
''Sığınak çukurlarında melek bulunmaz."
Charles Bukowski
****
"Bir daha bana böyle bakmayacaksın!"
Herkes buz tutmuş ikisine bakıyordu. Asef'in yüksek sesle bağırıp öfkeli attığı bakışlar herkesin yüreğini hoplatırken, sadece birisi korkusuz bakıyordu.
"Yaa!" Eliza öyle bağırdı ki mutfaktaki çalışanlar yerinden zıplamıştı. Hatta Asef bile gözlerini kısıp şaşkın şekilde baktı. "Ne biçim insansın sen?"
O sırada Deniz eli ağzında kapıda gülerek şok içinde bakıyordu.
"Nimet o nimet! Hiç mi insanlık öğrenmedin sen? Onu bulamayan insanlar var, aç insanlar aç!"
Eliza bir adım atıp Asef'e daha da yaklaştı, adam bir adım geri gitmişti. Yüzü hala şaşkındı. Deniz kahkaha atarken karnını tutuyordu.
"Tabi senin gibi bir eli yağda diğer eli balda birisi nereden bilsin? Zengin züppesi! Pis Zengin... Çöpe attığın o yemeğe muhtaç kal inşallah!" Eliza arkasını dönüp hışımla çıktı mutfaktan. "Çekil sen de be!" Deniz'e çarpıp geçmişti.
"Ben ne yaptım ya? Her şeyi bu puşt yapıyor." dedi Deniz gülerek. Onun söylediği şeyle çalışanlar kıkırdamıştı. Asef öfkeyle dönüp bakınca hepsi aniden sustu.
"Bekle sen," Asef sinirle mutfaktan çıkarken Deniz kolunu tuttu.
"Hop! Nereye?"
"Onun o bağıran ağzını..." Asef derin bir nefes alıp gözünü sıkıp açtı.
"Hayvan, kadın var karşında. İnsan ol!"
"Ne kadını ya! Cadı var cadı. Ayrıca hepiniz ne meraklısınız bana insanlık öğretmeye. Bırak!" dedi kolunu kurtarırken Asef. Merdivene yönelmişti.
"Hep öğretmen olmak istemiştim ama daha havalı ve kadınlar bayılıyor diye cerrah oldum," Deniz kendi kendine konuşurken genç bir çalışan gülerek bakıyordu ona. Deniz kadına göz kırpıp Asef'in ardından koştu. "Asef'im bekle!"
Asef merdivenleri ikişer ikişer çıkıp Alya'nın açık kapısından daldı. Tam önünde duran Eliza'ya çarpmıştı.
"Oha!" diye kısık sesle karşılık verdi Eliza. "Böbreğimi deldin."
"Sen bana bağırıp gidemezsin." Asef kardeşinin odasında olduğu bilinciyle sakin ama tehdit dolu bir sesle konuştu. Şu an ikisi de Alya'yı unutmuş öfkeyle birbirine bakıyordu. Hatta kulaklarına gelen şarkı söyleme sesini bile umursamıyorlardı.
"Sen de benim emek verip yaptığım yemeği çöpe atamazsın! Ben böyle bir şeyi asla kabul etmem." Eliza da sakin ama gizleyemediği sinirle karşılık verdi.
"O yemeği Alya'ya verecektin!" dedi Asef.
"Çöpe atmak zorunda mıydın?" dedi Eliza.
"Dediğim şeylerin tersini yapmak zorunda mıydın?"
"Sürekli emir verip durmak zorunda mısın?"
"Sürekli bana karşı gelip duracak mısın küçük kızım?" dedi Asef kıza yaklaşarak. Eliza yutkunup susmuştu.
"Ohaaa!" Deniz ikisinin ortasından geçip odaya daldı. O sırada Asef ve Eliza da kendine gelip Deniz'in baktığı yere dönmüşlerdi.
Asef şokla derin bir nefes aldı. Elleri titremişti. Yıllardır bu görüntüyü bekliyordu. Alya minik bir kuş gibi ses çıkararak gülüyordu. O kadar güzel görünüyordu ki...
"Kardeşim... Alya'm..." diye yaklaştı Asef ama Alya ona bakmadan gülerek önündeki ekrana bakıyordu. Asef başını eğip baktı, kardeşinin baktığı yere.
Tolga başında yazması ile yere çökmüş sehpa siliyordu. Bir yandan da kalçasını sağa sola oynatıp duruyordu.
"Diyarbekir yoluna le, Diyarbekir yoluna
Toydum düştüm toruna le, toydum düştüm toruna
Bu sevdalar boşuna le, bu sevdalar boşuna
Delalım, delalım, delalım, delalım, delalım
Bu sevdalar boşuna le, bu sevdalar boşuna
Delalım, delalım, delalım, delalım, delalım."
Asef şokla ekrandan başını kaldırıp yeniden Alya'ya baktı. Alya ona bakarken yüzü yeniden eski ifadesiz haline dönmüştü. Asef az önce hayal görüp görmediğini düşünerek yeniden kardeşine baktı ama ifadesiz şekilde bakıyordu Alya yüzüne.
"Alya canım," Eliza mahcup şekilde gelip kızın önünde durdu. Sabah çektiği videoyu kızın göreceğini düşünmemişti. "Alayım mı telefonu?"
O sırada Asef öfkeyle Eliza'ya bakıp başını salladı. Galiba bu sen birazdan görürsün anlamında bir bakıştı. Resmen kardeşinin tepki vermesine şu an sevinemiyordu.
"Al tabi," dedi Asef, Alya'nın önündeki telefona uzanıp. Ama o an beklemediği bir şey oldu. Alya telefonu tutup kaşlarını çalarak Asef'e baktı. "Alya, canım, benim abin."
"Oha! Çok iyi, harika." Deniz alkış çalarak Alya'nın önüne gelip elini Asef'in omzuna koydu. "Asef, Alya tepki veriyor sana. Ve yıllardır herkesin yapmak istediği şeyi. Sana böyle bakmak." Deniz kahkaha atıp gülerken Asef sinirle baktı.
"Sus Deniz!" kardeşinin ona ilk tepkisinin kızgınlık olması ve bunun Tolga için olması şu an pek de iyi hissettirmiyordu.
"Tamam tamam, bırakalım da Alya izlesin Tolga'yı." Deniz konuşurken hala gülüyordu.
"Alya," Eliza yavaşça eğilip küçük kızın eline dokundu. "Tolga'yı mı merak ediyorsun?" Eliza'nın sorusu ile Asef yüzünü ovarak ileri geri yürümeye başladı. İçinden sabır çekiyordu.
Alya bir süre Eliza'ya bakıp telefonu ona uzattı. Yüzünde şu an bir ifade yoktu ama göz bebekleri titremişti. Eliza telefonu alırken kapıyı çalan kadınla hepsi geriye çekildi.
"Merhaba, Alya'nın ders saati," dedi gözlüğünü düzeltirken Sevim Hanım.
"Tabi, hoş geldiniz Sevim Hanım." derken gözüyle herkesi dışarı davet etmişti Asef.
Deniz, Alya'ya kocaman bir öpücük gönderirken Eliza da hafifçe saçını okşayıp dışarı çıkmıştı. Onlar çıkınca Asef eldivenini çıkarıp her zaman yaptığı gibi işaret parmağını uzattı kardeşine. Alya da parmağını uzatıp dokundu.
"Seni bu dünyadaki her şeyden çok seviyorum Alya." dedi siyah gözleri ile bakarken. Alya bir tepki vermemişti. Ardından Asef de odadan çıkıp ikisini baş başa bıraktı.
Merdivenden inerken ensesini tutuyordu Asef. Hala kardeşinin verdiği ilk tepkinin Tolga'ya olmasının şokunu atamamıştı.
"Gel Asef'im gel..." Deniz oturduğu koltukta biraz kenara kayıp eliyle vurdu boşluğa. Eliza da karşıda oturmuş hafif mahcup şekilde bakıyordu. Tolga'yı çekerken Alya'nın onu göreceği aklının ucundan bile geçmemişti. Ama o da kızın tepki vermesine çok sevinmişti, onun korkusu Asef'in vereceği tepkiydi.
"Sesini çıkarma Deniz, tansiyonum çıktı." Asef kendini koltuğa bıraktı.
"Yaşlılıktan hepsi bebeğim, gel koynuma azıcık yaslan. Kolonya dökelim bileğine azıcık," Deniz, Asef'i kolundan çekip göğsüne yaslamaya çalışıyordu.
"Deniz siktir git!" Asef bağırıp geri çekildi.
"Bak bu sinirin de hep yaşlılıktan, orta yaş sendromu."
"Deniz, asabımı daha da bozma!"
"Lan asabın niye bozuluyor? Şu an mutlu olman lazım, farkında mısın bilmiyorum ama Alya tepki verdi Asef."
"Farkındayım çok mutlu olmam lazım ama ben şu an birini falan öldürmek istiyorum." Asef'in söylediği şeyle Eliza şokla baktı adama.
"Alya bir insana tepki verdi Asef, ne önemi var?" dedi Deniz. Yüzü ciddiydi.
"İnsan mı! Benim masum ve dünyadan haberi olmayan kardeşim resmen Habeş maymununa tepki verdi." Asef'in yüzü acı çeker gibi kasılmıştı.
"Düzgün konuş! Her ne kadar dediğinde haklı olsan da o benim yakın arkadaşım." dedi sinirle Eliza.
"Sana zaten sinirliyim Eliza, nasıl kardeşime böyle sorumsuzca telefonu verebilirsin? Ya başka bir şey görseydi telefonda? Psikolojisini bozabilirsin ki zaten o Habeş maymunu bozmuş bile olabilir. Deniz hemen psikoloğa haber ver." Asef sinirle konuşurken Deniz ve Eliza ona göz devirerek bakıyordu.
"Asef, biraz abartmıyor musun?" dedi Deniz. "Alya tepki verdi ve bu harika. Senin neden böyle yaptığını anlamıyorum. Bir dakika,"
"Ne!"
"Sen Alya'yı kıskandın, sen resmen Tolga'dan kıskandın onu." Deniz gülmeye başlamıştı.
"Saçma sapan konuşma Deniz!" Asef elini yumruk yapmış dizine koymuştu. Eliza da gülmemek için kendini tutuyordu.
"Kıskandın resmen!" Deniz kahkaha atıp koltuğa uzanınca Asef yastığı alıp yüzüne bastırdı. "Nefesimi kestin seksi şey yapma!" Deniz kaçmaya çalışsa da Asef iyice üzerine abanmıştı.
Eliza ikisinin bu çocuk gibi haline gülmeden edemedi. Asef gözünde ilk defa katil değil de eğlenen bir adamdı. İlk defa onu bu kadar rahat görüyordu, ilk defa tetikte değil ve doğal davranıyordu. Çalan telefonu ile gözünü onlardan alıp arayan kişiye baktı.
"Efendim Pusat,"
Eliza'nın sesini duyan Asef hemen geri çekilip arkasına yaslanarak oturdu. Kaşları çatık şekilde bakmaya başlamıştı.
"Selam Eliza, müsait misin?" Eliza karşıdan gelen sesi dinlerken dik bir şekilde ona bakan Asef'i gördü. Kollarını birbirine dolamış sert şekilde ona bakıyordu. Deniz ise kaşını gözünü oynatarak imalı bakıyordu.
"Evet, müsaitim dinliyorum." Kendi içinden pek de müsait olmadığını geçirmişti tabi. Keza Asef'in delici bakışları bunu doğruluyordu.
"Biliyorsun yakında sergi var ama bir türlü resim dizaynına karar veremedim. Açıkçası kimsem de olmadığı için senden yardım istemek istedim..." Pusat'ın sesi sonlara doğru kısık çıkmıştı. Eliza onun yetimhanede büyüdüğünü öğrendiğinden beri ayrı bir acıma hissediyordu.
"Çok isterim, daha önce hiç yapmadım ama pek başarılı olmayabilirim."
"Bence içinden geleni söylemen bile güzel olur ne de olsa tabak içinde sanat yapan birisin" Eliza bu sözle gülümsemişti.
"Hmm, manita mı yoksa?" Deniz kısık sesle Asef'e omuz atıp sormuştu.
"Hayır, tabi ki!" dedi sinirle Asef.
"Tamam, görüşürüz o zaman. Sen bana yeri mesaj at." dedikten sonra telefonu kapattı Eliza.
"Sen nereden biliyorsun?" diye sormuştu Deniz. Kaşıyla Eliza'ya bakıp imada bulunuyordu. Eliza gelen adrese baktığı için ikisi ile de ilgilenmiyordu.
"İki dakika sus lan!" diye sesini yükseltti Asef. "Beyin koymadın bende."
"Beyin cerrahı olarak onu ben koymuyorum Asef'im. Doğuştan olması lazım, senin için şüpheliyim." Deniz omzuna gelen yumruktan kaçamamıştı. "Acıdı, hayvan!"
"Hayvanlık yapma iki dakika! Ben odama gidiyorum." derken ayağa kalkıp Eliza'ya bakmıştı ama Eliza şu an Pusat ile mesajlaştığı için pek ona bakmıyordu. "Odama gidiyorum ben." diye tekrar etti Asef.
"Git lan!" diye bağırdı Deniz. Bu sırada Eliza da başını kaldırıp bakmıştı. Asef ile göz göze gelince adamın sinirli bakışları ile karşılaştı.
"Ne?" dedi.
"Bugün mesaiye kalmanı istiyorum." Asef rahat bir tavırda konuşurken elini cebine koymuştu.
"Ne mesaisi? Restoran mı burası?" Eliza alayla sormuştu. Bu sırada da ayağa kalkıp tam adamın önünde durdu. "Oldu olacak bulaşıkları da yıkayayım."
"Alya için psikolog gelecek, daha sonra onunla zaman geçirmeni istiyorum." Asef gayet rahat şekilde konuşmaya çalışıyordu ama yüzünde gerginlik vardı.
"Alya yorulacak Asef, sonra uyuması lazım. Eliza sen git, hem kızın randevusu var." Deniz telefonuna bakarken konuşuyordu ama başını kaldırıp Asef ile göz göze gelince derince yutkundu. "Ama tabi kala da bilirsin... Asef haklı bence..."
Eliza normalde Asef ile şu an tartışırdı ama Alya söz konusu olunca tereddüt etmişti.
"Tamam o zaman biraz daha kalayım," Eliza konuşurken bir yandan eline telefonu alıp Pusat'a tekrar mesaj attı.
"İşim uzayacak gibi ya, nasıl yapsak?"
Birkaç saniye sonra cevap gelmişti. Asef önce kızın kalmasına sevinse de attığı mesaja göz atmaya çalışıyordu.
"Sorun değil, eğer senin için de sorun olmazsa gece alırım seni. Bu gece sabaha kadar çalışmam lazım zaten."
"Tamam, o zaman sana haber veririm." yazıp gönderdi Eliza. "Ben Alya'nın dersini dinlemeye gidiyorum." dedikten sonra iki adamın yanından ayrıldı.
"Eee, ne fark etti şimdi?" Asef kendi kendine konuşurken Deniz sırıtarak bakıyordu.
"Niye böyle bir şey yaptın ki sen?" diye sordu Deniz Asef'in dibine girip. Gözleri ile giden Eliza'yı gösteriyordu.
"Ne yaptım?"
"Kızın işi vardı niye kalmasını istedin şimdi sen?"
"Burası da onun işi Deniz, kalabilir. İstersem bu eve yerleşmesini bile isterim." Asef pencereye doğru yürüdü. Deniz de hemen ardından kalkmıştı.
"Bence farklı bir şey var. Yani benim içgüdülerim öyle diyor." Deniz omzuna doğru başını koyup çekici bir sesle konuştu.
"Senin o hayvani içgüdülerin umurumda değil Deniz!" Asef kenara itti Deniz'i.
"Valla ben hissettim bir kere, sen sırf Eliza o adamla buluşacak diye kal dedin."
"Saçma sapan konuşma Deniz, bana ne! Kiminle buluşursa buluşsun." Asef merdivenlere yönelirken eli yumruk olmuştu.
"İyi bari, ikimizi de içine alacak bir girdap var gibi hissediyorum. Bence bu gece girdabı dağıtalım. Gece kulübünü boşalttırıyorum. Eller ile dokunmasak da gözlerimiz ile dokunalım bu gece." Deniz de aklını meşgul eden kişiyi görmezden gelmeye çalışıyordu. Aşk ne onun için ne de Asef için iyiydi. Aşk sevdikleri kadınlara zarar vermekten başka işe yaramıyordu.
"Ne demek o?" diye sordu Asef.
"Gece görürsün, tabi Pırıl kıskanmasın," dedi gülerek Deniz. "Zaten Eliza'yı görüp iyice sinir oldu."
"Deniz, ben senin o aklına tüküreyim. Ayrıca Pırıl buraya gelince senin onu direkt göndermen lazım. Eliza ile muhatap etmen senin öküzlüğün."
"He he, hayvanlığı sen yap kabak bana patlasın." Deniz eline telefonu alıp çoktan gece için hazırlık yapmaya başlamıştı.
"Hadi Deniz hadi, benim şimdi bir işim var. Sonra haberleşiriz," Asef merdivenden çıkmaya başladı.
"Ne işin var bu saatte?" diye bağırdı Deniz.
"Şeytanın mesaisi olmaz!"
Deniz daha fazla bir şey demedi. Asef'in çizgisine gelmişti. Daha fazla gidemezdi. Kimse gidemezdi, Asef'in hayatına girenler iyi bilirdi.
Nasıl şeytan ile pazarlık yapılmazsa Asef ile de yapılmazdı.
Deniz ile şaka yapsa da eğlense de eğer çizgisini geçen o bile olsa sonuçları kötü olurdu. Asef'in öfkesi ve karanlığı açığa çıktığı an etrafını yakardı, şimdiye kadar Deniz bununla defalarca karşılaşmıştı.
Alya ilk ameliyatını olduğu gün Deniz'in hocası ufak bir hata yaptığı için kızın omurgası zarar görmüştü. Aslında hata doktordan bile kaynaklı değildi ama olmuştu. O doktor acımasızca mesleğinden olurken sırf hocası olduğu için Deniz'in kolu Asef tarafından kırılmıştı. Deniz o günden beri Asef'in karanlık yanının ne kadar korkunç olduğunu görmüştü.
Onun cehennemine bir kez giren kolay şekilde çıkamazdı. Çıksa da mutlaka zarar görürdü... Deniz o yüzden Asef'in Eliza'yı istemesini asla istemiyordu.
Asef, Eliza'yı istediği gün Eliza acı çekmeye başlardı... Asef, Eliza'ya aşık olduğu gün ikisinin de öldüğü gün olurdu...
**
Asef, Alya'nın odasının önüne gelince açık kapıdan gelen sese kulak kabarttı. Alya'nın öğretmeni ara vermişti ve birkaç sınav hazırlıyordu. Bu sırada Eliza, Alya ile konuşuyordu.
"İşte böyle, ben de artık derslerime odaklandım. Ama öğretmenim senin öğretmenin kadar iyi değildi, ayrıca arkadaşlarım yaramazlık yapıp saçlarımı çekmeye devam ediyorlardı. O yüzden hep saçlarımı kısa kestirirdim, hala da kısa zaten." Eliza gülerek anlatsa da sesinde hüzün vardı. Annesi ve babası öldükten sonra okula devam etmişti. Ama durgun hali arkadaşları arasında alay konusu olurdu ve ona zorbalık yaparlardı. Özellikle Eliza, rahatsız olduğu halde ona dokunup saçını çekerlerdi. Eliza'nın eve geldiğinde ise bunları anlatacak kimsesi olmazdı. Ne teyzesi ne de diğer akrabalar... Eliza ailesini kaybettikten sonra yalnız kalmıştı ama öyle bir yalnızlık ki dünyada tek o varmış gibi bir yalnızlık...
Asef onun sesini dinlerken anlattığı şeyler ile yumruk olan ellerinin gevşediğini hissetti. Yüreğinde bir yer yüreği üzgün bu kızın saçlarını okşamak istemişti.
"Bu arada Alya, mavi bir bere gördün mü?" Eliza'nın sesi ile Asef açık kapıdan eğilip baktı. Alya cevap vermeden bakıyordu ama Eliza sanki o cevap verecek gibi sormuştu. Bir yandan da etrafa bakıyordu. "Benim için çok önemli o Alya, mutlaka bulmam lazım. Hayatımdaki en önemli kişinin hediyesi..."
Asef kaşlarını çatarak geriye çekildi. "En önemli kişiymiş," kendi kendine mırıldanırken odanın önünden ayrılıp yukarı çıkmaya başladı. Şu an onda olan bereyi alıp çöpe atmak istiyordu.
Odasına girdiği an ortada dikilip bekleyen Cihan ile karşılaştı. "Adamı bulduk efendim," demişti.
"Tamam, ormanın içine götürün geliyorum." derken sesi ölümcüldü.
Cihan emri aldıktan sonra hızla odadan çıkmıştı, Asef odasındaki dolaba ilerleyip kasasını açtı. İçindeki özel yüzüğü çıkarıp aldı. Bu gece yine içindeki ateşi salacaktı. Odadan çıkmadan önce gözü masasına kaymıştı, çekmecede duran bereyi düşündü.
"Hayatımdaki en önemli kişinin hediyesi,"
Eliza'nın sesi zihninde yankılanınca kaşları çatıldı. "Onu arayan lavuk mu?" diye kendi kendine konuştu. "Siktir! Bana ne, sana ne Asef sana ne!" sinirle kendi kendine kızıp durmuştu.
**
Eliza gözleri kapanan Alya'ya baktı uzunca. Uyurken yüzünde oluşan masum ifadeyi, hafifçe titreyen kirpiklerini seyretti.
"Çok güzel," dedi onunla birlikte kızı izleyen Deniz'e.
"Öyle, bu dünyadaki en güzel şey olabilir. Ya da öyle hayatımızdaki en güzel şey Alya." Deniz konuşurken sevgiyle Alya'nın saçlarını okşuyordu.
"Yürüme ihtimali var değil mi?" diye sordu Eliza.
"Var, küçükken birkaç ameliyat geçirdi ama onlar yeterli olmadı. Fizik tedavi ve psikolojik destek almaya devam ediyor ama yakında büyük bir ameliyata girecek. Ondan sonrası farklı olacak..." Deniz bunu söylerken olacaktan çok kalbinden geçen şeyleri söylüyordu.
"Sen mi gireceksin ameliyatına?"
"Benimle beraber on doktor daha, en iyi cerrahlar. Asef işini şansa bırakmaya niyetli değil,"
Eliza, kardeşi için bu kadar endişe duyan adamın başkalarına karşı ne kadar acımasız olduğunu düşündü. Karşısındaki adamın bu iki yönü arasında gidip geliyordu. Ama aklından çıkmayan görüntü onu huzursuz edip duruyordu. Gözünü kırpmadan öldürdüğü adam...
"Seni götüreyim, Cihan şu an burada değil,"
Eliza saate bakınca dokuz buçuk olduğunu gördü. Psikolog geldikten sonra Alya ile yalnız zaman geçirmişti. Daha sonra Eliza ve Deniz'i odaya çağırıp hep birlikte konuşmuş ve Alya'nın tepkilerini izlemişti. Eliza bu sürede Asef'in olmamasını garipsese de Deniz'e çok güvendiğini fark etmişti. Daha sonra psikolog, Eliza ve Deniz'le özel konuşmuştu. Alya'nın içinde harekete geçmiş bir şey vardı ve tepki vermeye devam edecek gibi görünüyordu. Aşırı sevindirici haber sonrası biraz daha Alya ile zaman geçirmişlerdi. Deniz ile Eliza kendi aralarında şaka yapıp durmuş, Alya sadece izlemişti. Ama göz bebekleri titreyip durmuştu. Eliza'nın varlığı işe yarıyordu...
"Olur, gidelim." dedikten sonra çantasını aldı Eliza.
"Eve mi gideceksin?" Deniz kapıdan çıkınca imalı şekilde sormuştu.
"Hayır, bir arkadaşımın yanına..."
"Hmm," Deniz bir şey demedi ama yüzündeki ifade çok şey anlatıyordu. Eliza umursamadan Deniz'in arabasına ilerlerken duyduğu sesle bir an duraksadı.
"Kurt uluması mıydı o?" diye korku içinde sordu.
"Olabilir Eliza, zaten etrafına bakınca ormanın yakınında olduğumuzu anlarsın. Malum kış, acıkan kurtlar daha da aşağı iniyor." Deniz arabanın kapısını açıp Eliza'nın binmesini bekledi.
"Alya sesi duyunca korkmuyor mu?" diye sordu Eliza.
"Onun odası ses geçirmez, sorun yok. Ayrıca yalnız değil. Asef'in en güvendiği kişiler bu evde. Elliden fazla çalışan var."
Eliza arabaya binerken şaşkındı. O sadece birkaç kişiyi görmüştü, demek ki hayalet gibiydi hepsi. Varlıkları hissedilse de görünmüyorlardı.
Kar yağmaya devam ederken, Deniz'in canavar diye tabir edilecek aracı hızla ilerliyordu. Şehre yaklaşınca Eliza'nın verdiği adrese doğru ilerlemeye başladı. Yirmi dakika sonra lüks bir binanın önünde durmuşlardı. Üst katı ev gibi duran binanın altı camlarla çevrili bir galeriye benziyorlardı.
"Vay be Eliza, zengin arkadaşların var." dedi Deniz etrafı incelerken.
"Arkadaşlarım?" diye sordu Eliza.
"Ee ben de çok zenginim." derken kendini gösterip güldü Deniz.
"Sen benim arkadaşım falan değilsin Deniz,"
"Aa yoksa daha da mı yakın olduğumuzu düşünüyordun?" deyip göz kırptı Deniz.
"Hayır ne seni ne de Asef'i tanımasam ne kadar güzel olurdu diye düşünüyordum."
Deniz bu söze bariz şekilde bozulmuştu ama gülümsemeye devam etti.
"Bu acıttı..." dedi dudaklarını büzerek.
"Asef'in acımasızca bir adamı öldürüp senin de öylece baktığın gün, benim de canım acıdı. Size yakın falan olamam ben Deniz. Aklımdan çıkmıyor gördüklerim." Eliza hatırladığı an ile yüzünü buruşturdu.
"Ama Alya," dedi Deniz.
"Sadece bazıları Deniz, sadece bazılarına değdi. Tolga, Alya gibi... Belki de sizinle tanışmam sadece o ikisine değdi..." Eliza konuşurken Pusat camın önüne gelmişti ve arabanın içindekileri görmeye çalışıyordu.
"Arkadaşın seni bekliyor," dedi Deniz uzaktan onlara bakan Pusat'a bakıp. Eliza başını sallayıp kapıyı açmak için uzandı ama Deniz'in sesi ile durdu."Sen de birçok şeye değersin Eliza unutma. Sen kendini birileri için feda etmiş değilsin sen birileri için gönderilmiş bir meleksin..." Eliza cevap vermedi, arabadan inip kendini soğuk havanın kollarına bıraktı.
Başını kaldırıp üzerine düşen kristal tanelere baktı. O melek olmak istemiyordu. Çünkü annesinin anlattığı hikayede melek cennetin kapısında kalıyordu. İçeri giremiyordu, Eliza üşürken bir kez daha baktı düşen karlara... O hep böyle soğukta kalıp üşüyecekti, o hep yalnız kalacaktı...
Pes edip yürümeye başladı, o sırada Pusat kapıya çıkıp onun gelmesini bekliyordu. Deniz çoktan gitmişti.
"Sen çok seviyorsun karı, sürekli üzerine yağmasını istiyorsun." dedi gülerek.
"Seviyorum, yüzüme yüzüme vuruyor yalnızlığımı..." dedi Eliza kapıya gelirken.
"Ben de yalnız hissederdim sürekli, ama bu aralar öyle düşünmüyorum." dedi Pusat. Eliza'nın içeri girmesi için kenara geçmişti.
"Senin adına sevindim," dedi Eliza.
"Bu gece benim için beraber sevinelim o zaman." Pusat kapıyı kapatırken gülümsedi.
**
Adım sesleri karda yankılanıyordu. Ormanın karanlığında nefes alıp verdikçe sıcak nefesi yağan kara karışıp duruyordu. Kan olmuş karın içinde yatan adamın etrafında çember çizerek yürümeye devam etti Asef. Cihan ve diğer adamlar kenarda durmuş nefeslerini tutarak işkence edilen adamı izliyorlardı.
Asef'in eldivenleri çıkardığı eli kan içindeydi. Kafes dövüşünde taktığı aslan pençesi olan yüzüğün sivri yerlerinden kan damlıyordu. Her düşen kan damlası şeytani bir şekil oluşturuyordu.
"Yeter... Yalvarırım..." adamın acı dolu sesi kısık şekilde kulağına ulaştı Asef'in. Ama çember çizerek yürümeye devam etti. Adımının değdiği yerdeki karlar eriyordu.
"Yeter mi?" diye alayla sordu Asef. O sırada ormanın içindeki büyük ağaçların ardındaki dört iri kurdun hırlama sesi geldi. "Kurtlarım da yeter diyor bak, çok açlar."
Adam korku içinde kalkmaya çalıştı ama kırılmış kaburgası buna pek izin vermedi. Uzun zamandır aradıkları bir adamdı. Asef'in ailesi kaza geçirdiği gece üç caddedin güvenlik görüntülerini silen kişiydi. Önce yurtdışında saklanmış ama ailesi için tekrar dönmek zorunda kalmıştı. Ama Asef'in kucağına düşmesi uzun sürmemişti.
"Yoruldun ama biraz daha uzan." Asef yerde acı çeken adamın önünde bir dizini kırıp diz çöktü. "Cık cık, hemen de donmuş bu kanlar." Adam çığlık atarken Asef yüzüğü ile adamın yarasını tekrar deşti. Az önce öyle darbeler atmıştı ki adama, kemiğe kadar açılmış yaralar vardı. "Ama en önemlisi kar yağdığında tuzlama işlemini iyi yapmak, yoksa karlar hayatı çok zorlaştırıyor." Ayağa kalkıp başıyla Cihan'a işaret verdi.
Adam anında elinde bir kova ile gelip yerde acı çeken adamın yaralarına tuz atmaya başladı. Adamın acı çığlığı geceyi doldururken Asef'in kurtları hırıltılı nefesler alarak biraz daha yaklaşıyorlardı. Ama Asef'in korkusundan dolayı tam olarak gelemiyorlardı.
"Söyle! Kim istedi görüntüleri silmeni?" Asef sabrı tükenmiş gibi öfkeyle bağırdı. Acı içinde ağlayan adam artık bitsin diye derin bir nefes alıp Asef'in gözlerine baktı. İsmi verdiği an onu öldüreceğini biliyordu. Zaten dayanacak gücü kalmamıştı.
"Altan Akdağ'ın adamı emri verdi." dedi nefes nefese. Başını kara atıp ölmeyi beklemeye başladı.
Asef gözlerini yumup şeytani bir şekilde gülümsedi. Babasının ortağı... Bundan şüpheleniyordu ama adam ona ulaşılacak tüm yolları kapatmıştı. Sonunda bulmuştu. Gözlerini açıp ona acıyla bakan adama baktı.
"Cihan, kurtlar çok aç. Daha fazla beklemesinler." dediği an adam çığlık atmaya başladı.
"Yapmayın ne olur! Sen öldür beni!" ama kimse onu dinlemiyordu. Asef adamları tarafından sürüklenen adama baktı. Ardından kan izleri bırakıyordu, acıyla attığı çığlık kulak acıtıyordu.
Ama hiçbiri Asef'in içindeki acı kadar büyük değildi. Annesi ve Alya aklına geldikçe o acı büyüyordu.
"Efendim, Altan Akdağ uzun süredir ülkede değil." dedi Cihan.
"Umurumda değil Cihan, o yaşlı bunağı ne olursa olsun istiyorum. Ne kadar güçlü olursa olsun onu elimle parçalamak istiyorum. Alya için bacaklarını koparmak, annem için kalbini deşmek istiyorum...'' bir süre düşündü. "Babamı siktir et!"
Cihan başını sallayıp yanından uzaklaştı. Asef kafasını kaldırıp göğe bakmaya başladı. Hala yüzüğünden kan damlıyordu. Kurtların önlerindeki yemeği iştahla parçalama sesi geliyordu. Adamın sesi artık yoktu.
"Neden üzerime yağdırıp duruyorsun karı?" diye göğe bakarak bağırmaya başladı Asef. "Söndürmüyor ateşimi bak! Daha da harlıyor..."
Asef'in adamları çoktan uzaklaşmış onu yalnız bırakmıştı.
"Beni cennetten kovdun! Neden bana meleğini gönderiyorsun? Şeytan ile melek bir araya gelebilir mi? Beni neden onunla sınıyorsun? Ne olur, al meleğini içimden, yoksa kanatları elimde yanacak..."
***
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |