
Bir şiirin mısraları gibisin sevdiğim... Asırlar boyu tüm aşkların dile gelişi misali..."
***
Sabah saatlerinde malikanenin önünde yaşanan olay Asef'in karar vermesi gereken bir savaşın başlangıcı olmuştu. Kral'ın ifşası ve yapılan şikayet sadece Pusat'ın işi olabilirdi. Asef emniyette bir odada otururken bundan emindi. Ürgüp'te başlayan saldırı harekete geçeceğinin habercisiydi zaten. Ama Kral konusundaki durum biraz düşündürücüydü. Bu olaydan kurtulması çok sürmezdi, bunu yaparak Pusat'ın eline ne geçecek onu düşündü Asef. Ama Cihan ondan önce bunu fark etmişti. Avukatlar işini yaparken o Asef'in yanına gelip oturdu.
"İyi misiniz?"
"Oradan bakınca kötü mü görünüyorum?" Asef umursamazdı.
"Eğer avukatlar kıç- yani masumluğunuzu kanıtlamazsa ömür boyu hapis yatabilirsiniz." Cihan ağzından kaçacak şeyi tutsa da Asef anlamıştı. Hayretle büyüttü gözlerini.
"Kıçımı kurtarmazsa mı demek istedin puşt Cihan?"
"Hayır, kıçınız asla mevzu bahis değil." Cihan normal bir şeyden konuşur gibiydi. Asef'i delirtmek için yeterliydi.
"Ulan pezevenk! Benim kıçım neden mevzu bahis olsun zaten?!"
"Asef'im! Sert ve sıkı kıçına bir şey mi oldu?" Deniz'in heyecanlı şekilde odaya dalıp Asef'in karşısına oturmasına boş şekilde baktı iki adam da.
"Ne olacak lan benim kıçıma?" diye sordu Asef.
"Ben de onu soruyum Asef'im, kıçına bir şey mi oldu?"
"Avukatlar Asef Bey'in kıçını kurtarmazsa diye konuşuyorduk." diye gayet sakin şekilde cevap verdi Cihan.
"İkinizin de kıçına sıkmadan önce susun!" Asef'in öfkeli sesi ikisini de susturmaya yetmişti. "Bir gelişme var mı onu söyleyin! Malikanede her şey yolunda mı? Eliza ile konuştun mu Deniz?"
"Pek iç açıcı bir gelişme yok, kumarhane ile ilgili de soruşturma açılacak sanırım. Ama Phoneix'de bir şey bulamıyorlar. Eliza ile konuştum, senin için endişeli. Onun dışında pek bir şey yok." Deniz elindeki birkaç dosyayı Asef'e uzattı. Ama Asef oralı olmamıştı, onun yerine Cihan aldı.
"Hallolur hepsi, bunlar basit meseleler beni yıkacak şeyler değil." dedi Asef. Kendinden emindi ama içinde büyüyen bir huzursuzluk vardı.
"Basit meseleler ama zamanınızı çalıyor." dedi Cihan. Asef ona devam et der gibi bakınca ekledi. "Pusat bundan kurtulacağınızı biliyor zaten onun amacı herkesi meşgul edip dikkat dağıtmak."
"Ne geçecek eline?" diye sordu Deniz.
"İkizini istiyor hatta Eliza Hanım-"
"Sikerim!" Cihan'ın sözünü Asef'in öfkeli sesi böldü.
"Neyse sadece ikizine odaklı, üç aydır onu takip ediyor. Tek zaafı Çiçek, o yüzden Ürgüp'teki saldırı üzerine bunu yaptı."
Asef omzundaki sızlayan yaranın öfkesini hala atamamıştı. Ödeteceği bedellerin içine bunu da eklemişti.
"Asef'i belli bir süre meşgul edip Lavinya'yı alacak o zaman. Ama her türlü bu çok tehlikeli, diğerleri için asla güvenli olmaz." dedi Deniz.
"Doruk'u kullanıyor, uyandığı andan itibaren şantaj yapıyor çocuğa." Cihan'ın sözlerine şaşkın şekilde tepki verdi Deniz. Asef bunu henüz Ürgüp'teyken öğrenmişti. O yüzden sakindi ama Doruk'un bulduğu çözümü sikmek için fazlasıyla sabırsızdı. Sadece Eliza'nın tepkisinden çekindiği için bekliyordu.
"Ne şantajı?" diye sordu Deniz.
"Ailesi ile tehdit ediyor, Eliza'ya gitmesini sağlamaya çalıştı. Herkesin dikkati dağılınca Ürgüp'te ikizini almak istedi ama Asef Bey'e saldırdı." Cihan konuşurken Deniz düşünceliydi.
"Peki Doruk'un hafızası,"
"Gayet yerinde hafızasını siktiğim." Cevabı net şekilde Asef vermişti.
"Ama hafıza kaybı vardı gerçekten," dedi Deniz. Sonuçları bizzat kendisi incelemişti.
"Başta geçici hafıza kaybı vardı ama hastaneden çabuk çıktı. Yani Ürgüp'te kendine çoktan gelmişti ama Pusat'ın yüzünden bunu sakladı. Özgür fark etti, gizli bir telefon üzerinden iletişime geçmiş Pusat. Yerimizi de öyle bulmuş, aslında Doruk'un bir suçu yok. Sadece olayların içinde bulmuş kendini." Cihan fark ettikten sonra adam sayısını Lavinya için arttırmıştı, Asef'in peşine düşeceklerini tahmin etmemişti. Çünkü Pusat üç aydır Lavinya'nın peşindeydi.
"O zaman yine olayların içinde bulsun kendini." dedi Asef. "Pusat yarın buradan çıkacağımı düşünüyor."
"Muhtemelen biliyor, korumaların arasına adam yerleştirmiş." dedi Cihan. Çok normal bir şeymiş gibi söylemişti.
Asef de aynı şekilde, normal bir şey duymuş gibi karşılık verdi. "Sikeriz onu sonra, önce planı kuralım."
"Kral gerçekten tutuklanırsa Pusat harekete geçer." dedi Cihan.
"Malikaneden diğerleri korunmasız şekilde çıkarsa, Lavinya'nın yanıltması ile Pusat tuzak kuracaktır. Doruk'u da kullanacaktır." diyerek fikrini belirtti Asef.
"Doğru, ikizinin onun yanında olduğunu düşünmesi lazım." dedi Cihan.
"Sen Lavinya ile konuş, plan yapıp kızları tuzağa düşürmüş gibi yapsın. Her ne kadar bunu istemesem de Alya ve Eliza da onunla olmalı. Pusat için daha büyük bir hırs olacak. Ama dikkatli olsun, adamlar görünmeden takipte olacak zaten. Asla zarar görmeyecekler, bu sayede avucuma düşecek." Asef için kardeşi ve sevdiği kadını böyle bir durumda bırakmak ölüm gibiydi ama Pusat'ı yakalamak için bunu yapmalıydı. Üstelik Eliza'nın aylardır kabusu olan adam karşısında cesur olmasını istiyordu. Tüm korkularından arınıp neler yapacağını görmek istiyordu. Çünkü Eliza'nın ne kadar cesur olduğunu biliyordu.
"Çok pardon, Kral yani sen tutuklanırsan plan ne sikime yarayacak?" Deniz gayet haklı bir soru sormuştu. Ama Cihan ve Asef salağa bakar gibi Deniz'e bakmıştı. "Lan ne oluyor?"
"Başka bir Kral teslim olacak." dedi Cihan.
"Başka Kral mı var?" diye sordu Deniz.
"Benim yerime defalarca maça çıkan Cihan, diğer Kral." dedi Asef.
"Ben teslim olup tüm görüntüleri kendi gerçek görüntülerim ile değiştireceğim. Phoneix'te bir şey bulamazlar. Siz akşamdan önce serbest kalırsınız, gerisi sizde." dedi Cihan.
"Geriye Pusat'ın gelmişini geçmişini sikmek kalıyor." Asef'in öfkesi büyüktü.
Cihan ayağa kalkıp telefonu eline aldı. "Çiçek ile konuşup, planı anlatırım."
"Dediğini yapacak mı?" diye sordu Deniz. "Güvenebilir misin?"
"Güvenemem, deli kadının teki. Ama ona benim için Lavinya olma fırsatı veriyorum. Bunu kaçırmaz." Cihan odadan çıkınca Deniz, Asef'e döndü.
"Sanki kendisi deli değil, gerçekten anlamıyorum kafasını. Ama senin yerine teslim olması büyük fedakarlık."
"Birkaç güne serbest kalır. Daha önemli olan bu gece Pusat dışında kimse zarar görmemeli." Asef başını sağa sola yatırıp sert şekilde çıtlattı. "Bir de yaptığım planı Eliza öğrenince umarım kıçıma tekmeyi vurmaz." Deniz'in ağzını açtığını gören Asef işaret parmağını tehdit eder gibi kaldırdı. "Kıçım hakkında tek kelime edersen, beynini sikerim."
Deniz başını sallayıp gülüşünü bastırdı. Ama yine de ensesine tokat yemesine neden olan şeyi söylemişti. "Sert ve sıkı kıçına şaplak atmak istedim."
***
Gecenin içinde büyük bir sessizlik vardı. Asef, Pusat'ın başına silahını dayamış bana bakarken iyi olduğumdan emin olmak istiyordu. Çünkü dağılmıştım, bedenimi saran korku fazlasıyla belliydi. Az önce saniyeler içinde yaşanan şeyler tam anlamıyla şok ediciydi. Kurtların vurulmasını beklerken vurulan Pusat'ın adamları olmuştu. Tehdit altında olan bizken, bu hızlı şekilde değişmişti. Asef'in ne zaman serbest kaldığını ve buraya geldiğini bilmiyordum ama karşımdaydı. Tam olması gereken anda ve yerdeydi.
Dik bir şekilde durup gülümsedim, bu Asef için yeterli cevap olmuştu. Odağını başkasına çevirmek için beklemedi.
"Nasıl sürpriz ama Pusat, beğendin mi?"
Pusat'ın gözleri ise anında Lavinya'yı bulmuştu. Öfkeli bakışı korkunçtu. O zaman ben de anladım. Lavinya bize değil, Pusat'a ihanet etmişti. Bundan pişman değil gibi bakıyordu ama gözlerini kaçırdığı an kardeşine olan o üzgün bakışını yakalamıştım.
"Daha büyük sürprizi başkası yaptı az önce." Pusat'ın sözü Lavinya'ydı. "Senin yapacakların pek şaşırtmaz."
"Çok şaşıracağına eminim." Asef silahı aşağı doğru kaydırırken Pusat'ın yüzünde psikopat bir gülüş vardı. "Son zamanlarda sanata ilgi duymaya başladım. Özellikle kanlı olanlara."
"Ben de severim kanlı sanatı Asef," Pusat'ın bakışları beni bulduğu anda iyi şeyler olmayacağını hissettim. "En son güzel Eliza'nın üzerinde uygulamıştım."
"Ecdadını sikerim! Puştun dölü!" Asef'in öfkeden gözü dönünce Pusat'ın ensesine silahın kabzasını vurup tartışmalarına son verdi. Pusat yere düşünce adamları anında ellerini arkadan kelepçelemek için koşmuşlardı. Baygın halde sürükleyip yanımızdan götürdüler. Asef hızlı adımlarla yanıma geldiğinde ben de çoktan ona doğru koşmuştum. Kendimi kollarına bıraktığımda, Asef'in tüm bedeni gevşemişti. "Duyduğun şeyleri unut tamam mı? Sana daha fazla acı vermesine izin vermem." Kulağıma fısıldadığı sözler sonrası daha sıkı sarıldım.
"İyiyim ben, çok korktum ama artık iyiyim." Geri çekilip gözlerine baktım. "Alya içindi en büyük endişem, nasıl serbest kaldın? Neden bana haber vermedin?"
Asef bana cevap vermeden arabanın içindeki Alya'ya baktı. "Anlatacağım güzelim, merak etme." Beni bırakıp kardeşine doğru giderken sanki konuşmaktan çekiniyor gibiydi. Alya abisine sarılırken kısık sesle ağlıyordu. Yanlarına gidip aralarına girmek istemedim. Asef, onu rahatlatırdı.
"Demek ben orospu ve sürtük biriyim. Ha bir de kaltak vardı, başka?" Lavinya'nın iğneleyici sesini duyunca ona döndüm. Bu esnada kurtların hâlâ ilerde durup beklediğini fark ettim. Ama çok yaklaşmıyorlardı.
"O an başka bir şey düşünecek durumda değildim. Sence haksız mıyım? Yaptığın ihanet gibiydi." dedim. Ben de Lavinya gibi iğneleyici konuşmaya dikkat ettim.
"Evet, ihanetti. Ama kendi ikizime." Gözleri anlık olarak durgunlaşmıştı. "Durması gerekiyor artık, takıntı haline getirdiği her şey sonumuz olacak. Bilmediğim birçok belaya bulaşmış durumda, her gün daha da batacak. Belki artık bazı şeylerden vazgeçmenin zamanı gelmiştir."
"Bir şeyden mi vazgeçiyorsun?" diye sordum.
"Hayır, yeterince yaptım bunu. Hayatımızın beş yılından vazgeçtim ama artık buna niyetim yok. Ama Asef deccali buna hep engel oluyor!" Öfkeyle Asef'in yanına ilerledi. "Neden benim sevdiğim adam senin yerine hapiste?!"
Neyi kast ettiğine dair fikrim yoktu. İkisi tartışmaya tutuştuğunda Alya da gülüyordu. O yüzden yanlarına gitmedim, şu an konuşmak istediğim başkasıydı. Doruk üzgün şekilde bir ağacın önünde oturuyordu. Yanına gidip ben de aynı şekilde oturdum.
"Neden anlatmadın? Bu kadar büyük bir yükü neden tek başına taşımaya çalıştın?"
Başını kaldırmadı hala yere bakarken derin bir nefes aldı. "Gözlerimi açtığımda hiçbir şey hatırlamıyordum. Aklımda sadece senin yüzün vardı, senin sesin... Başka bir şey yoktu, sonra o geldi. Yıllarca abi olarak bildiğim adam celladım olmuştu. Gerçi onu gördüğümde artık abi olamayacak kadar uzaktı. Ailemin tehlikede olduğunu ve istediğini yapmamı istedi. Daha sonra ortadan kaybolup gitti. Ailemi hastanede bir kez gördüm, yanıma geldiler. Onlar da bana yabancıydı ama gözlerim tıpkı annemin gözlerine benziyor."
Doruk'un buruk tebessümü benim gözlerimin yaşarmasına neden olmuştu. "Beni bırakmamışlar, çocukları kaçıran organ mafyası, yaşanan 99 Gölcük depreminde beni kaçırmış. Henüz yeni doğmuş bir bebekmişim. Ama birilerinin fark etmesiyle devlet beni alıp yurda bırakmış. Ailem ise yaralı şekilde kurtulmuş ama benim öldüğümü düşünüp enkaz altında cesedimi aramışlar. Bulamamışlar, yıllar geçmiş... Kim bilir benim gibi ne kadar çocuk böyle oldu?"
Ağlamam durmuyordu, Doruk'un da gözlerinden usulca yaşlar akıyordu. Ama yüzünü kaldırıp bana bakamıyordu. "Zihnim öyle bulanıktı ki, kendime gelmeye çalışırken elime bir mektup geldi. Ailemi almış o adam, bir yere kapatmış. İstediği şey ise Ürgüp'e herkesin gitmesini sağlamamdı. Aklıma gelen tek şey sendin ve sana gelmek için karıma gitmek istiyorum, dedim. Ve daha sonra seni gördüğüm an her şeyi hatırladım. Acı vericiydi ama çaresiz şekilde bekleyip kabullenmek dışında bir şey yapamadım. Ürgüp'teki saldırıyı duyunca kendimi çok suçladım ama..."
"Doruk, artık kendini suçlamayı bırak. Çünkü geçti, ikimiz de yaşadığımız her şeyi geride bıraktık. Önümüzde yeni bir hayat var ve sen bunu en güzel şekilde yaşayacaksın." Uzanıp elini tuttum. Daha fazla kendine acı çektirmesini istemiyordum. Başını kaldırıp baktı, gülümserken birçok duygu vardı gözlerinde.
"Öyle yapacağım, yeni bir hayata başlayıp her şeyi geride bırakmak istiyorum. Asef, ailemi buldu. Bugün planı anlatmasaydı cesaret edemezdim. Zaten silahı yanlışlıkla ateşlemem çok kötü şeylere sebep olabilirdi. Salak kafam!" O kafasına vururken ben bir süre afalladım.
Doruk'un söylediği şeylerden tek bir yere takılmıştım. "Ne planı?"
"Lavinya'nın kurduğu tuzağı Asef planladı. O istedi bunu bizden." Doruk söylememesi gereken bir gerçeği itiraf etmenin sıkıntısını yaşarken ben öfkeyle ayağa kalktım. "Ama senden gizlemesinin nedeni vardır mutlaka,"
Doruk'un dediklerini dinlemeden sinirli adımlarla Asef'in yanına yürüdüm. Lavinya ile tartışma devam ediyordu, Deniz de yanlarındaydı.
"Bana bak Asef kılıklı deccal, Cihan'ı sabaha kadar oradan çıkar yoksa kurtlarını keser mangalda çeviririm!" Lavinya'nın bağırması ile Asef ve Deniz yüzünü buruşturdu.
"Bir sus kızım ya! Yemedi kimse Cihan'ı, sabaha çıkar." Deniz bıkkındı. "Ayşe Sultan beya! Ne desem ikna olmuyor, yoldan dönmüyor. Resmen Edirne'ye kaçırıyor sevgilimi."
"Tuttu yine inadı, git hallet Deniz." Asef saçlarını karıştırırken beni gördü. "Güzelim," derken elini uzatmıştı. Ama ben tutmadan yanında durunca yüzü anında asılmıştı. Belki de planı öğrendiğimi tahmin etmişti ama bir şey demedi.
Alya da endişeyle Deniz'e bakıyordu. "Deniz abi, babaannemi ara ben konuşurum. Telefonumu Doruk salağı attı, hadi sen ara." İkisi uzaklaşırken ben de sinirle Lavinya'ya baktım.
"Evet, benim de telefonumu birisi attı." dedim.
"Ne kıymetli telefonun varmış, alırız yenisini. Sanki benim suçum olanlar, yanındaki adama sor." Lavinya arkasını dönüp giderken, Asef gergin şekilde bana döndü.
"Şimdi yavrum," Asef'in iki eli önündeydi. "Bunu sana söylememek için nedenim vardı."
"Neydi nedenin?" Benim rahat tavrım onu daha da geriyordu. Sakinliğimin ardında gizli bir tehdit vardı.
"Bu nedenler fazlasıyla önemli. Sonuçta sen içinde bulunduğumuz her şeyin farkındasın. Bugün benim kontrolümde olmasa da böyle bir durumla karşı karşıya kalabilirsin." Elini kaldırıp açıktaki boynumu okşadı. Eli yavaşça hâlâ boynumda olan kolyenin metaline ilerlemişti. "Ve sen bu durumda çok cesurdun ve kolyeyi aklına getirecek kadar harikaydın."
"Yani beni mi denedin?" Sorum gözlerini kaçırmasına neden olmuştu. "Ya yanlış bir şey yapıp, Alya ile zarar görseydik. Ne bileyim Lavinya'nın arabayı durdurması için kazaya sebep olsaydım ya da zamanında yetişemeseydin o zaman ne olurdu?"
"Dediğin her şeyde haklısın ama ben senin cesaretini gördüm. Kurtları bile kendine itaat ettirdin, muhteşemdin." Asef'in övgülerini ne kadar hak ettim bilmiyorum ama bir noktada haklıydı. Cesaret gösterdiğimi biliyordum. Ve her şey bir yana Pusat artık bize zarar veremezdi. Bunun için mutlu olmam gerekiyordu. Ama aklıma gelen şeyle sinsice gülümsedim.
"Kurtlar bana mı itaat ediyor?"
"Kolye sende olduğuna göre, itaat ettikleri de sensin." Asef niyetimi henüz görmediği için rahattı. Kolunu boynuma sarıp saçlarımı öptü. ''Benim de itaat ettiğim sensin."
"Bakalım ne kadar itaatkarlar?" Kolyeyi dudağıma götürüp üfledim. Anında harekete geçen kurtlar herkesin korkuyla kaçmasına neden olmuştu.
"Ne yapıyorsun yavrum?" Asef de şaşkın şekilde bakıyordu. Aramis ona öfkeyle hırlayınca kolunu çekip iki elini kaldırdı. "Sakin ol oğlum, Eliza ne yapmaya çalışıyorsun bebeğim?"
"Madem güç bende, sana ceza veriyorum. Yaşadığım korkuya karşılık Aramis için sağ bacak nasıl fikir?" Asef dikkatli şekilde önünde hırlayan kurda bakıp bana döndü. Yüzünde büyük şok vardı.
"Beni kurtlara mı yem etmek istiyorsun?"
"Evet, bence güzel fikir. Sen de benden habersiz bu şekilde tehlikeli plan yapmamayı öğrenirsin belki." Her ne kadar meydan okuyarak bunu söylemiş olsam da Asef ile etrafımızı saran üç kurt korkmama neden oluyordu. Hem de fazlasıyla... Asef bunu fark etmiş olacak ki dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı.
"Olur yavrum, eğer öfken geçecekse hemen yem et beni. Emret onlara güzelim," Asef elini kaldırıp saçlarımın bir kısmını omzumun arkasına doğru iteledi. "Beni yemelerini söyle ama daha sonra seni ben yiyeceğim ona göre..." Asef'in nefesi boynuma çarparken bacaklarıma değen şeyle nefesimi tuttum. Aramis etrafımızda dolanırken kuyruğu sürtünüyordu. Elimi kaldırıp Asef'in gömleğini tuttum.
"Asef," Sesim korkudan fazlasıyla kısıktı.
"Hmm,"
"Söyle şu kurda uzaklaşıp bana sürtünmeyi bıraksın." Ben korkudan deli olurken Deniz, Alya ve Lavinya gülerek bizi izliyordu. Ne kadar da iyi insanlar!
Asef, iki elini belime atıp beni kendine çekti iyice. Aramızda en ufak bir boşluk bile yoktu. Başını boynuma gömüp kokumu içine çekti.
"Onlara sen itaat ediyorsun güzelim."
"Pek ediyor gibi değilim." İkimizin de sesi kısıktı.
"Ediyorsun,"
"Nasıl ediyorum Asef? Her an üzerime atlayacak gibiler." Sesim daha yüksek çıkmıştı. Aramis aniden başını kaldırıp uluyunca kendimi Asef'in kucağında buldum. Sanırım ben ona doğru iyice sırnaşınca çareyi beni kucağına almakta bulmuştu. "Bence sadece sana itaat ediyorlar. Baksana kucağında olan benim sanki tehlikede değil gibisin."
"Sana itaat ediyorlar çünkü bana hükmeden sensin. Ben sana itaat ettiğime göre kurtlara da sen hükmediyorsun." Asef beni kucağında tutarken dudakları arasından yüksek bir ıslık sesi yükseldi. Aynı saniyelerde kurtlar arkasını dönüp uzaklaşınca ağzım bir karış açık gidişlerini izledim. "Ama bir konuda haklısın."
"Hangi konuda?" Hâlâ giden kurtlara bakıyordum.
"Ben tehlikedeyim," dedi kısık sesle. Hangi ara bu kadar yakınlaşmıştık?
"Neden tehlikedesin?" Dudaklarımızın bu kadar yakın olması fazla heyecan vericiydi. Geri çekilmek de istemiyorum.
"Tehlikeli bir kadının kölesiyim, her an tehlikedeyim. Ama biliyor musun? Seninle her an her saniye tehlikeye atlayabilirim. Hadi hemen atlayalım." Dudaklarımızın buluşmasını engelleyen Asef'in kafasına yediği bastondu.
"Doğurmayıp sıçtığım adamın oğlu! Senin kafana sıçayım!" Ayşe babaanne aramıza resmen bomba gibi düşmüştü. Asef dikkatli şekilde beni yere indirip Ayşe Sultan'a döndü.
"Bana bak yaşlı cadı, babaannem demem seni şu an mumyalatırım. Utanmıyor musun sevgilimle arama girmeye?" Asef karşısındaki kişiyi unutmuş gibiydi. Bu defa kıçına yediği bastonla hepimiz gülmeye başladık.
"Kes sesini susak ağızlı! Utanmaz birisi varsa o da sensin! Sevgilini tuzağın ortasına gönderirken utanma duygun neredeydi?" Ayşe babaanneye haklı olduğumu düşünerek baktım. Asef buna daha çok öfkelenmişti.
"Ben sizi korumak için yaptım her şeyi! Kafamın tasını attırma!" Asef öfkeyle bağırsa da sonuç yine baston darbesi olmuştu. "Şu kıçımdan uzak dur artık bunak karı!"
"Ayşe Sultan yapma, Asef'imin sert ve sıkı kıçına vurma. Ya da ben senin yerine vururum yorulma." Deniz, Nehir'in elini tutuyordu. Bize doğru geldiklerinde Nehir yanıma gelip sıkıca sarıldı.
"İyiyim, bir sorun yok merak etme." dedim hemen. Olanları öğrenince çok korkmuştu, belliydi.
"Bunak senin babandır! Hepinizin topuğuna sıkarım asabımı bozmayın, yürüyün eve!" Ayşe Sultan öne düşüp peşinden gelmemizi beklese de hareketsiz kalmıştık. "Yürüsenize susak ağızlılar!"
"Off birisi bu cadıyı Edirne'ye götürsün." Asef, Ayşe babaannenin sabrını çok fazla zorluyordu.
"Birisi de seni itin götüne soksun! Yürü Alya!" Ayşe Sultan'ın bağırması ile Tolga'ya sarılmış kendinden geçmiş Alya bize baktı. Ama kolları hâlâ Tolga'nın boynundaydı. Asef'in bunu görmesi ise şu an için can sıkıcıydı.
"Başın ile gövdenin bağlantısını sağlayan boynunla vedalaşmak ister misin Habeş maymunu?"
"Asef Bey abi," Tolga hızlı şekilde Alya'nın kollarını boynundan çözdü. Tabii Alya'nın ölümcül bakışları altındaydı. "Başım ile gövdemin sana hizmet etmesini istediğim bu yolda bağlantılarımı koparmak istemem. O yüzden vedaları bırakalım sonraya kalsın."
"Herkes eve, sabah hepinizle konuşacaklarım var." Asef elimi tutup diğerlerinden farklı yöne dönünce bizim eve gitmeyeceğimizi anladım. "Sözümden çıkmazsanız iyi olur."
"Cihan ne olacak?" Lavinya'nın aklı sadece birindeydi. "Ne zaman çıkacak oradan?"
Asef bıkkın şekilde nefesini verip yürümeye başladı. Elimi sıkıca tuttuğu için ben de mecbur adımlarına eşlik ettim. "Cihan'a ne olur Allah bilir, sen en iyisi don mon bir şeyler hazırlayıp ziyaretine git."
"Asef deccali!" Lavinya öfkeyle bağırdığında gözlerinde Cihan'a olan merak dışında başka bir şey daha gördüm. Asef'e kızgındı, Pusat'a ne olacağı konusunda endişe duyduğu belliydi.
Diğerleri eve doğru yola çıkarken biz ormanda el ele yürümeye devam ediyorduk.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Ama sanırım bu yolu hatırlıyorum.
"Tahmin etmen gerekirdi, bu kadar kaostan sonra kimsenin sesine tahammülüm yok." Asef beni kendine daha çok çekip boynuma sarıldı. Yalnız olmadığımızı hissediyordum, kurtların sessiz eşliğinde ilerliyorduk sanırım.
"Ah şu yaşlılık, tansiyonun mu çıktı?" Yandan bakıp gülümsedim. Ama Asef benim aksime kaşlarını çattı.
"Yaşlı olduğumu mu düşünüyorsun acaba sen?" Sert çıkan sesinin altında tam tersi bir duygu vardı. İstese de bana kızamıyordu.
"Bakınca sana yaşlı demek haksızlık olur. Yirmilerinde çıtır bir adamsın, tabii için biraz geçmiş olabilir." dedim gülümseyerek.
"Senin yokluğunda içim yıllar geçmiş gibiydi haklısın." Bakışları çok ağırdı. "Nerede olduğunu bilsem de, geçici bir ayrılık olduğunu bilsem de çok zordu. Şu yolları kaç kez yalnız yürüdüm bir bilsen, şimdi seninle el ele olmak büyük bir ödül."
"Gerekli bir ayrılıktı," demiştim ki anında kaşlarını çatarak baktı. Bense yönümü önümüzdeki yola çevirip ona bakmamaya çalıştım. Daha kolay olurdu. "Bakma öyle, ne demek istediğimi biliyorsun. Yalnız kaldığımda zihnimdeki sesleri susturmayı başardım."
"Eliza," Asef aniden durup önüme geçti. Bir eli anında yanağımı bulmuştu. "Beraber olsaydık o seslerin hiçbiri sana zarar veremezdi. Ama haklısın, belki o yüzden kızamıyorum. Hayatına girdiğim andan beri bir sürü şey yaşadın, hayatından çıkınca her şeyin eskisi gibi olacağını düşündün belki de."
"Haklısın belki öyleydi belki Doruk içindi... Ya da bilmiyorum, kaçmak istedim... Senden ilk kez kaçmak istemiştim." O günü hatırlıyorum, çektiğim acının tarifi yoktu.
Asef'in eli karnımı bulunca başımı eğdim. Şefkatli şekilde karnımı okşarken, kaybettiğimiz bebeğimizi anıyordu. "Belki bu yüzden gitmene izin verdim, canın daha fazla yanmasın diye. İçim paramparça olsa da bu yüzden bıraktım elini."
"Daha çok öfkeli gibiydin, paramparça olduğunu pek anlamamıştım." Göz kırpıp gülümsedim. Biraz da melankolik havanın dağılmasını istedim.
Gözlerini kısa süreliğine kaçırıp elimi tuttu. Tekrar yürümeye başladık. "Evet, kızdım. Belki de terk edilmek ağır gelmiştir. Ne yapacağımı bilememişimdir. Sen benim ağzıma sıçarken ben de sessiz kalamamışımdır."
Bu defa küçük bir kahkaha attım. "Nasıl da üzülmüş benim koca bebeğim, kıyamam." Aynı saniyelerde kendimi Asef'in kucağında buldum. "Ne yapıyorsun?"
"Kim bebekmiş onu gösteriyorum."
Onun kucağında olmak benim için fazla mutluluk vericiydi. O yüzden olduğum yere iyice yerleşip, kollarımı Asef'in boynuna doladım. Başımı göğsüne yasladığımda bedenim huzurla dolmuştu.
"Bundan sonra ne olacak? Bitti mi? Pusat'a ne yapacaksın?" Kısık sesle sorduğum her şeyi duymuştu. Aldığı derin nefes pek iç açıcı değil gibiydi.
"Pusat aylardır fare kedi oyunu oynuyordu. Aklı sıra seni kontrol altında tutarak beni oyalamak istedi. Kendi kişisel hırsları yüzünden elime düştü. Liderliğini yaptığı grup onu almak için harekete geçebilir. Yani kötü haber, her şey bitti diyemem. Uzun süredir elimde olan belgelerin peşinde çok kişi var. Bu da bir süre dikkat etmemiz gerektiği anlamına geliyor." Karanlıkta yürürken yolu ezbere biliyordu Asef. Ara ara bana bakıp yeniden önüne döndüğünde kaşlarını çatması düşünceli olduğunu gösteriyordu.
"Neden o belgeleri elinde tutuyorsun Asef? Polise teslim etsen peşindeki insanlar vazgeçer." dedim. Bu konuya fazla hakim değildim ama aklıma da farklı bir çözüm yolu gelmiyordu. "Elinde tutarak tehlikeyi üzerine çekmiyor musun?"
Derin bir nefes alıp gözlerime baktı. "İçinde benimle de ilgili birçok şey var. Pek temiz bağlantılarım var diyemem." Kınayıcı bir bakış attığımda hızlıca boğazını temizleyip beni daha da sıkı tuttu. "Ne? Sonuçta buraya gelene kadar bazı pis yollardan geçmek zorunda kaldığım zamanlar oldu. Sadece ben de değil, babam da fazlasıyla pislik dolu işler yaptı. Bu da belgeleri saklamam için geçerli bir sebep."
Asef ne daha önce ne de şimdi bana farklı olduğunu söylememişti. Bunları biliyordum zaten, ayrıca kendi öz babamın yaptığı şeylerden sonra konuşmaya hakkım olmadığını fazlasıyla biliyorum. "O zaman imha etmeyi neden düşünmüyorsun? Bırak herkes senin elinde sansın, bunun kaygısını neden çekiyorsun ki?"
Çok komik bir şey söylemişim gibi büyük bir kahkaha attı. O sırada da Asef'e ait büyük kulübeye gelmiştik. Kapıyı kibar olmayacak bir tekme ile açmasına pek de şaşırmadım. Aynı sertlikle de kapatmıştı. "Yavrum verdiğin dahiyane fikir için teşekkür ederim ama önce saklı aslını bulup daha sonra dediğini yapmayı ben de çok istiyorum."
Kendimi geniş bir koltukta bulurken, dik şekilde oturdum. Asef hemen önümde dizlerini kırmış şekilde çömelmiş bana bakıyordu. "O ne demek?" diye sordum.
"Babam baştan beri belgelerin aslını farklı yerde saklamıştı. Benim elde ettiğim bilgiler güvende olsa da önceki belgelerin orijinali nerede bulamıyorum. Bendeki bir nevi kopyası."
Bunu beklemediğim için şaşkın şekilde bakıyordum. "Özgür bulamıyor mu?"
"Eğer elektronik şekilde saklanmış olsaydı bulurdu ama belli ki Hard disk ya da başka şekilde muhafaza ediliyor. Onları bulmam lazım." Asef'in düşünceli yüzü buna fazlasıyla önem verdiğini anlatıyordu.
"Baban ölmeden önce mi saklamış?" diye sordum. Başını salladı. "O zaman sadece onun bildiği bir yerdedir." Yine başını salladı. "Annen de biliyor olabilir mi?"
"Bundan emin değilim." dediğinde söylediğim ihtimali değerlendiriyordu. "Belki de biliyordur. Elimde yeterli kanıt olmadığı için ipucu bulamıyorum."
Asef'in sözleri aklıma Aylin Arjen'e ait günlüğü getirmişti. Tamamını okusam da bu konuda ne var bilmiyorum. Asef'e bunu söylemek üzereyken elimi tutup biraz daha yaklaştı.
"Boş ver hepsini, bulurum ben. İkimiz baş başa burada böyle dururken daha fazla bu konuları konuşmayalım."
"Ama sana söylemek istediğim bir şey,"
"Eliza, bana tek bir şey söyle. Diğer her şeyi lütfen at." Sözlerimi kestiğinde yüzüme daha çok yaklaşmıştı. Anında kan yüzüme çıkarken tüm kelimeleri zaten unutmuştum. "Özledin mi beni? Ben yokluğunda kavrulurken sen de beni özledin mi? Çünkü yemin ederim meleğim, aldığım her nefeste özlemin kalbimi yaktı..."
Bana daha önce de söylediği sözü tekrarlayan adamın gözlerine bakarken dolan gözlerimi kaçırmadım. Kalbim çoktan ona sarılmış, haykırarak ağlıyordu.
"Çok... O kadar çok ki... Her gece saniyeleri sayarken sensiz olduğum her ana lanet edecek kadar..."
Sesim kısıktı ama beni duyduğunu biliyordum. Elimi biraz daha sıkıp yüzü ile yüzüm arasındaki mesafeyi kapattı. Dudakları yanağıma usulca dokunurken derin bir nefes aldı.
"Elimde olsaydı sensiz geçen her anı öldürürdüm ama ölen ben oldum meleğim..."
Yanağımdaki dudakları bu defa çeneme doğru indi. Bana dokunmaya korkuyordu, bedeninin titrediğini nefesinin titreyen rüzgarından anlıyordum. Ona olan sözlerim ve davranışlarım bu kadar korkmasına neden olmuştu.
"Asef," dedim kısık sesle. Kendini durdurup geri çekildiğinde bakışlarında büyük bir endişe vardı.
"Sana dokunmamdan rahatsız mı oldun?" Sesindeki acıyı duymak benim için tarifsiz bir acıydı. Ama bu defa yanlış anlamıştı. Zihnimde sesler ya da bedenimde herhangi bir acı yoktu.
"Hayır, öyle bir şey yok inan bana." Elimi kaldırıp yanağını okşadım. "Sadece bana dokunmaktan korkma diyecektim. Çünkü dokunuşlarını çok özledim."
Sözlerimi duyması ile tüm bedeni anında rahatlamıştı. Aldığı derin nefes sonrası birkaç saniye gözlerini kapattı. Bana baktığında ise bakışları resmen kararmıştı. Evet, Asef'in o tutku dolu ateşi anında yüzüne yayılmıştı. Belli ki kendini tutuyordu ve sözlerim ile artık zincirlerini kırmıştı. Ve bu beni çok mutlu ederdi çünkü içimde kaynayan volkan çoktan patlamaya hazırdı. O saniye beni kucağına alıp ayağa kalktı, yazın sıcağında ölesiye kavrulmak için çoktan gönüllüydük.
"Ben bu gece sadece hasret gidermeyeceğim güzelim. Ben bu gece yeniden hayata dönüp artık geceleri saymayacağım. Çünkü artık sensiz olmayacağım."
(+ 18 Uyarı!)
Sözleri sonrası dudaklarımı kavrayan dudaklarına karşılık vermek dışında hiçbir şey yapamıyordum. Kucağında benimle birlikte geniş kulübenin arka odasına ilerledi. Daha önce de buraya girmiştim. Ama anlık nefes almak için geri çekilip bakınca dekorun ve yatağın değiştiğini gördüm. Sanırım Asef burayı ikimiz için daha farklı hale getirmişti.
Sırtım yatakla buluştuğunda Asef de kollarını bana kafes yapmış halde üzerimdeydi. Elini yatağın kenarındaki komodine uzatıp bir şey aldı. Klimanın kumandası olduğunu açtığı zaman anladım.
"Hiçbir serinlik ateşimi söndüremez ama kendini daha iyi hissetmeni istiyorum bebeğim." Saçlarıma bir öpücük bırakıp boynuma doğru ilerledi. Kollarımı boynuna sarıp onu daha çok kendime çektim.
"Ben bir tek seninle iyi hissederim." derken gözlerim kapanmıştı. Derin iniltimi bastıramadım çünkü Asef'in ıslak ve sıcak dili boynumu aşırı kışkırtıcı şekilde istila ediyordu. Kasıklarım şimdiden sızlamaya başlamıştı. Geri çekilip dizleri üzerinde durdu. Bana üstten bakarken muhteşem bir görüntüsü vardı ve nefesimi fazlasıyla kesiyordu. Birkaç saniye derin nefesler eşliğinde tüm bedenimi süzdü ve sanırım hâlâ emin miyim değil miyim onu anlamaya çalışıyordu. Elimi uzatıp gömleğinin tek düğmesini açtım. "Daha beni ne kadar bekleteceksin?"
Kahkahası odayı doldururken elini elimin üzerine koydu. "Ben mi beklettim? Yavrum asırlardır seni bekleyen benim." Daha sonra hızlı şekilde gömleğinin düğmelerini açmak yerine tek seferde yırtıp kenara attı. Kaslı ve seksi göğsü gözlerimin önünde belirince yüzüm daha çok yanmaya başladı. "Özlemiş gibisin bu manzarayı." dedikten sonra göz kırptı.
Onun bana meydan okurcasına bakmasına kayıtsız kalamazdım. Üzerimdeki kalın askılı tişörtü tek hamlede çıkarıp dirseklerim üzerinde durdum. Asef'in yutkunuşunu görmek fazla zevkliydi. "Sen özlemedin mi bu manzarayı?"
Özlediği bakışlarından belliydi. Sütyenin altını görmek istercesine dikmişti gözlerini. "Henüz manzarayı görmedim." dedikten sonra elini sütyenin ortasına getirip koydu. Hangi ara yırttı anlamadım ama önünde üstsüz kaldığımda amacına ulaşmıştı. "İşte şimdi oldu."
"Hayvansın." dedim gülerek.
"Daha da hayvan olma niyetindeyim." dedikten sonra dudakları çoktan dudaklarımı bulmuştu. Bir eli göğsümü sıkarken diğer eli kalçamı kavradı. İniltim Asef'in ağzının içinde kayboluyordu. Hoyrat hali beni delirtirken tek yapabildiğim çıplak sırtına sarılmaktı.
Dillerimiz birbirine dolanırken nefes almak için sadece saniyelik ayrılıp yeniden devam ediyorduk. Çoktan sırılsıklam olan kadınlığım aylar sonra büyük bir açlıkla kasılıp duruyordu. Kendimi Asef'e bastırmaya çalışsam da yetmiyordu. Bunu fark eden Asef geri çekilip gözlerime baktı. Eli göbeğimin altına ilerlerken bakışlarını benden çekmiyordu. Seri şekilde açtığı düğme ve fermuar sonrası pantolonumu benim de yardımımla hızlı şekilde çıkarmıştı. Bu rahatlama ile yeniden kalçamı kaldırıp ona sürtünmek istedim ama izin vermedi. Kaşlarımı çatınca tehditvari bir gülüşle karşılık verdi.
"Ne o yavrum? İçine girmem için deliriyor gibisin." Elini pantolonunun düğmesine gitti, açtı ama çıkarmadı. Beni gerçekten deli ediyordu ama benim de onu delirtmek gibi niyetlerim vardı.
İç çamaşırımı tek hamlede çıkarıp önünde tamamen çıplak kaldım. Asef'in kızaran boynu ve terleyen alnı hedefime giden yolda zaferdi.
"Neden sen içime girmek için delirmiyor musun?" Bacaklarımı aralayıp ona muhteşem bir manzara sundum. Nefes alışları hızlanırken yanıma doğru uzanıp elini kadınlığıma attı. İniltimle beraber gözlerim kapanmıştı.
"Beraber delirelim o zaman." Kısık sesi kulaklarıma ulaşınca nefes almakta güçlük çekmeye başladım. Aynı anda kulak mememi emerken parmakları ritmik şekilde ıslak kadınlığımı okşamaya başladı.
"Asef," derken sesim fazla güçsüzdü. Ama daha fazlasını isteyecek kadar da çaresiz. "Asef,"
"Yokluğunda da varlığında da deliriyorum, ne yapacağım seninle yavrum?"
Bir parmağı içime girince derin iniltime küçük bir çığlık da eklendi. Sıkıca sarıldığım omzu terden sırılsıklamdı. Tek parmağı birkaç kez gidip geldi. Ama yavaş davranması yükseklere çıkmama izin vermiyordu. Sanki bunu bilerek yapıyordu.
"Asef, daha sert ol." derken bulmuştum kendimi. Asef'in dili göğüs ucumda gezerken bakışları beni buldu. Harika görünüyordu. Dudaklarında çapkın bir gülüş belirdi, ardından az önce yaladığı pembe tomurcuğu ısırması ile minik bir çığlık atmıştım. Ama acıdan çok zevktendi. Ve bunu birkaç defa tekrarlaması hazzı doruklara taşıyordu.
"Beni kurtlara yem etmeyi düşündün demek." İkinci parmağı da içime girince nefesimi tuttum. Ardından sözlerine güldüm. Bu onu daha da kışkırtmıştı. "Ama şu an pozisyonlar değişmiş durumda." Parmakları sertçe gidip gelirken iniltim odayı dolduruyordu.
"Ben bu pozisyonu çok sevdim." dedim nefes nefese. Bacaklarımı Asef'in beline dolayıp onu iyice kendime çekmeye çalıştım.
"Öyle mi?" Asef'in sert sesine sert parmakları eşlik ediyordu. "Demek sevdin bu pozisyonu?" Daha da sertleşti, öyle ki gözümün önünde yıldızlar çakmaya başladığında yeni bir parmak daha doldurdu içimi. O an büyük çığlığım ve patlayan kadınlığım ikimizin de zaferiydi. İçime girmediği halde bana eşlik eden inlemesi çok kışkırtıcıydı. "Ben de senin bu halini çok sevdim." derken benim aldığım haz onun için her şeyden önemli gibiydi.
Başım geriye düştüğünde Asef'in başı göğsümün üzerindeydi. Ağzına aldığı pembe tomurcuğu diliyle yalarken az önce orgazm olmama rağmen yeniden doluyor gibiydim. Bir eli diğer göğüs ucumu eziyordu. Nefes alışlarım düzene girmeden yeniden bozulmuştu.
"Hmmm," Dudaklarımdan dökülen iniltiler durmuyordu.
"Sikeyim! Çok özledim seni!" Asef daha sert ve hoyrat şekilde emdi göğüs ucumu. Sadece derin iniltilerle karşılık veriyordum. Başının gittikçe aşağılara inmesi ise çıldırtıcıydı. Dudaklarının nefesini kadınlığımda hissedince çıldırmamak elde değildi.
"Asef! dedim. Ama devamı gelmedi, dilini az önce patlayan noktamda hissettiğim anda tüm nefesimi tutup geriye doğru yaslandım. Belim yay gibi gerilirken Asaf iki bacağımı ayırıp ıslak şekilde beni emmeye başladı. Sadece küçük çığlıklarım odayı dolduruyordu. Sertti fazlasıyla, dudaklarını geniş bir şekilde ayırıp kadınlığımı içine alıp hem öpüyor hem emiyordu. Fazlaydı çok fazla... Yeniden patlamak üzereydim.
"Asef!" diye bağırdım. Daha da sertleşti. Bugün ikimizi delirtmeye söz vermişti. Ve bunu başarıli bir şekilde yapıyordu. Dili içimi defalarca talan etti. Tüm ağzını benimle doldurdu ve ben doruklara ulaştığımda çığlıklar arasında ağzına doğru boşaldım. Ne geri çekilmeme izin verdi ne de o kendini geri çekti. Son damlama kadar diliyle yalayıp beni bitirdi tüketti. Nefes nefese başım geriye düştüğünde hala kafası bacaklarım arasındaydı. Doğrulup dizlerinin üzerinde bana baktı. Harika ve dünyada eşi benzeri olmayan bir manzarayı seyrediyor gibiydi. Pantolonunu üzerinden çıkarıp yere attığında boxseri altındaki koca şişliğe utanmazca yükseldim yeniden. Sanki iki defadır deli gibi boşalan ben değil gibiydim. Bu gece ona doyacak gibi değildim büyük bir hasretlikti, okyanuslar vardı içimde... Asla da tükenmeyecek gibiydi.
Siyah boxseri de çıkardığında karşımdaydı tüm çıplaklığıyla. Elini önündeki erkekliğine sarıp birkaç kere baştan aşağı okşadı. Sertti ve şişmişti... Arzuyla deliriyordu... Bacaklarımı açtım yeniden ama o bir süre izledi ve daha sonra yanıma uzandığında merakla baktım. Ne istediğini anlamamıştım taa ki sözlerine kadar...
"Sen sevdiğin pozisyonu aldın şimdi de bana ver sevdiğim pozisyonu." Eliyle kendini yukarı aşağı okşarken dudaklarının arasından derin soluklar alıp veriyordu. Yattığım yerden kalkıp sağ bacağımı Asef'in belinin diğer yanına attım. Dizlerim üzerinde dururken iki bacağım da ayrılmıştı. Bir süre birbirimize baktık. Asef elini uzatıp göğüslerimden birini sıkınca başımı geriye atıp inledim. "Şu halini gördükçe seni buraya hapsedip günlerce yataktan çıkarmak istemiyorum."
"Bu fikre asla hayır demem." Biraz aşağı doğru hareket edip altımdaki küçük olmayan canavara sürtündüm. Asef alt dudağını dişlerken kendini yukarı doğru kaldırıp daha fazlasını istediğini anlatıyordu. "Ne yapmamı istiyorsun?" diye kısık sesle sordum. Bu esnada yeniden sürtünmüştüm.
"Ne mi yapmanı istiyorum?" Ellerini sertçe kalçamın iki yanına koydu. "Kaba bir dille mi kibar bir dille mi yoksa hayvanca mı söylememi istersin?"
Gülerek, ellerimi uzatıp kasıklarıdaki Phoneix dövmesini okşadım. "Açıkçası hayvanca olanı merak ettim." Onun arsızlığına itinayla ayak uyduruyordum.
Kalçamı iyice sıkıp başını kaldırdı. Bana doğru gelince yarı yolda ben de onu karşıladım. Vahşi denilecek şekilde öptüğü dudaklarımı dişleri arasına alıp uzatmıştı. "Sikimi o güzel kadınlığına sokup ikimizi de parçalamanı istiyorum."
"Hayvanca şekli bu muydu yani?" Elimi aşağı uzatıp Asef'in büyük erkekliğini elime aldım. Kadınlığıma doğru getirip ucunu hafifçe soktum.
"Hayır yavrum, hayvanca olanı birazdan göstereceğim." dedikten hemen sonra kendini sertçe içime itti. Çığlığıma engel olamadım. Beni sabit tutan elleri hareket etmeme engel olmuştu.
"Gerçekten hayvansın!"
"Evet, içimdeki hayvan bugün çok vahşi! Siktir! Hareket et bebeğim." Sabit duruşum onu rahatsız etmişti ama içimdeki koca canavara alışmak kolay değildi. Birkaç saniye derin nefes aldıktan sonra kalkıp tekrar oturdum.
Asef alt dudağını dişleyip derin şekilde inlerken ben fazlasıyla sesliydim. Öne arkaya hareket edip kendi zevk noktalarıma ulaşmaya çalıştım. Kalkıp tekrar oturdum. Delirmek üzereydim. Ara ara Asef de beni yönlendirerek hareket ettiriyordu. Ama önceki yaşadığım orgazmlar dolayısıyla güçsüz düşmüştüm. Bu yüzden hareketlerim Asef'i tatmin etmiyordu.
"Harika görünüyorsun yavrum, bu pozisyon için çok teşekkür ederim ama başka pozisyonlara ihtiyacım var." Belimin iki yanından tutup beni kaldırarak içimden çıktı. Dudaklarımı sert ve ıslak şekilde öptükten sonra yönümü çevirip önünde köpek pozisyonuna gelmemi sağladı. Ona ayak uydurup kalçamı kaldırdım, kollarımı öne doğru uzattım. Anında arkamda yerini almıştı. Kendini sertçe içime itip yeniden çığlık atmama neden oldu. Kollarını uzatıp ellerini ellerimin üzerine koydu. Dudaklarını boynuma sabitlemişti. Sertçe içime girip çıkarken boynumu emip ısırıyordu. Ben ise aldığım çılgın hazza kapılmış sadece inliyordum. Arada da attığım çığlıklarım vardı. Ne kadar sürdü bilmiyorum zaman kavramını yitirmiş gibiydim. Yorulduğum anda kollarım kayınca yatağa düştüm. Asef içimden çıkıp sırt üstü yatmamı sağladı. Bir bacağımı tutup omzuna koyduktan sonra yeniden içimi doldurup sertçe gidip gelmeye başladı.
"Siktir! Siktir! Kafayı yemek üzereyim amına koyayım!"
Öyle sert ve acımasızdı ki... Harika hissediyordum, kesinlikle yeryüzünde değil gibiydim. Ama omzundan süzülen kanı görünce gözlerim dehşetle açıldı. Kurşun yarası kanıyordu.
"Asef yaran," dedim ama daha da hızlandı. Umurunda değildi.
"Siktir et yarayı!" derken o çoktan siktir etmişti. Herhangi sıkıntılı bir durumu yoktu zaten, fazlasıyla iyiydi. Hem de çok iyi...
Gözlerimin önünde yıldızlar çakıyordu. Asef'in arsız küfürleri kulağıma ulaşsa da zihnen kayıyor, tüm sesleri uzaktan işitiyordum. Patlayacak gibi olan kadınlığıma arada masaj yapar gibi dokunuyordu ve ben artık hazdan ağlamaya başlamıştım. Gözlerimden akan yaşları yaladığını hissetmiştim.
"Bir araya geldiğimizde harika bir bütünüz meleğim..."
Kulağıma fısıldadığı sözlere sadece tebessüm ettim. Çünkü kelimelerim çoktan kaybolmuştu. Aldığım sert darbe sonrası patladığımda Asef içimden çıkıp yoğun şekilde akmama izin vermişti. Bedenim deli gibi sarsılırken yaşadığım rahatlama şok ediciydi. Gözlerim kapanmadan önce gördüğüm son şey Asef'in elleri arasındaki koca erkekliğinden akan menilerdi, hatta ne ara taktığını bilmediğim kondomu çıkarıyordu. İçime boşalmamış kendini tutmuştu. Belki de yaşadığımız acının üzerine daha dikkatli olmaya karar vermişti. İçten içe onun bu düşüncesine minnettardım. Beni yaşadığım tüm acılara karşı koruyordu.
"Seni seviyorum..." derken karanlığa sürüklenmeye başlamıştım. Hayal meyal duyduğum şeyler belki de rüyaydı.
"Seni seviyorum meleğim... Şimdiye kadar yaşadığın her şey için özür dilerim..."
(+18 son)
*****
Ormanın derinliklerinde hala gece hüküm sürüyordu. Işığın ulaşmadığı odada ayakta duran Asef yatağa doğru yürüyüp derin uykuda olan sevdiğine baktı. Yorgunluktan resmen bayılan sevgilisini izlerken dudaklarında kocaman bir gülümseme vardı. Yaşadıkları tutkulu sevişme sonrası kendi elleriyle Eliza'yı yıkamıştı ama buna rağmen arada huysuzlanmak dışında gözlerini açmayan sevgilisine çok gülmüştü.
Eliza'nın saçlarını okşayıp bir öpücük kondurdu. İnce çarşafı kızın çıplak vücuduna iyice örtüp onun eseri olan izlere baktı.
"Uyanınca ağzıma sıçacaksın." diye mırıldandı. Çünkü kızın boyun kısmındaki morluk biraz fazlaydı. "Uyandığında yanında olacağım yavrum."
Eliza'yı uyandırmamaya dikkat ederek odadan çıkıp kapıyı kapattı. Kulübenin dışına adım attığı anda adamları yanına gelmişti.
"Hiç kimse beş metre yakına yaklaşmayacak, ben gelene kadar kuş uçmasın." Asef'in sert emri üzerine tüm adamları başını sallayıp geriye çekildi. Kulaklarına dolan kurt uluması tek korumanın onlar olmadığını anlatıyordu.
Asef hızlı adımlarla kulübenin arkasına doğru ilerledi. Onu fark eden Aramis peşine düşmüştü. Zaten yol onun çok iyi bildiği bir yere gidiyordu. Gizli bir bölmeden geçen Asef çalıların üzerinden atlayıp önü kapalı olan mağaranın önüne geldi. O esnada adamları harici gördüğü kişiyle şok olmuştu.
"Ulan Cihan! Nasıl çıktın bu kadar çabuk?"
Elindeki sigaradan bir nefes çeken Cihan rahat şekilde Asef'e dönüp omuzlarını silkti. "Büyük bir şirketin sahibiyim, Murat Gökmen mirasına leke sürülmesine göz yumamadı."
"Vay yaşlı bunak! Ben olsan kılını kıpırdatmaz. Ne kadar güvenilir dostlarım var amına koyayım!"
Asef'in yersiz kıskançlığını umursamayan Cihan, başıyla mağaranın içini işaret etti. "Kendine geldi, ne yapmayı düşünüyorsunuz?"
Asef derin bir nefes alıp boynunu çıtlattı. "Hiç iyi şeyler düşünmüyorum Cihan. Öyle ki kendimi durduramazsam bana engel ol çünkü Pusat şu an ölmeyecek."
"Peki efendim, kimse içeri girmeyecek." Cihan geri çekildiğinde Asef mağaradan içeri girdi. Cihan elindeki sigaradan bir nefes daha aldı. Eline almaya korktuğu telefonu yine çalıyordu. Lavinya'nın aradığını biliyordu ama şu an onunla konuşmaya hazır değildi. İkizinin ne halde olduğunu soracağını çok iyi biliyordu ama Cihan şimdilik Pusat'ın ne halde olacağını bile bilmiyordu.
Asef nem kokan mağaraya girip geniş alana ilerledi. Burası yıllar önce yapılmış bir yerdi. Gizli bir mağara oyularak geniş hale getirilmişti ve Asef için pis işlerini hallettiği özel yerlerden birisi haline gelmişti. Aynı zamanda da kurtlarının kaldığı yuvaydı. Aylar önce burada kendi elleriyle öldürdüğü Alfa'nın kanı mağaranın duvarlarındaydı. Unutmamak için kendi elleriyle sürmüştü. Ve bir saniye bile unutmamıştı.
En içteki geniş alana girince Pusat ile karşı karşıya kaldı. İki eli zincirle duvara bağlı olan adamın üstünde bir şey yoktu. Saatlerdir ayakta bu şekilde beklediği için yorgun şekilde bakıyordu ama Asef'i görünce sırıtmaya başladı.
"Oooo hoş geldin Asef Arjen! Artık sıkılmaya başladım, diyorum nerede bu adam."
Elleri cebinde rahat şekilde Pusat'ın önünde durdu Asef. Ama duruşuna ters gözleri ateş saçıyordu. Hatta belindeki silahı çıkarıp tek kurşunla karşısındaki adamın beynini delmek istiyordu. Ama ona bu kadar basit bir ölüm sunmaya niyeti yoktu.
"Birazdan can sıkıntını alacağım merak etme. Aylardır saklandığın delikten çıkmanı beklerken ben de çok sıkıldım."
Pusat büyük bir kahkaha atıp sinsi bakışlarını Asef'e dikti. "Aylardır saklandığımı mı sandın? Senin gibi zeki bir adama yakışmadı hiç. Kim olduğumu hala bilmiyorsun değil mi?"
Asef'in bakışlarındaki anlık soru işaretini yakalayan Pusat, devam ederken keyifliydi. "Yoksa güzel Eliza sana küçük sırrımızı anlatmadı mı?"
"Kadımın adını ağzına alma piç kurusu!" Asef bu noktada kendini tutamamıştı. Pusat'ın yüzüne yumruk atıp adamın geriye savrulmasına neden oldu. "Senin kim olduğun zerre sikimde değil! Ben senin yaptığın şeylerin bedelini ödeteceğim, kim olduğun ise bundan sonra kimsenin aklına gelmeyecek. Kemiklerin çürüyene kadar işkence çekeceksin."
Ağzındaki kanı tükürüp psikopatça güldü Pusat. "Doğru, kim olduğum sadece beni ilgilendirir. Annenle ilgili sırlar da galiba seni ilgilendirir." Kafasını öne doğru uzatıp gözlerini kıstı. "Ama bil bakalım senin sırlarını senden önce hangi iki kişi paylaştı? Güzel Eliza ile ben..."
Asef bu noktada delirmiş gibi hissediyordu. Hayattaki zaafı olan annesinin bu şekilde Pusat'ın dilinde olması aklını yitirmesine neden olabilirdi. Özellikle Eliza'nın ondan bir şeyleri sakladığını düşünmesi kalbine büyük bir acı saplamıştı. Ama düşmanının tuzağına düşmemek için direniyordu.
"Kirli oyunlarını kendine sakla orospu çocuğu! Senin sözlerin bana işlemez! Sen yaptıklarının bedelini ödeyeceksin önce!"
Daha sonrasında Pusat'a herhangi bir söz hakkı tanımadı. Hayatı boyunca attığı en sert yumrukları atarak biraz olsun içindeki öfkeyi dindirmeye çalıştı. Aklına gelen her acı için daha sert vurdu. Sarıp temizlediği yarası yeniden kanıyordu ama umursamadan daha sert şekilde devam etti. Kaç dakika vurdu bilmiyordu ama en sonunda elini sertçe tutan Cihan ile kendine geldi.
"Çoktan bayıldı, böyle vurmaya devam ederseniz ölebilir. Bu şekilde mi ölmesini istersiniz?" Cihan önündeki elleri zincire bağlı harabeye bakıp yüzünü buruşturdu. "İnanılmaz bir sanat eseri ortaya çıkarmışsınız."
Asef birkaç derin nefes alıp yönünü Cihan'a çevirdi. "Hayır, henüz ölmeyecek. Söyle adamlara yarasını sarıp temizlesinler. Kral'ın elinde ölecek piç kurusu."
Asef önündeki kandan görünmeyen yüze bir kez daha bakıp dışarı çıktı. Cihan'a göre ise Pusat'ın şimdi ölmesi ile sonra ölmesi arasında fark yoktu. Lavinya'ya tek seferde öldüğünü söyleyip acıyı tek çekmesini isterdi. Ama yapacak bir şey yoktu, adamlara gereken emri verip mağaradan çıktı.
Pusat'ın bilinci hâlâ yerindeydi. Başından yere damlayan kanların sesi kulağına ulaşıyordu. Gözlerini kısık şekilde aralayıp yere baktı. Çektiği acıya rağmen dudaklarındaki sinsi gülüş yerini koruyordu.
"Beni şimdi öldürmediğine pişman olacaksın Asef..."
****
Tüm kemiklerim teker teker kırılmış gibi hissetmem normal miydi? Attığım her adımda yüzümü sabit tutmak çok zordu. Öfkeli şekilde elimi tutarak yanımda yürüyen ayıya baktım. Sabaha kadar horul horul uyumuştu, zorlukla kaldırmıştım. Ayşe Sultan kahvaltıya geç kalana acımayacağını gayet kibar bir dille ifade etmişti.
"Beğendin mi yaptığını?" diye gıcık bir sesle sordum.
"Hangi yaptığımı? Genelde hepsini beğenirim." Ayı gibi esneyip malikanenin kapısını açtı. Daha önce de dikkatimi çekmişti, başkasının açmasını asla beklemezdi. Daima cebinde evin anahtarı olurdu.
"Bu sıcakta boynuma fular takmama neden olmanı beğendin mi?"
Benim sinirli şekilde sorduğum şeye çapkın şekilde gülmesi asabımı yine oynatıyordu.
"Takma yavrum, çıkar. Sonuçta yanlış bir şey yapmadım, sevgiliyiz biz." Salona girdiğimizde yüzler bize dönmüştü. Ama şu an tartışmamız gereken konular vardı.
"Köpek gibi ısırmak mı doğru?" diye hayretle sordum.
"Biraz kendimi kaybetmiş olabilirim."
"Biraz mı? Bundan bir tık ötesi yamyamlık Asef. Ya da hayvanlık."
"Demiştim, hayvani olmak gibi niyetlerim vardı."
Ağzımı açıp konuşacaktım ama kalabalık bir grup tarafından hayretle izlendiğimizi görünce sustum. Deniz ağzını kapatmış ikimize bakıyordu.
"Demek benim hayvan herifim gerçekten hayvanlaştı." dedikten sonra Nehir'e döndü. "Geçenlerde izlediğimiz belgesel vardı hani, orada bir tane ayı vardı. Şu an ne kadar Asef'e benziyor fark ettin mi?" Nehir cevap vermeden sadece gülmüştü. Cevap veren ise Asef olmuştu.
"Birazdan sana hayvani bir cevap veririm görürsün o zaman ayıyı Deniz. Herkese afiyet olsun." Asef rahat şekilde beni de beraberinde yürütüp masanın baş köşesine geçti. Ben de hemen yanına oturmuştum.
"Gelmeseydiniz keşke, öğle oldu. Sizi beklemek zorunda mıyız biz?" Ayşe Sultan bu sabah yine çok neşeli uyanmıştı. Saat çok geç değildi henüz ondu.
"Yaşın başın da gelmiş ama ölmek için neyi bekliyorsun babaanne?" Asef'in sevgi dolu hali göz dolduruyordu. Gülmemek için kendimizi tutarken Ayşe Sultan önündeki zeytini gayet sert şekilde Asef'e fırlattı. Ama Asef refleksleri sayesinde geri çekilmişti. Zeytin ses çıkararak cama vurunca gözlerimiz büyüdü.
"Ben bu kadının gücünden korkuyorum." diyen Deniz sessizce kahvesini yudumlayıp olduğu yere sinmişti.
"Ayşe Sultan hepimizi gömer öyle gömülür. Baksana bir zeytin tanesi ile camı deliyordu." Tolga hayretle cama sonra Alya'ya baktı. Alya'nın keyfi yerindeydi. Yanakları kızarmış halde kahvaltısını yapıyordu.
"Babannem bir ara gülle atmaya merak salmıştı. Yetenekleri hâlâ duruyor sanırım."
Alya'nın sözlerine hepimiz şaşırmıştık. Biz koca gözlerle Ayşe Sultan'a bakarken o rahat şekilde ekmeğine bal sürüyordu. "Hep anne terliği atacak değilim. Ben biraz daha sert severim."
"İnşallah babama da atmışsındır." diyen Asef kahvaltılıkları önüme koyup duruyordu.
"Hem de her yerine." Ayşe Sultan gururlu şekilde gülüp kendini gösterdi. Gerçekten de bu kadına her defasında daha çok hayran oluyordum. "Yakında senin de kafana atacağım." Sinirli şekilde Asef'e baksa da torununun pek de umurunda değildi. Benim önüme bir şeyler koymaya devam ediyordu.
"Babaanne sen al o gülleyi sarkmış," Asef eliyle Ayşe Sultan'ın göğüs kısmını işaret etti. "Bir yerine koy. İhtiyarlık depresyonunu azaltır. Menopoz ateşini alır diyeceğim ama asırlar önce menopoza girdiğin için artık soğumuş olabilirsin."
Ayşe Sultan hızlı şekilde eline aldığı sosisi fırlattı ama Asef bundan da kurtulmuştu. "Doğurmayıp sıçtığım adamın oğlu! Sen kendi götüne yan, bizim ailenin erkekleri otuzdan sonra ilk oradan kırışır ona göre."
Aralarındaki tartışma büyüyecek gibiydi. Asef de aldığı salatalığı babaannesine atar gibi yapıp Tolga'nın suratına atınca büyük bir darbe yemişti çocuk. Alya şokla abisine baktı.
"Abi ayıp oluyor ama."
"Evet ayıp oluyor," diyen Deniz eline domates alıp bana doğru attı ama Asef eliyle engel olmuştu. "Kimse Asef'imin sert ve sıkı kıçına erken kırışacak diyemez." Sanırım Deniz saygısından Ayşe Sultan'a atamadığı için bana atmıştı. Bu defa da Asef öfkelendi. Aldığı kaşarı Deniz'e atacaktı ama sesim durmasına neden oldu.
"Bir kişi daha masadaki nimetleri birbirine atarsa masayı toplatırım aç kalırsınız!"
Herkesin sakinleşmesi için bağırmam gerekiyordu. Bu sayede önlerine dönüp tabaklarına odaklandılar. Gerçi Deniz'in sinsi bakışları beni bulunca yine saçmalayacağını anladım.
"Senin boynunda neden Ayşe Sultan'ın demode boyun örtüsü var? Bir de bu sıcakta, yoksa siz ikiniz..."
Elime aldığım salamı Deniz'in suratına denk getirerek attığımda susmuştu. Evet her zamanki saçma halimiz yine tam gaz devamdı.
"Harika bir atıştı bebeğim." Asef'e dönüp baktığımda gururla bakıyordu.
"Sayenizde size benzedim." Sitemle önüme döndüm.
"Ben o demode örtüyü senin gö-" Ayşe Sultan'ın sesini başkası bölmüştü.
"Asef!" Lavinya'yı geldiğimden beri görmemiştim. Öfkeli adımlarla masanın önüne geçip ellerini beline koydu. "Nerede Cihan? Sen burada yiyip içerken Cihan nerede haberin var mı?"
Asef'e baktığımda rahat şekilde arkasına yaslandığını gördüm. "Mapusta değil mi?"
Lavinya'nın öfkesi azmış gibi daha da kızarıp etrafına bakındı. Masadaki meyve sepetinden muzu alıp Asef'e fırlattığında başını eğen sevgilim bu atıştan da kurtulmuştu.
"Mundar ettiniz masayı." diyen Ayşe Sultan'a fazlasıyla katılıyorum.
"Nerede Cihan?! Ben Cihan'ı istiyorum!" Lavinya'nın sözleri öfkeliydi hatta diğerlerini güldürmüştü. Ama ben onun gözlerindeki acıyı gördüm. Şu an bu acıya iyi gelecek kişi Cihan'dı değil mi? O yüzden çaresizce onu istiyordu.
"Buradayım..."
Lavinya'nın arkasında tüm heybeti ile duran Cihan olması gerektiği zamanda gelmişti. Lavinya'nın gözleri dolarken ani bir hamleyle Cihan'a kucağına atladı. Sanki biliyordu, Cihan'ın onun düşmesine izin vermeyeceğinden emindi. Öyle de olmuştu. "Ama ben burada olmak istemiyorum." Lavinya'nın kısık sesini hepimiz duymuştuk. Diğerleri de bu defa benim hissettiğim acıyı hissetmişti. Masada sessizlik vardı.
"Tamam, hadi evimize gidelim." Şokla Cihan'a baktık. Ama o Asef'e başıyla işaret verip direkt salondan çıkmıştı.
"İkisinin evi mi vardı lan?" Deniz de fazlasıyla şaşkındı.
"Aşk konusunda sert adamdan ders almam lazım." Tolga, Alya'ya bakarken dudaklarını büzüp öne eğildi. "En kısa zamanda ikimiz için ev tutacağım." Asef'in duymaması için kısık sesle söylemiş olsa da ben duymuştum. Ama arkadaşımı ele vermedim.
"Gerçekten bir dakika içinde olan biten olayı hayretle izledim." dedi Nehir.
"Bence ikisi çok yakışıyor." dedim. Gerçekten de ilginç ve gizemli bir çift oldukları herkes tarafından bilinen bir şeydi.
"Evet, esas konumuza dönecek olursak," Asef boğazını temizledi.
"Bizim esas bir konumuz mu vardı?" Deniz'in bugün dayak yemek gibi niyetleri vardı ve Asef'in bakışları da bunu istediğini çok net anlatıyordu. "Hayır, konudan konuya atladığımız için pek anlayamadım."
"Sana itinayla özel olarak anlatacağım ben merak etme." dedi dişlerinin arasından Asef.
"Anlat bebeğim, en özel ortamda." Deniz'in göz kırpıp dudaklarını yalaması, bu defa benim ölümcül bakışlarıma maruz kalmasına neden oldu. Neyseki Nehir benden önce davranıp gereken cevabı vermişti. Deniz'in etini sert şekilde kıvırınca Deniz acıyla inledi. "İnsafsız mısın kızım? Bu sert hareketleri yatakta göster diyorum yüz kere, insan içinde değil."
"Sus lan deyyus! Sen insan mısın?" Ayşe Sultan hepimizin adına ikaz yapınca Deniz sonunda ağzına fermuar çekmişti.
Asef türlü sabır duaları sonrası yeniden söze başladı. "Şimdi beni iyi dinleyin. Daha önce de aynı uyarıları yaptım. Başımızdaki belayı şimdilik def etmiş olsak da bela bitmez. Belli bir süre herkes koruma eşliğinde hayatına devam edecek. Hemen yanınızda değil, sizi belli mesafeden takip edecek korumalar. Bana hakkınızda sürekli bilgi gelecek." Asef'in bakışları Alya'ya döndü. "Özellikle sen güzelim, iki hafta sonra okula başlayacaksın. Uzun süredir evde olduğun için dışarıdaki hayat sana garip gelebilir ama benim için dışarıdaki hayat tehlike dolu. Anladın mı?"
Alya, hayalindeki bölümlerden olan resim bölümünü seçmişti ve yeni dönemde başlıyordu. Bunun sevinciyle başını salladı. "Sen merak etme abi, her zaman dikkat ederim. Ayrıca Tolga var, işi olmadığında hep yanımda olacak." Alya, Tolga'nın koluna girip salak arkadaşımın kabarmasına neden oldu.
"O zaman daha çok korumaya ihtiyacınız var." Deniz büyük bir kahkaha atınca hepimiz gülmüştük.
"Teessüf ederim Deniz, ayrıca Alya ile olduğum her saniye tüm algılarım açık olup tehlikelere karşı bir panter gibiyim. Etrafındaki tüm erkekleri şimdiden parçalamış bulunmaktayım." Tolga gülümseyerek yanındaki dünyalar güzeli Alya'ya baktı. Şimdiden onu kıskanmaya başlamıştı.
"Neyse kaynatmayın," Asef hepimize bakıp bakışları Ayşe Sultan'da durdu. "Babaanne istersen Edirne'ye dönme, bir süre burada kal. Ben güvenlikten emin olunca gidersin."
Yaşlı ama dinç bakışlı Ayşe Sultan başını kaldırdı. "Gerek yok, benim güvenliğimi sağlayan adam çok. Sen benden önce buradakileri koru, önemli olan onlar. Ben şimdiye kadar her şeyin üstesinden geldim. Sen kendi kıçının derdine düş."
"Sağ ol babaanne, kıçımı düşündüğün için."
Asef karşı gelmedi, belli ki babaannesinin huyunu biliyordu. Ama yine de onu da uzaktan koruyacağına eminim.
"Sen endişe etme Ayşe Sultan, Asef'imin kıçını bizzat korurum ben." Deniz bu defa kafasına ceviz yemekten kurtulamamıştı. "Hayvan herif!"
"Dediğim gibi bundan sonra herkes dikkatli olacak. Yaptığınız her şeyden, istemeseniz de haberdar olmak zorundayım. İtirazı olan var mı?" Masadaki kimse Asef'e itiraz etmeye cesaret edemezdi. Son yaşanan şeylerden sonra buna da hakkımız yok gibiydi. "Var mı itirazın bebeğim?" Aniden dibime girip kısık sesle sorması karşısında donup kaldım.
"Hayır, neden itirazım olacağını düşündün ki?" dedim. Ama yaptığım bazı şeylerden dolayı suçlu olduğum doğruydu.
"Acaba neden öyle düşündüm?" derken tek kaşını kaldırıp gülümsedi. Ama ikimiz de biliyorduk ki yine kafama göre hareket ettiğim çok zaman olacaktı.
"Peki bu kadar yeter, madem çok stresli şeyler yaşadık biraz rahatlayalım." Deniz ellerini birbirine vurup dikkatleri üzerine çekti. "Birkaç haftaya herkes işine gücüne gidecek. Bu yaz düzgün tatil yapamadım. Kaçalım mı bir yerlere? Hem stres atarız hem de enerji depolarız."
"Tatile giden kimdi Deniz abi?" Alya'nın imalı sorusuna Deniz omuz silkti.
"Hep beraber gidip eğlenmek farklı fıstık. Hem belki Asef Arjen'in yedi yıldızlı Yale Oteli'nde beleş kalırız."
Asef'e baktığımızda, bir süre düşünceli şekilde durdu. "Peki, gidip biraz kafa dağıtalım. Aynı yerde olmak daha iyi."
Asef'in kabul etmesi ile keyifler yerine gelmişti. "Ben çiftliğime gideceğim. Siz de ne bok yerseniz yiyin." Ayşe Sultan yine netti.
Asef elimi tutup yüzüme doğru eğildi. "Nerede tatil yapmak istersen söyle, oraya gideriz."
"Neden Eliza karar veriyor? Biz karar veririz." Deniz, Nehir'in elini tutup yukarı kaldırdı. "Çiftiz biz."
"Biz de çiftiz, biz de karar veririz." Alya, abisine aldırmadan Tolga'nın elini tutup yukarı kaldırdı.
Yine tartışma kapısı açılmıştı. Bu defa nereye gidilecek diye başlayan kavga, şakalarla, gülmelerle devam etmişti. Birbirimizi özlemiştik. Bazı eksikler olsa da yine tamdık. Geçmişe çizgi çekmeye çalışıp yeni bir gelecek inşa etmeye başlamıştık.
Neler olacak bilmesem de, olacak her şeyde sevdiklerim ile olmayı istiyordum. Yaşayacağımız her şeyde el ele yürümek tüm savaşları kolay kılacaktı...
***
Masanın etrafında oturan adamların saygıyla ayağa kalmasına neden olan kişi ağır adımlarla masanın baş köşesine ilerledi. Uzun boyu ve yapılı vücudu baştan ayağa siyah bir takım içindeydi. Bir süre herkesin yüzüne bakıp koltuğuna oturdu.
"Hepiniz hoş geldiniz." İngilizce aksanı kusursuzdu. Kadife sesi fazlasıyla etkileyiciydi. Karşısındaki adamlar hızlı şekilde başını eğerek selamını almıştı. "Çok vaktinizi almayacağım. Pusat Ateş istediğimiz başarıyı gösteremedi. Belgeleri bize teslim etmek yerine Asef Arjen'in eline düştü. Bundan sonra kaybedecek zamanımız yok, harekete geçeceğiz."
"Türkiye'ye mi gideceksiniz Seyhan Bey?" En köşede oturan Çin uyruklu mafya başlarından biriydi.
Bir süre parmağındaki aslan başlı yüzüğü okşayan adam koyu kahve gözlerini soruyu soran adama dikti.
"Evet, birkaç emaneti almam gerekiyor. Siz de dünyanın dört yanına sözlerimi yayın."
Ayağa kalkıp ellerini arkasında birleştirdi.
"Lider çoktan değişti, düzeni yeniden kuracak. Kral'ın tahtı yakında alev alacak."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.45k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |