26. Bölüm

BÖLÜM 24

Sitare Yazar
yzrsitare

"Öylesine güzel seviyorum ki seni. Öylesine saf, öylesine derin ve öylesine değil..."

Özdemir Asaf

***

 

Gecenin tadını çıkaran insanlar Phoneix'de çalan müzikle kendinden geçmişti. Coşku ve eğlence yerin yüzeyinde sürerken, yerin dibinde şeytan kurbanına bakıyordu sakince.

Masada poker oynanıyordu. Basit bir oyundu ama sabır ve zeka istiyordu. Masaya bakıp en iyi elin ne olabileceğini hesaplayabilenin kazanabileceği bir oyundu.

Dakikalar akıyordu, Pusat ve Asef birbirine bakıyordu. Pusat'ın elinde bir çift as vardı. Kupa ası ve karo ası... Masada açılan kartlar da sinek ası ve iki tane maçaydı. Maça altılısı ve valesi...

Pusat en sağlam kartları elinde tutuyordu. Belki de masadaki en yüksek olasılık onun elindeydi. Ama Asef'in sahip olduğu kartları tam olarak hesaplayamıyordu. Asef ona rahat ve küçümseyici bir ifadeyle bakarken en çok bundan nefret ediyordu. Onu yenmek ve herkese bunu göstermek istiyordu.

Sağında ve solunda oturan adamların yüzünden pek bir şey anlamıyordu. İfadesiz şekilde bekliyorlardı. Pusat fişlere uzanıp ortaya dört fiş attı.

"İki yüz arttırıyorum."

"Görüyorum." dedi sağındaki ve solundaki adam sırayla.

"Ben de görüyorum." dedi Asef. Bakışları karşısındaki adamı çözmek için soğukkanlı şekilde bakıyordu. Asef, Pusat'ın gizlediği şeyler olduğuna emindi. Özellikle geçmişini sildiren bir adama asla güvenmezdi. Özellikle böyle bir adamın Eliza'nın etrafında olmasına asla tahammülü yoktu.

Daha sonra Masada bir kart daha açıldı. Pusat hafif şekilde gülümsedi çünkü maça ası açılmıştı. Yerdeki iki as ve elindeki iki asla Pusat'ın kare ası vardı. Artık kazanacağına emindi. Tabi birisi floş açmazsa... Çünkü onu yenebilecek tek eldi.

Asef sıkkın şekilde ortaya dört fiş attı.

"İki yüz arttırıyorum."

"Ben yokum." demişti sağdaki adam.

"Ben de yokum." dedi bu defa soldaki adam.

Şimdi Asef ile Pusat baş başa kalmıştı. Pusat yüzünde ukala bir gülümseme ile baktı. Asef'in elindeki kartların onu yenebileceğini düşünmemekle birlikte Asef Arjen'in hamlesini merak ediyordu. Bu yüzden ortaya beş fiş daha attı.

"İki yüz elli arttırıyorum."

"Görüyüm." dedi Asef. Daha sonra on fiş alıp ortaya attı.

"Beş yüz arttırıyorum."

"Görüyorum." dedi Pusat. "Galiba bana blöf yapıyorsun Asef Arjen."

"Blöf mü?" Asef geriye yaslanıp gülümsedi. "Elime güveniyorsam neden sana blöf yapayım ki? Madem eline güveniyorsun, hırsını beslemek için sana yardımcı oluyorum."

"Hırs için mi burada oturuyorum sence?" Pusat da Asef gibi geriye yaslandı.

"Başka sebebi mi var Pusat? Sırf beni yenme hırsı yüzünden karşıma çıkmak için çabalamadın mı? Günler önceden başladın kumar oynamaya, tek derdin bu masaya yani benim karşıma oturmak değil miydi?" Alya'nın doğum gününden önce, Cihan arayıp Asef'e Pusat'ın kumar oynamak için bilet aldığını söylemişti. Bizzat Asef izin vermişti, Pusat'ın niyetini merak ediyordu.

"Neden hırs olsun? Yenilmez biri misin sen? Karşına gelen herkes sana olan hırsından mı geliyor? Birisinin senden daha iyi olabileceğini düşünmüyor musun Asef?" Pusat'ın bakışları meydan okuyordu.

"İyi bak gözlerime Pusat." Asef öne doğru eğildi. "Benden iyisi var mı bilmiyorum ama şu an karşımda ben izin verdiğim için oturuyorsun. Yetenekli olduğun için değil."

"Kendine bu kadar güvenme Asef Arjen." Pusat da öne doğru eğilmişti. "Kendine bu kadar güvenme, bu sadece kaybettirir."

Asef dikkatle Pusat'ın gözlerine baktı. Duygularını gizlemeye çalışsa da gözlerinin derinliklerindeki nefreti görebiliyordu. Sebebini düşündü, ondan bu kadar nefret etme sebebini... Aklına gelen şeyle çenesi kasılmıştı. Eğer Eliza için bunu yapıyorsa Asef onu sağ bırakmazdı.

"Hadi göster elini." Pusat sabırsız şekilde Asef'in elindeki kartları işaret etti. Asef'in yanında öfkesine hakim olmakta zorlanıyordu, o sakin baktıkça daha da sinirleniyordu.

Asef alaylı yüz ifadesiyle elindeki kartları masaya bıraktı. Pusat şaşkın şekilde açılan kartlara baktı. Üç valeye, iki as... Pusat kazanmıştı.

"Tüh! Şanssız gecemdeyim Pusat, kaybettim görüyor musun?" Asef yüzündeki sahte üzgünlük ifadesiyle geriye yaslandı. Pusat sinirle ayağa kalkıp elindeki kartları açtı.

"Merak etme, bir gün gerçekten kaybedeceksin." Sinirle odadan çıkıp kapıyı sertçe arkasından kapattı.

"Efendim, neden elinizdeki floşroyali oynamayıp sakladınız?" Cihan, her ne kadar Asef'in bir planı olabileceğini düşünse de merak etmişti. O tek kartla Pusat'ı yenebilirdi.

"Bakalım, Asef Arjen'i yendiğini ilk kime söyleyecek?" Gömleğinin kol kenarındaki floşu çıkarıp eline aldı. "Bu arada Cihan, bana işimin bittiğini söyle. Eve gitmek istiyorum." Asef ilk defa eve gitmek için bu kadar özlem duyuyordu.

"Üzgünüm efendim ama diğer mekanda sorun varmış. Yani sabaha kadar işimiz bitmez." dedi çekinerek Cihan.

"İşimizi sikeyim Cihan! Yürü!" Asef öfkeyle kalkıp sandalyesini devirdi. Cihan da seri adımlarla arkasından ilerliyordu.

**

Öfkeyle yumruğunu direksiyona geçirip içindekini kusmaya çalıştı. Her ne kadar Asef'ten beklediği bir hareket olsa da bu şekilde küçümsenmek Pusat'ı öfkeden delirtmişti.

"Senin acizliğini göreceğim Asef! O ukala yüzündeki gerçek acıyı göreceğim!"

Telefonun melodisi ile susup arayan kişiye baktı. En nefret ettiği adam arıyordu.

"Efendim baba,"

"Her şey yolunda mı Pusat?" dedi kalın sesiyle adam.

"Evet baba, Asef Arjen bilerek yenildi bana." dedi sinirini bastırmaya çalışarak.

"Arada yapar bu numarayı, şimdi senin kime gideceğini görmeyi bekleyecek. Onu en beklemediği yerden vurup, dağılmasına neden olmak için çalışmaya başla. Yakında sana haber veririm. Unutma oğlum, bugün bu adamın küçümsemesine katlan ki, günü geldiğinde en büyük acıyı yaşatabilesin."

"Tamam baba, merak etme. Sen ne dersen onu yapacağım."

"Aferin," adamın sözü üzerine telefon kapanmıştı. Pusat elindeki telefonu sıkıp öfkeyle direksiyona vurdu tekrar.

"Seni de senin kurallarını da hepsini sikeyim!"

**

Ayşe Hanım'ın tek tek kapılara vurması ile konaktaki herkes erkenden kahvaltı masasına toplanmıştı. Normalde asla odasından çıkmayan Alya, şimdi Tolga'nın yanında oturmuş gülen yüzüyle ona bakıyordu. Tolga da bugün kendini daha iyi hissettiği için keyfi yerindeydi. Hem acısı azalmıştı hem de elini daha rahat kullanıyordu.

"Bak bu çilek reçelini ben yaptım. Alya çok sever, bak bakalım tadına." Ayşe Hanım'ın sesiyle daldığı yerden çıktı Eliza. Aklında Asef'in dün gece ona söylediği şeyler dönüp duruyordu. Kalbini istiyorum Eliza, onu bana ver. Söz veriyorum zihnindeki her şeyi değiştireceğim. Rüyasında bile bu cümleyi duymuştu.

"Çok güzel görünüyor. Eminim tadı da çok güzeldir." Eliza cevap verip yeniden önüne döndü. Herkes ondaki garipliğin farkındaydı ama kimse üstüne gitmedi.

"Eliza, kız zilli. Dün Doruk'la konuştun mu? Nasılmış canım kardeşim?" Tolga havayı dağıtmak için bir şeyler yapması gerektiğini düşünmüştü.

"İyi, sana selamı var. Bu arada iki gün sonra yetimhanede etkinlik olacakmış. Sen de iyi olursan beraber gidelim." dedi Eliza.

"Olur gidelim mutlaka. Peki biz ne yapacağız. Daha önce bale yapmıştık, down sendromu olan çocuklar için. Şimdi de farklı bir şeyler yapmalıyız." dedi hevesle Tolga.

"Evet, seni gördüm bale yaparken." Alya'nın sessiz şekilde söyleyip kıkırdadığı şeyi Tolga duymuştu.

"Aklına boşuna düşmemişim. O pembe tüfü içinde inanılmaz görünüyorum değil mi?" Tolga'nın göz kırpıp kıza eğilmesi üzerine Ayşe Hanım sertçe boğazını temizlemişti. "Yani demek istediğim insanların aklında kalıcı oluyorum. Neyse, Eliza dans gösterisi yapalım. Hatta farklı bir şeyler yapalım. Mesela..." Tolga dünyanın en ciddi şeyini düşünür gibi elini alnına koymuş ovalıyordu. "Buldum!"

"Ne buldun? Bana da göster!" Deniz heyecanla gelip masaya oturdu.

"Yeni mi kalktın susak ağızlı?" dedi Ayşe Hanım, Deniz'e kınayıcı bakışları atarken.

"Hayır sultanım, seksi ve kaslı vücudum için spor yapıp geldim. Şimdi de senin yaptığın enfes reçeller ile yaptığım sporu boşa vereceğim. Sen söyle Tolga, neyi buldun?" Deniz kızarmış ekmeğine bolca reçel sürerken gözü böreğe kayıyordu.

"Yetimhanede yapacağımız etkinliği buldum abi. Onun için heyecanlandım." dedi Tolga.

"Neymiş etkinlik?" diye sordu Deniz. Ağzına attığı büyük lokmadan dolayı konuşurken sesi boğuk çıkıyordu.

"Bence söylemek yerine gösterelim. Değil mi Eliza?" Tolga kaş göz işaretiyle Eliza'ya bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

"Tolga bak yine saçma sapan bir şey yapacaksak hiç yapmayalım. Ayrıca kolunu zorlama, ben bir şeyler bulurum." Eliza, her zaman olduğu gibi Tolga'dan çıkacak fikirlerden korkuyordu.

"Kolum iyi, sen gel benimle. Ayrıca kendimi yormayacağım. Bu defa yorulan sen olacaksın. Tabii bize birkaç parça eşya lazım, Alya'cığım bize yardımcı olur musun?" Tolga dikkatli şekilde ayağa kalkarken kafasında çoktan planlar yapmıştı.

"Tabii yardımcı olurum. Ay çok heyecanlı!" Alya neşeyle şakırken Tolga hülyalı şekilde kızın yüzüne dalmıştı. Deniz'in aniden el çarpması ile kendine gelip yürümeye başladı.

"Hadi gidelim, tarihin en unutulmaz gösterisine hazırlanalım."

Tolga önden Alya, Deniz'in kucağında arkadan giderken Eliza da mecbur ayağa kalktı ama Ayşe Hanım'ın sesiyle durup ona baktı.

"Ben bu konağı uzun zamandır bu kadar neşeli görmedim. Hepsi senin sayende, iyi ki torunlarımın hayatına girdin Eliza." Sanki asla çıkma der gibi bir cümleydi. Eliza cümlenin altında yatan anlamı çoktan fark etmişti ama cevap vermeden sadece tebessüm etti.

Kalbi gitmeyi istemezken aklına hükmedebilir miydi bilmiyordu...

**

Yorgun şekilde arabadan inen Asef gerinip boynunu sağa sola yatırıp sertçe çıtlattı. Ensesini ovalarken önünde duran Cihan'a sert bir bakış attı.

"Lan Cihan, sen insan değil misin? Bir mekanda sorun var dedin ama on tane adamın canına okuyacağımı söylemedin. Tüm gece adam dövmekten anam ağladı."

Cihan saygıyla karşısında dururken yorgun bakışlarını saklamaya çalışıyordu. "Ondan önceki gece yirmi adamı sabaha kadar dövdüğüm için bunları size yıktım yani bıraktım efendim."

Asef kafasını arkaya atıp bir kahkaha attı. "Sen de yaşlanıyorsun Cihan."

"Efendim yeni otuz beş oldum, bence hala gencim." Cihan'ın sesi sertti.

"He Cihan he çok gençsin. Ama en azından benden üç yaş büyüksün, bu da benim tesellim olsun." Asef konağa doğru yürürken ceketini çıkarıp omzuna astı.

"Ama sizden genç gösteriyorum." Cihan'ın sessiz söylediği şeyi Asef duymuştu. Dönüp tam sövecekken konaktan gelen müzik sesiyle durdu. Daha önce bu konaktan bu şekilde müzik sesi yükselmemişti. Sadece annesi buradayken müzik sesi gelirdi...

Hızlı adımlarla konağa girip direkt müziğin en yoğun geldiği salona yöneldi adımları. Karşısındaki görüntü ile kısa bir süre afallayıp öylece durdu. Hintli kadınların giydiği elbiseye benzer bir elbise içinde, yüzünün yarısını peçeyle örtmüş Tolga tek elini kullanarak garip figürler yapıyordu. Özellikle yara aldığı tarafını kullanmamaya çalışarak müziğin ritmine uygun oynamaya çalışıyordu. Özellikle kırıtmaya çalışıp gözlerini süzüyordu. Ama Asef'i bu görüntüden daha çok şaşırtan görüntü bambaşkaydı. Kendisine ait gömlek, ceket ve pantolonun içinde kaybolmuş Eliza... Saçlarını komik bir şapkanın altında toplamıştı ve küçük komik bir bıyık takmıştı. Kadın rolündeki Tolga'nın etrafında sert hareketler yapmaya çalışarak yetmeyen boyuyla zıplamaya çalışıyordu.

Onların karşısında ise Alya, Deniz ve Ayşe Hanım kahkaha atarak gülüyordu. Hatta yaşlı çalışan bile kenarda durmuş, diğer çalışanlar gizlice gülerek onları izliyordu. Asef'in arkasından Cihan'ın gülme sesi geliyordu. Onu bile güldüren bu görüntü Asef'in başını döndürmüştü.

Onun gömleği içinde Eliza, kokusunu onun kıyafetlerine dolduran Eliza... Büyüleyici görüntü içinde onun kalbini çarptıran Eliza...

Geçirdiği kanlı gecenin sabahında böyle bir görüntüyle karşılaşmak, içinde boğulduğu karanlığın aydınlık karşısında yenilmek için can attığını Asef'e haykırıyordu.

Asef birkaç adım atıp dans eden ikilinin arasına girdi. Diğerleri onu fark ederken Tolga, Alya'ya baktığı için fark etmemişti. Arkasındaki kişinin Eliza olduğunu düşünüp kalçasını sallayarak geriye doğru yürüdü. Kendini sert göğse bastırıp saçma hareketlerine devam ederken, bir gariplik olduğunu fark etti. Çünkü geniş ve sert bir göğüs pek de beklediği bir şey değildi. Ağır çekimde arkasını dönüp bakınca derin bir nefes alıp bayılmak üzere geriye doğru düşmeye başladı. Ama Asef sağlam omzunu tutup yalandan bayılmaya çalışan Tolga'nın düşmesine izin vermedi.

"Geç kenara otur, yaranı açacaksın." Asef'in sert sesiyle yutkunan Tolga gözlerini açıp hızla kirpiklerini oynattı.

"Krişna aşkına, Buda seni korusun." deyip usulca koltuğa oturdu.

Onları izleyenler gülme krizine girmişti. Eliza da aynı şekilde gülerken Asef aniden kızı belinden kavrayıp kendine doğru çekti. Elini kızın başındaki şapkaya atıp saçlarını serbest bıraktı. Canını acıtmamaya dikkat ederek, komik bıyığını çıkarıp kızın şaşkın yüzüne doğru eğildi. Kulağına doğru nefesini verip, fısıltı şeklinde konuştu.

"İşte şimdi, benim kıyafetlerim içinde aşırı seksi görünüyorsun."

Eliza'nın geri çekilmeye gücü yok gibiydi. Adamın kendini içine çeken gözlerine bakıp, karnına garip sancılar sokan kokusunu içine çekerken bunu yapması çok zordu.

"Öhö öhö, biz çıkalım isterseniz." Deniz'in imalı sesiyle Asef geri çekilip, Eliza'yı da yanına çekti. "Hayır, bizim için manzara aşırı güzel ve tatlı ama sizin için bizim varlığımız rahatsız edici olabilir."

"Evet Deniz, sen defolup gidebilirsin." Asef'in dişlerinin arasından konuşması ile Deniz susup koltuğa gömüldü. Eliza bu sırada usulca Asef'in yanından ayrılıp Ayşe Hanım'ın dibine oturmuştu. "Ne oluyor burada? Film mi çekiyorsunuz?"

"Yetimhanede çocuklar için etkinliğimiz var, onları mutlu etmek için hazırlanıyoruz." dedi korkarak Tolga.

"Ama Tolga, sen bu halde çocukların psikolojisini bozmaktan başka bir şey yapmazsın." Asef alaylı şekilde konuşurken elini beline koydu.

"Bir kere Tolga, herkesi mutlu edebilecek birisi. Çok komik ve tatlı." Alya'nın abisine itiraz eden haline baygın gülüşüyle karşılık verdi Tolga.

"Teveccühünüz Alya Hanım." dedi Tolga yarım ağız. Çünkü Asef'in öldürücü bakışları üzerindeyken konuşmaya korkuyordu.

"Nereden çıktı peki bu etkinlik?" diye sorgulayıcı şekilde sordu Asef. Bakışları Eliza'nın üzerindeydi.

"Doruk ve Pusat ayarladı, onlar konser verecek. Biz de farklı bir şeyler yapabilir miyiz diye düşündük." dedi Eliza. Bir yandan da gözlerini kısarak Deniz'e bakıyordu. Çünkü üzerindeki kıyafetlerin ona ait olduğunu düşünmüştü. Resmen onu kandırmıştı.

Asef, duyduğu iki isimle dişlerini sıktı. Özellikle Pusat'ın ismini duymak bile onu delirtmeye yetiyordu. Eliza'nın etrafında olmasından nefret ediyordu.

"Etkinlik yapacak başka insan kalmadı mı?" diye sordu yüzünü asarak. "Hayır anlamıyorum, her şeyin altından çıkıp duruyorlar."

"Nesi varmış onların? Bence her konuda duyarlı ve yardımseverler. Pusat, serginin gelirini bile yetimhaneye bağışlamış. İnsanları eleştirmeden önce kendine bak bence." Eliza sinirle ayağa kalıp salondan ayrıldı. Asef kaşlarını çatarak ardından bakarken Ayşe Hanım'ın sesiyle ona döndü.

"Bana bak susak ağızlı, kafandaki her şeyi kıza yansıtmak zorunda değilsin. Kendi pencerenden gördüğün şeyleri kızın da görmesini bekleyip durma."

"Ben artık sizin tavsiyelerinizi dinlemiyorum." deyip Eliza'nın arkasından gitti Asef.

"Bunların arasında bir sıkıntı var sanki.'' dedi düşünceli şekilde Tolga. Parmağıyla alnını kaşımıştı.

Deniz büyük bir kahkaha atıp Tolga'nın bacağını pat patladı. "Çok zekisin Tolga, etrafında olan her şeyi zehir gibi kavrıyorsun."

Alya ve Ayşe Hanım onlara gülerken Tolga hala boş boş bakıyordu.

**

Eliza üzerindeki ceketi sinirle çıkarırken bir yandan da Deniz'e kızıyordu. "Güya kendi elbisesinden verecekti, resmen kandırdı beni. Ayrıca sen de salaksın Eliza, adamın kokusu tanıdık gelmedi sanki?"

Gömleğin de yarı düğmesini açmıştı ki sertçe açılan kapıyla duraksadı. "Oha! Ne diye açıyorsun kapıyı öyle?"

Ama Asef cevap vermek yerine kızın yanına gelip, yarısı açılmış gömleğinin kızın üzerindeki duruşunun keyfini çıkardı. "Aniden bana sinirleniyorsun, bu da yetmiyor arkanı dönüp gidiyorsun. Küçük kızım, ben bunlardan hiç hoşlanmıyorum." Konuşurken yüzü kızın yüzüne yaklaşmıştı.

Eliza parmaklarının ucunda yükselip, adama iyice yaklaştı. Asef yutkunurken gözleri kızın dudaklarına kaymıştı. "Ben de hayatımla ilgili ithamlarından hoşlanmıyorum. Seninle iki dakika iyiysek hemen bozuyorsun. Arkadaşlarıma laf söyleyip duruyorsun. Her şeyin senin kontrolün altında olmasını isteyip durmandan da hoşlanmıyorum. Ne diye öyle bakıyorsun?" Eliza hırsla aklına gelen her şeyi söyleyip durmuştu ama Asef pek de onu dinliyor gibi değildi.

"Eliza, beyaz bir gömleğim var onu çok seviyorum. Onu da giyer misin?" Asef'in kısık sesi Eliza'nın kulağına ulaşınca rengi kırmızıya döndü.

"N-ne? Ne diyorsun be?" Eliza konuşurken kekelemişti.

"Şu an bir şey fark ettim. Üzerinde bana ait gömlek olması kadar beni etkileyen bir şey yokmuş..." Asef elini uzatıp gömleğin yakasından kavrayıp Eliza'yı kendine doğru çekti. "Hayalimdeki fantezi tam da bu galiba. Ama alttaki pantolon olmamış."

"Sapık mısın ya?! Aklından neler geçiyor senin?" Eliza geri çekilmek istiyordu ama beyni ondan bağımsız hareket ediyordu.

"Niye sapık oluyor muşum? Hayatım boyunca hiçbir kadınla ilgili hayal kurmadım. Sadece sana karşı bunları düşünüp hayal ediyorsam bu beni sapık yapmaz." Asef derin bir nefes alıp burunları birbirine değecek kadar yaklaştı kıza. "Bu beni sana aş-"

"Çüş!" Deniz aniden içeri girmesi ile Eliza geriye kaçıp Asef'ten uzaklaştı. "Çok ayıp şekilde bastım sizi. Ne yapıyordunuz bakalım? Hmmm..."

"Deniz," Asef karanlık bakışları ile Deniz'e yaklaşırken arkadaşı sertçe yutkundu. "Ebeveynlerini basmış üç yaşındaki, beyni henüz gelişmemiş çocuklar gibi davranmak zor olmuyor mu? Hayır şeyi merak ediyorum, sen benim götüme sensör falan mı taktın. Neden her anımın içine özenle sıçıyorsun? Neden!?" Asef sonda bağırınca Deniz'i yerinden zıplatmıştı.

"Asef'im ben götten sonrasını duymadım. Senin sıkı ve... Ah! Ne vuruyorsun be hayvan herif?!" Asef'in ensesine geçirdiği tokatla resmen başı dönmüştü. "Hayal kurmak da mı yasak?"

"Deniz ben senden korkmaya başladım bak. İki metreden fazla yaklaşma bana, yürü şimdi. Sen nereye bakıyorsun ayrıca lan?!" Deniz'in, Eliza'ya baktığını görünce sinirlenip bağırdı Asef. "Ayrıca sen de neden bu şekilde duruyorsun Eliza?!"

"Çıkıp giderseniz üzerimi değiştireceğim!" Eliza da sinirle bağırınca iki adam da hızlıca odadan çıktı.

Asef ve Deniz dışarı çıkınca, Deniz düşünceli şekilde uzanıp Asef'in kolunu tuttu. "Asef, Eliza'nın kalbinin üzerindeki yaraya dikkat ettin mi?"

"O yüzden mi dikkatle baktın?" diye sordu Asef. "Silik bir iz sanki." Asef de kızın göğsünün üzerini gördüğü anda fark etmişti.

"Sanki sert bir cisim girmiş gibi." Deniz düşünceli şekilde Asef'e baktı. "Daha önce yaralanmış mı?"

"Yaptığım araştırmaya göre anne ve babasının olduğu kazada kendisi de varmış." Asef, Eliza'nın geçmişi ile ne kadar bilgi varsa ulaşmaya çalışmıştı. "O zaman yaralanmış olabilir. Ya da daha önce olmuş olabilir. Bu konuda emin değilim."

"Haklısın, olabilir." dedi Deniz. Merdivenden inip salona yönelirken.

"Bir daha da Eliza'ya öyle bakma. Onun tenine değen gözü oyarım ben." dedi Asef tehditkar şekilde.

"Doktorum lan ben! Hangi niyetle bakacağım? Ne kadar kıskanç bir adamsın sen ya!"

"Olsun yine de oyarım gözünü." dedi umursamaz şekilde Asef.

"Bak şimdi göz diyince göt geldi aklıma." Deniz'in dudaklarını ısırarak söylediği şey üzerine Asef tarafından sert bir yumruk kazanmıştı. İkisi kavga ederek salona yöneldi.

**

Eliza bir kez daha elini kalbine koyup derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştı. Son zamanlarda Asef ona ne zaman yaklaşsa aynı hissediyordu. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. "Salak kalbim! Atacak kimse kalmamış gibi gidip en olmayacak adama atıyorsun. Hadi atıyorsun neden çıldırmış gibi çarpıyorsun? Senin görevin kan pompalamak değil mi? Niye farklı işlere kalkışıyorsun?"

Kendi kendine söylenirken hazırlığı bitmişti. Birazdan Tolga ile birlikte çıkacaklardı. Tolga kendini daha iyi hissettiği için annesinin yanına gitmek istiyordu. Yakın zamanda yeni kemoterapi alacaktı, bu sürede de annesinin yanında olmak istiyordu. Yarası daha iyiydi, hareketlerinde dışarıdan bakınca bir gariplik yoktu.

İkisinin gidişine konak halkı çok üzülüyordu. Eliza merdivenden inip de salona girince en üzgün iki kişiyi Tolga'yı araya almış konuşur şekilde buldu. Ayşe Hanım ve Alya...

"Ben hazırım." dedi Eliza.

"Ben değilim ve asırlık bir hazırlıkla anca hazır olurum." Tolga'nın ağlamaklı sesiyle ve trajik hali pek de Eliza'ya gerçekçi gelmemişti. Ama Alya ile birbirlerine çok alıştıklarının farkındaydı. Kaldıkları üç gün boyunca bol bol sohbet edip birlikte zaman geçirmişlerdi. Alya'nın da üzgün bakışları ayrılmak istemediğini gayet net şekilde belli ediyordu. "Ama ne zaman emredersen gelirim Alya." dedi Tolga.

"Emretmem ben, gelmen için hep dua ediyordum. Yine ederim..." Alya kısık sesle utanarak konuşunca Tolga iyice erimişti.

"Yaa! Salak şey,''

"Ne?!" Tolga'nın dediği şeyi duyan Asef'in ani girişi ile korkudan titremeye başlayan Tolga geriye doğru düşmeye başladı. "Hiç bayılma Habeş Maymunu, kalk hemen hazırlan."

"Tabi Asef Bey abi," Tolga hızlı şekilde kalkıp salondan çıktı.

Eliza Asef'i ilk defa böyle görüyordu. Altta koyu renk bir kot üzerine de v yaka siyah bir kazak giymişti. Saçlarını da her zamankinden daha dağınık şekilde bırakmıştı. Eliza, Asef'e normalden uzun bakınca adam bunu fark edip hafif şekilde gülümsemişti.

"Hazırsanız gidelim." dedi Asef.

"Sen mi bizi götüreceksin?" diye sordu Eliza.

"Sen kimi isterdin?" diye sordu Asef. Kollarını birbirine dolayıp tek kaşını kaldırmıştı.

"Özel bir isteğim yok, fark etmez." dedi Eliza umursamaz şekilde. Ama bu durumdan pek de şikayetçi değildi.

"Bana her türlü özel istekte bulunabilirsin." dedi Asef. Kıza doğru biraz eğilmişti. "Hatta özel, genel aklına gelen her şey olur."

"Yok ya, ne isteyeceğim? Gidelim eve yeterli." Eliza çantasını alıp Ayşe Hanım'ın yanına yürüdü. "Her şey için teşekkür ederim, Ayşe Hanım." Elini uzatıp kadının tutmasını bekledi. Ama Ayşe Hanım elini tutmak yerine ayağa kalkıp Eliza'ya sarıldı.

"Ben teşekkür ederim, lütfen daha sık gel. Yakında gideceğim, gitmeden seni daha çok tanımak isterim."

"Alya için gelmeye devam edeceğim, merak etmeyin." dedi Eliza geri çekilip. Önceliğini belli etmek istiyordu. "Tabii sizinle de vakit geçirmek çok güzeldi." diye ekledi. Saygısızlık yapmak istemiyordu. Ardından Alya'ya yaklaşıp sarıldı. "Kendine iyi davran canım, bu hafta biraz yoğun derslerin var galiba. Kendini çok yormadan çalış, şu seviyede bile en güzel üniversiteyi kazanabilirsin."

"Merak etme Eliza, sen de lütfen Tolga'nın durumunu bana sürekli haber ver. Şey aslında," Alya abisine bakarak devam etti. "Abi, sen bana telefon almıştın ama ben hiç kullanmamıştım ya..."

"Eee, Alya'm devam et." Asef bir kaşını kaldırıp konuştu.

"Onu tekrar alabilir miyim? Yani Eliza ile iletişim kurmak için. Yoksa başka bir amacım yok." Alya tatlı bir gülümseme ile abisini etkilemeye çalıştı. Tabii ki Asef'in kendisine karşı gelmeyeceğini biliyordu.

"Tamam abim, alıp kullan. Zaten senin odanda masanın altındaki çekmecede duruyor. İstersen yeni de alabilirsin." dedi Asef. Yaklaşıp kardeşinin saçlarının üzerinden öpmüştü.

"Ben hazırım, hadi gidelim." Tolga salona girince Alya'nın gözleri parladı.

"Tolga, birazdan seni bir numaradan arayacağım. Benim numaram..." Asef'in bakışlarını gören Alya sustu. Ayşe Hanım ve Eliza onun bu haline gülmüştü.

"Bilmukabele Alya Hanım, her türlü kargo, bakım ve envai çeşit hizmetinize hazırım. Emrinizdeyim..." Tolga her ne kadar Asef'in korkusundan sesi içine kaçarak konuşsa da söyledikleri ile herkes gülmüştü. Asef bile...

"Gidelim," Asef'in sesi ile Eliza son kez herkese hoşçakal deyip çıktı.

Tolga da, Alya'ya kaş göz işareti yapıp onu aramasını anlatırken Asef onu görmesin diye yüz takla atarak arkalarından ilerledi.

**

Evlerinin önüne geldiklerinde Nehir de aynı anda kapıyı açıp onları karşıladı. Hatta Tolga'nın sargıdan dolayı kolunu sabit tuttuğunu görünce telaşla koşup arka kapıyı açtı.

"Ne oldu Tolga? İyi misin?" diye bağırdı.

"Bağırma kız zilli, önemli bir şey değil. Biraz incittim o kadar. Yardım et de ineyim." Tolga, çantayı Nehir'e uzattı. "Asef Bey abi, her şey için teşekkür ederim. Saygılar," deyip Nehir'in elini tutup arabadan indi.

Eliza da arabadan ineceği sırada Asef hafifçe kolunu tuttu. "Eliza, sabah sana sesimi yükseltmek istemedim." Asef yolculuk sırasında sessiz kaldığı için Eliza ile konuşamamıştı. Onun yerine gelene kadar Tolga'nın saçmalamasını dinlemişti. "Gerçekten istemedim."

"Özür dilemeye mi çalışıyorsun Asef?" diye sordu Eliza. Bunu yapmayacağını biliyordu.

"Sadece yüksek çıkan sesimin Allah belasını versin demeye çalışıyorum." Asef'in söylediği şeyle Eliza gülümsemişti.

"Seninle baş etmesi çok zor." dedi Eliza.

"İnanmıyorum, esas ben aynı şeyi senin için düşünüyordum. Ne tesadüf! Ayrıca sana bir sır vereyim mi?" Asef kemerini çıkarıp kıza doğru eğildi. "Ben çok kolay bir adamım. Bana istediğin her şeyi yapabilirsin, hemen kabul ederim. Ama uzak olmanı, soğukluğunu kabul edemem."

"Bak seninle bu şekilde konuşmak için farklı bir konumda olmamız gerek. Ama sen net olmayan şeyler varken bana çok şey yüklüyorsun. Ben seninle..." Eliza devam etmedi. Asef öyle bir bakıyordu ki yutkunmak zorunda kaldı. Ama heyecandan.

"Biz herhangi normal bir ilişki içinde iki insan değiliz." Asef'in nefesi kızın dudaklarına çarpıyordu. "Biz herkesin kolayca adını koyduğu bir ilişki içinde değiliz. Biz tarifsiz bir girdabın içinde sürekli birbirine sürüklenen iki kişiyiz. Basit sıfatlar ikimizi temsil etmez, adını bu yüzden koyamıyoruz. Ama bana biraz zaman ver küçüğüm, aramızdaki şeyin adını sana çok güzel bir zamanda ve yerde fısıldayacağım." Camın tıklatılması ile Asef sertçe geri çekildi. "Ama sikeyim!"

"Eliza!" Doruk'un seslenmesi ile hızlı şekilde kemerini çıkarıp kapıyı açtı Eliza. Duyduğu şeyler vücudunun ateş almasına neden olmuştu.

"Ne Eliza, Doruk? Ne diye Eliza'nın adını yüksek sesle bağırıyorsun?" Asef dişlerinin arasından konuşurken bakışları da gayet tehdit doluydu.

"Merhaba, ben bir sıkıntı var sandım. Tolga'yı eve çıkardık, Eliza da hala gelmeyince merak ettik." dedi Doruk. Bu sırada Eliza da arabadan çıkmıştı.

"Merhaba Doruk, iyiyim." dedi Eliza.

"Merak etmene hiç gerek yok Doruk. Özellikle benim yanımdayken hiç merak etmene gerek yok. Hatta ben yokken de merak etmene gerek yok. Kısaca senin Eliza'yı merak etmene gerek yok." Asef kelimeleri bastırarak söylüyordu.

"Hadi yukarı çıkalım Doruk, sen de git artık." Eliza çantasını elini alıp acele şekilde kapıyı kapattı. Doruk uzanıp çantayı kızın elinden aldı. Asef pencereyi açıp kafasını uzattı.

"Beni yukarı davet etmeyecek misin?" Yüzü beklenti doluydu. Ama Eliza aşırı heyecanlı olduğu için daha fazla Asef'in yüzüne bakamıyordu.

"Birkaç gündür evde yokuz, ev soğuktur ve sana ikram edecek bir şey yok. Sen en iyisi git." Eliza el sallayıp Doruk'un onun için açtığı kapıdan girip hızla yukarı çıktı. Asef resmen bozulmuştu. Özellikle Doruk'un hafif tebessümünü görünce daha da bozuldu.

"Gözüm üstünde ona göre..." dedi Asef. Doruk bu sözün altındaki tehditi gayet net algılamıştı.

"Gözünüzü benim üstümde değil önünüzde tutun Asef Bey, iyi günler." Doruk sözünü bitirip hızla kapıyı kapattı. Ne demek istediğini düşünen Asef önüne dönünce, sokakta yaşayan dilencinin arabasının ön kaputuna kustuğunu gördü.

"Lan!"

**

"Eminsin değil mi? Yani çalışırken omzuna eşya düştü." Nehir onuncu kez aynı şeyi tekrar ediyordu. Tolga'nın yaralanmasını iş kazası olarak anlatmışlardı. Ama Nehir yine de çok endişelenmişti.

"Sabahtan beri anlatıyorum ya zilli. Ne diye inat ediyorsun? Kazalar hep beni bulur zaten. Maket yaptığımız bir derste de elimdeki Japon yapıştırıcısı koltuğuma dökülmüştü. Sonrasını anlatmak bile istemiyorum. Eliza'nın ceketi olmasaydı, yurda ulaşana kadar götümü kurtaramazdım." Tolga anılara dalarken Nehir ikna olmuştu.

"Sizinkiler nasıl?" diye sordu Eliza. Nehir ona dönmüştü.

"Daha iyiler, ağır grip olmuşlar. Ama topladılar biraz, sen neler yaptın canım? Bu arada Doruk söyledi, sen kiminle kaldın?" Nehir'in sorusuyla Doruk da dikkatle Eliza'ya bakmıştı.

Eliza birkaç saniye dikkatle düşündü. Onun evinde kalacak kadar yakın bir arkadaşı yoktu, Nehir bunu bildiği için Eliza'yı köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Tolga da farkında olduğu için Eliza'dan önce atladı.

"Kız zilli, bana kalkıp sıcak bir şeyler hazırla. Birazdan Doruk beni hastaneye götürecek, öncesinde içim ısınsın azıcık."

Nehir iki arkadaşına da sinsi şekilde bakıp ayağa kalktı. "Ben bunun peşini bırakmam yalnız. Şimdilik yırttınız sadece."

"Sus kız senin ağzını yırtarım!" Tolga arkasından bağırmıştı ama Nehir dönüp bakmadı.

"Ben odama gidip biraz dinleneyim." Eliza ayağa kalkınca Doruk da kalktı.

"Eliza, sana bir şey soracaktım."

"Olur tabi," Eliza bu sırada koridora doğru ilerlemişti. Doruk da hemen arkasındaydı. Eliza hafiften tereddüt etmişti çünkü Doruk diğerlerine göre bazı şeyleri daha net görüyordu. Onu köşeye sıkıştıracak sorular soruyordu her defasında.

"Pusat abiyle konuştuk da, yetimhanedeki çocuklara hamburger yapalım dedik." Doruk yüzünde samimi bir gülümseme ile kollarını birbirine dolayıp duvara yaslandı. "Tabii elimize yüzümüze bulaştırmamak için bir şefe ihtiyacımız var. Bil bakalım tanıdığımız tek şef kim?"

Eliza içten bir şekilde gülümsedi. "Kim?" diye heyecanla sordu.

"Tam karşımda duruyor." dedi Doruk gülerek.

"Zevkle yaparım, nereden çıktı hamburger yapmak?"

"Ben yetimhanedeyken, oradaki yemekleri sevmezdim." Doruk daldığı eski anıları anlatırken yüzünde buruk bir gülümseme olmuştu. Eliza yüreğinde oluşan sızıyla onu dinliyordu. "Bir gün Pusat abi yanıma geldiğinde bana hamburger getirmişti. Hayatım boyunca bu kadar lezzetli bir şey yememiştim. Daha doğrusu küçük Doruk yememişti. O günden sonra Pusat abi her zaman bana ve diğer çocuklara hamburger getirdi. Biz de bunu geleneksel hamburger günü olarak sürdürdük. Birkaç ayda bir çocuklara gönderiyoruz. Ama bu defa yapalım dedik."

Doruk susunca dolu olmuş gözlerini saklamak için yüzünü çevirdi. Eliza elini uzatıp Doruk'un koluna dokundu hafifçe. "Sen kalbi çok güzel bir adamsın Doruk. İyi ki senin gibi birisiyle tanıştım. Tolga'dan sonra bir kardeşim daha oldu." Doruk'un yüzündeki tebessüm son cümleyle soldu. "Birlikte gidip çocukları sevindirelim. Elimden geleni yaparım."

"Doruk, kanka gidelim hadi!" Tolga bağırınca Eliza elini sallayıp odasına ilerledi. Onun ardından Doruk'un sol gözünden tutmaya çalıştığı bir damla düşmüştü.

"Kardeşin de olurum, yüzünü gördüğüm sürece o da yeter..." diye mırıldandı.

**

Hava alacakaranlık vaktiydi. Bulutların etkisiyle karanlık her yana çökmüştü. Asef siyahlar içinde, arabadan inip bekledi. Cihan'ın tutarak yanına getirdiği Eda'ya çevirdi bakışlarını. Ateş saçan bakışları bir süre kızın üzerinde durdu.

"Annen şu kapının arkasında Eda, bir yılın sonunda ona kavuşmak için sadece birkaç adım atman gerek." Asef konuşurken parmağıyla ıssız sokaktaki evin kapısını gösterdi.

Cihan başarılı şekilde annesini alıp buraya getirmişti. Ama özellikle birkaç gün Eda'nın bundan haberi olmamıştı. Asef psikolojik olarak yıpranması için onu karanlık bir odada tutup bekletmişti. Korkusundan konuşamadığı için istediği cevabı da alamamıştı henüz.

"İyi mi?" Eda'nın ağzından günler sonra kısık sesle çıkan ilk şey bu olmuştu.

"Bilmem, içeri girip kendin bak." Asef umursamaz şekilde omuzlarını kaldırıp indirdi. Birkaç saniye tereddüt eden Eda daha sonra koşarak evin kapısına ilerledi.

Asef ve Cihan içeri giren kızın arkasından gelip kapıda durdular. Eda rahat şekilde koltukta oturup yemek yiyen annesini görünce sevinçle çığlık atıp kadının boynuna atladı. "Anne! Çok şükür iyisin."

"İyiyim kızım, Asef Bey sağ olsun beni oradan kurtarıp buraya getirdi. Doktorlar da günlerdir benimle ilgileniyor... Merak etme artık, her şey geride kaldı..." Kadın kızını sakinleştirmek için dil dökerken bir yandan da yavaşça sırtını okşuyordu.

"Kavuşma faslı bittiyse biraz da biz konuşalım." Asef içeri girip anne ve kızın karşısındaki koltuğa oturdu. Cihan da ayakta arkasında durmuştu. "Sana birkaç kişinin resmini göstereceğiz Eda, sadece kimin sana emir verdiğini söyle. Ya da bir kere bile yüzünü gördüğün kişiyi göster. Bana bir ipucu ver ki, annenle kavuşman sonsuza kadar devam etsin. Yoksa kavuşmanız mahşere kalsın." Arkasına yaslanan Asef, ayak ayak üstüne atıp elini kaldırdı. Cihan hemen bir tableti eline bırakmıştı.

Eda'nın elleri titrerken annesinden ayrılıp Asef'in önüne geldi. Başını kaldırmaya utandığı için yere bakıyordu, olumlu anlamda başını sallayıp beklemeye başladı.

"Güzel," Asef elindeki tablette bir şeyler yapıp ekranı kıza doğru çevirdi. "İçlerinden herhangi birini bu bir yıl içinde bir saniye bile olsa gördüysen söyle."

Eda titreyen elini kaldırıp Asef'in uzattığı tableti aldı. Bir dakika kadar dikkatle baktı, bu sırada da korkudan akan göz yaşlarını siliyordu. En sonunda başını kaldırıp nihayet Asef ile göz göze geldi. Daha korkutucu bir şey görmemişti hayatında.

"B-bu, bu adamı annem ilk kaçırıldığı sırada konağa sebze getiren arabayı sürerken gördüm." Derin bir nefes alıp devam etti. "Annemi bana gösterdikleri tableti sebzelerin içinde bulmuştum." Eda'nın gösterdiği adamı yakından incelemek için tableti eline aldı Asef.

"Sanki bu adamı bir yerde gördüm, Cihan nerede gördüm bu adamı?" Asef düşünceli şekilde çenesini kaşıdı. Tablete doğru eğilen Cihan dikkatle baktıktan sonra kaşlarını çattı.

"Gördüğünüz bu adam değildi efendim, yüzündeki yarayı saklamış aynı zamanda sakalını da kesmiş bir adamdı. Gördüğünüz yer ise Pusat'ın sergisiydi. Bu adam onun korumalarından biriydi. En arkada köşede duruyordu. Siyah bir takım giymişti ve deri kemerinde değişik bir işaret vardı."

"Sikeyim!" dedi Asef öfkeyle.

"Ben de!" dedi aynı öfkeyle Cihan. Bu sırada Asef yüzünü çevirince ikisi burun buruna gelmişti.

"Biz niye bu kadar yakınız Cihan?" diye sordu Asef.

"Bilmiyorum efendim," Cihan hızlı şekilde geri çekilip üstünü düzeltti. "Bu arada parfümünüzü mü değiştirdiniz?"

"Cihan, senin ağzınla burnunu yer değiştirmeden önce şu adamı bana bul. Ben o Pusat'ın gelmişini geçmişini, yedi ceddini tüm ecdadını, soyunu sopunu... Lan!" Asef öfkeyle ayağa kalkıp elindeki tableti duvara fırlattı. "Benim ailemle o Pusat'ın ne işi olur? Kim ki lan bu adam?"

"Bana zaman verin efendim, bu adamın etrafımıza sızan bir ajan mı yoksa Pusat'ın sızdırdığı biri mi olduğunu öğreneyim." dedi Cihan sakin şekilde.

"Bu Pusat boşuna masama kadar çıkmadı Cihan, ya birinin maşası ya da ayrı bir pislik var. Bana kanıt getir, ben de o adamın sonu olayım." Asef arkasını dönüp çıkacakken durup arkasını dönmeden sert sesiyle konuştu. "Dua et Eda, Alya iyi. Yoksa..." Daha fazla konuşmadan kapıyı sertçe açıp çıktı.

**

Pijama takımını giyen Eliza kendini rahat yatağına bırakıp derin bir nefes aldı. "Burası o koca konaktan daha rahat, canım evim benim." Yastığına sarılırken yatakta bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu. Telefonunun titremesi ile durup komodine uzandı. Gördüğü isimle kalbi hızla atmaya başlamıştı.

Asef Arjen

"Yatağımda çok fazla uyuduğun için kokun sinmiş, bunun sorumluluğunu alman lazım."

Eliza şaşkınlıkla ekrana bakarken sırtını yatağın başlığına dayadı. Bu sırada Asef de yatağa girmiş başını Eliza'nın daha önce yattığı yastığa koymuş ekrana bakıyordu. Telefonun titremesi ile hemen mesajı açtı.

Küçük kızım

"Eğer örtüyü birisinin değiştirmesini istersen kokuyu solumak zorunda kalmazsın."

 

Asef mesaja gülümseyip yazmaya başladı. Eliza ise merakla gelecek mesajı beklerken resmen tırnağını yiyordu. Ekranın ışığını görünce yüzünde farkında olmadığı gülümsemesi ile mesajı açtı.

 

Asef Arjen

"Eğer öyle bir şey yaparlarsa herkesi mahvederim. Çünkü kokundan uzak kalmak beni mahveder... Keşke yanımda kollarımda olsan şu an... O şekilde mahvoluşun da hastasıyım..."

 

Eliza masajı okurken bedenine yayılan ateşin etkisiyle örtüyü üzerinden attı. "Ne saçmalıyor bu ya?" Kendi kendine gülerek konuşurken bir yandan da yüzünü eliyle havalandırıyordu.

Asef de aynı şekilde sıcakladığı yatakta doğrulup üzerindeki tişörtü çıkardı. "Şu halime bak, ergen gibi mesajlaşıp saçma sapan hareketler yapıyorum. Oldu olacak kıza sapık gibi çıplak resim de at Asef!" Kendine kızarken gelen mesaj titreşimi ile hemen ekrana baktı.

 

Küçük kızım

"Benim uykum var, söylediğin şeyleri anlamaya çalışmak için çok yorgunum. Yarın da çok işim olduğu için erkenden yatacağım. Sana iyi geceler..."

 

Asef mesajı okuduğunda yüzündeki ifade üzgün bir hale büründü. Eliza'nın onu da yetimhaneye çağırmasını istiyordu. Ona güvenmesini istiyordu ama o Pusat'ın yanına gidecekti. "Geberteceğim seni orospu çocuğu!" diye bağırdı Asef. Elinden gelse şimdi Pusat'ı öldürürdü ama elinde kanıt olmadan hareket edemiyordu.

Eliza yatağa uzanmıştı ama mesajına gelecek karşılığı beklediği için bir türlü uyku tutmuyordu. Normalde hızlı şekilde cevap atan adam şimdi mesajı gördüğü halde bir şey yazmamıştı. Tam vazgeçip telefonu bırakacaktı ki gelen mesajla hemen ekrana baktı Eliza.

 

Asef Arjen

"İyi geceler küçük kızım, merak etme söylediğim her şeyi uygulamalı olarak anlatacağım sana..."

 

Heyecanı tavan yapan Eliza gülerek örtüyü başına çekip sağa sola doğru dönmeye başladı. "Dengemi bozuyorsun Asef Arjen!" diye bağırmıştı örtünün altında.

**

Yetimhanenin kapısına yanaşan arabanın içinden neşeyle indiler. Eliza ve Tolga'nın eşyaları almasına izin vermeyen Pusat ve Doruk eşyaları almışlardı. Eliza Doruk'a yardım etmek için onun yanına koşunca Pusat, Tolga'ya yanaşıp yanlışlıkla omzuna çarptı.

"Ah!" Tolga'nın ağzından kaçan inleme ile duraksayıp baktı.

"İyi misin?"

"İyiyim abi, omzumu incittim de," dedi Tolga. Yüzü acıyla buruşmuştu.

"Nasıl bir incitme bu kardeşim, sanki kurşun yarası." diye gülüp ilerledi Pusat. Tolga arkadan yürürken içinden küfretti.

"Hem de en gerçeğinden." demişti.

Eliza onlara koşan çocuklara sarılıp hediyeleri verirken ondan mutlusu yoktu. Her çocukla özel olarak ilgilenip hepsine mutlaka bir hediye vermeye çalışıyordu. Çekingen çocukların yanına gidip onlarla özel olarak ilgilenmişti. Çocukların toplandığı salondan sesler gelmeye başlayınca Eliza da diğer çocuklar ile birlikte o yöne ilerledi. Doruk ve Pusat mini konserlerine başlamıştı. Pusat gitar çalarken Doruk şarkı söylüyordu, özellikle çocukların istediği şarkıları seslendiriyordu. Tolga ve Eliza da bağırarak ikisine eşlik ediyordu. Onlar eğlenceye dalmışken yetimhanenin önüne yanaşan büyük tırla içerideki birkaç hoca dışarı çıkmıştı. Meraklı bazı öğrenciler pencereden kafasını uzatınca Eliza da dayanamayıp bakmıştı. Siyah jeepinden inen Asef'i görünce gözleri şaşkınlıkla büyüdü.

Asef gözündeki siyah gözlüğü çıkarıp etrafına bakındı. Her zamanki haline nazaran daha spor giyinmişti. Siyah kot ve siyah kazak üzerine deri bir ceket giymişti. Ama arkasındaki Cihan her zamanki resmi halini koruyordu. Siyah takımı içinde elbiseyi patlatacak derecedeki kasları ile kasıla kasıla yürüyordu.

Eliza ayağa kalkıp, dışarı ilerledi. Pusat gözüyle onun her hareketini takip ederken gördüğü Asef'le dudağının kenarı kıvrıldı. Eğlenceli oyunları severim diye düşündü.

"Burada ne arıyorsun?" Eliza dışarı çıkınca direkt Asef ile karşı karşıya geldi.

"Sana da merhaba, bir yardım kampanyası hasebiyle burada bulunuyorum. Seninle bir ilgisi yok, lütfen beni rahatsız etme." Asef, umursamaz tavrıyla Eliza'nın yanından geçip onu karşılayan müdüre doğru yürüdü. Eliza şaşkınlıkla arkasından bakakalmıştı. "Merhaba Müdür Bey, kurumun tüm eksiklerini getirdik. Yeni bir ihtiyaç olursa iletin lütfen."

Kurumun müdürü şaşkınlıkla sokağın girişindeki tırlara baktı. Kapıya yanaşan tırın haricinde beş tır daha arkada bekliyordu. "Asef Bey, çok teşekkür ederiz. Bizim haricimizde beş kuruma daha yardım gitmiş bugün. Çocuklarımızın geleceği için verdiğiniz bu çaba bizim için çok değerli. Buyurun bir kahve içelim."

"Özel olarak benimle ilgilenmenize gerek yok, ben çocukların yanına gidip onlarla zaman geçirmek istiyorum. Sizinle daha sonra kahve içeriz, müsaadenizle." Asef içeri doğru yönelirken kurumun müdürü de Cihan'ın yönlendirmesi ile malzemelere bakmak üzere ters yöne ilerledi.

Eliza hala şaşkın şekilde tırlara bakarken Asef'in sesi ile ona döndü. "Bu soğukta bu şekilde ince kıyafetle dışarıda durmaya devam edecek misin? Eğer duracaksan ceketimi al." Asef üzerindeki ceketi çıkarıp Eliza'ya uzattı.

"Hayır, içeri gireceğim. Kendi işinle ilgilen sen, malum yardım hasebiyle bulunuyormuşsun ya." Eliza hızlı adımlarla Asef'in yanından geçerken bir ıslık sesi duydu. Dönüp baktığında Asef'in büzüşmüş dudakları ile ona bakarak ıslık çaldığını gördü. Bir de çapkın şekilde göz kırpmıştı.

Eliza içeri girdiğinde etrafına baktı. Çocukların tamamı yere oturmuş oyuncaklarını açıp sevinçle Doruk ve Pusat'a gösteriyordu. Doruk Eliza'ya bakıp gülümserken arkasında gördüğü kişiyle gülüşü soldu. Pusat ise Asef'in olduğu tarafa bakmıyordu, orada olduğunu bildiği halde umursamaz görünüyordu.

"Merhaba Asef Bey," Doruk Asef'e selam verip ayağa kalktı. Eliza ise köşede yalnız oturan çocuklarla oynayan Tolga'nın yanına yürüdü. Bugün yorulduğu için biraz canı acıyordu, ayrıca Pusat'ın çarptığı yer aşırı sızlıyordu. Elinde telefona bir şeyler yazıp sırıtırken çocuklarla konuşuyordu.

"Merhaba Doruk," Asef Doruk'un selamını alırken göz ucuyla Eliza'ya bakıyordu. "Sana da merhaba Pusat, kumarda kazandığın parayı yetimhane için mi kullanacaktın. Bilseydim daha büyük bahis oynardım, tüh!" Asef'in alaylı sesiyle ayağa kalkan Pusat adamın önünde durup sert şekilde baktı. Doruk duyduğu şeye şaşırdığı için başı iki adamın arasında gidip geliyordu.

"Sen anlamazsın böyle şeylerden Asef, hayatı boyunca sıcak yatağında büyüyen bir çocuk için iddialı sözler. Bence çizgiyi hiç aşma." Pusat'ın yüzü gülümsüyordu ama sesi sertti. Eliza ve Tolga gözlerini ayırmadan ikisine bakarken olacaklardan korkuyorlardı. Özellikle böyle bir yerde olay çıkarsa Eliza bu defa sakin kalamayacağını biliyordu.

"Bence sen de çizgiyi aşma Pusat, özellikle benim sınırlarını çizdiğim hayatıma müdahil olma. Adamların dahil, eğer bulursam pek iyi olmaz." Asef'in sözleri karşısında Pusat yüzünde ifade olmadan öylece duruyordu. Ama Asef'in neyi kast ettiğini biliyordu. Bir adım atıp biraz daha yaklaştı Asef'e.

"Ben kimsenin hayatıyla ilgilenmiyorum, kendi hayatım dışında da uğraşım yok." Bir süre Asef'e bakan Pusat bir şey daha söyleyecekti ama ikisinin de ayağına sarınan çocukla sustu.

"Amca oyun oynayalım." Eğilip çocuğa bakan Pusat güldü.

"Amca ben değil bak bu adam olur, bana abi de." Pusat'ın söylediği şeyle kaşlarını çattı Asef.

"Amca senin," Asef devam edecekti ama Eliza'nın bakışını görünce susup çocuğa gülümsedi. "Tabi oynayalım gel hadi." Elini tuttuğu çocukla ilerlemeye başladı.

"Amca senin elinde neden eldiven var? Üşüyor musun?" Kıvırcık saçlı oğlan çocuğunun tatlı sorusuna gülümsedi Asef. Altı, yedi yaşında duran çocuğun burnunda çiller vardı ve öndeki iki dişi düşmüştü.

"Biraz üşüyorum." dedi Asef. "Senin ismin ne?"

"Nizamettin." Çocuğun zorlanarak söylediği ismi duyunca şaşkın şekilde baktı Asef.

"Bu ismi sana kim koydu?"

"Şuradaki temizlikçi amca koymuş, beni çöp kenarında o bulmuş." Çocuğun masum şekilde anlattığı şeyle kaşlarını çattı Asef. Küçücük çocuk böyle bir şey çok normalmiş gibi söylüyordu. Ama etrafına bakınca buradaki çocukların normalinin bu olduğunu fark etti.

"Allah onun belasını versin, ben sana Nizam diyeyim. Gel bakalım oturalım." Asef elini tuttuğu çocukla masaya oturup önlerindeki oyuncaklara baktı. "Ne yapıyorsun Nizam?"

"Aşık olduğum kızın resmini çizeceğim." Nizam gülümseyip eline bir kağıt aldı.

"Oha! Bu yaşta aşık oldun demek? Kim bakalım bu şanslı kişi?" Asef gülerek çocuğun omzunu dürttü.

"Bak şurada oturuyor, tam bir melek." Asef, çocuğun gösterdiği yöne bakınca Eliza'yı gördü.

"Bana bak oğlum, yanlış yöne bakıyorsun. O benim meleğim, sana başka birini bulalım." Asef kaşlarını çatınca çocuk korkmuştu.

"Hayır ben onu istiyorum, çok güzel. Gözlerine aşık oldum." Nizam hülyalı şekilde masaya uzanıp Eliza'yı seyretmeye başladı.

"Evladım," Asef dişlerinin arasından konuşurken sabırlı olmaya çalışıyordu. Küçücük çocuğu kıskanması aşırı komik duruyordu. "Bak sana şuradaki sarışın kızı ayarlayalım. Benim kızıma bakma lan!"

Nizam dönüp Asef'in gösterdiği sarışın kıza baktı. Elindeki pembe bebeğiyle neşeyle oynuyordu. "Hayriye mi? O da güzel."

"Lan sizin bu isimleri niye böyle koyuyorlar? Tövbe estağfurullah, neyse evet onu ayarlayalım. Sana daha uygun." Asef'in dediği şeyle Nizam bu defa hülyalı şekilde Hayriye'ye bakmaya başladı. "Sen de amma ayran gönüllüymüşsün, neyse benim işime gelir." Asef gülerek çocukları izlerken Cihan arkasından kafasını uzattı.

"Efendim,"

"Lan! İnsan gibi gel, ne diye usulca yanaşıyorsun?" Asef sinirlenip Cihan'ın koluna vurmuştu.

"Üzgünüm efendim, bilgi verecektim."

"Ver."

"Aradığımız adam Pusat'ın adamları arasında yok. Zaten dikkat çekmemek için çok uzak mesafede gizleniyorlar. Eğer adamını aradığımızı fark ettiyse ortadan kaldırmış da olabilir." Cihan açıklamasını bitirince geri çekildi.

"Aşırı rahat zaten, oyunculuğu da iyi." Asef düşünceli şekilde etrafa bakınırken Pusat ve Eliza'nın ortada olmadığını fark etti. "Göstereceğim ben ona gününü." Ayağa kalkıp Cihan'ın omzunu tuttu. "Yapman gereken çok önemli bir görev daha var. Hayriye'nin, Nizamettin'e aşık olmasını sağla." Asef sözünü bitirip hızla giderken Cihan boş şekilde arkasından baktı.

"Onlar kim?" diye sordu Cihan.

"Nizamettin ben, Hayriye de şuradaki fıstık." dedi Nizam göz kırparak.

Cihan ciddiyetle çocuğa bakıp başını salladı. "Merak etme, o kız sana aşık olacak."

**

"Bu kadar yeter mi?" Pusat önündeki kıymayı Eliza'ya gösterirken gömleğinin kollarını yukarı doğru kıvırıyordu.

"Yeterli, soğanı da soyar mısın? Yirmi adet," Eliza hamburger ekmeklerini ayarlarken Pusat zoraki şekilde gülümsedi.

"Doruk ve Tolga'nın neden kaçtığını şimdi anladım. Yirmi tane soğanı doğramamak için."

Eliza ona gülerken üzerine önlüğü giymeye çalışıyordu. Arkadaki ipleri takılmıştı. "Evet, o yüzden kaçmış olabilirler. Ama en azından çocukları eğlendiriyorlar, o da önemli."

"Haklısın," Eliza aniden Pusat'ın sesini hemen arkasında hissedince gerildi. "Yardım edeyim, elini çek." Eliza elini çekince Pusat biraz daha yaklaşıp önlüğün iplerini tuttu.

"Sağ ol," Eliza pek de samimi söylememişti. Hatta bu yakınlıktan rahatsız olmuştu. Burnuna dolan parfüm kokusu midesini bulandırmaya başlarken nefesini tuttu.

Pusat ise inadına yavaş hareket ediyordu. Kızın boynuna doğru biraz daha eğildi. "Dolaşmış ipler." dedi kısık sesle.

"Hmm," Eliza cevap vermek yerine sadece ses çıkarmıştı. Nefesini daha fazla tutamayınca yeniden kokladı midesini bulandıran kokuyu.

"Çözeriz..." Aniden farklı bir el tarafından ayrı bir yöne çekilince başını sert göğse doğru yasladı. Ona huzur veren kokuyu soludu. Mide bulantısı aniden geçmişti. "Ya da istersen kendi etrafımıza dolarız, olur mu?" Asef'in sesiyle başını kaldırıp adama baktı Eliza. Gülümsemişti, yanına geldiği için mutlu olmuştu...

"Şimdilik çözsen yeter." dedi Eliza.

"Bak çözüldü, çok da dolaşmamış." Asef son kelimede sertçe Pusat'a baktı. Pusat da ona sert ifadeyle bakıyordu. "Eee, ne yapıyoruz?"

"Gel bak, soğan doğruyoruz. Çok hayati bir şey." Pusat masanın başına oturup eline bir bıçak aldı.

"Hayati tabii, çocuklar için yapıyoruz bunu." dedi Eliza. O sırada da başına bonesini takıyordu.

"Eliza istediyse yaparım tabii." Asef ceketini çıkarıp Pusat'ın karşısına oturdu. Soğanlara bakıp eliyle ayırdı. "On senin, on benim." Ardından o da eline bir bıçak alıp soymaya başladı.

Eliza dönüp bakınca iri iki adamın görüntüsü karşısında gülümsedi. Birbirlerine ölümcül bakışlar atarken ellerindeki soğanı soymaya çalışıyorlardı. Yaklaşık beş dakika sonra ikisin de gözleri yanmaya ve göz yaşları akmaya başlamıştı. Pusat pek umursadan koluyla gözünü silip devam ediyordu ama Asef pahalı kazağına kıyamıyordu. Bunu gören Eliza dayanamayıp, aldığı peçete ile Asef'in başının ardından elini uzatıp adamın gözünü sildi.

Asef bunu beklemediği için şaşırmıştı ama başını kaldırıp da Eliza'yı görünce tebessüm etti. "Çok terledim alnımı da siler misin?" diye kısık sesle sordu. Pusat elindeki bıçağı sertçe soğana sapladı.

Eliza, Asef'in yüzüne tersten bakarken yavaşça alnını sildi. "Boynum da terledi, orayı da siler misin?" Eliza'nın eli yavaşça adamın kalın boynuna kaydı. Asef'in adem elması kızın elinin altında oynarken Eliza da yutkunmuştu. O an oldukları durumun garip olduğunu fark edince geri çekilip işine döndü.

Asef yüzündeki gülümseme ile Pusat'a bakıp göz kırptı. "Ayıp değil mi? Utanmadan gözünü dikip bizi izliyorsun?"

Pusat alaylı bir gülüşle karşılık verdi. "Çok komiksin Asef, çocuk oyunları oynuyorsun."

"Ben oyun oynamıyorum Pusat." Asef öne doğru eğilip kısık sesle konuştu. "Sen gerçekleri izliyorsun, dayanamıyorsan defol git!"

"Sen gerçekleri yaşadığını düşünmeye devam et. Sahte hayatının tadını çıkar." Pusat'ın sözlerini dikkatle dinleyen Asef cevap vermedi. Onu kışkırtması boşuna gitmemişti. Öfkeyle düşünmeden konuşmuştu.

"Seninle daha çok şeyin tadını çıkaracağız Pusat, kanlı ve ateşli..." dedi Asef. Elindeki bıçakla soğanı ikiye ayırmıştı.

Pusat cevap vermedi, daha fazla şüphe uyandırmak istemiyordu. Asef'in zekası pek de küçümseyeceği seviyede değildi. Yıllardır onun karşısına çıkmak için hazırlanırken kendine çok güveniyordu. Ama karşılaştığı günden beri onu bilerek öfkelendirip kanına işliyordu. Asef Arjen hiç de basit bir adam değildi...

Yemekhaneye gelen aşçıların yardımıyla Eliza her şeyi tamamlamış şimdi de çocukların iştahla yemesini izliyordu. Sadece çocuklar değil hepsi onlarla oturmuş yemek yiyordu. Tolga çoktan iki tane gömmüştü. Hala gözü yemekteydi.

Asef de yerken karşısında kaş göz işaretiyle ona bir şey anlatmaya çalışan Cihan'ı gördü. Başıyla gösterdiği yere bakınca Nizamettin ve Hayriye'nin birlikte yemek yediğini gördü. Hatta Nizamettin patatesini kıza veriyordu. Tatlı görüntülerine gülümsedi Asef.

"Ne oldu?" diye sordu Eliza. Onun neye baktığını merak etmişti.

"Kavuşan aşıklara bakıyordum." dedi Asef iç çekerek.

"Ne?" diye sordu Eliza.

"Kavuşan aşıklara gıpta ediyorum, diyorum. Nizamettin ve Hayriye bile kavuştu ama ben..." Asef devam etmedi. Eliza boş boş bakıyordu. "Neyse çok güzel olmuş, eline sağlık."

"Afiyet olsun." dedi Eliza.

"Eliza, Nehir hazırlıkları yapmış. Bizi bekliyor." Tolga ağzı dolu şekilde seslendi.

"Tamam, gideriz birazdan."

"Ne hazırlığı?" diye sordu Asef. Direkt sertçe Tolga'ya bakmıştı. Tolga hızlıca yutkunup ağzını sildi.

"İlk kim sarhoş olacak oyunu Asef Bey abi, aklına gelen her türlü içkiyi dizip oyun oynayacağız."

"Aklınıza tüküreyim." dedi Asef sessiz şekilde. Ama Eliza onu duymuştu.

"Evdeyiz, o yüzden sorun olmaz." dedi Eliza.

"Kim kim olacak?" diye sordu Asef.

"Biz bizeyiz, Doruk falan gelir bir de." dedi Tolga.

"Anladım." dedi durgun şekilde Asef.

"Sen de gelmek ister misin?" Eliza çekingen şekilde sorunca Asef'in ona dönen ani bakışıyla afalladı.

"Beni mi çağırıyorsun? Evine?" diye hızlı şekilde sordu Asef.

"Eğer işin varsa ya da konağa gitmen gerekse,"

"Hayır, gelirim." Asef, Eliza'nın lafını kesmişti. "Babaannem ve Deniz evde, sorun olmaz."

"Tamam o zaman, gidelim." Eliza'nın gülümsemesi ile Asef de aynı şekilde karşılık verdi.

İkisinin arasındaki bu bakışlara iki kişi dikkat ediyordu. Doruk üzgün şekilde bakarken Pusat öfkeyle izliyordu...

**

Nehir gergin şekilde salonda oturan kişilere tekrar bakıp Eliza'ya döndü. Eliza ise umutsuz şekilde başını sallamıştı. Yetimhaneden çıkınca Pusat hariç hepsi direkt eve gelmişti. Tolga her zamanki halinin aksine sessiz şekilde Asef'in yanında büzüşmüş otururken Asef koltuğun geri kalanını kapsayacak şekilde yayılmıştı. Zaten onun iri bedeni anca sığardı bu eski koltuğa. Doruk da tekli koltuğa oturmuş sessiz şekilde yere bakıyordu. Herkesin bakışı arada sırada Asef'in elindeki siyah deri eldivene kayıyordu. Garipsemişlerdi ama Eliza için bu durum normaldi artık, alışmıştı.

"Film falan mı izlesek?" diyerek sessizliği bozdu Eliza.

"Olur, romantik komedi olsun." dedi Tolga.

"Bence, fantastik." dedi Doruk.

"Hayır ya aşk olsun." dedi Nehir.

Eliza, Asef'e bakınca adamın dikkatle ona baktığını gördü. "Sen de aksiyon istersin bence." dedi Eliza.

"Sen ne istersen o olsun." dedi Asef. Eliza tebessüm etmişti.

"Bence oyun oynayalım, içmeye başlayıp doğruluk cesaret oynayalım." dedi Eliza. "Eskiden çok oynardık, uzun zamandır oynamadık."

"Tamam, oynayalım." dedi Nehir.

"Olur," dedi Doruk ve Tolga da aynı anda.

"Sen istiyorsan olur." dedi Asef Eliza'ya bakarken. Normalde hem bulunduğu ortam hem de bu oyun onun için saçmaydı. Ama Eliza vardı, gerisinin önemi yoktu.

Hepsi salonun ortasında oturmuş yanlarına içkileri ve bardakları almış ortadaki şişeye bakıyorlardı.

"İlk ev sahibi çevirsin." dedi Doruk. "Eliza, sen başla."

"Tamam." dedi Eliza. Ardından şişeyi çevirdi. Şişenin ucu Tolga'yı gösteriyordu.

"Doğruluk mu cesaret mi?" diye sordu Eliza.

"Cesaret tabi ki!" dedi Tolga. Çünkü Asef'in yanında sırlarının dökülmesini ve Alya'nın kulağına gitmesini asla istemiyordu.

Eliza, Asef'e bakıp gülümsedikten sonra Tolga'ya döndü. "Pencereden eğilip "Ben Habeş maymunuyum" diye bağır." Asef kendini tutamayıp gülmüştü.

"O nasıl görev ya? Benim gibi yakışıklı ve mükemmel birisi ancak aşırı özgüvenli ve cesursa böyle bir şey yapar." Tolga kalkıp pencereyi açtı. "Ben Habeş maymunuyum!" Yüksek sesle bağırınca, sokaktan geçen dedeler dönüp Tolga'ya baktı. "Pardon dedeler, evrene seslendim." Pencereyi kapatıp yerine geçti. "Görev başarılı."

Eliza kafasına içki bardağını dikip şişeyi ortaladı. Bu defa Tolga çevirmişti. Şişenin ucu, Nehir'i gösterdi. "Kız zilli, düştün elime. Doğruluk mu cesaret mi?"

"Doğruluk," dedi Nehir. Tolga'ya hiç güvenmiyordu.

Nitekim Tolga'nın yüzündeki hin ifade zaten güvenilmez olduğunu gösteriyordu. "Söyle bakalım, şu sıralar kalbinde biri var mı? Dermansız bir aşk mı yoksa platonik mi?"

"Tolga tek soru, ayrıca tam emin olamasam da birisi var." Nehir bunu söylerken çekingen şekilde Asef'e bakmıştı. Eliza ve Asef kimi kast ettiğini anlamışlardı. Deniz'in önemli bir ameliyatı olduğu için gelememişti ama bu onun kulağına ulaşacaktı.

"Seni zilli,'' Tolga kadehi kafasına dikip yenilgiyi kabul etti.

Şişeyi bu defa Nehir çevirdi, ucu Doruk'un önünde durmuştu. "Doğruluk mu cesaret mi?" diye sordu Nehir.

Doruk bir süre düşünüp "Doğruluk," dedi.

"Peki, söyle bakalım. Şimdiye kadar kaç sevgilin oldu?" diye gülerek sordu Nehir. Herkes dikkatle Doruk'a bakarken o utanmıştı.

"Bir," dedi çekinerek. "O da uzun zaman önceydi. Şu an yalnızım."

Nehir gülerek önündeki kadehi içti. Bu defa şişeyi Doruk çevirmişti. Ucu Asef'i gösteriyordu. "Doğruluk mu cesaret mi?"

"Cesaret," dedi düşünmeden Asef.

"Abim benim," demişti Tolga. Kadehleri arka arkaya içtiği için yanakları kızarmaya başlamıştı. Eliza da kadehini içerken merakla Doruk'un isteyeceği görevi bekliyordu.

"Bize bir şarkı söyleyin, sesiniz güzel olmasa da önemli değil." Doruk'un iğneleyici sesine alayla gülümsedi Asef. Herkes pür dikkat beklerken Asef dönüp Eliza'ya baktı. Gözlerini bir an bile çekmeden söylemeye başladı. Herkes şok olmuştu.

 

Bana bir şeyler anlat

Canım çok sıkılıyor

Bana birşeyler anlat anlat

İçim içimden geçiyor

 

Sesi kalın ve kadifeydi, kendini çok yormadan sakin şekilde söylüyordu. Ama gözlerinin ardında depremler oluyordu.

 

Yanımdasın susuyorsun

Susuyor konuşmuyorsun

Bakıyor görmüyorsun

 

Dokunsan donacağım

İçimde intihar korkusu var

Bir gülsen ağlayacağım

Bir gülsen kendimi bulacağım

Depremler oluyor beynimde

 

Eliza, Asef'i dinlerken heyecanla bakıyordu. Resmen adamın etkisi altında eriyordu.

 

Dışarıda siren sesi var

Her yanımda susmuş insanlar susmuş

İçimde ölen biri var

 

Hadi birşeyler söyle

Çocuk gözlerim dolsun

İçinden git diyorsun

Duyuyorum gülüm

Gideceğim, son olsun

 

Yanımdasın susuyorsun

Susuyor konuşmuyorsun

Bakıyor görmüyorsun

Dokunsan donacağım

İçimde intihar korkusu var

Bir gülsen ağlayacağım

Bir gülsen kendimi bulacağım

İçimde soluyorsun

 

İki can var içimde

Korkular salıyorsun üstüme korkular

Her an başka biçimde

 

Depremler oluyor beynimde

Dışarıda siren sesi var

Her yanımda susmuş insanlar susmuş

İçimde ölen biri var

 

Asef susunca hepsi coşkulu şekilde alkışlamaya başladı. Doruk öylece bakarken Eliza hayranlıkla bakıyordu.

"Asef Bey abi, sesin okkalı bir tokat gibi. Çarptı beni." Tolga bir kadehi daha kafasına dikerken efkarlı şekilde konuştu.

"Ben de bayıldım." Nehir de hayranlıkla adama bakıyordu. "Her şeyde çok iyi olmak zor olmalı." O da kadehi içerken dertlenmişti.

"Güzeldi." dedi Doruk. Başka bir şey söylemeden içmeye devam etti.

Asef ise kimseye bakmadan sadece Eliza'ya bakıyordu. Sadece onun ağzından çıkacak şeyi merak ediyordu. Ama Eliza sessiz şekilde durup sadece adama baktı. Dudaklarında bir gülümseme ile sadece Asef'in siyah gözlerine bakıyordu. Asef bu bakış sonrası kelimeye ihtiyacı olmadığına kanaat getirdi. Zaten Eliza ile ilgili fark ettiği durumlardan birisi de buydu. Onun sözlerinden çok gözleri konuşuyordu. Şu anda da Eliza gözleriyle konuşup ona çok şey anlatıyordu. Şişeyi yavaş şekilde çevirip ucunun Eliza'yı göstermesini sağladı Asef.

"Doğruluk mu cesaret mi?"

"Doğruluk," dedi düşünmeden Eliza. Çünkü cesaret derse Asef'in ondan ne isteyeceği meçhûldü. Asef ise kızın cevabına gülümsedi. Bunu söyleyeceğini tahmin etmişti.

"Bu dünyada sahip olmak istediğin bir şey söyle." dedi Asef. Herkes gözlerini açmış ikisine bakıyordu. Asef öyle bir sesle söylemişti ki, Eliza'nın ağzından çıkacak şey anında önünde olacak gibi...

"Bir aile..." dedi kısık sesle Eliza. Gözleri dolmuştu, kimse cevap vermedi. Bu odada bulunan herkesin sahip olmak istediği şeydi bu. Herkesin eksik kalan yanıydı. Asef elini uzatıp kızın elinin üstünü okşadı. Bu bir cevaptı... Eliza ne isterse istesin Asef bunu ona vermek için dünyaları verirdi.

"Kız zilli, biz senin ailen değil miyiz? Bana bak kime benziyorum?" Tolga ortamın havasını dağıtmak için atıldı.

"Kaynanaya benziyorsun." Nehir'in söylediği şeyle herkes kahkahaya boğulmuştu. Aniden havaları değişmişti. Asef neşeyle gülen Eliza'yı izlerken farkında olmadan gülümsüyordu.

Saatler ilerledikçe bolca içip eğlenmişlerdi. Daha doğrusu en çok Nehir, Tolga ve Eliza eğlenmişti. Doruk buruk şekilde onlarla gülerken Asef sadece Eliza ile ilgileniyordu. En sonunda Tolga daha fazla dayanamayıp kendini koltuğa attı. Yarasının üzerine yatmasından endişe duyan Eliza onu kaldırmak istemişti ama o da sarhoş olduğu için pek de etkili olamamıştı. Nehir de dayanamayınca kalkıp yatmaya gitti.

"Doruk, Tolga'yı evine götürür müsün? Kolu hala acıyor olabilir, rahat yatsın." Eliza yanakları kızarmış şekilde başını koltuğa atarken konuşmuştu.

"Tamam," dedi Doruk ayağa kalkarken. Tolga'nın silahla yaralandığını bilmediği için bu kadar hassas olmalarına anlam veremese de bir şey demedi. Dikkatli şekilde tutup ayağa kaldırdı Tolga'yı. Bu sırada da gözü Asef'in üzerindeydi. Bir süre yanlarından gidip telefon görüşmesi yapmıştı. Onun dışında da Eliza'nın yanında oturup sadece ona bakmıştı.

Doruk, Tolga ile birlikte salondan çıkmadan önce dönüp baktı. Eliza'nın başı koltuğun üzerinde uykuya dalmıştı, Asef ise yüzünü eğmiş onu izliyordu. "Eğer üzülürse, ne olursa olsun onun yanında olurum."

Asef ağır şekilde başını çevirip kaşlarını çattı. "Hadi Doruk, ben senin bir yerini kırmadan git. Dua et, kalbinin kötü olmadığını biliyorum."

"Kırılacak yerim yok, kalbim kırık olduğu için bedenimde sağlam yer kalmadı." Ardından Tolga'yı sürükleyerek çıktı.

"Sen neden böylesin yavrum?" Asef uzanıp kızın yanağını okşadı. Elindeki eldivenden rahatsız olunca çıkarıp tekrar kızın yanağını okşadı. "Neden herkesi büyülüyorsun?"

"Uykum var." diye mırıldandı Eliza. Asef'e doğru kayıp başını adamın göğsüne koydu. "Beni kucağına al."

"Eliza, Eliza... Beni delirtmeye yemin mi ettin?" Asef eğilip kızın saçlarını koklayıp küçük bir öpücük bıraktı. "Sabah uyanıp yine çığlık atacak mısın? Şimdi bu masum kedi sabah olunca pençesini çıkarıyor."

"Asef, kokunu seviyorum..." Eliza eğilip dudaklarını adamın boynuna dokundurdu. Asef resmen nefesini tutmuştu ama yine de kız sarhoş olduğu için herhangi bir harekette bulunmuyordu. Ama sabrı çok sınanıyordu. "Bugün Pusat'ın kokusu midemi bulandırdı, iyi ki geldin..."

"Merak etme yavrum, benim dışımda hiçbir erkek sana yaklaşmayacak." Asef duyduğu isimle öfkelenip Eliza'yı kucağına aldı. Kızın odasına ilerlerken ona iyice sokulan kızı daha sıkı sardı. "Senin hakkında hayal kuranın bile hayallerini yakacağım..."

Eliza'nın odasına girip ayağıyla kapıyı kapattı...

***

 

 

Bölüm : 29.11.2024 17:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...