
İnstagram hesabım: yusraergn
Tiktok hesabım: yusraergunkitaplari
Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın:)
38. Acının Eşiğinde
Umurumda değildi! Ne çektiğim acı ne de başka hiçbir şey umurumda değildi. Şu an sadece olmak istediğim yerde, olmak istediğim kişiyleydim. Canım yanıyordu, evet ama Yiğit’in kollarında olmak, huzur ve güven veren kokusunu solumak, şu yaşadığım iki günde bana çok iyi gelmişti. Ortalık durulmuş, suçlular tutuklanmıştı. Hâlâ kollarında olduğum Yiğit beni kendinden uzaklaştırıp nereden yaralandığımı anlamaya çalışıyordu. Endişeli ve korku dolu bakışları üzerimde geziniyordu. Gözleri sol koluma kayınca ben de o tarafa baktım. Kolumdan oluk oluk akan kan başımı döndürmüştü. Yiğit beni kucağına alıp hızlı adımlarla arabaya doğru yürümeye başladı.
Arabaya bindiğimizde sürücü koltuğuna geçen Cihan’a, “Hemen hastaneye gidiyoruz,” dedi.
“Kolundan mı yaralanmış?” dedi Cihan.
“Evet,” dedi Yiğit kısaca. Arkada Yiğit’in kucağında yarı baygın bir şekilde oturuyordum. Bakışları bana dönen Yiğit, “Canım…” dedi içten bir sesle. Dolan gözlerime tezat yüzümde oluşan gülümseme ile sağlam kolumu kaldırıp özlediğim adamın yanağına dokundum. Elimi teninde, sakallarında gezdirdim. Karnıma giren sancıyla yüzüm acı içinde kasılmıştı.
Bunu fark eden Yiğit, “Arya, ne oldu?” dedi endişeyle. Elimi karnıma bastırıp okşadım. Canımın yandığını anlayınca, “Cihan acele et!” diye hafifçe bağırdı. Ara ara yoklayan bu ağrılar beni de endişelendirmişti. Gerçi iki gündür yaşadığım stres ve korku dolu anları düşününce bebeğimin bu kadar güçlü bir şekilde dayanması bile mucizeydi. Giderek artan sancılar yüzünden canım fazlasıyla yanıyordu. Hem kolum hem karnına giren ağrı beni zorluyordu.
“Dayan güzelim, az kaldı,” dedi bir yandan saçlarımı okşayıp, bir yandan beni koluyla sararken. Sonunda araba durduğunda Yiğit beklemeden beni tekrar kucağına aldı ve hastaneden içeri girdi. Sağlık görevlileri Yiğit’in bağırmasıyla sedye getirirken, Yiğit beni dikkatlice bıraktı. Acil odasına alındığımda doktor hemen gelmiş, koluma bakmaya başlamıştı.
“Karım hamile ve kolundan vuruldu...” diye bir yandan doktora bilgi veriyordu Yiğit. Karnımdaki ağrı azalmıştı ama kolumdan önce bebeğimin iyi olup olmadığını öğrenmek istiyordum. Yakınımda olan Yiğit’in kolundan tutum. Elimi karnıma koyunca Yiğit ne demek istediğimi anlamış olacak ki, “Tamam güzelim, sakin ol bebeğimize bir şey olmayacak,” dedi yatıştırıcı bir sesle.
“Beyefendi sizi dışarı alalım,” dedi hemşire. Yiğit’in kolundaki elimi sıktım ve başımı hayır anlamında salladım. Onun gitmesini istemiyordum, yanımda kalıp bana güç vermesine ihtiyacım vardı.
Bana doğru eğilip alnımdan öptü. “Merak etme bir tanem, buradayım, hiçbir yere gitmiyorum,” dedi.
“Ama...” diyen hemşireyi doktor susturmuştu. “Tamam Sema, kalabilir, sorun değil,” dedi.
Daha sonra Yiğit’e dönen doktor, “Kurşun sıyırmış, çok ciddi bir şey yok ama dikiş atılması gerekiyor,” dedi.
“Peki ya bebek?” dedi Yiğit.
“Hemen bakalım, “diyen bir başka ses geldi arkadan.
“Doğum uzmanı Kemal Bey,” dedi koluma bakan doktor. Ceylan Hanım’ın değil de başka doktorun gelmesini o an umursamadım. Doktor tüm gerekli malzemeleri getirdi ve beni kontrol etmek için hazırlandı. Karnımda gezdirdiği ultrason aletiyle sabırsızca doktorun iki dudağının arasından çıkacak kelimeleri bekledim.
“Bir sorun var mı?” diyen Yiğit de en az benim kadar sabırsızdı.
“Merak etmeyin, hiçbir sıkıntı yok. Sanırım annemiz biraz fazla stres altında kalmış, bu da ister istemez kasılmalara ve küçük sancılara neden olmuş. Annenin strese girmemesi lazım, bu bebek için bir dahaki sefere iyi sonuçlar doğurmayabilir, dikkat edilmesi gerekiyor,” dedi. Bebeğimin iyi olması beni rahatlatırken uzun zamandır tuttuğum gözyaşlarım akmaya başlamıştı. Yiğit eğilip yüzümü avucunun içine aldı ve teker teker gözlerimi öpüp yaşları dudaklarıyla kuruladı. Acıdan kasılan bedenim ise gevşemişti.
“Ağlama,” dedi acı dolu bir sesle. “Bak bebeğimiz iyi, ağlama artık güzelim.”
Yiğit’e bakıp kafamı olumlu anlamda salladım. Kolum yaralı olduğu için elimi kaldırıp cevap veremiyordum. Söylemek istediğimi Yiğit’in gözlerine bakmam yeterli oluyordu. O benim ne demek istediğimi bakışlarımdan anlıyordu.
“Yiğit Bey, izin verirseniz eşinizin koluna bakalım artık,” dedi doktor. Yiğit geri çekilirken doktor, hemşirenin bir yandan temizlediği koluma yeniden baktı. Koluma dokunmasıyla ağzımdan acı dolu bir inlemenin çıkması bir oldu. Yarı baygın bir şekilde yatarken doktorun sesiyle ona döndüm.
“Arya Hanım, biraz doğrulabilir misiniz?” Kafamı belli belirsiz sallayıp Yiğit’in yardımıyla uzandığım sedyeden kalkıp oturdum. Yiğit de yanıma geçip otururken sabit tutmakta zorlandığım bedenimin yarısını göğsüne yasladı.
“Yaraya dikiş atmam gerekiyor, yalnız...” diyen doktor bakışlarını bana ve Yiğit’e çevirdi.
“Yalnız ne doktor?” diyen Yiğit’in sesinde belli etmese de korku vardı, bunu anlayacak kadar onu tanıyordum.
“Bakın, Arya Hanım hamile olduğu için kolunu uyuşturmam çok düşük bir ihtimal de olsa bebeğe zarar verebilir.”
“Bu ne demek oluyor? “ dedi Yiğit, sesi sertti.
“Şöyle ki, Arya Hanım yapılan operasyonu hissedecek.” Nasıl yani, şimdi o iğnenin tenime battığını hissedecek miydim? Bunu duyunca biraz daha ayılmıştım. Korku dolu bakışlarla Yiğit’e bakarken, onun dişlerini sıkmış, gözlerindeki öfkenin alevlenmiş olduğunu gördüm.
“Başka bir yolu yok mu?” diye sordu Yiğit.
“Maalesef yok,” dedi doktor. Korkuyordum, evet ama bebeğime zarar gelecekse buna dayanabilirdim. Yeter ki ona bir şey olmasın. Doktora bakarak gözlerimi onaylamak adına yumdum.
“Arya...” diyen Yiğit’e dönüp kolumu çok oynatmamaya çalışarak ellerimi harekete geçirdim.
“Ona bir şey olmasına izin veremem, lütfen.” Yiğit gözlerini yumup sinirle derin bir nefes aldı.
“Peki tamam,” dedi kısık çıkan sesiyle. Doktor tüm malzemeleri hazırlayarak sedyenin dibindeki sandalyeye geçip oturdu. Yiğit sırtımı daha çok göğsüne yaslayarak destek olmaya hazır bir şekilde elimi tuttu. Kafamı kaldırıp o güzel gözlerine baktım.
“Özür dilerim,” dedi. Sesi de gözleri gibi acıyla doluydu. Ben daha cevap veremeden kolumda hissettiğim acı ile irkilip boğuk bir çığlık attım. Yiğit’in bedeni gerilmiş, tuttuğu elimi sıkmaya başlamıştı. Doktor kolumdaki yarayı dikmeye devam ederken yüzümü Yiğit’in omzuna gömdüm. Her batan iğnenin ardından boğazdan gelen çığlıklarımla birlikte acıdan Yiğit’in omuzunu ısırıyordum. Gözyaşlarım acının verdiği can yakıştan dolayı akarken, Yiğit alnımda oluşan ter damlalarını silip saçlarıma öpücükler bırakıyordu. Beni rahatlatmaya çalışmak için kulağıma güzel şeyler fısıldıyor, acıma ortak oluyordu. Doktor bir kere daha iğneyi batırdığında artık hissizleşmiş, acıya alışmıştım fakat hâlâ irkilerek ağzımdan kaçan acı dolu inlemelere engel olamıyordum. Bir anda alnımda hissettiğim ıslaklıkla kafamı kaldırıp sevdiğim adama baktım. Ağlıyordu! O koca adam, heybetli duruşuyla, yıkılmaz görünen adam ağlıyordu. Gözyaşları yanağından akarken en az benim kadar acı çektiğini biliyordum. Kafamı olumsuz anlamda salladım. Ağlasın istemiyordum. Gözlerini bir süre yumduktan sonra açtığında çaresizce bakıyordu. Hayır hayır! O böyle bakmamalıydı. Onun böyle çaresiz olması benim de canımı yakıyordu.
“Özür dilerim Arya’m, sizi koruyamadım. Benim yüzümden yine canın yanıyor,” dedi kendine olan öfkesiyle.
“S-sus,” dedim tüm gücümü toparlayıp konuşarak. “Y-yap-ma.”
Buruk bir şekilde gülümserken, “Konuşuyorsun! Konuşuyorsun ve ben buna bile şu an sevinemiyorum,” dedi. “Koluna batan şu iğneler var ya, onlar benim de yüreğime batıyor,” dedi bir damla yaş daha gözünden süzülürken. Elinin arasından kurtardığım elimi yanağına koyup ıslanan yanağını sildim. Gözlerine ağlamaması için ona yalvardım.
“Böyle bakma, canım yanıyor,” dedi sesine de yansıyan acıyla. Gözlerimi yumup alnımı çenesine dayadım. Yapma be adam! Böyle konuşup asıl sen yakma yüreğimi! Bir kere daha tenime batan iğneyle, derin ve sık nefesler alıyor artık, bitsin diye dua ediyordum.
Bir süre sonra, “Evet, sonunda bitti, geçmiş olsun,” diyen doktorla rahatlamıştım. Gözlerimi açıp sarılmış olan koluma baktım. Hâlâ sızlıyordu. Titrek bir nefes verdiğimde koluma batan iğnenin acısı hafifledi ve gerilen bedenim gevşedi.
“Hamile olduğunuz için size çok hafif bir ağrı kesici vereceğim. Ayrıca her gün pansuman yapılması gerekiyor.” Toparlanmış olan Yiğit doktorun dediklerini onaylayıp yazdığı reçeteyi aldı.
“Artık gidebilir miyiz?” dedi Yiğit.
“İsterseniz Arya Hanım biraz dinlensin öyle gidin Yiğit Bey, tekrar geçmiş olsun,” dedi ve odadan çıktı.
Saçlarıma küçük bir öpücük bırakan sevdiğim, “Benim güçlü kadınım, canım...” dedi. “Seni çok seviyorum,” diye devam etti.
Bu sözler ilaç gibi çok iyi gelmişti. Sevdiğim adama gülümsemeye çalışıp, kızarmış gözlerine aynı cevabı vererek baktım. Artık bir an önce eve gitmek istiyordum. Hem bedenen hem de ruhen çok yorulmuştum. Bu yüzden evde, odamda dinlenmek istiyordum.
Güçlükle kekeleyerek konuşmaya başladım. “E-ve,” dedim ama daha fazla devamını getiremedim.
“Eve mi gitmek istiyorsun?” dedi beni anlayarak. Kafamı olumlu anlamda salladım. “Tamam güzelim, eve gidelim,” dedi beni kucağına alıp odadan çıkarken. Kapıda bekleyen Cihan ayağa kalktı ve yanımıza geldi. Yiğit ona kısa bir bilgi verdikten sonra çıkış işlemlerini yapmasını söyledi. Cihan giderken biz de hastaneden çıkıp arabaya bindik.
“Ağrın var mı?” dedi Yiğit. Kafamı olumsuz anlamda salladım. Onu daha fazla üzmek istemiyordum, o yüzden kolum hâlâ biraz acısa da ona yansıtmamaya çalıştım.
Yiğit sesli bir nefes verip, “Bana yalan söyleme Arya, canının yandığını biliyorum, bunu sakın benden saklama!” dedi kaşlarını çatarak. Gözlerimi kaçırıp önüme döndüm. Ah be sevdiğim, sen kendini böyle suçlayıp kahrederken elimden bir şey gelmiyor ya işte o zaman kolumdan daha çok senin için atan kalbim acıyor.
Yiğit çenemden tutup tekrar ona bakmamı sağladı. “Bu hâlde olman içimdeki yangını da öfkeyi de harlıyor zaten, bir de benden acını gizleyerek daha çok çaresiz hissetmemi sağlama,” dedi ve okşadığı yanağıma küçük bir öpücük bıraktı. O sırada dudağımın kenarındaki küçük yarayı yeni fark ederek bakışlarını orada tuttu. Gözleri yavaş yavaş yanağıma kayınca siyahları öfkeye büründü, dişlerini sertçe birbirine geçirdi. Yüzümü görmemiştim ama büyük ihtimalle üst üste yediğim tokatların izi kalmıştı.
“O herifi de annesini de geberteceğim!” dedi korkutucu bir sesle. “Benim dokunmaya kıyamadığıma dokunan o elleri yemin olsun ki kıracağım!”
Korktum. Yiğit’in öfkesinden ve yapacaklarından o an çok korktum. Bu korkum o iki cani için değildi, bu korkum sevdiğim adamın elini kana bulamasındandı. Gözleri beni görmeyen, yaralarımda takılı kalan kocamın yüzüne dokundum. Siyah gözleri beni bulunca öfkesi kayboldu, yerini şefkate bıraktı. Ona bir şey yapmamasını söylemeye fırsat bulamadan beni kollarıyla sardı ve yüzünü saçıma gömüp derin bir nefes aldı. Gücüm kalmamıştı. Bu konuyu onunla daha sonra konuşmak için şu an erteleyecektim. Beklemeden iki gündür uzak kaldığım sıcaklığına sokularak huzurla gözlerimi kapattım. Bir süre sonra Cihan’ın gelmesiyle eve doğru yola koyulduk. Bizimkilerin nerede olduğunu sorduğumda Yiğit onların gelmesine izin vermediğini söyledi. İyi ki izin vermemişti çünkü onların da beni bu hâlde görüp kötü olmalarını istemiyordum. Arabanın durmasıyla konağa geldiğimizi anladım. Yiğit yürümeme izin vermeyip beni tekrar kucağına aldı. Zaten yürüyecek mecalim de kalmamıştı. Yorgunluktan kapanmaya başlayan gözlerim konağa girdiğimiz an bizimkilerin feryatlarıyla açılmıştı. Hepsi bir ağızdan nasıl olduğumu sorarken, endişe ve korku doluydular. Seniha teyzem, annem ve Avşin ağlarken, amcamın da gözleri dolmuştu. O kadar hâlim yoktu ki onlara iyi olduğumu ve böyle yapmamalarını bile söyleyemedim.
“İzin verin Arya’yı odaya götüreyim, çok yorgun, uyuması lazım,” dedi Yiğit etrafımıza dolanan bizimkilerin çekilmesi için. Yiğit beni odamıza götürüp yatağa yatırdı. Daha fazla dayanamayan bedenim kısa süre sonra iki gündür hasret kaldığım uykuya yenik düştü. En son hatırladığım sevdiğim adamın kokusu ve alnımdaki sıcak dudaklarıydı...
***
Yiğit’ten
Gözlerimi bir an olsun kırpmadan uyuyan güzelimi izliyordum. Yüzündeki huzurlu ifade beni rahatlatmıştı. Onun bu yaşadıklarını atlatamamasından korkuyordum ama bir yandan biliyordum ki benim Arya’m güçlü bir kadındı! Gözlerim dudağındaki yara izine tekrar kayınca öfkeyle dişlerimi sıkmaya başladım. Tek bir saç teline kıyamadığım değerlime bir başkası acımadan vurmuştu. Bu yaptıklarının bedelini ödeyecekti o herif. Onunla işim daha bitmemişti! Elimi dudağındaki yaraya götürüp şefkatle ve iyileştirmek istercesine okşadım. Eğer ona bir şey olsaydı ne hâlde olurdum, bilmiyorum. Onsuz bir hayatı düşünmek bile istemiyorum. Onun parmağına iğne batsa, o küçücük acıyı ta yüreğimde hisseder, canımı yakardı. Tıpkı bu iki günde yaşadıklarını ve tenine batan iğneleri kalbimin en derininde hissettiğim gibi! Onu her bulamayışım ve her haber alamayışımda sanki boğazımı sıkan bir el vardı ve ben nefes alamıyordum. Ne ara, nasıl bu kadar bağlandım bu küçük ve yaralı kadına bilmiyorum ama bundan hiç şikâyetim yoktu. Eğilip yüzümü saçlarına gömdüm ve beni rahatlatan, huzur veren kokusunu derin nefeslerle içime çektim. Bakışlarım hafif şişmiş karnına kaydı. Farkında olmadan yüzümde bir gülümseme meydana gelmişti. Elimi karnına koyup okşadım.
“Bebeğim.” Bu kadının, hayatıma güzellik kattığı yetmezmiş gibi bir de bana bir evlat veriyordu. Eğilip karnına küçük bir öpücük bıraktım. Hayatımın en değerli iki varlığıydı onlar! İkisini de sağ salim bulmak benim en büyük şansımdı. Onu bir dakika bile bırakmak istemesem de artık gidip bizimkilere her şeyi anlatmam lazımdı. Zaten bu kadar bile dayanmaları mucizeydi. Hastaneye gelmelerine izin vermediğim için hanımlar bana çok kızmıştı ama onların gelip ağlamaları ve üzgün bakışlarıyla, Arya’nın daha fazla perişan olmasına izin veremezdim. Onun biraz toparlanıp herkesle yüzleşmesi en iyisi olacaktı. Son kez Arya’yı kontrol edip odadan çıktım. Herkes büyük salonda bekliyordu. Salona girdiğim an tüm başlar bana dönmüştü. Annem ayağa kalkıp bana doğru geldi.
“Oğlum, Arya nasıl?” dedi.
“Gel anne şöyle oturalım,” dedim onu oturtup yanına geçerken.
Herkes merakla bana bakıyordu. Kerim amca endişeli bakışlarıyla, “Kızım nasıl oğlum?” dedi.
“Merak etmeyin, Arya iyi,” dedim kısaca.
“Peki ya kolu abi?” dedi Avşin. Derin bir nefes alıp onlara orada olanları bir bir anlattım.
“Oğlum bebek...” dedi annem korkuyla. Herkesin teker teker sordukları sorulara sıkılmadan cevap vermeye çalıştım.
“Merak etmeyin bebek de iyi. Ne Arya ne de bebeğin bir şeyi yok.” Hepsi derin bir nefes alırken ayağa kalktım. “Ben dışarı çıkıyorum, Arya’ya arada bakmayı unutmayın,” dedim.
Babam, “Oğlum, nereye böyle karın daha kendine gelmemişken?” dedi sanki düşüncelerimi okumuş gibi.
“Baba!” dedim sesime yansıttıklarımla. Babam ayağa kalkıp bana doğru geldi ve elini omzuma koyup sıktı.
“Hayır oğlum, uzak dur o işlerden,” dedi.
“Baba o herifin yaptıkları yanına mı kalsın?” dedim öfkeyle.
“Yanına kalacağını kim söyledi? Bak oğlum, senin elini bir şerefsiz için kirletmeni istemiyorum. Karın ve bebeğini düşün. Bana bırak her şeyi, o adam yaşadığı sürece rahat etmeyecek merak etme. Ne o ne de annesi,” dedi.
Konuşmalarımızı duyan Kerim amca, “Baban haklı oğlum, sen sadece Arya ve doğacak çocuğunla ilgilen,” dedi babamı destekleyerek.
Sesli bir nefes verip kafamı olumlu anlamda salladım. “Tamam,” demiştim ama o herife birkaç yumruk çakmadan, karıma dokunan elini kırmadan rahat etmeyecektim. O yüzden bu konuyu sonraya erteleyip odaya, Arya’nın yanına geri döndüm. Yatakta hâlâ uyuyordu ve o kadar güzel görünüyordu ki, onu alıp göğsüme saklamak istiyordum. Yanına gidip sevdiğim saçlarına elimi daldırıp okşadım. Doyamadığım her bir zerresini izledim. Yavaşça bal rengi gözlerini açıp her zamanki gibi sevgiyle gözlerimin içine baktı. Gözleri gecenin ardından doğan güneş gibiydi. Bu gözler acı ile dolduğunda sonbaharda sararan yapraklar gibi solgun ve cansızdı. O anlarda onları tekrar yeşertmek ve canlandırmak için canımı bile verebilirdim. Bu kadının bendeki değeri canımdan daha fazlaydı. O benim canımdan öteydi, canımdan geçer ama ondan geçmezdim. Öyle bağlı, öyle tutkundum. Göğüs kafesimin içindeki kalbim sadece ona ait bir yuva yapmıştı ve kalbim onu orada taşımaktan asla yorulmayacaktı. Eğilip yanağını koklayarak öptüm.
“Uyandırdım mı?” Kafasını olumsuz anlamda sallayıp gülümsedi. Gülüşüyle yüreğimde de güneş açtırıyordu. Uzandığı yerden kalkmaya çalışınca yardımcı olup rahat etmesi için sırtına yastık yerleştirdim ve bedenini yavaşça arkaya yasladım. Yüzünü buruşturmasından kolunun acıdığını anladım.
“İyi misin?” diye sordum. Yaralı kolunu zorlukla kaldırıp konuşacağı sırada ellerinden tuttum.
“Güzelim, konuşabiliyorsun. Elinle değil artık ağzınla konuş,” dedim. Kafasını olumsuz anlamda sallayıp tekrar elini oynattı.
“Konuşurken zorlanıyorum,” dedi ve birkaç saniye duraksayıp tekrar hareket ettirdi. “Ben artık konuşabiliyorum değil mi?” dedi bu gerçeğin farkına yeni varıyormuş gibi.
“Evet bir tanem, sonunda başardın, konuşabiliyorsun. O yüzden alışman için sık sık konuşmalısın,” dedim sevincimi belli ederek.
Gülümseyip, “T-ta-mam,” dedi kekeleyerek de olsa.
Alnından öpüp, “İyi hissediyorsan herkes seni çok merak ediyor, aşağı inelim mi? Hem yemek de yemen lazım,” dedim.
Kafasını sallayıp yataktan çıktı. Üstüne baktığında hâlâ kıyafetleriyle durduğunu ben de yeni fark ettim. İçeri gidip rahat edeceği bir elbise alıp geldim. Üzerindekileri dikkatlice çıkardıktan sonra elbiseyi giydirdim. Elbisenin içinde kalan saçlarını çıkarıp düzelttim. Çok şükür, çok şükür iyi ve yanımdaydı! Beraber odadan çıkıp aşağı indik. Bizimkiler Arya’yı görünce etrafını sardılar. Bir süre hasret giderdikten sonra keyifler yerine gelmişti.
“Arya hadi aşağı inelim, yemek yemen lazım artık,” dedim.
“Aman aman, karısını da nasıl düşünürmüş,” dedi Avşin hafif alayla.
“O benim karım, düşüneceğim tabii,” dedim Arya’ya bakıp göz kırparak.
Babamların yanında böyle söylediğime kızmış olacak ki kaşlarını çatıp, “Yiğit!” dedi o ince ve nahif sesiyle. Herkes şok olmuş bir şekilde ona bakarken ben de ilk defa tek seferde konuşmasına ve adımı seslenmesine şaşırmıştım.
“Arya, kızım! Sen... Sen konuşuyorsun,” dedi Kerim amca sesine de yansıyan şaşkınlığıyla.
“Aman Allah’ım! Arya gerçekten konuşuyorsun,” dedi Avşin küçük bir çığlık atarak.
“Evet, gördüğünüz üzere Arya artık konuşuyor.” Gülümseyerek sarf ettiğim sözlerle birlikte Avşin sevinçle Arya’ya sarılırken diğer herkes de teker teker ona sarılmıştı. Annem ve Seniha abla Arya’yı aralarına alıp oturttular. Benim güzel karım ise neye uğradığını şaşırmıştı.
Hepsi onun tekrar konuşması için heyecanla beklerken, “Yeter artık hanımlar, rahat bırakın karımı. Onun artık karnını doyurması gerekiyor,” dedim ve Arya’yı aralarından çekip aldım. Onu odadan çıkarırken bizimkilerin homurdanmalarını umursamadım. Sağlam kolunu belime sarıp kafasını göğsüme bırakan sevdiğim kadına baktım. Saçlarına bir öpücük bırakırken, kafasını kaldırıp çenesini göğsüme yasladı.
“S-se-ni se-vi-yo-rum,” dedi. Bu iki kelimeyi onun sesinden duymak müthiş bir heyecanla beni mutlu etmişti. Dayanamayarak hızla dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Bu kadın en derin ve en güzel duygularımın sahibi, benim her şeyimdi.
Görüşmek üzere....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 69.23k Okunma |
4.33k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |