26. Bölüm

26. Bölüm: "Gönül Bağı"

Yusra Ergün
ysraergn

 

 

 

 

 

 

 

İnstagram hesabım: ysraergn

Tiktok hesabım: yusraergunkitaplari

 

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın:)

 

Hesaplarıma da uğramayı unutmayınız!!!

 

 

 

 

Keyifli Okumalar☘️

 

26.Gönül Bağı

 

Mutluluğun zirvesindeyken hayat bir kere daha son darbesini indiriyor, mutluluğun süresini kısaltıyordu. Sanki uzun süren mutluluklara tahammülü yoktu, izin vermemek ise onun için en büyük zevk olmuş gibiydi.

İnsan aynı gün içinde hem mutluluğun zirvesini hem de acının dibini nasıl yaşardı, gördüm ve en acı şekilde tattım. Hayat yirmi dört saat bile izin vermemişti mutluluğuma, yine beni mutsuzluğun hain kollarına atmıştı. Bense direnememiştim fakat artık kendimi toparlamanın zamanı da gelmişti. Derin bir nefes alıp düşüncelerimden sıyrıldım.

Saçlarımı örmeyi bitirdiğimde aynadan kontrol ettim ve beklemeden giyinme odasından çıktım. Dağılan yatağı da topladıktan sonra aşağı inmeye hazırlandım. Yiğit bu sabah ben uyanmadan, erkenden çıkmıştı.

Sabahları onu görmeye alışan gözlerim, göremediği yüz ile solmuştu. Gerçi geçen şu iki günde zaten oldukça bitkin ve yorgun göründüğümden gözlerimin feri de sönmüştü. Amcamın beni almak istemesi ve benim gitmemem sonucunda kırılıp gitmesinin üzerinden iki gün geçmişti. O günden bu yana ne doğru dürüst bir şey yiyebiliyordum ne de odamdan dışarı çıkıyordum.

Yiğit sürekli yanımdaydı ve mutlu olmam için gözlerimin içine bakıyordu. Bense amcamla olan bu dargınlığımız yüzünden içimdeki boşluğu kapatamıyor, mutlu olamıyordum. Bu durum ister istemez Yiğit ile aramıza mesafe koyuyordu.

Kendi içime gömüldüğüm için hiçbir şeyi görmüyordum ama dün geceden sonra Yiğit’e ve aileme haksızlık ettiğimi anlamıştım. Merdivenlerden uyuşuk adımlarla indim ve salona geçerek kurulmuş sofradaki yerimi aldım.

Herkese işaret diliyle günaydın dediğimde onların üstümdeki hüzünlü bakışlarından gözlerimi kaçırarak kahvaltımı yapmaya başladım. Olmayan iştahımla birkaç lokma yedikten sonra tekrar ayaklanarak yukarı çıktım. Yapacak bir şeyim olmadığı gibi isteğim de yoktu. İki gündür bu hep böyle olmuştu. Yemek yiyor, ardından odama kapanıyordum.

Odama girdiğimde hemen ardımdan Avşin de içeri girmiş ve yatağa zıplayarak oturmuştu. Onun bu çocuksu hâline tebessüm edip yanına oturdum. Hemen hemen her gün yanıma gelip benimle sohbet ediyordu, daha doğrusu şebeklik yapıyordu.

“Ne yapıyorsun bakalım yengecik?” dedi.

Ona her ne kadar bana yengecik dememesini söylesem de dinlemiyor, bildiğini okuyordu. Kaşlarımı çatıp yüzüne baktım ve ellerimi harekete geçirip, “Bana yengecik deme diye kaç defa söyleyeceğim sana?” dedim.

Omzunu silkip umursamadığını belirtti. Onun bu uslanmaz hâline kafamı sallayıp boş verdim. Avşin’in yüzü ciddi bir hal alırken, kucağımdaki elimi tutup konuşmaya başladı. “Daha ne kadar kendini kapatacaksın Arya? Hadi bizi geçtim, abimin de ne kadar kötü olduğunu görmüyor musun?” dedi üzgünce.

Gözlerimi kaçırıp söylediklerini düşündüm. Haklıydı. Biraz geç olsa da bunu ben de anlamıştım. Ben kendimle iç savaşa girerken Avşin tekrar konuşmaya başlamış, düşüncelerimi dağıtmıştı.

“Senin bu hâlin hepimizi çok üzüyor ama en çok da abimi. O artık eskisi gibi ifadesiz hâline geri döndü. Sana her bakışında öyle özlem dolu ki,” dedi. İçimdeki acı daha da büyümüştü. Gözlerime ise hüzün çökmüştü. Kendi derdime düşüp Yiğit’in ne hâlde olduğunu göremedim.

Bu kadar bencil olduğuma ve sevdiğim adamdan uzak durup hem ona hem kendime daha yeni kavuşmuşken tekrar hasret çektirdiğim için kendime kızdım.

“Bunları üzül diye demiyorum, ayrıca sadece abim için de demiyorum. Senin bu hâlin beni de çok üzüyor, aslında bir tek beni değil tüm konak sen böyleyken sanki yasta. Sen bizim eve çok farklı bir neşe ve güzellik getirdin. Bu aile ve bu konak için çok değerlisin ama şüphesiz en çok da abim için öylesin.”

Onun bu söyledikleriyle o kadar mutlu olmuştum ki, sanki kendimi toparlamamda bana yardımcı olacak sihirli kelimeleri söylemişti. Ben sadece sevdiğime kavuştum sanırken aslında çok yanılmışım. Yiğit ile beraber ben aileme de kavuşmuştum. Avşin’e bakıp gülümsedim. Haklıydı, toparlanmalıydım.

“Siz de benim için çok değerlisiniz,” dedim hissettiklerimi dile getirerek.

“O zaman artık toparlan. Biliyorum, kolay bir durum değil. Amcan ve sevdiğin adam arasında kaldın ama eminim ki Kerim amca seni affedecek,” dedi.

Ellerimi harekete geçirdim ve buruk bir tebessümle yüzüne baktım. “Umarım,” dedim.

Avşin iki elinin işaret parmağını yanağıma koydu ve dudaklarımı gerdi. “Hadi artık, gerçek bir gülümseme istiyorum,” dedi. Sıcacık bir şekilde gülümsedim. Avşin yanaklarımdan parmaklarını çekti ve “Ha şöyle,” dedi rahatlayarak.

“Yanımda olduğun için teşekkür ederim.” Ellerimi kucağıma bıraktığımda Avşin vakit kaybetmeden dostça elimden tutmuş ve bana gülümsemişti.

“Önemli değil, ben her zaman yanındayım. Ayrıca kalk ve güzel bir duş al, daha sonra güzelce giyin ve abimin karşısına canlı bir Arya olarak çık,” dedi. Kafamı olumlu anlamda salladım ve beklemeden ayaklandım. O sırada Avşin de çalan telefonunu cevaplamaya koyuldu.

“Alo! Efendim Sinem?” Avşin arkadaşı ile konuşurken ben de akşam Yiğit’in gönlünü nasıl alabileceğimi düşünüyordum. Avşin telefonu kapatıp yanıma geldi ve mutlu bir yüz ifadesiyle konuşmaya başladı. “Sinem benim çok yakın bir arkadaşım ve akşam bize geleceğini haber verdi. Benden daha deli bir kızdır, tanıyınca hem çok seveceksin hem de bana şükredeceksin,” dedi sırıtırken.

Avşin’den daha deli biri mi? Bu Sinem çok eğlenceli biri olmalıydı. Merak etmiştim şimdiden. “Ben annemlere haber vereyim,” dedi ve yanağımdan öpüp odadan çıktı. Onun arkasından bakıp kafamı iki yana salladım.

Banyoya geçtim ve rahatlatıcı ama kısa bir duş alıp çıktım. Üstümü giydim ve biraz oyalanmak için odayı toparladım. Odada işim bitince aşağı indim. Gelen seslere bakılırsa Avşin’in arkadaşı gelmişti. Salona girdiğimde tüm bakışlar bana dönmüştü. Seniha teyze ve annem benim toparlanmış hâlimi görünce gözlerinde beliren ışıltı ve ardından da yüzlerindeki mutlu gülümseme ile bana baktılar.

“Vay canına! Avşin, bu güzel kadın senin yengen, abinin karısı ve annenin gelini mi?” dedi Sinem hayranlıkla. Onun söylediklerine ben dâhil herkes gülerken bu kız gerçekten de Avşin’in söylediğini kanıtlıyordu.

“Evet Sinem, bu güzel kadın yengem, Arya,” dedi Avşin beni tanıtarak. Sinem’e sıcak bir gülümseme yolladım ve ona doğru yürüyüp sarıldım. Ondan ayrıldıktan sonra geçip oturdum.

“Yiğit abiye de anca böylesi yakışırdı,” dedi. Gülümseyip gözlerimi yumarak ona teşekkür ettim ve o da karşılığında bana samimi bir gülüş yolladı. Yarım saatin ardından salona giren babam ve Yiğit’i görünce yerimde dikleştim ve sevdiğim adama baktım. Onun takım elbise içindeki heybetli duruşuna iç çekmeden edemedim.

“Hoş geldin kızım,” dedi babam Sinem’i görünce. Sinem oturduğu yerden kalktı ve babamın elinden öperek alnına koydu.

“Hoş buldum Kadir amca.” Ardından Yiğit ile de tokalaşmış, hatta sanki gereğinden fazla sarılmışlardı. Kaşlarım çatıldı ve yüzüm düştü. Sinem iyi ve tatlı bir kıza benziyordu ama bu Yiğit’i kıskanmama engel değildi. Ayrıca en son olanlardan sonra Hale’yi de göz önünde bulundurursam dikkatli olmakta yarar vardı.

Babam üstünü değiştirmek için odasına çıkarken Yiğit de bizimle beraber oturmuştu. Ben bir kere bana bakması için gözlerimi ondan ayırmazken, o benden tarafa hiç bakmamıştı. Sanki beni görmezden geliyormuş gibi Sinem ve Avşin ile sohbet ediyordu. Bu durum kaşlarımı daha çok çatmama ve sinirlenmeme neden olmuştu. Bu hâline anlam veremediğim için bir şey demeden önüme döndüm.

Nasıl olsa onu tek yakalayacak, o zaman soracaktım. Yemek saati gelene kadar kızlar ve Yiğit sohbet etmiş, Yiğit de beni görmezden gelmeye devam etmişti. Ara sıra Avşin beni de konuşmalara dâhil etse de benim aklım Yiğit’te olduğu için kısa cevaplar vermiş, pek konuşmamıştım.

Yemekten sonra Yiğit’in beni daha fazla görmezden gelmesine dayanamayarak ayaklandım ve herkese iyi geceler diledikten sonra odama çıktım. İçimden Yiğit’e söve söve üzerimi değiştirdim. Aptal adam!

Hem bütün gün beni görmezden gel hem de git Sinem ile gülüş dur. Sinem’in Yiğit’i abi gibi gördüğünü ve Yiğit’in de onu kardeşi gibi gördüğünü biliyordum ama yine de Yiğit’i kıskanıyor, o güzel gülümsemesini sadece benim yanımda göstermesini istiyordum. Bu kıskanç tarafımla daha yeni tanışıyor ve insanı nasıl çileden çıkardığına şahit oluyordum.

Giyinme odasından çıktığımda eş zamanlı Yiğit de içeri girmişti. Bana doğru gelen Yiğit’i umursamayıp yatağa gireceğim sırada kolumu tutmasıyla durmak zorunda kaldım. Beni kendine çevirip elini çeneme koydu ve ona bakmamı sağladı.

“Bugün fazla sinirli gibisin,” dedi, yüzünde eğlenen bir ifade vardı. Kolumu elinden kurtarıp ondan uzaklaştım ve ona sert bir şekilde bakmaya çalıştım ama sadece çalıştım. Onun sert bakışları kadar etki yarattığını sanmıyordum ama yine de denedim.

“Neden acaba?” dedim ellerimi oynatarak. “Ayrıca bugün beni görmezlikten gelmeyi bırakıp, ne ara baktın da sinirli olduğumu gördün?” Alaylı ifademe sırıtarak bakınca kaşlarım çatıldı.

“Sadece onu değil, ayrıca sürekli gözünün bende olmasını da çok net gördüm,” dedi. Gözlerimi kısıp ona sinirle baktım. Şu sırıtan ifadesine bir tane çakmayı isterdim. Buz kütlesi!

“Demek her şeyin farkındaydın?”

“Evet,” dedi direkt.

Ellerimi hiddetle harekete geçirerek, “O zaman neden bana bunu yaptın? Bir kere bile olsun benden tarafa bakmadın ve üstelik bana mesafeli davrandın. İçten içe kendimi yedim be adam!” dedim.

“Dikkatini çekmeye çalışıyordum belki de,” dedi. Üstü kapalı yüzüme vurduğu gerçekle sarsıldım. Onun gözlerindeki özlemi görünce kendimi daha da kötü hissetmiştim. İki gün boyunca istemeden ondan uzak durmuştum ve şu an anlıyordum ki onu çok üzmüştüm.

Benim birkaç saattir yaşadığıma o iki gündür katlanıyordu. Gözlerimi kaçırıp ona bakmadan ellerimi harekete geçirdim.

“Özür dilerim. Seni ne kadar çok üzdüğümün farkına daha yeni varıyorum.” Hâlâ Yiğit’in yüzüne bakamıyordum. Yiğit elini yanağıma koyup usulca okşadı.

“Benden uzak kalmana dayanamıyorum Arya. O yüzden ne olursa olsun bir daha benden uzaklaşma. Acını da sevincini de benimle yaşa. Bırak yükünü biraz hafifleteyim,” dedi saçlarıma öpücükler bırakarak.

Bir eli belimde bir eli de saçlarımın arasında geziniyor, beni rahatlatmaya çalışıyordu. Onun tarafından bu kadar sevildiğimi bilmek beni çok mutlu ediyordu. Yiğit benden ayrıldı ve yüzümü ellerinin arasına aldı. Alnımdan öpüp gözlerini gözlerime sabitledi.

“Bana güveniyor musun Arya’m?” diye sordu. Bunu neden sorduğunu bilmiyordum ama kendimi sorguladığımda evet ona güveniyordum. Sorusunun cevabını hem gözlerimle hem de işaret diliyle verdim.

“Evet, güveniyorum,” dedim bakışlarıma da yansıtarak. Gözlerinde oluşan parıltı ve yüzünde mutlu olmuş ifadeye gülümsedim.

“O zaman bana inan güzelim, her şeyi halledeceğim. Sana söz veriyorum amcanla aran düzelecek,” dedi yine o günkü gibi.

Bunu nasıl yapacaktı bilmiyordum ama ona inanmamı istiyorsa bunu yapacaktım. Kafamı olumlu anlamda salladım ve elimi yanağımdaki elinin üstüne koyup gülümsedim. Fakat az önce Sinem ile gülüşüp durduğu aklıma gelince sinirlerim tekrar tepeme çıkmıştı, yüzümdeki elini itip ondan uzaklaştım. Yaptığıma anlam veremeyerek kaşları çatılarak bana baktı.

“Ne oldu?” dedi.

“Az önce aşağıda Sinem ile gülüşüp duruyordun, bunu da senden uzaklaştığım için mi yaptın?”

“Sinem Avşin’in arkadaşı Arya. Ayrıca gözümde Avşin’den farkı yok,” dedi hayretle bana bakarak.

“Ha bir de olsaydı,” dedim hâlâ gram eksilmeyen sinirimle. Onu kıskanıyordum ve bununla birleşen sinirim beni başka birine dönüştürüyordu. Birden gülmeye başlayan Yiğit ile kaşlarım birleşecek derecede çatıldı.

“Sen… Sen kıskandın mı?” dedi hâlâ yüzünde eksilmeyen gülümsemeyle. Onu kıskandığımı fark etmesi ve bunu yüzüme direkt söylemesiyle afallamıştım. Evet, Arya ne diyeceksin şimdi, ona açık açık kıskandığını nasıl söyleyeceksin?

Ellerimi harekete geçirip, “Hayır canım ne kıskanması, yok öyle bir şey,” dedim inkâr ederek.

“Demek öyle,” dedi kaşları havaya kalkarken.

Kafamı olumlu anlamda sallayıp, “Evet,” dedim.

“Peki. O zaman yarın Sinem ve Avşin’le gezmeme de bir şey demezsin,” dedi.

Bunu duyar duymaz gözlerim kocaman açılmıştı. “Sen bir de onunla gezmeye mi gideceksin?” dedim daha da sinirlenerek.

Yiğit hoş bir kahkaha atıp, “Yok canım ne kıskanması, yok öyle bir şey,” dedi beni taklit ederek.

Söyledikleriyle dumura uğramış, şaşkın şaşkın yüzüne bakakalmıştım. Beni kandırmıştı! Ona öfkeyle baktım ve göğsünü yumruklamaya başladım. Tabii benim küçük yumruklarımın ona pek etki ettiğini sanmıyordum. Yiğit iki elimin bileğinden tutup durmamı sağladı. Beni kendine çekip aramızda az bir mesafe bıraktı. Sıcak nefesi yüzüme çarpıyordu. Yakınlığı kalbimi hızlandırmıştı.

“Sakin ol, sadece şakaydı. Hem beni kıskandığını kabul etmek bu kadar mı zor?” dedi yüzü düşerken. Onunla bu kadar yakınken doğru düşünemiyordum. Bileklerimi ondan kurtarıp bir adım geriye attım. Bu kadar yakınlık kalbime zarardı.

O hâlâ bana bakarken sonunda pes edip ellerimi oynattım. “Evet, seni kıskanıyorum. Sadece beni sev, bana yakın ol ve bana gülümse istiyorum.”

Bu ona yaptığım ikinci büyük itiraftı. Yüzünde oluşan sıcak gülümseme ile kalbim az öncekinden daha da hızlı atmaya başlamıştı. Yiğit bana yaklaşıp alnını alnıma yasladı ve gözlerindeki aşkla birlikte fısıldadı.

“Seni seviyorum.”

Gülümsedim. Hem de kalbimden gözlerime yansıyan bir gülümseme ile gülümsedim. Onun ağzından bu iki kelimeyi tekrar duymak bana can veriyordu. Benim hayatım onun göğüs kafesinin arasındaydı, kalbindeydi. Beni oraya ekerek aşkıyla suluyordu ve bana sonsuz bir hayat sunuyordu. Öyle güzel bir hayattı ki bu, bana dünyada cenneti yaşatıyordu. Bana cehennemi yaşatmaya ant içmiş olan bu adam, andından dönmüştü. Artık bana yaşatacağı cennet için ant içiyordu.

Yiğit dudaklarını dudaklarıma tutkuyla bastırdı. Belime koyduğu elleriyle beni kendine daha çok yaklaştırdı ve arzu dolu dokunuşlarına devam etti. Bir kere daha sevdiğim adama sonsuz bir teslimiyetle ait olmaya hazırdım.

***

Sabah gözlerimi sevdiğim adamın göğsünde açtım. Bedenimin yarısı Yiğit’in bedeninin üstündeydi ve elleri belimi sıkıca kavramıştı. Kafamı hafifçe kaldırıp hâlâ huzurla uyuyan sevdiğime baktım. Göğsündeki elimi yanağına bırakarak sakallarını ve tenini ellerimle sevdim.

Saçları birbirine girmişti ama bu hâliyle bile oldukça yakışıklı görünüyordu. Yaklaşıp çenesinin kenarına dudaklarımı bastırdım. Ellerim ise hâlâ yüzünde, sakallarını okşuyordu. Geri çekildiğimde Yiğit ile göz göze geldim. Uyanmıştı. Siyah hareleri yine birer inci gibi parlıyordu.

Gözlerinde gördüğüm saf aşk içimden hoş bir hissin geçmesine neden olmuştu. Gözlerimiz birbirine kenetlenerek kopmamaya yeminli gibiydiler. Elimi yüzünden çekeceğim sırada Yiğit atik davranarak elimin üstüne elini koydu ve teninden kopmasına müsaade etmedi.

Büyük avucunu bastırdı ve bu sayede tenini daha çok hissetmeme sebep oldu. Avucuma batan sakalları ile içim heyecanla kasıldı. Gülümsedi. Öyle güzel gülümsedi ki, güneş görse kıskanırdı. Günümün aydınlığı sevdiğimin gözleri ve gülümsemesiyle başladı.

“Günaydın güzelim,” dedi.

Ben de karşılık olarak sadece gülümsedim. Şu an olduğum pozisyonda o kadar huzurluydum ki, ellerimi ondan çekip de konuşmak istemedim. Konuşamamak işte bu gibi zamanlarda canımı daha çok sıkıyordu.

Onunla rahatça konuşmayı, dilediğimi dilediğim anda söylemeyi ve konuşmak için onun ellerime bakmasına gerek kalmamasını isterdim. Yiğit dudaklarını şakağıma bastırdı ve koklayarak derin bir öpücük bıraktı. Onunla uyuduğum her geceye ve onunla uyandığım her sabaha şükürler ediyordum.

“Hadi kalkalım artık, seninle bir yere gideceğiz,” dediğinde şaşırmıştım. Hiç istemesem de ondan ayrıldım ve yatakta doğruldum.

Ellerimi harekete geçirerek, “Nereye gideceğiz?” diye sordum.

“Sürpriz,” dedi kısa ve kapalı bir cevap vererek. Elimi kaldırıp tekrar soracağım sırada Yiğit iki elimi de tutup buna engel oldu. “Daha fazla bir şey sorma ve kalkıp hazırlan güzelim,” dedi ve yataktan çıkıp banyoya girdi.

Yiğit duş alana kadar yatağı topladım ve biraz oyalandım. Banyo kapısı açılınca içeriye yayılan kokusuyla derin bir nefes aldım ve giyinme odasına giren Yiğit’in ardından baktım. Aptal âşık gibi bakmayı bırakıp kendimi toparladım ve ben de kendimi banyoya attım.

Nereye gideceğimizi çok merak etmiştim ve bu nedenle hızlı olmaya çalışarak duşumu alıp banyodan çıktım. Giyinme odasına girdiğimde Yiğit de odanın kapısından dışarı çıkıyordu. Cihan’la telefonda konuşan Yiğit, bazı evraklardan bahsediyordu ve bu sayede çalışma odasına gittiğini anladım. Dolabın önüne geçerek içinden mavi kotumu ve üzerine giyebileceğim toprak tonlarındaki kazağımı çıkardım. Çıkardıklarımı hemen üzerime geçirdim ve ıslak saçlarımı kuruttuktan sonra taramak için makyaj aynasının önündeki tarağı elime aldım.

Bugün güne çok mutlu ve enerjik başlamıştım, devamının da böyle olmasını umdum. Çok fazla karışan saçlarımı hızlı taramaya başladım. Bir an önce dışarı çıkmak ve şu sürprizi öğrenmek istiyordum. Canım biraz acısa da umursamadım. Arada karışan tutamları açarken yüzüm acıdan buruşuyordu.

Ben hâlâ saçlarımı acıta acıta taramaya devam ederken elimin üstüne konan elle irkildim. Düşüncelere daldığım için Yiğit’in geldiğini fark etmemiştim. Tarağı elimden alan Yiğit’in ne yapacağını merakla bekledim.

“Tek bir teline bile kıyamadığım saçlarına işkence yapmayı bırak güzelim,” dedi ve eline aldığı tarakla saçlarımı taramaya başladı.

Oldukça nazik ve yavaştı. Canımı yakmaktan uzak ve beni mayıştıracak bir şekilde saçlarımı tarıyordu. Karşımdaki aynadan bir an olsun gözlerimi ayırmayarak, yüzümdeki mutlu gülümsemeyle sevdiğim adama baktım. O ise çok ciddi bir iş yapıyormuş gibi saçlarımı özenle taramaya odaklanmıştı.

Sevdiğin tarafından sevilmenin bu kadar güzel hissettireceğini bilmiyordum. İçim kıpır kıpırdı, artık bildiğim bir şey vardı ki, Yiğit ile gönüllerimiz kopmayacak bir bağ ile birbirine bağlanmıştı. Bağlanan gönüllerimize, hissettiğimiz aşk öyle sıkı sıkı düğümler atmıştı ki, açılması ve kopması imkânsızdı. Beni uçurumun dibinden alan sevdiğim, kalbimle kalbine tutunduğum o ipi tekrar elime vermişti ve ipin kestiği ellerimin yaralarını sarmıştı.

İyileşen yaralarımla birlikte o ipe daha çok asıldım ve bağımızı kuvvetlendirdim. Anladım ki, ben yeniden yaşamak için önce küle dönmeliydim. Çünkü insan bir kere yandıysa, o küllerden daha güçlü doğacaktı! Eğer yaşamak istiyorsa, küllerinden yeni bir ben yaratacaktı! Bu sefer anne rahminden kopup gelmeyecekti dünyaya, küllerinden doğarak gelecekti. Hiç kimsenin yardımı olmasa da kendi içindeki gücünü keşfederek yapacaktı. Ben yıllar önce içimdeki o gücü ailemin ölümüyle yitirmiştim ve ailesiz büyüyen çoğu insanın güçleri de zayıf olurdu. Tıpkı benim gibi.

Dışarıya karşı bazı zamanlarda güçlü dursam da içimdeki gücün zayıflığının farkındaydım. Ama artık kendi gücümü keşfetme zamanım gelmişti, artık yaşamayı bilecektim ve kendimi daha çok sevecektim. Yiğit sonunda saçımı taramayı bitirip tarağı masaya bıraktı ve saçlarımın arasına sevgi dolu bir öpücük bıraktı.

"Gidelim artık,” dedi ve elimden tuttu. Beraber odadan çıktığımızda salona indik. Hazır olan kahvaltı masasına oturduk fakat henüz kimse gelmemişti, Yiğit ile yalnızdık.

“Biz başlayalım,” diyen Yiğit’in acelesi var gibiydi. Benden daha hevesli görünüyordu. Kahvaltımız bittiğinde ayaklandık. Konaktan çıkıp arabaya bindiğimizde heyecanım daha da artmıştı.

Nereye gideceğimizin ve bu sürprizi görmenin hevesiyle dolup taştım. Yiğit bu heyecanımı anlamış olacak ki kucağımdaki elimden tuttu ve bana, kalbimin hızlı çarpmasına neden olacak bir gülümseme sundu. Bakışları tekrar yola döndü fakat elimi bırakmadı.

Araba durunca nereye geldiğimizi görmek için etrafımı inceledim ve o an geldiğimiz yeri görünce şok olmuş bir şekilde önümdeki eve baktım. Neden buraya gelmiştik, hiçbir şey anlayamamıştım. Anında Yiğit’e dönüp şaşkınlığımı gizlemeden sorarcasına yüzüne baktım.

“Hadi inelim,” dedi ve kapıyı açıp indi. Ben de hızla arabadan indim ve Yiğit’in yanıma gelmesiyle ellerimi harekete geçirip konuşmaya başladım.

“Yiğit, neden buraya geldik?”

“Seni amcana getirdim güzelim,” dedi bana biraz daha yaklaşarak.

“Niye getirdin ki? Amcam bana kırgın, beni istemez.” Hüzünlü bakışlarımı bir kere daha karşımda duran eve çevirdim. Yüzüme gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştıran Yiğit ile tekrar ona döndüm ve gözlerinin içine baktım. Gözleri bana güven ve cesaret veriyordu.

“Dün gece ne dedim ben? Bana güven, her şeyi halledeceğim, dedim değil mi?” dedi.

“Ama nasıl?” dedim hâlâ anlamaya çalışarak.

“Nasılını sonra konuşuruz, çünkü amcan bizi bekliyor. Amcan bana, kızımı bana getir, dedi.” Bir kere daha şaşırmıştım.

“Gerçekten mi?” dedim hâlâ inanamayarak. Yiğit gülümseyerek kafasını olumlu anlamda salladı. Ardından ifadesi sertleşti ve kaşlarını çattı.

“Artık o gözlerinde hüzün görmek istemiyorum,” dedi.

Kollarımı beni mutlu eden adamımın boynuna doladım ve teşekkür edercesine sarıldım. Yiğit her zamanki gibi bu sarılışımı karşılıksız bırakmadı. Sardı, sarmaladı ve şefkatle dokundu.

Geri çekildiğimde elimi tutan ele sıkıca tutundum. Beraber konağa girdiğimizde ortalıkta kimse yoktu. Yukarı çıktığımızda balkonda tek başına oturan amcama doğru yürüdük. Yiğit’in elini bırakıp heyecandan terleyen avuç içlerimi kotuma sürttüm. Bizi fark eden amcam ayağa kalktı ve bize doğru geldi.

“Güzel gözlüm,” dedi ve kollarını açıp ona gitmemi bekledi.

Hiç beklemeden kollarımı amcamın boynuna doladım. Gözlerimin dolmasına mani olamadım ama gözlerime inat dudaklarımda mutlu bir gülümseme vardı. Amcam saçlarıma küçük bir öpücük bıraktı ve kollarını bedenime sevgisiyle doladı.

Yiğit, bende açtığı yaraları beni mutlu etmeye çabalayarak sarıyordu. Bana yaşattıklarını unutmadım elbet ama bir daha tekrarının olmayacağını da artık biliyordum. Yaraların izleri yok olmayacaktı fakat iyileşecekti. Yiğit’in üstüme titremesi, beni kıyamayarak sevmesi bunların habercisiydi.

Amcamdan ayrılıp sevdiğim adama döndüm ve gözlerimle ona hem teşekkür ettim hem de ona olan aşkımın tümünü gözlerime yansıtarak baktım. O ise hafif bir tebessüm etti, gözlerinde aşkın yansıması vardı. O gözler beni yaraladığı yerden tekrar iyileştireceğini anlatıyordu, yeminler içiyordu.

 

 

Bölümü nasıl buldunuz?

Kitap hakkındaki genel düşünceleriniz neler?

Karakterler hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Yorumlarınızı keyifle okuyacağım:)

 

Görüşmek üzere:)))

 

 

Bölüm : 21.12.2024 16:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...