
Instagram hesabım: yusraergn
Tiktok hesabım: yusraergunkitaplari
Bekliyorum sizleri oraya da!
Keyifli Okumalar☘️
18.Umudun Kanatları
“Sakin ol güzelim, benim,” diyen Yiğit’in sesini duyunca rahatlamıştım. Kalabalık çarşıda bir anda kolumdan çekilince yüreğim korkuyla atmıştı. Yiğit bana endişeli gözlerle bakıyordu. Elini koluma koydu ve “İyi misin?” diye sordu.
Kafamı evet anlamında salladım. Çarşının ortasında durmuştuk ve gelen giden insanlar bize çarpmamak için etrafımızdan dolanıyorlardı. Yiğit de bunu fark etmiş olacak ki elimden tutup beni kaldırımın kenarına çekiştirdi. Elinde su satan çocuklardan birini durdurup bir şişe su alarak içmem için bana verdi. Suyu alıp kana kana içtim. Boğazım kurumuştu. Yiğit hâlâ iyi olup olmadığımı anlamak için dikkatlice yüzüme bakıyordu. Çantamdaki defteri çıkarıp yazmaya başladım.
“Nereye gittin Yiğit?”
“Gözüme bunlar takılınca sana almak için gittim, senin de peşimden geldiğini sanıyordum,” dedi elindeki puşiyi göstererek. Bakışlarım elindeki lacivert ağırlıklı ama rengârenk desenleri olan puşiye takıldı. Bana aldığını söylediği an biraz önce yaşadığım korkuyu unutarak puşiyi elinden heyecanla aldım ve açıp baktım. Elimdeki kumaşın pamuksu dokusuna dokundum. Çok güzeldi!
“Beğendin mi?” dedi Yiğit. Kafamı olumlu anlamda sallayıp ona gülümsedim. İlk defa bana bir şey alıyordu. Onun bana aldığı bu küçük şey ile ne kadar mutlu olduğumu fark ettim. Beğendiğimi gören Yiğit de gülümsemişti.
“Abla istersen bağlayayım,” diyen, arkamdan gelen sese döndüm. Yiğit yaşlarında duran genç adam eliyle puşiyi gösteriyordu. Önünde durduğumuz dükkâna bakınca buranın puşi satan bir yer olduğunu gördüm. Büyük ihtimalle adam gelen turistlerden alışıktı bunu bağlamaya ve sanırım bizi de turist sanmıştı.
Az önceki heyecanım ve puşiyi inceleyen bakışlarımı görmüş olmalıydı. Kafamı sallayarak heyecanla elimdeki puşiyi adama uzattım ve arkamı dönerek kafama bağlamasını bekledim. Adam öndeki saçlarımı arkaya aldı ve elleriyle onları düzeltti.
Adam saçlarımı bağlamak için hazırlanırken, “Tamam, bırak ben yaparım,” diyen Yiğit’in sert sesini duyunca ne olduğunu anlamamıştım. Ona baktığımda kaşlarını çatmıştı ve gözlerindeki öfkeyle adama bakıyordu. Yiğit adamın elindeki puşiyi aldı ve kendisi arkama geçti. Bu sırada şaşkınlıktan açılan ağzımla birlikte Yiğit’e bakıyordum.
Benim gibi şaşıran adam, “Tamam abi,” diyerek yanımızdan uzaklaşmıştı. Yiğit ağzının içinde bir şeyler gevelese de anlayamamıştım. Saçlarımda elini hissedince bedenim heyecanla kasıldı. Acıtmamaya dikkat ederek saçlarımı tekrar düzeltti ve ardından puşiyi bağlamaya başladı. Bağlamayı nereden bildiğini sormaya bile fırsatım olmadı. Yiğit puşinin bir kenarını dolayarak alnımın tepesinden geçirmek için beni kendine döndürdü. Kısa bir an göz göze geldik. Gözlerindeki öfke dinmiş, yerini güzel bir sakinliğe bırakmıştı. Yaptığı işe o kadar odaklanmıştı ki kaşları yine çatılmış, yüzü ise ciddi bir hâl almıştı.
Yiğit tekrar arkama geçince puşinin sardığı tutamını arkadan bağladı. İşini bitiren Yiğit, karşıma geçti ve gözlerindeki hayranlığı gizlemeden yüzüme baktı. Ona utangaç bir gülümseme yolladım. Beni omuzlarımdan tutarak arkamda duran dükkânın camına doğru çevirdi. Karşıdan gördüğüm yansımamla gülecek gibi olsam da kendimi tuttum.
Puşi kafamın üstünde birazcık eğri duruyordu ama bunun hiç önemi yoktu. Sevdiğimin elinin değdiği bu bez parçası o an bana dünyadaki en güzel şeydi. Yiğit’in arkamdaki yansımasına takıldı bakışlarım. Direkt gözlerimin içine bakıyordu ve o bakışlarının yoğunluğunu camdan bile anlayabiliyordum. Hızlanan kalbim beni zorluyordu.
“Biraz yamuk oldu ama sana çok yakıştı,” dedi Yiğit sonunda sessizliği bozarak. Omzumu silktim ve ona doğru döndüm. Ardından elimdeki deftere yazmaya başladım.
“Teşekkür ederim.” Yiğit okuduktan sonra yüzünde küçük bir tebessüm oluşmuştu. Tekrar elimi elinin arasına alınca kalbim bu hareketiyle bir kere daha tekledi. Onun elimi tutmasına alışamamıştım fakat bunun çok güzel hissettirdiğini de inkâr edemezdim.
“Elinden tutayım da bir daha kaybolma,” diyerek benimle dalga geçen Yiğit’e öfkeyle baktım. Elimi elinin arasından sertçe çektim ve hızla yazmaya başladım.
“Çocukmuşum gibi elimi tutmana gerek yok,” diye yazıp ona gösterdim ve arkamı dönüp önden yürüdüm. Yiğit bana yetişerek tekrar elimi tuttu ve kaşlarını çattı. Daha sonra bana doğru eğilerek kulağıma yaklaştı. Sıcak nefesi içimi titretmiş, kokusu ciğerlerime bayram ettirmişti.
“Şaka yaptım sadece, elini de istediğim için tuttum. Ayrıca sakın bir daha beni ardında bırakma,” dedi biraz sert bir tonla. Yine o sert hâline geri dönmüştü. Bu adamın öfkesi en ufak şeye bile harlanıyordu. Kaşları eski hâlini aldı ve ardından gözlerindeki ifade yumuşadı.
“Hadi gidelim,” dedi ve sıkıca tuttuğu elimle beraber beni de kendiyle yürüttü. Arada Yiğit, ona selam verenlere karşılık veriyor, sonrasında da dümdüz önüne bakıyordu. Biraz daha çarşıyı gezip dolaştıktan sonra eve gitmek için Yiğit’in arabayı park ettiği yere doğru giderken arkamdan seslenen kişi ile durdum. Bu sesi bir daha duymak istemesem de maalesef pek mümkün değildi.
Yiğit’in elimde olan eli bedeniyle birlikte gerilmişti. Arkamı döndüğümde bana her zamanki kötü bakışlar atan yengem ile Rojin’in görmek istemediğim yüzleriyle karşı karşıya geldim.
“Aryacım seni görmek ne güzel. Nasılsınız?” dedi yengem yapmacık bir şekilde. Cevap vermek için elimi Yiğit’in elinden çekeceğim sırada Yiğit izin vermeyip elimi daha sıkı kavradı. Rojin’in bakışları elimize kayınca kıskanç ve öfkeli gözlerini bana çevirdi. Ben ise hâlimden hoşnut, meydan okuyan bakışlarla karşılık verdim.
“İyiyiz Sultan Hanım,” dedi Yiğit soğuk bir sesle. Yengem fark etse de bozuntuya vermeyip konuşmaya devam etti.
“Gerçekten iyi misiniz Yiğit Ağa’m? Mecbur kaldığınız bu evlilikle ne kadar iyi olabilirsiniz ki? Hem de dilsiz bir kızla evliyseniz işiniz zor,” dedi dilindeki zehri akıtarak. Rojin annesinin dedikleriyle sırıtmaya başlamıştı. Ben alışık olduğum bu kelimeleri onlardan duyduğum için umursamazken Yiğit sinirlenip elimi bıraktı ve onlara doğru bir adım attı. Yiğit’in öfkelenince yüzünün aldığı o korkutucu ifadeden bahsetmeme gerek yoktu.
“Bir daha karım hakkında bu şekilde konuşursan, ne yaşına bakarım ne de kocana,” dedi dişlerinin arasından. Yengem ve Rojin bir adım geriye atıp korkuyla Yiğit’e baktılar. Yengem ağzını açıp tekrar konuşacağı esnada Yiğit elini kaldırıp engel oldu. “Başkasına dil uzatacağına dönüp de dillere düşen kızının yaptıklarına bak.” Bu söylediğiyle ben dâhil, yengem ve Rojin de şok olmuş bir şekilde Yiğit’e bakıyorduk.
“Ne dersin sen Yiğit Ağa?” dedi yengem sinirle.
“Kızına sor, o gayet iyi biliyor neyden bahsettiğimi,” dedi Yiğit yüzündeki soğuk ama alaylı bir ifadeyle. Rojin’in ne yaptığını bilmiyordum ama Yiğit’in söylediğine göre bu kesinlikle iyi bir şey değildi. Hem zaten Rojin’den iyi bir şeyler beklemek hata olurdu. Onlara yaklaştım ve iğrenircesine Rojin’e bakıp ellerimi harekete geçirdim.
“Amcam gibi bir babayı hak etmiyorsun. Yazık.” Başını önüne eğip sesini çıkarmadı. Yengem ise hâlâ şaşkın bir şekilde kızına bakıyor, bir şey desin diye bekliyordu. Ben onlarla konuşurken bakışlarım kısa bir an Yiğit’i bulmuştu ve onu dikkatlice ellerime bakarken gördüm. Bu hareketine bir anlam veremedim ve o esnada konuşan yengeme döndüm.
“Rojin ne demek oluyor tüm bunlar?”
“Hayır anne, yok öyle bir şey,” dedi telaşla. İnkar ettiği ortadaydı.
Yiğit alay eden ses tonuyla, “Bir de yalancı,” dedi. Elimi tutan sevdiğim ile onları ardımızda bırakıp arabaya doğru yürüdük. Biz arabaya bindiğimizde yengem ve Rojin hâlâ konuşuyorlardı ve yengem oldukça sinirli görünüyordu.
“Söylediklerin doğru muydu gerçekten?” diye yazıp arabayı çalıştırmak üzere olan Yiğit’e gösterdim. Okuyup önüne döndü ve arabayı çalıştırdı.
“Evet,” dedi tek kelimeyle. Onun bu ifadesiz ve kısa cevaplarını sevmiyordum.
“Rojin ne yapmış, ayrıca sen nereden öğrendin?” yazıp tekrar gösterdim. Araba kullandığı için defteri elimden alıp hızlıca okudu ve geri verdi.
Yiğit derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. “Onun hakkında konuşan birkaç kişiye denk geldim. Onun sürekli birileriyle gezip durduğundan bahsediyorlardı. Elbette bu ayıp bir şey değil, eğer görüştüğün ve sevdiğin tek bir kişiyse. Hem burası küçük bir yer ve ailen tanınan bir aile hem de onun görüştüğü tek bir kişi değilmiş.”
Yiğit haklıydı. Burası küçük bir yerdi ve amcamı tanıyan çoktu. Her yerde olduğu gibi insanların laf söz etmesine ve dedikoduyla dillere dolanan adına engel olamazdın. Ayıp karşılanırdı, ki sadece tek kişi de değilmiş. Üzüldüğüm tek şey amcamdı.
“Ben bu konuşanları susturdum. Bunu sırf amcan için yaptım fakat kuzenin bunu tekrar ederse artık elden bir şey gelmez,” diye devam etti.
Yine haklıydı. Onun ilk başta kendini ve babasını düşünmesi gerekirdi ama yine bencilliğine ve kendini beğenmişliğine kapılmıştı. Daha fazla konuşmamış, sessiz geçen yolculuğun ardından konağa gelmiştik. Yiğit yukarı çıkarken, ben ise merdivenlerdeki Avşin radarına takıldım. Kolumdan tutup beni sedirlerin oraya çekti ve oturttu.
Yüzündeki yaramaz ifadeyle bana bakıp, “Ee neler yaptınız, nereye gittiniz? Anlatsana,” dedi heyecanla. Bu hâline tebessüm edip yazmaya başladım.
“Haber vermeden gittik, nereden biliyorsun gezmeye gittiğimizi?”
Yazdığımı okuyup, “Abim sabah mesaj atmıştı bana, oradan biliyorum,” dedi hemen. “Hadi ya anlatsana,” dedi tekrar sabırsızlıkla.
Yiğit ile gittiğimiz kahvaltı salonundan Gül anneye, ardından çarşıda gezdiğimizi en ince ayrıntısına kadar anlattım. Tabii Yiğit ile yakınlaşmamız dışında. En son Yengem ve Rojin’le karşılaştığımızı ve olanları anlattım. Daha doğrusu deftere yazdım ve Avşin’e gösterdim. Yengemleri anlattığım kısımda Avşin sinirlenip sövmeye başlamıştı.
Gözleri saçlarıma takılınca, “Bunu abim mi aldı sana?” diye sordu puşiyi göstererek.
Kafamı olumlu anlamda sallayıp gülümsedim. O da bilmiş bir ifadeyle bakıp, “Ay! Demek ki romantik anlarla dolu bir gezinti olmuş he!” dedi heyecanlı sesiyle. Yine her zamanki gibi sesinin ayarını kaçıran arkadaşımın bacağına hafifçe vurdum.
“Yavaş olsana Avşin! Tüm konak sayende duydu.”
Umursamazca omzunu silkti ve sırıtarak yine konuştu. “Bunda ayıp bir şey yok ki, alt tarafı kocanla dışarı çıkıp güzel anlar yaşadın,” dedi. Kısa bir an duraksadıktan sonra heyecanla yerinde zıpladı.
“Olacak olacak bu iş,” dedi. Bense ona anlamayarak baktım. Olacak olan neydi? İçimden geçen bu soruyu ona sormak için yazmaya hareketlendiğim sırada annemin Avşin’i çağırmasıyla durdum. Avşin yanımdan kalkıp üst kattan çağıran annesinin yanına gitti. Beni de kafamdaki soruyla bıraktı. Omzumu silkerek düşünmeyi bıraktım ve ayaklanarak odama çıktım. Odaya girdiğimde Yiğit banyodaydı ve duş alıyordu.
Giyinme odasına girip üstümü değiştirdikten sonra Yiğit’in kafama sardığı puşiyi çıkardım ve gülümseyerek o anı tekrar gözümde canlandırdım. Mutlulukla iç çektim ve puşiyi güzelce katlayıp çekmeceye bıraktım. Ardından tekrar aşağı inerek yolumu mutfağa doğru çevirdim. Ayşe ablayla sohbet eden Seniha teyzemin yanına gidip arkadan kollarımı boynuna doladım ve yanağından öptüm. Elindeki kahve fincanını bırakıp bana döndü ve gülümseyerek saçlarımı okşadı.
“Günün nasıl geçti kuzum?” dedi.
Göstermemeye çalışsa da endişeli olduğunu anlayabiliyordum. Sanırım anlattıklarımdan sonra Yiğit’in beni yine üzmesinden korkuyordu. Ayşe abla ocağın başına geçerken ben de Seniha teyzemin karşısına geçip oturdum ve ona mutlu olduğumu gösteren bir gülümseme yollayıp ellerimi harekete geçirdim. “Çok güzeldi teyzem, çok mutluyum,” dedim parladığına emin olduğum gözlerimle.
Ona da günü kısaca anlatıp mutluluğumu paylaştım. “Umarım hep böyle mutlu olursun kızım,” dedi içten bir dileyişle. Umarım, diye geçirdim içimden.
Beraber kalan yemekleri hazırlayıp kızlarla masayı kurduk. Hanımlar masaya geçerken beyleri beklemeye başladık. Merdivenlerden inen Yiğit’i görünce kalbim hızlanmaya başlamıştı bile. Ah bu kalbim, bir gün bu kadar hızlı atmaya alışamayıp kesin duracaktı. Bakışları bana yönelince, hafif bir tebessümle bana göz kırptı. Gülümsedim. Karnıma yediğim dirsekle bakışlarımı Avşin’e yönelttim. Kaşlarımı çatıp ne oldu dercesine yüzüne baktım.
“Yedin bitirdin abimi gözlerinle,” dedi sırıtarak. Söylediğiyle gözlerim kocaman açılmıştı. Utandığımı göstermemeye çalışıp, kızgınlıkla yüzüne bakarak koluna çimdik attım.
“Ah, ne yapıyorsun ya! Hem yalan mı sanki?” dedi hâlâ dalga geçerek. Bu sefer masadaki çatalı alıp ona yöneldiğimde korkuyla elini dur dercesine kaldırıp, “Tamam tamam, sustum. Kötü yenge,” deyip önüne döndü homurdanarak. Yiğit yanıma oturunca aldığı duşun etkisiyle daha da keskinleşen kokusu burnuma doldu. Derin bir soluk alarak göğsüme kokusunu hapsettim.
Yiğit bana bakıp kaşlarını çattı ve hafifçe eğilip kulağıma fısıldadı. “Ne oldu sana, neden kızardın böyle?” diye sordu. Avşin’in söyledikleriyle kızaran yüzüm hâlâ düzelmemişti anlaşılan. Masanın üstünde duran küçük deftere yazmaya başladım.
“Yok bir şey, biraz sıcak bastı sanırım.”
İnanmayan gözlerle bana bakıp öyle olsun der gibi kafasını salladı ve önüne döndü. Ah Avşin, senin bu patavatsızlığınla ne yapacağım ben? Hepimiz yemeğe başlamak için babamı beklerken merdivenlerde görünen babam ve arkasından gelen amcamla şaşırdım. Hızla ayaklanarak yanlarına gittim. Beni gören amcam gülümseyerek bedenimi kollarının arasına aldı ve iki defa üst üste saçlarımdan öptü. Benden ayrılan amcam özlemle yüzüme bakıp yanağımı okşadı.
“Nasılsın güzel gözlüm?” dedi.
“İyiyim amca, sen nasılsın?” dedim ellerimi oynatarak.
“Çok şükür kızım iyiyim,” dedi ve bu sefer de alnımdan öptü. Amcama gülen gözlerle baktım. O diğerleriyle selamlaşırken ben de tekrar yerime geçmiştim. Amcamı çok özlüyordum ve onu sık sık göremediğim için üzülüyordum. Babam ve amcamın da yemeğe katılmasıyla hep beraber hoş bir sohbetle yemeklerimizi yedik. Yemekten sonra kahve yapmak için mutfağa indim.
“Arya, kızım bugün yüzünde güller açıyor,” dedi Ayşe abla. Ona gülümseyerek kafamı salladım. Bunun nedeni hem Yiğit ile aramızın giderek iyi olmasıydı hem de amcamı görmemden kaynaklanıyordu. Kahveler hazır olunca tepsiyi elime alıp yukarı çıktım ve ilk önce beylerden başlayıp sırayla herkese dağıttım. En son yerime geçip oturdum ve bana bakan amcama küçük bir tebessüm yolladım. Saat ilerledikçe geç olmuş, amcam gitmek için ayaklanmıştı. Amcama bol bol sarılıp, onun sevgisini çokça kalbime depoladım.
“Kendine iyi bak kızım. Bir sorunun sıkıntın olursa bana gelmekten sakın çekinme,” dedi. Kafamı olumlu anlamda salladım. Beni burada bıraktığı için gözlerindeki hüznü görebiliyordum. Ben de ondan ayrılacağım için üzgündüm.
“Dikkat et kendine, ilaçlarını zamanında almayı unutma.” Amcam tansiyon hastasıydı ve o evde olduğum sürece ilaçlarını zamanında almasına dikkat ederdim. Çünkü amcam işlere dalınca unutuyordu.
“Tamam kızım,” dedi gülümseyerek. Amcam diğerleriyle de kısaca vedalaşıp arabasına bindi ve gitti. Arkasından üzgünce iç çektim.
Yukarı çıkıp odaya girdiğimde Yiğit yatakta uzanmıştı, gözleri ise kapalıydı. Pijamalarımı giydikten sonra yatağa girdim. Sırtım Yiğit’e dönük bir şekilde yatarken belimde hissettiğim kollar ile irkilmiştim. Yiğit beni kendine çekip sırtımı göğsüne yasladı. Artık buna alıştığım için kendimi ona bırakıp gevşedim. Her gece olduğu gibi kafasını enseme gömdü ve derin derin nefesler almaya başladı. Çok geçmeden uykuya dalan bedenim, daha fazla günün yorgunluğuna dayanamamıştı.
***
Yine aynı şey oluyordu. Hep gördüğüm o kâbuslar peşimi bırakmıyor, bazı geceler uykuma eşlik ediyordu, tıpkı bu gece de olduğu gibi. Her kâbusumda ailemin ölümünü tekrar tekrar yaşıyordum. Onlara koşmak için çırpınan bedenimi birinin çekmesiyle gözlerimi açtım. Nefes nefese kalmış, kâbusun etkisiyle terlemiştim. Yiğit alnımda biriken teri silip saçlarımı okşuyordu. Ben ise hâlâ kâbusun etkisindeydim ve boş gözlerle karşıdaki duvara bakıyordum.
“Arya, iyi misin?” diye sordu Yiğit. Benden cevap gelmeyince kollarımdan tutup beni sarstı.
“Kendine gel Arya!” diye hafifçe bağırdı. Yiğit’in sesiyle irkilmiş, hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Beni kendine çekip saçlarımı okşayarak beni sakinleştirmeye çalışmıştı.
Bir insan daha kaç defa aynı acıda boğulabilirdi? Neden o gün bir hayalet gibi sürekli peşimdeydi? Artık ruhuma ağır gelen o günün kâbusları beni çok yoruyordu.
“Şşş, tamam güzelim, geçti,” dedi yatıştırıcı bir sesle. Her gördüğümde sanki o ânı tekrar yaşıyordum. Ailem ve doğmamış kardeşim gözümün önünde öldürülüyor ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Bu kâbusları eskiye göre çok sık olmasa da hâlâ görmek canımı sıkıyordu.
Yiğit bana sıkıca sarılmıştı ve hâlâ beni yatıştırmaya çalışıyordu. “Geçti artık, ağlama,” dedi tekrar. Yüzümü ellerinin arasına aldı ve gözyaşlarımı sildi. “Hadi kalk yüzünü yıkayalım,” dedi ve beni yataktan çıkardı. Kolunu belime sarıp beni banyoya, lavabonun önüne getirdi. Kolumu kaldıracak hâlim, hareket edecek gücüm yoktu. Musluğu açıp avucuna doldurduğu suyla yüzümü yıkamaya başladı.
Yüzüme çarpan serin suyla biraz da olsa kendime gelmiş, ferahlamıştım. Ellerimi lavabonun kenarına koyup yaslandım. Kafamı kaldırdığımda aynadan Yiğit’le göz göze geldim. Bana şefkatle bakıyordu. Gözlerimi kaçırdım. Bu aciz ve yıkılmış hâlimi bir kere daha görmesini istemezdim. Askıda duran havluyu alıp bana uzattı. Elinden aldığım havluyla yüzümü kurulayıp banyodan çıkmak için bir adım attım ama sanki bacaklarımdaki güç çekilmiş, derman kalmamış gibiydi.
Düşeceğim sırada Yiğit belimden tutup beni kucağına aldı ve odaya kadar taşıyıp yatağa yatırdı. Benimle böyle ilgileniyor olması başka zaman olsa içimi titretirdi ama şu an aklım hâlâ gördüğüm kâbustaydı, kalbim hâlâ o acının izlerini taşıdığını belli edercesine atıyordu. O yüzden hiçbir şey düşünecek durumda değildim. Terlediğim için üstüme yapışan kıyafetlerimle durmak beni rahatsız ediyordu ama kalkıp değiştirecek hâlim yoktu. Yiğit anlamış olacak ki giyinme odasına girdi ve bana yeni pijamalar getirdi.
Üstümün eteklerinden tutup çıkaracağı zaman ellerimi ellerinin üstüne koyup engel oldum. Gözlerinin içine bakıp başımı olumsuz anlamda salladım. Kocam olabilirdi ama aramızda hiçbir şey geçmemişti ve utandığım için beni çıplak görmesini istemiyordum. Anlayıp geri çekildi.
“Tamam, ben arkamı dönüyorum, sen de üstünü değiş,” dedi. Arkasını döndüğü zaman aceleyle üstümü değiştirip çıkardıklarımı da yatağın kenarına koydum. Onu çağırıp dönebilmesini söyleyemediğim için yatağın yanındaki küçük komodine vurdum. Dönüp önce beni süzdü, daha sonra çıkardığım kıyafetleri alıp banyoya götürdü.
Odaya geri geldiğinde yanıma oturdu ve “Daha iyi misin?” diye sordu
Sevdiğim siyahlarına bakıp kafamı olumlu anlamda salladım. Yatağa uzanıp beni de göğsüne çekti ve elini saçlarıma daldırıp okşadı. Biraz tereddütle kolumu kaldırıp karnının üstünden beline sardım. Bunu yapmamla beni daha da kendine çekip bedenimin yarısını kendi bedeninin üstüne çıkardı. Gözüm duvardaki saate takılınca, saatin henüz gecenin üçü olduğunu gördüm. Bir süre daha böyle kalırken Yiğit’in kokusuyla ve saçlarımın arasında gezinen eliyle mayışmıştım, uykum gelmişti. Gözlerim yavaş yavaş kayarak kapanmıştı.
Sabah gelen tıkırtılarla uyanmıştım, neler olduğuna bakmak için gözlerimi açtım. Yere düşen kemerini alan Yiğit aceleyle takmaya çalışıyordu. Onun bu hâline anlam vermeyip doğruldum, zaten uykum da kaçmıştı. Uyandığımı gören Yiğit, yanıma gelip oturdu.
“İyi misin?” diye sordu. Dün gece olanlar aklıma gelince, vücudumdan bir ürperti geçti ama bunu ona belli etmeden kafamı olumlu anlamda salladım. “Doktora gitmek ister misin?” dedi. Bu sefer kafamı olumsuz anlamda sallayıp istemediğimi belirttim. “Şimdilik öyle olsun ama sonra tekrar konuşacağız bunu. Acil bir işim çıktı, erkenden şirkete gitmem lazım,” dedi ve yataktan kalkıp ceketini giydi.
Tekrar yanıma geldiğinde başımın tepesinden öpüp odadan çıktı. Bense bu hareketiyle dumura uğradım. Başımın üstüne kondurduğu ufak buse, sanki derime işleyerek dokunduğu yeri yakmıştı. Yutkundum. Bu adamın üzerimdeki etkisinden bazen korkuyordum. Bir gün kalbime inmesi an meselesiydi. Saat daha sekizdi ve benim uykum tamamen açıldığı için tekrar uyuyamazdım. Yataktan kalkıp banyoya gideceğim sırada kanepenin üstünde olan Yiğit’in telefonuna takıldı gözüm. Aceleyle çıktığı için unutmuştu.
Telefonu elime aldım ve peşinden aşağı inmeye başladım. Umarım henüz gitmemiştir. Gelen bildirim sesiyle bakışlarım istemsiz telefona kaymıştı, ben gelen mesajı okurken birine çarpıp geriye doğru düşeceğim sırada belime dolanan kollar sayesinde tekrar dengemi sağlayabilmiştim. Kafamı kaldırıp Yiğit ile göz göze geldim. Yiğit’ten yavaşça ayrıldım ve ondan bir adım uzaklaştım. Tekrar gelen bildirim sesiyle elimdeki telefonu hatırlamış ve refleks olarak tekrar ekrana bakmıştım. Mesaj yine Hoca denen kişiden gelmişti. Kimdi bu hoca?
“Sen mesajlarımı mı okuyorsun?” dedi ifadesiz sesiyle.
Onun sesiyle kendime gelerek daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Utanarak yüzüne bakıp kafamı telaşla hayır anlamında salladım. Kesin kızacaktı. Ben hâlâ kafamı sallarken üstüme doğru gelmeye başladı. Adımlarımı geri geri atarken, Yiğit daha fazla kaçmamam için belimden tutup beni olduğum yere sabitledi. Kaşları çatıktı, yüzü ise hâlâ ifadesizdi.
“Neden mesajlarımı okuyordun?” diye sordu. Yutkunup ne yapacağımı düşünmeye başladım. Yanımda yazıp cevap verecek bir şey de yoktu. Aklıma gelenle ondan uzaklaşıp hâlâ elimde olan telefonun mesaj oluşturma kısmına girip yazmaya koyuldum. Yiğit ise ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışır gibi bakıyordu.
“Amacım mesajlarına bakmak değildi. Telefonunu sana getirirken gelen bildirimle refleks olarak baktım ve okumuş bulundum, özür dilerim,” diye yazdım ve ona gösterdim. Okuduktan sonra telefonunu alıp gelen mesajlara baktı. Ben ise endişeyle ona bakıyor, kızacak diye korkuyordum.
Bu hâlimi fark etmiş olacak ki hafif bir tebessüm ederek, “Tamam, sorun değil,” dedi.
Rahatlayıp derin bir nefes verdim. Dün de aynı kişiden mesaj gelmişti ve ben sormayı tamamen unutmuştum. Dişimle dudağımı kemirerek merak ettiğim soruyu nasıl soracağımı düşünürken dudağımda parmaklarını hissetmemle irkilmiştim. Sıcak parmakları dudaklarımda hissedince içimde baş gösteren yakıcı bir hisle sarsıldım. Tüm bedenim kalbimle bir olup kasılamaya başladı. Tepeden bize vuran güneş bile bu kadar sıcak ve yakıcı değildi. Gözlerimi siyah harelere diktim. Koyulaşan gözleri, harlanan bir ateşin habercisi gibiydi. Yiğit’in bakışları dudaklarımdaydı ve sertçe yutkunduğunu gördüm.
“Yapma şunu,” dedi yoğun bir sesle. Bir adım geriye gidip dudağımdaki elinin uzaklaşmasını sağladım, yoksa her an düşüp bayılabilirdim. Kendimi kısa sürede toparladım ve az önceki yoğun çekimi görmezden gelerek tüm cesaretimi sırtlanıp merakımı gidermek için sordum. Daha fazla dayanamamıştım.
Yiğit’ten telefonunu aldım ve “Sana bir şey sormak istiyorum,” diye yazıp ona gösterdim. “Tamam ama acele et, çıkmam lazım,” dedi. Bununla beraber hemen yazmaya koyuldum.
“Hoca kim, yani ne dersi alıyorsun?”
“Çok mu merak ediyorsun?” dedi. Kafamı hevesle salladım. Cevap vermesini beklerken bir adım daha bana yaklaşıp aramızdaki mesafeyi tekrar kapattı.
“Bir kere öpersen söylerim,” dedi sırıtarak. Gözlerim kocaman açılmış, şaşkınlıkla yüzüne bakakalmıştım. Kafamı olumsuz anlamda salladım ve yapamayacağımı belirttim. Tek kaşını kaldırıp, “Peki, sen bilirsin,” dedi omuz silkerek.
Arkasını dönüp gideceği sırada aceleyle kolundan tutup engel oldum. Çok merak ediyordum ve öğrenmek istiyordum. Bir kere daha tüm cesaretimi topladım ve derin bir nefes alarak kendimi hazırladım. Bunu yapabilirdim, yani sanırım. Parmak uçlarımda yükselip gözlerimi kapattım ve ağzımda atan kalbimle ona yaklaşıp yanağından öpüp geri çekildim. Dudaklarım tenine değdiği an uyuşmuştu. Yüzümün kızardığına emindim. Göz ucuyla ona bakınca sırıttığını gördüm.
“Oldu mu? Hadi söyle artık.” Yazdığımı okuyan Yiğit yüzüme hâlâ sırıtarak bakıyordu ve bu durum giderek sinirimi bozmaya başlamıştı.
“Olmadı. Ben yanaktan istememiştim ki,” dedi eğlenen bir ifadeyle. Kaşlarımı çatıp öfkeyle ona baktım. Benden daha fazlasını istiyorsa meraktan ölsem de yapamazdım.
“Öptüm işte daha ne istiyorsun, hem acelen yok muydu? Hadi artık!”
“Olmaz,” dedi ve bununla beraber kaşlarını da havaya kaldırdı. Aynı zamanda hâlâ sırıtıyordu. Beyaz ve düzgün dişlerinin süslediği yüzüyle çok yakışıklı görünüyordu. Eskiden hiç gülmeyen adam, ne çok sırıtıp güler olmuştu böyle. Gözlerimi kaçırıp elimi yanan yanaklarıma koydum.
Ardından, “Bunu yapamam. Hem biri görebilir, ayıp,” diye yazdıktan sonra telefonu okuması için ona doğru tuttum. Birden ifadesi değişerek yine gözlerine kondurduğu yoğunlukla gözlerimin içine bakmaya başladı.
“Niye bu kadar masumsun ki?” dedi, sanki kendine söylüyor gibiydi. Ben ondan hâlâ cevap beklerken o sadece gözlerimin içine öylece durup bakıyordu. Öpmeden söylemeye niyeti yoktu ama benim de o kadar ilerisini yapacak cesaretim yoktu. Sinirle nefesimi verip tekrar yazmaya başladım.
“Tamam ya, söylemezsen söyleme!” Düşen suratımla yüzüne üzgünce baktım.
Arkamı dönüp gideceğim sırada kolumdan tutup, “Yaklaşık iki haftadır hızlandırılmış bir şekilde, günde birkaç saat işaret dili öğrenmek için ders alıyorum,” dedi. Duyduklarımla duraksadım ve şok olan ifademle gözlerinin içine baktım. Ne yani benim için işaret dili mi öğreniyordu? Kalbimin bir kere daha aşkla attığını hissettim. Yiğit derin bir nefes alıp tekrar konuşmaya başladı. “Birçok dediğini anlayabiliyorum artık ve ayrıca bugünden itibaren konaktaki herkes de ders görmeye başlayıp işaret dili öğrenecek,” dedi sıcak bir gülümsemeyle.
Bu adam, gülüşüne âdeta baharları sığdırmıştı, söylediklerine de umudumu… Yüzü gülünce çiçekler açıyordu, kuşlar daha coşkulu bir şekilde ötmeye başlıyor, umutla gökyüzünde kanat çırpıyordu. Tıpkı benim kalbim gibi…
Şu an o kadar mutluydum ki, bedenimin verdiği tepkilerle de bunu açıkça belli ettiğimi biliyordum. Bir anda kendimi Yiğit’in boynuna atlarken bulmuştum. Benim için çok önemli ve kıymetli bir şey yapıyordu, bunun verdiği duyguların yoğunluğuna engel olamıyordum, olmak da istemiyordum. Yiğit yavaş yavaş değişiyordu. Dışarıya karşı sert ve soğuk olan bu adam, artık bana sıcak davranıyordu ve gerçek Yiğit’i görmeme izin veriyordu. Beni duygularını gizlediği o duvarlarının ardına almaya başlamıştı.
Aramızda bir şeylerin başlamasına müsaade ederek bize bir şans verdiğini düşünmek bile beni mutlu ediyordu. Birdenbire neden bu kadar değiştiğini hâlâ anlayamamıştım fakat umudum artık büyüyerek içime sığmaz olmuştu. Belki, dedim içimden, belki beni sever ve onun için zorunlu evliliğimiz bir anlam bulur da mutlu olurduk. Düşündüğüm bu sözlere karşılık sessizleşen dilim dönmese de, yine de içimden kalpten bir ‘inşallah’ dökülüverdi.
Bölümü nasıl buldunuz?
Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum:))
Görüşmek üzere 🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 69.23k Okunma |
4.33k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |