!

 

Ne kadar bağırsam da fayda etmiyordu. Kolları sıkı sıkı tutmuş kaçmamı engelliyordu. Derin bir nefes aldığında baktığı yere baktım. Olmaz, Allah'ım yine eline düşemem bu ruh hastasının.

 

Yanıma geldiği gibi bir baş işareti ile adamı beni bıraktı. Kolunu bacaklarımın altından geçirip beni sırtına attı. Adam resmen beni sırtına attı. Şokla kalçası ile bakıştım. Yürümeye başlayınca sırtına yumruk atmaya bacaklarımı savurmaya başladım. Bacaklarımı tutuşu sıkılaştı. Bende daha sert vurmaya başladım. Eve girdiğinde yüreğim korku ile sıkıştı.

 

Yine aynı odaya doğru çıktığında aklım hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. Beynim durmuştu. Odaya girdiğinde saçlarını tutup çekmeye başladım. Uzun olduğu için sıkıca kavradığım saçlarını sağa sola çektim. Acıyla bağırdı ve beni yatağa fırlattı.

 

- "BU KADAR YETER! DELİRDİN Mİ KADIN SEN. CANINA MI SUSADIN!"

 

- Evet deliyim. Çıldırdım sen çıldırttın. Beni zorla burada tutamazsın. DELİYİM BEN, RUH HASTASIYIM HATTA PSİKOPATIM! NE YAPACAKSIN HA NE YAPACAKSIN!?

 

- "Ne mi yapacağım. Madem sen o dilini kısaltmıyorsun. Bende törpülemesini bilirim. Hiçbir yere gidemezsin. Bugünden itibaren benim karım, Mirhanoğlu gelini olarak Zadeoğlu konağına gitmen yasak! Hasmımız onlar bizim duydun mu beni!! Şimdi burda kal da aklın başına gelsin!"

 

Kolumdan tutup sürükleye sürükleye balkona çıkardı. Cebimdeki telefonumu alıp içeriye attı. Beni de yere fırlatıp arkasını dönüp balkondan çıktı. Kapıyı kilitledi ve ben yetişemedim. Bileğim çok acıyordu.

 

Kilitli kapının ardından seslendi.

 

- "Bu gece yatağın biraz sert olabilir. Belki dilin de biraz kısalır ha ne dersin karıcığım."

 

Elimi yere sertçe vurdum. Çıkan bileğim iyice acımaya başladı. Ama içimdeki öfke daha ağır basıyordu.

 

- Bende İhra Nova Zadeoğlu isem sana bunu ödeteceğim. Bunun intikamı ağır olacak Mirhanoğlu. BEKLE VE GÖR!

 

Arkasını dönüp odadan çıktı. Bu gece belki o rahat uyuyacaktı ama bundan sonra ona geceler haramdı. Madem kocam olamaya bu kadar meraklısın, karını tanı bakalım. Fısıltı gecenin sessizliğine karıştı. Soğuk betonda gözlerim kapanmadan önce son sözlerim bunlardı. Bunlar bir sözden çok yemindi. Zadeoğlu yemini..

 

- Sana yemin ederim bana yalvaracaksın. Bana yalvaracaksın Zadeoğlu damadı. Sana neden zalim dediklerini şimdi anladım. Semde merhamet yok.

 

Yutkundum sertçe ve son fısıltım Mardin'in karanlık gecesine karıştı. Gözlerim kapandı.

 

- Sen zalim değilsin, sen kalpsizsin. Yüreği de gözleri gibi zifiri bir kalpsiz...

..........13. Bölüm Sonu..........

🦋Merhaba Yıldızlarım....
🦋Bu ara sizi biraz boşladım gibi, baya da bölüm istiyoruz mesajı da gelince dayanamadım yazdım. Bölüm tam istediğim gibi oldu. Evlilik işini sessiz, sakin yapmak bana göre değildi. Kaos, entrika yazarıyım ben bilirsiniz. Yine en heyecanlı yerde kestim diye kızmayın bana ama🥺❤️
🦋Bölüm fotoğrafları ve bilgilendirmelerini yagmurozcan_04 Tiktok hesabından yapıyorum. Kendi kişisel kitap hesabımdır.
🦋Bölüm hakkında düşüncelerinizi alayım mı?

Kendinize çok iyi bakın. İhra Nova Zadeoğlu aslında sizlersiniz. Kendinizi sevin. Potansiyelinizi arayın. Allah'a emanet olun...

Yağmur Ö.

Bölüm : 09.12.2024 20:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...