
Şeytana aşkla bakınca onu melek sanırsın...
Sadi Şirazi
**
Bu dünyada ateş diye bir şey olmasa da Asef yine de ateşin yerine kullanılırdı. Çünkü gözleri öyle alev almış etrafını öyle cayır cayır yakıyordu ki...
Deniz hızlı şekilde Alya'yı yatağına yatırıp hemen yanındaki komodinde duran ilacı çıkardı. Şırıngaya çektiği ilacı saniyeler içinde Alya'ya enjekte etmişti. Asef ne kadar gerginse Deniz de o kadar soğukkanlı şekilde hareket ediyordu. Bir doktor olarak yapması gerekeni hızlı şekilde yapıyordu. Birkaç dakika içinde Alya yavaşça nefes almaya başladı. Ama gözleri kapalıydı.
"Tamam Asef, sakin ol. Alya iyi." Deniz, Asef'in titreyen ellerini görüyordu. Ama Asef ona değil Eliza'ya bakıyordu, bakışlarıyla öldürüyordu.
"Deniz, Alya'nın yanından ayrılma." Asef Eliza'ya doğru yürümeye başladı. Eliza birkaç adım geri atmıştı ama Asef kızın kolunu yakalayınca olduğu yerde kaldı. "Yürü," dedikten sonra kızı da beraberinde resmen sürüklemeye başladı.
"Asef bekle!" Deniz seslendi ama Asef başıyla onu susturup yerinde kalmasına neden oldu. "Sakin ol lan, önce ne olduğunu anlayalım." Deniz o sırada dönüp yemeğe baktı. "Ama kimyon tadı almadım ben..."
"Bekle, beni dinle..." Eliza merdivenden çıkarken ağrıyan kolunu umursamadan konuşmaya çalışıyordu. Ama Asef onu dinlemeden odasının kapısını açıp Eliza'yı içeri attı.
"Ne yapmaya çalışıyorsun? Sen kimsin de Alya'ya zarar vermeyi düşünürsün?" Asef, Eliza'nın üzerine yürümeye başlarken sesi karanlıktı.
"Hayır, ben yap-"
"Ona bir şey olursa sağ kalmayacağını bilmen lazımdı! Hatta ölmek için bana yalvarırsın! Bilmiyor musun?" Asef'in sesi Eliza'nın kulağını acıtıyordu.
"Ben yapmadım! Alya'ya zarar vermem!" Eliza bağırıp adamı ileri itmeye çalıştı. Ama bu Asef'i daha da öfkelendirmekten başka bir şeye yaramadı.
Eliza'nın iki elini arkasında sabitleyip koltuğa doğru itti. Kendi dizini de kırıp koltuğun üzerinde kızın üzerine doğru eğildi. Kızın canı yanmıştı, küçük bir acı inlemesi kaçtı dudaklarından.
"Sana güvenmemem gerekirmiş, sen göründüğün kadar masum değilmişsin Eliza? Kendince bana zarar vermek mi istedin? O küçük aklınla intikam mı istedin? Ya da başka bir niyetin mi vardı? Kendini bana farklı gösterip gözümü boyadın." Asef tehdit dolu sesiyle biraz daha eğilip Eliza'nın yüzüne nefesini vererek konuştu.
"Ben bir şey yapmadım! Daha önce de bugün de dikkat ettim her şeye, her baharata..." Eliza sinirden konuşamıyordu. "Asla ona zarar vermem!..''
"Belki derdin bana zarar vermek, bunun için de en kolay yol Alya'ya zarar vermek." Asef kızın bileğini daha çok sıktı. Eliza'nın canı çok yanıyordu. Dolu olmuş gözleriyle tepesindeki adama baktı, çok yabancı ve çok korkutucu görünüyordu. "Sana neler yapabileceğim hakkında en ufak bir fikrin var mı Eliza?"
Ölümcül sesi kızın kulağına dolarken ilk kez Asef'ten bu kadar korktuğunu hissetti Eliza. Ona ilk kez böyle bakıyordu, ilk kez bu kadar gerçek tehdit ediyordu. Ve ilk kez canını acıtıyordu...
"Asef! Bırak kızı!" Deniz hızla içeri girip Asef'i kızın üzerinden çekti. Asef'in böyle öfkeli bir anında müdahale etmek tehlikeliydi ama Deniz, Eliza için endişeli hissediyordu. Normalde Deniz'in müdahalesinden etkilenmeyecek Asef, kıza zarar vermek istemeyen yanının zayıflığıyla savunmasız kalmıştı. Bu zayıf yanından nefret ediyordu.
"Karışma Deniz!" diye bağırdı Asef. Gözlerinden akan yaşla uzaklaşan Eliza'ya baktı. İki bileği de kızarmıştı. Kendine gelir gibi oldu, ne yaptığının farkına varıyordu. Kendini kaybettiği anda gözü dönmüştü, asla zarar vermeyi istemeyeceği ve başkası ona bunu yapsa dünyayı yakacağı kıza kendisi bunu yapmıştı.
"Asef, kendine gel. Yemekte kimyon falan yok. Ben de yedim hatta aşçı kadın da baktı. Yok!" Deniz emin olduğu için savunuyordu Eliza'yı.
"Kokusunu ya da tadını saklayabilir, daha önce yaşadım Deniz. Güvenmiyorum..." Asef öfkeyle Eliza'ya bakarken, Eliza kırılmış gururu ile bakıyordu. Başını dik tutuyordu, yanlış bir şey yapmadığını biliyordu ama Asef şu an çok yanlış yapıyordu.
"Tamam, sen ye aynı tabaktan o zaman." dedi Deniz. "Herhangi bir şey olursa hemen müdahale ederim zaten. Başka türlü çorbayı DNA testine mi göndereyim?"
"DNA ne lan? Çorbanın babası kim onu mu bulacağız amına koyayım?" Asef sinirle derin bir nefes aldı.
"En azından kimyon çocuğu mu öğreniriz." dedi Deniz gülerek.
"Aynı tabağı getirsinler." dedi Asef sertçe. Şüphe duyduğu an yanılma ihtimali olabileceğini fark etmişti. Ama bunu geç farketmesi hiçbir şeyi değiştirmezdi.
"Tamam," derken hemen kapıyı açıp çıktı Deniz. Asef'in şu an sakinlemesi onun için yeterliydi, başka türlü Eliza zarar görürdü. Bundan da en çok acıyı çeken yine Asef olurdu. Deniz bunu çok iyi biliyordu.
Asef tekli bir koltuğa otururken Eliza cam kenarına doğru yürüyüp bahçeye baktı. En azından Alya'nın iyi olduğunu düşünüp biraz sakinleşmeye ve şu an itham edildiği şeyi düşünmemeye çalıştı ama çok kırılmıştı. Alya onun için bir kardeş gibiydi, masum bir candı... Asef'in Eliza'nın hakkında böyle bir şey yapabileceği düşünmesi onu incitmişti ama Asef hala sert gözlerle ona bakmaya devam ediyordu. Gözlerindeki şüphe yerini koruyordu. Eliza omzunun üzerinden dönüp adama baktı, hiçbir şey söylemeden sertçe birbirlerine baktılar. İkisinin arasındaki ateş uzaktan dahi görünüyordu. Birbirine kavuşmak isteyen iki ateş ama bir araya gelince her yeri yakabilecek bir ateş...
İçeri giren Deniz ve çalışan ile bakışmaları son buldu. Eda adlı çalışan yavaş adımlarla yaklaşıp tepsiyi Asef'in önüne koydu. "Neden ellerin titriyor, iyi misin?" diye sordu Asef.
"Evet efendim, iyiyim." deyip çıktı kız.
"Hadi ye, ekmek de ban istersen." dedi Deniz. Asef'in karşısına geçip kollarını birbirine doladı.
"Alya iyi mi?" diye sordu Asef. Bu sırada Eliza kaşları çatık şekilde yaklaşıp Deniz'in yanında durdu.
"İyi merak etme, şu an uyuyor. Boğazındaki şişlik iniyor." Deniz konuşurken Asef karanlık bir ifade ile bakıyordu. Eliza onun bu bakışlarından çok korktuğunu hissediyordu. Acımasız ve vahşi...
Asef önündeki yemeğe hiç düşünmeden kaşığı daldırıp yedi. Birkaç saniye bekledi ama bir şey olmamıştı.
"Atıştırmalık da ye, belki onda vardır." dedi Eliza sert şekilde. Bunun üzerine Asef onlardan da attı ağzına ama yine bir şey olmamıştı.
"Dedim sana, yok diye." dedi Deniz.
Asef sert şekilde yutkunup ayağa kalktı, Eliza da iki adım atıp adamın önünde durdu. Başı dikti.
"Hemen mutfak ve Alya'nın odasının kamera görüntülerini istiyorum Deniz. Cihan'a söyle, hemen getirsin." Eliza bu sırada odadan çıkmak için iki adım atmıştı ki Asef'in sesi ile durdu. "Bekle."
"Bana emir verip durma! Alya'nın yanına gideceğim, yüzünü görmek ve sesini daha fazla duymak istemiyorum." dedikten sonra hızla odadan çıktı Eliza.
"Bir gün de beyninle hareket et Asef. Eliza'nın böyle bir şey yapmayacağını bilmen gerekirdi." dedi Deniz. Her ne kadar Asef'in huyunu bilse de bu kadar acımasız olmasına dayanamıyordu.
"Bilmiyorum Deniz, ben kimsenin ne yapacağını bilmiyorum. Öz babamın yaptığı şeylerden sonra herkes her şeyi yapabilir. Uzatma da görüntüleri getir." Asef'in sözü üzerine Deniz daha fazla devam etmedi. Asef haklıydı, onun bu kadar acımasız olması bizzat en yakını tarafındandı.
Güvensizliği tercihi değil, mecbur bırakılmış bataklığıydı...
**
"Senin abin tam bir canavar Alya, acımasız pençesini hiç acımadan batırıyor." Eliza, Alya'nın saçını yavaşça okşuyordu. Mışıl mışıl uyuyan Alya'nın göz kapakları arada titrese de ilacın etkisinden dolayı uyanmamıştı. "Ve asla dinlemiyor, hükmü o verip cezayı da o kesiyor."
Eliza daha fazla konuşmadan susup huzurla uyuyan kızın saçını bir kez daha okşadı.
"Eliza,'' Deniz'in sesi ile dönüp kapıda onu bekleyen adama baktı Eliza. "Asef'in odasına gelir misin? Kamerada bir şeyler gördük, seninle ilgisi yok."
"Hayır, görmek istemiyorum. Sadece buradan gitmek istiyorum." Eliza ayağa kalkıp çantasını aldı.
"Eliza, yapma böyle. Asef için sevdiği birisi söz konusu olunca kendini kaybediyor. Seni kırmasının sebebi bu, o kadar." Deniz kapıya ilerleyen Eliza'nın önünde durdu. "O canavarı sakinleştirmeyi ben asla beceremedim. Öfkesini kusana kadar durmuyor, üzgünüm."
"Ben o canavarın asılsız öfkesinin kurbanı olamam Deniz. Alya için endişe duymasını anlarım ama beni öyle itham etmesini asla anlamam. Alya'nın kılına zarar gelsin ister miyim?" Eliza kırgın yüreğinin sesini duyuruyordu. Hem öfkeli hem sinirli hissediyordu. "O yüzden o adamın suratını görmek istemiyorum."
"Tamam suratına bakma ama bir şeyden emin olamadık, yemekte bir şey yok ama farklı bir şey olmuş gibi görünüyor. Asef şu an öfkeden kudurduğu için mantıklı düşünmüyor, herkese zarar verebilir. Ufak bir fikir verirsin belki," Deniz tereddütle konuştu.
"Tamam sadece ona bakıp gideceğim." dedi Eliza başını kaldırıp omuz silkerken. "Ayrıca ben polis miyim? Niye olayı biz inceliyoruz?"
"Sence Asef bu eve başka birinin girmesine izin verir mi?" diye sordu Deniz. Bu sırada odadan çıkıp yukarı Asef'in odasına ilerlemeye başlamışlardı.
"Tabii adalet mercii kendisi... Hükmü verip cezayı kendisi kesmeli." dedi alayla Eliza. "Ben ömrümde bu kadar korkunç birini görmedim!"
"Azıcık abartılı tepkiler tabii, ama yine de sen bilirsin." dedi Deniz. Çünkü Eliza'nın bakışları da pek normal değildi. Her an üzerine atlayabilirdi.
İçeri girdiklerinde Asef ve Cihan'ı kamera görüntülerine bakar halde buldular. Cihan da bu sırada bir şeyler anlatıyordu ama ikisini görünce sustu. Asef başını kaldırıp Eliza'ya baktı ama kız ona bakmadan geçip karşısına oturdu.
"Evet, öncelikle Alya'nın yediği hiçbir şeyde kimyon yok." Deniz hepsinin ortasında durup anlatmaya başladı. "Daha farklı şekilde yemiş gibi duruyor. Ama bundan emin değiliz, Eliza görüntülere bakıp bir şeyleri hatırlamaya çalışır mısın?"
Deniz'den başka kimseye bakmayan Eliza başını sallayıp, bilgisayarın yanına geldi. Burnuna Asef'in kokusu doluyordu ve adamın bakışlarını üzerinde hissediyordu ama ona bakmadan sakince ekrana bakmaya başladı.
Birkaç farklı görüntü vardı ekranda. Eliza'nın yemek yaptığı ve Alya'nın odasına gittiği anlar yakınlaştırılmıştı. Deniz ve Alya yemek yemeye başladığı sırada Eliza'nın telefonu çalıyordu. "Bu sırada Tolga aradı, annesinin buraya getirildiğini söyledi." dedi Eliza. Yanlış anlaşılmak istemiyordu.
"Biliyorum." dedi Asef. Eliza onun bunu nasıl bildiğini sorgulamadı ve önüne bakmaya devam etti.
Bu sırada Alya'nın kaşığı düşüyordu ve çalışan kaşığı alıp yeni bir kaşık getirmek için gidiyordu. Eliza'nın konuşması biterken yeni kaşıkla ağzına yemek alıyordu Alya. Ve olan ondan sonra oluyordu.
"Kaşık," dedi Eliza. Herkes ona baktı. "Yemekte bir şey yok, kaşığı ve bardağı daha önce ben koydum ama yeni gelen kaşığı bilmiyorum. Onun üzerinde olabilir mi?" Deniz'in yanına doğru yürüyüp fikrini söyledi Eliza.
"Ben de öyle düşündüm." dedi Cihan. Düşünceli şekilde ekrana bakıyordu. Eliza daha önce Cihan'a çok dikkatli bakmamıştı ama Asef'ten duyduğu kurt hikayesi üzerine dönüp adama baktı. Sol yanağından itibaren soluk şekilde izler boynuna doğru iniyordu. Boynuna doğru daha belirgindi izler ama kirli sakalı yüzünü biraz saklıyordu.
"Eda'nın böyle bir şey yapması mümkün değil. Küçüklüğünden beri tanırım onu, annesini tedavi ettiğim günden beri minnet dolu bize." dedi Deniz. En baştan beri bu fikre karşı çıkıyordu.
"Belli ki başkalarına minnet dolu artık," dedi Asef sert bir sesle.
"Bizim camiada herkes sizin kardeşinizin yurt dışında sağlıklı şekilde okuduğunu biliyor efendim. Onun bu halini bilen çok az kişi var. Nasıl öğrendiler? Alerjisine kadar..." Cihan açıklama yaparken gergin şekilde düşünmeye dalmıştı.
Eliza ve Asef, Cihan'ın söylediği şey üzerine ilk kez birbirlerine baktılar. Asef'in bakışlarındaki şüphe silinmişti ama Eliza'nın kırgınlığı aynı yerde duruyordu.
"Akla birkaç isim geliyor. Alya'nın öğretmeni, çalışanlar... Ama çalışanların dışarı çıkması yasak, telefon bile özel kullanmıyorlar. Ortak telefon da dinleniyor, şimdiye kadar hiçbiri Alya ile ilgili şifreli bile konuşmadı." Asef konuşurken içki dolabının önüne yürüdü. Kadehine viski koyup pencerenin önünde durdu.
"Pırıl'ı saymadın," dedi Deniz. Bunun üzerine Asef sertçe dönüp baktı. Eliza da dikkatle söyleyeceği şeyi dinliyordu.
"O böyle bir şey yapmaz! Alya'yı çok seviyor." dedi Asef.
"Eliza da onu çok seviyor. Neden onun yapabileceğini düşündün o zaman?" diye inatla sordu Deniz. Eliza bu söz üzerine yeniden kırgın hissetti koltuğa otururken.
"Pırıl da yıllardır benim yanımda Deniz. O çok iyi bilir, böyle bir şey yaparsa başına ne geleceğini." dedi Asef kelimelerin üzerine bastırarak. Pırıl'ın alnına yakın zamanda silah doğrultmuştu.
Eliza da aslında adamı çok iyi tanımıştı, başına neler gelebileceğini çok net biliyordu.
"Cihan, şimdilik çalışan kimseye bir şey belli etme. Eda'yı yakından izle, diğer çalışanların kimlerle görüştüğünü ve yakın zamanda birileri ile buluşup buluşmadıklarını, her şeyi öğren. Yoksa ben herkesi yakacağım ona göre..."
Cihan aldığı emir üzerine başını eğip hızla odadan çıktı. Asef gergin şekilde kadehi ağzına götürüp tamamını içti.
"O yaptıysa eğer," Eliza ne tarafa bakacağını bilmeden parmakları ile oynuyordu. "Ona ne yapacaksın?"
Asef sorunun muhatabı kendisi olduğunu biliyordu ama sessiz kalıp bir şey söylemedi.
"Ne yapacak? Tabi ki tazminatını verip kovar." Deniz gülümsemeye çalışarak araya girdi. "Gencecik bir kıza zarar verecek değil." Bunu hem istiyor hem de Asef'ten gerçekten emin olmak istiyordu.
Asef birkaç saniye bakıp Deniz'in dediği şeyi onaylar gibi başını salladı. Ama Eliza aniden ayağa kalkıp adamın önünde durdu.
"Yalan söylüyorsun! Kardeşine zarar vermek isteyen birisine o kadar şeyle yetinmezsin." Eliza için Asef öfkesi kontrol edilemeyen biriydi ve defalarca ne kadar acımasız olduğunu kendi gözleri ile görmüştü.
"Bunu yapmasını ondan isteyen birisi var. Ve benim öncelikli işim onunla. Ama haklı olduğun bir yer var." Asef ona dik şekilde bakan Eliza'ya biraz yaklaştı. "Alya'ya zarar vermek için uzanan el bundan sonra herhangi bir iş yapabilecek durumda olmaz."
"Asef, önce sakin şekilde düşünelim." Deniz araya girip Eliza'yı olaydan uzaklaştırmaya çalıştı.
"Ben sakinim Deniz, şimdi Eliza'yı evine götür." Asef arkasını dönüp kadehine tekrar viski doldurdu.
"Gideceğim zaten, bir saniye bile burada durmam. Hatta bir daha buraya gelmek bile istemiyorum." dedi öfkeyle Eliza.
"Anlaşma gereği öyle bir lüksün yok." dedi sakin şekilde Asef.
"Senin de beni haksız yere suçlamaya ve aklına gelen şeyleri söylemeye hakkın yoktu. Benden özür dilemediğin sürece asla gelmem buraya." dedi Eliza, kapıya yönelirken.
"Arkadaşının başına gelecek şeyleri düşün bence." dedi tehditle Asef.
"Asef bir dur ya!" diye araya girdi Deniz. Ama Eliza alaylı bir gülüşle karşılık verdi.
"Tamam öldür Tolga'yı, haberi de Alya'ya kendin ver." dedikten sonra hızla çıktı Eliza.
"Oo," demişti Deniz. Asef hayretle dönüp Deniz'e baktı. "Kabul et bu iyiydi."
"Siktir git Deniz!" Asef'in bağırması ile ellerini kaldırıp hızla çıktı Deniz. "Kıza bak, hem cadı hem de zeki..."
Asef en başında Eliza'yı suçladığı için kendine kızıyordu. Öfkesinden onu kıracak şeyler söylemiş olması içini kemirip duruyordu. Asef Arjen pişman olmak istemiyordu ama bir tarafı onu huzursuz edip duruyordu. Gözlerini yumup derin bir nefes aldı.
"Ben yanlış bir şey yapmadım, sorun değil." Kendi kendine konuşup durdu ama yumruğunu sıkıp elindeki kadehi duvara fırlattı. "Siktir! Bu rahatsız edici his neyin nesi?"
**
Deniz ve Eliza arabada giderken sessizdi. Deniz düşünceli şekilde yola bakıyordu. Aklında ilk defa yaşanan bu kimyon olayı vardı. Daha önce asla böyle bir şey olmazken neden şimdi olduğunu merak ediyordu.
"Ne düşünüyorsun? Sence bunu kim niye yaptı?" Eliza aralarındaki sessizliği bozmuştu. "Gerçi o canavarın canını yaktığı çok kişi vardır da..."
"Eliza, Asef asla kimsenin canını sebepsiz yakmadı. Bak dediğim sana garip gelebilir ama o adamın kolay bir hayatı olmadı. Doğduğu günden beri içine düştüğü hayat kolay değildi Eliza. Maruz kaldığı, mecbur bırakıldığı şeyler onun ruhuna çok zarar verdi. Onu acımasız bir adama dönüştürdü." Deniz, Asef'i savunurken fazla rahat hissetmiyordu. Çünkü Eliza'nın kabul edemeyeceği şeylere şahit olduğunu biliyordu. Gerçi bazen o da bazı şeyleri kabul edemiyordu ama Asef'in babası Melih Arjen gibi bir adamı iyi tanımıştı. Oğluna bıraktığı karanlık miras çaresizlik barındırıyordu.
"Ben yine de bunu kabul edemiyorum Deniz, sen ne söylersen söyle ne anlatırsan anlat benim içim almıyor." dedi Eliza. O da inandığı şeylerden asla taviz vermek istemiyordu. Mantığı her zaman bunun yanlış olduğunu söylüyordu.
"Seni bir şey için zorlamak istemiyorum. Ama Alya için geleceksin değil mi?"
"Bir süre gelmeyi düşünmüyorum Deniz. Önce o pis katil benden özür dileyecek." dedi inatla Eliza.
"Bak işte bu imkansız Eliza, Asef için birinden özür dilemek imkansız. Güneşin batıdan falan doğması gerek." dedi Deniz gülerek.
"Dileyecek ve sen de göreceksin. Hatta iddiasına girelim." dedi Eliza, serçe parmağını Deniz'e doğru uzatmıştı.
"Tamam girelim," Deniz serçe parmağını uzatıp kızın parmağını tuttu. "Asef senden özür dilesin ben de kulüpte masanın üzerine çıkıp dans etmezsem şerefsizim."
"Tamam, edeceksin hem de en kalabalık saatte." dedi Eliza.
"Merak etme, hatta seksi deri elbise giyip kırbaç falan da alırım. Ama kaybedersen sen edeceksin Eliza, seksi şekilde. Üç gün süren var." Deniz bir kaşını kaldırıp meydan okudu.
"Tamam edeceğim." Eliza kabul ettiği iddia için şimdiden pişman olmuştu ama artık çok geçti. Hem gururunu hiçe sayıp bu kadar ithamdan sonra o konağa dönmek istemiyordu.
"Çok eğlenceli olacak, seni öyle görmek için sabırsızlanıyorum Eliza." Deniz büyük bir kahkaha atarken evin önüne gelmişti.
"Son gülen iyi güler." dedi Eliza arabadan inerken. Bu sırada Tolga ve Nehir de sokağın başında görünmüştü. Tolga neşeyle bir şeyler anlatıp duruyordu. İkisini görünce gülerek el salladı. Nehir de Deniz'i görünce utangaç şekilde gülümsemişti.
"Eliza!" Tolga sevinçle bağırıp Eliza'nın üzerine atladı. "Kızım çok mutluyum."
"Tolga, sakin ol. Ne oldu?" Eliza, Tolga'nın sıkı sarılışına karşılık verdi.
"Annemin yanından geliyoruz. Tedavi şansı çok yüksek. En lüks odada bakılacak, ablam da özel eğitim okulunda eğitim görüp kalacak." Tolga'nın hızla anlattığı şeylere çok sevinmişti Eliza.
"Çok şükür canım, çok sevindim."
Tolga kızdan ayrılıp Deniz'in üzerine atladı bu defa. "Sağol abi, hepsi senin emrinle olmuş."
"Sen de sağol, ben bir şey yapmadım. Elimizden azıcık bir şey gelirse ne mutlu." Deniz de Tolga'ya sarılıp sırtına birkaç defa samimi şekilde vurmuştu. Bu sırada da ona bakan Nehir'e gülümsemişti. "Merhaba Nehir, nasılsın?"
"Merhaba, çok iyiyim. Sayende çok neşeli bir gün. Tolga'nın annesine yaptığın yardım çok değerli." dedi Nehir.
"Dediğim gibi önemli değil. İnşallah yakında iyileşir." dedi Deniz.
"İnşallah, şey geçen gece sarhoş oldum galiba. Saçma sapan şeyler yaptıysam özür dilerim." dedi Nehir utanarak.
"Hepimiz saçmaladık Nehir, kafanı takma. Hatta ben herkesten çok saçmaladım. Seninle konuşmaya başladığım an içmeden sarhoş oldum." Deniz göz kırpıp gülümsedi.
"Öhö öhö, kapı önünde böyle şeyler yapmasanız mı acaba? Malum dikizleyen insanlar var." Tolga kısık sesle ikisinin arasına girdi. Başını kaldırıp camdan bakan kadına el salladı. "Merhaba Muazzez'ciğim."
"Hadi eve girelim," dedi Eliza. Komşusunun bakışı pek de iyi değildi.
"Ben konağa döneyim, malum bizim canavarı tek bıraktım." dedi Deniz. Eliza onun ima ettiği şeyi anlamıştı. "Gidip onu biraz sakinleştireyim."
"Tamam sen bilirsin, üç gün sonra görüşürüz. Sen masada ben sandalyede." dedi Eliza gülerek. Deniz sadece bir kahkaha atmış, bir şey söylememişti. Ardından arabasına binip hızla ayrıldı.
"O ne demek?'' diye sordu Nehir.
"Boşver, yakında görürsün." Eliza apartmana girerken kendinden pek emin değildi. "İnşallah gördükleri ben olmam!" diye düşündü.
**
Asef odanın içinde volta atarken çenesini sıkmaktan artık dişleri acıyordu. Kapıyı çalıp giren Cihan'ı görünce durup siyah deri koltuğa oturdu.
"Ne buldun?"
Cihan saygıyla Asef'in önünden durup elindeki tableti uzattı. Görüntüde gözü ve elleri bağlı bir kadın vardı. "Eda'nın annesi, yaklaşık bir yıl önce kaçırılmış. Bu sürede Eda'nın dışarıya bilgi aktarmasına karşılık annesinin sağ kalacağı söylenmiş. Annesi şeker hastası, evden çıkacak her bilgi karşılığı bir insülin iğnesi sözü verilmiş. Eda kendisi itiraf etti, odada tutuyorum şimdi."
"Bu tablet ona mı ait?" diye gergin şekilde sordu Asef. "Nasıl saklamış evde bunu?"
"Evet, adamlar annesinin sağ olup olmadığını görsün diye vermişler. Eve gelen mutfak malzemelerinin içinde gelmiş. Çaresiz olduğunu ve mecbur kaldığını söylüyor." Cihan sakin ve net şekilde açıklama yapıyordu.
"Bana niye gelip anlatmamış, annesini bulmam çok mu zordu?" Asef yumruğunu koltuğun kenarına vurdu. "Kaçıranlar ve ondan bunu isteyen kim buldun mu?"
"Tablet üzerinden ulaşmaya çalıştığım adresler var ama hepsi sahte. Bulmam uzun sürebilir, ama kadının yerini tahmin ediyorum. İzniniz olursa bu gece operasyon düzenleyip kadını alabilirim."
"İstediğin şekilde yap. Ama beni huzursuz ediyor bu durum Cihan. Bu orospu çocuğu her kimse evimle ilgili, en yakınım ile ilgili sırları biliyor... Koruma sayısını iki katına çıkar, tüm çalışanlar takip edilsin. Evin her yerini incele, herhangi bir teknolojik alet ya da dinleme cihazına karşı... Yeni konulmuş olabilir." Asef sinirle alnını ovaladı. "Eda da şimdilik odada kilitli kalsın, annesini getirdikten sonra ne yapacağıma karar vereceğim."
"Emredersiniz," Cihan hızla odadan çıkınca Asef bir kadeh alıp viski koydu. Hala Alya'nın yüzü aklından çıkmıyordu. Onu öyle görünce kendini kaybetmişti. Mantıklı düşünmeden hareket etmişti.
Eliza için yaptığı itham bir yanını huzursuz edip duruyordu. Gözlerini yumup kadehi ağzına dikti. Bu sırada çalan telefonu ile koltukta biraz doğrulup ekrana baktı.
"Hayır ya! Şimdi değil." Hemen kendi kendine çeki düzen verip dik oturdu. Görüntülü aramayı açmadan önce boğazını temizledi.
"Doğurmayıp sıçtığım adamın oğlu! Niye geç açıyorsun?" Ekranda kır saçlı, sivri yüzlü, dinç bir kadın belirdi. Yetmiş beş yaşında olmasına rağmen hala güçlü ve keskin bir sesi vardı.
"Babaanne sana da merhaba," dedi Asef çekinerek.
"Babaannene tüküreyim senin. Neredesin sen günlerdir? Niye aramadın? Kötü rüya gördüm bugün, ay yüzlü Alya'm iyi mi?" Yaşlı kadının hızlı sorularını gergin şekilde dinliyordu Asef.
Ayşe Arjen, babasının annesiydi. Gelin gittiği Edirne'den elli beş yıldır ayrılmamıştı. Oğlu işleri büyütüp İstanbul'a gelse de o gelmeyi reddetmiş erken yaşta kaybettiği eşinin memleketini bırakmamıştı. Karanlık dünyası olan oğlundan ölümünden sonra bile ne kadar nefret etse de torunlarını çok seviyordu. Özellikle Alya onun kırmızı çizgisiydi. Asef'e de çok düşkündü ama sevgisini daha az gösterirdi. Asef'in de bu dünyada çekindiği tek insan olabilirdi.
"İyi babaanne merak etme, uyuyor şu an." Asef, kardeşinin başına gelen şeyi eğer yaşamak istiyorsa söylememesi gerektiğini biliyordu. "Sen nasılsın?"
Koyu kahve gözleri olan Ayşe Hanım kaşlarını çatarak ekrana yaklaştı. "Bok gibiyim! Arayıp sormayan hayırsız bir toruna sahip olan yetmiş beş yaşındaki bir kadın nasıl olursa öyleyim." Asef babaannesinin konuşmasına alışıktı. Sinirli olunca, özellikle dili fazla sivri olurdu.
"Ama Ayşe Sultan, ben senin iyi olduğunu biliyorum zaten. Adamların sürekli talimat veriyor bana." Asef babaannesinin aksine daha sakin konuşuyordu.
"O adamların da ağzına tüküreyim! Geçen gün Edirne'nin ileri gelen ailelerini eve çağırdım, o adamlar kapıda utanmadan kadınlara kadar herkesi aradılar. Rezil oldum elâleme!"
Asef artık dayanamayıp gülmeye başlamıştı. "Babaanne adamların suçu yok emri ben verdim."
"O zaman senin ağzına tüküreyim!"
"Tükür babaanne, nasıl istersen öyle yap." dedi Asef pes edip.
"Tabii ki istediğimi yaparım. Hazırlan, evdeki yaptığım peynirlerim olsun oraya geliyorum."
"Ne!" Asef gergince olduğu yerde doğruldu. "Babaanne bu soğukta çıkma evinden. Ne diye yoruluyorsun?" Eğer Ayşe Hanım gelirse başı çok ağrırdı.
"Lan susak ağızlı! Yürüyerek mi geliyorum? Araba getirecek, hem eski toprağız biz. Kolay kolay bir şey olmaz bize. En azından seni evlendireyim, ondan sonra Alya'mın da konuşup yürüdüğünü göreyim sonra göçüp giderim." Ayşe Hanım akan göz yaşlarını silerken Asef sessiz kaldı. Babaannesini asla kırmak istemiyordu.
"Yok öyle erkenden beni bırakıp gitmek hem daha seninle yeterince kavga etmedik. Ayrıca evlilik falan nereden çıktı babaanne?"
"Beni sinirlendirme beya! Yaşın geçmiş otuzu hala evlilik nereden çıktı diyor! O magazinde boy gösterdiğin kadınların hepsinin saçını başını yolarım Asef! Hele o Pırıl mıdır Şırıl mıdır nedir, onun ayrı yolarım. Beş tane helal süt emmiş kız buldum buradan sana, getireyim yanımda birini beğen." Yaşlı kadın konuşurken parmağı ile ekrana vurup duruyordu.
"Babaanne birini seçersem diğer dördü üzülmez mi?" Asef artık babaannesini alaya almaya başlamıştı.
"Lan doğurmayıp sıçtığımın oğlu! Allah gözünü doyursun, beş tane mi gelin alacaksın?" Kadın sinirle bağırmıştı. Asef kahkaha atmıştı onun bu haline. Bu sırada da odaya Deniz girmişti. Asef'in neye güldüğünü merak edip ekrana bakınca heyecanla gözleri büyüdü.
"Beya Ayşe Sultan! Biree gavürün encee; er sülenene kanmasana beya." dedi Deniz, Trakya ağzını taklit ederek.
"Aha diğer susak ağızlı da geldi. Hayırsız, neredesin kaç zamandır sen?"
"Ah sultanım, senin bu hayvan torunun ile uğraşmaktan vakit mi kalıyor? Ah!" Deniz sözünün sonunda ensesine tokat yemişti. "Hayvan herif!"
"Sensin hayvan, hayvan oğlu hayvan! Torunumla düzgün konuş."
"Kalbimi kırdın sultanım ya." Deniz çocuk gibi üzgün bir surat yapmıştı.
"Oraya geleyim ben, önce kafanı kıracağım. Hadi tutmayın beni, işim gücüm var. Asef, Alya'yı öp yerime ayrıca dediğim şeyleri de unutma!"
Aniden ekrandaki görüntü gitmişti.
"Ayşe Sultan mı geliyor?" diye şaşkınca sordu Deniz. Aynı zamanda Asef'in dibine oturmuştu.
"Galiba," dedi Asef bıkkın şekilde. "En son geldiğinde kumarhaneyi basıp bana silah doğrultmuştu bu yaşlı cadı. Bakalım bu defa ne yapacak? Kalk lan şuradan?" Asef, Deniz'i itince koltuktan düşmüştü.
"Yavaş! Hayvan herif, çok iyi ama ya. Niye basmıştı?" Deniz başka bir koltuğa geçip oturdu. Aynı zamanda belini ovalıyordu.
"Daha önce telefonu yüzüne kapattığım için ayrıca kumarhane işlettiğim için." dedi Asef. Gözlerini yumup başını arkaya atmıştı.
"Kafesi duysa kim bilir ne yapar Asef'im? Kesin seni o kafeste sallandırır." Deniz kahkaha atıyordu.
"Kesin, Eliza'yı evine bıraktın mı?" Asef huzursuz hissediyordu.
"Evet, ne yapacaksın şimdi? Kızı bu defa aşırı hayvanca kırdın, bileği bile kızarmıştı Asef." Deniz arabada giderken Eliza bileğini ovalayınca fark etmişti. "Yaptığını telafi edecek misin? En azından özür falan dileyebilirsin." Deniz bunun ne kadar imkansız olduğunu biliyordu. Nitekim arkadaşı da bunu belli etti.
"Kes sesini Deniz, fikrini de al defol git. Kafamı dinlemeye ihtiyacım var."
"İyi, ne yapalım artık ateşli bir dans izlemek zorunda kalacağız. Ben Alya'ya bakıp çıkıyorum." Deniz ayağa kalkıp kapıya yöneldi.
"O ne demek?" diye sordu Asef.
"Yakında anlarsın, hadi eyvallah." Deniz'in verdiği cevaptan bir şey anlamayan Asef boş boş baktı. Ardından oflayarak arkasına yaslanıp gözlerini yumdu. Kızın bileğini düşündü. Çok mu sıktım acaba? Allah belanı versin Asef! diye içinden geçirip derin bir nefes aldı. Derdi bitmiyordu.
Babaannesinin gelişi onu şimdiden germeye başlamıştı.
**
"Eliza, neden durgunsun canım?" Nehir geldikleri andan beri suskun şekilde duran Eliza'nın halini merak edip durmuştu. Yemekte bir şey sormamış, şimdi Tolga, Doruk'un yanına gitmişken arkadaşının yanına gelmişti. Dalgın şekilde pencereden dışarıyı seyreden Eliza, dönüp arkadaşına baktı.
"İyiyim canım, sadece yorgunum."
"Ooo, klasik replik de geldi. Sadece yorgunum demek; kafamı meşgul eden bir şey var ve ondan başka bir şey düşünmüyorum demek." Nehir gülerek konuşup Eliza'yı köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. "Ya da yine tökezledim ve halletmem gereken dertler var."
Eliza arkadaşına gülümseyip ayaklarını uzattı. Nehir, Eliza'nın uzattığı ayaklarını bacağının üzerine koyup yavaşça sıkmaya başladı. "Pekala masaj da yaparız. Hadi anlat."
"Çok garip bir adamla karşılaştım galiba Nehir." Eliza anlatmaya başlayınca Nehir sessizce arkadaşını dinlemeye başladı. "Bir yanı güven veriyor diğer yanı ise korkutuyor. Hep karanlık gibi ama çevresindeki insanları aydınlatıyor da. Sevdikleri söz konusu olunca acımasız birisine dönüşebiliyor. Güzel ve Çirkin masalındaki lanetli canavar gibi... Sevgi nedir tam olarak bilmiyor bile... Sevgisi ateş gibi, yakıp kül edecek cinsten..."
Eliza kendi kendine konuşup Nehir'in varlığını unutmuştu resmen.
"Bu adam yalnız mı?" diye sordu Nehir. "Karanlıkta yalnız kalmaktan korkan bir adam gibi. Asef Arjen'den bahsediyor olabilir misin?"
"Haklısın ondan bahsediyorum." dedi pes edip Eliza. "Galiba onunla gereksiz yere fazla zaman geçirdim. Ya da bilmiyorum, olduğu kişiyi unuttum galiba. Yoksa neden kafama takayım?"
"Kafana tam olarak neyi taktın bilmiyorum ama bu adamın sana karşı tavrı seni rahatsız ettiyse, ya adamın hareketleri sana tersti ya da beklentin farklıydı?" Nehir saçlarıyla oynarken imalı şekilde konuştu.
"Ne demek istiyorsun?"
"Bu adamdan hoşlanıyor musun yoksa?"
"Asla!" Eliza ayaklarını kendine çekip dik şekilde oturdu. "Öyle bir şey yok! Adamı görünce bile sinirim tepeme çıkıyor."
"Tamam da niye bu kadar sinirlendin kuzum? Bak şüphe edeceğim." Nehir yüzünü Eliza'ya yaklaştırdı. "Oha! Senin yüzün mü kızardı?"
"Nehir çarpacağım şimdi suratına ama, kalk git şuradan. Ayrıca gördük bugün seni, Deniz'le konuşurken esas senin suratın domates gibi kızardı." Eliza ikisi konuşurken arkadaşının özellikle yüzüne dikkat etmişti. Deniz daha rahat görünüyordu ama Nehir ona olan ilgisini belli ediyordu. İçten içe bu durum onu rahatsız etti çünkü Asef'in en yakın arkadaşı Deniz, gerçekten farklı mıydı tam olarak emin olamıyordu.
"Hayır ya, ne alaka?" diyip hızla ayağa kalktı Nehir.
"Ah canım benim, ne alaka demek; evet aynen öyle demek değil mi? Klasik replik," Eliza, Nehir'in az önce kendisine söylediği söze laf vurdu gülerek.
"Ha ha çok komik. Ben yatmaya gidiyorum, sen yanlış düşünceler ile kal burada. Ayrıca unutma bir klasik söz der ki; en büyük aşklar nefretle başlar. Sen bu Asef Bey'den çok nefret etme, sonu fena olmasın." Nehir, Eliza'nın cevap vermesine izin vermeden odadan çıktı.
Zaten Eliza'nın da verecek cevabı yoktu. Asla ihtimal vermediği bir durum hakkında konuşmak bile gereksizdi, onun için. Yarın otelde stajı olduğu için o da kalkıp yatmaya gitti. Giderken de aklında üç gün içinde alması gerektiğini düşündüğü bir özür vardı. Ama Asef Arjen gibi bir adam ondan nasıl özür dilerdi bu meçhûldü...
**
Eliza otele girince karşılaştığı sıcak hava ile derin bir nefes alıp ellerini ovuşturdu. Evden buraya kadar yürümesi resmen kemiklerine kadar üşümesine neden olmuştu. Hızlıca otelin ona göre en güzel yeri olan mutfağa gitti. Nedense bugün normal zamanlara göre daha kalabalık ve hareketliydi. Uzaktan gördüğü Müge, yanındaki Türk şef ile çalışırken etrafına bakmadan konsantre şekilde işine yoğunlaşmıştı.
Eliza da beraber çalıştığı Şef Lorenzo'yu ararken onu terasa yakın alanda çalışırken buldu. Hızla onun yanına ilerleyip dikkati önündeki yemekte olan şefe seslendi.
"Ciao, şefim." (Merhaba)
"Ciao Eliza!" Şef Lorenzo, Eliza'nın ona İtalyanca selam vermesine çok sevinmişti. "Hoş geldin, nasılsın?"
"İyiyim şefim sağ olun, ne yapıyorsunuz?" Eliza tezgahtaki malzemelere baktı. "Lazanya mı?"
"Doğru bildin küçük şef ama eksik aynı zamanda. Yanına da çok özel bir İtalyan mezesi olan Bagna Cauda yapıyorum.''
"Özel bir misafir mi var? Yoksa deneme yemeği mi yapıyorsunuz?" diye sordu Eliza. Bu sırada da üzerindeki montu çıkarıp önlüğünü giyiyordu.
"Özel bir misafir diyebiliriz. İtalyan bir ressam otelde kalıyormuş. Onun ricası ile hazırlıyorum." Şef Lorenzo özenle malzemeleri doğramaya başladı. "Yardım etsene bakacağına."
"Hemen şefim, nereden başlayayım." Eliza heyecanlanmıştı.
"Sen beşamel sosu hazırla, ben de makarna katmanları için ragù bolonez hazırlayayım."
Eliza ve Şef Lorenzo beraber işe koyuldular. Arada Eliza'ya bir şeyler söyleyen Şef Lorenzo aynı zamanda önündeki sosla ilgileniyordu. Eliza içten içe ne kadar şanslı olduğunu düşünüyordu. Diğer stajerlerin aksine onun çalıştığı bölüm çok zevkliydi. Tabii bunun sebebi büyük oranda Şef Lorenzo'ydu.
"Şefim," Eliza elindeki sosu karıştırırken şefe baktı. "Türkiye'ye gelmeye nasıl karar verdiniz? Restoranınızı bırakıp hem de..."
Şef gülümseyerek Eliza'ya baktı, yeniden önüne döndü. "Aslında her insanı bazen olduğu yerden uzaklara sürükleyen bir güç vardır."
"Asef Arjen'i mi kast ediyorsunuz?" diye merakla sordu Eliza.
"Asef'in etkisi var tabii. Bana çok yardımcı oldu her konuda ama buraya gelmem için zorlamadı. Teklifte bulundu ben de kabul ettim, buradaki rüzgarın kokusunu merak ettiğim için." Şefin kırık Türkçesi ile anlattığı şeyleri pek anlamamıştı Eliza.
"Pek anlamadım şefim, biraz daha açar mısınız?"
"Biliyor musun Eliza, ben Türkçe öğrenmeye buraya gelince değil çok önceden başlamıştım. Bir Türk kadınının rüzgarda kokan o muhteşem saçlarının kokusu ile..." Şef derin bir iç çekince Eliza şaşkınlıkla baktı ama sessizce dinlemeye devam etti. "Her gün gelirdi benim eski ve küçük dükkanıma. Özel soslar bulmaya çalıştığım dönemde tesadüfen gelip yaptığım bir yemeği tatmıştı. Önce bana pek beğenmediğini söyledi, ben sinir oldum tabii. Sonraki gün yine geldi aynı yemekten yedi. Biraz daha güzel olduğunu söyledi. Bu şekilde günlerce gelip yaptığım yemekleri tattı. Bana ilham oldu, tanıştık. Üniversite öğrencisiymiş, bir yıllığına İtalya'ya gelmiş. Adı Lavinia... Uzun siyah saçları ve masmavi gözleri vardı. Okyanus gibi... Işıl ışıl... Kokusu okyanus gibi... Onun için Türkçe öğrenmeye başladım ama o bir gün gelmeyi bıraktı. Aradım ama cevap vermedi, okuluna gittim ama yoktu. Sanki kayboldu Eliza, hiç var olmamış gibi... O yüzden Asef teklifte bulununca buraya gelmek istedim, aradan beş yıl geçti tabii. Şimdi nerede bilmiyorum ama onun okyanus kokan saçlarını arıyorum."
Şef susunca Eliza gözlerinin dolduğunu fark etti. Duyduğu şeyler çok etkilemişti. "Soy ismi ne? Belki buluruz." dedi.
"Bilmiyorum Eliza, hakkında sadece bu kadar şey biliyorum. Samanlıkta iplik aramak gibi."
"İğne şefim," dedi Eliza gülerek. "Samanlıkta iğne aramak."
"Her neyse sonuçta yıldızımı kaybettim ve karardım." Şef duygulanmıştı. "Se si accendessa una stella per ogni volta che ti ho pensato, la notte sarebbe, di gran lunga, più luminosa del giorno!"
(Seni düşündüğüm her zaman bir yıldız yakılsaydı, gece gündüzden çok daha parlak olurdu!"
Eliza, şefin dediği şeyi anlamaz şekilde dinlerken arkasından gelen sesle dönüp baktı.
"Tu sei una stella... La mia stella..."
(Sen bir yıldızsın... Benim yıldızım...)
Pusat İtalyanca konuşurken Eliza'ya bakıyordu. "Devamı böyleydi değil mi şefim?"
"Evet," dedi gülerek Şef Lorenzo.
"Merhaba, seni gördüğüme şaşırdım." dedi Eliza. "Ne yapıyorsun burada?"
"Merhaba, sergim için davet ettiğim ressam arkadaşım burada kalıyor. Onun yanına gelmiştim. Az önce banyoda bileğini incitti ben de ilk yardım için doktor çağırdım. O sırada senin burada staj yaptığın aklıma gelince bakmak istedim." Pusat'ın da sol eli sargılıydı ve Eliza bunu görünce adamın eline uzandı. Tutmamıştı, sadece işaret etmişti.
"Elin mi yaralı? Nasıl oldu?"
"Spor yaparken oldu, endişe edecek bir şey yok."
"Resim yaptığın elin değil değil mi?" diye korkarak sordu Eliza. Çünkü yaklaşan bir sergisi vardı ve hala bitmemiş bir resmi vardı.
Pusat sağ elini sallayıp gülümsedi. "Merak etme, ekmek teknem çok iyi."
"Buna sevindim, bu arada bir şey ister misin?" diye sordu Eliza.
"Hayır teşekkürler, bu arada Şef Lorenzo rica etsem, Bay Francesco'nun yemeği odasına götürülebilir mi? Ayağının üzerine basmakta zorlanıyor."
"Ovviamente." dedi Şef Lorenzo. (Tabii)
"Grazie," dedi Pusat. (Teşekkürler) "Ben gideyim artık, galeriye götürmem gereken eşyalar var. Bay Francesco benim için özel olarak getirmiş."
"Yardım edeyim sana, elin de yaralı." Eliza bunu söylerken Şef Lorenzo'ya bakmıştı. Aralarına hala yarım saat vardı.
"Tabii ki Eliza sen git, yoruldun zaten biraz dinlen." Şef izin verince Eliza önlüğünü çıkardı.
"O zaman odaya çıkalım, oradan alıp arabaya koyarız. Çok bir şey yok ama tek seferde indirmiş olurum." dedi Pusat.
"Tamam," Eliza ile ikisi mutfaktan çıkınca Şef Lorenzo yemeği tamamlamak için çalışmaya devam etti. Yaklaşık on dakika sonra mutfağa giren Asef herkesin hazır ola geçmesine neden olurken Şef Lorenzo onu hiç umursamamıştı.
"Yalandan olsa da biraz utan ya Lorenzo." dedi Asef şefin önündeki sandalyeye oturup.
"Neden utanayım?" diye sordu Şef Lorenzo. Aynı zamanda da yemeği hazırlamaya devam ediyordu.
"Listen kabarık nereden başlayayım? Kimyon olayı, otel sana ait gibi misafir ağırlaman ha bir de gece yarısına kadar stajerinle yemek yapma bahanesi ile otelde takılmak... Bence seni kesin kovmam lazım."
"Onu gözün yemez." dedi Şef Lorenzo gülerek.
"Götün demek istedin galiba,"
"Dayak yememek için değiştirdim, ne istiyorsun sen?"
"İçeceğimi hazırla, gerçi geçen gün başkası senden daha güzel yapmıştı ama. Eliza nerede?" Asef etrafına bakıp kızı aradı ama görünürde yoktu.
"Yakışıklı bir adamla odaya çıktı." Şef Asef'i sallamadan cevap verdi.
"O ne demek!"
"Adamın sol eli yaralıydı, sağ eliyle de işini halledemiyormuş. Eliza da yardıma gitti."
"Ne diyorsun lan?!" Asef devamını dinlemeden hızla mutfaktan ayrıldı.
"Malzeme taşımak için Asef! Ne anladı acaba? Türk erkekleri çok garip." Şef Lorenzo kendi kendine konuşmuştu.
*
"İtalyanca bilmene şaşırdım. Orada yaşadın mı?" Eliza ve Pusat asansörde on beşinci kata çıkarken kız merakla sormuştu.
"Bir süre yaşadım, henüz resimlerim tanınmazken Ressam Francesco ile tanışıp onunla çalıştım bir süre. O sırada da öğrendim biraz." Pusat, asansörün kapısı açılınca önce Eliza'nın geçmesini bekledi.
"Seninle ilgili şaşırtıcı şeyler duymaya alışmam lazım galiba." dedi Eliza.
"Bence de, çünkü şaşıracak çok şeyin olacak gibi." dedi Pusat. Bu sırada da elindeki kart ile lüks otel odasının kapısını açtı.
İkisi içeri girince onları küçük bir koltuğa oturmuş bir ayağını da önündeki sehpaya uzatmış Ressam Francesco karşıladı.
"Signor Francesco, guesta è la bella signore Eliza."
(Bay Francesco, bu güzel bayan Eliza.)
Pusat, Eliza'yı tanıtmıştı. "Bay Francesco, İtalya'da beraber çalıştığım bana destek olan ünlü ressam." dedi Pusat, Eliza'ya.
"Memnun oldum." dedi Eliza.
Orta yaşlarında ama yüzü çok daha genç gösteren Bay Francesco mavi gözleri ile gülümseyerek baktı. "Molto lieto di conoscerti. La cosa più bella che ho visto da quando sono arriuato in Turchia."
(Çok memnun oldum. Türkiye'ye geldiğimden beri gördüğüm en güzel şey.)
Eliza ikisinin konuşmasını anlamadan bakıyordu.
"Hai ragione su questo." diye karşılık verdi Pusat.
(Bu konuda haklısın.)
"Hadi Eliza, eşyaları alıp inelim." dedi Pusat Eliza'ya bakıp.
"Olur," Eliza başıyla Ressam Francesco'ya selam verip diğer odaya Pusat'ın arkasından yürüdü.
"Masadaki kutuyu alır mısın?" Pusat'ın sesini kapının sert şekilde çalınması bölmüştü. "Ne oluyor ya?"
Pusat kapıyı açmak için odadan çıkınca Eliza da arkasından yürümüştü. Bay Francesco'nun ayağı yaralı olduğu için yerinden kıpırdamamıştı.
"Nasıl kapı çalmak bu?" Pusat kapıyı açıp karşısında otel görevlisini görünce sertçe sordu.
"Efendim özür dilerim. Ama bu odada fare olduğunu fark ettik. Derhal müdahale etmemiz lazım." Otel görevlisinin açıklaması ile Eliza olduğu yerde zıplayıp küçük bir çığlık atmıştı.
"Ben fareden çok korkarım!" Bağırarak kendini dışarı atınca Pusat ve Francesco öylece bakakalmıştı.
Eliza koridoru dönünce belinden kavrayan bir el ile durmak zorunda kaldı. Yine küçük bir çığlık atmıştı.
"Bağırma küçük cadı." Asef'in sesini hemen kulağının dibinde hissedince kasıldı. "Nereye koşuyorsun böyle?"
"Bir de utanmadan soruyorsun!" diye bağırdı Eliza. "Yedi yıldızlı otelinde fare var!"
"Aa! İnanmıyorum." Asef kızın belini bırakıp arkaya yaslandı.
"Az önce görevli gelip söyledi." dedi Eliza inatla ama adamın alaylı bakışı ile durdu. "Sen mi yaptın? Bilerek mi söyledin?"
"Bunu fark etmen uzun sürdü."
"Neden yaptın? Deli misin?" Eliza hayretle adamın rahat ifadesine bakıyordu.
"Esas deli olan sensin, ne işin var staj saatinde başka bir adamın odasında?" Asef elini kızın sağından uzatıp duvara koydu. Kızın üzerine doğru hafifçe eğilmişti. "Hatta iki saat sonra Alya'nın yanında olacaksın hala oyalanıp duruyorsun."
"Seni ilgilendirmez kimin odasına olup ne yaptığım." Eliza'nın bu sözü ile Asef kaşlarını çatıp biraz daha eğildi. "Ayrıca sen özür dilemeden ben Alya'nın yanına gitmeyeceğim!"
"Öyle bir lüksün yok ayrıca anca rüyanda görürsün." Adamın nefesi kızın yüzüne çarpıyordu.
"Özür dileyeceksin Asef Arjen! Haksız yere ağzına geleni sayıp canımı yakamazsın!" Eliza bunu söylerken kızarıklık hafif morluğa dönmüş bileğini gösterdi. Asef iki saniye kadar kızın bileğine baktıktan sonra yeniden gözlerine baktı.
"Yaralarını istediğin her şekilde sarabilirim ama diğer şey olmaz. Senin için bile kendimden taviz veremem Eliza."
Senin için bile...
Eliza içinden düşündü...
Onun için ne ifade ediyorum?..
**
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |