30. Bölüm

30. Bölüm: "Yeni Başlangıçlar"

Yusra Ergün
ysraergn

 

 

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın ama!

 

Oyları gördükçe mutlu oluyor ve her gün bölüm yüklemeye daha bir hevesli oluyorum:)

 

 

İnstagram hesabım: yusraergn

 

Tiktok hesabım: yusraergunkitaplari

 

 

Keyifli Okumalar

 

30. Yeni Başlangıçlar

 

Üstüme geçirdiğim kışlık elbisemin altında kalan saçlarımı da çıkarıp omuzlarıma doğru serbest bıraktım. Elime uzun kahve tonlarındaki kabanımı ve çantamı da alarak aşağı indim. Yiğit beni salonda bekliyordu. Bugün tedavimin ilk günüydü ve Yiğit de işe gitmeden beni kliniğe bırakacaktı. Salona girdiğimde Yiğit boydan camın önünde bir elini cebine koymuş, telefonla konuşuyordu. Giydiği örgü desenli gri takımı içindeki bedeninin gerildiğini görebiliyordum. Yiğit telefon konuşmasını sonlandırıp bana döndü. Yüzü oldukça sıkıntılı bir ifadeye bürünmüştü. Beni görünce toparlanmaya çalışsa da bir sorun olduğunu fark etmiştim. Adımlarını bana doğru atınca ben de vakit kaybetmeden ellerimi harekete geçirerek merak ettiğim soruyu sordum.

“Bir sorun mu var?” Tam karşımda durduğunda sıkıntılı bir nefes verdi. Uzun boyundan dolayı kafamı hafifçe yukarı kaldırıp konuşmasını bekledim.

“Mardin’deki şirkette çıkan sorunların aynısı burada da çıkmaya başladı. Her kimse bizi bu sefer İstanbul’daki şirketten vurmaya çalışıyor ve ben kim olduğunu bir türlü bulamıyorum,” dedi. Sarf ettiği sözler öfkeyle çıkmıştı ağzından. Siyah gözleri öfke yüzünden daha da kararmıştı. Uzanıp elini tuttum ve yanında olduğumu gösterdim. Ardından elini konuşmak için bırakmaz zorunda kaldım.

“Eminim sen halledersin,” dedim. Gözleri yumuşadı, yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Eğilip açık bıraktığım saçlarımın arasına dudaklarını bastırdı ve geri çekildi.

“Benim güç kaynağım yanımda, elbette hallederim,” dedi biraz muzip, biraz da gerçek bir tavırla. Gülerek çenemi havalı bir şekilde gözlerine diktim. Bu ‘aynen öyle’ demekti. Yiğit de gülümseyerek eğildi ve bu sefer de yanağıma bir buse kondurdu. Heyecanlı bir iç çektim ve sevdiğimin dokunuşlarıyla havalara uçan kalbimin yoğunluğunu hissettim. “Geç kalmadan çıkalım,” dedi. Dış kapıya geldiğimizde ben elimdeki kabanı üstüme geçirdim ve o sırada Yiğit de siyah kabanını giymişti. Kapıdan çıkıp arabaya bindik. Havanın keskin soğuğuyla üşümüştüm.

“Üşüyor musun?” diyen Yiğit’e bakıp kafamı salladım. Yiğit hemen ısıtıcıyı açmıştı. Evin içi sıcaktı ve buna alışan bedenim dışarının soğuğuna dayanmaz olmuştu. Arabayı çalıştırdı ve tedavi olacağım kliniğe doğru arabayı sürmeye başladı. Gerginlikle ellerimi ovdum. Annemle babamın ölümünü doğru dürüst doktorlara bile anlatamıyordum ama bu sefer deneyecektim. Zor olsa da her şeyi anlatacaktım. Görüşeceğim doktorun kliniği önünde durunca isteksizce önümdeki binaya baktım. Elimin üstünde hissettiğim Yiğit’in eliyle bakışlarımı ona çevirdim.

“Biraz rahatla güzelim,” dedi.

“Elimde değil. Ben, yani bilmiyorum, sanki yine bir işe yaramayacak.” Ne yaparsam yapayım içimdeki umutsuz yanı bastıramıyordum. Yiğit için kabul etmiştim ve çabalamak için de elimden geleni yapacaktım ama inancım zayıftı.

Yiğit güven veren şefkatli bakışlarla gözlerimin içine bakıp, “Böyle düşünürsen başaramazsın Arya. Kendine güven. Hem ben senin yanındayım,” dedi.

Gülümsemeye çalışarak kafamı olumlu anlamda salladım. İyi ki yanımdaydı! Yiğit önce alnıma, oradan aşağı inerek yanağıma ve en son da dudağıma küçük buseler bırakarak beni rahatlatmaya çalıştı. Yüzümde oluşan tebessüm ile gözlerimi kapatıp sevdiğim adamın dokunuşlarına kendimi bıraktım. Geri çekilince gözlerimi tekrara açtım.

“Seansın bitince adamlardan biri gelip seni alacak,” dedi.

“Tamam.” Yiğit şirketteki sorunlar yüzünden yanımda kalamayacaktı ve bu yüzden de aklının bende kalmaması için gerginliğimi daha fazla ona belli etmeyerek gülümsedim.

Ellerimi kaldırıp harekete geçirerek, “Peki ben doktora nasıl anlatacağım, yazarak mı?” dedim. Bunu sormak şimdi aklıma gelmişti.

“Hayır güzelim, her zamanki gibi işaret diliyle konuşacaksın. Doktorun senin gibi travma sonucu sesini kaybeden birkaç kişiyi daha tedavi ettiği için işaret dilini biliyor,” dedi. Anlaşılan oldukça sıkı bir araştırma yapmıştı. İçimdeki hevessizlik yerini büyük bir hevese ve isteğe bırakmıştı. Onun bu çabasını boşa çıkarmamayı umdum. Beni bu kadar düşünmesi hoşuma gitmişti. Uzanıp yanağına, sakallarının üstünden öpücük bıraktım. Gözleri parlayan sevdiğime son kez gülümseyerek baktıktan sonra arabadan indim ve klinikten içeri girdim. Doktorumun olduğu kata gelince danışmada duran kızın yanına gittim ve çantamdan çıkardığım deftere doktorun müsait olup olmadığını yazdım.

Kadın okuduktan sonra gülümseyerek yüzüme baktı ve “İçeride şu an bir hasta var, o çıksın birazdan sizi alacağım Arya Hanım,” dedi.

Kafamı salladım ve geçip doktorun odasının karşısında duran koltuklardan birine oturdum. Bu şehirde yeni bir başlangıç yapmak adına içten içe kendimi hazırladım. Biliyordum ki, yeni başlangıçlara, yeni umutlara yelken açmanın sonu belirsizdi. Bilinmezliğin içine girmeye yüreğimin cesareti yoktu. Elbette hayatta yeni başlangıçlara kapı aralamak sonra da kucaklamak gerekirdi fakat bu başlangıçların sonunu da düşünerek hareket etmek gerekiyordu.

Her daim yeni bir başlangıç, olumlu sonuç almazdı ama her daim olumsuz sonuç da almazdı. Bu nedenle de kendimizi her ikisine de hazırlamalıydık. İşte bu yüzden sonu her zaman belirsizdi. Ta ki sonuca ulaşana kadar. Benim de daha önce tedavi olmak için yeni başlangıçlara ve yeni umutlara attığım adımlarım, beni bir başarıya götürmemişti.

Sonu belirsiz olan o başlangıçlar, yolun sonunda bana olumsuz sonuçlar vermişti. Böylelikle pes etmiş, tüm umudumu o yolun sonuna gömmüş ve vazgeçmiştim. Aklımda bir daha asla tedavi olmak yoktu ama Yiğit bir kere daha denemem için beni ikna etmişti. Umudumu gömdüğüm yerden çıkarmış, elime vermişti ve beni tekrar o yolun başına, başlangıç noktasına getirmişti. Bu sefer yalnız olmadığımı biliyordum. Yiğit bu yolda elimden tutacak, bana yardımcı olacaktı. Belki bazen yorulacaktım ve durup dinlenmek isteyecektim. İşte o zaman dinleneceğim yer onun kollarının arası olacaktı. O benim daima nefes alacağım güvenli limanımdı. Fakat yine de korkuyordum. Tekrar içine düşeceğim bir başarısızlığı yaşamak beni korkutuyordu. Hayal kırıklığının vereceği çöküş canımı yakacaktı.

İstanbul bana yine ya bir son daha verecekti ya da başlangıcımın meyvesini verecekti. Birkaç dakika sonra adımın çağrılmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım ve ayaklanarak doktorun odasına doğru yürüdüm. Kapıyı tıklattıktan sonra içeri girdim.

Beni bekleyen doktor, “Hoş geldiniz Arya Hanım,” dedi güler bir yüzle.

“Hoş buldum,” dedim işaret diliyle.

Eliyle masasının karşısındaki koltuğu göstererek, “Geçin şöyle oturun, hemen başlayalım,” dedi. Beklemeden gösterdiği yere oturdum ve böylece ilk seansıma başlamış oldum.

***

Hazırladığım tabakları masaya taşıyıp Yiğit’in yine gelmeyeceğinden emin olsam da sofrayı kurdum. Yavaş yavaş hazırladığım tüm yemekleri masaya bırakıp beklemeye başladım. Geride bıraktığımız günler ikimiz için de çok yoğun geçmişti. Ben haftada iki gün boyunca tedavi olmak için doktora giderken, bir yandan da evi tam olarak kendi zevkime göre düzenleyip, geldiğimiz ilk gün alışverişte aldıklarımızı yerleştiriyordum. Yiğit ise sabahları işe erken gidip gece de çok geç geliyordu. Bu durum onu özlememe neden oluyordu çünkü kocamın yüzünü doğru dürüst göremiyordum. Gece gelişlerini bana sarılmasıyla anlıyordum. Sabahları uyandığımda ise Yiğit evden çoktan çıkmış oluyordu. Yalnız yaptığım kahvaltıların ve yediğim yemeklerin bir tadı yoktu. Yine her akşam olduğu gibi bu akşam da gelir ümidiyle masayı kurup bekledim ama saat geç olmuştu. Yine gelmeyecekti.

Yaptığım çorbadan kâseye biraz koyup isteksizce içmeye başladım. Kapının çalmasıyla elimdeki kaşığı bırakıp ayaklandım. Büyük ihtimalle kapıda duran adamlardır diye düşündüm. Yiğit eve geç geldiğinden tek kalmamı istemeyerek kapıya iki tane adam dikmişti. Güvenli bir site olsa da içi rahat etmiyordu. Dış kapıyı açtığımda karşımda bana yorgun gözlerle bakan sevdiğim adamı görmeyi beklemiyordum. Kısa bir şaşkınlıktan sonra hızımı alamayıp boynuna atladım. Kolları belimi bulurken beni kucaklayıp içeri soktu ve ardından kapıyı ayağıyla kapattı.

O kadar çok özlemiştim ki kapıdaki adamları umursamadan ona bir koala misali sarılmıştım. Onun gelişi, baharları getirmiş gibi içimde çiçekler açtırmıştı. Eve güneş doğmuş, içerisi bir anda yalnızlıktan ve soğukluktan arınmıştı. Uzun zamandır bekleyişim son bulmuştu. Derin bir nefesle kokusunu içime çektim. Ciğerlerim aldığı kokuyla bayram ediyordu ve böylece gevşediğimi hissettim.

“Özlediğim kadar özlenmişim demek,” dedi hâlâ birbirimize sıkıca sarılmış bir hâldeyken. Ayrıca beni kucağından da indirmemişti. Beline sardığım bacaklarımı yere indirdim ve ardından boynundaki kollarımı çektim. Yüzümde silemediğim bir gülümsemeyle ellerimi oynattım.

“Hem de çok özledim.” Gözlerinde oluşan aşkla içim ısınmıştı.

“Çok az kaldı Arya’m, bu özlemler son bulacak,” dedi. O da bu durumdan hoşnut değildi fakat şirketteki sorunlar onu bu sefer bayağı uğraştırıyordu. Kafamı salladım ve özlediğim yakışıklı yüzüne iç çekerek baktım.

“Yemek hazır, aç mısın?”

“Çok açım ama önce üstümü değiştireyim,” dedi ve yaklaşıp saçlarımın arasına küçük bir öpücük bıraktıktan sonra yukarı çıktı. Ben de saklamadığım mutluluğumla mutfağa geçtim ve Yiğit için de yaptığım mercimek çorbasını kâseye koydum. Çok beklemeden Yiğit de gelince beraber güzel bir yemek yemiştik. Bütün gün şirkette yaptıklarını anlatmış, sorunların az kaldığından bahsetmişti. Üstelik yeni bir iş bile bağlamışlardı.

Yemekten sonra mutfağı toparladım ve çayı demleyerek salonda olan Yiğit’in yanına gitmek için hareketlendim. Arkası bana dönüktü ve oturduğu kanepede dizüstü bilgisayarında bir şeylerle uğraşıyordu. Daha fazla ayakta dikilmeyi bıraktım ve Yiğit’in yanına oturdum. Göz göze geldiğimizde beklemeden konuşmak için ellerimi harekete geçirdim.

“Çay demledim, içecek misin yoksa yine çalışma odasına mı gideceksin?” Dizlerinin üstündeki bilgisayarını yana bıraktı ve kapattıktan sonra bana döndü. Yüzüme gelen bir tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı ve ardından avucunu yanağıma yasladı.

“Önce güzel karımla çay keyfi yapmak istiyorum, daha sonra çalışırım,” dedi. Gülümsedim.

“O zaman ben çayları alıp geleyim,” dedim sevinçle. Benimle geçireceği kısa anlara bile razıydım. Mutfağa giderek iki bardağa çay doldurdum ve tepsiye koydum. Daha sonra bugün yaptığım kek ve biraz da kuruyemiş bırakarak elime aldığım tepsiyle tekrar salona geçtim. Yiğit geldiğimi fark edince ortadaki sehpayı kanepeye yaklaştırdı ve üstündeki bibloları kenara çekti. Tepsiyi üzerine bırakıp üstündekileri sehpaya dizdim. Çayımı elime alarak sevdiğimin yanına oturdum. O da kendi çayını aldı ve kekten bir parça ağzına atıp çayını yudumladı.

“Ellerine sağlık güzelim,” deyince ona gülümsedim. Yiğit çayından bir yudum daha aldı ve bana döndü.

“Yeni yaptığımız iş ortaklığı için çizmem gereken iki tane proje var ve birkaç güne yetişmesi gerekiyor. Ondan sonra işlerin yoğunluğu azalacak ve böylelikle beraber daha sık bir şeyler yapacağız,” dedi. Yani bu demek oluyordu ki, birkaç gün daha yoğun olacaktı. Aklıma gelen şey ile çay bardağını sehpaya bıraktım ve heyecanla ellerimi harekete geçirdim.

“Bir tanesini ben çizebilir miyim?”

Kısa bir an düşünen Yiğit, “Tedavin devam ederken bir de proje çizmek seni yoracaktır, kendini yormanı istemiyorum Arya’m, ben hallederim,” dedi.

“Yorulmam merak etme. Hem zaten evde yapacak bir şeyim yok, bu yüzden çok sıkılıyorum. Tedavi de sadece iki gün sürüyor.” Tek kaşını havaya kaldırıp tekrar düşünmeye başladı. Kafamı omzuma yan bir şekilde yatırıp masumca ve istekle yüzüne baktım. Yalvaran bakışlarımı görünce daha fazla dayanamayarak pes etti.

“Bakma öyle,” dedi yüzünü başka yöne çevirip. Elimi yanağına koyup tekrar bana dönmesini sağladım ve hâlâ aynı şekilde bakmaya devam ettim. Ben ne olduğunu anlamadan Yiğit elini belime koyup beni hızla kendine çekti ve dudaklarını dudaklarıma bastırarak beni tutkuyla öpmeye başladı. Şaşkınlıktan arınıp sevdiğim adamın sıcaklığına kendimi bırakarak karşılık verdim.

Geri çekilince boğuklaşan sesiyle, “Bu kadar güzel olma,” dedi. Ona utangaç bir gülümseme yolladım ve hazır böyle yumuşamışken ondan uzaklaşıp ellerimi yeniden harekete geçirdim.

“Bir tanesini yapmama izin veriyorsun değil mi?”

Gülümseyerek, “Tamam, madem bu kadar çok istiyorsun yap o zaman,” dedi. Çocuklar gibi sevinçle ellerimi çırptım. Gülümsemesi yüzünde daha da büyürken, “Bu kadar sevineceğini bilseydim şirketteki tüm projeleri sana devrederdim,” dedi.

Omzumu silktim ve “Çizim yapmayı seviyorum,” dedim. Duraksayarak aşkımı gözlerime yansıttım ve devam ettim. “Ama en çok seni çizmeyi seviyorum.”

“Beni bu kadar çok sevme, sen böyle sevdikçe senin sevdanın büyüklüğü altında eziliyorum,” dedi içtenlikle. Böyle söylese de bundan dolayı rahatsız değildi, aksine hareleri parlıyordu.

“Seni sevmeme engel olamazsın. Buna izin vermem,” dedim muzipçe. Meydan okuyan bakışlarımı görünce sırıttı ve üstüme doğru eğilince, ne yapacağımı bilemeyerek ona baktım. Sertçe yutkundum. Bakışları içimdeki alevin yoğunlaşmasına neden olmuştu. Ben geriye doğru gidince sırtım kanepenin koluna çarptığı için durmak zorunda kaldım. Kapana kısılmıştım fakat kaçmak istediğimi de sanmıyordum. Yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdı ve dudaklarımız arasında bıraktığı küçük mesafenin ardından konuştu.

“Sanırım işler bir saat bekleyebilir,” dedi ve dudaklarıma sıcak dudaklarını bastırdı. Kalbim göğsümü delicesine bir hızla dövmeye başladı ve heyecanla titrememe neden oldu.

Sabah uyandığımda yatakta yalnızdım. Üstümdeki yorganı kaldırıp ayaklandım ve üstümü değiştirdikten sonra banyoda işlerimi halledip aşağı indim. Kendim için küçük bir tabağa kahvaltı hazırlayıp bir şeyler atıştırdım. Ardından evi toparlayıp temizledim. Televizyon izlemek için uzaktan kumandayı almıştım ki, kapı çaldı. Uzaktan kumandayı kanepeye bıraktım ve gidip kapıyı açtım. Kapıda duran adamlardan biri kafasını eğerek konuşmaya başladı.

“Hanımım, Yiğit Ağa’m sizi şirkete bekliyor. Mesaj atmış fakat cevap vermemişsiniz,” dedi. Kafamı olumlu anlamda salladım ve kapıyı kapatıp içeri geçtim. Yatak odasına çıkıp telefonumu aldım ve Yiğit’in yolladığı mesajı açtım.

‘Sabah erken çıktığım için seni kendimle götüremedim. Proje için hâlâ istekliysen seni şirkete bekliyorum güzelim.’

Heyecanlı bir şekilde dolaba doğru yürüdüm, içinden giyeceğim bir şeyler çıkardım. Çıkardığım siyah kumaş pantolon ve açık mavi gömleğimi üstüme geçirdim ve saçlarımı tarayıp ensemde sade ve gevşek bir topuz hâline getirdim. Önden iki tutamı yüzüme doğru serbest bıraktım ve çok hafif bir makyaj yapıp elime aldığım çantamla aşağı indim. Telefonumu çantama koyduktan sonra kabanımı giyerek dış kapıdan çıktım.

Ben çizimi evde yapacağımızı sanıyordum fakat Yiğit şirkete gitmemi istemişti. Kapıdaki adamların hazırladığı arabaya bindim. Heyecandan yerimde duramıyordum. Yaklaşık kırk dakikanın ardından şirkete vardığımızda arabadan inip önümdeki kocaman binaya baktım. Mardin’deki şirketten oldukça büyük ve gösterişliydi. Daha fazla beklemeden içeri girdim ve benimle beraber gelen adının Salih olduğunu öğrendiğim adam danışmaya giderek oradaki kadınla konuştu.

Daha sonra yanıma gelen orta yaşlı bir kadın, “Buyurun, Yiğit Bey sizi bekliyor,” dedi ve beni yönlendirerek önden yürüdü. Kadını takip ederek asansöre bindim. On beşinci kata basan kadın bir yandan da beni süzüyordu. Üstümdeki bakışlarını hissedebiliyordum. Ona dönüp baktığımda yakalanmanın verdiği mahcuplukla utanarak gülümsedi. Aynı karşılığı verip önüme döndüm.

Asansör durduğunda geniş bir alandan geçtik ve uzun bir koridorun sonundaki odanın önünde durduk. Kapıda yazan ‘YİĞİT DEMİR’ yazısı içimi kıpır kıpır etmeye yetmişti. Kadın kapıyı çalacağı sırada engel oldum. Yapmak istediğimi anlayıp hafifçe baş selamı verdi ve uzaklaştı.

Kapı kolunu kavrayıp yavaşça aşağı indirdim ve kapıyı aralayıp içeri girdim. Yiğit ortalıkta görünmüyordu. Odanın ortasına doğru yürüdüm ve etrafı incelemeye başladım. Tipik ofis odasıydı. İşi çıkmış olmalı diye düşünürken daldığım için belimi saran kollar ile irkildim. Yiğit beni kollarıyla sıkıca sarıp başını enseme gömmüştü. Bir süre sonra Yiğit’ten ayrılıp yüzümü ona döndüm.

“Hoş geldin,” dedi.

Hafif bir tebessümle, “Hoş buldum,” dedim. Ellerimi indirmeden devam ettim. “Evde çalışacağımızı sanmıştım.”

“Burası daha rahat olur diye düşündüm ama eğer istemiyorsan evde de çalışabiliriz,” dedi.

“Yok, burası iyi.” Verdiğim kısa yanıttan sonra elimden tutarak, “Hadi gel oturalım,” dedi ve beni çizim yapacağımız masanın sandalyelerinden birine oturttu.

Gerekli tüm malzemeleri hazırladıktan sonra o da geçip karşıma oturdu. Yiğit gerekli malzemeleri hazırlarken ben de o sırada üzerimdeki montumu çıkardım ve Yiğit’in projeyle ilgili anlattıklarını dikkatle dinlemeye başladım. Önüme bıraktığı dosyaları elime aldım ve proje hakkında detaylı bilgi sahibi olmak için inceledim. Şirket ortamında çalışmak, işin ciddiyetini artırmıştı. Bu çok hoşuma gitmişti. Yiğit bana doğru yaklaşıp önce dudağımı, sonra da alnımdan öpüp tekrar karşıma oturdu. Bense serseme dönmüş bir hâldeyken onun sesiyle kendime geldim.

“Şans öpücüğü olsun dedim,” dedi göz kırparak.

Derin bir iç çektim ve gülümsedim. O yanımdayken dikkatimi toplamak zor olacaktı. Çünkü her an gözüm ona takılıyordu ve onu izlemeye dalıyordum. Bunu bazen farkında olmadan yapıyordum. Yiğit ciddileşip projeyle ilgili birkaç detay daha anlattıktan sonra çizime başladık. Kafamda şimdiden çok güzel fikirler oluşmaya başlamıştı bile.

Yiğit ile sürekli fikir alışverişinde bulunup, projenin başlangıcı olarak kaba taslağının bir kısmını programda çizdim. O bir yandan bana proje ile ilgili hâlâ bilgiler verirken bir yandan da kendi önündeki projeyi çiziyordu. Kafamı kaldırınca gözüm yine istemsiz onun yakışıklı yüzüne takılmıştı. Kaşları çatıktı ve ciddiyetle önündeki bilgisayar ekranına bakıyor, arada da bir şeyler yapmak için ellerini kullanıyordu. Onu izlemeye doyamayacağımı biliyordum ama çizmem gereken bir proje ve aldığım bir sorumluluk vardı. O yüzden önümdeki işe döndüm. Ne kadar böyle geçti bilmiyorum ama bilgisayar ekranındaki saat, öğleyi geçtiğini gösteriyordu. Bu kadar süre çalışmış mıydık? Kafamı Yiğit’e çevirdiğimde onun da beni izlediğini gördüm. Gözleri o kadar derin bakıyordu ki sanki içindeki duygularını gözlerinden kalbime aktarmak ister gibiydi.

Yoğun bakışları altında kalmaya dayanamayarak, “Ben acıktım, yemek mi yesek?” dedim.

Yiğit kafasını sallayarak, “Şirketin karşısında güzel bir yer var, hadi oraya gidelim,” dedi ayaklanarak.

Ben de ardından ayağa kalkıp çıkardığım kabanımı tekrar giydim. Yiğit de üstünü giyince beraber odadan çıktık. Elimden tutan Yiğit ile asansöre binip aşağı indik. Bütün şirket çalışanlarının gözü bizim üstümüzdeydi. Ben geldiğim zaman kimse kafasını kaldırıp yüzüme bakmazken şimdi patronun yanında gördükleri için herkese malzeme çıkmıştı. Tüm gözler bizdeyken gerilmiştim. Bunu fark eden Yiğit elimi güven verircesine sıktı. Sonunda şirketten çıktığımızda derin bir nefes almıştım. Sanırım böyle şeylere alışamayacaktım.

 

 

Bölümü nasıl buldunuz?

Hadi yorumlarınızı bekliyorum canlarım:)

 

 

 

 

Bölüm : 26.12.2024 23:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...