14. Bölüm

14. Bölüm:" Kalpteki İnce Sızısı"

Yusra Ergün
ysraergn

 

 

 

Kitaplar hakkında duyuru ve biraz sohbet etmek için beklerim hesaplarıma.

Instagram hesabım: yusraergn

TikTok hesabım: yusraergunkitaplari

 

 

 

 

Keyifli Okumalar

 

 

14. Kalpteki İnce Sızısı

Yiğit’ten

Şu an kollarımın arasında öptüğüm bu kadının bana hissettirdiklerine bir anlam veremiyordum. Sürekli beni ona çeken bir şeyler vardı. Ondan uzak durmaya çalıştıkça, ondan kaçtıkça bedenim bana ihanet ediyordu. Bugüne kadar kadınlardan hep uzak durup, hayatımda evlenmek gibi bir kelime dâhi geçmeyen biriydim. Fakat kendimi istemediğim bir evliliğin içinde bulmuşken uzak durmaya yeminli olduğum bu kadına çekildiğimi hissedebiliyordum. Buna karşı koyamıyordum. Onunla evlenmek istememiştim ama benim dışımda oluşan tüm olanlar beni buna mecbur kılmıştı. Onu ilk gördüğüm zaman, içimde oluşan öfkeyle karışık nefret yüzünden ona çok kötü şeyler söyleyip onu yaralamıştım.

Bu yaralı kadını daha çok yaralayıp kırmıştım. Babama olan tüm öfkemi ona kusmuştum. Hak etmiş miydi? Hayır. Ama öfkelendiğim zaman ağzımdan çıkanı kulağım duymuyordu. Bu onu kırdığım için uydurduğum bir kılıf değildi, olamazdı da. Fakat ağzımdan çıkanları kulağım duymamıştı ve ben öfkeyle sarf ettiğim o sözlerden sonra derin bir pişmanlık duymuştum.

Bedenime yabancı olan bu hislerin aşk olduğunu düşünmüyordum. Belki de tamamen bedensel bir çekimdi ya da ondan hoşlanmaya başlamıştım, bilmiyorum. Bu düşünce nedense bir yandan beni rahatsız ederken bir yandan da güzel hissettirmişti. Kendi içimde yaşadığım çelişkiler kafamı karıştırıyordu. Bir taraftan ona yakın olmak isterken, öbür taraftan ona uzak olmamı söyleyen mantığımı bastıramıyordum. Onun savunmasız ve masum hâli içime işliyordu.

O gün onu o kilerde öyle savunmasız ve korkmuş görünce içimde bir yerlerin acıdığını hissettim. İnce bir sızının geçtiği kalbimdeki tuhaf hislerle, kendimi ona şefkatli davranırken bulmuştum. Onu sarıp sarmalamak isteyen kollarımı ve bedenimi durduramıyordum. Onun odamda ve konakta dolanan hallerine alışmıştım. Ben bu kadına çok alışmıştım. Çoğu zaman o da benim yaptığım gibi benden kaçıyordu, farkındaydım. Onun benden kaçmasının kendimden kaynaklı olduğunu da biliyordum. Utandığında kızaran yanakları, güzel yüzüyle çok öpülesi duruyordu.

Güzeldi evet, hem de fazlasıyla. Bazen gözlerimi ondan alamıyordum. Ondan hoşlanmaya başladığımı söyleyen kalbime inanmak istemedim. Hayır, ben zorla evlendirildiğim ve ona yaklaşmamakta yeminli olduğum bu kadına karşı bir şey hissedemezdim. Bazen onun da bal rengi gözlerinde birçok duygu görebiliyordum. Yalnız ne olduklarını tam olarak çözemiyordum. Bu kadın güzelliğiyle tüm kusurlarını örtüyordu, âdeta bir tanrıça gibiydi. Kokusu daha önce hiç bilmediğim bir kokuydu ve aklımı bulandırıyor, nefesimi kesiyordu.

Çok farklıydı, her şeyiyle. Öptüğüm dudaklardan ayrılıp gözlerinin içine baktım. Yanakları kızarmış, bakışları baygınlaşmıştı. Göğsüme vuran kalbini hissedebiliyordum. Heyecanlanmıştı ve titreyen ellerini nereye koyacağını bilmiyordu. Bu masum hâli ona karşı şefkatle dolmama neden oluyordu. Elimi kaldırıp kızarmış yanağını okşamaya başladım. Gözleri beni içine çekiyordu.

“Arya,” dedim fısıltıyla. Onu tekrar öpmek istiyordum. Hiç bırakmak istemiyor, o sıcak ve güzel dudaklarını bir kere daha hissetmek istiyordum. Ama yapmadım. İstedim ama yapamadım. Başımı boynuna gömdüm ve beni benden alan kokusunu içime çektim. Bocaladı. Hareket etmeden öylece bekledi. Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum ama kapının çalmasıyla kendime gelerek üstünden kalktım ve onun da kalkmasına yardımcı oldum. Kendimi hemen toparlayıp kapıyı açtım.

“Abi hadi ama, daha uyanmadınız mı?” dedi Avşin. Yüzü tuhaf bir hal almıştı.

“Ne oldu, çok mu özledin?” dedim alayla.

Gözlerini devirip, “Of abi ya! Dalga geçme. Acıktım, siz de gelmek bilmediniz bir türlü,” dedi.

“Tamam, geliyoruz birazdan,” deyip burnunu sıktım. Bundan nefret ederdi ve bu yüzden elimi sinirle itip içeri doğru gitti. Kapıyı kapatıp arkamı döndüğümde Arya yoktu. Banyoya girmiş olmalıydı. Üstümü değiştirip çıkmasını bekledim ama on dakika olmuştu ve hâlâ çıkmamıştı. Gidip kapıyı çaldım.

“Arya!” diye seslendim. Az sonra kapı aralanarak açıldı, sonunda içeriden çıkmıştı. Kafasını önüne eğerek bana bakmaktan kaçınıyordu. Önümden geçeceği sırada kolundan tutup bana bakmasını sağladım ama o inatla gözlerini benden kaçırıyordu.

“İyi misin?” diye sordum. Elimi çenesine koyup gözlerini gözlerime sabitledim. Titreyen göz bebeklerindeki derin anlamlar beni çoktan içine çekmeye başladı. Yanakları yine kızarmıştı. Kafasını olumlu anlamda sallayınca daha fazla onu utandırmadan önünden çekilip geçmesine izin verdim. Ardından banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Onu öpmek bana tuhaf hissettirmişti. İlk defa bir kadını öpmüyordum.

Ufak tefek de olsa ilişkilerim olmuştu tabii ama hiçbir zaman ileri gitmezdim. Bir kadına evlenmeden dokunacak biri değildim. Belki yetiştiğim bu topraklar veya ailemin beni bu şekilde yetiştirmesinden kaynaklanıyordu ama etrafımdaki kadınlar bana hep o şekilde yaklaşmıştı. Bunlara evli kadınlar da dâhil. Gözlerimle şahit olduklarım da çabasıydı. Bu yüzden kadınlara güvenmez ve onlardan nefret eder olmuştum. Hâlbuki kadınlar çok değerli varlıklardı ama bazılarının kendilerini böyle basitleştirmeleri beni onlardan soğutmuş, tiksinir olmuştum. O çok farklıydı. Masumdu. Bu hâli ona öfkeli olmama ve ondan nefret etmeme engel oluyordu. Gerçi ondan hiçbir zaman nefret edemedim. Sadece öfkenin gözlerimi kör ettiği zamanlar öyle sandım. Banyodan çıktığımda Arya’nın odada olmadığını gördüm. Ben de beklemeden odadan çıktım ve mutfağa geçip hazır olan kahvaltı masasına oturdum. Arya benden tarafa bakmıyordu, yanımdaki vücudu gerilmişti.

“Cihan nerede?” diye sordum. Avşin, “Bilmiyorum,” diyerek sorumu yanıtladı. Arkamdan gelen adım sesiyle Cihan’ın geldiğini anladım. O da yerine geçince kahvaltı etmeye başladık.

“Ahmet aradı. Berfin kızların yanına gelmesini istemiş. Onları gelin evine bırakıp biz de Ahmet’in yanına geçeriz,” diyen Cihan’a, “Tamam,” dedim kısaca. Kahvaltıdan sonra hazırlanarak evden çıkmıştık. Kızları gelinin evine bıraktıktan sonra arkadaşımızın yanına gelmiştik.

“Ooo Yiğit Ağa, seni görmek ne güzel,” dedi gülerek bize doğru gelen arkadaşım. “Seni de öyle kardeşim,” dedim ona sarılırken. Ardından Ahmet, Cihan ile de tokalaştıktan sonra evin avlusuna hep beraber geçip oturmuştuk. Misafirlerle ve koşuşturmaca içinde olan bu evde en sakin köşeye çekildik.

“Nasılsın Ahmet, heyecan var mı? Yarın evli bir adam oluyorsun,” dedi Cihan.

“Olmaz mıyım kardeşim? Sevdiğim kadınla evleniyorum, benden mutlusu yok, tabii darısı senin de başına,” dedi Cihan’a. Gerçekten de çok mutlu görünüyordu. Onun da dediği gibi sevdiği kadınla evleniyordu. Bu nasıl bir duyguydu bunu bilemezdim çünkü bu yollardan geçmeme rağmen istediğim bir evlilik değildi, ki ayrıca onu tanımıyordum. Aslında bu biraz da benim yüzümdendi. Eğer bu kadar çok tepki vermeseydim ve her an bir yolunu bulup kurtulmaya çalışmasaydım, babam bizim evliliğimizi iki haftada yapmayacak, bize zaman tanıyacaktı.

Sevmek ve âşık olmanın nasıl bir duygu olduğunu öğrenmek isteyip istemediğimi dâhi bilmiyordum. Onu sevebilir miydim veya ona yaptıklarımdan sonra o beni sever miydi? Orası biraz zor görünüyordu. Fakat bu düşünce içime anlamlandıramadığım bir kıpırtı oluşturmuştu. Ben bunu da bastırdım, Arya’nın üzerimde bıraktığı etkilerden kaçtım ve görmezden geldim. Düşündüklerim beni şaşırtmaya başlamıştı.

“Zor be kardeşim,” diyen Cihan’ın sesiyle düşüncelerim bölünmüştü. Sesi hüzünlüydü, tıpkı bakışları gibi. Onun bu hâline çok üzülüyordum ama olanları değiştiremiyorduk maalesef.

“Seni en kısa zamanda Mardin’e de bekliyorum,” dedim konuyu değiştirmek için.

“Olur, Berfin ile geliriz,” dedi. Adı geçince bile gözleri parlıyor, yüzü gülüyordu. Aşk böyle bir şey olmalı, diye geçirdim içimden. Biz muhabbete dalmışken hafiften karanlık çökmüş, kınanın başlamasına az kalmıştı. Herkesle birlikte arabalara binip gelin evine doğru yola koyulmuştuk. Oraya vardığımızda erkekler için ayrılan yere geçip oturduk. Tabii benim zeki arkadaşım balkondan kadınların göründüğü tarafa oturmuş, bizi de oraya çekmişti. Buradan nişanlısını daha iyi görebilecekmiş.

Misafirler gelmiş, kına başlamıştı. Kadınlar tarafında zılgıtlar ve halaylar çekilirken erkeklerin tarafında da gençler halay çekiyordu. Bir süre böyle devam ederken kınanın yakılma zamanı gelmiş, Ahmet de kadınların olduğu tarafa götürülmüştü. Kadınlar, gelin ve damadın etrafını sarıp mumlarla dönerken benim gözüm onu arıyordu. Çok geçmeden görüş alanıma girmişti. Sandalyede oturmuş, yüzündeki tebessümle gelin ve damadın etrafında kına gezdiren kadınları izliyordu. Çok güzel olmuştu. Giydiği yöresel kıyafetiyle ve o güzel gözleriyle parlıyordu. Ben ona bakmaya dalmışken yanıma kendini çuval gibi bırakan Cihan’a baktım. Ne ara gitmişti de gelmişti bu adam, anlamamıştım. Çok dağılmış görünüyordu. Kaşlarım çatılmıştı.

“Ne bu hâlin?” dedim. Derin bir nefes verip gözlerini benden kaçırdı.

“Yok bir şey,” dedi ama kötü bir şey olduğu her hâlinden belliydi. Tam tekrar soracakken yanımıza gelen Ahmet’in kuzenleriyle tokalaşıp halaya kaldırılmıştık. Kına gecenin sonunda bitince biz de düğün sahipleriyle vedalaşmış, Cihan’ın evine gitmek için yolla çıkmıştık.

Eve geldiğimizde Cihan’la işle ilgili gelen birkaç mail hakkında konuşup, odama gitmek için hareketlendim. Odaya girdiğimde Arya üstünü değiştirmiş ve yatağa girmişti. Sanırım sabah onu öptüğümden dolayı hâlâ benden kaçıyordu. Ona bakmayı kesip üstümü değiştirdikten sonra beklemeden ben de yatağa girdim. Girdiğim an kokusu dolmuştu içime. Bir süre sırtıyla bakışıp, ondan gelen düzenli nefeslerle uyuduğunu anlamıştım. Ona yaklaşıp belinden tuttum ve kendime çektim. Bunu yapma isteğime engel olamadım.

Bana göre küçücüktü. Bedeni, bedenimin içinde kayboluyordu. Onu göğsüme yaslayıp yüzümü saçlarına gömdüm. Sanki oksijensiz kalmış gibi derin derin kokusunu soludum. Bu kadın farkında olmadan bana neler yaptırıyordu böyle?

Sabah uyandığımda yatakta tektim ve Arya odada yoktu. Yine benden önce uyanıp çıkmıştı. Bunu yapması hoşuma gitmiyordu. Ben uyandığımda onu yanımda bulmak istiyordum. Gerçi bunu neden istiyordum bilmiyorum ama sabah uyandığımda kollarımın arasında olması hoşuma gitmeye başlamıştı.

Derin bir nefes alıp yataktan çıktım ve banyoya gittim. Daha sonra üstümü değiştirip odadan çıktım. Mutfaktan gelen seslerle adımlarımı oraya doğru hareket ettirdim. Arya tezgâhta bir şeyler yapıyordu ve arkası bana dönüktü. Yavaşça yaklaşıp belinden tuttum. Bunu yapmamla irkilmişti. Onu kendime döndürüp tezgâhla aramda sıkıştırdım. Bana kocaman açılan gözleriyle şaşkın bir şekilde bakıyordu. Yüzüne doğru yavaşça yaklaşıp dudaklarından öpeceğim sırada vazgeçtim, yanağından kulağına doğru yol alarak nefesimi bırakmaya başladım. Sertçe yutkunmuştu. Nefesini tuttuğunu hissettim. Oldukça yavaş hareketlerle dudaklarımı kulağına yaklaştırınca kollarımdaki bedeni titremişti.

“Sana ben uyanmadan odadan çıkmayı yasaklıyorum bundan sonra,” dedim fısıltıyla. Geri çekilip yüzüne baktım. Gözlerini kapatmıştı. Gözlerini görmek istiyordum ama o yine inat etmiş gibi açmıyordu. “Gözlerini aç Arya,” dedim.

Bunu bekliyormuş gibi gözlerini açtı ve bakışlarını benden kaçırdı. Ben gözlerine bakmak isterken o bu sefer de bakışlarını benden kaçırmıştı. Mutfağa doğru yaklaşan Avşin’in sesiyle ben ne olduğunu anlamadan beni iterek benden uzaklaşmıştı. Eli ayağı birbirine dolaşmıştı ve ne yapacağını bilmiyordu. Bu hâline gülüp ona doğru döndüm. Bana baktığında bir an donup kaldı. Bakışları gülüşüme takıldı. Haklıydı, pek gülen biri değildim ve beni ilk defa böyle görüyordu. Gülüşüm tebessüme dönerken, Avşin içeri girmişti.

“Günaydın,” diyen Avşin’e karşılık ben de, “Günaydın,” demiştim.

Arya her zamanki gibi kafasını hafifçe hareket ettirmişti. Yüzündeki allak bullak olan ifadeyi hâlâ görebiliyordum. Bakışları bu yaptıklarıma bir anlam veremediğini gösteriyordu. Ben de anlayamıyordum ve sorgulamayı da artık bırakmıştım. Ona baktığımı hissetmiş olacak ki gözlerini bana çevirdi. Kendini toparladı ve bakışlarındaki derin anlamları gizledi.

Kahvaltıdan sonra Avşin ile Arya evi toparlarken, ben ve Cihan da içeride oturmuştuk. Sıkıcı geçen birkaç saatten sonra sonunda akşam olmuş, düğün vakit de yaklaşmıştı. Ben odada siyah takımımı giyerken Arya da Avşin ile onun odasında hazırlanıyordu. Sabahki hâlini hatırlamak, yüzümde bir tebessümün belirmesine neden oldu. Kapının açılmasıyla o tarafa döndüm.

“Hazır mısın?” dedi Cihan.

“Hazırım.” Cihan bir süre bakışlarını üstümde sabitledi. Söylemek istediği bir şey var gibiydi.

“Hayırdır, âşık mı oldun bana?” dedim alayla.

“Ha! Ne? Ne saçmalıyorsun?” dedi kaşlarını çatarak.

Derin bir nefes alıp, “Diyorum ki, deminden beri bana bakıyorsun, çıkar şu ağzındakini,” dedim. Gelip yatağa oturdu ve “Arya ile aranız nasıl?” diye sordu.

Bunu neden sorduğunu anlamamıştım. “Neden soruyorsun?”

“Sanki aranız iyi gibi, yani ilk zamanlardaki öfken bitmiş gibi.”

“Ne demek istiyorsun?” diye sordum.

“Demek istediğim şu kardeşim, sanki ona bakışların farklılaşmış gibi. Yoksa âşık mı oldun?” dedi sırıtarak.

Yüzüne öfkeyle baktım. “Saçmalama! Yok öyle bir şey,” dedim sertçe. Bu sözlerin neden beni bu kadar öfkelendirdiğini bilmiyordum. Henüz anlamını çözemediğim bazı duygularım vardı, evet ama bu aşk değildi. Yoksa aşk mıydı? Yok, hayır değildi. Aşk bana çok uzak bir duyguydu. Kaşlarım düşünceli bir şekilde çatıldı.

“Neden olmasın Yiğit? O senin karın, onu sevmeyi deneyebilirsin. Hem Arya çok iyi ve masum biri. Etrafındaki kadınlar gibi değil,” dedi ciddileşerek.

“Onun farklı olduğunu biliyorum ama yine de sevmek çok başka bir şey ki ben bunu istemiyorum,” dedim tek seferde. Yalan olduğunu söyleyen kalbimin sesini bir kere daha bastırdım.

“Hayır kardeşim, bence sen âşık olmaktan korkuyorsun,” dedi.

Dişlerimi öfkeyle sıkıp, “Yok öyle bir şey. Sevmek veya âşık olmak istemiyorum, hele ki zorla evlendirildiğim bir kadına,” dedim.

“Bir gün bunları sana hatırlatırım,” dedi keyifle.

“Kes Cihan! Sinirimi bozma da çıkalım,” dedim ve ceketimi alıp çıktım odadan. Sinirlenmiştim. Bu sinirim Cihan’a mıydı yoksa söyledikleriyle kafamın karışmış olmasına mıydı, bilmiyordum. Bunları düşünüp aklımda tartarken koridorda önüme çıkan kişiyi fark etmeyip çarptım ve düşmemesi için belinden tutum. Yüzüne bakmadan bile kokusundan kim olduğunu biliyordum. Arya!

Kafamı eğip bakışlarımı bakmaktan kendimi alamadığım gözlerine çevirdim. Şaşkınlıktan ne yapacağını bilmeyen bir hâli vardı. Arkamdan gelen öksürük sesiyle kolumu belinden çekip ondan uzaklaştım. O an fark ettiğim şeyle onu baştan aşağı süzdüm. Bu kadın niye bu kadar güzel olmuştu ki?

Giydiği siyah elbise ve ensesinde topladığı sarıya yakın saçlarıyla çok güzel görünüyordu. Bal rengi gözlerini de ortaya çıkaran bir makyaj yapmıştı. Kaşlarım gördüğüm her detayla daha da çatılıyordu. Çalan telefonumla sert bir soluk bıraktıktan sonra açıp kulağıma dayadım.

“Yiğit, nerede kaldınız? Düğün başlamak üzere,” dedi Ahmet heyecanlı sesiyle. “Birazdan orada oluruz,” dedim.

“Tamam ama acele edin,” dedi ve telefonu kapattı.

“Ahmet miydi?” diyen Cihan’a, “Evet. Düğün başlamış, hadi çıkalım,” dedim. Evden aceleyle çıktık ve yarım saatin ardından düğünün yapılacağı büyük salonun önünde durduk. İçeri girdiğimizde, Ahmet’in ailesi bizi karşıladı. Daha sonra bize ayrılan yere geçip oturduk.

Yanıma gelen Ahmet’in kardeşi kulağıma eğilerek, “Yiğit abi, abim sizi ve hanımları yanına çağırıyor,” dedi. Kafamı sallayıp hep beraber gelin ve damat için ayrılan odaya gittik. İçeri girdiğimizde Ahmet ayağa kalkıp bizi karşılamıştı. Kızlar da Berfin’in yanına gitmişti.

Biz onları tebrik ederken, “Siz de yeni evlenmişsiniz, ben de sizi tebrik ederim,” dedi Berfin.

Küçük bir tebessüm ederek, “Teşekkür ederim,” dedim. Bakışlarım kısa bir an Arya’ya kaydı. Yüzündeki güzel gülümsemeyle Berfin’e kafasını eğerek teşekkür ediyordu.

“Darısı sana Cihan,” dedi Berfin. Cihan, “Belki bir gün,” diyerek kestirip attı.

Gelin ve damadı yalnız bırakmak için tekrar salona döndük. Kısa bir süre sonra büyük bir coşkuyla gelin ve damat içeriye giriş yapmıştı. Düğün çok kalabalıktı, Ahmet’in geniş bir ailesi vardı. Güzel geçen düğün yavaş yavaş sona yaklaşmıştı. Takı için aldığımız seti Arya ile Avşin geline takmaya giderken, biz de Cihan’la Ahmet’i tekrar tebrik edip onunla vedalaştık. Kızları beklediğimiz esnada arkamda duyduğum ses ile sinirle yumruklarımı sıktım.

“Kız Hâlime, şu giden siyah elbiseli kız çok güzelmiş. Kim acaba? Senin oğlan için gider isteriz,” dedi.

“Hangisine dersin Piroz?”

“Bak, şu elindeki siyah kutuyla giden, güzel gözleri olan kız.”

“Belki evlidir, öyle bilip bilmeden olur?” dedi kadın şiveyle.

“Ben eline baktım, yüzük yoktu. Sahipsiz o kız. Oğlunla da yakışır ha, çok güzel kız, maşallah.”

Öfkeyle dişlerimi sıkıp arkamı döndüm ve o iki kadına baktım. Bakışlarımı fark edince korkuyla yavaşça yanımdan geçip gittiler. Bahsettikleri kişi Arya’ydı. Yanımıza geldiklerinde bakışlarım eline kayınca yüzüğünün olmadığını gördüm. Sinirden tüm kaslarım gerilmiş, âdeta gözlerimden alevler çıkıyor ve Arya’yı hedef alıyordu. Arya bu hâlimi fark etmiş olacak ki korkulu gözlerle bana bakıyordu. Arkamı dönüp salondan çıktım ve arabaya bindim. Peşimden gelip onlar da arabaya yerleşince arabayı çalıştırıp gaza bastım.

“Yiğit, biraz yavaş ol lan!” dedi Cihan ama şu an onu duyacak hâlde değildim.

Arabayı hızlı kullanmamdan dolayı kısa sürede eve varmıştık. Ben kaldığımız odaya girmiş, bir sağa bir sola yürüyerek üstümdeki siniri atmaya çalışıyordum ama nafileydi. Sinirim hâlâ kendini korurken kapı açıldı ve Arya içeri girdi. Kolundan tutup sert olmamaya özen göstererek sırtını duvara yasladım. Bu yaptığımla şaşırmış ve korkmuştu. Sinirle ona doğru eğilip bağırdım. “Yüzüğün nerede senin?” Bağırmamla gözlerini kısa bir an yumdu ve tekrar açtı. Gözlerindeki korku artmıştı.

“Cevap ver,” dedim tıslarcasına. Eliyle yatağın üstündeki defteri gösterdi. Önünden çekilip geçmesine izin verdim. Defteri alıp yazmaya başladı ve okumam için bana uzattı.

“Parmağımı çok sıkıyordu ve yara yapmıştı, ben de bu sabah çıkardım ama geri takmayı unuttum,” yazmıştı. Defteri elimde sıktım. O kadınların söyledikleri hâlâ zihnimde dolanıp duruyordu.

Söylediğimin çok da farkında olmayarak, “Sen benim karımsın, anladın mı? Benim!” dedim mırıldanarak. Arya bana anlamayarak bakıyordu. “Her ne olursa olsun sen benim karımsın ve ona göre davranmak zorundasın. Eğer o yüzük sıkıyorsa değiştirirdik, bunu söylemen gerekirdi,” dedim hâlâ hiç eksilmeyen öfkemle.

Arya’nın gözlerinde oluşan acı ile sarsıldım. O kadar derin bir acıyla bana bakıyordu ki, ne olduğunu anlamamıştım. Şu an tüm öfkemi unutarak bu güzel gözlerde oluşan acının kalbimi sızlatmasına şaşırdım. Neden kalbim bu kadar acıyordu? Arya elimdeki defteri hışımla alıp tekrar yazmaya başladı. Öfkeli görünüyordu. Defteri bana verdikten sonra yüzüme bakmadan odadan çıktı.

Kafamı deftere doğru eğdim, yazdıklarını okuduğum an kendime lanetler okuyup kafamı duvara dayadım. O tüm bunları hak etmemişti ama babama olan öfkem yüzünden ona söylediklerim şu an bir tek onun değil benim de canımı yakıyordu. Elimdeki defteri kaldırıp yazdıklarını tekrar okudum ve içimden az öncekinden daha fazla yakıcı bir sızının geçtiğini hissettim.

“Ben senin karın değilim, bir ömür sırtında taşımak zorunda olduğun yüküm.”

 

Bölümü nasıl buldunuz?

Cihan ve Avşin hakkındaki düşünceleriniz neler?

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum canlarım.

Burada olduğunuzu hissedeyim, bileyim:)

 

 

Bölüm : 01.12.2024 21:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...