27. Bölüm

27. Bölüm: "Yeniden Mutluluk"

Yusra Ergün
ysraergn

 

 

 

 

Oylamayı yaptıysak eğer yorumlarda buluşalım canlar. Yorumları okumaktan büyük keyif alıyorum da:)

 

instagram hesabım: yusraergn

tiktok hesabım: yusraergunkitaplari

 

​​​​Keyifli Okumalar☘️

 

 

27.Yeniden Mutluluk

 

Yiğit’ten

Derinden gelen telefon sesiyle gözlerimi araladım. Kendime gelmeyi beklemeden, kollarımda uyuyan Arya’yı uyandırmamaya çalışarak başucumdaki çekmecenin üstünde duran telefonuma uzandım. Ben bakmadan kapanan telefonumu tekrar yerine bıraktım ve arayanı umursamayıp hâlâ uyuyan güzelimi izledim. İki gündür gülmeyen ve gittikçe solan yüzüne baktım.

Elimi yanağına koyup pürüzsüz ve yumuşak tenini okşadım. Çok masumdu, çok yaralıydı ama bir o kadar da ayakta durabilmeyi bilen ve güçlü duran bir kadındı. O kendi gücünün farkında olmasa da öyleydi. Bu nedenle her zerresine âşık olduğum gibi, ona hayrandım da. Onun üzülmesini engelleyememek canımı sıkıyordu.

Yaraladığım yerden onu sarmaya ve iyileştirmeye çalışıyordum fakat bu sefer de başka acılar yaralarının üstüne ekleniyordu. Ben bıkmadan, sıkılmadan aldığı her yarayı ruhundan silmeye hazırdım ama onun üzülmesine dayanamıyordum.

Kalbimin sızısı onun mutsuz olmasıyla artıyor, ağırlaşıyordu. Yine kendi içine kapanmış, aramıza farkında olmadan mesafe koymuştu. Ona ulaşamamak beni öfkelendiriyordu. Acı çektiği zamanlar kendini dışarıya karşı öyle bir kapatıyordu ki, ona ulaşmak çok zor oluyordu. Onu çok özlemiştim. Yine eskisi gibi gülünce gözleri parlayan Arya’yı istiyordum. Bu nedenle de iki gündür Kerim amcanın kapısına gidiyor, sebep olduğum bu durumu düzeltmek için uğraşıyordum.

Elim o çok sevdiğim yumuşak saçlarına gitti, usulca okşadım ve eğilip kokusunu içime çektim. Dudaklarımı şakağından alnına doğru hareket ettirip her bir noktasını teker teker öptüm. Arya kıpırdansa da uyanmamıştı. Ondan kollarımı çekmek zor olsa da mecburdum. Artık işe gitmemin zamanı gelmişti.

Yataktan çıktım ve önce banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Ardından giyinme odasına geçerek üstümü değiştirdim ve tekrar odaya döndüm. Hâlâ uyumaya devam eden Arya’ya yaklaştım ve saçlarına bir öpücük bırakıp odadan çıktım. Kahvaltıyı es geçerek konaktan çıktığım gibi arabaya atladım ve şirkete doğru yol aldım. Şirkete vardığımda direkt odama girdim ve masamda duran birkaç dosyayı inceledim, bana rapor veren sekreterim ile diğer işlerimi de hallettim.

Aslında erken bir saat olmasaydı yine Kerim amcanın kapısına dayanırdım fakat bu saatte rahatsız etmek olmazdı. Bu yüzden şirkette oyalanabildiğim kadar oyalandım ve işlerimi bitirerek Kerim amcanın evine gitmek için çıktım. Kapıdan beni çevirmeyip içeri alsa da konuşmuyor ve dinlemiyordu ama bugün onunla konuşup her şeyi halletmeye kararlıydım. Daha fazla Arya’yı o hâlde görmeye tahammülüm kalmamıştı.

Konağa vardığımda beklemeden arabadan indim ve içeri girip direkt yukarı çıktım. Yine iki gündür olduğu gibi karşıma Rojin çıkmıştı. Geleceğim saati biliyor, karşıma çıkmak için tetikte bekliyordu. Bu kızın yüzünü bile görmek midemi bulandırıyordu ama Arya için katlanacaktım.

“Ben de nerede kaldığını merak etmiştim Yiğit Ağa,” dedi yüzündeki iğrenç gülümsemesiyle.

“Beni merak edecek en son kişi bile değilsin,” dedim buz gibi bir sesle. Yanından geçip gideceğim sırada kolumdan tuttu. Kolumu tutan elini sertçe itip benden uzaklaşmasını sağladım. “Sakın bir daha bana dokunma cüretinde bulunma!” dedim sıktığım dişlerimin arasından.

“Neden, karın mı kızar?” dedi ve “Merak ediyorum da gerçekten onu seviyor musun?” diye devam etti.

Yüzümü mekânik bir şekilde ona döndürüp bakışlarımı öfkeyle karşımdaki bu iğrenç varlığa diktim. Bakışlarımdaki sert ifadeyi görüp bir adım geriye attı ve sertçe yutkundu. Gözlerindeki korkuyu net bir şekilde görebiliyordum ama hâlâ beni öfkelendirmekten geri durmuyordu. Ona açıklama yapmak istemiyordum fakat sırf onun bozulan yüzünü görmek ve gerçeği anlaması için söylemekten bıkmayacağım sözleri sarf ettim

Dudağımın bir kenarı kıvrıldı ve ona aşağılayıcı bir şekilde bakıp, “Evet, Arya’yı gerçekten seviyorum. Hiçbir zaman, hiç kimsenin senin gibi birini sevmeyeceği ihtimali kadar çok,” dedim ve öfkeden kararan yüzünü umursamadan yanından geçip gittim.

Yukarıdaki salona girdiğimde Kerim amcayı sedirde oturmuş, kahvesini içerken gördüm. Beni görünce önce kaşlarını çatsa da bir şey demeden oturduğu yerde dikleşti. Geçip tam karşısına oturdum ve bakışlarımı ona diktim.

“Kerim amca...” deyip konuya girecekken lafımı böldü. “Arya nasıl?” Arya’yı sormasına şaşırsam da kısa bir süre sonra kendimi toparladım. Bu az da olsa yumuşadığını gösteriyordu. İki gündür gelip konuşmam işe yaramış olmalıydı.

“İyi değil. İki gündür doğru dürüst bir şey yemiyor. Çok üzgün ve eski hâline nazaran ortalıkta ruh gibi dolanıyor,” dedim doğruyu söyleyerek. Dilimden dökülen kelimeler kalbimin ortasına hüzün bulutunun çökmesine neden olmuştu. Kerim amcanın bakışları yumuşadı ve hüzünle doldu. “Biliyorum ona kızgınsın, belki de kırgın ama ona bunu yapma Kerim amca. Sen Arya için çok değerlisin. Senin ona sırtını dönmen onu çok üzüyor.”

“Gözlerinde beliren acıya bakılacak olursa, yeğenimi gerçekten seviyor olmalısın,” dedi ve “Bak evlat, ben de sevdayı bilen bir adamım fakat senin bu yaptıkların sevdaya sığmaz. Bu yaptıkların sevdaya anca ihanet ve hakaret olur,” diye devam etti.

“Biliyorum Kerim amca, onu üzdüğüm her an için gerçekten çok pişmanım. Ve ben artık sevdayı, birini sevmeyi bilen biriyim. O zamanlar gözlerim bir şey görmüyordu ama şu an her şeyin farkındayım. Daha açık olmam gerekirse ben Arya’yı seviyorum ve onun için her şeyi yaparım. Onun daha fazla üzülmesine izin vermem,” dedim son cümlemle yemin eder gibi.

Söylediğim her söz, her cümle Arya’ya olan aşkımın kanıtıydı, bunu Kerim amcanın da anladığını biliyordum. Bildiğim bir diğer şeyse, ben sevmeyi de aşkı da Arya’dan öğrenmiştim. Ben aşkı âşıktan öğrenmiştim. Bir kere daha anladım ki, onun kalbimdeki sevgisi, kalbimin kusurunu yok ediyordu. Sevgi kalbin kusurunu iyileştiriyordu.

“İki gündür bu yüzden mi evimden çıkmıyorsun?” dedi alayla.

“Evet. Ben her şeyi yoluna koyacağıma dair karıma söz verdim. Onun artık üzülmesini değil, mutlu olmasını istiyorum. Bu yüzden iki gündür evinizden çıkmıyorum,” dedim.

Hafif bir tebessüm ederek kafasını salladı. “Bak oğlum, seni çocukluğundan beri tanıyorum. İyi ve dürüst bir adam olduğunu da biliyorum fakat beni de anla. Arya benim kızım. O zaten küçüklüğünden beri yaralı ve yarım, çok da ağır şeyler yaşadı. Benim kızım güçlü olmasına rağmen kırılgandır. Belki bir yuva kurar, mutlu olur sandım ama beni yanılttın. Şimdi sana tekrar nasıl güvenebilirim?” dedi.

“Bunları biliyorum Kerim amca ama artık eskisi gibi değilim. Ben Arya’yı gerçekten seviyorum ve onu üzecek herkes, her şey karşısında beni bulur, bu kendim dâhi olsa. Sevdayı bilen bir adam olduğunu söyledin, sen de beni anla ve Arya’yı affet. Affet ki hem onun yüzü gülsün hem de onun yüzü güldüğü için içimdeki sızı dinsin,” dedim tüm samimiyetimle.

“O da sana sevdalı sanırım, yoksa o gün benimle gelir, sözümü dinlerdi.” Kafamı sallayarak onu onayladım ve küçük bir tebessüm ettim.

“Ah bu sevda,” dedi iç çekerek.

Kerim amca da gençken bir kızı sevmiş, hatta onunla nişanlanmıştı fakat kız hastalanıp ölünce kavuşamamışlardı. Yıllarca sevdiği kızın yasını tuttuktan sonra annesinin onu zorla evlendirdiğini babamdan duymuştum. Bu çok acı olmalıydı. Daha önce aşkı tatmadığım için babam bana anlattığında üzerimde çok da etkisi olmamıştı ancak şu an canımdan çok sevdiğim, âşık olduğum karım vardı ve ona bir şey olma düşüncesini bırak, tek bir damla göz yaşı bile içimi yakıp kül etmeye yetiyordu.

“Yarın bana kızımı getir Yiğit Ağa!” diyen Kerim amcanın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.

Söylediklerini idrak edince rahatlayarak derin bir nefes verdim ve Kerim amcaya minnetle gülümseyip kafamı olumlu anlamda salladım. Onun daha fazla dayanamayacağını biliyordum. Arya ona nasıl düşkünse o da aynı şekilde Arya’ya çok düşkündü. İçim rahat bir şekilde ayağa kalkıp Kerim amca ile vedalaştım ve konaktan çıktım.

Eve doğru yol alırken aklımda Arya vardı. Aramıza koyduğu mesafeyi nasıl yok edecektim bilmiyordum. Belki de farkıma varabilmesi için onun gibi davranmalıydım. Bu sayede kendine gelmesini umdum. Konağa vardığımda arabadan inip kapıda karşılaştığım babamla içeri girdik ve direkt merdivenlerden çıkıp büyük salona doğru yol aldık.

Bizimkiler oturmuş sohbet ediyordu ve aramıza bir tane cadı daha katılmıştı. Avşin’in arkadaşı Sinem gelmişti. Bizi görmeleriyle Sinem ayağa kalkmış, önce babamın elini öpmüş, daha sonra da bana sarılmıştı. Ben de kardeşim gibi gördüğüm bu kıza gülümseyerek sarıldım.

“Yiğit, aşkım nasılsın?” diye sordu her zamanki gibi.

Ona kaşlarımı çatıp, “Sana bana böyle söyleme dememiş miydim Sinem?” dedim sahte bir kızgınlıkla.

Sinem bu kelimeden nefret ettiğim için her defasında bana böyle seslenirdi ve sinirlerimi tepeme çıkarıp beni kızdırırdı. Sinirlenmem de onun hoşuna giderdi. Fakat artık bu kelimenin içinde bulunduğu aşk sözcüğü bana Arya’yı hatırlattığı için eskisi gibi kötü gelmiyordu.

“Hem ben artık evliyim, karım duyarsa hiç hoşuna gitmeyebilir,” dedim uyararak.

Omzunu silkip, “Duymadığı sürece bir problem olmaz bence, ha?” dedi tatlı olduğunu düşündüğü bir gülümsemeyle.

Kafamı olumsuz anlamda sallayıp oturdum ve az sonra çatık kaşları ile gelen güzel karımı fark etsem de onu görmezlikten geldim. Bu tüm gece böyle sürerken artık onun sabrının taştığını, sinirle kalkıp odamıza gidince anladım. Bu kadar oyun yeterliydi. Onu daha fazla kızdırmayarak gönlünü almalıydım.

Arya’nın arkasından kalkıp odaya giderken yüzümdeki sırıtmaya engel olamıyordum. Ah, bu kadın ne yapıyordu bana? Ben bu kadar gülen bir adam değildim ki! Odaya girdiğimde o da giyinme odasından çıkıyordu. Üstüne giydiği mavi geceliğiyle bile çok güzel görünüyordu. Gözlerimi ondan alamıyordum.

Yüzüme bakmadan yatağa gireceği sırada kolundan tutup kendime çevirdim ve elimi çenesine koyup güzel gözlerini gözlerime sabitledim. Onu biraz daha kızdırdıktan sonra yaptığı itirafla, hayatımda sadece bu kadının yanında bu kadar hızlı atan kalbimin atışı iki kat daha fazla hızlanmıştı.

Alnımı alnına yaslayıp kalbimden taşan aşkla, “Seni seviyorum,” diye fısıldadım ve dudaklarına kapanıp usulca öptüm sevdiğim ve daima seveceğim kadınımı.

 

Arya’dan

Şu an amcamın kanatları altında otururken karşımda oturan kocama tekrar minnetle baktım. Yiğit ona teşekkür etmeme kızsa da yine de ona olan minnetimi gözlerimden gizleyemiyordum. Çünkü amcam iki gün boyunca Yiğit’in sürekli evine gelmesini ve onu ikna etmek için girdiği çabaları anlatmıştı. Tabii amcam Yiğit ile dalga geçmeyi de ihmâl etmemişti. Sevdiğim ise amcamın takılmalarına kızmamış, yüzündeki küçük tebessümle karşılamıştı.

Sonunda amcam beni affetmişti. Çok mutluydum ama bu mutluluğumun yine kısa sürmesinden korkuyordum. Hayat, bana verdiği acı konusunda oldukça cömertti fakat verdiği mutlulukta da bir o kadar cimriydi, azar azar veriyordu, doymama izin vermiyordu. Bu yüzden mutluluk benim için o kadar değerliydi ki, elimden kayıp gitmesin diye onu sıkı sıkı tutuyordum. Tıpkı uçurtmanın ipinden sıkıca tutan çocuklar gibiydim. Fakat bazen sıkı sıkı tutmama rağmen mutluluk bir uçurtma gibi elimden kayıp gidiyor, gökyüzüne karışıyor ve bir ağacın dalına takılıyordu. Uçurtmasını kurtarmak isteyen çocuk gibi mutluluğa tekrar ulaşmak için de çabalayıp duruyordum.

Amcamın Yiğit’in bana yaptıklarını nereden bildiğini de artık öğrenmiştim. O olaydan sonra konağa beni görmeye gelince beni bulamaması birçok şeyi öğrenmesine neden olmuştu. Babam, amcamın üstüne gelmesine dayanmayarak bazı şeyleri ona anlatmıştı. Daha sonra Yiğit’in suçsuz olduğunu öğrense de babamın Yiğit’i zorla evlendirdiğini ve karşılığında bana yaşattığı bazı şeyleri anlatmış olması, amcamın beni götürmek istemesine yetmişti. Ayrıca Avşin bana babamın Yiğit’e o gün çok ağır şeyler söylediğini ve kavga ettiklerini de söylemişti.

Her şey ortaya çıksa da, babam bir hafta boyunca Yiğit’e yerimi söylemeyip onun duygularından emin olmasını istemişti. Araları kötüydü fakat babamın Yiğit’ten özür dilemesi ve her şeyi onun için yaptığını söylemesi neyse ki aradaki buzları eritmişti.

Amcamın telefonu çalınca ayağa kalkmış ve bize bakıp, “Siz oturun, ben bu telefona cevap verip hemen geliyorum,” dedi fakat Yiğit’in, “Biz artık gidelim,” demesi üzerine amcam, “Bu akşam yemeğe kalın,” demişti.

Yiğit bana bakınca gözlerimle onaylayıp kalmak istediğimi belirttim. O da anlayışla karşılayıp amcama kalacağımızı söylemişti. Amcam telefonla konuşmak için giderken ben de oturduğum yerden kalkıp Yiğit’in yanına gittim ve elinden tutarak oturduğu yerden kalkmasını sağladım. Hiç sorgulamadan onu çekiştirdiğim yere benimle geldi.

Terasa çıktığımızda ben direkt Mardin’in terastan görünen güzel manzarasına döndüm ve derin bir iç çektim. Yiğit de vakit kaybetmeden arkadan kollarını belime dolayıp yüzünü saçlarıma gömdü. Birkaç dakika huzuruma huzur katan sevdiğim adamla öylece birbirimizin varlığında sessizce durduk.

“Sessizliğine öldüğüm kadın, kadınım,” dedi boğuk çıkan sesiyle.

Sevdanın kollarında olmak ve ondan böyle güzel şeyler duymak çok güzel bir histi. Kalbim deli gibi çarpıyor, göğsüme hiddetle vuruyordu. Yüzümde oluşan mutlu bir gülümseme ile kolları arasında ona döndüm ve parmak uçlarımda yükselip önce yanağından, daha sonra da çenesinden öptüm.

Yiğit gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve ben ondan uzaklaşınca yumduğu gözlerini açıp ışıl ışıl olan hareleriyle baktı. Bana olan bakışları içimdeki alevi uyandırıyordu. Bu kadar dikkatli bakması ise beni birazcık utandırmıştı. Yanağımı Yiğit’in göğsüne yasladım ve bana huzur veren kalp atışlarını dinledim. Saçlarımın arasına üst üste birkaç defa öpücük bıraktı.

“Biliyor musun?” diyen Yiğit ile ondan ayrılacağım sırada buna izin vermedi ve beni kollarının arasında daha sıkı kavradı. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti. “Kalbimdeki buzlar sıcaklığınla çözüldü ve tamamen eriyerek büyük bir aşka dönüştü.” Gülümsedim.

Benim buz kütlesi adamımın buzlarının eridiğini ondan duymak beni mutlu etmişti. Bunun tek sebebi olarak beni göstermesine ise ayrı sevinmiştim. Üstelik artık kalbini bana açıyor, ördüğü duvarlarının ardına beni de alıyordu. Daha sonra ikimizi aldığı duvarları tekrar kapatıyor, bizden başka kimsenin o yüksek duvarları geçmesine ve kalbine sızmasına izin vermiyordu. Yiğit beni kendinden ayırdı ve bir elini belimden çekmeden diğerini yanağıma koyup okşadı. Gözleri sıcacık bakıyordu.

“Hani bir keresinde kalbimin kusuru iyileşiyor, bunu sen yapıyorsun demiştim ya, işte o kusur senin sevginle iyileşiyor,” dedi bir itirafta bulunarak.

Yüreğimdeki aşk şu an içime sığmaz olmuştu. Yiğit’in söyledikleri içimdeki aşkı besliyordu. Fakat sevdiğimin gözlerine çöken hüzün ve acı ile kaşlarım çatıldı. Yanağımdaki eli durdu ve ardından elini çekti. “Ama sana söylediklerimi asla unutmayacağım. O sözlerim senin kalbinde olduğu gibi benim de kalbimde yara olarak kalacak,” dedi ve acı bir gülümseme kondurdu dudaklarına. “Ama senin kalbimdeki kusuru iyileştirdiğin gibi, ben de sende açtığım o yaraları iyileştireceğim. Son nefesime kadar bunun için çabalayacağım.”

Kafamı salladım ve ona inandığımı gösteren bakışlarımı gözlerine yönelttim. Elimi kirli sakallarının süslediği yanağına koydum ve inanan bakışlarımın yanına aşkı da ekleyerek gözlerinin içine baktım. Bana söyledikleri canımı çok yakmıştı ama iyileştireceğinden de şüphem yoktu, artık yoktu.

Yiğit gözlerini yumdu ve bakışlarımızı birbirinden kopardı. Yüzündeki acı silinmiş, yerini huzurlu bir ifadeye bırakmıştı. Amcamın bizi aşağıdan çağırmasıyla Yiğit’ten uzaklaştım. O sırada Yiğit de gözlerini açmış, elimden tutarak aşağı inmek için hareketlenmişti. Salona girdiğimizde amcam elindeki kahvesini yudumluyordu.

Bizi görünce, “Gelin çocuklar, kahveleriniz soğuyacak,” dedi. Yiğit ile geçip oturduk ve sehpanın üstünde duran kahvelerimizi elimize alarak amcamla güzel bir sohbet eşliğinde içmeye başladık. Bir süre sonra içeri giren yengem, bize mesafeli bir şekilde hoş geldin deyip oturmuştu. Rojin’in ise biz geldiğimizde balkondan bize kötü bakışlarla baktığını görmüştüm.

“Nasılsın Aryacığım?” dedi yengem her zamanki yapmacıklığıyla.

Ellerimi harekete geçirerek, “İyiyim,” dedim kısaca. Aynı şekilde benim de onu sormamama bozulmuş bir ifadeyle burun kıvırmıştı.

Çalışan kızlardan birinin sofranın hazır olduğunu söylemesiyle hepimiz ayaklanmış, masaya geçmiştik. Karşımıza geçip oturan Rojin, bakışlarını Yiğit’in üstüne dikmişti. Yiğit’e döndüğümde önündeki yemeği yiyordu fakat gerilmişti, bunu her zamankinden daha da sert olan yüz ifadesinden anlamıştım. Yine soğuk ve sert hâline bürünmüştü. Benim ve ailesinin yanında gülen adam, ortamlarda ve başkalarıyla olunca soğuk hâline dönüyordu. Bu hâli bana o ilk zamanlardaki Yiğit’i hatırlatıyordu. Yiğit ona baktığımı hissetmiş olacak ki bana döndü ve anında yumuşayan o sert bakışları gitti. Aşkla parlayan gözleriyle bana tebessüm edip göz kırptı. Ben de ona hafif bir tebessümle karşılık verip önüme döndüm. Tekrar Rojin’e baktığımda önündeki yemeğini yediğini gördüm.

“Ee Arya, yok mu müjdeli bir haber?” diyen yengemin sesiyle ona baktım.

Ona anlamayan bakışlar atarak müjdeli haberden neyi kastettiğini düşündüm. Anlamadığımı gören yengemin amcamın yanında söylediği şeyle gözlerim kocaman açılmıştı. Bu kadının kullandığı üslup ile onun yerine ben utanmıştım.

“Yani diyorum ki bebek yok mu, hâlâ hamile kalamadın mı?”

“Sultan!” dedi amcam sertçe.

“Ne var canım, yanlış bir şey mi söyledim?” dedi anlamazlıktan gelerek.

Yanlış bir şey söylememişti ama yanlış bir üslupla bunu dile getirmesi başta amcam olmak üzere Yiğit’i de germişti. Bense kızarmış bir şekilde amcamdan tarafa bakamazken Yiğit elini elimin üstüne koyup, bana her zamanki gibi iyi geldiğini bir kez daha kanıtladı.

“Kısmetse bir gün olur inşallah,” dedi sevdiğim.

Yiğit ile bir çocuğumuzun olmasını hiç düşünmemiştim, bunu hayal bile etmemiştim çünkü onunla olma ihtimalim bile bana önceden imkânsız geliyordu. Fakat şimdi düşününce ikimizin bir bebeğinin olması çok... Çok güzel olurdu. Bunun düşüncesi bile içimi ısıtmaya yetmişti ama yengemin bunu herkesin içinde dile getirip utanmamı sağlaması hoş olmamıştı.

Gerçi onun amacı da buydu ya zaten, beni kötü duruma sokmak onun için en mutluluk verici şeydi. Yiğit’in içten bir şekilde verdiği cevapla yengem susmuştu. Tüm yemek boyunca onları görmezden geldim. Yemekten sonra ayaklanıp mutfağa indim. Canım çay istemişti ve kızların çoktan demlediğinden emin olarak hem kendime hem de yukarıdakilere götürmek için mutfaktan içeri girdim. Menekşe abla ve Elif ile kısa bir sohbetin ardından ezbere bildiğim mutfak dolaplarından bardakları alıp tepsiye dizdim. Ardından tam da tahmin ettiğim gibi ocakta hazır olan demlikleri alarak bardaklara çayı doldurmaya başladım.

O esnada yanıma gelen Reyhan, “Ben yapardım,” dedi. Kaşlarımı çatarak yüzüne baktım.

Çaydanlıkları tekrar ocağa koyup tamamen ona döndüm. Bakışlarını benden kaçıran ve yüzüme doğru dürüst bakamayan kadına soğuk bakışlar attım. Eskiden yüzüme kibirle bakan Reyhan, şu an gözlerimin içine bakamıyordu. Geçmişte bana yaşattıklarından utanıyor muydu? Buna asla inanmazdım. Çünkü o, bencil, kötü ve kibirli bir kadındı. Korkuyordu. Bir zamanlar tehditleriyle korkuttuğu, dilsiz dediği kızdan şu an korkuyordu. Bunun nedeni şimdi Demirlerin gelini olmamdan mıydı? Güldüm! Gerçekten güldüm. Reyhan yengemden yüz bulduğu için Rojin’den aşağı kalır yanı olmayarak bana pek çok kötülük yapmıştı.

Bir keresinde yengemin pahalı tabaklarından kırmış, suçu ise bana atmıştı. Yengem o gün beni dövüp odama kapatmıştı. O günü asla unutamazdım. Henüz küçük olmama rağmen iftiraya uğramış ve boş yere dayak yemiştim. Benden birkaç yaş büyük olan bu kadına böylece abla demeyi de bırakmıştım. Böyle bir saygıyı hak etmiyordu.

Harekete geçirdiğim ellerimle, “Gerek yok,” dedim. Ardından alaylı bakışlarımla onu süzerek devam ettim. “Benden bu kadar korkmana gerek yok, merak etme sana zarar vermeyeceğim. Hem bu dilsiz sana ne yapabilir ki?”

Kafasını kaldırıp pişman bakışlarıyla bana bakınca şaşırmıştım. Gerçekten pişman mıydı, yoksa yine oynadığı profesyonel bir oyun muydu, çözememiştim. Kendimi hemen toparladım ve ifadesizce ona baktım.

“Ben… Ben özür,” diyeceği sırada elimi kaldırıp onu susturdum. Fakat o ona vuracağımı sanıp elini refleks olarak yüzüne kapattı.

Ona acıyarak baktım ve ellerimi harekete geçirip, “Özür dileme, hiçbir özür unutturmuyor olanları. Merak etme, küçükken senin bana vurduğun gibi sana vurmayacağım, bana yaptığını yapmayacağım,” dedim ve ona biraz daha yaklaştım. “Bunu sana saygı duyduğumdan yapmıyorum çünkü saygı duyulacak son insan bile değilsin. Bunu kendime olan saygımdan yapıyorum.”

Bu utanç ve ders ona yeterdi. Hazırladığım tepsiyi alıp kızlarla vedalaşarak mutfaktan çıktım. Salona girdiğimde önce amcamdan başlayıp herkese çaylarını dağıttım. Yiğit’e verdiğimde bana sıcacık bir bakış atarak hafifçe gülümsedi. Ben de yerime otururken elime aldığım çayımı yudumladım.

Yarım saatin ardından, “Biz artık kalkalım,” diyen Yiğit ile ayaklandık.

“Kendine iyi bak kızım,” dedi amcam bana sarılarak. Benden sonra Yiğit ile de vedalaşan amcam, “Arya sana emanet artık,” dedi.

Yiğit kafasını sallayıp, “Merak etmeyin,” dedi. Yengem ve Rojin ile de mesafeli bir şekilde vedalaşıp konaktan ayrıldık. Arabada eve giderken yüzümdeki mutlu ifadeyi ve gülümsemeyi silemiyordum. Yiğit bir an bakışlarını yoldan ayırdı ve bana baktı.

“Hep böyle mutlu ol,” dedi.

“Sayende, teşekkür ederim.” Yiğit oynattığım ellerime yine kısa bir an bakıp önüne döndü.

Ardından kaşlarını hafifçe çattı ve “Teşekkür etmene gerek yok güzelim, bir daha duymak istemiyorum,” dedi. Kafamı olumlu anlamda salladım ve geçip giden yolu iç çekerek izledim. Konağın önünde durduğumuzda arabadan ineceğim sırada Yiğit kolumdan tutup beni kendine çekti ve dudaklarıma küçük bir öpücük bırakıp geri çekildi.

Sarhoş olmuş bir şekilde arabadan indim ve hızla atan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım. Yiğit bana her yakınlaştığında onun etkisi altına giriyordum. Arabadan inen Yiğit elimden tuttu ve beraber içeri girdik.

Yiğit’i durdurup elimi elinden çektim ve harekete geçirdim. “Ben su içip geliyorum.”

Yiğit kafasını sallayıp yukarı çıkarken ben de mutfağa gidip bir bardak su içtim ve Yiğit’e yetişmek için acele ile merdivenlerden çıktım. Yiğit yönünü büyük balkona çevirdiğinde ben de arkasından, az geriden ilerledim.

“Yiğit, aşkım geldin mi?” deyip Yiğit’in yanına gelen Sinem ile olduğum yerde donup kaldım.

Aşkım mı demişti? Gerçekten demişti öyle değil mi? Henüz bir kere bile kocama aşkım demeyen ben, başkasının ona aşkım dediğini duyuyordum. Öfke ve kıskançlık yavaş yavaş beni esir alırken yumruklarımı sıktım.

Beni fark eden Avşin’in, “Arya!” demesiyle tüm bakışlar bana döndü. Duyduğumu anlayan Sinem suçlu çocuklar gibi dudağını ısırıp kafasını eğdi. Yiğit ise bana bir adım atacakken arkamı dönüp merdivenlerden çıktım ve odaya girdim. Hemen ardımdan gelen Yiğit kolumdan tutup beni durdurdu.

“Arya!” Hışımla ona dönüp ellerimi hiddetle hareket ettirdim.

“O kız sana aşkım dedi. Bu ne demek oluyor, niye o kız sana aşkım diyor Yiğit?” İçimde patlamaya hazır büyük bir öfke vardı.

“Sakin ol önce güzelim.”

“Sakin falan olamam!” dedim hâlâ gram eksilmeyen sinirimle.

“Sinem onu beni kızdırmak için hep söyler, öyle sandığın gibi değil,” dedi fakat benim aklım tek bir cümlede kalmıştı.

“Bunu sana hep mi söylüyor?” Sinirden çıldırmak üzereydim ve her an gidip Sinem’i parçalayabilirdim.

“Söylediğim cümleden sadece bunu mu çıkardın?” dedi o da sinirle. Kolumdan tutup beni kanepeye oturttu ve “Bak güzelim, ben bu kelimeden eskiden nefret ederdim. Sinem de bunu bildiğinden beni sinir etmek için söyler, olay bu. Başka bir şey yok,” dedi.

Doğru söylüyordu, bunu gözlerinde görebiliyordum ama yine de bir başkasının bu kelimeyi sevdiğim adama kullanması beni kıskançlık krizine sürüklemişti. Ayrıca bu hiç hoş bir şey değildi, bunu en başta Sinem’in bilmesi gerekiyordu. Ayağa kalkıp giyinme odasına gidecekken Yiğit’in sesiyle durdum.

“Bana inanmıyor musun?” Sesi sert olsa da içindeki hayal kırıklığını sezmiştim.

Yiğit’e dönerek, “İnanıyorum ama birinin sana böyle seslenmesi canımı sıktı. Şu an çok sinirliyim ve bir an önce uyumak istiyorum Yiğit!” dedim işaret diliyle. Ardından tekrar arkamı ona dönüp giyinme odasına gittim.

Ben üstümü değiştirirken Yiğit de içeri girmişti. O da üstünü değiştirmeye başladı. Ara ara bana kayan bakışlarını yakalayabiliyordum. Kaşları ise çatıktı. Odaya döndüğümüzde direkt yatağa girip uzandım. Ardımdan gelen Yiğit örtüyü kaldırıp yatağa gireceği sırada elimle örtüyü bastırıp buna engel oldum.

“Ne oldu?” diyen Yiğit’e başımla kanepeye gösterdim ve doğrulup ellerimi harekete geçirdim.

“Sen orada yatıyorsun.”

Yiğit şaşırmış bir şekilde, “Yok artık! Beni yataktan mı kovuyorsun?” dedi. Bu hâli o kadar tatlıydı ki gülmemek için kendimi zor tutuyordum. İfadesizliğimi koruyup, “Evet,” dedim.

Ciddi olduğumu anlayan Yiğit pes edip örtüyü bıraktı. “Sen bayağı ciddisin,” dedi, sanki kendi kendine söylüyor gibiydi. Kaşlarını çatarak, “Saçmalama Arya’m, olmaz öyle şey,” dedi ve yatağa girmeye çalıştı fakat yine benim engelime takıldı.

Bu sefer kaşlarını çatan ben olmuştum. Ellerimi oynatarak, “Tamam, eğer sen orada yatmayacaksan ben yatarım,” dedim ve yataktan çıkacağım sırada Yiğit beni durdurdu.

“Tamam! Ben yatarım, gir şu yatağa!” dedi sinirle. “Hayır anlamıyorum, benim suçum ne, her şeyi anlatmadım mı? Daha neyin siniri bu? Tamam, anladık kıskanıyorsun ama bu kadarı da olmaz ki. Kadın resmen yataktan kovdu lan beni,” dedi homurdanarak.

Onun bu hâline çaktırmadan gülerken, gidip ona sarılmamak için kendimi zor tuttum. Bunu neden istedim ben de anlamadım. Sadece sinirle aldığım bir karardı ama onu o kadar kovmaya uğraşmışken tekrar çağıramazdım.

“Bana misilleme mi yaptın şimdi?” dediğinde evlendiğimiz ilk gece beni yataktan kovmasını kastettiğini anlamam uzun sürmedi. Bu benim aklıma bile gelmemişti ama onu biraz daha süründürmekten zarar gelmezdi.

Omzumu silkip ellerimi harekete geçirdim. “Bu sefer de ben kovayım, ne olacak?”

“Olan bana olacak, ne olacak?” diye tekrar homurdandığını duydum. Gülmemek için yine dudaklarımı birbirine bastırdım ve ifademi hemen toparladım. Yiğit kanepeye gıcık bir bakış atıp bana döndü. Gözlerindeki ifade değişmişti.

“O gece aslında sinirim sana değildi, kendimeydi. Çünkü o gün fotoğraf çekiminde bana olan yakınlığın ve kokun aklımı bulandırmış, her içime çekişimde daha fazlasını ister olmuştum. Çok… Çok güzel kokuyordun. O gece de sen banyodan çıkar çıkmaz etrafa yayılan kokun ile içimden bir şeyler kıpırdanmıştı sanki. Bunun farkına vardığımda ise kendime yediremeyip seni yatakta istemedim. Bir nevi senden kaçmıştım. Öfkem o kadar ağır basıyordu ki, senden etkilendiğimi kabul edemedim,” dedi pişman ve içten bir sesle.

Yiğit bugün itiraf üstüne itiraf yapıyordu. Öfkeliyken bile benden etkilendiğini duymak hoşuma gitse de o gün beni yataktan kovması hiç de hoşuma giden bir şey değildi. Ayrıca ona karşı her an yumuşayan ifademi tekrar sertleştirdim. Omuzlarımı dikleştirdim ve ona umursamayan bakışlarımı attım.

“Bu itirafın yine de o kanepede yatacağın gerçeğini değiştirmez,” dedim.

Yiğit derin bir nefes bırakarak kabullendi ve “Bari kendi yastığını ver de senden uzakta olsam da kokunla uyuyabileyim,” dedi.

İçim eriyordu ama bunu ona göstermemekte kararlıydım. Kendi yastığımı alıp ona attıktan sonra tekrar uzandım. Yiğit attığım yastığı yakalamış ve kanepeye bıraktıktan sonra içeriden üstünü örteceği bir şeyler almaya gitmişti.

Giderken de, “Hem inatçı hem de kıskanç,” dedi söylenmeye devam ederek.

Beni görmediği için rahat rahat güldüm. Ardından ben de onun yastığını sarıldım ve kokusunu derin bir nefesle içime çektim. Gözlerimi yumduğumda Yiğit’in içeri girdiğini hissettim fakat gözlerimi açmadım. Yüzümde mutlu bir tebessüm ile yatağın içine daha da gömüldüm ve ben uyuduktan sonra Yiğit’in yanıma geleceğinden emin bir şekilde uykuya dalmayı bekledim.

 

Bölümü nasıl buldunuz?

Yiğit ve Arya hakkındaki düşünceleriniz neler?

Hadi yorumlarda buluşalım:)))

 

Görüşmek üzere:)

Bölüm : 22.12.2024 19:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...