25. Bölüm

BÖLÜM 23

Sitare Yazar
yzrsitare

Düşlerimde gördüğüm meleğim, seni karşımda gördüğüm her an cennetimdeyim...

Sitare

 

**

Yağmur taneleri camı döverken, gök gürültüsü uzaklardan geliyor gibiydi. Ara sıra odayı aydınlatan şimşekle göğsünde yatan adamın siyah saçlarını izliyordu. Yavaşça ensesine dokununca kurumuş kanın boynuna dağıldığını fark etti Eliza.

"Asef," dedi sessiz şekilde ama karşılığında bir cevap almamıştı. Ama nedense Asef'in uyanık olduğunu düşünüyordu çünkü arada ona sıkıca sarılı olan elleri belini okşuyordu. Eliza'nın korkarak kaçacağı bu dokunuşlar, bu defa ona iyi geliyordu. Sıcacık hissettiriyordu... "Başının arkasına bakmamız lazım, derin bir yara olabilir."

Asef birkaç saniye ses vermeden Eliza'nın belini yumuşak dokunuşlar ile okşadı. Ardından boğuk ve kısık sesle karşılık verdi. "Derin değil, aklım hala başımda olduğuna göre ciddi bir yara değil."

"Nasıl oldu, birisi mi yaptı?" Eliza buna pek ihtimal vermiyordu ama bugün Asef aşırı dalgındı. Her şey olmuş olabilirdi.

"Ben yaptım." dedi Asef başını kaldırmadan. Şu an kendini öylesi bir huzurun kollarına bırakmıştı ki cennette gibi hissediyordu.

"Nasıl sen yaptın?" diye şaşkın şekilde sordu Eliza.

"Kafamı vura vura ben yaptım." dedi bu defa Asef.

"Mazoşist misin sen? İnsan kafasını niye vurur böyle?" Eliza, eliyle yeniden yavaşça yaraya dokundu. Sesi sinirliydi.

"Bak o dediğindenim kesin. Nerede bana acı verecek bir şey var ben oradayım."

"Kesinlikle sana katılıyorum." dedi Eliza. Tebessüm etmişti.

"Bir konuda uzlaşabildiğimize sevindim. Darısı diğer konulara inşallah." dedi Asef. Onun da dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı.

"Çok da umutlanma." Eliza derin bir nefes alıp devam etti. "Sana bir şey sorabilir miyim?"

"İstediğini sor, cevabı senindir." dedi Asef.

"Neden beni istedin bu kadar. Alya için dünyanın en iyi uzmanlarını bulabilirdin. En donanımlı insanları ya da tecrübelileri... Benim ona iyi geleceğimi neden düşündün? Bunu bana tam anlamıyla hiç anlatmadın."

Eliza'nın sorusu üzerine yarım saattir başını kaldırmadığı sineden ayrıldı Asef. Gözlerinin gecesinde aydınlık bir ışık vardı. Aynı zamanda ayrıldığı sıcak koynun özlemi...

"Seni ilk gördüğümde, yılbaşı gecesi restoranda, şimdiye kadar hiçbir kadın dikkatimi çekmezken sen çektin. Aşırı sade ve aşırı olağanüstü... Daha sonra ağlayan bir çocuğu sakinleştirmeni izledim, aşırı doğal ve aşırı büyüleyici..."

Asef'in her cümlesi sesinin de etkisiyle Eliza'nın zihninde dalga dalga yankılanıyordu. Yaşadıkları şeyleri onun bakış açısından görmek farklı hissettiriyordu.

"Sonra o restorandan çıkıp gittiğimde geri dönmemem gerekti ama son bir kadeh içmek için ve belki de seni yeniden görmek için döndüm. Ama içeride yoktun, mekandan çıkıp gidecekken arka sokaktan gelen sesi duydum. Artık kayıtsız kalamazdım, çığlık atarak söylediğin şey benim hayatımı bu hale getiren sözdü." Eliza o geceyi hatırlayınca midesinin bulandığını hissetti.

"Ben bu hayatta en çok, istemediği halde bir kadına dokunulmasından nefret ederim Eliza... Daha sonra bana sen geldin, otelime staj için geldiğini gördüğüm an ben de boşuna sana gelmemek için çabaladığımı düşündüm. Sen kendin geldin... Annemin yaptığı yemeğin tadını aldığım bir yemek yaptın, tabii kimyon olmasaydı daha iyiydi." Asef gülümseyince Eliza da hatırladığı anı ile gülümsemişti. "Avustralyalı ailenin down sendromu olan çocuğu ile kurduğun iletişim de seninle ilgili farklı düşünmemi sağladı. Tolga'nın kumar oynaması ve sonrasında gelişenler ise Alya konusunda sana güvenmem içindi. O benim kırmızı çizgim Eliza, kimyondan rahatsız olunca o yüzden sana karşı aniden kendimi kaybettim. Belki de onu koruyamadığım için en çok kendime kızdım. Hala da kızıyorum, korumam gereken başka birini de koruyamadım." Asef, annesini düşününce sustu. Kaldırabileceği birçok şeyden daha ağırdı. "Şimdilik sadece bu kadar anlatsam yeter mi? Çünkü yorgunum..."

Asef başını Eliza'nın solundaki yastığa bırakıp kıza baktı. Eliza'nın gözlerine bakarken ilk defa farklı bir duygu gördü Asef. Her zaman kızgınlık ve nefretle bakan o çimen yeşili gözler ilk defa gülümseyerek bakıyordu. Asef'i dinlerken yargılamamış ilk defa onun penceresinden bakmıştı Eliza. İlk defa kızgın değil üzgün bakmıştı. Asef için hissettiği üzüntüyü saklamadan bakıyordu Asef'e.

"Eliza bana biraz daha böyle bakmaya devam edersen yemin ederim kendimi tutmayacağım."

"Saçma sapan konuşma!" Eliza, adamın sözüyle kendine gelip sinirli şekilde yataktan kalktı. Asef de hemen başını kaldırıp yavru köpek bakışı atmaya başlamıştı. "Gayet insan gibi bakıyorum, bir insan olarak seni anlamaya çalışıyorum. Tabi sen her zamanki gibi içindeki öküzü hemen çıkarıyorsun."

"Beni bırakıp gidecek misin?" Asef ise sadece kızın gitme ihtimalini düşünüyordu, söylediği şeyleri bile dinlememişti.

"Sadece alt kata iniyorum, yeterince yanında kaldım." Eliza, yatakta oturur pozisyonda duran adamın, çıplak göğsündeki kaslarına bakmamaya çalışıyordu. Ama gözleri sürekli takılıp duruyordu.

"Ama yetmiyor..." Asef üzgün şekilde iç çekip saçlarını karıştırdı. "Bu gece yalnız kalmak istemiyorum."

"Babaanneni çağırmamı ister misin? Hem ninni söyler belki." Eliza sonda hafif gülmüştü.

"Sen söyler misin? O yaşlı cadı bastonuyla vurarak uyutur beni. Ama sen söylersen belki daha huzurlu uyurum." Asef'in masum bir ifadeyle söylediği sözleri gülerek karşıladı Eliza. Ama tam olarak ikna olmamıştı.

"O zaman yalnız uyu, ben gidiyorum." Eliza arkasını dönüp gidecekken gök gürültüsü ve Asef'in sesiyle durdu.

"Otuz iki yıldır yalnız uyuyorum. Gök gürültüsünden korkardım küçükken. Annem gelip bana sarılırdı ama beş dakika geçmeden babam onu yanımdan alıp giderdi. Hiç kimse sabaha kadar bana sarılıp uyumadı, sen hariç. Şimdiye kadar iki kere sana sarılıp uyudum Eliza. Cennet gibiydi... Ben cennet nasıl bir yer bilmiyorum ama sorsalar senin kolların derim."

Asef kolunu uzatıp Eliza'nın koluna dokundu yavaşça.

"Üçüncü kez bu şeytana cenneti yaşatır mısın? Annemi çok özlediğim bu gecede... Çok acı çektiğim bu gecede..."

Eliza, adamın ona istekle bakan gözlerine bakıp ardından kapıya baktı. Bir yanı kalmak isterken bir yanı gitmesi gerektiğini söylüyordu. Ama Asef'in bakışları karar vermesini çok güçleştiriyordu. Derin bir nefes alıp son kez, diye düşündü. Ardından yatağa doğru ilerledi. "En azından şu üzerine bir şey al, Tarzan gibi uyumak zorunda değilsin." Asef'in esmer kaslı göğsü ve çekici dövmesi kızın aklını dağıtıyordu.

Eliza'nın, onunla yatmayı kabul etmesine aşırı sevinen Asef, hemen kalkıp giyinme odasından üzerine siyah bir tişört giyip geldi. Hızlıca yatağa girip kendini kızın kollarına bırakmıştı.

"Ayrı da yatabiliriz, illa bana sarılmak zorunda değilsin." dedi Eliza.

"O zaman cennet olmaz..." dedi Asef. Ardından sessiz kalan Eliza'nın çilek kokusunu içine çekip gözlerini yumdu.

Birkaç dakika sonra kulağına dolan ince sesle kirpikleri titreyerek açıldı Asef'in.

 

Fikrimden geceler yatabilmirem

Bu fikri başımdan atabilmirem

Fikrimden geceler yatabilmirem

Bu fikri başımdan atabilmirem

Neyleyim ki sene çatabilmirem

Neyleyim ki sene çatabilmirem

Ayrılık ayrılık aman ayrılık

Her bir dertten alan yaman ayrılık

Ayrılık ayrılık aman ayrılık

Her bir dertten alan yaman ayrılık

 

Eliza için ayrılık ailesinin onu bırakıp gittiği gündü. Asef içinse annesinin onu bırakıp gittiği gün... İkisinin de en acı gecesi...

 

Uzundur hicrimden kara geceler

Bilmirem ben geldim hara geceler

Uzundur hicrimden kara geceler

Bilmirem ben geldim hara geceler

Buruktur hicrimden kara geceler

Buruktur hicrimden kara geceler

Ayrılık ayrılık aman ayrılık

Her bir dertten ala yaman ayrılık

 

Eliza'nın sesi titremeye başladığında Asef'in saçlarına birkaç damla sıcak gözyaşı düşmüştü. Asef'in elleri biraz daha sıktı Eliza'nın belini. Elinden gelse kendini kızın içine hapsederdi.

 

Ayrılık ayrılık aman ayrılık

Her bir dertten ala yaman ayrılık

 

Eliza susunca gözlerini kapatıp sessiz şekilde ağlamaya devam etti. Asef'in acısı onun da yüreğine akmıştı. Tam kalbinin üzerinde hissettiği sıcaklık ile derin bir nefes aldı Eliza. Asef'in sessiz gözyaşları kalbini ıslatıyordu...

**

Eliza gözlerini açınca solunda yatan adamın nefes sesini alıp öfkeyle yüzünü buruşturdu. Kendime inanamıyorum, resmen kendi irademle geceyi onunla geçirdim, diye içinden kendine kızdı. Normalde uykusu çok hafif olan Asef şu an ağır ve huzurlu bir uykunun kollarındaydı. Hem birkaç günün uykusuzluğu hem de yaşadığı stresten dolayı vücudu iyice kendini salmıştı. Eliza onun uyanmadığına şükredip usulca yataktan kalkıp ayaklarının ucuna basarak koşar adım odadan çıktı.

Asef'in uyanmasından korkup açtığı kapıyı bile kapamadan kaçmıştı resmen. Saçı başı dağılmış halde kendini misafir odasına atıp kafasını kapıya vurmaya başladı.

"Aptal! Aptalsın Eliza! Ne diye acıyorsun? Resmen adamı koynunda teselli ettin! Ah Eliza ah! Salak! Salak! Bundan sonra kim bilir ne yapacak? Off ya!"

"Kız zilli," Eliza duyduğu sesle şokla arkasına dönüp garip şekilde ona bakan Tolga ve Alya'yı gördü. "Sen yine ne haltlar karıştırdın?"

Tolga sırtını yatak başlığına dayamış, rengi biraz daha kendine gelmiş halde ona bakıyordu. Sırtındaki yaradan dolayı hafif öne doğru omzunu eğmişti ve üzerinde Asef'e ait olduğu belli olan büyük bir gömlek vardı. Alya da yanakları pembe olmuş ve yüzünde samimi bir gülüşle bir Tolga'ya bir Eliza'ya bakıyordu.

"Tolga uyanmışsın, nasıl hissediyorsun? Elini oynatabiliyor musun?" Eliza endişe ile arkadaşına yaklaşıp baştan ayağa her yerine baktı. İyi olduğunu görünce çok rahatlamıştı. Derin bir nefes alıp içinden şükretti.

"Benim gibi bir adamı kurşun yarası etkilemez." Tolga bir kaşını kaldırıp arada Alya'ya bakış atıyordu. "Elim biraz sızlıyor ama Deniz abi yakında geçeceğini söyledi, parmak egzersizi yapacağım. Onu da sağ olsun Alya gösteriyor. Esas sen söyle bakalım, kimi koynunda teselli ettin?"

Eliza, Tolga'nın kaş göz işareti yapıp ima ettiği şeyi duyunca sinirle yeniden kızardı. "Kes sesini Tolga! Yok öyle bir şey, diğer tarafını da benim yaralamamı istemiyorsan çeneni kapalı tut! Alya'cığım, sen de duyduğun şeyi unut. Tamam mı?" Eliza sona doğru şirin şekilde bakmıştı ama Alya ve Tolga gözlerini kısarak ona bakıyordu. "Kime diyorsam?"

Eliza'nın telefonu çalınca koltuğun üzerinde unuttuğu telefonu alıp pencere kenarına ilerledi. Hava hala kapalıydı ama yağmur dinmişti. Gece yaşadıkları aklına gelince derin bir nefes aldı Eliza, adamın kokusu resmen üzerine sinmişti.

"Alo," dedi Eliza dalgın şekilde.

"Eliza, her şey yolunda mı? Niye evde kimse yok?" Doruk'un endişeli sesini duyan Eliza ona haber vermediğini hatırladı.

"Endişelenecek bir şey yok Doruk. Merak etme, Tolga mesaiye kaldı ben de bir arkadaşımda kaldım. Yani her şey yolunda." Eliza konuşurken Tolga kendini acındırarak Alya'ya bakıyordu.

"Tolga'yı arayıp ulaşamayınca merak ettim, seni de aradım ama cevap vermedin." Doruk'un sesindeki endişe bariz şekilde çok fazlaydı. Gerçekten de gece kulüpten eve gelip karşı evin ışıklarının yanmadığını görünce uyuduklarını düşünmüştü. Sabah kahvaltı yapmak için arayıp da kimseden cevap alamayınca eve gelip kapıyı çalmıştı. Ama karşılık alamayınca korkmaya başlamıştı.

"Telefonumu duymamışım Doruk özür dilerim." Eliza'nın telefonu koltuğun üzerinde kalmıştı. Gece Asef'in yanına giderken de almak aklına gelmemişti. Asef bazen onda akıl bırakmıyordu.

"Özür dilemene gerek yok, iyi olman yani olmanız yeterli. Gelemeyecek misin bugün?" Doruk'un sesi umut doluydu.

"Aslında evden almam gereken şeyler var, çıkarım birazdan." Eliza Tolga için temiz kıyafetler almak ve Asef'i görmemek için kaçmak istiyordu. "Hem Tolga'nın annesini de görmeye gideceğim." Bu sırada dönüp arkadaşına baktı. Tolga minnetle bakmıştı.

"Harika, ben de hastaneye gitmek istiyordum. Beraber gideriz." Doruk'un sesindeki mutluluk kendini açıkça belli ediyordu.

"Tamam o zaman, bir saate görüşürüz."

"Görüşürüz Eliza."

Eliza telefonu kapatıp çantası ve montunu eline aldı. "Tolga gidip sana kıyafet alıp geleyim. Anneni de görüp seni merak etmemesini söylerim." Acele ediyordu.

"Sağol canım, ayrıca kaçayım da diyorsun. Çok geç kalma koynunda uyuttuğun merak etmesin." Tolga'nın sözünün sonunda kafasına hafif bir şaplak gelmişti. "Ah! Yaralıyım ben görmüyor musun? Ya dikişlerim patlarsa!"

"Kafanı patlatmadığıma dua et, Alya yanlış anlayacak." Eliza, onlara gülümseyerek bakan kıza bakınca ortamdan sadece zevk aldığını fark etti. Onların bu hali onu sadece mutlu ediyordu. "Neyse ben kaçtım." Eliza cevap beklemeden koşarak odadan çıktı. Etrafa göz gezdirince Asef'in olmadığını görüp daha da hızlandı.

Konağın önüne gelince gözleri Cihan'ı aradı ama her zaman yerinde olan adam yoktu.

"Eliza," Ayşe Hanım'ın sesiyle bahçe tarafından gelen yaşlı kadına baktı Eliza. Elindeki bastonu ile çevik hareketlerle yanına geliyordu. "Bir yere mi gidiyorsun?"

"Evet, eve ve oradan da hastaneye gideceğim ama Cihan yok galiba." dedi Eliza.

"Evet, geceden beri ortadan kayboldu. Benim güvenilir bir adamım seni bırakır." Bu sırada da başıyla ilerde hazırda bekleyen bir adama baş işareti vermişti.

"Teşekkür ederim." Eliza'nın yüzü asılmıştı. Günlük hayatında sadece mutfaktaki kesici aletlere dikkat eden Eliza şimdi silahlı çatışmalara, güvenli ortamlara ayak uydurmaya çalışıyordu.

"Sağ ol kızım, Asef'i gece yalnız bırakmadığın için." Ayşe Hanım, Asef'in annesi ile ilgili öğrendiği gerçeği Cihan'dan öğrenmişti. O da geceden beri yere göğe sığmıyordu. Asef'in ne halde olduğunu düşününce mahvolmuştu ama yanına gitmeye cesaret edememişti. O da babası gibiydi, sadece aşık olduğu kadına zaafını gösterecek bir adamdı.

"Şey," Eliza gözlerini kaçırıp dururken söyleyecek bir şeyler düşündü.

"Bir şey söylemene gerek yok. Ben anlayacağımı anladım, ya yüreğin çok geniş ya da kalbin aklını ele geçirdi. Yoksa hiçbir kadın kanla kaplı bir adamı bedenine sarmaz. Asef, babasından şanslı çünkü seviliyor. Onun babasını saran birisi olmadı, ben bile kanla kaplı oğlumu kollarıma alamadım. Ama Asef sarıldıkça arınacak." Ayşe Hanım, araba önlerine gelince sustu.

Eliza söyleyecek bir söz bulamamıştı. Her şey çok fazla üzerine gelmeye başlamıştı, kabul etmeyi reddettiği şeyler yüzüne çarpıp duruyordu. Hiçbir şey söylemeden kendini arabaya attı. Ayşe Hanım içten gülümsemesi ile arkasından bakıyordu.

**

Genişçe uzandığı yatakta kolunu uzatıp bir şey aradı ama yoktu. Yatağın soğuyan tarafı Eliza'nın çoktan kalktığını gösteriyordu. Asef ne kadar derin uyuduğuna hayret edip olduğu yerde doğruldu.

"İnsan böyle yatakta yalnız bırakılıp gidilir mi? Kalpsiz..." Ayağa kalkıp saçlarını karıştırdı Asef. Resmen dağılmıştı.

Hızlı bir şekilde duş alıp, baştan ayağa giydiği siyah takım ile kendine gelmişti. Kalbinin içinde onu saran farklı duygular vardı. Öfke, acı, özlem ve heyecan... Eliza ilk defa ona bu şekilde davranmıştı. Yargılamadan ona kollarını açmıştı, Asef çocuk gibi bir neşeyle merdivenleri inip direkt Tolga'nın kaldığı odaya daldı. Ama görmeyi umduğu manzara çok farklıydı. Tolga'ya doğru eğilmiş, neşeyle konuşan kardeşini beklemiyordu. Asef'i gören Tolga korkuyla geriye çekildi.

"Asef Bey abi... Biz de içinde bulunduğum müşkülün hasbihalini yapıp, mevcut imkanlar dahilinde... Fâilâtün Mêfâilü Fâîlün..."

"Abi, niye korkutuyorsun çocuğu?" Alya abisinin bakışını görünce Tolga'yı korumak istemişti. Çünkü abisi sadece bakışları ile Tolga'yı öldürebilirdi.

"Sağlam tarafına da benim sıkmamı istiyorsun değil mi?" Asef iki adımda yatağın yanına gelip ellerini beline koyup ikisine de tepeden baktı.

"Sık abi, hak ettim ben bunu sık." dedi Tolga korkuyla.

"Ya abi!" diye sesini yükseltip elini abisine uzattı Alya.

"Alya sana ne demeli, sabahın köründe soluğu bu Habeş maymununun yanında almak nedir abim ya?" Asef bu defa sitemle kardeşine bakmıştı.

"Ona öyle söyleme." diye kızarak karşılık verdi Alya.

"Ama öyle." dedi sinirle Asef.

"O zaman sen de dağ ayısısın abi tamam mı?" Alya bağırınca Asef şokla kardeşine baktı. "Çocuk yaralı hem de bizim evimizde bunu yaşadı. Üstelik beni korumak için ama sen hala ona kızıp duruyorsun."

Alya haklıydı. Asef bunun farkındaydı ama kardeşi ile onu görünce yine sinirlenmişti. Yoksa, Tolga'nın yaptığı şey için ona minnettardı.

"Kızma güzelim, tabii ki Tolga'nın yaptığı şeye minnettarım." Asef'in sesi ile, hülyalı şekilde Alya'ya bakan Tolga, Asef'e döndü. "Harbi delikanlıymış ama yine de kardeşime bu kadar yakın olmasına kızmama engel değil. Ayrıca insan abisine ayı der mi? Yoksa sen şimdiye kadar bana içinden ayı mı diyordun?"

Alya saçlarını savurup, tekerlekli sandalyesini kapıya doğru hareket ettirmeye başladı. "Evet, arada diyordum ama bunu dışımdan söylemenin tadı daha başkaymış." Alya odadan çıkarken Asef hayretle kardeşine bakıyordu. Tolga ise gülmesini bastırmaya çalışıyordu.

"Bana bak bana," Asef parmağını şıklatıp Tolga'nın yüzüne yaklaştı. Elini Tolga'nın sağlam omzuna koyup acıtmayacak şekilde sıktı. Ama azıcık baskıyla bile Tolga yüzünü buruşturmuştu. "Kardeşimi koruduğun için sağ ol. Bunu ömür boyu unutmam. Yalnız ona bu kadar yaklaştığını görürsem gözlerini oyarım ve münasip bir yerine sokarım."

"Tabii Asef Bey abi, dikkat ederim. Ama elini çekersen çok müteşekkir olacağım." Tolga'nın acıklı sesi ile Asef elini çekip boğazını temizledi.

"Eliza nerede?" diye sordu. Sanki havadan sudan konuşuyormuş gibi bir hava takınmıştı.

"Az önce çıktı." dedi Tolga. Arkaya doğru yaslanıp uyumaya hazırlanıyordu.

"Nereye gitti?" diye sordu Asef.

"Eve gidecekti, oradan da Doruk'la beraber hastaneye gidecekler."

"Doruk ile mi? Bana niye söylemiyor? Ben bırakırdım." Asef sinirlenip alnını ovalamıştı. "Bir şeyi de benden istese ölür."

"Doruk arkadaşımız sonuçta, her şeyde de çok yardımcı. Eliza'yı da çok sever, Eliza da onu çok sever." Tolga uykulu sesiyle konuşurken ona ölümcül bakışlar atan Asef'i görmüyordu.

"Nasıl bir sevgi bu?" diye şüpheyle sordu Asef. "Doruk bir şey mi dedi sana?"

"Güzel bir sevgi, Eliza'ya çok düşkün Doruk. Bana hep sevdiği şeyleri sorar falan. Kardeşi gibi seviyor." Tolga dalgın şekilde konuşurken uykuya dalmak üzereydi.

"Böyle kardeş sevgisi mi olur lan?!" Asef daha fazla dayanamayıp hızla odadan çıkıp kendi odasına gitmek için merdivene yöneldi.

Sert şekilde kapıyı açıp odasına daldığında derin derin nefes alıyordu. Tolga'nın söylediği sözler içinde öfke patlamasına neden oluyordu.

"Zaten ben onun bakışlarını gördüğüm an anladım. Farklı bakıyor." Asef kendi kendine öfkeyle konuşurken sırtı kapıya dönüktü. "Eliza'ya şarkı söylerken de gözünü çekmiyordu. Şerefsiz, çok da tatlı. Sesi de güzel, yaşı da Eliza'ya uygun. Ya Eliza da ondan etkilenirse?" Yumruk yaptığı elini diğer eline vurduğunda kapıdan gelen gülme sesine döndü.

"Asef'im sen özgüveni bu kadar düşük bir adam mıydın?" Deniz'in yüzünde hınzır bir gülümseme vardı. Asef'in yanına gelip elini omzuna koydu. "Birini uzaktan Mecnun gibi sevecek bir adam mısın?"

"Deniz kes sesini be!" Asef, Deniz'in elini itip masasına doğru ilerledi.

"Ne beya? Şurada aşktan anlamayan ya da aşık olduğu kızı nasıl etkileyeceğini bilmeyen arkadaşıma yardımcı olmaya çalışıyorum. Senin zamanın farklıydı, Eliza gibi gençler farklı artık. Eğer sana karşı bir şey hissediyorsa bunu ortaya çıkarman lazım." Deniz, Asef'in karşısına oturup ayak ayak üstüne attı. Asef'in aşk hayatına el atmaya karar vermişti.

"Deniz bak asabım bozuk zaten, sen de üzerime gelme." Asef bir sigara yakıp dumanını derince içine çekti.

"Bak bu sigara da erken yaşta seni yaşlandıracak. Zaten derdin de çok, bari aşkta yüzün gülsün." Deniz önündeki kadehe uzanıp kendine viski koydu.

"He amına koyayım, her şeyi hallettim şimdi derdim aşk."

"Şu an tek derdin aşk Asef'im, biliyorum kafan çok yorgun ama Eliza'nın arkasında meczup gibi gezip durma artık. Sana vereceğim özel taktikler sayesinde Eliza sana körkütük aşık olacak." Deniz tek seferde kadehi kafasına dikip göz kırptı.

"Seninle çocuk oyunları oynayacak vaktim yok Deniz, defol git." Asef sigarasını söndürüp sert şekilde ayağa kalktı. Yatak odasına ilerlerken Deniz arkasından gayet rahat şekilde bakıyordu.

"On, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki ve bir." Deniz'in sayması bitince Asef içeri girdi. Deniz gülmemek için kendini zor tutuyordu.

"Merak ettiğimden değil ama bu sıralar gençler nasıl aşk yaşıyor?" Asef kafasını kaşırken gelip Deniz'in yanına oturdu. Kadehe uzanıp kendine viski koydu.

"Merak etme Asef'im, Eros hizmetinde. Aşkın okunu Eliza'nın tam kalbine atacağız."

**

 

Eliza, çantasına birkaç kazak daha attıktan sonra makyaj malzemelerinin olduğu çantaya uzandı. Kendisi ve Tolga için aldığı eşyaları ayrı bir çantaya koymuştu. Normalde konağa gitmemeyi düşünmüştü ama Tolga'yı orada yalnız bırakmak istememişti. Asef'in ona ne yapacağını kestiremiyordu.

Az önce de Nehir ile konuşmuştu, annesi biraz rahatsız olduğu için onun yanında kalacaktı. Birkaç gün sonra geleceği için Eliza daha rahattı. Çünkü bu durumda ona ne söyleyebilirdi bilmiyordu. İhtiyacı olan her şeyi aldıktan sonra kapının çalması ile odadan çıktı. Karşısında gülümseyerek ona bakan Doruk'u görünce aynı samimiyetle karşılık verdi Eliza.

"Yollarınızı gözler oldum, bu evin ışıklarının kapalı olmasını sevmedim." dedi Doruk. Bu sırada da içeri girmişti.

Eliza da onun arkasından gelirken elindeki çantayı yere bıraktı. "Ben de evimi ne kadar eski de olsa çok sevdiğimi fark ettim. En azından huzurlu şekilde yaşıyorduk." Doruk salondaki tekli koltuğa oturunca Eliza da karşısındaki küçük koltuğa oturmuştu.

"Olduğun yerde huzursuz musun?" diye sordu Doruk. "Her neredesin bilmiyorum ama..."

"Ben de bilmiyorum neredeyim. Bazen kaybolmuş hissediyorum." dedi Eliza. Ama bu gece korktuğum adamın kollarındaydım diye düşündü.

"Eğer kaybolduğunda birisine yol sormak istersen ben buradayım." Doruk dağınık saçlarını eliyle karıştırıp Eliza'ya doğru eğildi.

"Tüm doğru yolları biliyor gibi konuştun." Eliza ayaklarını koltuğun üzerinde birleştirip kollarını sardı.

"O kadar çok kayboldum ki, hem çıkmaz yolları hem de karanlık yolları ezberledim." Doruk bunu söylerken bileğindeki, bileklik ile oynamış Eliza'nın yüzüne bakmamıştı.

Eliza gülerek Doruk'a baktı. "Şarkı sözü mü bu?"

"Yakaladın." Doruk da gülüp göz kırpmıştı.

"Geç olmadan hastaneye gidelim mi?" Eliza ayağa kalkınca Doruk da kalktı.

"Bu arada Eliza, Tolga iyi mi? Yani mesajıma dönmüş ama yazdığını anlamadım. Nasıl bir mesai bu?" Doruk yüzünde soru işareti ile bakıyordu.

"Ne yazmış?" Eliza bunu korkuyla sordu çünkü Tolga'ya zerre güvenmiyordu.

"Hayatın ızdırabı içinde aşk kurşunu ile vurulup, sarhoş bedenimi tekinsiz kollara bırakıp maviliklere daldım. demiş. Pek bir şey anlamadım." Doruk telefona bakıp mesajı okurken Eliza içinden sabır çekiyordu.

"Tolga işte, çok üzerinde durma. Para lazım o yüzden bol mesai yapacak. Gece de iş yerine yakın arkadaşında kalacak. Hadi gidelim, Nermin teyzeyi görüp oradan otele geçeceğim."

"Tamam, gidelim bakalım." Doruk, Eliza'nın arkasından giderken elindeki çantaya dikkatle baktı. "Sen de mi gece eve gelmeyeceksin?"

Eliza belli belirsiz başını salladı. "Bir arkadaşımla pijama partisi vereceğim. Birkaç gün biraz eğleneyim dedim."

"Anladım, güzel olur. Bu arada iki gün sonra Pusat abi ile birlikte yetimhanedeki çocuklara konser verip hediye götüreceğiz. Gelmek ister misin?" Eliza evin kapısını kapatırken heyecanla Doruk'a baktı.

"Çok sevinirim, birlikte gidelim. Bu arada Pusat nasıl? Sergiden sonra onu göremedim, biraz gergindi o gün sanırım." Eliza merdivenden inerken Doruk hemen arkasındaydı.

"Ben de pek görmedim birkaç gündür. Morali bozuk galiba, yetimhanedeki programla biraz neşelenir. Çocuklara çok düşkündür Pusat abi." Doruk, hızlı şekilde Eliza'nın önüne geçip dış kapıyı onun için açtı. Kapıda ikisini bekleyen bir taksi vardı.

"Ben de o gün konuşurum, birisi adına özür dilemem gerekli." dedi Eliza.

"Başkasının yaptığını sen niye üstleniyorsun ki? Bırak özür dilemesi gereken dilesin özrü." dedi Doruk. Asef'i kast ediyordu.

"Güneş batıdan doğmalı, hadi gidelim." Eliza daha fazla konuşmadan taksiye bindi. Doruk da daha fazla üstelemek istemiyordu. Ön tarafa oturup dikiz aynasındaki manzaranın tadını çıkarmaya başladı.

**

 

Eliza, örtüyü biraz daha çekip kadının üzerini iyice örttü. En son aldığı kemoterapiden sonra kendini biraz toplamıştı ama vücudu çok halsizdi. Eliza ve Doruk ile biraz sohbet etmiş ardından da uykuya dalmıştı. Eliza yastıktaki birkaç tel saçı görünce acıyla yüzünü kastı. Hemen alıp çöpe atmıştı, Tolga bunu görürse çok üzülürdü.

"Bunu sevdin mi Zülal?" Doruk elindeki süslü tokayı Tolga'nın down sendromu olan ablası Zülal'e uzattı. Yaşı yirmi beş olan Zülal biraz kiloluydu ve ifadesi klasik, bir kromozom fazlasıyla özel olan kişilere benziyordu. Siyah saçları tepesinde toplanmış kırmızı güzel bir elbise giymişti. Asef'in emri ile özel eğitim merkezine gidiyor daha sonra da annesi ile onlara özel ayrılan bu hastahane odasında kalıyordu. Onun da ayrı bir odası vardı içeride.

"Zülal, görüşmeyeli çok güzel oldun sen." Eliza ikisinin yanına oturup Zülal'in saçlarını okşadı.

"Teşekkür ederim," dedi Zülal. Konuşmada biraz zorlanıyordu ama yine de söyledikleri net şekilde anlaşılıyordu. Pek konuşkan birisi de olmadığı için utanıp yüzünü saklıyordu. "Sen de çok güzelsin, değil mi?" Sondaki soruyu Doruk'a bakıp sormuştu. Ardından utanarak yine yüzünü sakladı.

Doruk birkaç saniye Eliza'ya baktı. "Evet, çok güzel." dedi derin bir nefes alırken.

Eliza şu an pek farkında değildi çünkü o Doruk'a bakarken bir arkadaş bir kardeş görüyordu. Doruk'un ona olan bakışlarının arkasındaki duyguları görse bu kadar rahat olmazdı. Bazı şeyler düşünmüştü ama buna pek ihtimal vermediği için Doruk'un ona karşı farklı bir şeyler hissetme ihtimali olmadığına karar vermişti.

"En güzel sensin." dedi Eliza gülerek. Yüzündeki rahat ifade, Doruk'u üzmüştü. Her ne kadar farkında olsa da Eliza'nın ona bakarken farklı hissetmesini umuyordu. Ama ona göre Eliza, onun duygularından bihaberdi.

Doruk her zamanki şeyi yaptı. İçindeki sesleri susturup, gölgesine çekildi. Aydınlığı uzaktan izleyip bir gün ona kavuşmanın hayaline daldı.

 

Eliza ve Doruk hastanenin önünde durunca, önlerine sabah Eliza'yı eve getiren Ayşe Hanım'ın adamı arabayla gelmişti. Normalde Eliza eve girdikten sonra gitmesini istemişti ama Deniz'in talimatıyla mahcup şekilde onu bekliyordu.

"Bu kim?" diye sordu Doruk. Eliza'nın yanında hep Cihan'ı gördüğü için bu adamın kim olduğunu merak etti.

Eliza sıkılgan şekilde olduğu yerde kıpırdanıp duruyordu. "Galiba otele gitmeme eşlik edecek birisi."

"Her staja giden kişilere böyle özel araba mı geliyor? Ya da sen özel bir stajersin sanırım." Doruk'un canı sıkılmıştı. Arabayı Asef'in gönderdiğini düşünüyordu.

"Evet, sağ olsunlar. Neyse Doruk, görüşürüz. Yetimhaneye giderken beni unutma." Eliza elindeki çantayı almak isteyen adama çantayı verdi.

"O güne kadar seni görmeyecek miyim? Yani eve gelmeyecek misiniz?" Doruk, arabaya ilerleyen Eliza'nın önünde durdu.

"Geliriz birkaç güne, lafın gelişi öyle söyledim." İçinden de Tolga'nın bir an önce iyi olmasını diliyordu.

"Tamam, ışıkları uzun süre kapalı tutmayın." Doruk arabaya binen Eliza'nın arkasından el salladı. "Orada olduğunu bilmek bile mutlu ediyor."

**

Eliza, arabayı süren şoförün otele ters yöne sürmesi ile şaşırıp öne doğru eğildi.

"Otele gitmiyor muyuz?"

"Deniz Bey, sizi konağa götürmemi istedi efendim."

Eliza adamın söylediği şeyle, telefonunu çıkarıp Deniz'i aradı. Neler olduğunu merak etmişti.

"Alo," Deniz'in telaşlı sesi ile iyice meraklandı Eliza.

"Deniz, neler oluyor? Neden konağa gelmemi istedin? Tolga iyi mi?"

"O iyi merak etme, hasta olan başkası ve bu durum beni çok korkutuyor Eliza."

"Kim hasta?"

"Hiç sorma, Asef ateşler içinde yanıyor. Ne yaptıysam düşmedi. Kırk iki derece!" Karşıdan gelen öksürme sesi ile duraksadı Deniz. "Yani otuz dokuz, o kadar da zor durumda değil."

Eliza aniden hissettiği tedirginlik ile arkasına yaslanıp derin bir nefes aldı. "Neden öyle oldu ki? Kolay kolay hasta olan biri gibi de durmuyor."

"Bilmiyorum Eliza, dün tüm gün yağmurun altında mal gibi dolaşmış. Ah! Ne vuruyorsun be? Neyse, durumu çok kritik. Tek bir lokma bile ağzına almadı, ona müdahalede bulunacağım. Sen de gel konağa belki çorba falan yaparsın. Hadi kapattım."

Eliza kaşlarını çatıp kapanmış telefona baktı. "Dün gerçekten de çok kötüydü, acaba gerçekten de hasta mı?" diye kendi kendine mırıldandı.

**

"Ne abartıyorsun lan?!" Asef'in kızgın sesi ile gözlerini devirdi Deniz. "Neye müdahalede bulunacaksın? Kol altıma limon koyarak mı?"

"Oğlum, en hızlı ateş yükseltme yöntemi bu." Deniz elindeki limanları Asef'in kol altına koymaya çalıştı. "Bir de tebeşir tozu yuttun mu bu iş tamamdır."

"Bazen diplomanın sahte olduğundan şüphe ediyorum Deniz, yemin ederim. Babaanne sen neye bakıyorsun?" Asef karşısında gözlerini dikerek ona bakan Ayşe Hanım'a döndü. "Sizin aklınıza uyduğum için kendi beynimden de şüphe etmem lazım."

"Konuşma susak ağızlı. Bu fikir benim, kadınlar hasta ve masum bir erkeğe karşı hep şefkat hisseder. Sen de zayıf şekilde kendini Eliza'ya bıraktığını göstereceksin. Zaten kızın sana ilgisi varsa dayanamaz, gerekirse sabaha kadar seninle ilgilenir." Ayşe Hanım'ın uzmanmış gibi konuşmasına göz devirdi Asef.

"Sultanım sen de az değilsin, gençliğinde fena bir kadınmışsın." Deniz kafasına yediği bastonla yüzünü ekşitti.

"Benim şimdi nerem yaşlı? Senin eben yaşlı esas!" Ayşe Hanım sinirle ayağa kalkıp kapıya yöneldi. "Asef sen de acındır kendini biraz, yavru köpek gibi bak."

"Senin bu babaannenden korkuyorum Asef'im. Resmen yaşlı mafya annesi." Deniz kısık sesle, Ayşe Hanım'ın arkasından eğilip Asef'in kulağına doğru konuştu.

"Ömrümü yedi o da. Lan! Al artık şu limonları, bu ne ya?!" Asef, limonları atmaya çalıştı ama Deniz izin vermedi.

"Biraz daha dursun, tebeşir tozu da iç tam olacak. Bu arada Cihan nerede ya? Tebeşir tozu isteyecektim ondan."

"Ben de bilmiyorum, geceden beri yok. Bir gelsin onun da beynine tüküreceğim. Ayrıca o tebeşiri sen iç." Asef bıkkın şekilde kendini yatağa bıraktı.

"Kana kana sen içeceksin, ben gidip bakayım Eliza gelmiş mi? Sen yat, dur şu yanaklarına vurayım da iyice kızarsın." Deniz sözünü bitirip tam Asef'in suratına vuracakken, Asef onun yüzüne iyi bir tokat geçirdi. "Lan ananı!"

Bunu duyan Asef bu defa daha sert bir yumruğu karnına geçirdi Deniz'in. "Anamla ilgili tek kelime etme!"

Deniz öksürerek karnını tutuyordu. "Hayvan herif! Elinin ayarını sikeyim! Ne biçim vurdun? Gidip, Eliza'ya çorbanın içine kimyon koymasını söyleyeceğim. İç de geber!" Deniz söylene söylene odadan çıkarken Asef arkasından sessiz şekilde küfretmeye devam ediyordu.

"Şu halime bak! Ah be yavrum şu yaşımda bana neler yaptırıyorsun?" Ardından yatağa uzanıp, kendi yanağını sıkıp kızartmaya çalıştı.

**

Eliza konağa girince direkt salonda oturan Tolga'yı gördü. Ayşe Hanım ile oturmuş neşeli şekilde sohbet ediyorlardı. "Tolga, ayağa kalkmışsın." dedi arkadaşına yavaşça sarılırken.

"Kalktım tabi, ufak bir kurşun mu benim gibi bir adamı etkileyecek?"

"Sevindim canım, senin için kıyafet getirdim, odaya çıkardılar. Nasılsınız Ayşe Hanım?" diye sordu otururken Eliza.

"İyiyim kızım ama moralim bozuk. Asef yukarıda ateşler içinde yanıyor. Ne ilaçlar fayda etti ne de bir lokma yemek yedi. Resmen çöktü torunum." Ayşe Hanım sahte gözyaşlarını silerken yüzünü acı ile buruşturmuştu.

"Abim bana bile tepki vermedi babaanne." Deniz'in kucağında salona giren Alya üzgün şekilde konuşmuştu ama yüzündeki rol yapan ifade onun da işin içinde olduğunu gösteriyordu. Çalışanın getirdiği tekerlekli sandalyeye oturup kendini Tolga'ya doğru yaklaştırdı. Tolga hülyalı şekilde ona bakarken utangaç şekilde gülümsemişti.

"Sormayın hiç, dağ gibi adam bir gecede dağıldı. Ne yapsak ki?" Deniz de eliyle yüzünü kapatıp hüzünlü şekilde konuşmuştu. Aslında gülmesini bastırmaya çalışıyordu.

"Eliza," Alya'nın sesiyle ona döndü Eliza. Canı sıkılmıştı, gidip Asef'e bakmak istiyordu. "Senin bana yaptığın çorbadan abime de yapsana. Onu yediğimde acayip iyi hissetmiştim."

Eliza hemen ayağa kalkıp başını salladı. "Tamam, hemen yaparım." Ardından mutfağa doğru ilerlemişti.

"Bu iş tamamdır." Deniz gülerek göz kırptı.

"Ne işi?" Tolga ortamda dönen muhabbete yabancı olduğu için bir şey anlamamıştı.

"Tolga," Alya'nın sesini duyan Tolga hemen başını çevirip kıza baktı. Her şeyi unutmuştu. "Sana çizdiğim resimleri göstermek istiyorum. Eğer izin verirsen de seni çizmek..."

"Tabi ki, nasıl istersen. Nü poz mu?"

"Çüş! Oha!" Deniz'in sesi ile yerinden zıpladı Tolga. "Kendini Asef'e öldürteceksin Tolga."

Alya kıkırdamıştı ve Ayşe Hanım gülerek onları izliyordu. "Abi ben şeyden şey ettim. Şeyin şeye olduğu için."

"Sus Tolga." dedi Deniz gülmesini bastırarak.

"Sustum abi." Tolga yüzünü çevirip ona ışıldayan gözleri ile bakan Alya'ya döndü.

Konak hiç olmadığı kadar eğlenceli günlerini yaşamaya başlamıştı.

**

Eliza her zaman mutfakta sakinlikle ve özgüvenle çalışırdı ama şu an elleri titriyordu. Her zaman yaptığı ve ezbere bildiği çorbanın nasıl yapıldığını unutmuş gibiydi. Sebzeler közlenirken Asef'in seveceğini düşündüğü birkaç atıştırmalık da hazırlamıştı. Yaklaşık kırk dakika sonra her şeyi hazırlayıp tepsiyi eline aldı. Merdivenden yukarı çıkarken salonda büyük bir sessizlik vardı. Asef'in odasının önüne gelince derin bir nefes alıp duraksadı. Bu sırada da hızlı şekilde arkasından gelen Cihan yanına gelip selam verdi.

"İyi günler Eliza Hanım."

"İyi günler Cihan, her şey yolunda mı? Neden Asef'in yanında değilsin? diye sordu Eliza.

"Yolunda, halletmem gereken bir durum vardı. Şimdi gideceğim Asef Bey'in yanına."

"Uyanık mı acaba? Nasıl durumu, sen konuştun mu?" diye merakla sordu Eliza.

"Evet konuştum, iyiydi gayet. Bana uzun bir küfür edip kapattı telefonu." dedi Cihan.

Eliza bir süre düşünüp başını salladı. Elindeki tepsiye bakıp derin bir nefes aldı.

**

Asef sıkıntıyla yatağın içinde bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu. Çocuk gibi Eliza'nın gelmesini beklediği için kendine gülüp duruyordu. Açılan kapının sesini duyunca aniden hareketsiz şekilde durup derin derin nefes almaya başladı. Arada da ufak bir inleme dökülüyordu ağzından. Adım seslerinin yatak odasına doğru geldiğini fark edince beraberindeki mis gibi yemeğin kokusunu da almıştı. Adım sesi yatağın yanına gelince durdu.

"Asef Bey," Cihan'ın kalın sesiyle aniden gözünü açtı Asef. "Geçmiş olsun hasta mıydınız?" Cihan tek elinde tepsi ile Asef'in başında öylece dikiliyordu.

"Allah belanı versin Cihan!" Asef hayalkırıklığı ile başını kaldırıp seslendi. Eliza'nın yüzü yerine Cihan'ı görmek şok ediciydi. "Ne yapıyorsun tepemde?"

"Eliza Hanım hasta olduğunuzu ve size bunu vermemi istedi. Yedirmemi ister misiniz?" Cihan kaşığı alıp çorbaya batırdı.

"Ben senin belanı sikmeden çık git Cihan." Asef'in ölümcül sesi ile arkasını dönüp çıkmaya başladı Cihan. "Dur, tepsiyi verip çık." Asef sabahtan beri bir şey yemediği için çok açtı ve aldığı kokuya kayıtsız kalamadı.

"Buyurun efendim." Cihan tepsiyi Asef'in kucağına bıraktı.

"Neredeydin sen geceden beri?" diye sordu Asef. Bu sırada da enfes çorbadan bir kaşık almıştı.

"Edirne'ye gittim efendim, babanızın mezarına." Cihan'ın cümlesi ile Asef'in eli ağzına ulaşmadan havada kaldı. "Ama üzerindeki tüm otlar çoktan kurumuştu. Yolacak ot yoktu ama yine de en küçük otları bile çekip çıkardım."

Asef kaşığı tabağa bırakıp arkasına yaslandı. "Cihan, seni hayatımı defalarca kurtardığın için sevmiyorum. Ya da söylediğim şeylere koşulsuz itaat ettiğin için de... Beni anlayan nadir insanlardan biri olduğun için seviyorum. Çıkabilirsin." Cihan başıyla selam verip odadan çıkınca Asef sertçe yutkundu.

"Toprak bile senin gibi bir adamı kabul etmemeliydi Melih Arjen."

Annesinin yaptığı çorbaya çok benzeyen çorbaya bakıp hafif şekilde gülümsedi. Ardından yemeye devam etti.

**

"Annen çok iyi merak etme, sadece biraz yorgun. Zülal de iyi, bugün ikisini de gördüm. Çok öpüyorlar seni." Eliza, Tolga yorulunca onunla odaya çıkmıştı. Getirdiği eşyaları arkadaşına veriyordu.

"Sağol Eliza, aklım annemdeydi. Bu durumda bir de onun için endişe edip durdum. Ölseydim eğer çok üzülürdü. Yalnız kalırdı." Tolga burnunu çekip kafasını arkaya yasladı.

"Şss, saçma sapan konuşma. Çok şükür iyisin, Nermin teyze de Zülal de çok iyi. Sen hemen iyileşmeye bak, daha sonra ikisinin de yanına gidersin." Eliza, Tolga'nın yanına oturup yavaşça kolunu okşadı. "Elini oynatmakta sıkıntı yaşıyor musun? Yaşadığımız bu şeye inanamıyorum çok korkunç."

"Biraz zorlanıyorum ama gittikçe iyi oluyor. Rahatla biraz Eliza, Deniz abi de egzersiz gösterdi. Sağ olsun herkes çok iyi bakıyor bana. Ayşe babaanne çok güzel yemekler yaptırıyor, çalışanlar da her an gelip bir ihtiyacım olup olmadığını soruyor." Tolga sırıtarak Eliza'ya göz kırptı. "Ve kimse bu yaşansın istemezdi ama Asef abinin çevresi tehlikeli maalesef."

"O çevreyi yaratan kim peki? Neyse boşver, peki Alya," Eliza yaşadıkları bir sürü hengame içinde arkadaşı ile konuşamamıştı.

"O inanılmaz birisi Eliza. Güzellik sadece dışında değil, içi de çok güzel. Hayatı boyunca içine düştüğü karanlıkta zihnen aydınlıkta kalmış birisi. Hem çok zeki hem de aşırı olgun. Bazen onunla konuşurken kendimi çok cahil hissediyorum, sanki benden daha büyükmüş gibi düşünüyorum." Tolga derin bir iç çekti.

"Aşırı da büyük değilsin Tolga, dört yaş aranıza uçurum koymaz. Ayrıca Alya'nın aldığı eğitim de öyle basit bir eğitim değil. Yıllarca en özel hocalar tarafından eğitim almış. İnşallah yakında ayağa da kalkacak. O zaman hayat onun için daha güzel olacak." Eliza'yı dinleyen Tolga başını sallayıp gülümseyerek arkadaşını onaylanmıştı.

"İnşallah, Eliza bana yardım eder misin? Deniz abi sabah üzerimi değişmeme yardımcı oldu ama bu büyük geliyor." Tolga üzerindeki büyük gömleği gösterdi.

"Tamam değiştirelim." Eliza, Tolga için çantaya koyduğu kazaklardan birini çıkarıp yatağa yaklaştı.

Dikkatli şekilde Tolga'nın üzerindeki gömleği çıkarıp kenara koydu. Bu sırada da hafif üzerine eğilip sırtındaki yaraya baktı. Kanayıp kanamadığını kontrol etti.

"Hop!" Aniden içeri giren Asef ile geriye gitti Eliza. Tabii adamın bağırması da yerinde zıplamasına neden olmuştu. "Ne oluyor burada?"

"Ne bağırıyorsun ya?" Eliza, hasta olduğunu düşündüğü adamı bu kadar dinç şekilde ayakta görünce şaşırmıştı. Aslında hazırladığı yemeği Cihan ile göndermek aklında yoktu. Ama önceki gece sabaha kadar beraber uyuduğu ve bundan asla rahatsız olmadığı adamın yanına gitmek için gerilmişti. Gittikçe Asef'e aşırı yakın olmaya başlamıştı ve bu onu korkutuyordu.

"Esas sen yarı çıplak bir adamın üzerine eğilmiş ne yapıyorsun?" diye sertçe sordu Asef.

"Arkadaşıma yardımcı oluyorum. Ayrıca yarı çıplak ne alaka ya? İlk defa mı yarı çıplak bir adam görüyorum. Seni de gördüm, ne olmuş?" Eliza sonda söylediği şeyle pişman olmuştu. Yüzü kızarırken yüzünü çevirdi.

Tolga garip garip ikisine bakıp duruyordu.

"Benden başkasını göremezsin zaten. Bende sorun yok, sorun benim dışımdaki herkes. Yani beni öyle görmeye devam edebilirsin." Asef söylediği şeylerin ne kadar saçma olduğunu Eliza'nın boş bakışlarından anlamıştı.

"Neden seni öyle görüyorum? Ayrıca sen hasta değil miydin? Maşallah sapasağlam duruyorsun."

"Neden beni öyle görmeyesin? Ayrıca senin yaptığın çorba anında beni ayağa kaldırdı." Asef birkaç adım atıp kıza yaklaştı.

Eliza adamın ilk sorusunu duymazdan geldi. "İyi, afiyet olsun."

"Birisi şu kazağı giymeme yardım edebilir mi? Üşüyorum da." Tolga'nın sesi ile Asef ve Eliza'nın bakışması kesilmişti.

"Sen giydir o zaman." deyip odadan çıktı Eliza. Asef arkasından özlemle bakmıştı.

"Asef Bey abi," dedi Tolga korkarak. Asef bakışlarını ona çevirince olduğu yerde pustu.

"Getir kafanı, Habeş maymunu." Asef eline aldığı kazağı biraz sert sayılabilecek bir hareketle Tolga'nın kafasından geçirdi. "Bir daha da Eliza'nın yanında seni böyle görmeyeyim. Yoksa daha önce de onun yanında böyle durdun mu?"

Asef'in sorusu ile hafifçe yutkunmuştu Tolga. Eğer evet derse başına neler gelebileceğini tahmin bile edemiyordu. Normalde daha fena hallerde de kızlara yakalanmıştı Tolga. Ama başını olumsuz anlamda sallayıp, Asef'in gazabından kaçmaya çalıştı.

"İyi." Asef seri hareketlerle kazağı giydirip, ecel terleri döken Tolga'yı odada tek bıraktı.

Merdivenden çıkarken aşırı sinirliydi. Hem plan işe yaramamış hem de Eliza ona yine sinirlenmişti. Kapıyı sert şekilde açıp odaya girince, onu bekleyen Deniz'i gördü.

"Asef'im ilk plan başarısız oldu. B planına geçiyoruz." Deniz kollarını açıp bilmiş bir eda ila Asef'i yanına çağırdı.

"Hayır, ben senin defolup gittiğini görüyorum." Asef pencere kenarına yaklaşıp sigara yaktı.

"Hemen pes ediyorsun, bu defa kesin etkili bir yöntem. Kapalı ve dar bir yerde kilitli kalıyorsunuz ve aranızda yaşanan ani çekimle, kızın dudaklarına kapanıyorsun. Saatlerce kilitli kalıp resmen bir bütün oluyorsunuz. Hatta biz kapıyı geç açarsak mercimeği fırına bile verebilirsin Asef'im." Deniz bilmiş bir eda ile arkasına yaslanıp göz kırptı. Asef ise arkadaşının suratına boş boş bakıyordu.

"Deniz bak ben sabırsız bir adamım, yıllardır seni nasıl öldürmedim hala kendime şaşırıyorum." Asef sigarasından derin bir nefes alıp dışarı üfledi.

"Sen beni dinle, sana kesin aşk sırları veriyorum şurada. Ben şimdi gidip Eliza'yı arka bahçedeki kilidini az önce kırdığım depoya götürüyorum. Sen de geliyorsun ve ardından ikinizin üzerine kapıyı kapatıyorum." Deniz, Asef'in cevabını beklemeden kendini odadan dışarı attı.

"Az kaldı kafayı yememe." Asef sigarasından derin bir nefes daha çekti.

**

"İşte Eliza şu ağaçlar da kiraz. Bahar gelsin yavaş yavaş açmaya başlar." Deniz, bahçedeki ağaçları gösterme bahanesi ile zorla Eliza'yı dışarı çıkarmıştı. Eliza önce isteksiz olsa da konağın arkasındaki devasa bahçeyi gezmek çok hoşuna gitmişti.

Her çeşit meyvenin olduğu bahçeyi saatlerce gezse yine bitiremez gibi gelmişti. "Çok güzelmiş bahçe, bayıldım." dedi Eliza. Deniz yönlerini daha sapa bir yere çevirmişti.

"Hele bir çiçekleri açsın sen o zaman gör. Bu arada Alya'nın dizine sürmek için yapacağım kreme çınar ağacından yaprak alayım. Eliza, şuradaki depodan bana büyük bir makas getirir misin?" Deniz gayet rahat şekilde konuşurken Eliza hemen başını salladı.

"Hemen getireyim, birlikte koparalım." Eliza koşarak depoya girince içerideki bir sürü alete baktı. Bahçe için gerekli ne varsa hepsi içerideydi. Eliza gördüğü makası alıp arkasını döndü ama çarptığı bedenle geriye doğru düştü. Tabi Asef onu zamanında belinden yakalamıştı.

"İyi misin?"

"Hayır değilim, kafamı çarptım." dedi Eliza başını tutarken.

"Ben de bazen kendime kızıyorum, neden bu kadar sert ve kaslı bir göğse sahibim diye ama yapacak bir şey yok." Asef, ukala şekilde gülümsedi.

"Gömleğinin düğmesi gözüme girdi, ne diyorsun ya?" Eliza sinirle geri çekilip öfkeli bakışlarını Asef'e gönderdi.

"Bakayım mı?" dedi Asef mahcup şekilde.

"Hayır bakma, bu arada bu kapı niye kapandı." Eliza yürüyüp kapının önüne geldi. Açmaya çalıştı ama kapı sert şekilde yerine oturmuştu. "Açılmıyor bu Asef, bakar mısın?"

Asef anlık olarak adını Eliza'nın sesinden duyunca afallasa da yüz ifadesini sabit tutmaya çalışarak kızın arkasına gelip kolunu uzattı.

"Hmm, açılmıyor." dedi çok önemli bir tespit yapmış gibi.

"Ben de onu söylüyorum. Ayrıca niye bu kadar yakınız?" Asef iki kolunu kızın etrafından uzatıp onu kafese almıştı.

"Ne kadar yakınız?" Asef başını biraz daha kıza doğru eğdi.

"Çok yakınız ayrıca burası beni boğdu, hemen çıkmak istiyorum." Eliza huzursuz şekilde etrafa bakarken Asef dikkatle kızın dudaklarına bakıyordu.

"Eliza, senin dudaklarının şekli kalbe mi benziyor?" diye kısık sesle sordu Asef. Yüzleri arasında bir el kadar mesafe kalmıştı. Deniz'in söylediği şeyi yapmayı aklına koymuştu.

"Ne?"

"Tadı neye benziyor acaba?"

Asef Eliza'ya doğru biraz daha eğildi ama o anda Eliza'nın çığlığı ile geriye çekildi.

"Fare!" Eliza duvar kenarından koşan fareyi görüp yine bir çığlık attı.

"Eliza! Sakin ol! Nerede?" Asef ne yapacağını şaşırmış halde etrafa bakarken başının arkasına gelen sert bir darbeyle bir an afalladı.

Fareden kaçmaya çalışan Eliza eline aldığı küreği rastgele etrafa savururken sert şekilde Asef'in başının arkasına vurmuştu. Zaten yara olan yerden akan kanla Asef iyi bir küfür savurdu. Ama Eliza ikinci bir fareyi görünce yeniden çığlık attı. Aynı anda da dışarıdan gelen tek el silah sesiyle deponun çelik kapısı açılmıştı. Ayağıyla kapıya vurup açan Cihan ne olduğunu anlamaya çalışırken çığlıkla yanından koşarak geçen Eliza'ya yol verdi.

"Efendim iyi misiniz?"

Elini ensesinde tutan Asef sert bakışıyla Cihan'ın yanına gelip elini omzuna koydu. "Cihan, bu depoda kaç tane fare varsa hepsini yakala. Kıyma yapıp Deniz'e yedir."

"Tamam efendim."

Asef sinirle depodan çıkıp hala çığlık atıp koşan Eliza'nın arkasından konağa ilerledi.

**

"Tamam Asef'im sakin ol." Deniz odanın içinde Asef'ten kaçmaya çalışırken kan ter içinde kalmıştı. "Sadece ufak bir aksilik ama bence çok yaklaşmıştın."

"Bak Deniz sakin olmam için önce senin beynini patlatmam lazım. Gel lan buraya!" Asef bu defa Deniz'i yakalayıp boynunu kolunun altına sıkıştırdı.

Onların bu sesine Alya'nın gülme sesi karışıyordu. Olanları öğrenip abisinin odasına gelmişti.

"Komik mi Alya'cığım?" diye sordu nefes nefese Deniz.

"Evet komik, bir kere senin verdiğin fikirler komik. Hangi devirde yaşıyoruz da böyle şeyler yapıyorsunuz anlamıyorum. Çok bayat numaralar bunlar." dedi gülerek Alya.

"Allah Allah, neresi bayatmış? Esas senin abinde iş yok." Deniz, Asef'in elinden kurtulup kendini koltuğa attı. Asef de büyük koltuğa kendini bırakıp ağrıyan ensesini ovmaya başladı.

"Bir kere benim abim müthiş birisi. Sen kendine bak." dedi Alya gıcıklık vererek.

"Bana bak cimcime, valla bozuşuruz. Oyla kız, abinle bana on üzerinden puan ver bakalım." Deniz, hırsla gömleğinin kollarını yukarı katlamaya başladı.

"Abim on üzerinden on, sen de yedi falan." dedi Alya saçlarını savurup.

"Ne?!" Deniz şokla bakıyordu.

"Bir kere benim abim aşırı kaslı ve uzun boylu. Yüzü desen gördüğüm en yakışıklı yüz. Karizması hakkında konuşmama bile gerek yok. Hatta dövmesi bile senden yakışıklı."

Asef'in hafif göğsü kabarırken Deniz büyük bir kahkaha attı.

"Bana bak cimcime, abine yağ yaktığını anlamadığımı sanma. Sırf Tolga ile arana girmesin diye böyle diyorsun. Sen az değilsin."

Alya'nın yüzü bozulurken Asef kaşlarını çatarak baktı.

"Tabii ki öyle bir şey yok abi. Ben senin bu karizmanı doğru kullanmanın yolunu söyleyeceğim şimdi." Alya bir sır verir gibi konuştu. "Kadınları etkilemek aslında çok kolay, sadece elinde olan şeyi doğru kullanman gerek."

"Neymiş o, bende olup da kullanamadığım?" diye şüpheyle sordu Asef.

"Karizman ve seksiliğin abi. Sen hiç aynaya baktın mı?" dedi Alya.

"Ah ah... Gözlerime baksan ayna niyetine daha net göreceksin." dedi gözlerini hızla kırparak Deniz.

"Kafamı şişirmeyin de söyleyin. Ne yapayım Alya?" Asef ayağa kalkıp kadehine içki koydu.

"Bir filmde görmüştüm, adam üstsüz şekilde mutfakta kıza bir şeyler hazırlıyor. Ama havalı ve seksi şekilde tabii. Şimdi Eliza'nın da en sevdiği yer mutfak, sen de orada en havalı halinle bulunup Eliza'nın sana koşullanmasını sağlayacaksın. Mutfak ve sen... Harika bir kombinasyon, Eliza her yemek yaptığında senin o halini hatırlayacak." Alya hülyalı şekilde konuşurken Asef önüne doğru eğildi.

"Alya'm, sen ne tür filmler izliyorsun?"

"Alya sen var ya çok fenasın. Düşündüğü şeye bak şunun Asef. Ama varya ben olsam etkilenirim. Özellikle çıplak göğsüne damlamış çikolata ile enfes görünürsün."

"Artık sizin dediğiniz hiçbir şeyi yapmayacağım. Başıma bela açmaktan başka bir şeye yaramadı." Asef odadan çıkıp yatak odasına giderken Deniz ve Alya gülümseyerek birbirine baktı.

"Yapacak." dedi Alya.

"Kesinlikle, bu arada cimcime bana bak. Gerçekten on üzerinden yedi mi?" Deniz dudaklarını büzüp üzgün şekilde baktı.

"Şaka şaka, sen de on. Dünyadaki en tatlı erkek olabilirsin Deniz'ciğim." dedi tatlı şekilde Alya.

"Gel buraya." Deniz hızlı şekilde Alya'yı kucağına aldı. "Senin şu hallerine ölürüm ben, bu halinden bizi yıllarca mahrum ettiğin için seni cezalandıracağım. Cezan ise Tolga'nın soğuk esprilerine maruz kalmak. Hadi gidelim."

"Bu ödül olur ki." dedi kıkırdayarak Alya.

**

Eliza, yanında getirdiği kitaptan ders çalışıyordu. Konaktaki bahçeye bakan özel bir yerde kendine çok rahat bir alan oluşturmuştu. Üniversitede son döneme girmesine az kalmıştı ve ön hazırlık yapıyordu. Önündeki kitaba dalmış şekilde okurken Ayşe Hanım'ın sesiyle başını kaldırdı.

"Eliza, ders mi çalışıyordun kızım?"

"Evet, bir şeyler okuyorum. Bir şey mi istemiştiniz?" diye sordu Eliza. Kitabı kapatıp ayağa kalkmıştı.

"Aslında seni yormak istemiyorum ama diğer çalışanların el lezzetini pek sevmedim. Canım çok mücver istedi de, bana yapar mısın diyecektim." Ayşe Hanım, Deniz'in oyununa destek olurken aşırı eğleniyordu. Tabii kendi menfaatlerini de gözetmeyi ihmal etmiyordu.

Eliza, ona gelen saate baktı. "Bu saatte rahatsız etmesin. İsterseniz daha hafif bir şeyler hazırlayayım."

"Hayır, canım mücver istedi. Hem ben çok sağlıklı bir kadınım. Rahatsız olmam." Ayşe Hanım'ın ısrarına daha fazla dayanamadı Eliza.

"Tamam, hemen hazırlarım." Eliza mutfağa doğru giderken Ayşe Hanım arkasından gülümsedi.

"Hadi artık, doğurmayıp sıçtığımın oğlu, şu kızın gönlünü fethet."

**

Eliza kabakları rendelerken etrafta kimsenin olmamasına şaşırarak baktı. Normalde bu saatte mutlaka çalışanlar etrafta olurdu ama bu akşam her yer çok sessizdi. İşine odaklandığı sırada gözüne girip onu sinir eden saçına öfkelendi. Eliza eli kirli olduğu için arada yukarı doğru nefesini üfleyip saçını geriye atmak istiyordu ama başaramadı.

"Bandana neden takmadım ya?" Mutfağa normalde saçı açık girip yemek yapmazdı ama bu defa unutmuştu.

Tekrar nefesini yukarı verdi ama bu defa hafif dokunuşlarla birisi saçlarını geriye doğru çekti. Birkaç tutamı da kulaklarının arkasına koymuştu.

"Seni ilk gördüğüm andan beri saçların birkaç santim uzadı." Asef'in sesi kulağının hemen dibinde gelirken adamın dövmeli parmakları tezgaha doğru uzandı. Eliza'nın sırtı adamın göğsüne değerken, Asef'in iki kolu arasında hapsolmuştu. "Dalgaları daha da belirginleşti. Sevmediğim çileği bile sevdirdi kokusu bana."

Eliza elindeki rendelenmiş kabağı sıkmaktan suyunu bırakmamıştı. Adamın kokusu burnuna doldukça geriliyordu. Özellikle bu yakınlıkları bedenindeki sıcaklığın artmasına neden oluyordu.

"Dikkatin için teşekkür ederim ama izin verirsen yemeği tamamlamak istiyorum."

"Tabii, işine bak sen." Asef geri çekilip kalçasını tezgaha koyup nemli saçlarını karıştırdı. Eliza dönüp adama bakınca aniden gördüğü görüntü ile yutkunmuştu.

Asef'in altında siyah bir eşofman vardı ve karnının altında bitiyordu. Üzerinde ise hiçbir şey yoktu, esmer ve kaslı iri göğsü kendini kızın huzuruna sunmuştu. Anka kuşunun kanatları belinden dolanarak gelirken vahşiliğini saklamıyordu. Kızın onu süzdüğünü gören Asef yüzüne çarpık bir gülüş yerleştirip göğsünü biraz daha şişirdi.

"Üşümüyor musun?" Eliza işine dönüp hızla yapmaya devam etti. Sanki havadan sudan konuşuyormuş gibi sormuştu.

"Aksine yanıyorum." Asef, kızın gözlerini büyüterek baktığını görünce boğazını temizledi. "Yani, Alya için konağın sıcaklığı çok yükseltiliyor. Ben bu kadar sıcağı sevmem."

"Anladım, odanda otur bari. Bu şekilde evin içinde dolanmak iyi değil. Özellikle mutfakta." Eliza hazırladığı mücveri tavaya koymak üzereydi.

Asef kıza biraz daha yaklaştı. "Birinin beni böyle görmesinden rahatsız mı olursun yoksa? Ama endişelenme, herkesin odasına çekilmesi emrini verdim. Şu an burada sen ve benden başka kimse yok." Kıza doğru biraz daha yaklaştı, adamın çıplak göğsü kızın omzuna değiyordu. "Ah! Siktir!" Asef göğsüne sıçrayan yağ ile dişinin arasından tısladı.

"Hayır, kast ettiğim mutfakta bu şekilde yemek yapmak tehlikeli. Yağ sıçrayabilir." Eliza mücveri tavada çevirirken gülmesini bastırmaya çalışıyordu.

"Bence de." Asef sinirle mutfaktan çıkarken söyleniyordu. "Size uyan aklımı sikeyim!"

Eliza, her şeyi hazırlayıp Ayşe Hanım'a götürdüğünde kadının çoktan uyuduğunu gördü. Onun bu haline gülerken, yaptığı yemeği bu saatte iştahla yiyecek kişi olan Tolga'ya götürdü. Daha sonra aşağı indiğinde, kış bahçesinde başına kapşon geçirmiş Asef'in dışarıya baktığını gördü. Adımları tekrar mutfağa yöneldi.

**

"Böyle giderse vücudumda sağlam yer kalmayacak." Asef öfkeli şekilde kendi kendine mırıldanırken Eliza'yı düşünüyordu. Ciğerlerine sonsuz bahçeler açtıran saçlarının kokusunu hissetmeye çalışıyordu. Ardından gelen adım sesleri ve kahve kokusu ile başını çevirip ona yaklaşan Eliza'yı gördü.

"Eliza," Kızın yanına gelmesini beklemiyordu.

"Senin için yorucu bir gün oldu, kahve içmek ister misin?" Eliza elindeki kupadan birini Asef'e uzattı. Adam hemen almıştı.

"Teşekkür ederim," Asef boyu kendisinden kısa olan kıza boynunu eğerek sevecen şekilde baktı. Eliza gülümseyerek karşılık verdi. "Bugün çok saçmaladım değil mi?"

Eliza kahvesinden bir yudum aldı. "İçinden gelen şeyler değil miydi? Neden saçma olduğunu düşünüyorsun?" Eliza adamın tüm gün halini tatlı bulmuştu. Her ne kadar sonu pek iyi bitmese de Asef Arjen'in bu halleri onunla ilgili kötü şeyleri unutturmuştu bir günlüğüne.

"Saçma görünmüyor muydu?" diye merakla sordu Asef.

"Bilmem, tatlı görünüyordu galiba." Eliza'nın dediği şeyle Asef içtiği kahveyi püskürttü. Kısa bir süre öksürük krizine girip kendine gelmeye çalıştı. Eliza bu defa büyük bir kahkaha atmıştı.

"Tatlı olduğumu mu düşünüyorsun?" Asef'in gözleri parlıyordu.

"Yani,"

"Ne yani?" Asef kıza yaklaşıp yüzüne doğru eğildi. Eliza utanarak yüzünü çevirdiği sırada Asef, hafifçe çenesini tutup kendine çevirdi. "O güzel zihninden geçenleri söyle bana yavrum."

Eliza'nın nefes alışverişi, kalbinin atışı hızında arttı. "Zihnimden geçenler değil, kalbimden geçenler bunlar. Çünkü zihnim hala sana karşı pek iyi şeyler düşünmüyor." Eliza'nın sesi kısılmıştı sona doğru. Özellikle Asef'in gittikçe ona yaklaşan yüzü işini daha da zorlaştırıyordu.

"Kalbini istiyorum Eliza, onu bana ver. Söz veriyorum zihnindeki her şeyi değiştireceğim." Asef'in nefesi kızın yanağını okşuyordu. "Benden nefret etmene neden olan her şeyi sileceğim zihninden. Değiştiremem, tekrar yapmayacağıma söz veremem ama zihnini güzel anılarla doldurabilirim. Bana izin ver..." Asef, kızın çenesini biraz daha kaldırıp dudakları arasında mesafe bırakmadı. Ama kulağına dolan telefon sesiyle duraksadı. "Sikeyim." Eliza geri çekilip sert şekilde bakınca ifadesini yumuşattı Asef. "Yani seni değil, yani şimdi değil. Off! Kafam gitti, Eliza öyle bakma."

Eliza elindeki kahveyi sıkıca tutup adamın yanından ayrıldı hızla. Az önce neler olduğunu düşündü. Asef az kalsın onu öpecekti ve Eliza buna hazır hissetmiyordu. Garip hissetmişti, Asef'in bunu yapmasını istememişti.

Asef kızın arkasından bakarken sıkıntıyla alnını ovaladı. "Ulan Cihan!" Telefonu açıp kulağına götürdü. "Ne var Cihan? Mahvettiğin ana değer bir şey olsun yoksa, kendine ölüm şekli seç."

"Masanıza oturan var bu gece. Phoneix patronunu bekliyor."

Asef sinirini geriye atmaya çalıştı. Onun masasına kolay kolay kimse oturmazdı. Gelen her kimse basit birisi olamazdı. Asef üzerini değişmek için odasına giderken, mahvolan gecesine yanıyordu.

**

Siyah araba, ışıklı gece kulübünün önünde durunca bir adam direkt Asef'in olduğu tarafa koşup kapısını açtı. Baştan ayağa siyah giyimli Asef sert ifadesi ile arabadan inip Phoneix Gece kulübüne girdi. Tüm adamları hazır ola geçmişti. Hepsi bu gecenin öneminin farkındaydı. Çünkü Asef Arjen'in masasına oturmayı başaran biri vardı. Herkes bunun kim olabileceğini düşünüyordu.

Asef ışıklı gece kulübünün ön tarafını es geçip direkt arkaya yöneldi. Şaşırtmalı duvardan geçip, özel asansöre ilerledi. Ona ait parmak iziyle açılan kapıdan girip eksi üçe inmeye başladı. Aşağıdaki adamlara da haber gittiği için hepsi tetikte bekliyordu. Asansör kapısı açıldığı an hepsi dik bir duruşa geçti. Asef'in adımları hiç duraksamadan onu en arkadaki odaya götürdü. Belli bir yere kadar onunla ilerleyen adamları kapının önüne gelince durdu. Final masasından önce kumar oynayanlar heyecanla Asef'e bakıyordu. Herkesin hayali onunla masaya oturabilmekti ama bu sadece hayaldi. Herkes bu gece Asef Arjen'in karşısında kim olduğunu merak ediyordu.

Asef içeri girince masada oturan adama dikkat etmedi bile. Sağda ve solda oturan onun her zamanki figüran oyuncusuydu. Belli bir yerde pes edip masadan kalkacaktı. Esas rakiple onu baş başa bırakacaktı. Son darbeyi Asef tek başına indirecekti.

Asef masaya oturunca karşısındaki adama baktı. Bir kaşı yukarı kalkarken dudağının kenarı da hafifçe kıvrılmıştı. Ama bu pek de tekin bir gülüş değildi.

"Ressamların kumar oynadığını bilmiyordum." dedi Asef.

"Neden, onlar parayı sevmez mi?" diye sordu Pusat.

"Peki, sevsin bakalım." dedi Asef.

"Şeytanımız bol olsun." dedi Pusat.

"Bu gece, bu masada sadece bir şeytan var..." dedi Asef.

İkisinin de gözleri kanla parladı. Birisi kana susamış, diğeri kanı akıtacak olandı...

**

 

 

Bölüm : 29.11.2024 15:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...