
"Bir aşk var bende, bağrımı yakan... Ama sevgilim, yangınımı söndürecek okyanuslar senin yüreğinde..."
Sitare
**
Gecenin içinde kulağına dolan böcek sesleri her zaman çok hoşuna giderdi. Eliza altı yaşındayken Ürgüp'teki evlerinin bahçesinde duyduğu böcek seslerinin sahibini arar ama asla bulamazdı. Bir gün yine böceklerin sesinin sahiplerini aramış ama bulamayınca da oturup ağlamaya başlamıştı. Sesini duyan annesi ona bir şey oldu zannedip koşarak yanına gelmişti.
"Eliza, ne oldu anneciğim? Neden ağlıyorsun?"
Eliza ıslak gözleri ile annesine bakıp küçük dudaklarını büzdü. "Böcekleri arıyorum anne, sesleri var ama onlar yok. Neredeler?"
Eliza'nın masum sorusuna gülen annesi kızını kucağına alıp dağılmış saçlarını düzeltti. "Buradalar, sen onları görmesen bile varlar. Yalnız olmadığını sana söylüyorlar. Sana gizli arkadaşlık ediyorlar."
"Karanlıktan korkmamam için mi? O yüzden mi ses çıkarıyorlar?" diye sordu küçük Eliza.
"Evet bebeğim, sana yanında olduklarını anlatıyorlar. Hadi gel içeri girelim, baban bizi bekliyor." Eliza annesi ile içeri girerken hala duyduğu sesin sahiplerini görmek için ardına bakıp duruyordu.
Ama hiçbir şey görmüyordu, var olduklarını biliyordu. Artık neden geceleri böyle ses çıkardıklarını anlamıştı. Yalnız olmadığını bilsinler diye...
Aniden gözlerini açıp nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Beyaz yatağın içinde hafif nemli saçları ile doğrulup etrafına baktı. Kulağına dolan böcek seslerini dinledi bir süre. Dönüp saate baktı, gece on bire geliyordu. Yaklaşık iki saat önce bu yatakta üzerinde minik bir havluyla üzerindeki adamla konuşuyordu. Ama Asef dinlenmesi için onu yalnız bırakıp Cihan ile konuşmaya inmişti.
"Beraber yatarız diyip beni tek bırakıyor." Eliza sitem ederek yataktan çıktı. Hafif açlık hissediyordu. Gece gündüze göre daha serindi Toscana'da, o yüzden üzerine bir hırka alıp altında şortla odadan çıktı.
Alya'nın odası onların odasının çaprazında kalıyordu ama ucu açık kapıdan bakınca ışığının kapalı olduğunu gördü. Gün içinde yorulduğu için derin bir uykuya dalmıştı. Eliza'nın adımları merdivene yöneldi, direkt mutfağa yönelip dolabı açtı. Bu sırada da mutfağın arka bahçeye açılan kapısından sesler duydu. Asef ve Cihan konuşuyordu.
Büyük dolapta bulduğu meyveleri yıkayıp tabağa koydu. Kucağındaki tabakla bahçeye ilerleyip kurulmuş rakı masasındaki Asef ve Cihan'ı görünce gülümsedi. Asef onun varlığını hissedince hemen arkasını döndü.
"Güzelim neden uyandın? Yorgun görünüyordun?" Asef konuşurken Eliza hemen onun yanına oturup bağdaş kurmuştu bile. Asef elini sevgilisinin beline sararken saçlarına da büyük bir öpücük kondurdu.
"Uyandım aniden, sen olmayınca da uykum kaçtı. Acıktığım için bir şeyler atıştırmak istedim." Asef, Eliza'nın kucağındaki tabağa baktı.
"Yemek hazırlamamı ister misin? Sadece meyve yeme." Eliza'nın, onun yokluğunda uyuyamadığını söylemesi aşırı hoşuna gitmişti ama belli etmemeye çalıştı.
"Hayır bunlar yeterli. Siz ne yapıyorsunuz bakalım böyle baş başa? Asef ben seni hiç başı boş bırakamayacak mıyım? Hemen çakallar üzerine atlıyor." Eliza, Asef'in daha önce söylediği şeyi biraz değiştirerek ona söyleyince Asef güldü.
"Eliza Hanım, çakal makal pek hoş olmuyor yalnız." dedi Cihan ifadesiz şekilde. Ardından rakı bardağını kafasına dikti.
"İstediğini söyler lan! Sana mı soracak? İster çakal der ister köpek!" Asef gereksiz yere yükselip bağırınca Eliza gülmeden edemedi.
"Peki efendim." Cihan pes etmişti. Asef'e karşı herhangi bir söz münakaşasına girmeye cesareti yoktu.
"Ee, neden rakı masası kurdunuz? Dertli bir akşam mı?" diye sordu Eliza. Bu sırada da önündeki elmadan ısırdı. Asef birkaç saniye Eliza'nın dudaklarına bakıp önüne dönmüştü. Dişlerini sıkıp bu görüntü ile baş etmeye çalıştı.
"İş ile ilgili konuşup olan biteni anlamaya çalışıyoruz." dedi Asef.
"Eğer özelse ben gideyim." dedi Eliza.
"Hayır yavrum, sorun değil. Sıkılmazsan otur bizle, merak ettiğin bir şey olursa da sor." Asef yaktığı sigarayı Eliza'dan ters tarafa alıp kızın saçlarını öptü. Eliza başını sallayıp ikisini dinlemeye başladı. Hevesli hali Asef'in gülümsemesine neden olmuştu.
"Aklımdaki ilk isim çok net." dedi Cihan. Elindeki tablete bakıyordu. Daha önce konuştukları konuya devam ettiğini düşündü Eliza. Dikkati ikisindeydi.
"Kim?" diye sordu Asef.
"Meksikalı Javier. Mafya ayağı en güçlü adam o. Siz de onun hem silah ticaretini hem de kadın pazarladıkları sistemi çökertip büyük zarar verdiniz. İntikam isteyecektir." Cihan rakı bardağını yudumlayıp önündeki tablette bir şeylere bakmaya devam etti.
"İster tabii, hırslı ve şeref yoksunu bir adam olduğu için bu normal. Başka," dedi Asef.
"Taylandlı Ejder mafyası da olabilir. Liderin kardeşini kafeste öldürdünüz. Yıllardır size kin güdüp intikam istiyor." dedi Cihan.
"İster tabii, onun pezevenk kardeşi küçük çocuk pazarı kurup organ mafyasına satıyordu. Lideri de öldürmem gerekiyordu." dedi Asef öfkeyle. Rakı bardağını kafasına dikti. Eliza elindeki elma ile şokla ikisine bakıyordu.
"Ama bunların en büyüğü muhtemelen İngiliz James. Ortadoğu savaşına silah akışı yapıp kazandığı kara parayı yine insanları uyuşturucu ile zehirleyerek kullanıyor. Ona verdiğiniz zarar hepsinden büyük, en çok o sizden intikam ister." dedi Cihan. O da sigara yakıp arkasına yaslandı.
"İster tabii, istesin de. Hatta karşıma çıksın o adam, ben de onun yedi ceddini sikeyim!" Asef, gözleri kocaman olmuş şekilde ona bakan Eliza'ya döndü. "Pardon sevgilim, gece gece yine ağzım bozuldu."
Eliza ise duyduğu şeyleri anlamaya çalışıyordu. "Bunlar kim Asef? Neler oluyor?''
"Bunlar bir halay topluluğu bebeğim. El ele tutuşmuşlar, başlarında da bir halay başı, oynayarak geliyorlar. Endişe edecek bir şey yok." Asef yüzünde pek de samimi olmayan bir gülümseme ile Eliza'ya bakıp tekrar önüne döndü. Her ne kadar Eliza'dan bir şey saklamak istemese de içindeki dünyaya maruz kalması onu huzursuz ediyordu.
"Halay başı kim?" diye ciddi şekilde sordu Eliza. Karışmış kafası ile sorduğu soruya güldü Asef. "Senden ne istiyor?"
"İşte, orası kilit nokta. Onu bulsam her şey daha kolay olur da..." dedi Asef düşünceli şekilde. "Bulurum da yakında..."
"Bu saydığınız adamlardan birisi olabilir mi?" diye sordu Eliza.
"Pek sanmıyoruz," dedi Cihan. "Asef Bey'in tanıdığı birisi olması onu bulmamızı kolaylaştırır. Lider her kimse şu an kendini bilerek gizliyor."
"Bu saydığınız adamlar, dünyanın en büyük mafyaları falan mı?" diye sordu Eliza. Her ne kadar böyle bir konuşma ona garip gelse de anlamaya çalışıyordu. Asef ile sevgili olduğu andan itibaren onun dünyasını bir şekilde kabul etmişti. En azından olayların içinden bakınca daha kabul edilebilir geliyordu. Özellikle kaçırılma olayı onun için bir milat sayılırdı. Bakış açısı asla önceki gibi değildi.
"Kendilerini öyle sanan göt adamlar." dedi Asef.
"Bazıları tehlikeli." dedi Cihan.
"O zaman liderleri hepsinden daha tehlikeli." dedi Eliza. Ortamda ani bir sessizlik oldu. Eliza ikisine de sırayla baktı.
"Hepsini bir araya getirdiğine göre öyle olmalı." dedi Cihan. "Zeki biri olduğu belli, şimdiye kadar çevirdiği oyunu anlamadık."
"Onu da oyununu da sikeceğim ben! Şimdilik bu kadar yeter Cihan, sen araştırmaya devam et. Elbet bir şey buluruz." dedi Asef. Emri alan Cihan başını sallayarak elindeki tableti bıraktı. Önündeki kadehe odaklanmıştı hemen. Zaten günlerdir üzerinden atamadığı bir yorgunluk vardı, dinlenmek için can atıyordu.
"Çok garip," dedi Eliza. Kucağındaki tabaktan muz alıp yemeye başlamıştı.
"Ne garip bebeğim?" diye sordu Asef. Eliza'nın belindeki eli biraz daha sıkılaşmıştı. Her an kızı göğsüne sokmak ister gibi bakıyordu.
"Sen kötü mafyaları çökerten iyi mafya falan mısın?" Eliza konuşurken Asef'in çapkın bakışlarını görmezden gelmeye çalışıyordu. Ama gittikçe ona yaklaşan adam işini zorlaştırıyordu.
"Mafya falan ayıp oluyor yavrum, biz insanlık için bir şeyler yapmaya çalışan masum adamlarız sadece." Asef, Eliza'nın saçlarına dudaklarını koyup kokusunu içine çekti. "Bir tek sevgilimize yaranamadık." Dudakları Eliza'nın saçları arasında gezindiği için sesi boğuktu.
"İyi ki bir şey sorduk, hemen de olayı dramatize et zaten." dedi umursamadan Eliza.
"Zor yaranmak tabii," Cihan dalgın şekilde rakısından bir yudum aldı. "Ağzınla kuş tutsan bile zor..." Asef başını sallayarak karşılık verince Eliza garip şekilde ikisine baktı.
"Hemen erkek birliği yapmayın, Cihan sen de her zaman Asef'in yanında durmak zorunda değilsin. Adam seni sürekli çalıştırıp duruyor, biraz isyan et." Eliza elindeki muzu bitirmişti.
"Şu an çalışmıyoruz, rakı masasında sohbet ediyoruz." dedi Asef. "Ayrıca yanlış bir şey demedim zaten, neden yanımda olmasın ki?"
"Hiç aşık olmadın mı Cihan? Aşık adam sevdiği ne derse onu yapar, yanlış mıyım?" Eliza'nın sorusu üzerine Cihan ifadesi kırılmış şekilde ona baktı. Gözlerinin derinliklerinde ilk defa acı vardı. Asef derin şekilde yutkunurken Eliza ikisine anlamaz şekilde baktı. "Yanlış bir şey mi dedim?"
"Hayır Eliza Hanım, yanlış bir şey demediniz. Aklıma dolan bir anı canımı sıktı sadece. Ama dediğiniz bir şeye katılmıyorum." Cihan soğuk şekilde baktı.
"Neye?" diye sordu Eliza. Asef gergin şekilde nefes alıp kaşlarını çatmıştı. Eliza ortamda garip bir durum olduğunu hissetmişti.
"Aşık adam sevdiğinin her istediğini yapmamalı, bazen yanlış şeyler isteyebilir." dedi Cihan iç çekerek. Kaşlarını çatıp sadece onun bildiği bir yere dalmış gibiydi. Eliza ilk defa böyle gördüğü adama bakarken şaşkınlığını gizleyemiyordu. Asef'e bakınca adam sorun yok anlamında gözünü kırpmıştı.
"Birisi bunu senden istemiş gibi konuştun." dedi Eliza. Cihan'ın ifadesi değişmeden ona bakması üzerine dudakları aralandı. "Gerçekten de yaşadın böyle bir şey!"
"Eliza, bebeğim geçmiş konular bunlar. Şimdi konuşmaya gerek yok." Asef'in ortama giren gergin sesiyle Eliza ona döndü. Asef ise Cihan'a bakıyordu. "Değil mi Cihan? Geçmişte kalmış, çoktan tozlu sayfalarda yerini almış..."
"Evet efendim, öyle... İzninizle ben dinlenmeye gideyim..." Cihan ayağa kalkıp başını eğip selam verdi.
"Ama Cihan, senden ne istediğini söylemedin." Eliza üzgün şekilde konuşurken dudaklarını büzdü. Ama Cihan cevap vermeden gitmişti. Bunun üzerine Eliza, Asef'e döndü. "Ne istemiş kız ondan? Söylesene Asef, hadi lütfen..."
"Yavrum hiç bakma öyle, başkasının özelini konuşamam. Hiç beni dedikodu günahına davet etme ama başka günahlara girebilirim seninle..." Asef'in sona doğru değişen sesine kayıtsız kalmaya çalışan Eliza zorlanıyordu.
"Ama ben merak ederim Asef, hikayenin sonu kötü mü bitti? Cihan kızın ondan istediği şeyi yaptığı için mi?" Eliza, Asef'e biraz daha yaklaştı. Kokusu Asef'in aklını başından alıyordu.
"Yapmadı merak etme ama evet, hikayeleri kötü bitti." Asef, meraklı gözlerle ona bakan Eliza'nın saçlarını geriye doğru okşadı. "Öğrenmeye değecek bir hikaye değil, o yüzden kafana takma." Eliza hikayenin aslını öğrense Asef'e şu an baktığı gibi bakmayabilirdi. Asef bunu asla istemezdi. Kızdan bir şeyler saklamanın ağırlığı altında yüreği ezilmişti aniden.
"Kesin bitti yani, hiç oluru yok mu?" Eliza dudaklarını Asef'i çıldırtmak ister gibi büzüyordu.
"Uzun zaman geçti güzelim, ayrıca artık oluru yok. Takma kafana,"
"Off, merak ettim. Neyse, bunu elbet öğrenirim ben. Bir gün Cihan'ı anlatsın diye çıldırtacağım." Eliza kendinden emin şekilde bakarken eline aldığı yarım elmadan büyük bir parça daha kopardı
"İnsanı çıldırtmayı güzel başarıyorsun o doğru... Mesela ben, olduğum yerde sana baktığım an çıldırmaya başlıyorum."
Eliza'nın elindeki meyve tabağı çoktan koltuğun üzerine konmuştu. Asef aniden ayaklarının altına ellerini geçirip Eliza'yı kucağına aldı. "Ne yapıyorsun Asef?!" diye bağırdı Eliza. Elindeki elma yere düşmüştü.
"Bu sorunun cevabını yatak odasında vermek istiyorum. Sabrımı çok sınıyorsun. Çıldırıyorum..." Asef, kucağında Eliza ile merdivene yönelip hızlı adımlarla yukarı çıkmaya başladı.
"Sabrını hangi konuda sınıyorum acaba?" dedi Eliza kıkırdayarak. Şu anki durumdan pek de şikayetçi değildi.
"Bir de utanmadan soruyor. Senin bakışların bile beni baştan çıkarıp deli ederken, bir de karşımda minik bir şortla oturup o aşık olduğum dudaklarınla etkileyici şekilde meyve yiyorsun. Çok arsızsın yavrum." Asef yatak odasına girip ayağıyla kapıyı kapattı. Birkaç saniye içinde Eliza'nın sırtı yatakla buluşmuştu.
"Gerçekten de seni baştan çıkartıp, etkiliyor muyum?" Eliza üzerinde duran adama kızarmış yanakları ile bakıp sordu. Asef delirmek üzereydi.
"Bu nasıl soru Eliza'm? Hem de nasıl etkilemek... Ben hayatım boyunca irademin bu kadar zorlandığı başka bir zaman hatırlamıyorum. Ölüyorum yavrum, yanıyorum hem de cayır cayır... Bana ne yaptığını bir bilsen..." Asef ağırlığını vermeden Eliza'nın üzerine eğilip boynuna, dudaklarını bastırdı. Başını döndüren çilek kokusunu içine çekip derin bir öpücük kondurdu.
"Her defasında bana yaklaşıp geri çekildin ya, ben de rahatsız olduğunu düşündüm." dedi çekinerek Eliza. Bulundukları pozisyon dolayısıyla yüzü alev alev yanıyorduı. Asef duyduğu şeyle kaşlarını çatarak başını kaldırdı.
"Rahatsız olmak mı? Bebeğim öyle bir şey nasıl mümkün olur? Ben sadece senin sınırlarını bilmediğim için dikkatli olmaya çalışıyorum. Sonuçta insanların sana dokunması seni huzursuz ediyor. Belki de bunun kötü bir sebebi var diye düşündüm." Asef, Eliza'nın üzerinden kalkıp yanına oturdu. Kızın da elinden tutup dik şekilde oturmasını sağlamıştı. Konu açıldığı için konuşmanın zamanı geldiğini düşündü.
"Ben bir şeyler hatırladım Asef." dedi Eliza. "Beni kaçırdıklarında aklıma dolan anılar oldu." Asef kaşlarını çatsa da sessizce Eliza'nın söyleyeceği şeyleri beklemeye başladı. "Arabanın içinde, kaza sonrası annemin sesini duydum. Canım çok yanıyordu, annem birilerine bağırıyordu. Dokunmayın diyordu, aynı şekilde ben de bana dokunmamaları için yalvarıyordum. Birinin bana dokunmasını istememe nedenim bu muydu acaba?" Eliza susup derin bir nefes aldı. Hatırladığı şeyler kalbini acıtmıştı, nefes alışverişi düzensizleşti.
Asef, Eliza'nın ellerini tutup üzerine uzun bir öpücük kondurdu. "Olabilir bebeğim, belki de canının acıyacağını zihninde gizli kalmış bir şey sana hatırlatıyordu. Korku hissediyordun belki de..."
"Asef," dedi yumuşak şekilde Eliza.
"Söyle güzelim,"
"Peki senin dokunman neden hiç öyle hissettirmedi?"
Asef gülümseyerek bakıp Eliza'nın yanağını okşadı. "Belki de bana güvendin, her ne şekilde olursa olsun bana güvenmen gerektiğini biliyordun."
Eliza'nın yüzünde de samimi bir gülüş vardı. "Senin karanlık tarafını gördüğüm halde mi?"
"Hayır, o karanlığın sana asla zarar vermeyeceğini bildiğin için. Seninle birlikteyken her yanımın aydınlık olduğunu gördüğün için... Benim için nasıl dünyadaki tek kadın sensen, aynı şeyin de benim için geçerli olması yüzünden..." Asef konuşmasının sonunda Eliza'nın dudağına derin bir öpücük kondurdu.
Eliza gülerek geri çekildi. "Ben senin tek olduğunu ne zaman söyledim?" Ama geri çekilmesine engel olan Asef, uzanıp Eliza'nın çenesini hafifçe ısırdı.
"Kim varmış başka? Hıı! Söyle bakalım, benim bebeğim için ben tek değil miyim? İsim ver hemen tek olmak için herkesi yok edeyim." Asef bunu söylerken pek ciddi değildi. Hatta Eliza'yı gıdıklamaya başlayınca ikisinin de kahkahası odayı doldurmuştu.
"Yaa Asef! Dur artık!" Eliza kahkahasının arasında bağırdı, Asef bunun üzerine hareketlerini yavaşlattı. Yatağa yan şekilde uzanıp Eliza'yı da kucağına çekti aynı saniyede. "Karnım ağrıdı."
"Öperim karnını," dedi Asef. Ardından da sımsıkı kucağına sardığı sevgilisinin kokusunu içine çekti.
"Asef,"
"Efendim güzelim,"
"Sen neden kadınlara dokunamıyorsun?" Eliza son zamanlarda aklını kurcalayan soruyu sordu. İlk başta buna inanmakta zorlansa da zamanla gerçek olduğunu fark etmişti. "Ya da kadınlara hangi yönden dokunamıyorsun?"
Asef derin bir nefes alıp Eliza'nın saçlarını öptü. İlişkileri güzel şekilde ilerlerken aralarında sır olsun istemiyordu. "Bunu fark ettiğimde iş işten çoktan geçmişti. Sadece yıllarca annemin kulaklarımdan çıkmayan sesi buna neden oldu. Çok küçüktüm Eliza, elimden hiçbir şey gelmiyordu." Asef daldığı karanlığın içinden konuşurken Eliza gözlerini çekmeden dikkatle onu dinliyordu. "Babamın hastalıklı bir aşkı vardı ve annem için bu cehennemdi. Başta nasıldılar ya da nasıl evlendiler bilmiyorum ama benim bildiğim geçmişte hiç de güzel bir ilişkileri yoktu. Annem, babamdan uzak durmak isterdi ama babam buna izin vermezdi. Hem de acımasız şekilde... Bu durum çaresizliğim karşısında gittikçe beni yakmaya başlamıştı. Annemin bazı gecelerde sesini duyardım. Dokunma bana diye bağırırdı. Küçük bir çocukken kadınlara dokunmamam gerektiğini kabul ettirdim kendime. Sonra durum gittikçe ciddi bir hal aldı. Psikolojik halime fiziksel tepkiler de eklenince kadınlardan her anlamda uzak durmaya başladım." Asef gözlerini iri yeşil gözlere kilitledi. "Sana kadar..."
Eliza daha önce görmüştü. Pırıl, Asef'i öptükten sonra adamın ne hale geldiğini bizzat gözüyle görmüştü. Ama bunun ardında böylesi üzücü bir hikaye olduğunu bilmiyordu. Aklına bir soru düşmüştü ama sormaya çekiniyordu. Alt dudağını dişlerken, Asef ona bakıp sıcak şekilde gülümsedi.
"Ne sormak istiyorsun?"
Eliza şaşırarak gözlerini kırpıştırdı. "Bir şey sormak istediğimi nasıl anladın?"
"Çünkü sen ne zaman bir şeye takılsan, o tadına doyamadığım alt dudağını dişliyorsun." Asef sözünün sonunda parmağını uzatıp Eliza'nın alt dudağına dokundu. "Aynı zamanda o sırada orayı dişleyen ben olmak istiyorum..." Derin şekilde iç çekip elini indirdi. Tabii Eliza'nın yüzü kıpkırmızı olmuştu.
"Pek de dikkatlisin, aklında da hep artı on sekiz şeyler..." Eliza kısık sesle konuşmuştu ama Asef gayet iyi şekilde duymuştu.
"Sen benim aklımdaki şeyleri bir bilsen yavrum..." Uzanıp Eliza'nın dudağının kenarına yumuşak bir öpücük kondurdu. "Hadi sor aklındakini."
Eliza derin bir nefes alıp Asef'in gözlerine baktı. Bu soruyu sormak Asef'i incitebilirdi ama kafasındaki bu sorudan kurtulmak istiyordu. "Sevgilim," diye başladı. Asef dikkatle izliyordu. "Sen ve Alya, doğduğunuz zaman araları nasılmış?" Sormak istediği soruyu biraz değiştirmişti. Ama Asef net şekilde anlamıştı. Buruk şekilde gülümseyip Eliza'ya sıkı şekilde sarıldıktan sonra gözlerini kapattı.
"Her ne kadar ömür boyu aksini düşünmek için kendimi ikna etmeye çalışsam da kardeşimle ben tecavüz çocuğuyuz sevgilim. Ama annemin aynı zamanda en çok sevdiği mecbur bırakılmışlığıyız, kıyamadıklarıyız, karanlığın içinde aydınlığıyız..." Asef kısık sesle konuşurken Eliza'nın sol gözünden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Sessiz kaldı, gözlerini kapatıp Asef'e biraz daha sokuldu.
Teselli edecek kelimeleri yoktu ama ruhuna sarılmak için elinden geleni yapmak istiyordu. Zaten Asef'in herhangi bir teselli sözcüğüne ihtiyacı yoktu, o bunları geçeli çok olmuştu. Sadece kollarındaki kadınla susup onun kokusuyla uyumak istiyordu. Öyle de yaptı, Eliza'nın kokusuyla uykuya daldı. Eliza'nın da sessiz ağlaması devam ederken Asef'in göğsü üzerinde kokusuyla mayışıp uykuya daldı. Şimdi ikisi de rüyalarında yine birlikteydi...
**
Karanlık koridorda ilerleyen adamın yüzü ifadesizdi. Dışarıdan bakan birinin pek de bir şey anlamayacağı bir ifade... Kapının önünde dizilmiş adamlar saygıyla eğilip büyük kapıyı açtılar. Geniş odanın ortasındaki siyah masa etrafında az önce konuşanlar şimdi susmuştu. Saygılı şekilde başlarını eğip liderin baş köşeye oturmasını beklediler. Her biri kendi çapında önemliydi ama hepsi de yaşadıkları yenilgi sonrası daha güçlü birisine itaat etmeye başlamıştı.
Lider oturduktan sonra, gözleri masanın etrafındaki kişileri taradı. Bir eksik vardı.
"Bugün burada bu saatte toplanacağımızı herkes biliyordu değil mi?" diye yabancı dilde sordu.
Birkaç kişide gergin kıpırtılar olmuştu. Cesaretini toplayan siyahi, orta yaşlı bir adam hafif öne eğildi. "Javier ile konuştum. Biraz sinirli, Asef Arjen'in kadınını aldığımız halde nasıl hemen bulduğunu sorguluyor. Yanlış kişiyi lider seçtiğimizden endişe ediyor." Adam susunca bazı kişilerde hareketlenme oldu. Lider onları izlerken aynı düşünceyi paylaşan kişilerin olduğunu net şekilde görüyordu. Birkaç saniye hepsi ile göz teması kurup bakışlarını eline indirdi.
Eliza'nın diş izi olan parmağını okşarken konuşmaya başladı. "Asef Arjen, bir şeyi fark etti. Teknolojisi benim teknolojim karşısında yetersiz kaldı. Tabii her zaman ondan beklendiği gibi şaşırtıcı şekilde, ilkel yoldan halletti işini." Adam aklına gelen iri siyah kurtla gülümsedi. "Ama benim amacım kadınına el koymak değildi. Ufak bir uyarı verdim sadece. Kadını bana başka bir zaman lazım olacak, son büyük darbeyi vurmak istediğim gün... O güne kadar da sevgili Arjen'i şaşırtmaya devam edeceğim. Hatta yakında kim olduğumu görüp kanlı savaşa yüz yüze gireceğiz." Liderin kendinden emin konuşması ikna ediciydi. Ama siyahi adamın başka soruları da vardı.
"Bizim için daha önemli sorunlar var. Kendi ülkemizde o adam yüzünden büyük baskı altındayız. En azından bizi tehdit ettiği delilleri alıp daha özgür olmak istiyoruz. Kişisel meseleniz var gibi ve bu durum bizi ilgilendirmiyor." Adam susunca Lider gözlerini çekmeden ona baktı. Kimsenin anlamadığı bir hızla ortaya çıkan silah konuşan adamın alnının ortasında bir delik oluşturmuş, adamın kafası masaya düşmüştü. Herkes nefesini tutarken lider ayağa kalktı. Elindeki silah, tetiği hazır şekilde duruyordu.
"Aynı düşüncede olan kim var?" diye sordu. Sesi karanlık ve ürkütücüydü. Kimseden ses çıkmayınca tehdit dolu bir gülümseme yayıldı yüzüne. "Güzel, ben de öyle düşünmüştüm. Şimdi Asef Arjen İtalya'da tatil yapıyor. Biz de onun için güzel bir hediye hazırlayalım..."
**
Eliza gözlerini açmak için uğraşıyordu ama kirpikleri birbirine yapışmış gibiydi. Ne zaman ağlasa sabah olduğunda gözlerini açmakta zorlanırdı. Ama olduğu yerde gerinip kendini zorladı, bu sırada da kulağına dolan kısık sesli bir gülme sesi vardı. O an aniden anılar aklına doldu, gece kollarında uyuduğu Asef muhtemelen ona bakıyordu. Yavaşça gözlerini açıp tahmin ettiği görüntüye baktı. Büyüleyici ve kusursuz adama...
Asef üstsüz şekilde dağılmış saçları ile ona bakıyordu. Bir eli başının arkasında diğer eli Eliza'nın belindeydi. "Sen her sabah bu kadar huysuz ve çirkin mi uyanıyorsun?" dedi Asef. Ama yüzündeki ifadeden pek de ciddi olmadığı belliydi.
Eliza kaşlarını çatıp adamın çıplak omzuna vurdu. "Sensin huysuz ve çirkin! Böyle mi karşılık veriyorsun uyanınca esas? Medeniyetsiz!"
Asef büyük bir kahkaha atıp Eliza'yı kendine çekti. Boynunun kokusunu içine çekerken büyük de bir öpücük kondurmuştu. "Sekizinci gecemizin en muhteşem sabahısın sen..."
Eliza, Asef'in birlikte geçirdikleri geceleri saymasına alıştığı için bir şey demedi. Onun için bir anlamı olabileceğini düşünüyordu. Yatağın kenarında duran telefonunun bildirim sesi ile geri çekildi Eliza. Elini uzatıp telefonu eline aldı. Grup konuşmasının bildirim sesiydi. Deniz bir dakika önce, üstsüz şekilde ilginç hareketlerle yaptığı sporun videosunu atmıştı. Arkada da yüksek sesle çalan bir şarkı vardı.
Asef'in Köleleri
Deniz
Video
İyi niyetliyim, sadece ne kaçırdığını gör Asef'im...
Tolga
Nerede iyi niyet anlamadım, bunun bir tık üstü tövbe estağfurullah...
Cihan
Çocuk var bu grupta Deniz Bey!..
Alya
Ben çocuk değilim! Değil mi Tolga?!
Tolga
Değilsin, Mavişim... Asla... Sana çocuk diyen kördür... Sen muazzam bir şeysin... Ah ah..
Eliza, şokla videoya bakarken Asef de eğilip telefona baktı. Deniz'in ne şekilde spor yaptığını görünce Eliza'nın gözünü kapatıp telefonu yatağın üstüne attı.
"Beyinsiz, yemin ediyorum!"
"Hiç mi etkilenmedin?" Eliza'nın saf sorusuna kahkaha atıp yataktan kalktı Asef.
"Gel buraya." Eliza'nın elini tutup onu da kaldırdı. "Kimden etkilediğimi sana göstereyim." Odanın büyük terasına ilerlediklerinde ikisinin de ayağı çıplaktı. Asef üstsüz şekilde Eliza'yı kollarına çekip ardından da etrafında döndürdü. Arka fonda Deniz'in gönderdiği videodan müzik sesi yükseliyordu.
Karşıdan bakınca öyle mi gözüküyor, görünüyorum?
Biraz soğuk, biraz uzak
Biraz alaycı, biraz tuzak
Sadece bi' tık yaklaşsan yanıma, bi' tık, bi' tık, bi' tık
Ahenkli adımları yüz yıldır aynı senkronize uyumu yakalamış gibi hareket ediyordu. Birbirine dolanmış kolları tanıdık topraklarda olmanın huzurunu yaşıyordu. Asef'in dudaklarını dokundurduğu alnın sahibi Eliza, onun meleğiydi.
Sen diye kalbimin atışına bi' tık
Bıraksan kendini akışıma bi' tık
Tadından yenmez aşkıma bi' tık, bi' tık
Ne kaçırdığını bilsen ölürdün
Ateşe yalın ayak yürürdün
Gözün hiçbir şeyi görmezdi
Rengime bürünürdün
Ah bi' bilsen ölürdün
Ateşe yalın ayak yürürdün
Gözün hiç kimseyi görmezdi
Rengime bürünürdün
Neşeli dansları kahvaltı vakti olduğunun söylenmesi ile son buldu. Alya aç olduğu için sabırsız şekilde ikisini bekliyordu. Asef duş alırken Eliza da telefondan Deniz'e ne kadar sinir bozucu olduğuna dair mesajlar atmıştı. Bu durum kesinlikle Deniz'in umurunda olmamıştı. O bunu tamamen eğlencesine yapıyordu yoksa aklı tamamen başka yerdeydi. Nehir'in yanına gitmek için cesaret depoluyordu.
Tolga ile hastahaneden çıkmış arabada oturuyorlardı. Tolga dudaklarını büzerek biraz öne yaklaştı. Deniz'in gözleri kapalı şekilde ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.
"Deniz abi, ne yapıyorsun?"
"Sessiz ol Tolga, birazdan Nehir'in evine gittiğimde karşılaşacağım olası ihtimalleri düşünüp ona göre kendimi hazırlıyorum." Deniz dünden beri düşünmüş, sonunda Nehir'in yanına gitmeyi kafasına koymuştu. Onunla konuşmadan huzur bulmayacaktı.
"Peki ihtimaller ne sence?" diye sordu Tolga. Bir yandan da elindeki telefona bakıyordu. Dünden beri Alya ile iletişimde olmadığı bir an yoktu.
Deniz gözlerini açıp derin bir nefes aldı. Kaşlarını çatmıştı. "İlk ihtimal; Nehir beni görünce kapıyı suratıma kapatabilir. İkinci ihtimal; beni kapı önünde görüp kafamdan aşağı su dökebilir. Üçüncü ihtimal; konuşmama izin vermeden sövüp yüzüme tükürebilir. Dördüncü ihtimal; bana acıyıp söyleyeceklerimi dinleyebilir. Senin aklına başka bir şey geliyor mu?" Deniz acıklı gözlerle Tolga'ya bakıp umutla söyleyeceği bir şeyler bekledi.
Tolga ise rahat tavırla telefona bakıp konuştu. "Beşinci ihtimal; babasının silahını alıp seni vurabilir."
"Ne?!" Deniz şokla elini ağzına götürdü. "Yapar mı? Vurur mu beni düşünmeden?"
"Önce belki düşünür ama sonra yine de vurmaya karar verebilir." dedi Tolga. Tabii ki bunun olmayacağını biliyordu. Ama Nehir'in inatçılık edeceğinin de farkındaydı.
"Tamam, vursun. Önce birkaç dakika dinlese de olur." Deniz kararlı şekilde arabayı çalıştırıp, Tolga'nın söylediği adrese ilerledi.
"Sende kendimdeki kararlılığı gördüm Deniz abi. Ben de Asef abinin beni vurmasını göze alarak Mavişime aşık olmuştum." dedi hülyalı şekilde Tolga. "Ama şimdi her şey çok güzel."
"Unutma Tolga," dedi Deniz. Yüzünde tehdit dolu bir gülüş vardı. "Asef seni hala vurabilir. Bence dikkatli ol." Deniz'in söyledikleri karşısında başını sallayan Tolga yutkunarak önüne döndü. O da bunun farkındaydı, Asef ona ne zaman baksa gözleri ile tehdit etmeyi ihmal etmiyordu.
Yaklaşık yarım saat sonra sakin, evlerin tek katlı ve bahçeli olduğu bir sokağa girmişlerdi. Deniz dikkatli şekilde etrafına baktı. "Tolga, Nehir neden sizinle kalıyor? Kendi evi okula daha yakın." Kafasında soru işaretleri birikmişti.
Tolga huzursuz şekilde yerinde kıpırdanıp dudağını dişledi. Nehir'in hayatı ile ilgili şeyleri söylemeyi doğru bulmuyordu. "Bizimle daha mutlu sanırım, o yüzden..." Başka bir şey söylemedi. Söylediği de kısmen doğruydu, Nehir onlarla mutluydu.
"Anladım," dedi Deniz. Derin bir nefes alıp telefonunu çıkardı. Nehir'in ismini bulup aradı. Bekledi ama cevap vermemişti. Üzgün şekilde Tolga'ya bakınca Tolga anlamıştı. Telefonunda arkadaşının ismini bulup bu defa o aradı. Bir çalmadan sonra açılmıştı.
"Ne var Tolga? Sana beni rahat bırak demedim mi?! Git bu ay döşündeki kılları mahalle kuaförü Melahat abla alsın! Beni bir sal!" Nehir'in bağırması tüm arabanın içini doldurmuştu. Tolga telefonu kulağından uzaklaştırıp bekledi. Deniz şaşkın şekilde Tolga'ya bakıp evin bahçesine çıkan Nehir'i gördü. O an düşünmeden kapıyı açıp arabadan çıktı.
"Bağırma kız zilli! Onun için mi aradım? Tamam o da var ama bu defa önemli bir durum var. Önüne bak." Tolga'nın söylediği şey sonrası başını çeviren Nehir ona doğru yürüyen Deniz ile duraksadı. Kalbi hızla atmaya başlayınca elindeki telefonu kapatmadan cebine atmıştı.
"Nehir, iki dakika beni dinle. Lütfen, lütfen, lütfen... Dinle, sana söyleyeceğim şeyi kabul etmezsen ne yaparsan yap ama önce dinle..." Deniz hızlı şekilde konuşurken yalvaran gözlerle ona bakıyordu. Nehir onu burada görmenin şaşkınlığı ile zaten donup kalmıştı. Tepki vermiyordu. "Yalvarırım, benden nefret etme. Yalvarırım beni yanlış tanıma. Bilmiyorum, ne yapacağımı bilmiyorum. Ben sadece..." Nehir aniden elini kaldırınca ona yaklaşan Deniz durup sustu.
"Burada olmaz, benimle gel." Nehir onları gören var mı diye bakıp evin arkasına yürümeye başladı. Deniz yüzünde rahatlamış bir ifadeyle hızla ilerledi.
Evin arkasında küçük bir bahçe vardı. Birkaç büyük ağacın kapattığı, evden ve sokaktan bakınca görünmeyen geniş bir salıncağı kapatıyordu. Nehir konuşmadan ilerleyip salıncağa oturdu, Deniz de hemen karşısına büyük ağacın gövdesine sırtını vererek ona döndü. Nehir derin bir nefes alıp heyecanla ona bakan Deniz'e döndü. Deniz'in onun için buraya gelmiş olması belli etmese de çok mutlu etmişti. Resmen kalbi dört nala koşuyordu ama aklına gelen şeyle kaşlarını çattı. "Neden geldin? Bana daha ne söyleyeceksin ki?" Ayrıca şu an eski ev pijamaları ile olduğu için kendine lanet edip dağınık saçlarını eliyle düzeltmeye çalışıyordu. Ama bu hali bile Deniz için aşırı güzeldi, Nehir'in açık kahve gözlerine baktı dikkatle. Başını sağa doğru yatırıp gözlerini kıstı.
"Nehir ben daha hiçbir şey söylemedim ki? Sen beni dinlemeden gittin, açıklama yapmama izin bile vermedin."
"Bazı şeylerin açıklaması olmaz Deniz, can yakmaktan başka bir şeye yaramaz." Nehir konuşurken göz yaşlarının akmaması için uğraşıyordu.
Deniz aniden Nehir'in önünde diz çöküp ellerini kızın dizlerine koydu. "Senin arkanı dönüp gitmen çok daha can yakıcıydı. Açıklarsam belki bir şeye yarar." Nehir karşılık vermeyince Deniz devam etti. "Küçüktüm Nehir, on sekiz yaşındaydım, kötü şeyler yaşadım. Çok kötü şeyler... Belki senin için bir şey ifade etmeyecek ama bir çocuğun yaşamaması gereken şeyler yaşadım. Çok ağır geldi... Kaldıramadım, kimse bilmiyor yaşadıklarımı. Kaldıramadım bu acıları, ölürsem geçer sandım. Öyle değilmiş..." Deniz gözünden akan bir damlayı silip derin bir nefes aldı. "Sildim geçmişi Nehir, tertemiz bir sayfa açtım artık... Ve sen bu sayfaya yıllar sonra yazılan en güzel şeysin... Seni sevmek istiyorum Nehir, sana yemin ederim seni çok sevmek istiyorum... Bana izin ver..." Deniz dizleri üzerinde Nehir'e bakıp içindeki şeyleri söylediği için rahat bir nefes aldı. Onu bu yaşında küçük bir oğlan çocuğu gibi hissettiren kadına kalbinden geçenleri haykırmıştı.
Nehir'in dolan gözlerinden akan yaşlar usul usul kızın yüzünü yakıyordu. "Ben küçüktüm, daha on iki yaşındaydım. Biz çok mutluyduk, abim Milli Savunma Üniversitesinin sınavına hazırlanıyordu." Nehir kısık sesle konuşmaya başladığında Deniz dikkatle onu dinlemeye başladı. "Babam polis olduğu için biraz disiplinli bir adamdı. Özellikle, uyuşturucu ile mücadele ekibinde olduğu için fazladan üzerimize düşüyordu. Gençlerin yaşadığı şeylerin onun üzerinde olumsuz bir etkisi vardı. Abim her ne kadar annemi ve babamı çok sevse de bazen asilik yapardı. On yedi yaşında olduğu için belki de daha özgür olmak istiyordu. Onun özgür olma isteği hepimizi büyük acılara mahkum etti. Nasıl başladı, kim sebep oldu bilmiyoruz ama abim uyuşturucu kullanmaya başlamıştı. Ne kadar süre kullanmış bilmiyorduk. Ama babam öğrendi, bir gün her yanını kıracak kadar dövdü onu. Abim öfkeyle evden kaçtı o gece. Sabah uyuşturucu komasına girmiş halde hastaneye kaldırıldı. Günler sonra kendine geldi ama bir sabah annemin çığlıkları ile uyandım. Kendini asmıştı..." Nehir'in hıçkırıkları Deniz'in kalbini parçalıyordu. Dikkatli şekilde elini kaldırıp kızın yanağındaki yaşları yumuşak şekilde silmeye başladı. "O günden sonra bu evde kimse gülmedi Deniz, annem aklını kaçırmış gibiydi. Babam aklına sadece bir şeyi koymuştu. Abimi uyuşturucuya kimin alıştırdığını bulmak... Ama asla bulamadı, birisi buna engel oluyor derdi hep. Önüne çıkıp duruyorlarmış. Saplantısı bir süre görevden bile uzaklaştırılmasına neden oldu, şimdi ise derin acılarını içine gömdü. Mesleğinin son yıllarında, emekli olana kadar uyuşturucu ile mücadele etmeye devam edecek. Sadece senin de intihar ettiğini düşünmek bana ağır geldi."
"Çok üzgünüm Nehir." dedi Deniz. Nehir'in şimdi neden büyük tepki verdiğini anlıyordu. Ama içinde büyük bir acı vardı.
"Üzgün olmak bir şeyi değiştirmez ki Deniz. Ben ne kadar üzgün olsam da mezar taşında yazan Toprak Özgen ismini değiştiremedim. Bazen değişmiyor..."
Deniz'in eli kenara düştü. Nefes almayı bıraktı. Gözleri kararmaya başladı. İçinde bulunduğu şu anın içinde ölmek istedi.
12 yıl önce
"Dediğimi anladın mı Deniz? Neden mal gibi bakıyorsun?" diye sordu Toprak. Aldığı hapın etkisiyle gözleri irileşmiş, dili uyuşmuştu. Yüzündeki yaralar kurumuş yerini morluğa bırakmıştı. Kötü bir dayak yemişti buraya gelmeden önce.
"Anlamadım Toprak, seni seven bir annen ve baban var. Hatta dünyalar kadar sevdiğin bir kız kardeşin de var..." On sekiz yaşındaki Deniz, hayatı yaşamak için amacını kaybetmişti.
"Seni seven de bir baban var oğlum, neden böyle yapıyorsun?" diye sordu Toprak. Deniz ile bir yıl önce spor yaparken tanışmışlardı. İkisinin de kafası uyunca arkadaş olmuş beraber spor yapmaya başlamışlardı. Taa ki bir gün Deniz'in hap aldığını gören Toprak ona kızıp konuşmayı kesene kadar. Uzun süre görüşmemiş, birbirlerini aramamışlardı. Ama bir gün babasının baskısı yüzünden kavga eden Toprak onun yanına gelmişti. En büyük hatası ise o gece her şeyi unutmak için Deniz'in verdiği hapı almasıydı.
"Bence babam beni pek de sevmiyor. Sevse yüzüme bakarken öyle bir ifadesi olmaz. Sırf o kadının oğlu olduğum için benden de nefret ediyor. İğreniyor bana bakarken, hiç varolmamam gerekirdi." dedi Deniz. Akan göz yaşlarını silerken yanında sesi kesilen arkadaşını fark etmesi biraz uzun sürmüştü. Dönüp bakınca nefesi kesikleşen Toprak'ı gördü. "Toprak! Toprak! Aç gözünü, iyi misin?" Ama aniden ensesinden onu çeken birisi ile duraksadı.
"Bu defa senin gelmişini geçmişini sikeceğim Deniz!" Yirmi yaşında, yine de aşırı güçlü olan Asef tek hamlede Deniz'i ayağa kaldırıp arkasına çekti.
"Asef! Bir şey yap! Toprak'a bir şey oldu! Bir şey yap Asef!" Deniz bağırırken Asef başıyla yanında duran Cihan'a işaret verdi. Cihan anında yerde kriz geçiren çocuğu aldı. Asef de Deniz'i geriye doğru götürmeye başlamıştı. "Toprak! Aç lan gözünü! Aç gözünü Toprak! Asker olmaya hazırlanan adam böyle olur mu?! Aç gözünü Toprak!"
"Yürü Deniz! Bu senin için son uyarımdı!" Deniz yediği yumrukla bayılırken Asef onu sırtına alıp leş gibi olan mekandan çıktı.
Her zaman uyardığı Deniz'in sonunda böyle bir belaya bulaşacağını biliyordu. Uğraşması gereken çok mesele olacaktı.
Deniz o gün baygın şekilde Asef ile yurt dışına çıkarılıp gizlice bir kliniğe yatırılmıştı. Tedavi sürecinde yalnız başına kalıp delirmeden iyi olmak için uğraşmıştı. Asef'e ulaşıp Toprak'ı sormak istemişti. Ama Asef çoktan Melih Arjen'in düşmanları tarafından kaçırılmış bir yere hapsedilmişti. Kafeste ölüm kalım savaşı verirken hala sevdiklerini düşünüyordu Asef. O da onların ne halde olduğunu bilmiyordu.
Ama Asef Arjen, Kral olarak o kafesten çıktığında hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı. Deniz uzun yıllar onun koyduğu yasaktan dolayı ülkeye dönememişti. Tıp fakültesine başlayıp kendine yeni bir sayfa açmıştı. Ama eski sayfalar arasında yananlardan haberi yoktu...
Ve şimdi geçmişte küllenen sayfalar onu tanıyıp yakmaya başlamıştı. Titreyen dizlerine rağmen ayağa kalkıp geriye gitti. Nehir şaşkın şekilde ona bakarken o da ayağa kalktı.
"Deniz," dedi sorar gibi. Ama Deniz geriye doğru yürümeye devam etti. Ölümüne neden olduğu arkadaşının kardeşine aşıktı. Buna bu hayatta en hakkı olmayan insan oydu ve aşıktı.
"Bu nasıl bir kader?.." diye kısık sesle kendi kendine mırıldanırken ağacın arkasından çıktı. Hızlı adımlarla bahçeden çıkarken Nehir de arkasından geliyordu. Ne olduğunu anlamamıştı. Abisinin hikayesinin onu üzdüğünü düşündü ama böyle bir tepki beklememişti.
"Deniz!" diye bağırdı Nehir. Ama Deniz ona bakmadan ilerledi. Baş etmesi gereken büyük bir acı vardı.
Arkasına bakamadı, sebep olduğu harabelerin altında ezilirken buna yüzü yoktu. Aklına Toprak'ın gülen yüzü geldi. Sisli bir görüntüydü.
"Seninle kız kardeşimi tanıştırırım bir gün ama sarkmak yok ha, ona göre..."
"Ne sarkacağım oğlum? Biz kardeşimizin bacısına yan gözle bakar mıyız?"
"Bakmazsın tabii, yalnız bacım güzel; hele bir büyüsün daha da güzel olacak. Sen adam olursan belki düşünürüm."
"Bana kız mı yok oğlum? Koskoca dünyada gelip senin bacını bulacak değilim ya..."
**
Eliza önündeki çeşit çeşit kahvaltılıklara bakarken Asef'in, Türkiye'yi İtalya'ya taşıdığını gördü. Çünkü birçok şey Türk işiydi. Özellikle Cihan ile Asef'in iştahla yediği menemen ve pide...
"Bugün ne yapacaksınız?" diye sordu Alya. Eliza ona baktığında bilmiyorum anlamında dudağını büzünce Asef onun yerine cevap verdi.
"Eliza'ya bugün bir sürprizim var. Kaçarız birazdan." Önündeki menemenden büyük bir lokma alıp Eliza'ya göz kırptı. Eliza gülümseyerek karşılık verirken yanakları kızarmıştı. Kendi içinden menemen yiyen adama da yükselmezsin diye geçiriyordu.
"Bugün dönecek misiniz?" diye sordu Cihan. "Ona göre planlama yapacağım."
Asef birkaç saniye Eliza'ya bakıp, Cihan'a döndü. "Muhtemelen hayır, sen her şeyi ona göre yap. Ayrıca çok dikkatli ol."
"Merak etmeyin," dedi Cihan. Eliza ona bakınca dün akşamki konuşma yüzünden, ifadesinde herhangi bir değişiklik olmadığını gördü. Üstünü kapatmıştı çoktan. Ama Eliza'nın aklının bir köşesinde büyük bir merak bakiydi.
"Beni yalnız mı bırakıyorsunuz?" diye şaşkın şekilde sordu Alya. Ama daha sonra hemen gülümsedi. "Ben de Tolga ile daha rahat konuşurum." Telefonuna uzanıp bir şeyler yazmaya başladı.
"Canım kardeşim, şimdiye kadar Tolga ile konuşmanı falan mı engelledim? Ne bu hareketler?" diye sordu düşünceli şekilde Asef. "Aslında engellemek iyi fikirmiş."
"Öyle demek istemedim canım abim..." Alya şirin şekilde gülümseyip başını omzuna doğru yatırdı.
"Ne demek istedin canım kardeşim?" Asef de Alya'nın gülüşünü taklit ederek karşılık verince ortaya tatlı bir görüntü çıkmıştı. "Hayır çünkü ben kelimelerin arkasında yatan şeyleri anlamadım da..."
Alya ne diyeceğini bilmediği için birkaç saniye düşündü. Daha sonra aklına gelen şeyle lafı değiştirmeye karar verdi. "Abi, biliyor musun? Bu mevsimde Venedik çok güzel oluyor. Tam aşıklar için gezme zamanı diyorlar."
"Allah Allah, öyle mi diyorlar?" diye dalga geçerek karşılık verdi Asef. "Güzel fikrin için çok sağ ol." Gizlediği şeyi açığa vurduğu için kardeşine sitemle baktı.
"Sen çoktan, yoksa..." dedi Alya elini ağzına kapatarak. Eliza merakla Asef'e baktı ama sevgilisi dudaklarını birbirine bastırıp cevap vermemişti. "Ay çok heyecanlı!''
"Hadi kahvaltını bitir yavrum, geç kalmayalım." dedi Asef hızlı şekilde. Daha sonra Cihan'a döndü. "Cihan, seninle bir konuyu konuşmam lazım. Kızlar siz devam edin." Ayağa kalktığında Cihan da arkasından kalktı ama gitmeden önce elindeki pide parçasını ağzına atmayı ihmal etmemişti.
"Hep bir gizemler hep bir havalar. Bu abimi anlamak zor valla." dedi Alya. Elinde çikolata sürülü bir ekmek vardı. Hatta dudağının kenarı bile çikolata olmuştu. Eliza ona bakınca yaşına göre daha küçük gösteren kızın çocuksu yanına gülümsedi. Elini uzatıp, Alya'nın dudağının kenarını temizledi.
"İşleri yoğun," dedi Eliza. Daha farklı konuları onunla konuşmak istemiyordu. "Halletmek için çok yoruluyor."
"Ne yoruluyor o ya?! Tüm işi Cihan'a yıkıp duruyor. Kendisi ancak havalı şekilde ortada dolanıp duruyor." Alya ise umursamaz şekilde yemeğini yiyip portakal suyunu içti. Onun bu tatlı hali Eliza'yı gülümsetmişti. "Bence seni Venedik'e götürecek. Orada abimin şirin bir evi var, bu gece de orada kalırsınız. Acaba neler olur?" Alya'nın imalı bakışına şaşkın şekilde karşılık verdi Eliza.
"Çok ayıp Alya, öyle şeyler söyleme."
"Niye ayıp olsun, yetişkin iki insansınız sonuçta. Aranızdaki elektrik ise Keban Barajı'nda yok. Yani her an ortalık alev alabilir." Alya kaş göz işareti ile bir şeyler anlatırken Eliza renkten renge giriyordu.
"Sen nasıl şeyler söylüyorsun öyle Alya? Bu kadar fena olduğunu bilmiyordum." dedi Eliza.
"Niye fena olacakmışım? Bir sürü aşk filmi izledim ben, oralardan çok şey öğrendim." dedi omuzlarını silkerek Alya.
"Ne tür filmler izlediğini düşünmek istemiyorum Alya. Ama abin ve benim hakkımda düşündüğün şeyler, düşünmemen gereken şeyler." dedi Eliza. Alya'ya ayıplayıcı bir bakış attı.
"O zaman bundan sonra gıcık görümcelik mi yapayım? Sizi bir araya getiriyorum işte yoksa aranıza mı gireyim? İstersen bugün gitmenize izin vermem, seni de yanımdan bir dakika bile ayırmam." Alya parmağını tehdit ederek Eliza'ya doğru kaldırdı. Eliza resmen şok olmuştu. Alya'nın içinden tam bir cadı çıkmıştı. Ama ona gerek kalmadan Asef'in sesi kulaklarına doldu.
"Üzgünüm Alya'm ama kara kedilik yapmayı başka güne bırak. Bugün sevgilimle arama kimse giremez."
Eliza utangaç bakışlar ile Asef'e bakarken duyduğu şeylerden memnun şekilde gülümsedi. Asef'in gözünden kaçmayan bu ifade onun için memnun ediciydi.
"Sen başkalarının arasına girip duruyorsun ama. Seninki kara kedilik değil üstelik, bildiğin kara ayılık!" Alya'nın çemkirerek söylediği şeye hayretle baktı Asef.
"Kız senin içinden ne çıktı böyle? Eliza mı öğretiyor sana bu cadılıkları?" diye sordu Asef.
"Ben cadı mıyım Asef?" Eliza bu defa şaşkın şekilde bakıyordu. Ortalık aniden karışmıştı.
Asef ne diyeceğini bilmez halde etrafına bakıp yardım beklerken içten içe kendine küfür ediyordu. "Bebeğim öyle demek istemedim, cadı derken hani sen de lafları yüzüme yüzüme pat diye söylüyorsun ya... Özellikle öfkeli olduğun zamanlarda... Hatırlatırım bana salak da demiştin... Bak aklıma geldi şimdi, onun için sana ceza vermedim değil mi?" Asef üste çıkmak için uğraşıyordu ama Eliza'nın bakışları pek de tekin değildi.
"Demek cadı, Asef hakkımda böyle düşündüğünü bilmiyordum. Ya da biliyorum ya, bana daha önce söylemiştin zaten. Yazıklar olsun!" Eliza sinirli şekilde önündeki börekten ısırdı. "İnsan sövgölösöne bunu der mi?" Ağzı dolu olduğu için dedikleri anlaşılmıyordu.
"Neyine neyine? Isırırım o ağzını senin! Hadi kalk kavgamıza yolda devam edelim." Asef elini uzatıp Eliza'yı bekledi. Eliza birkaç saniye gıcık bakışlar atıp ağzındaki lokmayı bitirmeye çalıştı. "Sevdiysen yanımıza alalım, yolda yersin."
Asef'in beklenti dolu ifadesine karşı koyamayıp, elini tuttu adamın. "Tarifi de isterim." diye ekledi.
"Valla onu bilmem, şefe sormak lazım. Canı isterse verir," dedi gülerek Asef. "Çantanı hazırladım, arabada şimdi. O yüzden hemen çıkalım."
"Bak sen, ne bu gizemli haller?" diye sordu Eliza. Asef'in yanında durdu.
"Bekleyeceksin biraz küçüğüm, sonrasına bakacağız artık."
Alya ve Cihan masada ikisini izliyordu. Alya'nın bakışları sırayla abisi ve Eliza'ya dönüyordu. Onların bu haline bayılmıştı. "Cihan, biz de geçen gün yaptığımız gibi oyun oynayalım. Birileri onları kıskandığımızı düşünmesin."
Cihan acıyla yüzünü buruşturdu. "Tolga'yı görüntülü arayıp yaklaşık olarak dört saat isim, şehir, hayvan oyunu değil, değil mi Alya Hanım?"
"Tam olarak o!" Alya sevinçle ellerini çırptı. "Bu defa C harfinden başlarız söz, istersen sessiz sinema da oynarız. Ama bu defa da ne olur aynı filmi anlatma." Alya umutsuz şekilde başını salladı.
"Sessiz film adı üstünde, Charlie Chaplin çok mantıklı." dedi sakin şekilde Cihan.
"Off Cihan! O oyunun mantığı öyle değil." Alya bıkkın şekilde bağırınca Eliza ve Asef ikisinin bu haline güldü.
"Hadi size iyi eğlenceler, bir durum olursa hemen haber ver Cihan." Asef, Eliza ile birlikte yürürken arkasını dönüp Cihan'a baktı. "Dikkatli ol." Daha sonra bakışları Alya'ya döndü. "Kendini çok yorma güzelim, ayrıca abartma. Dört saat Tolga ile konuşmak ne?" Asef yeniden yükselirken Eliza elini tutup kendi ile beraber koca adamı çekti. Gülümseyerek Alya'ya öpücük atmıştı.
"Hadi Asef, gidelim artık."
"Gidelim ama gözüm üstünde Alya, sakın yaramazlık yapma." Asef'in tehdidine dil çıkararak karşılık veren Alya çoktan Cihan'a dönüp planlar yapmaya başlamıştı. Cihan için sıkıntı dolu saatler başlıyordu.
"Gerçekten de Venedik'e mi gidiyoruz?" diye sordu Eliza. Asef'in canavar diye nitelendirilebilecek siyah arabasının önüne gelmişlerdi.
"Alya sürprizi bozdu maalesef, evet oraya gidiyoruz. İtalya'ya gelip de görmesen kötü olurdu." Asef, Eliza'nın kapısını açıp binmesini bekledi.
"Uzak mı buraya?" diye sordu Eliza. Kendisi için açılan kapıdan girdi.
"Uçakla yakın ama araba ile gidelim istedim. Bu sayede çevreyi de görmüş olursun, yaklaşık iki buçuk saat sürer." Asef, Eliza'nın kapısını kapatıp şoför koltuğuna geçti. "Görmek istediğin başka yerler varsa söyle bebeğim, oraya da gideriz."
"Şimdilik yok, ayrıca her yeri de bilmiyorum. Milano ile Venedik'i merak ediyordum. İkisini de görmüş olacağım." dedi Eliza. Sesindeki heyecan Asef'i gülümsetmişti.
"Yavrum herkes popüler olduğu için merak eder Venedik'i ama bana göre pis kokan bir yer. Çok da olayı yok yani." Asef arabayı çalıştırıp bahçeden çıktı.
"Neden ev aldın oradan peki?" diye sordu Eliza. Alya'nın söylediği şeyi hatırladı.
"Bilmem, bir gün Alya ile gezmek için gitmiştik. Tüm Venedik'i gören bir yerde gördüğüm bina ilgimi çekmişti. En üst katında melek figürleri işlenmiş duvarları hoşuma gidince o katı satın aldım. Sadece birkaç defa kalmışımdır orada, yanlız olunca kalmak istemeyeceğim bir yer olduğunu fark ettim." Asef konuşurken yola bakıyordu, Eliza'nın onu dikkatle dinlediğinin farkındaydı. "Nereden bileyim, kalbime bir meleğin konacağını?.."
"Ben miyim o melek?" diye sordu Eliza. O yola değil sadece Asef'e bakıyordu.
Asef cevap vermeden kısa bir an Eliza'ya bakıp gülümsedi. Tekrar yola döndüğünde yüzünde daha geniş bir gülümseme vardı. "Ne o? Ben değil miyim?" diye gözlerini büyüterek sordu Eliza.
"Şüphen mi var?" diye sordu Asef. Sağ elini uzatıp Eliza'nın elini tuttu ve dudaklarına götürdü. Derin bir nefes alarak öpmüştü. "Gözlerimdeki aydınlığı görmedin mi? Ancak bir meleğin ışığı sağlar bunu. Sürekli de sana baktığımı düşününce cevap ortada bence..."
Eliza cevap vermedi, konuşmadan çok şey söyleyen gözlerini Asef'e çevirmişti. Her zaman yaptıkları gibi konuşmadan sessiz şekilde anlaşmıştı gözleri. Yolun geri kalanında Eliza etrafı seyretmiş Asef de ara ara rehberlik yapmıştı. Seyahat eden normal bir çift gibi her şeyi arkada bırakıp güzel bir gün geçirmeye başlamışlardı. Asef, Eliza'nın ağzından ne çıkarsa koşulsuz şartsız yerine getirirken bakışları aşkla doluydu. Eliza'yı şımartmak için her yolu deniyordu. İlk defa aşık bir adamdı ve sonuna kadar hakkını veriyordu.
Venedik'e vardıklarında saat öğle vaktini biraz geçiyordu. Eliza hayran şekilde önündeki manzaraya baktığında Asef de arabayı park edecek bir yer arıyordu. Kalabalıktan uzak bir yer bulunca arabayı durdurup indiler. Asef hemen Eliza'nın yanına gelip, sahiplenici şekilde elini tuttu. Eliza hayranlıkla karşısındaki manzaraya bakıyordu.
"San Marco Meydanı, burası Venedik'in merkezi." Asef her zaman yaptığı gibi rehberlik yaparken Eliza ilgiyle çevreyi inceliyordu. "Bu meydan şehrin koruyucu azizi San Marco'ya adanmış. Bir de katedral var, tepesindeki heykellerin İstanbul'dan getirildiğini biliyor musun? Hatta çalındığını..." Asef'in gösterdiği katedrale bakıp şaşkın şekilde inceledi Eliza.
"Nasıl olmuş? Buraya nasıl gelmiş?" diye sordu.
"1204 yılında Dördüncü Haçlı seferi sırasında, Papa Haçlı askerlerini taşıması için Venedikli gemicilerle anlaşmış. Ama onların niyeti farklı olmuş tabii, sonuç bu." Asef eliyle heykelleri gösterirken imalı şekilde baktı.
"Utanmadan çalmışlar resmen," dedi Eliza kınayıcı şekilde.
"Utanmaz bunlar sevgilim." Asef başını Eliza'nın boynuna doğru eğip kokusunu içine çekerek derin şekilde öptü.
"Sen de utanmazsın, ne yapıyorsun herkesin içinde?" Eliza geri çekilip gözlerini kısarak baktı. Asef'in gülen gözleri dikkatle ona bakıyordu.
"Çok daha utanmaz olmak istiyorum, öyle utanmaz ve arsız olmak istiyorum ki..." Asef devam edemedi çünkü Eliza'nın eli dudağına kapanmıştı.
"Durduk yere kudurma, şimdi bakışlarını düzelt." Asef'in dudakları Eliza'nın eli altında yukarı doğru kıvrılırken, kızın avucunun içini öpmüştü.
Eliza elini çekince Asef sevgilisinin beline sarılıp kendine çekti. "Tamam bebeğim, kendimi biraz tutabilirim." Çapkın şekilde göz kırpması Eliza'nın utangaç şekilde gözünü başka yere çevirmesine neden oldu. "Hadi gel, gezelim etrafı." İki aşık el ele ilerleyip Venedik'i keşfetmeye devam etti.
Aynı meydandaki San Marco kulesinde bol bol fotoğraf çekmişlerdi. Meydandaki kuşlara yem verirken saçlarını koparmaya çalışan kuşlarla kavga etmişti Eliza. Asef de her durumda olduğu gibi onu gülerek izliyordu. Ama Eliza, yine de kuşlarla barışıp bol bol onlarla resim çekinmişti.
Eliza, Deniz'i sinir etmek için ona bir sürü resim atmıştı ama Deniz dönüş yapmamıştı. Onun ne halde olduğunu bilmedikleri için üzerinde durmamışlardı. Deniz de onların güzel anını bozmak istemediği için özellikle sessiz kalmıştı.
Gezinin en güzel yeri gondola bindikleri zamandı. Eliza'nın aşırı hoşuna gitmişti. Asef onu kollarına almış yarı uzanmış vaziyette anın tadını çıkarmıştı. Gondolu süren adamın şarkı eşliğinde yaptığı rehberlik çok hoşlarına gitmişti. Arada burunlarına dolan kötü koku ikisini de rahatsız etmişti tabii. Asef sürekli şikayet edip Venedik'i karalamıştı ama Eliza hiçbir şeyden şikayet etmeden eğlenmeye devam etmişti. Rialto Köprüsünün altından geçerken Asef aniden eğilip Eliza'nın dudaklarına derin ve tutkulu bir öpücük bırakmıştı. Bu defa ona kızmamıştı Eliza, ortamın atmosferi içinde ikisinin de hoşuna gitmişti bu an.
Son olarak Santa Maria de Miracoli durakları olmuştu. Asef'in de evine yakın bu yerde gezip yemek yemişlerdi. Yemek çıkışı burada her zaman görülen bir görüntüye denk gelmişlerdi. Hristiyan çiftlerin evlenmek için sıkça başvurduğu bir kiliseydi burası. Mutlu çifti izlerken birbirlerine sarılmış tutkulu hallerini ortaya koyuyorlardı Asef ile Eliza. İkisinin de hayallerinde aynı görüntü oluşmuştu.
Dönüp gözlerini birbirlerine mühürlediklerinde, gördükleri çiftin yerinde kendilerini hayal etmişlerdi. Ama dile getirdikleri herhangi bir kelime olmamıştı. Asef'in daha önce asla cesaret edemeyeceği evlilik fikri şimdi Eliza ile hayatının tek gayesi olabilirmiş gibi geliyordu. Ama Eliza'nın ne düşündüğünü bilmediği için sessiz kaldı. Ona göre zamanı gelecekti...
Araba renkli sokağa girdiği zaman Eliza yorgun şekilde yaslandığı koltukta öne doğru geldi. Değişik ve tatlı olan şeyler her zaman dikkatini çekerdi, nitekim önündeki manzaraya da bayılmıştı.
"Çok güzel, burada gördüğüm her şey çok güzel." Eliza dönüp aşkla onu izleyen adama baktı. "Hayatımın en güzel zamanlarını yaşadım. Her şey çok güzeldi."
Asef, Eliza'ya bakarken geldikleri ilk andan itibaren çok daha iyi halde olduğunu görüyordu. Kaçırılmasının verdiği o korkunç ruh halinden çoktan sıyrılmıştı. Arabayı durduran Asef, Eliza'nın elini tutup üzerini öptü. "Bence hayatının en güzel zamanlarını henüz yaşamadın. Ben daha güzel şeyler biliyorum,"
"Öyle mi? Ne gibi?" Eliza gülmesini bastırmaya çalışıyordu.
"Ben gibi, daha benimle istediğim zamanları yaşamadın mesela." dedi Asef. "Hayır, bir başkası olsa önünde duran, ben gibi bir adama karşı koyamaz. Senin iradene hayranım." Nefesi Eliza'nın yüzüne çarpıyordu. Eliza aniden kaşlarını çatınca Asef yanlış bir şey söylediğini düşünerek yutkundu.
"Kim mesela Asef? Kim olsa sana karşı koyamazmış?" Eliza'nın sesindeki tını karşısında zorla gülümsemeye çalıştı Asef.
"Kimse değil, yemin ederim şaka yaptım. Hadi gel, eve girelim artık. Ben çok yoruldum." Hızlı şekilde arabadan inen Asef gergin şekilde gülümserken Eliza'nın kapısını açtı. Birkaç saniyelik sert bakışın sonunda pes eden Eliza, ona elini uzatan adamın elini tutarak arabadan inmişti. Bugün canı trip atmak istemiyordu.
Asef'e ait ev, önlerinde bulundukları renkli binanın en üst katındaydı. Çok yüksek olmayan binanın son katı olan dördüncü kata bakan Eliza, Asef'in söylediği melek resimlerini gördü. Eski oldukları belliydi ama aşırı güzel duruyorlardı. Eski taşlardan oluşan sokağın tarihi havasına hoş bir atmosfer katıyordu. Eliza hayranlıkla bakarken Asef tarafından binaya doğru yürütülmeye başlamıştı.
Dışarıdan küçük görünen binanın içi ferah ve büyüktü. Eski merdivenden çıkarken kapıların önündeki saksı içindeki çiçekler Eliza'nın gülümsemesini sağladı. Sanki her ev sahibi diğer komşusunu kıskanmış gibi daha büyük bir saksıda çiçek koymuştu. Önünden geçtikleri kapıların renkleri de birbirinden farklıydı, binanın içinin de dışı gibi renkli olması masalsı görünüyordu.
Sonunda en üst kata geldiklerinde mavi tonlarında olan kapının önünde durdular. "Benim evim," demişti Asef. Eliza karşıya bakınca Asef'e ait dairenin karşısında kapı olmadığını gördü. Asef bu bakışı yakalamıştı. "Karşıda daire olmaması evi almamda büyük etken."
"İyiymiş," dedi Eliza. Bu sırada Asef kapıyı açmış onun girmesini bekliyordu. Merakla etrafa bakarak içeri girdi Eliza. Arkasından giren Asef, kapıyı kapatıp elindeki çantayı kapının yanındaki vestiyere koydu.
"Sevdin mi?" Asef'in sesi hemen yanındaydı. Çok yakınında...
Eliza geniş salona giren adımlarını durdurup ferah alana baktı. Büyük camdan duvar alıştığı bir durumdu. Asef'in bu takıntısını kabul etmişti artık. Ona ait her yerde camdan duvar görmeye alışmıştı. Açık mavi ve beyaz koltuklar modern şekilde dizayn edilmişti. Ama salonda eski dokunuşlar fazlasıyla vardı. Amerikan tarzı yapılmış mutfak hemen cam duvarın yanından başlıyordu. Mutfakta eski taş detaylar ve dekorlar çok güzel görünüyordu. Sıcak ve insanı saran bir atmosfer vardı.
"Evet, çok güzel. Çok beğendim." dedi Eliza.
"Bir şeyler yemek ister misin?" diye sordu Asef. Eliza'nın yanına gelip kollarını kızın beline doladı. Başını sevdiği kokunun en yoğun olduğu boyna eğmişti.
"Aç değilim, yeni yemek yedik ya," dedi Eliza. Asef ona ne zaman böyle yaklaşsa sesi kısılıyordu. Bunun farkında olan Asef gülümsedi.
"Hımm, öyle mi yaptık? Peki ılık bir duş almak ister misin? Ben de bu sırada ikimiz için şarap açarım..." Asef'in kışkırtıcı sesi ile kalp atışının ritmi artmıştı Eliza'nın.
"Olur, iyi bir duş alsam iyi olur." Acele şekilde Asef'in kollarından kurtuldu. "Nerede banyo?"
"Gel," Asef, Eliza'nın elini tutup salondan çıktı. Hemen sağdaki yatak odasına girip karşıdaki kapıyı gösterdi. "Rahatına bak sevgilim, ben çantayı yatağa bırakırım." Asef çıkınca Eliza rahat bir nefes alıp odaya baktı. Burası salonun aksine gri tonlarındaydı. Büyük yatağın koyu gri rengine bakan Eliza yutkundu. Bu defa aralarındaki çekim farklıydı ve ikisi yalnızdı. Ayrıca Asef'in bakışları pek de tekin değildi. Eliza başını umutsuz şekilde sallayıp hızlı şekilde Asef'in gösterdiği kapıya ilerledi. Geniş ferah banyoya girip, üzerindeki elbiselerden kurtulup direkt suyun altına girdi.
Yaklaşık on dakika sonra suyu kapatan Eliza kenardaki siyah havluyu alıp bedenine sardı. Asef'e ait havlu ile banyodan çıkınca yatağın üzerinde, rahat kıyafetler giymiş Asef'in uzandığını gördü.
"Sıhhatler olsun,"
"Teşekkür ederim ama izin verirsen üzerime bir şeyler giyeyim." dedi Eliza. Kenarda duran çantasına bakıp yeniden baştan ayağa onu süzen adama baktı.
"İzin veremem, üzgünüm... Yanıma gel..." Asef aşırı tutkulu bir sesle konuşmuştu. "Üzerindeki kombin harika."
"Asef, kombin olması için birkaç parça lazım. Benimse üzerimde sadece kısa bir havlu var." dedi Eliza. Ama adımları yatağa doğru ilerlemeye başlamıştı.
"Bence teninle çok güzel kombin olmuş, hatta üzerinde olmasa daha güzel bir kombin olurmuş." Elini uzatıp Eliza'nın tutmasını bekledi. Eliza ise tereddüt etmeyi bırakıp sevdiği adamın ellerini tutup yatağa oturdu. Asef ile aralarında mesafe yoktu ama Asef kolunu kaldırıp omzuna sarılıp iyice kendine çekti kızı. Eliza'nın başı adamın çenesinin altında, huzurla derin nefesler almaya başlamıştı. Çekingen davranmıyordu. Asef'in uzattığı kadehi alıp kırmızı şaraptan bir yudum aldı.
"Çok güzel, çok huzurlu her şey..." dedi Eliza. Başının altında hissettiği ritmik kalp atışı bu huzurunun kaynağıydı.
"Sen memnunsan ben de memnunum, istediğin bir şey varsa söyle bebeğim. Ne olursa olsun yaparım..." Asef dudaklarını Eliza'nın nemli saçlarına getirip öylece durdu. Kollarındaki sevgilisinden gülme sesi gelmişti. "Ne oldu? Neye güldün?" diye sordu merakla.
Eliza biraz geri çekilip iri yeşil gözlerini Asef'e dikti. "Aklıma bir anı geldi. Bir zamanlar adamın biri, sadece beni memnun etmek zorunda herkes, demişti de..." Asef, Eliza'nın komik taklidine güldü.
"Siktir et o adamı, aptalın tekiydi. Bir bok bildiği yoktu, aşktan bile haberi yoktu... Bilseydi, o gün ayaklarına kapanırdı..."
"Ağzın yine bozuldu senin, kendine de küfür etmezsin yani," Eliza gülümserken Asef'in bakışlarında başka bir ateş vardı. Her zamanki halinden çok farklı bakıyordu. Eliza'nın omzunda olan eli aşağı doğru inmeye başladı. Kızın ince belini okşarken pek de masum bir okşayış olmadığının farkındaydı Eliza. Nefes alışverişi hızlandı.
"Ağzım bugün çok şeyler yapmak istiyor Eliza... İrademin özgür olmak istediği yerdeyim." Asef, Eliza'nın elinden kadehi alıp yanındaki komodinin üzerine koydu. Eliza heyecanlanırken konuşmayı unutmuş gibiydi. "Bugün senden uzak duracak gücü bulamıyorum kendimde... Bu anı öyle uzun zamandır bekliyorum ki..."
Dudaklarına kapanan sıcak dudaklar ile nefesi kesildi Eliza'nın. Belini saran eller, bedeninde sarılı havluyu alıp atmak için can atıyordu. Hissettiği her dokunuş bedenini aleve veriyordu. Uzun birkaç saniyenin sonunda dudaklarını arzuyla sömüren adam geri çekildi.
"Bana izin veriyor musun sevgilim? Bu gece sana olan hasretimin dindiği gece olsun istiyorum meleğim, bu gece sana karışmak istiyorum..." Asef'in kısık sesi kulağına dolan Eliza, gözleri tutkuyla kararmış adama baktı. Sonra kendi kalbine... Onu istiyordu, başını sallarken yüzünden akan arzu Asef'i delirtmek için yetmişti. Yatakta dizlerinin üzerinde durup gömleğini çıkarmaya başladı.
(Bu kısımdan itibaren artı 18 sahneler vardır. Okumak istemeyen kaydırıp, bittiğini ifade eden yere gelebilir!)
Gömleğini üzerinden atan Asef esmer tenindeki kasları Eliza'nın huzuruna sundu. Ona alttan bakan kızın gözlerinden bir saniye ayırmamıştı bakışlarını. Açılan havlunun kenarından görünen beyaz bacaklara bakıp derin bir iç çekti Asef.
"Ben bu geceden sağ çıkar mıyım acaba?" Eli pantolonun kemerine gitmiş, hızla çıkarmıştı. Eliza, adamın sırtından başlayıp beline sarılarak inen Anka kuşu dövmesine baktı.
"Asef, bu dövme nerede bitiyor?" Eliza'nın masum şekilde sorduğu soru üzerine Asef kışkırtıcı şekilde gülümsedi.
"Göstererek cevap verme hakkımı kullanıyorum." Sözünün bittiği yerde pantolonunun fermuarını indirip bacaklarından sıyırdı. Altında sadece siyah bir boxer vardı. Eliza hızlanan nefesi ile adamın muazzam vücuduna bakıyordu. Geniş omuzlarına ters ince beli taş gibi sert görünüyordu. Anka kuşunun kanatlarının indiği yere kaydı bakışları. Boxerin altından kasıklarına doğru indiği gayet netti. Asef elini uzatıp Eliza'nın elini tuttu. "Hatta senin yapmanı istiyorum." Eliza, elini çekmeyi bir saniye bile düşünmedi. Adama dokunmak için yanıp tutuşuyordu. Asef'in yönlendirmesiyle elini adamın boxerinin kenarına getirdi. İkisinin de gözleri birbirindeydi. Asef, elindeki ele baskı yapıp üzerindeki son parçanın da aşağı kaymasına neden oldu. Eliza önünde beliren görüntü ile yutkunup derin nefesler almaya başlamıştı.
Venedik'te gün batarken loş ışığın girdiği odada önünde çıplak kalan adama baktı. Önce sadece gözlerine bakmıştı ama bakışları yavaşça aşağı kaydı. Önünde duran ve adamın karnına doğru kalkmış aleti görmemesi mümkün değildi. Bu kadar iri bir şey nasıl görünmezdi? O anda Anka kuşunun kanadının bittiği yeri gördü. Asef'in hemen aletinin başlangıcı kanadın bittiği yerdi. Yani kuşun alevleri çıkacak yeri bulmuştu.
"Sevdin mi?" Asef'in kısık sesi ile ona baktı Eliza.
"Sevilmeyecek bir görüntü değil. Ama bir sorum var." Üzerine doğru eğilen adamla afallasa da kendini tuttu Eliza.
"Sor yavrum, tüm cevaplar senin..."
"Bu dövmeyi kim yaptı? Senin en özel yerlerine kim dokundu?" Eliza'nın sorusuna kısık sesle kahkaha atmıştı Asef. Bu sırada dudakları da kızın boynuna ulaşmıştı. Kendini Eliza'nın bacakları arasına doğru bıraktı.
"Sırtımı soruyorsan Cihan yaptı, güzel dövme yapar. Ama birazdan seni delirtecek yeri soruyorsan ben yaptım, ben de biraz yetenekliyim." Asef'in dediği şeyle şaşkın şekilde baktı Eliza.
"O zaman bana da yap." dedi heyecanla Eliza. "Tabii daha normal bir yerime..."
"Senin normal yerini yerim ama mümkün değil, sana yapmak istediğim başka şeyler var. Altımda inim inim inletmek gibi..." Aralarındaki son konuşma bu olmuştu.
Asef dudaklarını onu kavuran dudaklara bastırıp ikisini de yakacak ateşin başlamasını sağladı. Uslu durmayan elleri Eliza'nın üzerindeki havluyu bir çırpıda çıkarıp yere atmıştı. Şimdi bedenleri arasında herhangi bir engel yoktu. Asef'in sert aleti Eliza'nın bacak aralarını usulca okşuyor ikisini de delirtiyordu. Dudaklarından dökülen kısık iniltiler odanın içini dolduruyordu. Asef önce yakıcı şekilde Eliza'nın boynunu öpüp emdi, daha sonra aynı yakıcılıkla kızın göğsüne indi dudakları. Sol göğsünün ucunu ağzına aldığında diğerini avucunun içine hapsetmişti.
"Ahh!" Eliza'dan gelen yüksek sesli, zevk dolu inilti ile hareketleri daha da sertleşmişti. "Hoşuna mı gidiyor burası?" diye sordu Asef. Aynı zevk iniltisini duyunca aynı vahşilikle devam etti. Isırıp emdiği göğüs ucuna pek de yumuşak davranmıyordu. Aynı işlemi diğerine de yapıp dudakları aşağı doğru yol aldı. Dili iki göğüs arasından Eliza'nın karnına doğru yalayarak inmişti. Ve de durmuyordu... Eliza gözlerini yumup dudaklarını birbirine bastırdı. Asef'in ne yapmak üzere olduğunu fark edip bacaklarını birbirine bastırmaya çalışmıştı ama Asef elleri ile kızın bacaklarını iki yana açıp buna engel oldu.
"Asef..."
"Beni bundan mahrum etme... Bana özel o hazineye kavuşmama izin ver... Seni tüketmek istiyorum bu yatakta... Zevk çığlıklarını duymak istiyorum..."
Asef'in yalvaran sesi sonrası dudakları Eliza'nın kadınlığını bulmuştu. Eliza'nın yüksek çığlığı odayı doldururken Asef dilini iştahla hasretini çektiği yere hapsetti. Eliza'nın klitorisi üzerindeki ateş resmen onu delirtiyordu. Elini uzatıp Asef'in saçlarını yakaladı, Asef bir an onu geri çekeceğini düşünmüştü ama beklemediği bir şey oldu. Eliza onu daha da kendine bastırmıştı. Böylece ikisini de cayır cayır yakan bir ateş başlamıştı.
Dili Eliza'nın çıldırmasına neden olurken, elleri kızın göğsüne uzanmıştı. Zaten hassas olan göğüs uçları Asef'in sert dokunuşları ile iyice mahvolmuştu. Adamın büyük avuçları içinde eziliyordu iki göğsü de... Asef şu an deli gibi Eliza'nın zevk almasına odaklanmıştı. Bunca yıl bir kadına dokunacağı gün geldiğinde sadece o kişinin mutluluğunu düşünmesi onun için hayret edici olabilirdi. Ama bugün öyle değildi, Eliza'nın her zevk iniltisi onun içindeki bir yeri titretiyordu. Bundan her şeyden daha çok zevk alıyordu. Kendi zevki her şeyin ardında kalmıştı.
Dakikalar geçerken odayı dolduran ıslak sesler, Eliza'nın çığlık dolu inlemelerine karışmaya devam ediyordu. Asef ise bedeni yanarken, bir kadını bu şekilde arzulamanın mutluluğu içinde deli gibi kıvranıyordu. Hareketleri gittikçe sertleşirken, Eliza'nın kıvranmasından sona yaklaştığını anladı. Hemen geri çekilince Eliza yarım kalmanın verdiği rahatsızlık ile sızlandı.
"Sabırlı ol canımın taa içi, benimle ve ben içindeyken gel..." Asef, bacakları arasında olduğu kadının dudaklarını şehvetle öpüp geri çekildi. Ama hala yarı uzanır şekilde Eliza'nın üzerindeydi. Parmakları, az önce dudaklarının olduğu yere kaydı. Alev alev yanan kadınlığı okşarken Eliza'nın yüzüne bakıyordu. Gördüğü yarı baygın gözler, kızarmış yanaklar ve yarı açık derin nefesler alan dudaklar, kendini tutmasına engel oldu. Elini çekip bu defa, sertleşmiş aletini Eliza'nın kadınlığına dayadı. Kızın gözlerine bakarken yavaşça başını itti.
"Ahh!" Eliza'dan yükselen sesle durup soluklanmaya başladı Asef. Kızın iki eli de üzerinde yattığı çarşafı eline dolayıp yumruk olmuştu.
"Kendini sıkma yavrum, rahatla. Off! Küçük deliğin beni öldürüyor... Bu nasıl bir yangın?.."
Eliza pek de bir şey duymuyordu. İçinde hissettiği doluluk ne Asef'in dudakları ne de eli gibiydi. Bu bambaşka bir şeydi.
"Canım yanıyor Asef! Çok büyük!" diye bağırdı Eliza. "Sanki parçalanıyorum!"
"Biraz dayan bebeğim, sonra geçecek. Tek seferde mi girsem acaba?" Asef kendi kendine söylenirken Eliza acı çekmesin diye düşünüyordu. Şu an dursa bu ikisine daha çok rahatsızlık verecekti, farkındaydı. Hangisinin daha doğru olacağını düşünürken aklına yatan en makul yolu yapmaya karar verdi. "Tek sefer ve en hızlı şekilde... Gerçekten parçalarcasına... Affet sevgilim, bunu yapmak zorundayım..."
"Ahh!" Eliza aniden içine tamamen giren aletle büyük bir çığlık atmıştı. "Allah belanı versin Asef!" Tırnaklarını adamın sırtına geçirip kanatarak batırmıştı. Ve bunu yapmaya devam edecekti. Çünkü Asef'in içinde kükreyen canavar bu gece arzu ateşiyle yanıyordu.
"Bela okuma yavrum, zaten birbirimize bela okuya okuya hayatımız sikildi." Asef hareket etmeden durarak Eliza'nın rahatlamasını bekliyordu. Ama kendini çok zor tutuyordu, gidip gelmemek için.
"Şu an kim kimi sikiyor acaba?!" diye bağırdı Eliza. Asef duyduğu şeyle büyük bir kahkaha attı.
"O zaman hakkını verelim." Ve bekleyişi buraya kadardı. "Off!"
Asef'in içinden çıkıp yeniden girmesi ile Eliza yeniden çığlık attı. Ama bu defa az öncekine göre daha az acı hissetmişti. Derin nefesler alırken kendini rahatlatmaya çalıştı. Bu sırada da Asef'in sırtına tırnağını batırmaya devam ediyordu. Asef'in hareketleri belli bir ritm tutarken Eliza'nın acısı yerini zevke bırakmaya başladı. Dudaklarından dökülen zevk dolu iniltiler bunu gösteriyordu. Asef fark edince hareketlerini sertleştirdi. Şimdiye kadar Eliza'nın canı çok yanmasın diye kendini tutuyordu ama buraya kadardı.
Odada yankılanan seslere ikisinin zevk dolu sesleri karışıyordu. Asef'in hızlı ve sert hareketleri sonucu büyük bir çığlıkla boşalan Eliza, ikincisinin sınırındaydı. Asef ise hala gelmemiş, anın tadını çıkarıyordu. Ama Eliza'yı daha fazla yormamak için daha da hızlanıp kendini doruk noktaya taşıdı.
"Bu kainatta kimse benim gibi hissetmemiştir! Hiçbir erkek benim gibi yanmamıştır!"
Asef'in bağırarak söyledikleri şeylerin etkisi Eliza'nın bedeninde bomba etkisi yapmış gibiydi. Dudaklarına kapanan dudakları ısırırken ağzına dolan kan tadı ve bedenini parçalayan sert darbeler ile boğazını acıtan çığlıklar koptu ciğerlerinden... Ama bu çığlıklar Asef'in dudaklarında kaybolmuştu. Bir nefes misali içine çekmişti çığlıkları Asef...
İkisi de son noktaydı...
Ve o noktadan ikisi de çığlıkları eşliğinde aşağı düşerken sırılsıklam olmuş, alev alev yanmıştı bedenleri... Asef kendini Eliza'nın üzerine bırakıp derin derin nefes almaya başladı.
(Artı 18 sahne burada bitmiştir!)
"Ölüp de ölmemek böyle bir şeymiş sanırım." dedi Asef. Nefesi hala düzene girmemişti. Böyle bir birliktelik hayallerinin bile çok ötesindeydi.
"Senin tarafından da öldürülmek böyleymiş sanırım..." dedi karşılığında Eliza. Hissettiği şeyleri kelimelere dökemiyordu. Ayakları yerden kesilmiş bulutların üzerindeydi. Tüm bedeni artçı sarsıntılar ile titriyordu.
Sonra sustular, şu an öyle şeyler yaşıyorlardı ki, konuşarak anın büyüsünü kaçırmak istemediler. İkisi için de hayal olabilecek bir şeyin içinde kaybolmuştu az önce. Hem de ne kaybolmak?..
Dakikalar sessizlik içinde geçmişti. Bunu bozan Asef oldu.
"Nasılsın meleğim?" Bu sorunun içinde birçok soru daha vardı. Ve cevapları onun için çok kıymetliydi. Kendisi için nasıl ilkse, Eliza için de öyleydi. Ona göre muhteşem ötesi olan şeyin Eliza'ya ne hissettirdiğini merak ediyordu.
"Daha iyi olmamıştım." dedi Eliza. Sesi de bunu doğrulayan bir tondaydı. Asef başını kaldırıp, ay ışığının yansıdığı yüze baktı. Huzurlu ve mutlu bakıyordu Eliza'nın gözleri. Yüzünde hiçbir tereddüt ya da pişmanlık yoktu. Rahat bir nefes alan Asef uzanıp yumuşak şekilde, az önce şişirip kızarttığı dudakları öptü.
"Ben de birtanem, hayatım boyunca bu kadar iyi olmamıştım."
Daha sonrası tenlerinde hayat bulmak için soluklanmadan ibaretti. Eliza yorgun şekilde gözlerini kapatınca Asef o şekilde uyumasına izin vermeyip, kucağına aldığı sevgilisini bizzat kendisi yıkayıp kurulamıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde iki aşığın yorgunluktan gözleri kapanmıştı. Eliza, Asef'in kollarında huzurla uykuya dalarken Asef de cenneti bulmuşçasına kapamıştı gözlerini.
**
"Sevgilim, hazır mısın?" Asef'in sesi ile banyodan çıkan Eliza gülümsedi.
"Hazırım canım." dedi çantasını alırken. Sabah geç saate kadar uyumuşlardı. Yaşadıkları gece üstüne ikisinin de yataktan çıkası gelmemişti. Ama Asef sevgilisini güzel bir yere kahvaltıya götürmek istiyordu.
"Canın mıyım gerçekten?" diye sordu Asef.
"Taa içisin..." dedi Eliza. Ardından ona kollarını açan adama yaklaşıp sıkıca sarıldı.
"Dokuzuncu gecemiz havai fişeklerle doluydu, teşekkür ederim." Asef, Eliza'nın saçlarını öpüp geri çekildi.
"Evet, çoğu benim bir yerimde patladı." Eliza'nın söylediği şeyle Asef büyük bir kahkaha atmıştı. "Bakıyorum da çok hoşuna gitti. Sende de patlatalım, bakalım o zaman da böyle gülecek misin?"
"Yavrum benim de kalbimde patladı ama mecbur başka yerimden çıktı." Asef'in sözlerine gülen Eliza umutsuz şekilde başını salladı. "Hayır, ben bir yerden sonra ne kadar zevk aldığını duyunca bunu katlamak istedim."
Eliza'nın yüzü kızarınca, Asef daha fazla güldü ama bir yandan da kızın elini tutup kapıya ilerlemeye başladı.
"Evet, bir yerden sonra içindeki vahşi hayvan resmen üstüme abandı." dedi Eliza. Ama o da gülüyordu. Merdivenden inerken gözü dün gördüğü çiçek saksılarına kayıyordu.
"Üzgünüm bebeğim, içimdeki hayvana suç atmak istemiyorum. Çünkü her şeyi yapan tamamen bendim ve yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim. Aklım hala yapamadıklarımda..."
Eliza hayretle Asef'e baktı. "Daha ne yapacaksın?" Bu sırada binadan çıkmışlardı.
"Aklımda dönen fantezileri bir bilsen..." Asef'in çapkın bakışlarından utanan Eliza başını çevirdi, o sırada telefonu çalmaya başlamıştı. Çantasından çıkardığı telefonun ekranına bakınca Alya'nın aradığını gördü. Asef'in hemen arkasındaydı.
"Alo," dedi Eliza. Ama karşıdan gelen hıçkırık sesiyle duraksadı. "Alya, iyi misin? Ne oldu?"
Ağlama sesinden başka bir şey yoktu. Eliza, Asef'in koluna dokunup ona bakmasını bekledi. Ama Asef şok olmuş şekilde önündeki manzaraya bakıyordu.
"Asef," dedi korkarak Eliza. Ama aniden onu tutup ters çevirmişti Asef. Önünde her ne varsa Eliza'nın görmesine izin vermedi.
Rengarenk sokak aniden karanlığa boğulmuş gibiydi. Tıpkı Asef'in hayatı gibi...
Etrafında herkes renkli de olsa, onun karanlığı hepsini siyaha boyuyordu...
Ve şimdi de Eliza'nın gözleri, Asef'in elleri tarafından karanlığa hapsedilmişti...
Aydınlığın hala karanlığa gücü yetmiyordu...
***
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |