
Bölüm hakkında yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum 🤍
Bölüm şarkısı: Sezen Aksu- Geri Dön
Keyifli Okumalar ☘️
12. Hayata Dön
Geçmişin acı hatıraları tüm beynimi ve ruhumu istila etmişti. Geçmişi unutmak imkânsızdı, her daim içinde bir yerlerde gizlenerek pusuda bekliyordu. Bir süre unutuyorsun, eskide kaldı diyorsun fakat tekrar gün yüzüne çıkmaya fırsat bulduğunda etrafını sarıyordu. Adı geçmiş dâhi olsa, o acı geçmiyor, o an unutulmuyordu hiçbir zaman. Ben de unuttum sandım, geçti, geride kaldı sandım ama yanılmışım. Geçmiş geçmemişti, orada duruyordu ve bana sırıtarak el sallıyordu. Burada olduğunu gözüme sokuyordu.
Gözümün önünde zihnimin gizli sandıklarından çıkan küçük Arya beliriverdi. Korkmuş ve ürkmüş bir şekilde küçük elleriyle kapıya vuruyor, birinin onu kurtarması umuduyla çırpınıyordu. Elimi uzatıp onu sarmak ve burada olduğumu, korkmamasını söylemek istiyordum ama yerimden kımıldayamıyor, ona gidemiyordum. Çaresiz, ürkmüş ve küçük kalbi korku doluydu. Yere çöküp uzanıyor ve iki elini bacağının arasına sıkıştırıp gözlerini sıkı sıkı yumuyordu. Titriyordu. Ağlayışları kalbime işliyordu. Elimi ona doğru uzattım ama yetişemedim.
Pes etmişti.
Umutsuzdu.
Ve çaresiz.
Geçmişin karanlık, kör kuyularında dolanırken, küçük Arya yavaş yavaş bulanıklaşmaya ve kaybolmaya başladı. Sesler duyuyordum ama uğultulu ve boğuk geldiği için anlayamıyordum.
Bir süre sonra beynimin içindeki bulanıklık netlik kazanırken, bilincim yavaş yavaş yerine gelmeye başlamıştı. Ama hâlâ gözlerimi açamıyordum. Sanki gözlerimin üstünde tonlarca ağırlık vardı. Sesler de beynim gibi netlik kazanmaya başlarken artık daha net duyabiliyordum. Önce Seniha teyzemin ağlayışları doldu kulaklarıma. Çok yakınımdaydı, saçlarımı okşuyordu. Daha sonra hiç tanımadığım bir ses konuştu.
“Merak etmeyin, şu an iyi. Sakinleştirici iğne yaptım, biraz sonra kendine gelir. Sadece biraz hâlsiz hissedecektir,” dedi yabancı ses. Doktor olmalıydı. Hastanenin o keskin kokusu yoktu, galiba evdeydim.
“Peki ne oldu ona?” diyen ses Avşin’e aitti.
“Sanırım bir tür travma onu bu hâle getirmiş ama hasta uyanmadan bir şey söylemek için erken. Uyanır uyanmaz iyi bir psikologla görüşüp onun durumuna netlik getirilmesi en uygunu olacaktır.”
“Ben neden böyle olduğunu biliyorum. Geçmişte bunun aynısını yaşaması onu bu hâle getirdi,” dedi Seniha teyze.
“Ne olduğunu anlatır mısınız lütfen?” dedi doktor olduğunu düşündüğüm adam.
“Arya o zamanlar daha sekiz yaşındaydı. O gün evde değildim. Rahatsız olduğum için hastaneye gitmiştim. Bunu fırsat bilen yengesi önce ona korkunç şeyler anlatmış ve Arya’nın etkilendiğini görünce de onu kilere kapatmış. Kilerin ışığını da kapatarak onun daha çok korkmasını sağlamış. Arya o zaman çok küçüktü, yengesinin onu kandırdığını bilememiş. Dakikalarca kapıya vurmuş ama kimse Sultan’ın korkusundan gidip onu oradan çıkaramadığı için orada kalmış. Eve geldiğimde kilerden sesler geldiğini duydum. Ne olduğunu bilmiyordum. Yavrumun sesi de yoktu bağırıp çağırsın. Çalışan kızlardan biri yanıma geldi ve bana her şeyi anlattı. O vicdansız anahtarı kendiyle götürmüş ve herkesi tehdit etmişti. Gidip ona bunun hesabını sordum ve Kerim Bey’e söylemekle tehdit edince mecbur kaldı ve anahtarı bana verdi. Koşup kapıyı açmaya gittim ve...” diyerek sustu.
Susmasına neden olan hıçkırıklarını bastırıp tekrar konuştu. O tüm bunları anlatırken benim de kapalı olan gözümden bir yaş akıp gitti. Ama yanağım yastığa yakın olduğu için kimse görmeden düştü ve yastığın kumaşına yayılarak kayboldu. “Güzel yavrum benim, yerde uzanmış korkudan titriyordu ve gözlerini sıkı sıkı kapatmış ağlıyordu. Hemen onu kucağıma alıp oradan çıkardım. Bir süre kendine gelemedi. Daha da kötüleşince onu hastaneye götürdüm.”
“Bu kadın nasıl bir insan ya, nasıl bir vicdansızlık bu? Küçücük çocuk be! Hiç mi acımadın?” diye bağırdı Avşin.
“Sakin ol kızım,” dedi annem, sesi titriyordu.
“Peki amcasına söylemedin mi?” dedi Yiğit. Sesindeki öfkeyi sezmiştim.
“Söyledim tabii. Ama o vicdansız Rojin ile birlikte saklambaç oynarken orada kilitli kaldığını söyledi. Tabii foyası ortaya çıkmasın diye benden önce arayıp haber verdi ve sahte gözyaşları döktü. O zamanlar Kerim Bey bilmiyordu karısının bunları yaptığını. Çünkü onun yanında iyilik meleği oluyor, Arya’ya iyi davranıyordu,” dedi Seniha teyze bu sefer öfkeli bir sesle.
“Geçmişte de aynı olayı yaşaması, travmayı tetiklemiş ve onu o güne götürmüş olmalı. Gerçekten kötü bir travma geçirmiş, hem de çocuk yaşta yaşadığı tek olay değilmiş. Kim olsa dayanamazdı,” dedi doktor.
“Zaten bir süre kendine gelemedi. Geceleri tek başına uyumaya korkuyordu. Bu yüzden onunla ben yatıyordum. Işıkları kapatmama izin vermiyordu, odasından da hiç çıkmıyordu. Psikolojisi bozulmuştu, çok zor toparlandı,” dedi Seniha teyze.
“Dediğim gibi iyi bir psikologla görüşmesi lazım. Bunun için tanıdığım bir arkadaşım var. İsterseniz sizi ona yönlendirebilirim.”
“Tamam doktor bey, söyleyin gelsin,” dedi Yiğit. Üzgün müydü benim için ya da endişeli miydi? Anlayamamıştım. Gözlerimdeki ağırlığı umursamadan zor da olsa açtım. Bakışlarımı duvara sabitledim, öylece boşluğa bakıyordum. Tüm gücüm çekilmişti. Ne bedenimi ne de ruhumu hissedemiyordum. Ruhum bomboş, bedenim ise ölü gibiydi.
“Uyandı!” diye heyecanla bağırdı Avşin. Yanıma geldi ve dolu dolu olan gözlerini üstümde dikti. “Canım, iyi misin?” diye sordu. Onun gibi diğer herkes de başıma toplanmıştı.
“Kuzum,” diyen Seniha teyze elimi tutup öptü. Tepki veremiyordum çünkü buna gücüm yoktu. Gözlerim hâlâ boş bir şekilde takıldığı noktada duruyordu. Göz bebeklerim oynamıyordu, donuktu.
“Lütfen onu sıkmayın. Ben arkadaşımı arayıp buraya gelmesini söyleyeceğim,” diyen doktor odadan çıkmıştı. Herkes yanımdaydı ama ben kimseyi görmüyordum. İçime kapanmıştım. Hâlâ üstündeki ağırlığını koruyan göz kapaklarım tekrar yavaş yavaş kapanmaya başladı. Karanlık bir kere daha beni içine almıştı.
***
Dizlerimi göğsüme iyice yasladım ve kolumu bacaklarıma dolayarak yanağımı dizimin üstüne yerleştirdim. Yatağımda oturmuş, boş gözlerle, bir ölü gibi karşımdaki duvara bakıyordum. İki gün geçmesine rağmen hâlâ aynıydım. O gün de dâhil olmak üzere her gün psikiyatrist doktor geliyor ama bir sonuç elde edemiyordu. Bir türlü kendime gelemiyor, kafamı toparlayamıyordum. Sanki ruhum bedenimden çekilmişti.
İki gündür yanımda Seniha teyze kalıyordu. Kahvaltı veya yemek yediriyor, yanımdan ayrılmıyordu. Avşin de sürekli geliyor, yüzümü güldürmek için çabalıyordu ama olmuyordu. Annemin ettiği dualar kulaklarıma doluyordu fakat ben yine de bir tepki veremiyordum. İyice sessizliğime gömülmüştüm. Artık bedenim de dilim gibi sessizleşmişti. Yiğit de her gün yanıma geliyor, nasıl olduğumu soruyordu. Ona bile tepki veremeyecek kadar kendimde değildim. Bazen yatakta, yanı başımda oturuyordu. Bir keresinde elini saçlarımda hissetmiştim fakat uyku hâlinde olduğum için gerçekliğini sorguluyordum. Kapı açıldı ve iki gündür tedavi için gelen doktor, içeri girdi. Ardından Avşin ve Yiğit de girmişti.
“Bugün nasılsın bakalım?” diye sordu doktor güler bir yüzle. Yine benden bir cevap alamayınca derin bir nefes alıp iki gündür yaptığı konuşmayı yaptı. “Bak Arya, böyle yapmaya devam edersen sana yardımcı olamam. Kendini bu kadar kapatma, unutma ki kurtulmak senin elinde. Eğer istersen bu ruh hâlinden çıkabilirsin. Beni duyduğunu ve anladığını biliyorum. Hadi biraz çabala lütfen,” dedi.
Evet, biliyordum. İstersem kurtulabilirdim ama yapamıyordum. İçimden gelmiyordu. Daha ruhuma kavuşamamıştım. Beynime komut veremiyor, bedenimi hareket ettiremiyordum. Çünkü bunu yapacak ruhum yerinde değildi. Boş bir beden nasıl hayata dönebilirdi ki? Ruhum, bunları yaşadığım yerde kalmıştı. Belki de orada tutsaktı ve benim onu kurtarmamı bekliyordu.
“Maalesef. Hiçbir şekilde tedaviye cevap vermiyor, kendini kapatmış ve çaba göstermiyor,” dedi doktor pes etmiş bir şekilde.
“Peki ne yapabiliriz?” dedi Yiğit. Sesindeki tını endişe miydi?
“Hâlâ o güne takılı kalmış, oradan kurtulamıyor. Belki de tekrar oraya giderek korkularının üstüne gitmesi bunu aşmasına yardımcı olabilir. Bu sayede bir tepki verebilir ve iyileşebilir.” Bir süre daha benimle uğraşan doktor, saati dolunca gitmişti. Avşin yanıma oturup elimi tuttu.
“Lütfen artık hayata dön Arya. Seni çok özledim,” dedi. Sesi ağlamaklı geliyordu. Gözlerimi sabitlediğim o boşluktan çekmek istedim, çekip ona bakmak istedim ama yapamadım. Çok güçsüzdüm.
İçeri giren annemin sesini işittim. “Yetmez mi bu kadar kendine eziyet etmen yavrum? Bizim için iyileş artık kızım.” Saçlarımı okşuyor, arada eğilip başıma öpücükler bırakıyordu. Bir anda ne olduğunu anlamadan Yiğit sinirli bir şekilde iki kolumdan tutup beni oturur pozisyonuna getirdi.
“Abi ne yapıyorsun?” dedi Avşin şaşkınlıkla.
“Yeter artık! Kendine gel! Burada herkes perişan. Neden biraz çaba göstermiyorsun?” dedi sert bir tonda. Bir yandan konuşuyor bir yandan da beni sarsıyordu. Bakışlarımı sabitlediğim noktadan ayırıp onun yüzüne çevirdim. Bir süre boş bakışlarımla yüzüne bakmış, daha sonra gözlerinin içine takılı kalmıştım. Gözlerimin içine üzgün ve sanki… Sanki çaresiz bir şekilde bakıyordu.
“Artık kendine gel,” dedi, sonlara doğru sesi kısılmıştı.
Hâlâ bir tepki vermediğimi görünce kaşlarını çattı ve beni kucağına alıp odadan dışarı çıkardı. Peşimizden gelen Avşin ve annemin itirazlarına aldırmıyordu. Kucağında hareketsizce dururken ne yapmaya çalıştığını pek umursamadım. Merdivenlerden inip, o kapıya yaklaşmaya başladı. Bunu fark edince tüm korkum gün yüzüne çıkmış, hızlı hızlı nefes alıp vermeye başlamıştım. Ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Doktor korkularının üstüne gitmesi lazım demişti ve o da beni oraya götürüyordu.
Kafamı deli gibi sallıyor, kollarında çırpınıyordum. Boynuna sıkı sıkı sarıldım. Korktuğumu anlaması ve bunu yapmaması için kucağında deli gibi çırpınsam da o bunu umursamıyordu. Kapıyı açtı ve beni kilere soktu. Gözyaşlarım çoktan akmaya başlamıştı. Korkuyordum. Hem de çok! Yiğit kapıyı kapattı ve arkadan kilitledi. Avşin ve diğerlerinin bağırışlarını duyuyordum. Bunu yapmamasını söylüyorlardı ama Yiğit duymazlıktan geliyordu. Beni kucağından indirip uzaklaştı ve gidip ışığı kapattı. Işığın kapanmasıyla anlamsız sesler çıkarmaya ve daha çok korkmaya başlamıştım.
Kalbim korkuyla atıyor, aldığım nefesler boğazıma takılıp canımı yakıyordu. Görmeyen bir insan gibi ellerimi öne doğru uzatıp Yiğit’i arıyordum. Titremeye başlamıştım. Ellerimde hissettiğim elleri sıkıca tuttum. Yiğit’in bedeninin bana yakın olduğunu anlayınca hızla beline sarıldım. O da hemen kollarını belime dolayıp beni kendine daha çok çekti. Elleri saçlarımın arasında şefkatle dolanıyordu.
“Sakin ol. Bu senin iyiliğin için,” dedi yumuşak bir sesle. Gözlerimi sıkıca kapatıp kafamı göğsüne gömdüm. Gözlerimi kapattığımı anlamıştı ve bana, “Aç gözlerini Arya. Bak etrafa, burada hiçbir şey yok. Karanlık olabilir ama kimse yok,” diyordu.
Ben gözlerimi açmamakta direnirken, beni kendinden ayırıp yüzümü ellerinin arasına aldı. “Hadi güzelim, aç gözlerini, korkacak bir şey yok. Ben yanındayım,” dedi, sesi de dokunuşları gibi şefkatliydi. Onu ilk defa soğuk değil de sıcak ve şefkatli görüyordum. Canımı defalarca yakan o değilmiş gibi tutuşu sahipleniciydi. Kaybolan ruhumu bulmam için benden daha çok çabalıyordu. Kapıya vurulma sesi ve Avşin’in bağrışları çoktan kesilmişti.
“Hadi,” dedi son bir kez. Gözlerim bu komutu bekliyormuş gibi yavaşça açıldı. Her yer karanlıktı ama küçük pencereden sızan hafif bir ışık vardı. Korkum yavaş yavaş azalırken etrafıma daha dikkatlice bakmaya başladım.
Karanlığa alışan gözlerimle az çok içeride olanları görebiliyordum. Erzak torbalarının olduğu kilerde başka bir şey yoktu. O gün gördüğüm silüetler yoktu. Beynim yeni yeni idrak etmeye başlıyordu. Burada kalan ruhum bana gülümseyerek elini uzatıyordu. Bu sefer tuttum. O eli sıkıca tuttum ve bana gelmesi için kendime doğru çektim. Ruhum tekrar bedenime kavuşunca kalbim sanki yeniden atmaya başlamıştı. İki gündür bedenime hâkim olan o hissizlik, bedenimden akıp gidiyordu. Gülümsedim. Gözyaşlarımın kuruduğu yanağım, gülümsememle gerilmişti. Canım acımıştı ama umursamadım. Gözlerim tekrar dolmuştu ve biraz sonra akacağından emindim. Bakışlarımı etraftan çekip sevdiğim adama çevirdim.
Bu adam bana hayat vermişti, solan bedenimi tıpkı bir çiçek gibi canlandırmıştı. Gözlerinin içine baktım. Orada anlamını çözemediğim bir bakış vardı. Yoğundu. Bu ilk tanıdığım Yiğit’ten çok uzaktı, farklı biri gibiydi. Sıcacık parmaklarıyla gözyaşlarımı sildi, yüzünde küçük bir tebessüm vardı.
“Bak, gördün mü? Korkacak bir şey yok. Geçmişinde de olduğu gibi, sadece sana anlatılanların etkisiyle bir şeyler gördüğünü sanmışsın,” dedi.
Haklıydı. Gerçekten de korkacak bir şey yoktu ama beynimin içinde olan geçmişin izleri, her şeyi tekrar yaşamama neden olmuş ve beni bu hâle getirmişti. Yiğit burada tutsak kalan ruhumu kurtarmamı ve onun bana geri dönmesini sağlamıştı. Artık ruhum bedenime kavuşmuş, beynim ise işlevini yerine getirmeye başlamıştı. Kendimi çok daha iyi hissediyordum. Artık korkmuyordum. Belki de Yiğit’in varlığı sayesinde korkmuyordum ve belki de etkilerini biraz zor atlatacaktım ama artık bunun için çaba sarf etmem gerektiğini anlamıştım.
“İyi misin?” diye sordu bu sefer. Gülümseyerek kafamı olumlu anlamda salladım. Pencereden sızan hafif ışık sayesinde az da olsa yüzünü görebiliyordum. Beni anlar mıydı bilmiyorum ama gözlerimle ona teşekkür ettim. O yanımda olmasaydı, böyle bir şey yapmasaydı, ruhum hâlâ tutsak, bedenim bir ölü gibi olacaktı. Elbette yine zamanla atlatacaktım ama bu hiç kolay olmayacaktı.
“Teşekkür etmene gerek yok. Bu iyileşmen için olması gereken bir şeydi,” dedi. Şaşırmıştım.
Gözlerimle ona anlatmak istediğimi anlamıştı. Gözlerim bir kere daha doldu ve yüzümdeki gülümseme büyüdü. Utanmak için düşünmeyi sonraya bırakıp kollarımı boynuna dolayarak ona sıkıca sarıldım. Bu yaptığımla kaskatı kesilmişti. Bir önceki sarılmamın korkudan olduğunu biliyordu ve normal karşılamıştı ama bunu yapmam onu germişti. Bana karşılık vermemesi aklımı başıma getirirken geri çekilmek için hareketlendiğim sırada belimde hissettiğim kollarla yine şaşırmıştım. İçimde engel olamadığım bir sevinç vardı. Burnumu omzuna gömdüm ve kokusunu ona hissettirmeden içime çektim.
Bu adamın kokusu huzurdu.
Aşktı.
Sevdaydı.
Yakıp kül eden bir ateşti.
Onun da yüzünü saçıma gömdüğünü hissettim. Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum ama kapının tekrar vurulmaya başlamasıyla irkilmiş, ondan ayrılmak zorunda kalmıştım. İşte şimdi utanmaya ve kızarmaya başlayabilirdim. Bu yaptığım delilikti ama pişman değildim. O da geri çevirmemiş, karşılık vermişti. Kalbim bu düşünceyle kan değil, bu adamın aşkını pompalamaya başlamıştı resmen.
Yüzümdeki aptal sırıtışla kapıya doğru giden Yiğit’in arkasından gittim. Kapıyı açar açmaz Avşin, annem ve Seniha teyze içeri dalmıştı.
“Arya iyi misin?”
“Kuzum iyi misin?”
Her biri bir ağızdan iyi olup olmadığımı soruyordu. Onlara gülümseyerek kafamı olumlu anlamda salladım. Artık daha iyiydim. Biraz da olsa kendime gelmiştim. Beni böyle görmeleri onları şaşırtmıştı. Çünkü az öncesine kadar ölü gibi olan kız, şimdi capcanlı ve gülen bir yüzle onlara bakıyordu. Önce Avşin kendine gelmiş ve çığlık atarak boynuma atlamıştı.
“Çok şükür Arya, iyileştin artık,” dedi tüm sevinci sesine de yansıtarak. Daha sonra Seniha teyzeme ve anneme de teker teker sarılmıştım. Bu insanları bu kadar üzdüğüm için kendime kızdım. Ellerimi kaldırıp hareket ettirmeye başladım. Diğerleri olmasa da Seniha teyze anlardı beni.
“Sizi bu kadar üzdüğüm için özür dilerim,” dedim üzgün bir şekilde.
“Bu senin elinde değildi, o yüzden özür dileme kuzum. İyi ol, bu bize yeter,” dedi.
Diğerleri de ne dediğimi anlamış olacak ki, “Sen iyi ol da başka bir şeyin önemi yok,” dedi Avşin. “Aynen öyle kızım,” dedi annem de.
Bu üç kadın benim her şeyimdi. Onları çok seviyordum. Yanımızda sessizce duran Yiğit sessizliğini bozmuş ve “Artık buradan çıksak diyorum? Hasretinizi ve sevincinizi yukarıda giderseniz,” demişti.
“Duygusal anımızı katlettiğin için sağ ol abi,” dedi Avşin.
“Abin haklı kızım, artık çıkalım buradan,” diyen Seniha teyzemle beraber dışarı çıktık. Yukarı çıkıp oturduğumuzda ise hepsi etrafımda pervane olmuştu. Seniha teyze ise yemediğim iki günün acısını çıkartırcasına bir tepsi dolusu yemekle gelmiş ve hepsini bitireceksin diye itiraz istemez bir sesle söylemişti. Midemin isyanıyla birlikte itirazsız yemekleri yemeye başladım.
Üstümde hissettiğim gözlerle başımı kaldırdım ve elleri cebinde, tüm karizmasıyla bana bakan sevdiğim adamla göz göze geldim. Yüzünden hiçbir şey okunmuyordu. Sadece gözlerimin içine bakıyor ve sanki düşünüyor gibiydi. Az önce ona sarıldığım o an aklıma gelince yanaklarım kızarmış, bakışlarımı kaçırmıştım. Onun ise bakışları hâlâ üstümdeydi ve ben bu bakışlar eşliğinde yemeğimi yerken bir yandan da Avşin’in anlattıklarını dinliyordum. Fakat onu pek anladığım söylenemezdi. Çünkü aklım kalbimin sahibi olan adamdaydı.
Yiğit, ruhumun kırıldığı yerden beni iyileştiriyordu. Bana söylediklerini unutmadım ama üstünü kapatarak onların da sıralarının gelmesini bekledim.
instagram hesabıma da uğrayın canlarım. Kitapların duyurularını orada paylaşıyorum.
İNSTAGRAM HESABIM: yusraergn
TİKTOK HESABIM: yusraergunkitaplari
Bölümü nasıl buldunuz?
Yiğit 'in bu davranışını nasıl buldunuz?
Arya atlattı mı sizce?
Güzel yorumlarınızı yazın da ben de keyifle okuyayım:)))
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 69.21k Okunma |
4.33k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |