19. Bölüm

19. Bölüm: “Hayal Kırıklığı”

Yusra Ergün
ysraergn

 

 

Instagram hesabım: yusraergn

tikrok hesabım: yusraergunkitaplari

 

 

Keyifli Okumalar☘️

 

19. Hayal Kırıklığı

 

Günler hızla geçiyor, hayatın temposuna ayak uyduruyorduk. Artık evliliğimizin dördüncü ayına girmiştik. Yiğit, geçip giden bu aylarda işaret dilini tamamen öğrenmiş, konaktaki herkesin de öğrenmesini sağlamıştı. Artık herkes işaret dilini biliyordu ve iletişim kurmak benim için çok daha kolay olmuştu. Avşin, canım arkadaşım, o hoca gelmeden internetten videolar izleyerek az çok kapmıştı ama ders alarak tamamen öğrenmişti. Bundan sonra sürekli defter ve kalemle gezmek zorunda değildim. Böylelikle herkesle daha rahat konuşuyor, derdimi daha rahat anlatabiliyordum.

Tüm bunlar sevdiğim adam sayesinde olmuştu. Hayat artık benim için daha kolay akıyordu ve geçip giden günler beni daha çok mutluluğa yaklaştırıyordu. Bunun yanında geçen günlerde değişen pek bir şey olmamıştı, Yiğit ile aramız aynı şekilde devam ediyordu. Bana olan yakın davranışlarına alışmıştım fakat bunun nedenini artık öğrenmek istiyordum. Birkaç kere sormayı denesem de yapamamıştım. Her zaman ortaya çıkmayan cesaretim yine bir yerlere saklanmıştı ve bu sefer çıkmamaya yeminli gibiydi.

Aynı zamanda son günlerde Yiğit ile iş yoğunluğu nedeniyle pek bir araya gelemiyorduk ve Yiğit oldukça gergindi. Şirkette sürekli çıkan birtakım sıkıntılar olduğundan bahsediyordu. Onlarla uğraşan biri veya birileri vardı ve sürekli yaptıkları işlerine engel oluyorlardı. Hem bunu yapanı bulmak için hem de şirketteki iş yoğunluğu yüzünden son günlerde eve geç geliyor ve evden erken çıkıyordu. Erken geldiği günler de ise çalışma odasına girip geç saate kadar çalışıyordu. Doğru dürüst uyuyamayan Yiğit, çok gergin ve sinirliydi. Bana olan davranışları aynı olsa da aramıza bu sefer de işler yüzünden mesafe girmişti. Onunla iki ay öncesinde dolu dolu yaşadığımız o günü özler oldum.

Yine Yiğit’in olmadığı bir sabaha uyanmıştım. Odadan çıkıp aşağı indiğim esnada Avşin’in telefonla hararetli bir şekilde konuştuğunu gördüm. Önden yürüyen Avşin, henüz beni fark etmemişti.

“Tamam abi,” dediğini duydum ve ardından da telefonu kapatmıştı. Arkasını dönüp beni fark edince, “Günaydın,” dedi her zamanki güler yüzüyle.

Ellerimi harekete geçirip, “Günaydın. Abin miydi konuştuğun?” dedim.

“Evet. Akşama misafir varmış onu haber verdi,” dedi.

Kaşlarımı çatıp ellerimi tekrar harekete geçirdim. “Kimmiş bu misafir?” diye sordum meraklanarak. Merdivenleri inmeyi bitirip kahvaltı masasına doğru yürümeye başladık.

“Abimin okuldan bir arkadaşı ve ayrıca işlerle ilgili yardımcı olacak, bunun için bir hafta burada kalacak,” dedi demesine ama benim merak ettiğimi sanki anlamış gibi söylemiyordu.

“Erkek mi gelecek kişi?” diye sordum en sonunda dayanamayarak. Bu sorumla beraber kahvaltı masasına yetişmeden Avşin durmuş ve sırıtarak bana bakmıştı. Onun durmasıyla ben de durunca konuşmaya başladı.

“Asıl merak ettiğin bu, değil mi yengecim?” dedi gıcık bir şekilde.

“Of Avşin! Evet, merak ettiğim bu, artık söylesen?” dedim ellerimi hızlıca kullanarak.

“Tamam ya, sinirlenme hemen,” dedi ve, “Gelen kişi bir kadın ama hemen söyleyeyim, öyle sandığın gibi biri değil. Abimin çok yakın arkadaşı ama sadece arkadaşı. Bu konuda için rahat olsun, aksi olsa bilirsin hemen el atarım,” diye devam etti. Son cümlesiyle kendini beğenmiş bir şekilde göz kırpmıştı. “Ayrıca Hale abla abimin tek kadın arkadaşı, biliyorsun abimin kadınlara olan tutumunu. Eğer Hale abla da abime asılan kadınlardan olsaydı abim onu yakınında tutmazdı.”

Hale.

Bu ismi duymamla kaşlarımı çatarak düşünmeye başladım. Bu isim bana yabancı gelmiyordu fakat hatırlayamıyordum. Kısa bir an sonra Yiğit’in daha önce bu kızla konuştuğunu ve buraya geleceğinden bahsettiğini anımsadım. Çatılan kaşlarım düzelirken hâlâ bana bakan Avşin’e kafamı sallayıp hiçbir şey demeden kurulan kahvaltı masasına doğru gittim. Avşin her ne kadar içimi rahatlatmak için konuşmuş olsa da, yine de içimde oluşan kıskançlık hissine engel olamıyordum. İçimdeki fırtınaları kimseye göstermeyerek herkese işaret diliyle günaydın deyip masaya oturdum.

Havaların soğumasıyla birlikte birkaç gündür büyük salona kurulan sofralar, bugün havanın güneşli olmasından dolayı yine balkona kurulmuştu. Sessiz bir şekilde kahvaltı yaparken Avşin, anneme de misafir geleceğini söylemişti. Yine aklıma gelen düşüncelerle tüm iştahım kaçmıştı. Masadan kalkıp yukarı çıktım ve odamı kafam dağılsın diyerek toplamaya başladım. İçimde bir sıkıntı vardı ve bu sıkıntı giderek büyüyordu. İş yoğunluğundan dolayı Yiğit ile aramıza giren mesafenin henüz düzelen aramızı tekrar eskisi gibi yapmasından korkuyordum.

İşim bitince yapacak başka bir şeyim olmadığı için yatağa uzandım. Uykusuzdum. Yiğit’in yokluğu ve özleminden dolayı uyuyamıyordum. Ona çok alışmıştım, bedenim, gözlerim sürekli onu arıyordu. Ona olan sevdam daha fazla içime sığamaz olmuştu. Yakınımda olan sevdiğim adam, duygularımın sürekli tetikte olmasına neden oluyordu. Hislerimi kalbimde tutmak çok ağır gelmeye başlamıştı. Aşkım kalbimden firar etmek istiyordu ve artık bir karşılık bekliyordu. Saatlerce uzandığım yerde gözlerimi yumdum. Uyumak istiyordum ama kafamda dönüp duranlar yüzünden uyuyamıyordum. Bir süre sonra alnımda hissettiğim el ile gözlerimi araladım. Düşüncelere daldığım için Yiğit’in geldiğini duymamıştım. Yiğit yüzündeki tebessümle bana bakıyordu.

“Neyin var, hasta mısın?” diye sordu ve ardından saçlarımın arasındaki elini çekti. Doğrulup sırtımı yatak başlığına dayadım. Ellerimi harekete geçirip, “Hayır, sadece biraz yorgunum,” dedim. Siyah gözlerini yüzümün her karesinde gezdirdi. Bakışları içimi titretmişti

“Hadi kalk aşağı inelim, misafirimiz var,” dedi. Kafamı olumlu anlamda sallayıp yataktan çıktım ve banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Demek gelmişti sonunda şu misafir. Nasıl biriydi acaba? Kafamı iki yana sallayıp aklımdaki düşünceleri uzaklaştırdım. Kızı görmeden bir sürü teori yürütmeye gerek yoktu. Nasıl biri olduğunu görmeden şüphe ve ön yargı ile kendimi doldurmamalıydı.

Banyodan çıktığımda Yiğit odada yoktu. Giyinme odasına baktım, burada da yoktu. Belki çalışma odasındadır diyerek odadan çıkıp oraya yöneldim. Kapıyı çaldım ama yine sonuç alamadım. Kapının kolunu yavaşça indirip içeri baktığımda kimsenin olmadığını gördüm. Oda boştu. Aşağı inelim diyen adam nereye kaybolmuştu böyle? Daha fazla Yiğit’i aramayı bırakıp aşağı indim. Aklıma gelen şey ile duraksadım. Bu kız benim konuşamadığımı biliyor mu ki? Yiğit’in arkadaşı olduğuna göre biliyordur kesin. Nasıl karşılar acaba? Omzumu silktim. Nasıl karşılarsa karşılasın, çok da önemli değildi. Bir hafta kalıp gidecekti zaten.

Merdivenlerde öylece durmayı kesip aşağı indim. Hava biraz serin olsa da üşütmüyordu. Üstümdeki ince hırkaya biraz daha sarıldım ve yürümeye devam ettim. Kafamı kaldırdığımda karşılaştığım görüntüyle sinir tepeme hücum etmeye başladı. Öfke vücudumu yavaş yavaş esir alıyordu, hissedebiliyordum. Henüz yeni yeni keşfettiğim bu kıskanç yanımı durduramıyordum. Onu biriyle görünce sanki kalbime bir ağırlık çöküyordu, içim acıyla kavruluyordu.

Yiğit’e bir şeyler anlatan kadına baktım. Onu inceleyen gözlerime engel olamadım. Boyalı olduğu belli olan sarı saçları ve mavi gözleriyle çok güzel bir kadın olduğunu inkâr edemezdim. Giydiği geniş pantolonla ve usturuplu kapalı üstüyle buralara ayak uydurmuş gibiydi. Ayrıca yuvarlak yüzü ve güzel bir gülüşü vardı. Kızı incelerken kaşlarım giderek daha da çatıldı. Bu kız niye bu kadar güzeldi ki?

Ben hâlâ kızı süzmeye devam ederken beni ilk fark eden Avşin, bana gülümseyip, “Arya, gelsene yanımıza!” diye seslendi. Avşin’in bana seslenmesiyle Yiğit ve Hale’nin bakışları da bana dönmüştü. Yiğit’in yakışıklı yüzüne kayan bakışlarımla gözlerinin içine gizleyemediğim öfkemle baktım. Neden böyle baktığımı anlamayan Yiğit’in bakışlarındaki soru işaretlerini görebiliyordum. Daha fazla ayakta durmayı bırakıp onlara doğru yürüdüm.

Yiğit ayaklandı ve yanıma gelerek bizi tanıştırdı. “Karım Arya,” dedi beni göstererek. Ardından bana döndü ve “Bu da Hale, sana bahsetmiştim,” dedi. Kafamı olumlu anlamda salladım.

“Merhaba,” diyen Hale’ye elimi tokalaşmak için uzatırken, hiç beklemediğim bir anda bana sarılmıştı. Oldukça şaşırmıştım. Ben karşılık vermeye fırsat bulamadan benden ayrılan Hale, sıcak bir gülümsemeyle yüzüme baktı. “Memnun oldum Arya,” dedi içtenlikle. Hafifçe gülümsedim ve başımı eğerek cevap verdim. Geçip otururken bir kere daha Hale’nin sesini duymamla ona döndüm. “Arya, Yiğit gibi soğuk nevale bir adamla nasıl evlendiğine şaşırmıyor değilim.”

Avşin kıkırdamaya başlarken Yiğit de gözlerini kısarak Hale’ye bakmıştı. Bense Hale’nin bu sıcak ve samimi tavırlarına hâlâ şaşırmakla meşguldüm. Bu kızı kesinlikle böyle hayal etmemiştim. Düşündüğümün aksine kötü değil, iyi birine benziyordu fakat hâlâ emin olmak için erkendi.

“Sen ve şu soğuk esprilerin,” dedi Yiğit yüzünü buruşturarak.

“Hıh! Asıl soğuk sensin, soğuk nevale ne olacak!” dedi Hale Yiğit’e kaşlarını çatıp bakarak. Yiğit ağzının içinde homurdanmıştı ama ben ne dediğini anlayamamıştım.

“Boş verelim biz bu soğuk nevaleyi, uğraşılmaz yani,” dedi ve elini koluma koydu. Yiğit ona ters bir şekilde baksa da Hale bunu umursamayıp bana döndü ve beni incelemeye başladı. “Yiğit biraz senden bahsetti. Mimarlık bölümünden mezunmuşsun,” dedi.

Yiğit ona benden mi bahsetmişti? Bu nedense çok hoşuma gitmişti. Hale benden cevap beklerken kafamı olumlu anlamda sallamakla yetindim. Artık konaktaki herkes işaret dilini bildiği için yanımda kalem ve kâğıt taşımıyordum. Benden cevap gelmeyince durumu anlamış gibi yüzüme anlayışla bakmıştı. “Ay kusura bakma, ben öyle seni sıktım biraz,” dedi mahcubiyetle. Kafamı önemli değil anlamında salladım bu sefer.

“Hey! Ben burada unutuldum galiba,” dedi Avşin yalandan sinirlenerek. Ona dönüp gülümsedim. “Hiç unutur muyum seni canımın içi?” dedim işaret diliyle.

“Vazgeçilmezin olduğumu biliyordum yengecim,” dedi havalanarak. Onun bu tatlı hâliyle gülümsemem yüzümde büyüdü. Bakışlarım, hiç konuşmayan Yiğit’e takıldı. Onun da bakışlarının yüzümde olduğunu gördüm. Gözleri bu sefer gülümsememe kaydı. Bakışları yumuşadı ve ardından gözlerime çıktı. Gözleriyle gözlerime kurduğu o görünmez bağ, Avşin’in konuşmasıyla kopmuştu.

“İşler nasıl abi, sorunlarınızı halledebildiniz mi?” dedi.

“Bir kısmını hallettik ama hâlâ sorunlar devam ediyor,” dedi Yiğit.

“Çıkan birtakım işlerimden dolayı geç geldim fakat kısa sürede halledeceğiz diye umuyorum,” diyen Hale devam etti. “Bana anlattığın kadarıyla sanırım sizinle uğraşan biri var. Kim olduğunu biliyor musun Yiğit?”

“Hayır, kendini iyi gizliyor, ona ulaşmamıza her seferinde engel oluyor,” dedi dişlerini sıkarak.

Ellerimi harekete geçirip, “Büyük ihtimalle şirkette köstebekleri vardır,” dedim. Avşin söylediğimi Hale’ye çevirirken Yiğit ise kafasını sallamıştı.

“Arya haklı, kesinlikle şirkette adamları var,” dedi Hale beni destekleyerek.

“Biz de bunun farkındayız ve şu ana kadar bir kişiyi tespit ettik ama bir kişiyle sınırlı olmadığını biliyoruz. Bu her kimse kafayı bize takmış durumda. Tüm yaptığımız anlaşmalara engel oluyor, önümüze sürekli taş koyuyor,” dedi Yiğit sinirli bir şekilde.

Onlar biraz daha böyle iş hakkında konuşurken ben de mutfağa gidip yemeklerin ne âlemde olduğuna baktım. Her zamanki gibi misafir olduğu için annem ve Seniha teyze döktürmüştü. Tencere kapaklarını kaldırıp buharla birlikte gelen o muhteşem kokuları içime çektim. Kızlar sofrayı kurduktan sonra teker teker uzaklaşırken ev halkıyla sofraya geçmiştik. Anladığım kadarıyla Hale daha önce de buraya gelmişti. Çünkü herkesi yakından tanıyor ve onlarla samimi bir sohbet ediyordu.

“Baban nasıl kızım?” diye soran babama, Hale hafifçe gülümseyerek cevap verdi fakat bu gülüşünün sahte olduğunu gizleyememişti.

“İyi Kadir amca,” dedi kısaca.

“Ne iyi oldu gelmen kızım,” diyen annemdi.

“Ben de sizi çok özlemiştim Esma teyze. İş için olmasa Yiğit’in beni çağıracağı yoktu.”

“İstediğin zaman gelebileceğini bildiğini sanıyordum,” dedi Yiğit kaşlarını çatarak.

Yiğit’i ilk defa bir kadınla bu denli samimi görüyordum. Buse denen kızı da üniversiteden tanıyordu fakat Yiğit ondan pek hoşlanmıyor gibiydi. Gerçi Hale, Buse gibi değildi, Yiğit’e olan bakışları arkadaştan öte görünmüyordu. Yemekten sonra kızlarla beraber terasa çıkınca Yiğit de gelmişti.

“Bu tada bayılıyorum ya, mis gibi kaçak çay,” dedi Hale çayını yudumlarken. Onlar birbiriyle sohbet ederken bense onları izliyor, arada komik konuşmalarına gülüyordum.

“Biliyor musun Arya, biz üniversitedeyken bir grubumuz vardı. Yiğit, Cihan, Selim, Mert ve ben. Kız olarak bir ben vardım çünkü Yiğit’in soğuk ve sert kişiliğinden dolayı kızlar ondan korkar, yanımıza yaklaşmazdı,” dedi Yiğit’e gıcık bir gülümseme yollarken. Anladığım kadarıyla Yiğit’le uğraşmayı seviyordu.

Ellerimi harekete geçirip, “Sen hiç korkmadın galiba?” dedim.

Avşin söylediğimi çevirirken o da kendinden emin bir şekilde gülümseyip, “Korkmadım tabii, baksana şu surattan korkulur mu?” dedi Yiğit’in yüzünü elinin arasına alıp sıkarken. “Bu soğuk surata anca yüz ekşitilir,” dedi ardından sırıtarak.

Yiğit yüzünü Hale’den kurtarıp elini saçlarının arasına daldırdı ve karıştırıp başını aşağı doğru eğdi. “Seni küçük cadı,” dedi Yiğit yalancı bir kızgınlıkla.

Onların bu yakın hallerine kaşlarım çatık bir şekilde izledim. Göğsüm sinirli nefes alışverişimden dolayı hızla inip kalkarken, kıskançlık tüm damarlarıma kan gibi akın etmişti. Yumruklarımı sıkmaktan tırnaklarım etime batıyordu ama şu an onu bile hissedecek durumda değildim. Hale onun arkadaşıydı, bunun farkındaydım fakat kıskançlığıma engel olamıyordum. Bu hâlimi kimse fark etmesin diye kalkıp odama çıktım. Kendimi banyoya atıp yüzüme birkaç defa su çarptım. Kıskançlık beni kontrolden çıkarmıştı.

Aynadaki aksime bakınca gözlerimdeki yanan alevi görebiliyordum. Gözlerimi sertçe yumup açtım. Biraz da olsa sakinleşip banyodan çıktığım an Yiğit ile burun buruna geldim. Yüzüne bakmayıp önünden geçip gideceğim sırada kolumdan tuttu ve durmamı sağladı. Elini çeneme koyup kafamı kaldırdı ve yüz yüze gelmemizi sağladı.

“Bir sorun mu var?” diye sordu kaşları çatık bir şekilde. Gözlerimi ondan kaçırıp kafamı olumsuz anlamda salladım. Ondan uzaklaşmak için bir adım atacakken bunu fark edip elini belime koydu ve beni kendine çekti. “Bana ne olduğunu söyle Arya,” dedi.

Yüzümü yakıp kavuran nefesiyle mest olmuş bir şekilde ona baktım. Gözlerimi kapatmamak için büyük bir uğraş versem de yanağıma giden eli ile daha fazla dayanamayıp gözlerimi kapattım. Kalbimin hızı göğsümü acıtıyordu. Göğsüme ve derime uyguladığı baskı dayanılmazdı. Yanağımı okşayan sıcak eli bir anda yok olunca gözlerimi açtım. Ben ne yapıyordum böyle? Resmen kendimi teslim ediyor ve açık veriyordum. Böyle giderse Yiğit’in onu sevdiğimi anlaması an meselesiydi. Hem ben ona öfkeli değil miydim? Ona olan öfkeme ne olmuştu? Ondan biraz uzaklaştım ama belimdeki eli hâlâ duruyordu.

Ellerimi harekete geçirip, “Gerçekten bir şey yok,” dedim. Bu sefer gözlerimi gözlerinden kaçırmadım.

“Bana neden inandırıcı gelmiyor o zaman?” diye sordu ve devam etti. “Peki, öyle olsun bakalım.” Daha fazla üstelemediği için sevinmiştim. Yoksa onu kıskandığımı ve bu yüzden duygularımı kontrol edemediğimi nasıl söylerdim? Yiğit, belimdeki elini kolumdan sürterek yavaşça avucumun içine indirdi ve elimi tuttu. Bunu o kadar yavaşça yapmıştı ki, içimden bir şeyler akıp gitmişti. Gözümü kırpmadan ona bakıyor, kendimden geçmemek için uğraşıyordum.

“Hadi gidelim,” dedi beni kapıya doğru çekiştirerek. El ele terasa, sohbet eden Avşin ile Hale’nin yanına doğru gittik. Bakışları bize dönünce Avşin memnuniyetle gülümsemiş, Hale de tebessüm ile bize bakmıştı.

“Ooo çifte kumrular,” dedi Avşin sırıtarak. Yanaklarım kızarmıştı ama yine de Yiğit’in elinden elimi çekmedim. Neden bilmiyorum ama Hale’nin bizi böyle görmesi hoşuma gitmişti. Belki haksızlık ediyordum ona ama bu elimde değildi. Sevdiğim adamı kıskanıyor, sadece bana ait olsun istiyordum. Biliyorum bu bencilceydi fakat kıskançlık denen bu his, beni tanımadığım birine dönüştürüyordu.

Onların yanına varıp oturduğumuzda Yiğit, Avşin’e ters ters bakıp, “İyiliğin için sus bence,” dedi. Avşin ağzına fermuar çeker gibi yapıp sustu.

“Aa ne var canım, kız ne dedi ki sanki? Doğruyu söylemek de kabahat,” dedi Hale Yiğit’i tersleyerek.

“Şimdi iki cadı bir olup başımı yersiniz,” dedi Yiğit homurdanarak. Yiğit’in yanımdaki sıcaklığına ona fark ettirmeden biraz daha sokuldum. Gecenin içinden akıp giden rüzgâr kokusunu bana doğru savuruyordu. Bana oldukça yakın olan Yiğit’ten derin bir nefes sesi duydum. Şaşkınlıkla ona bakınca yüzünde huzurlu ve sakin bir ifadenin olduğunu gördüm. Ben ona iki kaşım havada şaşkınlıkla bakarken, bunu fark edince kendini toparladı fakat gözleri yumuşak olan ifadesini koruyordu.

Bazen o gözlerde sevgi görür gibi oluyordum ama duygularını çabuk toparlamasından dolayı emin olamıyordum. Bana karşı bir şeyler hissettiğini düşünen tarafım, bu şüpheyle yerle bir oluyordu. Yiğit çalan telefonla konuşmak için terasın öbür ucuna giderken benim gözüm üstünden, bir an olsun ayrılmıyordu. Az önceki sakin hâli yerini öfkeye bırakmıştı. Hararetli konuşması kulağıma ulaşıyordu fakat net değildi. Yiğit telefonla konuşmayı bitirdi ve öfkeli bir şekilde yanımıza geldi. Her adım atışında sanki yer sarsılıyor, öfkesi katlanıyordu.

Hızla ayaklandım ve “Ne oldu?” dedim işaret diliyle. Diğerleri de bunu fark edip benim gibi ayağa kalkmıştı.

“Kim lan bu, ne istiyor bizden? Ne istiyor ki uğraşıyor benimle?” dedi, öfkenin verdiği gerilimle sesi yüksek çıkmış, konağın duvarlarında yankılanmıştı.

“Yiğit neler oluyor, sakin olup anlatır mısın?” dedi Hale.

“Bugün yaptığımız anlaşmayı yarın imzalamamız gerekirken şimdi ise karşı taraf vazgeçtiğini söylüyor,” dedi öfkesi daha da harlanarak.

“Tamam sakin ol, halledeceğiz,” dedi Hale.

“Nasıl sakin olabilirim? Herif sürekli bizimle uğraşıp duruyor ve bizi batırmaya çalışıyor,” dedi ve ardından daha önce ondan hiç duymadığım bir şekilde küfürler etti. Ettiği küfürlerle ona şaşkınlıkla bakmaya başladım. Ardından kendimi toparlayarak, sinirle bir o yana bir bu yana gidip gelen Yiğit’e yaklaşıp kolundan tuttum. Bakışları bana kayınca gözlerindeki öfke ile korkmuş olsam da belli etmedim.

Ellerimi kaldırıp, “Sakin ol lütfen,” dedim. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı ve sakinleşmeye çalıştı. Gözlerini açtığında daha sakinleşmiş ve öfkesi biraz öncekine göre azalmış görünüyordu. Daha sonra siyah harelerindeki öfke yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Gecenin bir parçası olan gözleri parlıyordu. Avşin ve Hale’nin üzerimizde olan bakışlarını fark edince Yiğit’ten biraz uzaklaştım ve daldığım derin kuyularından bakışlarımı kaçırdım. Bu adamın etkisinde her daim böyle kaybolup gidecek miydim?

***

Birkaç gündür herkes tempolu ve yoğundu. Annem yeğeninin düğünü için ablasının evine gidip gelirken Seniha teyze de onunla gidiyor, hazırlıklara yardım ediyordu. Yiğit ve Hale işleri yavaş yavaş yoluna koymaya başlamıştı. Babam da işleri Yiğit’e devrettiği için pek şirkete gitmezken bu sorunlar yüzünden o da her gün gidiyor, oldukça geniş olan çevresiyle bunu kimin yaptığını araştırarak öğrenmeye çalışıyordu. Ben de Hale’ye bu geçen günlerde alışmıştım. Yiğit ise o gün anlamış gibi onunla çok fazla temas hâlinde bulunmuyordu fakat samimi konuşmaları hâlâ devam ediyordu.

Yine her sabah olduğu gibi hep beraber kahvaltı ederken, “Bu son yaptığınız anlaşmada bir sorun var mı oğlum?” dedi babam.

Yiğit ağzındaki lokmasını yutup, “Hayır baba. Her kimse bu aralar sesi çıkmıyor, yaptığımız anlaşma ve projeler sorunsuz ilerliyor,” dedi.

“Yine de tedbiri elden bırakmayın ve dikkatli olun çünkü böylelerinin ne yapacağı belli olmaz. Bir süre durur bekler ama daha sonra hiç beklemediğin anda bir hamle yapıp yerle bir eder her şeyi,” dedi babam tecrübeli bir şekilde.

“Merak etme sen Kadir amca, her şeyi yoluna koyduk sayılır, ayrıca şirketteki köstebekleri de temizledik,” dedi Hale.

Babam ona gülümseyip, “Sağ ol kızım,” dedi.

“Evet ama şimdilik. Çünkü bu işin arkasında kimin olduğunu henüz bulamadık,” dedi Yiğit sinirle.

“Önemli değil Kadir amca ve ayrıca merak etme Yiğit, kim olduğunu bulur, onu da hallederiz,” dedi Hale kendinden emin bir şekilde gülümseyerek.

“Hadi gidelim Hale,” dedi Yiğit. Onlar Hale ile kalkıp giderken ben de Yiğit’i uğurlamak için peşlerinden gittim. Hale beklemeden arabaya bindi, Yiğit ise durup başımın tepesinden öptü ve daha sonra o da gitti. Yiğit’in birkaç gündür işe giderken beni saçlarımdan öpmesi çok hoşuma gidiyordu. O an sanki kalbimde çiçekler açıyordu. Annem ve Seniha teyze de ayaklanmış, kalan düğün hazırlıklarına yardıma gitmişlerdi. Onları da uğurlayıp yukarı çıktım.

Odaya girip biraz toparladım ve Yiğit’in çıkardığı kirli gömleğini elime alıp banyoya götürdüm. Kirli sepetine atacağım sırada burnuma dolan kokusuyla gömleği biraz daha yakınlaştırıp derin bir nefes aldım. Parfümüyle karışan erkeksi kokusu ile gözlerimi kapattım ve sevdiğim adam için kalbimin hızla atmasına izin verdim.

“Arya, neredesin?” diye seslenen Avşin ile gözlerimi hızla açıp gömleği sepete attım ve banyodan çıktım.

“Ne oldu Avşin?”

“Ben de birazdan çıkacağım, haber vereyim dedim.”

Ellerimi hareket ettirip, “Hayırdır, nereye gideceksin?” dedim.

“Bir arkadaşımla buluşacağım, oradan da belki şirkete abimlerin yanına uğrarım,” dedi.

“Tamam, görüşürüz.”

“Görüşürüz kuzum,” dedi.

Avşin gittikten sonra odayı toparlamayı bitirmiş, ardından Yiğit’in çalışma odasına girmiştim. Dağılan etrafı ve masanın üstünü de düzeltip aşağı indim. Mutfakta kızlarla kahve içip bir süre sohbet ettik. Saat öğleden sonraya yaklaşırken mutfaktan çıkıp merdivenlere yöneleceğim sırada konağın kapısı açılmış, beni gören Avşin telaşla koşup yanıma gelmişti.

Onun bu hâliyle endişelenirken ellerimi harekete geçirip, “Ne oldu Avşin, kötü bir şey mi var?” dedim korkuyla.

Nefes nefese kalmış bir şekilde eğilerek elini dizlerine koydu ve sakinleşmeye çalıştı. “Ay yok, bir şey yok, yani var ama kötü bir şey yok,” dedi ama hiçbir şey anlamamıştım.

Kolundan tutup onu kaldırdım ve bana bakmasını sağladım. “Ne diyorsun hiçbir şey anlamıyorum?”

“Of, nefes nefese kaldım,” dedi ve devam etti. “Seni akşam için hazırlamamız lazım çünkü akşam birçok kişinin katılacağı bir iş yemeği var ve bu yemek eşli olacak. O yüzden akşam sen de abimle gideceksin, bunun için bir an önce seni hazırlamaya başlayalım.” Tek bir nefeste söylediği şeylerle şaşırarak ne yapacağımı bilemeden yüzüne baktım. Benim bu alık hâlimi gören Avşin kolumdan tutup beni odaya çıkardı ve ardından giyinme odasına soktu. Hemen dolabın başına geçip kıyafet bakmaya başladı. Aklım söylediklerini yeni yeni idrak ederken kolundan tutup onu kendime çevirdim ve ellerimi harekete geçirdim.

“Bir sakin ol Avşin. Ayrıca kim söyledi sana bunu?” dedim.

“Ee... Şey, hani ben şirkete uğrayacağımı söyledim ya, işte oraya gittim ama abimi göremedim, bana da şey söyledi,” dedi gözlerini kaçırarak.

“Şey ne Avşin, düzgün anlatsana!”

“Tamam be ne kızıyorsun!” dedi üste çıkarak.

Kaşlarımı çatıp sinirle yüzüne baktım. “Tamam tamam. Şey söyledi işte,” dedi ve ardından, “Cihan,” dedi kısık sesle.

İki kaşım şaşkınlıkla havaya kalktı. “Siz Cihan ile konuşuyor musunuz?”

“Hayır canım, ne konuşacağım ben onunla? Abimi ararken karşıma çıktı bir anda, sonra da laf arasında söyledi işte,” dedi aceleyle.

“İyi tamam, öyle olsun bakalım,” dedim işaret diliyle.

“Öyle tabii. Hem lafa tutmasana beni! Akşama az kaldı, senin hazırlanman lazım,” dedi yine telaşla.

Bütün dolabı neredeyse boşaltıp tek tek kıyafetleri inceledi. En sonunda gri renginde olan kıyafette karar kıldı ve denemem için giyinme odasından çıktı. Avşin, o an beni de kendiyle beraber öyle bir telaşa sokmuştu ki, Yiğit’in bu konu hakkında neden bana bir şey söylemediği bile aklıma gelmemişti. Bu akşam olacak davete Yiğit ile beraber katılmanın verdiği heyecan tüm benliğimi ele geçirmişti. Kıyafeti giyip aynadan kendime baktım. Elbisenin iç astarı dizimin üstündeydi, üzerinde de bileğime kadar uzanan tülü vardı. Elbise belime tam oturmuştu fakat etek kısmı bollaşarak aşağı doğru dökülüyordu. Kolları da etekle uyumlu olarak bileklerime kadar ince bir tülden oluşuyordu ve kollarımı ikinci bir deri gibi sarmıştı. Elbise gerçekten üzerimde güzel durmuştu. Ben aynada kendimi incelerken içeri Avşin girmiş, beni görünce de ıslık çalarak yanıma gelmişti.

“Çok yakıştı,” dedi beğeniyle. Ona gülümseyip tekrar aynaya döndüm ve kendimi süzdüm. Ben de çok beğenmiştim. “Yeter bu kadar baktığın, kendini nazar edeceksin. Hadi gel saçını ve makyajını yapalım,” dedi.

Ona dönüp, “Tamam ama fazla abartma,” dedim ellerimi oynatarak.

“Merak etme, bana bırak sen.”

Beni aynanın önündeki sandalyeye oturtup, önce sade ama güzel bir makyaj yaptı, daha sonra da saçımı toplayarak atkuyruğu yaptı. Tamamen hazır olduğumda Yiğit’in de gelmesine az bir zaman kalmıştı.

“Harika oldun canım,” dedi Avşin.

“Teşekkür ederim, senin sayende,” dedim ve indirdiğim ellerimden sonra ona sıkıca sarıldım.

Avşin’den ayrılacağım sırada telefonu çalmıştı. “Efendim anne,” diye açıp konuşmaya başladı.

Bir süre konuştuktan sonra bana dönüp, “Annemler akşam geç geleceklermiş,” dedi. Kafamı olumlu anlamda sallayıp odaya geçtim ve yatağa oturup beklemeye başladım. Avşin ise odasına üstünü değiştirmek için gitti. Saatler ilerledikçe heyecanım artmıştı, ayrıca Yiğit’in nerede kaldığını da merak etmeye başlamıştım.

Avşin tekrar yanıma geldi ve “Abim nerede kaldı ki?” dedi o da benim gibi merak içinde. “Dur bir arayayım en iyisi.”

Telefonundan numarayı çevirip aramaya başladı. Bir süre bekledi ve telefonu kulağından çekip bana baktı. “Meşgule attı,” dedi Avşin kaşları çatık bir şekilde.

Az sonra telefona gelen bildirim sesiyle Avşin açıp okumaya başladı. Okur okumaz kafasını kaldırıp şaşkınlıkla ve öfkeyle yüzüme baktı. “Nasıl ya?” dedi.

“Ne oldu Avşin?” Endişelenmiştim.

Bana mahcupça bakıp, “Arya şey… Abim,” dedi ve sustu.

“Ne oldu abine?” dedim. Kalbim korkuyla kasılırken Yiğit’e bir şey olma düşüncesi içimi kemirmeye başlamıştı. Avşin’in söylemeyeceğini anlayıp telefonu elinden aldım ve gelen mesajı okudum.

“Avşin akşam bizi beklemeyin, biz Hale ile iş yemeğine gidiyoruz, geç gelebiliriz.”

Yiğit’ten gelen mesajı okuduğum an içimde baş gösteren acı ile sarsıldım. Kalbim parçalanmış, darmadağın olmuştu. Dolan gözlerimden akan yaşların makyajımı bozması umurumda bile değildi. İş yemeğine herkes karısıyla giderken Yiğit de Hale ile gitmişti. Ben onu burada hazırlanmış bir şekilde beklerken o başka biriyleydi. Canımı acıtan kalp kırıklarımla yatağa çöker gibi oturdum ve gözümden yaşların birer birer düşmesine izin verdim. Kalbimin acısı hayal kırıklığıyla birleşerek ruhumun acı içinde inlemesine neden oluyordu.

 

 

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yorumlarınızı bekliyorum:)

E tabi oylamayı da unutmayınızzzz.

 

 

 

 

 

Bölüm : 11.12.2024 18:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...