
Kelebekler kendi kanatlarını göremezler... Bu yüzden ne kadar özel olduklarının farkında değillerdir. Tıpkı senin gibi...
***
"Lideri öldürdüğün an bu evden kimse sağ çıkmaz Asef, artık çocuk oyunları buraya kadardı, dediğim şeyi yapmak için seçim hakkın yok!"
Asef yeniden sevdiklerine döndü. Şu an hepsi bir namlunun hedefiydi... İlk kez kaybediyordu... Ya da düşmanı öyle zannediyordu...
Eliza'nın kalbinin üzerindeki işarete baktı, o an kendisinin de bir namlunun ucunda olmasının bir önemi yoktu...
Kalbi zaten çoktan hedef alınmıştı...
"Lider mi?" Bu soruyu soran Cihan'dı. Alnındaki namlunun ışığı pek de umurunda değildi. Zaten Asef'in keskin nişancı adamları çoktan harekete geçmişti. Çatışma sesleri gelmeye başladığında üzerlerine yöneltilen işaretler bir bir yok olmaya başladı.
"Evet, Asef'in her yerde aradığı lider... Başkaları ile uğraşmasın diye ben ona geldim." Altan Akdağ, Asef'in yanından uzaklaşıp birkaç adım attı. "Eğer sevdiklerinin zarar görmesini istemiyorsan elindeki belgeleri bana teslim edeceksin. Hepsini... Dünya üzerinde kime karşı elinde ne tehdit varsa... Ben sana söylediğim zaman hepsi elimde olacak. Yoksa sen kaybedersin."
Eliza dışında diğerlerinin üzerindeki işaret kaybolmuştu. Arazinin etrafındaki tüm keskin nişancılar yok edilmişti ama sadece birisini bulamıyorlardı. Asef, Eliza'nın kalbinin üzerindeki kırmızı noktayı gördükçe kanın beynine sıçraması hızlanıyordu.
"Tamam," dedi Asef. Üzerine dönen şaşkın bakışları umursamadı. Onun için şu an hiçbir şeyin önemi yoktu. "Derhal kadınımın üzerinden uzaklaştır namluyu." Dişlerinin arasından konuşurken sesindeki ton odanın içindeki herkesin ürpermesine neden olmuştu.
"Ben uzaklaştıktan sonra Asef, evden çıktığım zaman, sabırlı ol. Bundan sonra ben varım, dediğimi yapacaksın. Ayrıca babandan hakkım olanı henüz almadım, hesabı kapatmak için seninle bol bol görüşeceğiz." Yaşlı adam salondan çıkmak üzere hareket ettiğinde Asef kendini zor tutuyordu. Eliza'nın kalbinin üzerindeki kırmızı nokta elini kolunu bağlıyordu. "Alya seni gördüğüme sevindim, umarım ayağa kalktığında da görüşürüz. Cihan uzun zaman oldu, hala yanlış kişinin yanında olmaya devam ediyorsun. Umarım baban gibi sen de bir hiç uğruna ölüp gitmezsin."
Cihan başını kaldırıp ukala şekilde güldü. "Asef Arjen'in bir hiçten çok ötesi olduğunu en iyi sen bilmelisin Akdağ."
"Göreceğiz, Deniz sen de babanın sözünü dinleyen bir çocuk olmalısın. Sürekli Asef'in peşinden koşmanı hiç doğru bulmuyorum." Deniz, adamın söylediği şeye büyük bir kahkaha attı.
"Ben yaramaz bir çocuğum, yaşlı ve bunakların sözünü dinlemem." dedi Deniz. "Otur evde torun sev ne bileyim romatizma tedavisi falan gör. Ne bu sonsuza kadar yaşayacakmışsın gibi haller?" Deniz'in sözlerine gülerek karşılık verdi Altan Akdağ.
"Hakikaten bey amca ayakta çok dolanma basur olursun maazallah." Tolga sessiz konuşsa da net şekilde duyulmuştu. Yaşlı adam ise onları umursadan başını çevirdi.
"Bu arada," Altan Akdağ, Eliza'nın yanına doğru yürümeye yeltendiğinde Asef hemen önüne geçti.
"Uzak dur ondan!" Belki daha önce Eliza, Asef'in bu sesini hiç duymamıştı. Korkutucuydu, Eliza dahil odadaki herkes bu sesle ürkmüştü.
"Sakin ol Asef, sadece baban gibi senin de aklını kaybetmene neden olmuş kadına yakından bakmak istedim." Yaşlı adam başını sağa doğru eğip Asef'in arkasında kalan Eliza'ya baktı. Kızın gözlerinde büyük bir korku vardı. "Annen kadar güzel, umarım kaderi annen gibi olmaz."
"Bugün buraya gelip yaptığın her şeyin karşılığını çok güzel şekilde iade edeceğim." Asef'in öfkeden elleri titremeye başlamıştı.
"Ben senin gibi bir ev sahibi olmam Asef, o kadar para verip çok özel bir çikolata aldım ama ikram eden olmadı. Neyse görüşürüz, yakında zaten görüşeceğiz..." Altan Akdağ çevik adımları ile hızlı şekilde salondan çıktı. Arkasındaki ölüm saçan bakışları umursamadan...
Asef hızlı şekilde kendini Eliza'nın önüne siper edip kızı gövdesi ile kapattı. "Cihan bulun şu adamı!"
Cihan hızlı adımlarla ilerlerken kulaklığından adamlara öfkeli şekilde bir şeyler söylemeye başlamıştı.
Eliza gölgesinde kaldığı adamın gözlerine baktı. Aynı şekilde Asef'in de gözleri üzerindeydi. Adamın bakışlarında öfke, endişe ve bir sürü duygu geçiyordu. En çok da kaybetme korkusu...
Eliza ise korku ile perdelenmiş hayal kırıklığı ile bakıyordu. Asef'in yanlış kararından dönmemesi hepsini bu noktaya sürüklemişti. Bugün hepsinin namlunun ucunda olması Asef'in hatasıydı, Eliza'ya göre...
Ve bir kez daha tek kelime etmeden konuştular... Kırık kalplerini onarmadan daha da kırılmasına neden olan bir konuşma...
Cihan'ın tetiğinden gelen silah sesi sonrası Asef'in sırtındaki kırmızı nokta yok olmuştu. Ama o hala Eliza'nın önünde siper olmaya devam ediyordu.
"Tolga, Alya'yı odasına çıkarır mısın?" Deniz, ortamda dönen garip havanın farkındaydı. "Daha sonra biz de geleceğiz."
"Abi, doğru mu?" Alya, onu kucağına alan Tolga'ya izin verdi. "Annemi öldüren,"
"Konuşacağız Alya, şimdi değil. Lütfen odana git." Asef'in otoriter sesi ile Tolga hızlı şekilde salondan çıktı. Alya'nın hıçkırık sesi herkesin kulağına dolmuştu.
Eliza daha fazla dayanamayıp arkasını döndü, o da Alya'nın arkasından gitmek istiyordu. Ama Asef'in sesiyle duraksadı.
"Eliza, Cihan seni evine götürsün. Zaten bu ortamda olmamalıydın." Asef'in aklına Eliza'nın kalbine tutulan kırmızı ışığın tetiği geldikçe nefes almakta zorlanıyordu.
"Ne zaman istersem o zaman giderim, kiminle gitmek istersem de ben karar veririm sen değil!" Eliza'nın tabiri caizse çemkirerek söylediği şey ile Asef gözlerini büyüterek bakmıştı. Eliza onun cevap vermesini beklemeden salondan çıktığında Deniz yüksek sesle kahkaha attı.
"Şu zamanda bile mi Eliza?" diye kısık sesle, giden kızın arkasından konuştu Asef. Yorgun şekilde nefesini verip, yüzünü ovaladı.
"Ne oldu lan aşk böceklerine?" Deniz hala gülüyordu.
"Sus Deniz! Sinirim tepemde sikerim belanı!" Asef öfkeli şekilde açtığı dolaptan bir kadeh ve viski şişesi alıp kapağı kırmak ister gibi kapattı. "Neden her şey üst üste geliyor amına koyayım?!"
"Etraf temiz." diyerek içeri giren Cihan, Asef'in bakışları ile yutkunup dikkatli şekilde Deniz'in yanına oturdu.
"Temiz demek! Demek temiz! Lan evimdeki herkes az önce namlunun ucundaydı ve bu ikinci kez oluyor Cihan! Sen nasıl güvenlik sorumlususun lan?!" Asef şu an kendini çok zor tutuyordu. Her an Cihan'ın üzerine atlayabilirdi.
"McMillan Tac-50 kullanıyordu, keskin nişancılar. Mesafeleri uzak olduğu için adamlar hemen fark etmemişler. Evin içine hedef alınmadan önce drone kameralar imha edildiği için adamlar geç müdahale ettiler." Cihan sigara yakarken gerginliğini saklamaya çalışıyordu. Alya'nın doğum gününden sonra bu ikinci hatasıydı daha doğrusu onu atlatmayı başarmaları ikinci kez oluyordu.
"Eliza'nın kalbini hedef alan adam canlı mı?" Asef'in sorusu ile Cihan olumlu anlamda başını salladı. Asef'in bunu isteyeceğini çok iyi biliyordu.
"Alfa'nın mağarasına götürün, en azından birisi bugünün hesabını ödemeli... O kişi de benim kalbimi hedef alan kişi..."
"Tabii efendim." dedi Cihan.
"Bu arada lider gerçekten de Altan Akdağ mı?" diye sordu Deniz.
"Hayır, değil." dedi Asef.
"Kendisi söyledi." dedi Cihan.
"Lider denen şerefsiz Pusat, istediği tam olarak buydu. Eliza'nın bana güvensiz olması için uğraştı, şimdiye kadar bana kendini gösterip daha sonra da masumu oynadı. Eliza'nın gözü önünde liderin kendini ifşa etmesi ise oyunun bir parçası. Şimdi de biz oyuna hazırlanalım, Altan Akdağ'ın Pusat ile ilgisi ne bulmalıyız. İkisinden birisi kesinlikle kukla..." Asef kadehi kafasına dikip sertçe masaya bıraktı. "Cihan hemen kendimize gelmemiz lazım, bu kadar pasif olmak yeter. Özgür ile bir araya gelip bir plan kuralım. Aklımda birkaç fikir var."
"Peki ben," Asef salondan çıkmaya yeltendiginde Deniz önüne geldi. "Beni de plana dahil etsene, niye beni dışlıyorsun?"
Asef, Deniz'in bakışları ile gözünü devirdi. "Oğlum ne dışlaması? Senin yapman gereken bir sürü şey var. Alya'nın yanında olmak, Eliza'ya benim aslında ne kadar iyi ve mükemmel birisi olduğumu anlatmak gibi... Beni anlıyor musun? Kutsal görevler bunlar." Deniz'in cevap vermesini beklemeden adamın omzuna birkaç defa vurup salondan çıktı Asef.
"Onu öveceğimi de nereden çıkardı?" diye sordu Deniz. Cihan ona bakmadan elindeki telefonda adamlara mesaj yazıyordu.
"Övmeniz için emir verdi zaten. Sizin iradenize bıraktığını düşünmüyorum." Cihan da ayaklanınca Deniz tek başına kalmıştı.
"Lan siz benim kim olduğumu unuttunuz mu? Bana böyle davranamazsınız!" Deniz kendi kendine bağırırken telefonuna gelen mesajla nefesini tuttu. "Oha! Nehir döndü sonunda!" Dün onu aramıştı ama karşılık alamadığı için geceden beri aklı ondaydı. Bu defa onu kaybetmek istemiyordu, yaşanan her şeye rağmen... Onu sevmek istiyordu, onun tarafından sevilmek istiyordu...
***
"Ağlama artık Mavişim, Asef abi anlatacak sana her şeyi." Tolga, Alya'nın saçlarını okşarken Eliza'ya bakıp yardım bekledi. Alya'nın böyle içli ağlamasına dayanamıyordu. Zaten kaç gündür onun yüzünden yeterince üzülmüştü.
Eliza ise kendi içindeki cam kırıkları ile mücadele etmeye çalışıyordu. Üst üste gelen gelen şeyler ile iyice dağılmıştı. "Alya, lütfen dinle canım. Abinin sana mutlaka açıklaması vardır, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığına eminim." Eliza bunu söylerken bunu kendisine de hatırlatıyordu. Çünkü şu an hiçbir şey ne onun gördüğü ne de Asef'in söylediği gibiydi..
"Alya'm," Asef içeri girip direkt Alya'nın önünde diz çöktüğünde Eliza ve Tolga geriye doğru gitti. "Kurban olduğum, akıtma şu göz yaşlarını artık. Sen bu kadar sulu göz değildin. Ağlamazdın kolay kolay..." Asef, Alya'nın ıslanmış yanaklarını silip saçlarını okşarken gözleri samimi bir şefkat doluydu.
"Doğru mu o adamın dedikleri? Babam, annemi mi öldürdü?" Alya'nın dudaklarından dökülen kelimeler ile Asef dişlerini sıktı.
"O nasıl söz Alya? Sen benim dışımda başkalarının dediği şeylere inanmazdın hani? Hani benim sözüm senin için gerçeklerdi?"
"Soruyorum işte!" Alya aniden bağırınca Tolga öne doğru atıldı ama Eliza onu kolundan tutup dışarı doğru ilerletmeye başladı. Abi kardeş baş başa konuşmalarının daha doğru olduğunu düşünüyordu. "Sana soruyorum! Hep sana sordum, her zaman sana inandım. Ama o adam konuşurken sen inkar etmedin! Susturmadın!"
"Alya, bana bak." Asef'in sesi sakindi. Alya'nın elini tutup üstünü okşamaya başladı. "Az önce yaşananları unut tamam mı? Hiçbir şey duyduğun gibi değil, o adam evimize gelip beni tehdit etti. İsteği başka, tamamen benimle alakalı. Annemiz ve babamız ile ilgili şeyler gerçek değil. Bana inanıyor musun?"
"Abi, kimseye bir şey olmasın lütfen." Alya'nın ağlaması içli bir hal almıştı. "Eskiden her yer çok sessizdi. Sanki sen bana dünyadan bağımsız bir hayat kurmuşsun gibiydi. Sıkıcı ve ürkütücü... Ama şimdi dünyanın içinde gibiyim, eğlenceli ve üzücü..."
"Ne sen ne ben güzelim, bu hayatı biz seçmedik. İnan bana elimde olsa dünyanın en güzel hayatını sana sunarım. Ama bu dünyaya gelirken her şey bizden bağımsızdı Alya'm... Ve ben seni korumak için her şeyi yaparım." Asef yumuşak bir tonda konuşurken Alya'yı rahatlatmak için bir yandan da saçlarını okşuyordu.
"Hep onun yüzünden abi, senin böyle olmak zorunda kalışın, benim bu halim... Hep babam yüzünden..." Alya'nın ağlaması durmuştu ama gözleri hala aynı acıyla bakıyordu. Bu kadar şey küçük kalbine bazen çok ağır geliyordu. Asef'i üzmek istemiyordu, bir de onun için endişelenen abisi için hayatın daha zor olacağının farkındaydı. Sadece normal bir genç kız olmak istiyordu. Herkes gibi olmak istiyordu. Tolga'nın ellerini tutup koşmak istiyordu. Kızgınlığı abisine değil hayatın kendisineydi.
"Hayır, senin bu güzelliğin, kalbin, gülüşün... Annem sayesinde... Bense onun varlığına şükrediyorum ve sen hep gül diye babam gibi bir adamın varlığını bile kabul ediyorum. Ve sen iyi ki varsın Alya, sen olmasaydın ben daha korkunç bir adam olurdum. Senin o masum kalbin biraz da olsa benim karanlık ruhuma masumiyet katıyor." Asef, Alya'nın alnına hafif bir öpücük kondurup ayağa kalktı. "O yüzden lütfen Alya, ağlama. Sen ağladığında ben senin göz yaşında boğuluyorum..."
"Ağlamayacağım abi, merak etme. Senin için güçlü olacağım."
"Her zaman güçlü olmak zorunda değilsin güzelim, acı çektiğin zaman bunu saklama ama bu acının kalbini kırmasına izin verme." Asef'in şefkat dolu sesi, Alya'nın kalbini rahatlatıyordu. Her zaman olduğu gibi abisi onu anında iyileştiriyordu. "Sana öğrettiğim gibi Alya, bunu hep hatırla. Güçsüz hissetmen, yeniden ayağa kalkmak için bir nedendir. O yeni neden seni öncesinden daha güçlü kılar."
"Şimdilerde birçok nedenim var, göz yaşımı silen birçok el var. Bu beni daha güçlü yapıyor bunun farkındayım. Ama bazen işte..." Alya devam etmeyip başını yere eğdi.
"Ama bazen olur... Bazen hep bırakmak istersin, seni anlıyorum... Ama şimdi değil tamam mı?" Asef, kardeşinin çenesini tutup ona bakmasını sağladı. Alya'nın gözlerinde gördüğü ışıltı şimdi içini rahatlamıştı.
"Tamam, merak etme. Şimdi değil, peki şimdi senden başka bir şey isteyebilir miyim?" Alya'nın sesi daha sakindi.
"Ne istersen abiciğim..."
"Tolga bu gece burada kalabilir mi? Eliza da kalır..."
Asef derin bir nefes çekti içine. Alya bu kadar üzgünken bir de Eliza ile tartıştıklarını söylemek istemiyordu.
"Sen ne çabuk affettin Tolga'yı? Hani Tanrı affetse sen affetmezdin?" Asef'in sorusuna güldü Alya.
"Bu kadarcık kıydım, yeterli. Yeterince sorun var başında, samimi olduğuna inandığım için daha fazla küs kalmak istemedim." Alya'nın masum açıklaması Asef'in ona hayır diyemeyeceği kadar tatlıydı. Ama bugün Eliza ile konuşmak istemeyecek kadar kırgındı.
"Tolga kalsın, isterse tabii ama Eliza'nın işi olabilir. Onu zorlamayalım."
"O ne demek abi? Onsuz olmaz, ben Eliza ile film gecesi yapmak istiyorum. Daha önce de yaptık, Cihan vardı. Bu defa herkes olacak ama Nehir'e de mi haber versek. Ne olur haber verelim abi, ben hiç arkadaşlarım ile sinemaya gitmedim. Eğer, herkes olursa kendimi sinema salonunda gibi hissederim. Lütfen, lütfen..."
Asef, kardeşinin bu heyecanına ve isteğine nasıl karşı gelebilirdi ki? Alya ondan ilk defa bu kadar içten şekilde istekte bulunuyordu. Ama öyle kötü bir zamandı ki...
"Tamam güzelim, nasıl istersen öyle olsun. Benim acil görüşmelerim var, Tolga'dan iste. Herkesi o ayarlasın." Asef odadan çıkmak üzereyken Alya'nın sesiyle duraksadı.
"Eliza ile küstünüz mü yoksa?"
Asef cevap vermeden önce birkaç saniye duraksadı. "Hayır abiciğim, ben ona nasıl küsebilirim? Ama bir süre yalnız kalmaya ihtiyacım var. Beni anlayacağını biliyorum." Asef odadan çıkınca Alya buruk şekilde gülümsedi. Abisinin aşk hayatındaki aşırı çalkantılı bir film gibiydi. Tabii üzülüyordu bir yandan da...
Asef odadan çıktığı anda Tolga ile burun buruna gelince kaşlarını çattı. Tolga mahcup şekilde eline bakıp kendinden uzun adama kedi bakışları atmaya başladı. "Kapı mı dinliyorsun Habeş maymunu?"
"Hayır Asef Bey abi, kesinlikle Alya'nın ruhunun sükunet ve uhuvvet içerisinde olduğundan emin olmak istediğim için bekliyordum. Bir kez daha ağır şeyler yaşadı az önce..."
Asef, Tolga'ya kızmak istese de kendini tuttu. Haklıydı... Ve Alya daha önce de ağır şeyler yaşamıştı ama ilk defa ona iyi gelen birisi vardı...
"Onun yanına git Tolga, bugün yanında kal. Her ne isterse yap-" Asef devam edecekken durup sert bir nefes aldı. "Her ne isterse derken, fiziksel uzaklıkta olan her şey... Anladın mı?"
"Çok iyi anladım Asef Bey abi, daha önce beni öp demişti ama ben kabul etmedim." Tolga'nın hızlı şekilde farkında olmadan söylediği şey sonrası rengi kızaran Asef, aynı şekilde kızaran çocuğun nefesini tekletecek gibi bakmaya başladı. "Şey, aslında öyle derken... Bence öyle demek istemedi. Yani buradaki öpme fiziksel bir temas değil, bir insanın ruhundan da öpebiliriz... Ve ben öncelikle bunu tercih ederim..."
Asef, ecel terleri döken Tolga'ya yaklaşıp insanı korkutan gülüşünü sundu. "Ölüm öpücüğünü duydun mu Tolga?"
"Film olan mı?" Tolga'nın sesi titriyordu.
"Cık, KGB ajanları ile ilgili olan... Bir araştır, yakında sana ondan kondurmak istiyorum..."
Tolga'nın titreyen bedenini arkasında bırakıp odasına doğru ilerledi Asef. Gözleri etrafı tararken Eliza'yı görmeyi umut ediyordu. Ama bir yandan da ondan uzak durmayı istiyordu. Şu an Eliza'nın gözünde haksız konuma düşen oydu. Pusat'ın plandığı şey tam olarak gerçekleşmişti. Aralarına güvensizlik sızmıştı...
"Sikeyim ama!" Öfkeyle yumruk olan sağ elini sol eline vurup pencerenin önüne ilerledi. Eliza oradaydı... Annesinin bahçesinde, sahte güllerini kopardığı gül bitkilerinin önündeydi. Adımlarının burada durması gerekiyordu ama onlar çoktan ondan bağımsız hareket etmeye başlamıştı. "Olmayan gururunu sikeyim Asef!''
***
Eliza, elini uzatıp yeni çıkan çiçeğe dokundu. "Kırmızı renkte mi açacaksın sen?" Ucu görünmeyen bahçedeki tüm sahte çiçekler gidince kurak bir görüntü oluşmuştu. Ama bir yandan da açmaya başlayan tomurcuklar yakında yeni bir hayat sunacaktı. Bahar gelmişti... "Neden hala içimde kış var?.." Dudaklarından dökülen kısık melodi ile yürümeye başladı. Bahçenin en ucuna kadar gitmek istiyordu. Dünyadan çoktan göçmüş bir insanın anılarına bakıyordu şu an... Asef'in annesi Aylin Hanım ile tanışmayı çok isterdi... Hakkında ne düşünürdü acaba?..
Eliza ilerledikçe bahçenin gizli derinliklerine ulaşmış gibi hayretle etrafı seyrediyordu. Çiçekler dışında çeşitli meyve ağaçları da çiçek açmaya başlamıştı. Büyük ve gövdesi kalın bir ağacın önünde durup başını kaldırdı Eliza. Diğer ağaçlardan farklıydı. Kuru ve cansız...
"İncir ağacı..." Asef'in sesini duyunca kalbi aniden hızlı şekilde atmaya başlamıştı ama ona doğru dönmedi. "Çiçek açmayan tek ağaç..." dedi Asef. Durgun sesi, içindeki fırtınayı saklamaya çalışıyordu.
"Umut vermiyor desene..." Eliza sessiz şekilde konuşurken yürümeye devam etti. Ardından gelen adım seslerini duyabiliyordu. "Yalnız kalmak istiyorum..."
"Burası büyük bir bahçe, yalnız kalmanı tavsiye etmem. Karşına tehlikeli bir şey çıkabilir..." dedi Asef. Eliza ona dönsün ve hayat veren çimen yeşili gözlerini huzuruna sunsun istiyordu. Ama Eliza bunu ondan mahrum bırakıyordu...
"Şu an çıktı sanırım..." dedi Eliza. Arkasından gelen adım sesleri anında durmuştu. Eliza da durdu... Sakin şekilde arkasını dönüp yangın yeri gözleriyle ona bakan adamla göz göze geldi.
"Haklısın, tehlikeliyim... Çevremdeki herkese zarar veriyorum... Masum birisine de zarar verdim... Canavarın tekiyim..." Asef'in yüzü acı çekiyordu. "Peki neden hala yanımdasın?"
Eliza da acı çekiyordu. Bu korkusunun nedeni olmaktan korktuğu kişiye dönüşmek üzere oluşuydu. "Senden başka gidecek yerim olmadığı için... Gülünü soldurmamaya söz verdiğim için... Sana kızarken de hala sana aşık olduğum için..." Sözlerinin sonunda karşısındaki aşk dolu bakışları umursamadan yeniden önüne dönüp yürümeye başladı. Ardındaki adım sesleri eşliğinde...
Birkaç dakika ikisinin de sesi çıkmamıştı. Eliza kocaman bahçeyi seyrederken Asef onu seyrediyordu.
"Eliza," Asef'in sert ve derin nefesi ile Eliza duraksadı. Konaktan bayağı uzaklaşmışlardı. "Ben her zaman tetikte olan bir insanım. Özellikle Alya'ya karşı... Seninle ilk tanıştığımız ve Alya'nın yanında olmanı istediğim zaman küçük de olsa güvensizlik vardı içimde." Asef, Eliza'nın karşısına geçip ısrarla ona bakmayan kızın gözlerine odaklandı. "Kimyon olayında senden şüphe ettiğim için çok pişman oldum. İlk defa bir şeyden bu kadar pişman oldum... Alya'ya karşı olan zaafım herkesi potansiyel tehdit olarak görüyordu."
"Ama Pırıl'ın yapmış olabileceğini kabul etmedin. Deniz söylediğinde..." Eliza aniden dudaklarından dökülen kelimeler ile kendine şaşırdı. Neden aklına bu gelmişti ki? "Canımı fiziksel olarak ilk kez o gün yaktın..." Moraran bileklerini düşündü. Tüm bu anılar aniden neden aklına doluyordu? Eliza utanarak başını başka yöne çevirdi. Ama Asef'in yumuşak tutuşu ile çenesi yeniden adama dönmüştü.
"Hayatımın en pişman anıydı, yaşanmamış olması için her şeyi verirdim. Unutturmak için her şeyi yaparım Eliza..." Asef kelimeleri bulmakta zorlanıyordu. "Ben o zaman... Alya'ya bir şey olacak diye kendimi kaybettim Eliza, daha önce de olmuştu..." Asef aklına dolan anı ile derin bir nefes alıp başka yöne baktı. Eliza'nın ona inanıp güvenmesi için her şeyi anlatması gerektiğini düşündü. "Beş yıl önce, uzman ve güvendiğim bir doktor vasıtasıyla Alya'nın durumuna iyi gelecek bir pedagog bu evde çalışmaya başladı. Hatta Alya'nın senden önce ilk ve tek tepki verdiği kişi olmuştu. Cihan ilk defa birisine kefil olunca ben de ona güvendim." Asef, konuşurken Eliza'ya bakmıyordu. Ama kızın gözleri şimdi onun üstündeydi. "Her şey harika giderken bir gün Alya'yı görmek için odasına gittim. Kardeşim baygın şekilde yerde yatarken elinde silah ile o kadın vardı. Alya'ya hem kimyon vermişti hem de ölmezse diye elindeki tetiği çekmek için bekliyordu."
"Ne?!" Eliza korkuyla bağırırken Alya'nın yüzünü düşündü. Küçücük bir kıza bunu kim nasıl yapabilirdi?
"O günden sonra delirdim Eliza, beş yıl kardeşime benden başka kimseyi beş adımdan fazla yaklaştırmadım. Yemeklerini ben yedirdim, banyosunu yaptırdım, elbisesini değiştirdim, o güzel sarı saçlarını ben taradım... Herkes paranoyak bir deli olduğumu düşünmeye başladı. Babaannem olmasa daha da kafayı yerdim... Ama sen geldin, ilk kez bu olaydan sonra sana güvendim. Çünkü sen o melektin ve Alya seni bekliyordu... Ama yine kimyondan dolayı rahatsız olunca yanlış yaptığımı düşündüm. Yine düşmanım zaafımdan vuruyor sandım... Beni affet, sana o gün öyle yaptığım için... İnat edip özür dilemediğim için..." Asef, dikkatli şekilde Eliza'nın elini tutup kalbinin üzerine getirdi. "Ama burası senin adınla atıyor, tek istediğim bana inanman... Çünkü ben tüm kalbimle sana inanıyorum Eliza... Özür dilemedim çünkü Alya ile ilgili bir durumda kendime hata payı bile bırakmak istemedim. Özür dilemedim çünkü yine hata yapmış olmayı kabul edemedim... Dileyemiyorum çünkü Alya'nın bir daha böyle bir şey yaşaması ihtimaline tahammül edemiyorum..."
Eliza, duyduğu şeylerden sonra bir kez daha Asef'i anladığı yerdeydi. Bir kez daha onu affettiği yerdeydi... Ama kızgınlığı henüz geçmemişti. "Ben de sana inanıyorum ve güveniyorum ama hala kızgınım Asef." Elini çekip geldiği yöne doğru yürümeye başladı.
"Ben de sana kızgınım yavrum ama bu kızgınlık kalbimde değil sadece zihnimde." Asef de kızın arkasından yürümeye başladı. "Hala bu sabah bana yaşattığın şeyi aşamıyorum, o Pusat'ın," Asef öfkeyle derin bir nefes alıp sustu.
"Lider o değilmiş işte, adam söyledi!" Eliza arkasına dönüp bağırdı. "Yine yanıldın! Kabul etsene!"
Asef buruk şekilde gülümseyip adımlarını durdurdu. "Sana bir sır vereyim mi Eliza? Eğer şimdiye kadar insanların dediği şeye göre hareket etseydim çoktan yenilmiştim. Ve yanılma konusuna gelince daha önce yanıldığım oldu ama artık yanılmıyorum çünkü bedeli çok ağır oluyor." Asef sigarasını çıkarıp yakarken Eliza bir süre düşünceli şekilde onu izledi.
"O kadın, Alya'nın pedogogu... Cihan'ın sevdiği kadın mıydı?" Eliza'nın sorusuna başını sallayarak karşılık vermişti Asef. "Ne oldu ona?" Eliza bunu korkarak sormuştu ama cevabı tahmin ediyordu. "Cihan'dan istediği şey neydi?"
"Onu öldürmemi istedi Eliza Hanım." Cihan'ın sesi ile Eliza daldığı yerden çıkıp ona döndü. "Ve yaptığının bedelini ödedi." Cihan'ın hangi ara yanlarına geldiğini fark etmemişti. Hayalet gibiydi resmen...
"İnanamıyorum... Ben inanamıyorum..." Eliza daha fazla konuşmadan hızlı adımlarla konağa ilerledi. Kalbi sıkışıyordu. İçinde olduğu bu dünya onu boğuyordu, kaldıramıyordu... Sevdiği kadını gözünü kırpmadan nasıl öldürebilirdi?..
Asef ikinci sigarasını yakarken konuşmadan önündeki tomurcuk açmış güle baktı. "Tahmini ne zaman bana karşı yumuşar?"
"Şu an aşırı sert, yürüdüğü toprak ayaklarının altında yandı. En iyisi şimdilik uzak durmak efendim." Cihan büyük birkaç adım sonrası Asef'in yanına yaklaştı.
"Neden Çiçek'i benim öldürdüğümü söylemedin Cihan?"
"Size yeterince kızgın, daha fazla zorlamayalım Asef Bey, benim yaptığımı düşünsün." dedi Cihan. Çıkardığı sigarayı dudaklarına götürüp yaktı.
"Hay ben şansımı sikeyim!"
"Bu arada, Altan Akdağ'ın son günlerde görüştüğü herkesin listesi burada." Cihan elindeki dosyayı Asef'e uzattı.
"Bakacağız hepsine ama önce kadınımın kalbine namluyu doğrultan adam ile baş başa zaman geçirmek istiyorum." Asef bahçeden çıkıp arabasına ilerlerken Cihan da hemen arkasındaydı. Dışarıdan duygusuz makine gibi görünen adamın içindeki yangından kimsenin haberi yoktu...
**
Büyük salonun etrafındaki cam dışarıdan siyah kepenk ile kapatılmıştı. Duvara sabitlenen büyük projeksiyon perdesi ile ortam tam bir sinema atmosferine bürünmüştü. Alya büyük koltuğa ayakları uzatılmış şekilde oturmuş yanına da Tolga ve Eliza oturmuştu. Alya'nın isteğini kıramayan Nehir, Asef'in adamı tarafından evden alınmıştı. Deniz ile birlikte diğer büyük koltuğa oturmuş kendi aralarında kısık sesle sohbet ediyorlardı. Deniz, geçen günkü tavrı dolayısıyla sayısız özür ve bahanelerini sunuyordu. Asef ve Cihan üzerlerindeki kanı temizlemiş ve yeni kıyafetler giymişlerdi, bir saat önce gerçekleştirdikleri işkence izlerinden kurtulmuşlardı. Tekli koltuklarda oturuyorlardı. Asef'in gözleri sürekli Eliza'ya kaysa da herhangi bir karşılık alamıyordu.
Ekranda filmin başlama sesi ile sinema atmosferi tam anlamıyla başlamıştı. "Mavişim bundan yer misin?" Tolga herkesin önünde olan tabaklardan birisini kaldırdı. Eliza sağlıklı şeyler hazırlamıştı Alya için. Kuru meyveler kendi yaptığı cipsler vardı. Mısır da patlatmıştı, ayrıca İtalya'dan aldıkları çikolatalar da yerini almıştı.
Alya, Tolga'nın ona uzattığı kuru kayısıyı ağzıyla alırken Tolga hızlı şekilde Asef'e baktı. Ama neyseki onun gözü başka yerdeydi. Lakin Tolga rahatlayamadan duyduğu şeyle nefesini tuttu.
"Tolga, Kerberos'u da elinle beslemek ister misin?" Asef'in bakışları hala Eliza'nın üzerindeyken konuşması biraz ürkütücüydü.
"Asef Bey abi, sen de ister misin?" Tolga'nın korkudan saçmalaması üzerine Asef bu defa ona döndü.
"Ağzıma mı vereceksin Tolga?"
"Sen iste abi ben hep veririm." Tolga saçmalamaya devam ediyordu. Herkes onlara dönüp filmi unutmuştu.
"İnşallah hep birbirinizin ağzına verirsiniz." Deniz'in konuşması ve sonraki kahkahası ile Asef gözlerini devirdi. "Ne?! Duymadın mı bunu? Biraz sosyal medya takip et."
"Ben şimdi senin ağzına bir... Neyse filmi izleyin." dedi gergin şekilde Asef.
"Evet ya, bir susun da anlayalım." Eliza'nın Asef'e bakmadan söylediği şey ile herkes susmuştu. Asef öfkeli şekilde filme dönerken ayak ayak üstüne attı. Eliza'nın bu tripli hali tatlı olduğu kadar kollarında olmayışı canını sıkıyordu. Resmen yok sayılıyordu.
Dakikalar ilerledikçe izledikleri film hepsini etkisi altına almıştı. Nehir zaten dibinde olan Deniz'e biraz daha yaklaştı.
"Beyin nakli mümkün mü Deniz?"
Deniz yüzleri arasında pek de mesafe olmayan kıza bakıp gülümsedi. "Hayır güzellik, bugünün teknolojisi ile mümkün değil."
"Anladım, organ nakli ile ilgili pek bilgili değilim sanırım. Ama haklısın, bir insanın beynini nakil etmek onu ölümsüz etmek demek. Çok saçma bir soru sormuşum." Nehir mahcup şekilde tekrar filme döndü ama Deniz ona biraz daha yaklaştı.
"Neden saçma olsun, inan bana insanlar bunu başarmak için her yolu deniyor. Biliyorsun, sınırları yok."
Alya'nın içli bir nefes alması ile yüzler ona döndü. "Bu film çok üzücü, neden bunu izliyoruz ki? Romantik komedi izlesek daha iyiydi."
"Hemen değiştirelim Mavişim." dedi Tolga.
"Hayır, şimdi de sonunu merak ediyorum. Sevdiği kadına kalbini mi verecek?" Alya üzgün şekilde ağzına mısır atıp dikkatle ekrana bakmaya devam etti.
"Verecek, o yaşasın diye... Ve vicdanı sussun diye..." Eliza dalgın şekilde bakıyordu ekrana. "Adamın ona yeni bir hayat verip geçmişi silmesini beklemesi ne aptallık..."
"Onu beklemiyor," Asef konuşunca bakışlar bu defa ona dönmüştü. Ama o sadece Eliza'ya bakıyordu. Hala ona bakmayan Eliza'ya... "Adamın en başından beri yaşamak gibi bir niyeti yoktu zaten. Ama ölümü sevdiği kadına hayat olacak... Boş yere ölmüyor, yedi kişiye yeni bir hayat sundu... Ama en çok da sevdiği kadına..."
"Hiç girmeseydi hayatına, uzaktan sevip kalbini verseydi. Şimdi kadın anılarında kalan bir adamın hasretini çekecek, bu mu doğru yol?" Eliza başını çevirip öfkeli gözlerini Asef'e dikti. "Bu mu çözüm? Aşık et, tüm yalnızlığını varlığınla doldur, bahçedeki zararlı otları bile yol ama bir gün kalbini verip onu yalnız bırak..."
"Yalnız bırakmıyor, kalbini son nefesine kadar onun içine hapsediyor. Her attığında ben seninleyim diyor..." Asef'in sözleri Eliza'nın gözlerinin dolmasına neden olmuştu. "Sevdiği kadın ve kendisi arasında seçim yaptığında kadını daha değerli görüyor. Onun hayatındansa kadının hayatı daha değerli geliyor çünkü..."
"Saçmalık... Kendini değerli hissettiren o adamın kendisi iken yokluğu her şeyi mahvedecek." Eliza inatla konuşurken öfkelenmişti. "Onunla nefes alıyor, onsuz iyi olacağını nereden çıkardın?"
"Onsuz iyi olmasını beklemiyor ama en azından yaşamaya devam edecek. Herhangi bir tercih yapmıyor, sevdiği kadın ile tercih için karşı kefeye koyabileceği bir şey yok. Eşsiz o... Eşsiz..." Asef'in her kelimesi Eliza'nın kalbini acıtıyordu. Bunun nedenini anlamadı. Her kelimeyi ona söylüyor gibiydi, nitekim konuları çoktan filmden çıkmıştı.
"Bir susun da filmi izleyelim ama ha! Sizi mi dinleyeceğiz?" Deniz'in sitemi ile Asef ve Eliza kollarını birbirine dolayarak önlerine döndü. Huysuz ifadeleri diğerlerini güldürmüştü.
Sessizlik içinde bir süre daha filmi izlemeyi başardılar. Sona doğru kızlar burnunu çekip içli şekilde ağlamaya başlayınca önlerine peçete gelmişti. Tolga, Alya'ya uzatırken Deniz, Nehir'in önüne koymuştu. Asef de Eliza'ya uzatmıştı ama kız ondan almayıp Alya'nın önündeki kutudan aldı. "Ye onu sen..." diye de kısık sesle eklemişti Eliza. Asef ise öfkeden gerçekten bunu yapmak üzereydi. Elindeki peçeteyi sıkıp Cihan doğru attı, adam havada yakalamıştı.
"Niye bu filmi izledik ki? Çok duygusalmış..." Alya burnunu sesli şekilde silerken Tolga hayretle baktı. Alya onun gözünde eşi benzeri olmayan bir pırlanta gibiydi. Sümkürmesi garip gelmişti. Hem de bayağı sesli... Ama bu hali bile çok hoşuna gitmişti.
"Çok anlamlı ama..." dedi Nehir. O da sesli şekilde burnunu silince Tolga iğrenerek bakmıştı. "Ne bakıyorsun be?!"
"Bağırma zilli!"
"Buruk bir sevinç..." dedi Eliza. Filmin sonunu pek de beğenmemişti. Ona göre sevenler kavuşmalıydı, ayrılıklar onu üzüyordu.
"Kadın yaşayacak, adam ölmüş olsa da huzurludur..." dedi Asef. Eliza'nın ona dönen öfkeli bakışlarını umursamadan devam etti. "Bu bazen her şeyden değerli..."
"Kalp nakli sonrası bu şekilde mi iz olur?" Filmin başından beri tek kelime etmeyen Cihan'ın sesi ile herkes ona döndü. Varlığını bile bu kadar iri olmasa unuturlardı. O ise Deniz'e bakıp cevap bekliyordu. "Hepsi böyle midir?" Eliyle kalbinin üzerini gösterdi.
"Yani, cerraha ve dikiş ipi etkiler ama genellikle böyle görülür. Boyutu ve dik şekilde olan iz genelde benzerdir." Deniz ciddi şekilde açıklama yaparken Cihan da gayet ciddi şekilde dinliyordu. Hatta kaşları derin şekilde çatılmıştı.
"Anladım," dedi Cihan. Yüzü her zamanki ifadesiz haline bürünmüştü. Ama gözlerinin derinliklerinde yaşanan değişikliği Asef fark etmişti.
"Tüm film boyunca sadece bunu mu merak ettin Cihan?" Asef sakin şekilde sordu. Cihan, Asef'e döndü.
"Galiba," dedi Cihan. Asef bir şey daha söyleyecekti ama Alya'nın sesi ile durdu.
"Benim uykum geldi, kızlar odama çıkıp pijama partisi yapıp uyuyalım mı?" Alya bunu öyle içten ve heyecanlı şekilde söylemişti ki hiç kimse ona itiraz etmeyi aklından dahi geçirmemişti. "İlk defa böyle bir şey yapıyorum, çok heyecanlı. Uyumadan önce sevgililerimizin dedikodusunu yapacağız!"
Alya'nın son cümlesi ile herkes donup kalmıştı. Nefes sesleri dışında ses yoktu odada ama en sesli nefes tabii ki Asef'e aitti.
"Senin sevgilin kim?" diye şaşkın şekilde sordu Tolga.
"Peki Nehir'in?.." dedi Deniz.
"Benim sevgilim yok!" Bunu aynı anda bağırarak Alya ve Nehir söylemişti. "Ben lafın gelişi dedim yoksa burada tek sevgili abim ve Eliza." diye devam etti Alya. Ama bu cümleden memnun olmayan kişiler vardı. Tolga, Asef'in korkusundan tek kelime edemezken; Deniz de Nehir herhangi bir şey demediği için sessizdi.
Bu esnada Asef ve Eliza konuşmadan birbirine bakıyordu. Sevgili olan ikisiydi ama en soğuk kişiler de şu an onlardı. Birbirlerini çok özlemişlerdi ama gururları aralarındaki en büyük engeldi.
"Hadi kuzum, odana çıkalım biz." Eliza ayağa kalktığında diğerleri de onunla ayaklandı.
"En azından sevgili olduğumuzu inkar etmedi, buna da şükür." diye sessizce mırıldandı Asef. Ama Eliza onu duymuştu.
"Az kaldı inkar etmeme, sus artık." diye çemkirerek karşılık verdi Eliza.
Asef derin bir nefes alıp kafasını sağa sola yatırarak boynunu çıtlattı. "Et bakalım, bak ben ne yapıyorum?" Eliza ise umursamadan saçını savurup merdivene yöneldi. Nehir de Deniz'e bakıp gülümserken, Eliza'nın ardına düştü.
Alya abisi ona kızmasın diye hemen kollarını ona doğru uzatmıştı. Asef, Alya'yı kucağına alıp Eliza'nın arkasından ilerlerken, içinden de sabır çekmeyi ihmal etmiyordu.
"Biz de geceye rakı ile mi devam etsek?.." Deniz kızların arkasından bakarken ayaklandı. İlk defa Nehir ile aynı çatı altında yatacaktı. Küçük bir çocuk gibi heyecanlıydı.
"Ben hazırlarım." Cihan hızlı adımlarla mutfağa ilerlerken aklında bir sürü soru vardı. Son günlerde yaşadığı huzursuzluk yakasını bırakmamaya devam ediyordu.
"Şimdi Deniz abi," Tolga herkesin gitmesini fırsat bilip Deniz'in koluna girdi. "Mavişim sevgilim yok dedi ya, Asef Bey abinin korkusundan mı dedi yoksa biz onunla sevgili değil miyiz?"
"Sevgili misiniz?'' diye sordu Deniz.
"Değil miyiz?"
"Öyle misiniz? Lan mal mısın? Sen Alya'ya teklif ettin mi?" Deniz sinirle Tolga'nın kafasına vurdu.
"Etmedim valla, niye etmedim? Biz kendimizi öyle kaptırdık ama ben insan gibi kıza teklif dahi etmedim. Ne yapacağım Deniz abi?" Tolga endişeyle Deniz'e biraz daha yaklaştı.
"Merak etme koçum, benim diğer adım Eros. Alya'ya özel bir sürpriz yapman için seninle hazırlık yapalım. Ama inşallah sonun Zincirlikuyu olmaz..."
Tolga'nın gülen yüzü yavaşça solarken Deniz kahkaha atıyordu...
***
Asef, dikkatli şekilde Alya'yı yatağın üzerine indirip üzerine örtüyü çekti. Uyumaya alıştığı saatin dışına çıkmış olsa da yüzünde hiçbir yorgunluk belirtisi yoktu. Asef, Alya'nın göz altından öpüp geri çekildi.
"Kendini çok yordun bugün, biraz dinlenmelisin artık Alya."
"Ben yorgun hissetmiyorum abi, daha kızlara özel dedikodu gecesi yapacağız." Alya gülümseyerek Eliza'ya baktı. Nehir de yanına oturmuştu. "Değil mi Eliza?"
"Evet kuzum, istediğin kadar dedikodu yapabiliriz. Ama bu o kadar da uzun olmasın, abin haklı. Dinlenmelisin." Eliza, Asef'e bakmadan konuşuyordu.
"Kulaklarımı çok çınlatmayın yalnız." dedi Asef. Eliza'nın ona her bakmayışı karşısında öfkesi artıyordu.
"Senin dedikodunu yapacağımızı kim söyledi?" dedi Eliza. Dönüp Asef'e baktı. Adam aniden Eliza'ya yaklaşıp kulağına doğru sıcak nefesini verdi.
"Hani tek sevgilisi olan sensin ya... Sevgilin hakkında bol bol konuşabilirsin, kızgınlığın geçecekse ağzına geleni söyleyebilirsin."
Eliza, geri çekilmedi. Aksine adama biraz daha yaklaştı. "Sen merak etme, sevgilime ağzıma geleni söylemek istersem direkt yüzüne söylerim. Hiç çekinmem." Eliza geri çekilecekken Asef kızı belinden tutup kendine iyice bastırdı.
"Sevgilin de aynen bunu istiyor, ağzına geleni söylemeni... Sonra da o ağzını..."
"Çüş! Bizim yanımızda ne yapıyorsunuz?" Nehir'in bağırması ile Asef ve Eliza hızlı şekilde birbirinden uzaklaştı. Aniden ikisi de yer ve zaman kavramını kaybetmişti.
Asef'in eli ensesine gitmişti. "Neyse, size iyi eğlenceler ve iyi geceler." dedikten sonra odadan çıktı. Eliza ise kendine kızıp sövüyordu. Asef'in etkisine böyle kolayca girmesi sinirini bozuyordu.
"Şey," dedi Eliza çekinerek. "Tek kelime etmeyin, ikiniz de sakın ağzınızı açmayın."
"Sonra sen bizim ağzımıza..." dedi Alya gülerek.
"Alya!" Eliza elini ağzına kapattı. "Abin arsızın teki, bari sen yapma!"
"Yanii, yanımızda bile böyleyseniz... Sizi tek hayal edemiyorum." dedi Nehir. Alya'nın yatağının kenarına oturup sırtını yatak başlığına dayadı.
"Hayal etme Nehir, ikiniz de artık konuyu kapatın." Eliza yüzüne eliyle yelpaze yapıp dolabın önüne geldi. "Salak Asef! Bu arada Alya, benim pijamam vardı sanki. Daha önce burada kalmıştı. Nerede?" Eliza, Alya'nın dolabını karıştırmaya başladı.
"Abim sana ait her şeyi odasına koydurdu, onun dolabındadır." dedi gülerek Alya. Eliza gözlerini kısarak bakıp ofladı.
"Hadi git de yarım kalan konuşmanızı tamamlayın," Nehir imayla gülüp başını yastığa koydu.
"Gitmiyorum, böyle yatarım." Eliza kollarını birbirine dolayıp kendini koltuğa bıraktı.
"Sen kot pantolonla uyumayı sevmezsin ki, ayrıca mutfakta uğraştığın için üzerinde yağ kokusu var. Hadi git duş alıp, değiş üzerini." dedi Nehir. Bu esnada ağzı yarılırcasına esnemişti.
Eliza bunu duyunca hemen üzerini kokladı. Çok yoğun olmasa da hafif koku vardı kazağında. "Off ya, haklısın. Tamam ben hemen geliyorum." Eliza hızlı şekilde odadan çıkarken Alya elini kaldırıp Nehir'in eline çarptı.
"Operasyon başarılı, umarım barışırlar. Abim onu kolay kolay bırakmaz şimdi." Alya zafer kazanmış gibi gülümseyip, Nehir'in başını koyduğu yastığa başını koyduğunda dedikodu geceleri yalan olup uyumak üzereydiler.
"Acaba o ağzına, dedikten sonra ne diyecekti?" diye mırıldandı Nehir.
"Abim çok fena birisi..." diye mırıldandı Alya. "Romantik komedi filmindeki arsız baş rollere benziyor..." Uykuya dalarken Tolga'yı düşünüyordu. "Neden biz sevgili değiliz ki?.."
***
Eliza, salondan gelen sesleri duyunca Asef'in de orada olduğunu düşünüp hızlı şekilde onun odasına çıktı. Kapıyı çalmadan açıp içeri girdiğinde gördüğü görüntü ile öylece kalmıştı.
"Yavaş!" diye şaşkın şekilde sesini yükseltti Asef. Ama gelen kişinin Eliza olduğunu görünce gülümsedi. Üstsüz şekilde duruyordu. Dalgalı siyah saçları dağılmıştı ve eli düğmesini açtığı pantolonun üzerindeydi. Hafif aşağı kayan pantolonun altındaki kasıkları görünüyordu. Phoneix dövmesinin uçlarına bakıp yutkundu Eliza. "Ya da daha hızlı, koşarak atla üzerime.'' dedi Asef.
"Ne yapıyorsun sen bu halde?" dedi Eliza. İçeri girmekte tereddüt ederken adımını odaya atmıştı bile. Hatta arkasından kapıyı bile kapattı.
"Yavrum, burasının benim odam olduğunun farkındasın değil mi? Rahat bir şeyler giymek istedim." Asef elini pantolonun üzerinden çekip Eliza'ya doğru birkaç adım attı. Önü açılmış pantolon hafif aşağı kayarken Asef'in üzerindeki siyah boxer görünüyordu. Eliza başka yerlere bakmaya çalıştı.
"Giyinme odan yok mu senin? Git orada giyin, ya başkası girse içeri Asef? Neden ulu orta soyunuyorsun?" Eliza sinirle konuşurken Asef ona biraz daha yaklaşmıştı.
"Henüz tam soyunmadım." Elini pantolonun üzerine getirdi. "Ama istersen hemen soyunabilirim ama mümkünse sen de soyun..."
Eliza'nın gözleri kocaman olurken, elini Asef'in elinin üzerine getirdi. "Dur! Daha fazla soyunma! Ben pijamamı alıp gideceğim." Arkasını dönüp adamın siyah dolabına ilerledi. "Belki bir duş da alabilirim ama seni ilgilendirmez." Asef ona gülerken o dolabı açıp kendisine ait eşyaları aramaya başladı. Ama çok fazla aramasına gerek yoktu, Asef onun için yepyeni kıyafetler doldurmuştu dolaba. Onun koyu renkli kıyafetleri yanında rengarenk kıyafetler dizilmişti. "Ne ara aldın bu kıyafetleri sen?"
Asef birkaç adımla Eliza'nın arkasına gelip onu iki eliyle bir kafesin içine aldı. Nefesi kızın boynuna vuruyordu. "Seninle bu odada geçirdiğim ilk geceden sonra... Her zaman ihtiyacın olur diye düşündüm."
"Ne alakası var? Sarhoş olduğum için kalmıştım ne diye öyle yaptın ki? Ayrıca nefesini boynuma üflemekten vazgeç!" Eliza geriye doğru sertçe gitmek istedi ama bu yaptığı Asef'e daha da yaklaşmasına neden oldu. Üstelik kalçası hiç değmemesi gereken bir yere sertçe çarpmıştı. Ve o yer çok sertti...
Asef sert bir nefes alıp kendini Eliza'ya biraz daha bastırdı. "Çok ileri görüşlü bir insanımdır. Ayrıca sen de bana sürtünmekten vazgeç..." Bunu yapan kendisi olduğu halde kıza suç atıyordu.
"Ben öyle bir şey yapmıyorum, kendini bana sürten sensin. Çekil Asef!" Eliza sağa kaçıp Asef'ten uzaklaşmaya çalıştı ama adam onu aniden belinden sarıp sert şekilde kendine çekti. Kollarını da etrafına dolamıştı, asla çözülmesini istemediği bir kördüğüm misali...
"Seni çok özledim Eliza..." Kısık sesi Eliza'nın kulağına ulaşırken kızın tüm bedeni heyecan ile titriyordu. O da çok özlemişti ama onu biraz daha süründürmek istiyordu. Asef kendini bir kez daha kıza sertçe bastırdı. Kızın kalçalarını kendine esir almıştı. "Öyle özledim ki ne zaman gözlerimi kapatıp uykuya dalsam ıslak dudaklarını dudaklarım arasında hapsediyorum. Bedeninin her zerresini parmak uçlarımda hissediyordu ama en çok da o sıcak ve ıslak ka-"
"Asef sus!" Eliza derin bir nefes alıp son gücü ile adamı itekledi. Onun da gözlerinde aynı arzu ateşi yanıyordu. Geriye doğru gidip gözlerini Asef dışında her yere çevirdi. "Şu an susman gereken yerdesin."
"Çünkü etkileniyorsun ve üzerime atlamak üzeresin değil mi?" Asef kollarını birbirine dolayıp dolaba yaslandı. Yüzünde çapkın bir gülümse vardı. "Yanakların kızardı ve hızlı şekilde nefes alıp veriyorsun. Venedik'teki gecemizi hayal ediyorsun değil mi? Beni ve sertçe içindeki diğer beni..."
"Hayır tabii ki!" diye sesini yükseltti Eliza. Ama Asef'in dediği her şey tamamen doğruydu ve sadece inkar ediyordu. "Tüm arkadaşlarımız evdeyken ve birbirimize hala kızgınken bunu mu düşüneceğim?" Eline geçen pembe pijama takımını ve açılmamış iç çamaşırını alıp derin nefesler aldı. Bu esnada gözü elindeki sütyene kaydı. "Sen bunun numarasını nereden biliyorsun? Bunları aldığın zaman benim seksen beş taktığımı nereden biliyordun?"
Asef'in yüzündeki gülümseme genişledi. "Gözlerim keskindir," derken Eliza'nın göğüslerine bakıyordu. Kız ellerini çapraz yapıp önünü kapattı. "Ayrıca bebeğim, az önce söylediklerinin yalan olduğunu gayet iyi biliyorum. Şu an sadece boş bir inat yapıyorsun. Yoksa arkadaşlarımızı umursamadan ve kızgınlığımızı şehvetimizi arttıran bir araç olarak kullanıp sabaha kadar, takatimiz kalmaya dek bu odada ve bu yatakta se-"
"Asef sus!" Eliza kulaklarını kapatıp banyoya doğru koşmaya başladı. Asef'in kahkahası odayı doldurmuştu. "Ayrıca kaç kadının göğsüne bakıp sütyen numarası bulmayı böyle öğrendin hesabını soracağım!"
Eliza banyodan kafasını uzatıp bağırınca Asef bir kahkaha daha attı. "Eski mankenim ben, biliyoruz herhalde bir bakışta numara anlamayı."
"Sütyen takan sen değildin sonuçta! O yüzden sinirimi daha fazla zıplatmadan sus!" Eliza kapıyı sertçe kapatıp kilitlemeyi de ihmal etmedi. Çünkü Asef'in bakışları hiç tekin değildi.
"Haklı," dedi kendi kendine. Bu esnada giyinme odasına giderken Eliza'nın sesini duydu.
"Çilekli şampuan ve duş jeli de mi aldın? Sapık!"
Asef yeniden büyük bir kahkaha attı. Eliza'yı tanıdığından beri öyle çok gülüyordu ki, eskiden aklına gelmeyen bu gülüşler şimdi yaşamak için zorunluymuş gibi geliyordu.
"Kafamı rakı kovasına sokup rahatlamam lazım, yoksa bu ateşle banyonun kapısını kırabilirim." Hızlı şekilde üzerine eşofman giyip odadan çıktı.
Eliza duş alıp hızlı şekilde üzerini giyip banyodan çıktı. Asef'in olmadığını görünce rahat bir nefes alıp kaçarak odadan çıktı. Çünkü bu gece şeytana uymaya en hevesli kendisiydi...
***
Yatağında sağa sola dönüp duruyordu Doruk. İçindeki sıkıntı bir türlü dağılmıyordu. Bir de bugün aldığı kötü bir haber vardı. Tanıdığı ve sevdiği arkadaşlarından Efe'nin ölüm haberini almıştı.
Kimseye zararı olmayan kendi halinde bir çocuktu Efe. Bir ara gruplarında gitar da çalmıştı ama farklı cinsel yönelimi dolayısıyla onu istememişti diğer grup üyeleri. Doruk'a göre bu üzücüydü, bu şekilde dışlanıp aşağılanmamalıydı. O böyle şeyleri umursamazdı yani nötrdü. Onun umurunda olmazdı, iyi bir insan olması dışında kimsenin hayatı onu ilgilendirmezdi. Bu kadar pisliğin içinde, insanların ayakları her adımda bu pisliği yayarken kimseye zararı olmayan birisi bunları yaşamamalıydı. İşin kötü yanı ise hastahane odasında çok korkunç bir halde ölü bulunmasıydı. Birisi ona çok kötü işkence etmişti. Ailesine bile yüzü gösterilmemiş, öylece defnedilmişti.
Doruk gözünden akan birkaç damlayı silip yeniden diğer tarafa döndü. Bu gece de karşı evin ışıkları kapalıydı. Üzüyordu Doruk'u karanlık... Bazen korkutuyordu... Yalnız hissettiriyordu, küçüklüğü gibiydi karanlık. Doruk'un çocukluğu içindeki yaraydı. Karanlık, yalnızlık, hüzün...
Kimsesiz olmak onu üzmese bile soy ismini veren kişinin yetimhane temizlikçisi olması bazen uzaklara dalmasına neden oluyordu. Öyle kimsesizdi ki, Eliza'nın sesi ona her şey oluyordu. Ama o karanlık pencere daima kimsesiz hissettiriyordu.
Kapı çalınca Doruk hızlı şekilde yataktan kalktı. Daha önce hiç beklemediği Asef'i görünce öylece kalmıştı. Şimdi de onun gelmiş olabileceğini düşünüp gerildi. Kapıyı açtığında ona kocaman gülümseyen Pusat ile karşılaşınca o da şaşkın şekilde güldü.
"Pusat abi, neden ayaktasın? Ne zaman çıktın hastahaneden?"
"İçeri girmeme izin vermeyecek misin?" Pusat'ın dediği şeyle Doruk kapının önünden çekildi.
"Gel abi, nasılsın?"
"Daha iyiyim, birkaç saat önce çıktım." Pusat salona geçerken üzerindeki ceketi çıkardı. "Eve gidecektim ama seni görmek istedim. Ne zaman yalnız hissetsem seni görmek iyi geliyor."
"Ben de bugün geçmişe dalıp kendimi yalnız hissediyordum, gelmene sevindim. Kahve ya da çay hazırlayayım mı?" Doruk tekli koltuğa oturan Pusat'ın karşısında durdu. Pusat birkaç saniye karşı eve bakıp yeniden ona döndü.
"Yok kardeşim ama varsa bir bira içerim."
"Var, hemen getiriyorum." Doruk çıktığı andan Pusat'ın eli daha önce aldığı gitar şeklindeki objeye kaydı. Yüzünde şeytani bir gülüş belirmişti.
"Demek buradakini de buldun." Pusat, Eliza'nın odasındaki dinleme cihazının alındığını anlamıştı ama Doruk'un evindekini de bulacağını düşünmemişti. Tam dişine göre bir düşmanı vardı, bu ona zevk veriyordu.
"Buyur abi," Doruk elinde iki bira ile içeri girip birisini Pusat'a uzattı. Sonra karşısına oturmuştu.
"Eyvallah,"
"Keşke eve gidip dinlensen, yaran acıyacak." Doruk birasından bir yudum alıp dağınık kumral saçlarını karıştırdı.
"Bazı şeylerin acısı bu yaradan daha kötü. Onları düşündüğüm zaman dün yediğim kurşun bugün çoktan kabuk bağlıyor." Pusat birasından büyük bir yudum aldı, bu esnada omzundaki yer sızlayınca Doruk güldü.
"Galiba hala sızlıyor." dedi Doruk.
"Çaktırmamaya çalışıyorum işte oğlum. Delikanlılığımıza zeval verdirmiyoruz." Pusat'ın söylediği şeye güldü Doruk. Yarım saat kadar havadan sudan konuştuktan sonra Pusat boğazını temizledi. "Doruk, sana bir şey soracağım."
"Sor tabii," Doruk birasından büyük bir yudum daha aldığında biraz geriye doğru yaslandı.
"İbrahim Boyacı ile Ercüment Keskin'i hatırlıyor musun? Sen geldiğinde yetimhandeki müdür ve temizlikçiydi." Pusat'ın kaşları çatılmıştı. Sesi de sertti.
Doruk birkaç saniye düşündü. "Ercüment müdür, İbrahim temizlikçiydi değil mi?" Pusat olumlu anlamda başını sağladı. "Biraz hatırlıyor gibiyim ama ben geldikten sonra onlar gitti. Birkaç ay ya gördüm ya görmedim. Şimdiki müdür geldi sonra, onu da hepimiz çok seviyorduk. Zaten ben yurda geldikten sonra herkesin değiştiğini hatırlıyorum, eski çocuklar da başka yurda gönderilmişti. Sanırım daha önce bazı olaylar olmuş ama ne olduğunu hiç bilmiyorum." Doruk konuşurken Pusat farklı bir yere dalmış gibi dinliyordu.
"Eski çocuklar hiç onlarla ilgili konuşmadılar mı?" diye sordu Pusat.
"Hayır, aksine sanki herkes anlaşmış gibi ağzını açmazdı. Pek sevmiyordu kimse onları, daha sonra ortadan yok oldu ikisi de. Hatta öldüklerini söyleyenler de vardı. Neden sordun ki?"
Pusat derin bir nefes alıp biradan birkaç yudum daha aldı. "Bilmem, ne zaman kimsesizliğim aklıma gelse, birisine kimse olmaya çalıştığımda yaşadığım yalnızlığı düşünüyorum. Bazen çok öfkeleniyorum, bazen baş etmesi çok zor oluyor. Kayboluyorum, kendimden korkmaya başlıyorum... En çok da o küçük Pusat'tan korkuyorum... Çünkü o herkesten nefret ediyor."
"Sen her zaman böyle konuşmazsın, bugün ayrı bir sıkıntın var gibi." dedi Doruk. Öne doğru eğilip elindeki birayı bıraktı. "Ne oldu?" Doruk'un sorusu sonrası Pusat bir dakika kadar sessiz kaldı.
"Bugün annemin ölüm yıldönümü, altı yaşımda onu kaybedip bir gün sonra kendimi yetimhanede bulduğum gün... Acılarımın başladığı gün..." Pusat sigarasını yakarken Doruk üzgün şekilde ona baktı. Onun ailesi hiç olmamıştı, annem diyebileceği birisini tanımamıştı.
Yetimhanede ona bakan kadına sarılıp şefkat beklese de her defasında geri itilmişti. Kimse ona şefkatle sarılmamıştı...
"Pusat abi, hiç akraban yok muymuş? Yani sana sahip çıkacak birisi falan, sonuçta anneni tanıyorsun."
"Annem ile yaşadığım yer farklıydı Doruk, sanki bir hapishane gibi... Büyük bir evdi ama bahçesini hiç görmedim. Lezzetli yemekler vardı ama hiç tat almadım çünkü annem hiç gülmezdi. Her şeyimi kısıtlar, asla özgür bırakmazdı. Pencere kenarına bile yaklaşamazdım... Neyse boşver, yine saçma sapan yerlere daldım. Seni de uykundan ettim." Pusat ayağa kalkıp elindeki birayı masaya bıraktı.
"Hayır, olur mu öyle şey? Seninle konuşmayı seviyorum, istersen bugün burada kal." Doruk da ayağa kalkıp Pusat'ın önüne geldi.
"Yok kardeşim, gitsem daha iyi olur. Şimdi kendimi daha iyi hissediyorum. Dünyaya hükmedecek kadar da güçlü..." Pusat alayla gülünce Doruk da güldü.
"İnsan kalbine bile bazen hükmedemiyor ama olsun..." dedi Doruk.
Pusat ona imalı bir bakış atıp gülümsedi. "Senin bir derdin var, onu ayrı konuşacağız. Ama şimdilik üzerine gelmiyorum."
Doruk gözlerini kaçırıp yutkundu. Bu derdini asla konuşmak istemiyordu. "İyi geceler abi,"
Pusat kapıdan çıkarken birkaç saniye duraksadı ama düşündüğü şeyi söylemedi. "İyi geceler..."
Pusat gittikten sonra Doruk daha iyi hissediyordu. Esneyerek odasına gidip kendini yatağa bıraktı. Onun yürüdüğü yoldan yürüyen birisi, ayağına batan taşların acısını anlayabiliyordu.
***
Eliza zihni bulanık şekilde yattığı yerde kımıldadı. Sert bir şeye çarpan dizi bunu yapmaya devam ediyordu. Nehir'in kolu olabileceğini düşündü. Kendini daha fazla sürttü. Kulağına sert ve derin bir nefes alma sesi geliyordu.
"Nehir neden bu kadar sıkı sarılıyorsun? Çok sıcak..." Eliza kısık sesle mırıldanırken Nehir'in kolu olduğunu düşündüğü sertliğe biraz daha sürttü bacağının iç kısmını. Rahat bir şekilde yan yatmıştı. Gece Alya istediği için üçü de yan yana uyumuştu. Yatak geniş olsa da ayakları birbirine dolaşmayı ihmal etmemişti. Gece de yaptığı gibi oflamaya devam etti. "Sana dedim Nehir, misafir odasında yatalım diye... Bok mu vardı, iç içe geçerek yattık? Nehir kalçamı neden sıkıyorsun?"
Eliza biraz daha kıpırdanıp yattığı yerin ne kadar sert olduğunu düşünüp yukarı doğru ilerledi. İlerdikçe zemin daha da sertleşmişti. Eliza bacak arasına çarpan sertliğe kendini biraz daha bastırdı. Kısık ve kalın bir inleme duyunca bunu tekrarladı ve aynı sesi duydu.
"Nehir niye inliyorsun? Kolun bacak aramda ne yapıyor? Ayrıca göğüs ucumu sen mi okşuyorsun?"
"Eğer Nehir sana bunları yapıyorsa gözden geçirmeniz gereken bir arkadaşlığınız var ve benim de Nehir'e kesmem gereken bir hesap."
Eliza, Asef'in sesi ile hızlı şekilde gözlerini açıp olduğu yerde doğruldu. Bacakları iki yana açılmış Asef'in üzerinde oturuyordu. Hatta çok sert bir şeyin üzerinde... Asef'in üstü çıplaktı, altında siyah eşofmanı vardı. Dağılmış saçları ile tek kolunu başının altına almış, üzerinde oturan kıza bakıyordu. Aşırı çapkın şekilde...
"Asef..." Eliza ne olduğunu hala anlamamıştı. Şaşkın şekilde etrafına bakınmaya devam ediyordu. "Biz niye böyleyiz? Sen ne yapıyorsun? Ben niye burdayım?"
"Eğer biraz daha o olduğun yerde kalçanı oynatıp durursan, birazdan çok fena bir konumda olacağız. Zaten saatlerdir aynı işkenceyi bana yapıp duruyorsun..." Asef kısık sesle zorlanarak konuşurken kendini yükseltip Eliza'nın kendine gelmesini sağlayan o darbeyi attı. Ve Eliza anında Asef'in odasında, yatağında ve adamın bacaklarının arasındaki o sertliğin üzerinde oturduğunu anladı.
Eliza şok içinde kendini Asef'in üzerinden atıp yanına oturdu. Uykusu artık bayağı açılmıştı. "Ne oldu gece? Ben en son Alya'ya yatağında yatıyordum. Ne geziyorum burada Asef?"
"Bilmem, bence sen benim bedenimi geziyorsun sadece. Elleyip durdun tüm gece..." Asef sırtını yatağa verip ellerini önünde çapraz yaptı. Gözleri açılmıştı. "Ve her yerimi elledin, resmen faydalandın benden."
"Sus be! Salak salak konuşma!" Eliza, Asef'in omzuna sert bir şaplak atıp saçlarını karıştırdı. "Ne oldu diyorum, anlatsana düzgün şekilde."
Asef üzgün şekilde dudağını büzüp ellerini birbirine doladı. "Onuncu gecemizin sabahında salak da oldum. Öyle olsun canımın taa içi... Ama gece benimle uyumak isteyen sendin. Ben de sadece seni dinledim."
"O ne demek?" diye ters şekilde sordu Eliza.
"Gece bizimkilerle biraz oturup kalktım ama Alya uyuyor mu diye bakmak için odasına gittim. Üçünüzü birbirinize dolanmış şekilde görünce haliyle yaklaşıp müdahale etmek istedim. Çünkü senin ayağın, Alya'nın bacağı üzerindeydi. Zarar görmesinden korktum."
Gerçekten de her şey bu şekilde olmuştu. Eliza bunu duyunca kaşlarını çattı.
"Off ya! Ben dedim, böyle yatmayalım diye... Özür dilerim Asef, sorun olur mu?" Eliza üzgün şekilde uzanıp Asef'in koluna tutundu.
Asef onu tutan elin üzerini okşamaya başladı. "Hissetmiyor, bunu anlamaz ama dikkatli olmamız lazım. Ameliyata az kalmışken sorun olsun istemem." Eliza'nın üzgün bakışlarına dayanamayıp yanağına yumuşak bir öpücük kondurdu. "Endişe etme, kendini üzme. Sonuçta seni görüp olaya müdahale ettim değil mi? Seni kucağıma aldığım an sıkıca sarılıp bırakmadın. Ben de senden ayrı uyumak istemediğim için buradayız. Ama sen neden benim üzerimdeydin onu bilmiyorum."
Eliza, yeniden Asef'in omzuna vurdu. "Ne bileyim ben! Uyku sersemi yapmışım işte, bazen deli uyuyorum." dedi Eliza.
"Beni de deli ettin ama..." Asef rahat şekilde uzanıp Eliza'nın elini tuttu. "Ama bu şekilde delirmeye çok ihtiyacım varmış."
"Ayrıca sen beni elledin esas!" Eliza hatırladığı şeyle Asef'e bir kez daha vurdu. "Kalçamı sıkan, göğüs ucumu okşayan kim acaba? Sapık!"
"Kimmiş sapık? Sen gelsene şuraya bir!" Asef, Eliza'nın çırpınmasını umursamadan kızı üzerine çekmeye çalıştı.
"Bırak ya!" Eliza onu çekmeye çalışan Asef'e karşı koymaya çalışırken gülmeye başlamıştı.
"Ölsem bırakmam!" Asef de aynı şekilde gülerken bir yandan da Eliza'nın üzerine çıkıp kızı gıdıklamaya başladı.
"Asef!" Eliza gülmesinin arasından bağırmaya çalıştı. Ama adam onu asla dinlemiyordu. Üzerine doğru çıkmış onunla beraber kahkaha atıyordu.
"Oha!"
Aniden kapının açılması ile odaya dolan ses sonrası ikisi de durdu. Asef kafasını çevirip kapıdan bakan Deniz, Tolga ve Cihan'ı gördü.
"Neden kendimi aldatılmış gibi hissediyorum?" dedi Deniz.
"Eliza, neden Asef Bey abinin altında?" diye sordu Tolga.
"Bence şu an arkamızı dönüp siktirip gitmemiz lazım." dedi Cihan.
Ama kimse kıpırdamadan öylece duruyordu. Eliza gözlerini kapatıp kendini Asef'in kolunun ardına sakladı.
"Lan öküz oğlu öküzler! Siktirin gidin!" Asef'in bağırması ile hızlı şekilde odadan çıkıp kapıyı kapatmışlardı. "Sabır, sabır, sabır..."
"Off ya! İyice rezil oldum!" Eliza olduğu yerde doğrulup kenara kaydı. "Senin yüzünden Asef!"
Asef de yatağın üzerinde doğrulup dağılmış saçlarını karıştırıp daha fazla dağılmasına neden oldu. "Yavrum ne rezil olması? Rezil insanlar olan onlar, insan ayı gibi dalar mı odaya? Bu evde şu an bir çift var ve olmaları gereken oda da burası. Yani, takma kafana. Hadi gel biz kaldığımız yerden devam edelim."
Asef uzanıp Eliza'nın dudağını öpmek istedi ama kız geriye doğru kaçtı. "Hiç de burada kalmadık Asef!"
"Ben hep oradayım ama..." Asef yeniden hamle yapmıştı ama Eliza yeniden hızlı şekilde kaçtı elinden. Yataktan kalkıp kapıya doğru koştu. "Vicdansız! Ama sen atlarsın üzerime, o zaman da ben böyle kaçacağım. Görürsün sen, kim daha nazlı!"
Eliza ise karşılık olarak dil çıkarıp odadan çıktı. Şimdiden geç kalmıştı zaten. Şef Lorenzo'ya bugün için söz vermişti, hazırlanmak için daha önce kaldığı odaya gitti. Ama ona ait her şey Asef'in odasında olduğu için mecbur oraya dönmesi gerekecekti ve aralarında yine bir kovalamaca olacak gibiydi.
***
Eliza sosun tadına baktığında bu defa tatmin olmuş şekilde gülümsedi. Şef Lorenzo'ya baş parmağı ile işaret verip sebzeleri doğrama işine devam etti.
Bir saat önce Nehir ve Tolga ile birlikte evden çıkmıştı. Tolga annesini görmek için hastaneye giderken Nehir ve Eliza otele gelmişti. Her zamankinden farklı bir hareketlilik vardı. Eliza, Asef'in işi olduğu için onlardan farklı yere gitmesini merak etse de üzerinde durmamıştı. Ama Asef'in bu kadar gizli kapaklı işi olması onu aşırı rahatsız hissettiriyordu.
Bugün Yale Otel'de önemli misafirler olacaktı. Kim olduklarını bilmiyorlardı ama Asef, özel olduklarını ve ona göre hazırlık yapmalarını istemişti. Menüyü ise iki Şef üstlenmişti. Ana yemek Müge'nin beraber çalıştığı Şef iken başlangıç, ara sıcak ve tatlı ise Şef Lorenzo'nun kontrolündeydi.
Mutfakta hummalı çalışma devam ederken garsonlar da hazırlığa başlamıştı. Eliza hazırladığı sebzeleri Şef Lorenzo'nun olduğu tezgaha doğru götürdü.
"Yangın!" dedi gülerek Şef Lorenzo. O esnada da elindeki büyük tava alev alıp ateş yükseldi aniden. Herkes alkışla ona bakarken Eliza nefesini tutup geriye kaçmıştı. O ateşten korkmazdı ama şimdi neden böyle olmuştu? Şefin oluşturduğu ateş değil, gözünün önüne başka bir ateş gelmişti. Sanki bir şeyin patlama anı... Zihnine dolan anıya anlam veremedi ama korkuyla kalbinin üzerine gitmişti eli. "Eliza," dedi Şef Lorenzo.
"Evet Şef," Eliza derin bir nefes alıp kendine gelmeye çalıştı. Başını sağa sola çevirmişti.
"Sakın bana ateşten korktuğunu söyleme çünkü bir şefin en sevdiği şeylerden birisi ateştir."
"Hayır Şefim, öyle değil. Aniden alev yükselince tedirgin hissettim. Yoksa ateşten korkmuyorum, yani içinde olmadığım sürece..." Eliza son cümlesinde gülerek yeniden tezgaha yaklaşıp kaldığı yerden işine devam etmeye başladı.
"Hepimiz bu dünyada bir ateşin içindeyiz, baksana hepimizin ciğeri yanık..." Şef Lorenzo elini kalbine götürüp trajik şekilde nefes aldı. "Duman olmayan yerden ateş yükselmez."
"Şefim, ateş olmayan yerden duman yükselmez, demek istediniz sanırım." dedi Eliza.
Şef Lorenzo birkaç saniye duraksadı. "Evet, tam olarak onu söylemek istedim. Hadi, hadi!"
"Asef Bey otele giriş yaptı, misafirler tamamlandı!" Bir çalışanın sesi ile çalışmalar hızlı şekilde devam etti.
"Ve adamın sevgilisi sebze doğruyor." dedi gülerek Şef Lorenzo.
"İşimi yapıyorum ve çok mutluyum." dedi Eliza.
"Sevgili olduğunuzu kabul ediyorsun!" diye heyecanla konuştu Şef Lorenzo.
"Ne zaman inkâr ettim?" Eliza gülerek diğer tezgaha ilerledi, Şef de arkasından gülüyordu. Onlar etrafı pek umursamasa da onları dinleyenler vardı.
"Afedersiniz," dedi takım elbiseli bir adam. Garson Şefiydi. Mutfak sorumlusu ona döndü. "İki garson rahatsız olduğu için sayımız eksik. Destek ayarlayabilir misiniz?"
Mutfak sorumlusu birkaç saniye düşünüp diğer şeflere döndü. "Lütfen, herkes stajyerler içinden iki yetenekli garson seçsin. Tecrübeli olan varsa daha iyi olur."
Diğer şefler henüz bir şey söylemeden birisinin sesi duyuldu. "Şefim, benim ve Eliza'nın garsonluk tecrübesi var." Müge'nin söylediği şey üzerine Şef Lorenzo kaşlarını çattı.
"Eliza olmaz, onunla çok işim var." dedi. Ama bu tamamen yalandı, çünkü Asef'ten korkuyordu. Eliza mutfakta şefin stajeriydi, garson olarak çalışmasına öfkeleneceğini adı gibi biliyordu. "Başkası yapsın."
"Tecrübeli olması önemli ama, gelen misafirlerin hepsi çok önemli insanlar Lorenzo." Konuşan kişi diğer şeflerden Mehmet şefti. "Hata olmaması gerekiyor."
"Mehmet Şef haklı, Müge ile ben yardımcı olurum." Eliza üzerine önlük giyerken Şef Lorenzo'nun bakışlarını umursamıyordu. Ona göre bu da stajının bir parçasıydı. Asef Arjen'in sevgilisi olması onu farklı birisi yapmıyordu. En azından onun gözünde. O hala Eliza Soykan'dı ve kararlarını verirken Asef'in isteklerine göre vermiyordu.
"Eliza," dedi Şef Lorenzo. Ama Eliza önlüğü giymeye devam etti. "Tanrı bizi korusun."
"Amin cümlemizi," dedi Eliza. Gülüşü umursamazdı.
***
Otelin en büyük ve görkemli salonundaki büyük masa etrafına on beş kişi oturmuştu. Lüks araçları ile geldikleri otelde hepsinin adamları ayrı bir yerde bekliyordu. Onlar ise ne kadar önemli olursa olsunlar Asef Arjen'in karşısında önemsiz kalıyorlardı. Kendi aralarında kısık sesle konuşmaları açılan kapıdan Asef'in girmesi ile kesildi. Oturdukları yerde dik şekilde duruşlarını düzelttiler. Asef'in arkasındaki adamlar dışarıdaydı, Cihan da ona kapıya kadar eşlik edip geriye çekilmişti.
"Bayanlar, baylar..." Asef masanın başına gelince elini cebine koydu. Baştan ayağa siyah takımı içinde her zamanki gibi çok etkileyiciydi. "Hoş geldiniz. Uzun süredir ertelenen toplantı için nihayet bir araya gelmemize sevindim."
Masadakiler birer birer başını sallayarak, onay sesleri çıkardılar. Aslında hepsinin üzerinde gerginlik vardı, bugün normal bir toplantıda olmadıklarını biliyorlardı.
Asef rahat şekilde oturup ayak ayak üstüne attı. Geriye yaslanıp masada ona bakan yüzlere tek tek çevirdi gözlerini.
"Her birinizin önemli işleri olduğunu biliyorum. Sizi aniden çağırmam karşısında şaşırmış olmalısınız. Ama unutmayın ki sizin kendi işleriniz dışında en önemli işiniz, Arjen Vakfı..." Asef'in bu sözü ile hepsi başını sallamıştı. "Babamdan bu yana asla aksamadan ilerleyen sistem aynı şekilde ilerlemeli değil mi?" Hepsi onaylayan sesler çıkarmıştı. "Yaptığınız büyük bağışlar, okuttuğumuz çocuklar, sahip çıktığımız her yaştan insanlar ve daha nicesi sizin işinizden daha önemli değil mi?"
"Tabii ki önemli Asef Bey." Bunu söyleyen, Asef'in sağında üçüncü sırada oturan yaşlı adamdı, aksanı biraz bozuktu. Yüzünde Asef'e karşı büyük bir saygı olduğu belliydi.
"Bence de önemli Rami, yoksa Suriye'den getirdiğin servet burada nasıl katlanacaktı?" Asef'in söylediği şeyle adam bozulup sustu. "Dünyanın her yerine eli uzanan on beş koltuk sahibisiniz karşımda. İstediğim her şeyi yıllardır koşulsuz yaptınız, o yüzden bugün burada karşımda oturuyorsunuz. Ama sadece bu yüzden mi?"
Herkes birbirine baktı, Asef'in yüzündeki ima hepsini tedirgin ediyordu. Ve konuşmanın nereye gideceğini hesaplamaya çalışıyorlardı. Asef ise rahat şekilde cebinden telefonu çıkarıp birisini aradı. Sesi de megafona vermişti.
Birkaç çalış sonrası büyük odayı kalın bir ses doldurdu. "Asef, beni aramanı neye borçluyum?" Altan Akdağ'ın sesini duyan herkes yerinde rahatsız şekilde kıpırdandı.
"Senin bende borcun çok ama hesabı henüz kesmiyorum. Müsait miydin?" Asef rahat şekilde konuşurken masadaki on beş kişiyi izliyordu gözleri. "Toplantın falan yoktur umarım."
"Hayır, neden öyle düşündün ki?" Altan Akdağ'ın sesi neşeli gelmeye başladı.
"Bilmem, bugün büyük bir toplantı için hazırlık yapıp bazı kişileri davet ettiğini duydum. On beş kişi kadar..." Asef'in sesi masaya bomba gibi düşmüştü. Karşıdan gelen gülme sesine karşılık on beş kişide derin bir sessizlik vardı. Asef devam etti. Sesi eğlendiğini gösteriyordu. "Yoksa şu an benim karşımda duran on beş kişi mi? Sanırım aynı anda ikimizden de davet aldılar. Aynı gün ve saate... Ama benim yanıma gelmeyi seçtiler sanırım."
Altan Akdağ büyük bir kahkaha daha attı. "Öyle olmuş gibi duruyor, onlar için hazırlanan yemek boşa gitti desene. Yazık oldu... Hepsi ile eski dostluğumuz vardı oysaki..." Asef'in sesini herkese dinlettiğinin farkındaydı. Son cümleyi hepsine söylemişti.
Bu defa gülen Asef oldu. Karşısında yutkunarak ona bakanlar için bu pek de tekin bir gülüş değildi. "Eski dostluk mu? Demek ki dostluğunuz pek de önemli değilmiş ya da onları senin ayağına getirecek şey sende yok."
"Neymiş o?" Karşıdan gelen ses artık pek de eğlenmiyordu.
Asef'in delici bakışları şimdi herkesi oturduğu yerde korkutmaya başlamıştı. "Korku, Akdağ korku... Onlara bugün burayı tercih ettiren kara kaşım gözüm değil... Korku..." Hemen sağına döndü. Esmer ve kalın gözlükleri olan adam bu bakışla yutkundu. "Mesela, şu an bana bakarken terleyen Akif Şahin... Kendisi beni çok sevdiği için değil, akladığı tüm kara paraların kanıtı elimde olduğu için bu masada." Asef her an bayılacak gibi olan adamı umursamadan başka bir tarafa baktı. "Ya da şu an dibi geldiği için beyazları görünen, hiçbir botoksun kırışıklıklarına fayda etmediği Damla Hanım..." Kadın titreyerek önündeki bardaktan su içmeye çalıştı. "Benim gibi genç ve yakışıklı bir erkekten etkileniyor olabilir ama onun beni seçme nedeni, güzellik şirketinin çıkardığı ilaçların içeriğini bakanlığa nasıl onaylattığının kanıtlarını bilmem olabilir."
Altan Akdağ elindeki kadehi sertçe yudumlarken, Asef'in masasında tam anlamıyla korku filmi dönüyordu. Asef bu defa bakışlarını beş koltuk ilerideki diğerlerine göre genç adama çevirdi. "Sedat Yaşar... Beni kendine rol model aldığı için koşarak masama gelmiş olabilir ya da evli olduğu, siyasetçinin kızının metreslerini öğrenmesi korkusu olabilir..."
Masadaki herkes sıra ona gelmesin diye dua ediyordu. Korkuyla titreyen elleri su bardağını bile tutamıyordu. Asef büyük bir kahkaha daha attı. "Ve diğerleri... Söylememe bile gerek yok, beyaza boyamaya çalıştıkları hayatlarının tüm siyahı benim ellerimde olduğu için onlara hükmeden benim... Düşüncelerine kadar... Onlara hükmetmek için geç kaldın, o yüzden ağarmış kıllarının olduğu kıçının üzerine oturup son günlerinin tadını çıkar ve namlunu doğrulttuğun kişilerin hesabını sana soracağım günü bekle."
Megafondan duyulan gülme sesi artık samimi değildi. "Asef, seni bu yüzden seviyorum. Yaramaz bir çocuksun. Ve gerçekten de eğlencelisin. Ama bazen bazı şeyleri yanlış biliyorsun, yaşın genç olduğu için sanırım... Elinde tuttuğun güç belki korkudan besleniyor ama benim elimde tuttuğum güç atan bir kalpten geliyor. Bir gün ne demek istediğimi anladığında namlunun ucu kimin kalbinin üzerinde olacak göreceğiz. Ayrıca masandakilere ufak bir tavsiyem var."
Masadaki ölüm sessizliği devam ediyordu.
"Celladınızın eline size saplayacağı hançeri veren sizsiniz. O hançeri ise onun elinden alacak tek kişiye sırtınızı döndüğünüz için umarım pişman olmazsınız çünkü size saplanacak iki hançer var artık..."
Telefon sessizliğe gömülünce Asef, elindeki telefonu masanın üzerine gelişi güzel attı. "Ne sıkıcı bir konuşmaydı ama değil mi? Biz daha faydalı şeyler konuşalım, vakıf ile ilgili konuşalım. Her ne kadar sizin o pis paralarınızdan hayır gelmese de vicdanınızın sadakasını vermiş olun. O da kabul olursa... Yemek de yiyelim bari, sizin için yaptığım masrafa yazık olsa da sizin gibi değerli konukları özenle ağırlamak isterim."
Ölüm sessizliği vardı adeta hepsinin yüzünde. Yıllardır içlerine işleyen korku bugün hepsini, kızgın demirin üzerinde yürütüyor gibiydi. Asef'in onları aşağılamasına kızmaya yüzleri bile yoktu. Çünkü onlar yüzsüzdü... Aşağılık ve namustan yoksun vicdanları, Asef gibi bir adamın ellerinde kömür karası, un ufaktı...
Yenmek isteseler bile Asef'i asla yenemezlerdi... Çünkü her yanına bulaşmış bu kömür karalarına rağmen onun vicdanı bembeyazdı... Siyah olan ruhuydu o da öfkesinin sadakasıydı... Ve onun öfkesinin karşısında durmak bir kasırgaya meydan okumak gibiydi...
Bu esnada içeri Cihan girmişti. Elinde vakıf ile ilgili dosyalar vardı. Az önce yaşananları unutmaya çalışanlar elleri hala titrerken önlerine gelen dosyayı açıp incelemeye başladılar. İçeri giren garsonlar yemek servisine başlamıştı. Asef başını kaldırmadan önündeki tablete bakıyordu ama aklı Altan Akdağ'ın söylediği söze takılmıştı. Elimde tuttuğum kalp, Asef bunun ne anlama geldiğini düşündü ama hiçbir şey ifade etmiyordu. Şu an sevdiği herkes onun güvenliği altındaydı, hiçbir boşluk yoktu. Dalgın şekilde önüne bakarken burnuna dolan çilek kokusu ile kaşlarını çatıp başını kaldırdı. Aynı anda ona doğru eğilmiş önüne çorba koyan Eliza ile göz göze geldi. Kız ona hafif tebessüm ederek bakıyordu. Asef birkaç saniye duraksadı, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Eliza'nın garsonluk yaptığını anladığı anda uzanıp elini tuttu.
"Ne yapıyorsun Eliza?" Asef'in sesi kısıktı ama kızın elini tuttuğu anda herkesin dikkatini çekmişlerdi. Müge sinsi şekilde bakarken, Eliza'nın küçük düştüğünü düşünüp seviniyordu.
"Servis yapıyorum Asef Bey." dedi sakin şekilde Eliza. "İki çeşit çorbamız var; kremalı mantar çorbası ve Fransız usulü soğan çorbası. Ama ben sizin kremalı mantarı tercih edeceğini düşündüğüm için ondan servis ettim." Hafif şekilde tebessüm ederken profesyonel şekilde karşılık verdi. Ve elini Asef'in elinden çekmeye çalıştı ama adam izin vermedi. Daha sert tutarken ayağa kalktı. Eliza'nın korktuğu şey olmak üzereydi çünkü Asef'in bakışları gittikçe kararıyordu.
"Bunu yapacak garson mu kalmadı? Bunu neden sen yapıyorsun?" Asef, onlara dönen hiçbir bakışı umursamıyordu.
"Asef Bey, stajer olduğum için gayet normal bir şey yapıyorum." Eliza yüzündeki gülümsemeyi silmeden karşılık verdi ama öfkesi gittikçe artıyordu.
"Size attığım maile bakın lütfen." Cihan'ın sesi araya girince herkes başını eğip önlerine baktı. Kısaca aldıkları uyarı dikkatlerini derhal ikisinden çekmeleriydi. Asef de nerede olduklarını fark edince, Eliza'yı elinden çekip odanın dışına doğru ilerletti.
"Asef, ne yapıyorsun?" Arka tarafta kimsenin olmadığı bir alana geldiklerinde Eliza sesini yükseltti. "Saçmalamayı bırak ve toplantıya dön."
"Sikerim toplantıyı! Mutfakta yemek yapmak değil mi senin stajın? Ne demek garsonluk Eliza? Başkasına hizmet mi edeceksin?" Asef sinirli şekilde konuşurken Eliza'nın elini bırakmayı reddediyordu.
"Garsonluğu mu küçümsüyorsun yoksa sevgilinin garsonluk yaptığını düşünecekler diye mi rahatsız oluyorsun?" Eliza sert şekilde elini çekip öfkeli şekilde konuştu.
"Başlarım başkasının ne düşündüğüne Eliza! Ben senin ayaklarının altına dünyaları sermek istiyorum ama sen istediğin için yaptığın hiçbir şeye engel olmuyorum ama sen bazen abartıyorsun. Kendini küçümseyen sensin şu an."
Eliza kulağına dolan kelimelere inanamayarak baktı. Elleri titremeye başlamıştı. "Ben mi kendimi küçümsüyorum?! Ben mi! Hayatım boyunca yaptığım hiçbir işi küçümsemedim! Her şey benim için bir tecrübeydi Asef! Senin sevgilin olmam ise yürüdüğüm yolu asla değiştirmeyecek, ben doğru bildiğim yoldan asla dönmeyeceğim! Eğer rahatsızsan olduğun sevgili sıfatından sen dönebilirsin!" Eliza öfkeyle bağırıp arkasını döndü ama Asef aniden kolundan kavrayıp kızı yeniden kendine çevirdi. Eğilip yüzleri arasındaki mesafeyi sıfıra indirmişti.
"Eğer bir daha o ima ettiğin şeyi söylersen ya da aklından dahi geçirirsen çok kötü olur Eliza." Asef'in sesindeki şey saf korkuydu ama bunu belli etmemek için başka bir maske takmaya çalışıyordu.
"Ne olur mesela?" Eliza'nın sesi alaylıydı ama kalbi çok acıyordu. O Asef ile ayrılmayı nasıl düşünebilirdi ki? Sadece öfkeliydi sadece anlaşılmamak canını çok yakıyordu.
Asef eğilip Eliza'nın kulağına sıcak nefesini verdi. "Sana daha önce söyledim; dönülmez bir yolda olduğumuzu... Alnıma silah dayayıp hiç düşünmeden tetiği çekebilirsin, dikiş tutmayan bir bıçağı alıp kalbime saplayabilirsin ama bu yoldan döneceğini ima dahi edemezsin... Benim dünyamda sensizliğin bir karşılığı yok, bunu unutma..."
Asef geri çekildiğinde koyu gözlerini çimen yeşili gözlere dikti. Sözlerinin aksine gözleri yalnız kalmaktan korkan bir çocuk gibi bakıyordu. Eliza'nın ağızdan çıkacak tek sözle ya ölecek ya yaşayacak gibiydi...
"İzin verirsen işimin başına dönmek istiyorum ve bir süre gözüme görünme." Eliza cevap beklemeden arkasını dönüp hızlı atan kalbini tutarak ilerledi. Ben sensizliği nasıl düşünebilirim? Zihninde acı içinde bağıran bir ses vardı. Son iki gündür aralarındaki soğuk savaş şu noktada ikisini de korkutacak seviyeye gelmişti.
Asef derin bir nefes alıp yumruğunu duvara geçirdi. Oluşan çatlağa bakıp sakinleşmeye çalıştı, en azından Eliza kapıyı açık bırakıp gitmişti. Bu bile nefes alması için yeterliydi. Ama sabrının sonuna gelmişti, bugün aralarındaki bu buzu ateşe çevirmeyi kafasına koymuştu.
***
Rüzgarın değdikçe üşüttüğü, mini deri eteğin altındaki bacaklarını umursamadan başını kaldırıp Phoneix yazısına baktı Eliza. Elleri iki yanında yumruk olmuştu. Nehir ve Tolga'nın gülmesi sinirini bozuyordu.
"Kesin sesinizi!"
"Ama çok komik." Tolga gülmesini bastırmaya çalışıyordu. "İstanbul'da gitmediğimiz gece kulübü kalmadı, hepsi de kimliğimize bakıp bizi reddetti. Galiba sadece Phoneix'e girme iznimiz var."
Eliza daha da öfkelenmişti. Bugün otelde yaşanan şey sonrası öfkeyle çıkıp eve gitmişti. Olayı anlattığı zaman Tolga ve Nehir kafayı dağıtıp çılgınlar gibi eğlenerek Asef'e misilleme yapmasını söylemişti. Eliza da bu fikre uyup asla giymeyeceği bir mini deri etek ve deri bir büstiyer giymişti. Tabii gittikleri hiçbir gece kulübünün kapısından içeri alınmamışlardı.
"Sence de bu kadarı fazla değil mi?" Nehir umutsuz şekilde başını sallarken kahve saçlarını savurdu. O da Eliza'nın kıyafetine benzer aşırı cesur bir kıyafet giymişti.
Onları gören kapıdaki korumalar hazır ola geçip eğilmişlerdi.
"Geberteceğim seni Asef!" Eliza elini ağzına kapatıp çığlık attı. Daha sonra içeri doğru adımlayıp, ona garip şekilde bakan adamları umursamadan ayaklarını yere vura vura ilerledi. "Bu gece bittin sen!"
***
Bugün çok yorulmuşsan
Her yerde arayıp
Yine de bulamamışsan
O seni unutmuş
Sen unutamamışsan
Kalbinin kuşu uçmuş
Sen tutamamışsan
Tekila bardakları hızlı şekilde dolup boşalıyordu. Eliza onlar için özel olarak ayrılan locada, deli gibi oynuyordu. Nedense diğerleri hep rezerve edilmişti ve en sondaki ve en büyük loca müsaitti. Eliza ise sorgulamadan sadece kafasını dağıtırcasına içiyordu. Şimdiden kafası gitmişti. Doruk izinli olduğu için sistemden müzik açılmıştı.
Bugün çok yorulmuşsan
Her yerde arayıp
Yine de bulamamışsan
O seni unutmuş
Sen unutamamışsan
Kalbinin kuşu uçmuş
Sen tutamamışsan
Masaya çıkıp bağırmaya başladı Eliza. Bacaklarını ve kalçasını cesur şekilde oynatırken dünya umurunda değildi. Sadece kafasındaki tüm sesleri susturmak istiyordu. Deli gibi bağırmaya devam etti. Tolga ve Nehir de kafaları uçmuş şekilde eşlik ediyordu.
Haydi gel
Haydi gel içelim
Derdini al da gel
Haydi gel içelim
Bu evrende bir tozsun
Tarih seni unutsun
Eliza saçlarını savurdu, yeniden zıpladı masanın üstünde. Etrafına öyle bir enerji yayıyordu ki herkesi kör edecek gibiydi. Ama şu an sadece bir kişi kör oluyordu, o da dışarıdan bakılınca görünmeyen camın ardındaki Asef'ti. Geldikleri andan beri sabırla sevgilisini izleyip deliriyordu ama artık sona gelmişti. Alt dudağını ısırarak ayağa kalktı.
Haydi gel içelim
Topla da gel
Haydi gel içelim
Hepsini al da gel
Haydi gel içelim
Daha da çılgın şekilde oynamaya başladı Eliza. Tabii masadakiler şimdi susmuştu. Çünkü Asef ellerini birbirine dolamış, masanın önünde Eliza'ya bakıyordu. Hatta Deniz ve Cihan da gelmiş yanlarına oturmuştu. Eliza gözleri kapalı yeniden bağırdı.
Mazi kalbinde yaraysa
Unut artık ne varsa
Haydi gel içelim
Yerlere düşelim
Haydi gel içelim
Yerlere düşelim
Eliza son cümlede ayağını burkunca gerçekten de masanın üzerine düştü. Eğer Asef'in onu tutan kolları olmasaydı yere kesin düşerdi. Herkes sessiz şekilde elindeki kadehi yudumlarken ikisine bakıyordu. Eliza gözlerini açıp yavaş yavaş önünde beliren adama baktı. Gittikçe netleşen Asef'i fark edince gülmeye başladı.
"Düşme yerlere, dizin yaralanır." dedi Asef. Eliza bunu duyunca daha fazla gülmeye başladı.
"Asef Arjen gelmiş! Ben de nerede kaldı diyordum! Görüyor musunuz Asef Arjen!" Eliza gülerek Asef'i işaret ediyordu. Diğerleri tek kelime etmeden heyecanlı bir film izler gibi ikisine bakıyordu. Asef ise bir kaşını kaldırmış gayet rahat bir ifadeyle kollarını birbirine dolayarak bakıyordu. Eliza, masanın üzerinde bağdaş kurarak oturdu, hala gülüyordu. "Hiçbir gece kulübü beni almadı! Neden mi? Çünkü Asef Arjen öyle istedi! Çünkü benim hayatımı o kontrol ediyor! Benim tüm iplerim onun elinde! Asef, sen haklıydın. Bana uzun zaman önce bunu demiştin değil mi?" Asef kaşlarını çatarken Eliza bir süre düşündü. "Evet, evet! Alya ile ilk tanıştığım gün! İplerimin senin elinde olduğunu söylemiştin! Ne kadar da doğru söylemişsin!"
Eliza'nın bağırmasına karşılık Asef sakin şekilde öne doğru eğilip kıza yaklaştı. "O iple neden şu an ben boğuluyormuşum gibi hissediyorum?"
Eliza büyük bir kahkaha atarken şu anın gerçekliğinden bile uzaklaşmış gibiydi. Sarhoşluğu had safhadaydı. "Aaa! Doğru! Seni o iple boğacağımı söylemiştim. Ama elimde ip yok." Eline bakıp olmayan ip yüzünden dudaklarını büzdü. Ağlamak üzereydi. "Nerede ip?!"
"Çoktan boynuma doladın zaten. Sen de haklıymışsın." Asef bir çocukla konuşur gibiydi. "Haydi gel, yeter artık bu kadar." Elini uzatıp Eliza'yı kucağına almak istedi.
"Hayır!" Eliza bağırınca adamın elleri durmuştu. Yeniden ayağa kalkmaya çalışan Eliza'ya bakıp kaşlarını çattı. Eliza birkaç sendeleme sonucu ayakta durmayı başarmıştı. "Bana emir verip durma! Artık seni dinlemiyorum! İstediğimi yaparım ben!" Eliza acı ile bağırınca Asef dişlerini sıkmaya başladı. "İstediğime güvenirim! İstediğim gece kulübüne girerim! Garson olmak istersem olurum! Çünkü hayatımın patronu benim! Bu gece de burada ben patronum!" Eliza işaret parmağını kendine çevirip Asef'e meydan okuyarak baktı.
Aynı anda da gece kulübünün içinde şarkı şarkı sesi yükselmişti.
Çıktım bi' sürü savaştan
Aldım gücümü hep aşktan
O kadar kurşuna kalbim sağ
Evelallah dağ gibiyim daha
Gel yanıma yavaştan (gel sen, gel)
Çöz beni en baştan
Tahtımı kendim yaptım ben
Ne anadan kalma ne babadan
Eliza bağırarak şarkıya eşlik ediyordu. Onu izleyen herkes sonunda onun delirdiğini düşünmeye başlamıştı.
Uymam ki hiçbir kurala
Sığmam asla dört duvara
Zaten şu hayat dediğin şey
Benzer hileli kumara
"Tam bir zilli bu Eliza." dedi Tolga.
"O öyle bir kadın, kuralsız." dedi Nehir.
Bu gece benim her yerde patron
Ne klişe severim ne de şablon
Beni kimseyle karıştırma
Rahatsız ettiysek pardon
"Gördüğüm en çatlak kadın." dedi Deniz.
"Başım şişti, siktir olup gitmek istiyorum." dedi Cihan.
Bu gece benim her yerde patron
Kafaları geç kalbim de milyon
Beni sana benzetmeye kalkma
Rahatsız ettiysek pardon
"Sikerim ama!" dedi Asef. Sonra da masaya uzanıp Eliza'yı sırtına alıp yürümeye başladı. Arkasından gülen ve alkış çalan kimseyi umursamıyordu. Eliza çığlık attığında kalçasına bir şaplak attı. "Sus kız!"
"Asef bırak beni!" Eliza her şeyi tersten görüyordu. Ve şu an hiç iyi hissetmiyordu.
"Kimse üst kata çıkmayacak, müzik sesini arttırın, sabaha kadar çalacak!" Asef, sert şekilde adamına emir verip odasına giden merdivene yöneldi. Eliza hala sırtında debelenip duruyordu. Odasına açılan kapıdan girip sert şekilde kapattı.
"Bıraksana lan! Ayı!" Eliza'nın bağırmasına karşılık kalçasına yeni bir şaplak daha gelmişti.
"Senin öfkelendiğinde bozulan ağzına ne yapmam lazım? Acı biber mi sürsem?" Asef odasındaki banyoya ilerlerken Eliza adamın sırtından inmeye çalışıyordu.
"Ya bıraksana! Bak bırak yoksa pişman olacaksın!" Eliza'nın son kelimesi sonrası öğürme sesi banyoya doldu.
Asef banyonun ortasında durmuş, sırtından akan ılıklığa paralel gelen kusma sesiyle nefes bile almıyordu. Gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Eliza'yı sarhoş halde bu kadar sarsarsa olacağı buydu, o kaşınmıştı. En sonunda kızın öğürme sesi kesildi ama ardından gülmeye başladı.
"Asef, kıçına kustum. Sert ve sıkı kıçına..."
"İyi bok yedin sevgilim." Asef, dikkatli şekilde Eliza'yı kucağına alıp duşakabine götürdü. "Şimdi seni yere indireceğim, mermere tutun sakın düşme." Eliza'yı yavaşça kucağından indirdi.
"Düşmeme izin vermeyecektin..." Eliza sırtını mermere dayayıp dönen başı ile mücadele etmeye çalıştı. Midesindeki alkolü çıkarınca biraz rahatlamıştı.
"Vermem..." dedi Asef. Eğilip kızın alnına uzun bir öpücük kondurdu. "Yanındayım." Suyu ılık derecede ayarlayıp Eliza'nın üzerine akmasını sağladı. Sesini çıkarmadan öylece duruyordu Eliza. Gözlerini kapatıp rahatlamaya çalıştı. Alt dudağını ısırırken midesinin rahatlamasını bekliyordu.
Asef hızlı şekilde üzerindeki kıyafeti çıkarıp, banyonun diğer kısmındaki suyu da açtı. Yerdeki kusmuk akıp giderken o hızlı şekilde yeniden duşakabine girdi. "Bebeğim, üzerini çıkaracağım şimdi." Eliza cevap vermeden sadece başını sallamıştı. Asef, kızın üzerindeki deri eteğin fermuarını açarken ağzının içinden uzun süre küfür etmişti. Bu şekilde giyinip böyle dağıtması hoşuna gitmemişti.
Eliza'nın üzerinde de kendisi gibi kıyafet kalmamıştı. Şimdi ikisi de çıplak şekilde suyun altındaydı. Asef, kollarını uzatıp Eliza'yı kendine çekti. Eliza başını Asef'in göğsüne yaslarken adam onun saçlarını geriye doğru eliyle tarıyordu. Eline çilekli şampuandan döküp Eliza'nın saçlarını okşamaya başladı. Gözleri kapalıydı kızın, adamın her dokunuşu ile daha da rahatlıyordu.
"Ne vardı bu kadar içecek? Sana her izin verdiğimde bu kadar abartmak zorunda mısın?" Asef'in sesi sitemliydi.
"Garsonluk yaptığım için beni yanına yakıştıramadın mı?" Eliza'nın sorusu ile Asef'in elleri, kızın saçlarında öylece kalmıştı.
"O nasıl soru bebeğim? Olsa olsa senin yanına yakışmayacak kişi ben olurum." dedi Asef. Kulaklarına inanamamış gibiydi. "Bak bana," Eliza'nın çenesini tutup başını kaldırdı. Eliza'nın çimen yeşili gözlerini koyu gözlerine hapsetti. "Bana bunu gerçekten düşünmediğini söyle. Düşünmedin değil mi?"
"Düşünmedim, inandım..." dedi Eliza. Yüzüne akan sular olsa da akan göz yaşları belli oluyordu. "Sen inandırdın..."
"Ben," Asef ne diyeceğini bilmiyordu. Tam anlamıyla dumura uğramıştı. "Ben mi sana böyle hissettirdim?" Eliza başını salladı. "Benim bugün kızdığım, çok farklıydı. Senin olduğun yer çok özel Eliza. Sen benim adımdan bağımsız o özel yerdesin. Güçlü ve inatçı bir kadınsın, hep böyle düşündüm. Benim tek isteğim hep daha yukarıda olman, kendi konumunun farkında olman." Asef ona üzgün gözlerle bakan Eliza'nın gözlerini öptü şefkatle. "Artık insanlar ikimizi biliyor, eğer birisi seni kıracak bir şey söylerse ben dünyayı yakarım. Sadece onlara fırsat vermemeni istiyorum. Beni anlıyor musun?"
Eliza titreyen dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı. "Bundan sonra benden bir şey saklama. Her şeyi benimle konuş, ben doğruya yanlışa karar vereyim. Tamam mı?" Eliza'nın masum sorusuna Asef gülümseyerek başını salladı. "Bana yasaklar koymak yerine nedenlerini anlat, tamam mı?" Asef tekrar başını sallayıp onaylayan bir ses çıkardı. "Bana sesini de yükseltme, tamam mı?"
"O yüksek çıkan sesimin Allah belasını versin." dedi Asef. Eliza'nın, artık ayık bakan yüzüne eğilip yanağını öptü. Eliza buna kıkırdamıştı. "Çok sevdiğim bir söz var; sen bana soğuk davrandığında ne kadar üşüdüğümü bilsen... Ceketini çıkarıp üzerime örterdin... Birkaç gündür ben çok üşüyorum Eliza..."
"Farkında değilim sanki, bir kışın ortasında kaldık ikimiz de..." dedi Eliza. Ama aklına şu an tüm bedeni ile sevgilisini ısıtmak geliyordu. "Sıcak su... Ben... Senin saçını yıkayacağım." Eliza elini Asef'in arkasındaki şampuana uzatırken kendini adama bastırdı. Az önce farkında değillerdi ama şu an çıplak bedenleri ani farkındalık ile alev almıştı. Alsın istedi ikisi de... Ancak yanınca geçerdi içlerindeki buzdan dağlar...
(+18 Uyarısı)
Asef'in dudaklarından sert bir inilti dökülürken Eliza'nın kalçasını tutup kendine daha sert bastırdı. Bu esnada avuçlarının altındaki beyaz teni sertçe sıkıyordu.
"Bence benim saçımı boşver şimdi." Asef'in tutkulu sesine karşılık Eliza eline döktüğü şampuanı Asef'in saçlarına götürmeye çalışıyordu.
"Biraz eğilsene," dedi Eliza. Ama Asef eğilmek yerine Eliza'yı aniden kucağına aldı. "Ayy!"
"Bence böyle daha kolay elin yeter." Asef, kucağındaki bedeni mermere yaslayıp, bacaklarının arasındaki sert aletini kızın tam kadınlığının üzerine dayadı. "Sertçe ovala, saçımı..."
Eliza, hem kustuğu için hem de suyun etkisi ile kendine gelmişti. Ama hala kanındaki alkolün bedenine yaydığı ateşin etkisindeydi. Kadınlığı üzerinde hissettiği sertliğe kendini daha da bastırmak için kalçasını oynattı. Asef'in hırıltılı inlemesi ile gülümsedi.
"Aynen, böyle sertçe ovalayabilirim yani saçlarını..." derken elindeki şampuanı Asef'in saçlarını sürmeye başladı. Üzerlerine akan ılık su yanan bedenlerine hiç etki etmiyordu.
"Bence de, ben de göğüs uçlarını yalayabilirim bence. Sertçe..." Asef son kelimeden sonra Eliza'nın sol göğüs ucunu dudakları arasına alıp sertçe emmeye başladı. Eliza, Asef'in saçlarını ovarken derin şekilde inlemişti. Saçlarını ovmayı bırakıp sertçe çekmeye başladı. Asef'in nefesinden akan vahşilik Eliza'nın kadınlığının alev alev yanmasına neden oluyordu. Asef bu defa sağ göğüs ucunu sertçe dişleri arasına aldığında Eliza kendini yeniden Asef'e bastırdı. Kalçasını hareket ettirirken daha fazlasını istediğini gayet net şekilde belli ediyordu.
Hissettiği o iri sertlik de alev almış yanıyordu. "Bu saatten sonra durmayacağımı biliyorsun değil mi? Sabaha kadar, takatimiz kalmaya dek seni sertçe,"
"Sus da yap artık! Sertçe..." diye sözünü kesti Eliza.
Asef için sabrını taşıran son damla bu olmuştu. Eliza'nın dudaklarına arzuyla yapışıp hızlı şekilde kendini ona sürtmeye başladı. İçine girmese de sert şekilde baskı yapıyordu. El yordamıyla suyu kapatıp Eliza hala kucağındayken ilerlemeye başladı. Kızın dilini dudakları arasına alıp sertçe sömürürken banyoda daha önce açtığı suyu da kapattı. Yoksa bu gece tüm kulüp sular altında kalacaktı.
Eliza'nın sırtı yumuşak yatakla buluştuğunda, Asef sert şekilde bacakları arasında yerini almıştı. Dudakları bir an olsun birbirinden ayrılmazken, Eliza'nın bacaklarını beline doladı Asef. Elinin birisi kızın göğüs ucunu sertçe ezerken diğeri yatakta yumruk olmuştu.
Eliza nefes bile almıyordu, bedeninde yanan ateş onu kavururken ne yapacağını bilmediği ellerini Asef'in sırtına sertçe koymuş, tırnaklarını batırıyordu. Bacakları adamın belini sarmışken sabırsız şekilde, yanan kadınlığını adama bastırıp duruyordu. Ama Asef'in içine girmemesi gittikçe öfkelenmesine neden oluyordu. Daha fazla dayanamayıp, elini adamın sırtından çekip önüne getirdi. Asef, hissettiği şeyle Eliza'nın dudaklarını bırakıp sert şekilde inledi. Başını eğip baktığında Eliza'nın sertçe aletini kavrayıp çektiğini gördü.
"Sabırsız, seksi kedi..." dedi nefes nefese.
"Sen de pek sabırlı sayılmazdın, sanırım naz yapıyorsun." dedi Eliza. Elindeki taş gibi alev alev yanan aleti sertçe sıktı. Asef hırıltılı şekilde inledi bunun üzerine.
"Demiştim sana, naz sırası bende diye... Üzerime de senin atlayacağını söylemiştim." Asef'in dudakları sertçe Eliza'nın boynuna gömüldü. Hem ısırıp hem de emiyordu.
"Evet, ben de atladığım zaman senin kaçmayacağını biliyordum." Eliza kısık sesle konuşurken Asef'in sert aletinin ucunu kadınlığına dayadı. "Eğer şu an içime girmezsen, ben senden daha nazlı olacağım Asef Arjen..."
Ve Asef'in sabrı bitmişti. Eliza'nın iki elini de tutup başının üzerine sabitledi. Ardından beklemeden sert şekilde kendini kızın içine itti. Eliza'nın çığlığı odaya dolarken Asef'in boğazdan gelen kalın iniltisi ona eşlik etmişti.
"Bu defa bela okumak yok mu?" diye zorlukla sordu Asef. İçine girdiği kadın nefesini kesiyordu.
"Sen benim en sevdiğim belasın." dedi nefes nefese Eliza.
"Bu gece bu bela içinden asla çıkmayacak!"
Asef'in her sert darbesi sonrası Eliza'nın çığlığı odada yankılanıyordu. Sadece içine giren aletin verdiği zevk çığlığı değil, Asef'in bedeninin her noktasına bıraktığı izler de çığlık atmasına neden oluyordu. Eliza şu an Asef'in, Venedik'te kendini fazlasıyla tuttuğunu fark ediyordu. Adamın içindeki vahşi arzu tamamiyle vücut bulmuş gibiydi.
Eliza'nın çığlıklarının sadece birkaç saniye durmasına neden olup içinden çıktı Asef. Yan dönüp Eliza'nın sırtını göğsüne çekerek kızın bacaklarını yeniden araladı. Sert şekilde içine girerken bir eli de kızın göğüslerini eziyordu. Öldürücü darbeleri vurmaya devam ederken dudaklarını, uğruna öleceği boyna gömdü. Dili o yumuşak ve beyaz teni tadarken vuruşları daha da vahşi bir hal aldı.
"Bugün çok yaktın canımı Eliza..." Asef nefes nefese kalmıştı. "İstersem seni bırakabileceğimi ima ettin... Bir daha asla yapma bunu bana, lütfen sensizliğin hayali ile sınama beni..."
"Sensizliği nasıl düşünürüm? Sadece çok öfkelenmiştim." Eliza, aldığı sert darbelerin zevki ile konuşmakta zorlanıyordu.
"Senin öfkelendiğinde bozulan o ağzına ne yapmalıyım?" dedikten sonra daha sert girdi kızın içine Asef.
Eliza'nın boğazından kopan çığlıklar şimdiden canını yakıyordu ama durmak da istemiyordu. Ve Asef ona istediğini verdi. Durmadan sertçe... Zirveye tırmanıp çığlıklar ile oradan düştüler birlikte... Her birleşmelerinde daha öncekinden daha büyük bir arzuyla inlediler...
Gece kulübünün müziği sabaha kadar bangır bangır çaldı. Ama onlar sabaha kadar çığlık çığlığa seviştiler...
Aralarında büyüyen sorunları birleşerek defetme yolunu seçtiler. Bu geceden sonra ikisi de birbiri hakkında yeni bir şey öğrenmişti.
Asef, hata yapmaktan şimdi eskisinden daha çok korkuyordu...
Çünkü Eliza'nın hataları affetmeyeceğini görüyordu...
Eliza, inanmanın ne kadar önemli olduğunu öğreniyordu...
Çünkü, Asef'in en büyük korkusunun inanılmamak olduğunu biliyordu...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |